13 Mayıs 2025 Salı
Ana Sayfa Blog Sayfa 10

Pandemi ruh sağlığını tehdit ediyor

Pandemi sürecinin Covid-19 virüsü enfekte olanların, virüsten dolayı yakınlarını kaybedenlerin ve sürekli virüs bana da enfekte olacak mı tehdidiyle çalışanların psikiyatrik sağlığını zorladığını belirten Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuray Atasoy, “Pandemi sürecinin insan psikolojisine üzerine etkisiyle ilgili yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar gösteriyor ki pandemi süreciyle birlikte depresyon ve kaygı bozuklukları başta olmak üzere bazı psikiyatrik rahatsızlıklarda görülen yaygınlıkta ciddi artış oldu.” dedi.

Dünyada 1 Yılı Geçti

Pandemi süreci dünya genelinde 1 yılı geride bırakırken, insanların ruhsal sağlığı ise bu süreçte tahmin edilenin çok üstünde olumsuz etkilendi. Covid-19 virüsünün insanların ruhsal sağlığını bozduğunu belirten Prof. Dr. Atasoy, “Covid-19 virüsü enfekte olmuş, bir yakını enfeksiyon sürecinde yoğun bakım tedavisi görmüş ya da yaşamını yitirmiş kişiler, psikiyatri polikliniklerine başvurarak yardım talep ediyorlar. Psikiyatri polikliniklerine başvuru yapan hasta sayısında çok ciddi artış yaşandı. Sürekli virüs tehdidine maruz kalanların ruhsal sağlıklarında bazı problemler baş gösterebilir.

Virüsün enfekte olduğu kişilerin, yakınlarını kaybedenlerin, sürekli virüs tehdidi altında yaşayan ve çalışanların, bana da virüs enfekte olacak mı korkusuyla yaşayanların psikolojileri pandemi sürecinde kısıtlanan yaşamında etkisiyle fazlasıyla olumsuz etkilendi. Bu süreçte depresyon ve kaygı bozuklukları başta olmak üzere psikiyatrik rahatsızlıklarda ciddi bir yaygınlık görüldü. Covid-19 virüsünün enfekte olduğu, yakınlarına Covid-19 virüsü enfekte olan ya da yakınlarını virüsten dolayı kaybeden insanların sayısı çok fazla. Özellikle de yoğun bakım tedavisine gereksinim duyulduysa pandemi sürecinin travmatik anıları ve etkileri oldu. Yeniden hastalanma, sağlığına tekrar kavuşamama ve sağlık sistemine bağlı kalarak yaşama korkusu çok fazla hissedildi.” ifadelerine yer verdi.

Toplumsal Strese Neden Oldu

Pandemi sürecinde Covid-19 virüsünün doğrudan etkisinin yanı sıra bu sürecin toplumsal stres yaşanmasına da yol açtığına değinen Prof. Dr. Atasoy, “Pandemi sürecinin neden olduğu toplumsal stres, çocuklarımızın eğitim hayatından uzak kalması, kadınlarımıza ev işinin üstüne birde eğitim yükünün eklenmesi, iş kayıpları ve bunun sonucunda yaşanan ekonomik sıkıntılar insanlarımızın psikolojisini olumsuz etkiledi.

Tüm bu etkenlerin insan psikolojisini nasıl yıktığını hastalarımızda rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Yaşlıların ve çocukların izolasyon süreciyle birlikte sosyal ortamdan uzak kalması psikolojilerine olumsuz etki yaptı. Yaşlılarda bilişsel gerilemeler daha sık gözlenir oldu. Hafıza ve aktivite problemlerine rastlanıyor. Pandemi sürecinin ülkemizde ve dünyada neden olduğu ciddi sıkıntılar stres ve kayıplarla ilerliyor. Pandemi süreci çok zorlu geçiyor.” diye konuştu.

Pandemi Sürecinin Stresiyle Başa Çıkamayanlar Destek Almalı

Pandemi sürecinin neden olduğu stresle baş etmek için herkesin ilgisini çeken aktivitelere daha fazla yönelmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Atasoy, “Bu süreçte güvenilir haber kaynaklarından doğru bilgiye ulaşılmalıdır. Negatif ve güvenilir olmayan haber kaynaklarından uzak durmak stresli dönemlerde stresle mücadelede etkili bir yöntemdir. Pandemi sürecinde Covid-19 virüsü enfekte olan her vaka hayatını kaybedecekmiş gibi bir izlenim oluşturuluyor. Böyle bir şey söz konusu değil.

Covid-19 virüsünün neden olduğu enfeksiyon yüzde 3 kadar ağır seyrediyor. Gençlerin önemli bir kısmı ayakta atlatıyor. Buradaki hedef pandemi sürecini sona erdirmek için virüsün yayılmasının önüne geçmek. Maske, sosyal mesafe ve hijyene önem verilmelidir. Bu süreçte yoğun bir duygusal problem yaşanıyorsa, yoğun stres ve günlük yaşama olumsuz etki eden yoğun duygu durumları varsa kesinlikle psikiyatrik destek alınmalıdır. Aktiviteyi artırıcı etkinlikler yapılabilir. İnsanların ilgilendikleri aktivitelerle uğraşması kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacaktır.” şeklinde konuştu.

Mutant virüs daha çok çocukları hedef alıyor

ABD, Fransa ve İsviçre tarafından yayınlanan verilerde mutant virüsün hedef değiştirdiğine yönelik bilgiler yer alması çok büyük endişeye mahal verdi. Mutant virüs yaşlıları ve kronik hastalığı olanları değil, çocukları ve hamileleri hedef alıyor. Şu ana kadar Covid-19 virüsü ile ilgili elde edilen verilerin çocuklara daha az enfekte olduğuna ve çocukların daha az bulaştırdığını gösterdiğine değinen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Çokuğraş, “Mutant virüsle birlikte bu durum tersine dönmeye başladı. Son 1-2 hafta içerisinde enfeksiyonun ilk başlarında olduğu gibi zatürreyle gelen çocuklarımıza sık rastlıyoruz.” dedi.

0-9 Yaş Arası Çocuklar Risk Altında

Mutant virüsün radarında çocuklar var. Üç farklı ülke tarafından yapılan açıklamada mutant virüsün belirli yaş aralığındaki çocuklara daha fazla enfekte olduğu ifade edildi. İsviçre’de mutant virüs taşıyan çocuk sayısında yüzde 132 artış yaşanması tüm dünyayı endişelendirdi. ABD, Fransa ve İsviçre tarafından yayınlanan verilerde mutant virüs 0-9 yaş aralığındaki çocukları hedef alıyor. Bu yaş aralığındaki çocuklarda özellikle zatürre şikayetiyle hastanelere yapılan başvuru sayısında ciddi artış yaşanıyor.

Vaka Sayısı 10-20 Yaş Aralığında Artıyor

Mutant virüsün çocukları daha fazla etkilediğini belirten Prof. Dr. Çokuğraş, “İsviçre, 0-9 yaş aralığındaki çocuklarda Covid-19 virüsünün görülme oranının yüzde 132 arttığını açıkladı. 10-20 yaş aralığında ise ciddi seviyelerde artışını sürdürüyor. Bu vakaların bir kısmını gerçekten mutant suşlar oluşturuyor.” ifadelerine yer verdi.

Ülkemizdeki Covid-19 virüsünün seyrinin de dünyadakine benzemeye başladığını dile getiren uzmanlar, 65 yaş üstündense çocuklar ve hamileler için endişeleniyorlar.

Hamilelerde Daha Ağır Seyrediyor

Mutant suşlarla hamilelerde yayılım olduğu gerçeği yadsınamaz. Ayrıca hamile bayanlarda Covid-19 virüsü enfeksiyon sürecinin daha ağır seyrettiği ve ölüm olaylarının yaşandığı bilgisinin gelmesi ciddi bir endişeye sevk ediyor.

Çocuklarda görülen vaka sayısındaki ciddi artışın neredeyse 1 aydan beri görüldüğüne değinen Prof. Dr. Çokuğraş, “Şu anda hastanemizde 7 çocuk tedavi görüyor. Bu çocuklardan 3-4’üne Covid-19 virüsünün enfekte olduğu kesinleşti. Diğer çocukların ise durumları şüphe arz ediyor.” şeklinde konuştu.

Çocuklar İçin Aşı Çalışması Yapacağız

Çocuklar risk grubunda yer almadığı için aşı çalışmasının yapılmadığını ve pandemi sürecinin çok değişken olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çokuğraş, “Mutant virüslerin etkisiyle yarın ne ile karşılaşacağımız hakkında bir fikrimiz yoktur. Çocuklara yönelik bir takım faz-2 ve faz-3 çalışmaları gerçekleştiriliyor. Biz de çok yakın bir zaman içerisinde 16 yaş altındaki çocuklara yönelik böyle bir çalışma yapmayı planlıyoruz.” değerlendirmesini yaptı.  

Diyabet koronavirüste ölüm riskini 3 kat artırıyor

Covid-19 virüsü enfekte olan şeker hastalarında ölüm oranının 3 kat fazla olduğunu belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Burcu Kızılarslanoğlu, “Bugüne kadar yeni tip koronavirüs enfekte olan vaka grupları içerisinde şeker hastalarındaki ölüm oranının 3 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu oran ise gerçekten çok yüksektir. Ayrıca şeker hastası olanlarda koronavirüs süreci daha ağır seyrediyor ve enfeksiyon sürecide daha uzun sürüyor.” dedi.

Her İkisinin Olumsuz Etkileri Görülebiliyor

Şeker hastalarının koronavirüsten korunmak için alınan önlemlere karşı daha duyarlı davranması gerektiğinin altını önemle çizen Dr. Burcu Kızılarslanoğlu, “Covid-19 virüsü enfekte olan şeker hastalarının ölüm ve yoğun bakım ünitelerinde kalma oranı gerçekten çok yüksek seviyelerdedir. Şeker hastası olmasının yanı sıra kan şekeri de kontrolsüz seyreden bir hastaya Covid-19 virüsü enfekte olursa, yani böylesine ağır bir enfeksiyon sürecine maruz kalırsa, her iki hastalığın olumsuz etkileri de kendisini gösterebiliyor.

Şeker hastalarının hastaneye yatarak ya da yoğun bakım ünitelerinde tedavi görme oranının yanı sıra Covid-19 virüsünden kaynaklı ölüm oranları da maalesef çok yüksek seyretmektedir. Normal popülasyon dikkate alındığı zaman bu hastalarda 3 kat daha fazla olduğu görülüyor. Bundan dolayı da şeker hastalığı, Covid-19 virüsünün neden olduğu enfeksiyon sürecine olumsuz etki etmektedir.” ifadelerine yer verdi.

Şeker Hastalığı Vücut Direncini Düşürüyor

Şeker hastalığının Covid-19 virüsü enfeksiyon sürecinde vücut direncini düşürdüğüne dikkat çeken Dr. Burcu Kızılarslanoğlu, “Covid-19 virüsü vücuda enfekte olduktan sonra akciğeri tutar ve ağır olarak seyrederse damarlarda küçük küçük pıhtılar bırakarak ilerlemektedir. Şeker hastalarında da damarlarda pıhtılar oluşturarak damarları etkilemekte ve vücuda zarar vermektedir. İki hastalık aynı anda seyrettiğinde damarlarda ciddi hasarlara neden olmaktadır. Şeker hastalığı ise vücut direncini enfeksiyonlara karşı düşürmektedir. Bu da enfeksiyon sürecinde ölüm oranlarının yükselmesindeki temel sebeplerden biridir.

Covid-19 virüsü sürecinde ölüm oranları karşılaştırıldığı zaman şeker hastalarındaki ölüm oranlarının, şeker hastası olmayanlara kıyasla 3 kat daha fazla olduğu belirlenmiştir. Bunun bizim açımızdan çok yüksek bir oran olduğunu ifade edebilirim. Ayrıca şeker hastalarında enfeksiyon süreci daha ağır seyretmekte ve normal hastalara kıyasla daha uzun sürmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.

Dengeli beslenerek pandemi de alınan kilolardan kurtulun

Covid-19 virüsü salgınından korunmak isteyenler, vakitlerinin önemli bir kısmını evlerde geçirince kilo alınması da kaçınılmaz hale geldi. Ipsos tarafından yayınlanan Koronavirüs Salgını ve Toplum Araştırması’ndan elde edilen verilerde toplumdaki kilo problemini doğruluyor. Araştırmanın en dikkat çekici sonuçlarından biride salgının başladığı günden bu tarafa toplumun yüzde 60’ının kilo almış olmasıydı. Pandemi sürecinde toplumun yüzde 12’si kilo verirken, yüzde 28’i ise kilosunu korudu. Son bir sene içerisinde kilo alanların oranı yüzde 6,6 artarken, son bir sene içerisinde Türkiye ortalamasına bakıldığı zaman bu oran 3,26 seviyelerinde seyrediyor. Araştırmadan elde edilen bir başka sonuç ise pandemi sürecinde kadınların yüzde 65’inin, erkeklerin ise yüzde 54’ünün kilo aldığı oldu.

Fazla Kilolar Sağlığı Tehdit Ediyor

Vücuttaki aşırı kiloların sağlığı ciddi şekilde tehdit ettiğini ifade eden Sağlık Bilimleri Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nevra Koç, “Fazla kilolarla baş edebilmenin tek yolu sağlıklı ve dengeli beslenmektir. İnsanların yeterli, dengeli yaşına has porsiyonlarla beslenmesi gerekiyor. Alınan ve harcanan besinlerin dengeli olmasından başka çare yoktur. Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması verileri incelendiği zaman her yaş grubunda sebze ve meyve tüketiminin yetersiz olduğu görülüyor. İnsanoğlu için en gerekli besinler arasında yer alan süt tüketimi de yetersizdir. Bu da insanların yeterli miktarda posa almadığını gösteriyor. Bu nedenle gastrointestinal sistem, mikrobiyota ve mikrobiyom buna bağlı olarak değiştiğinden obeziteye davetiye çıkarıyor.” dedi.

Sağlıklı Beslenmede Yemek Düzeni Önerisi

Sağlıklı ve dengeli beslenmek için izlenmesi gereken yol ne?

İnsanların sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için ilk önce kendilerine bir yemek düzeni oluşturması gerekiyor. Günlük 3 ana öğün şeklinde beslenilmesi gerektiğini tavsiye eden Doç. Dr. Koç, “Ara öğünlerin bireysel olarak ayarlanmasında bir sakınca yoktur. Diyabet vb. kronik rahatsızlığı olanlar ise ara öğünü ihmal etmemelidir. Dengeli beslenilmek için sofralardan eksik edilmemesi gereken besinler mutlaka sofralarımızda yer almalıdır. Yüksek kolesterolü olanların katı yağlardan kesinlikle kaçınması gerekiyor.

Süt ve süt ürünlerindeki yağ oranı ise düşük olmalıdır. Yemek tabağı dörde bölündüğünde yarısını kesinlikle sebze doldurmalıdır. Yemek tabağının bir kısmını tavuk, balık veya kırmızı et, diğer kısmını ise kuru baklagillerden yapılan etsiz yemek ve tam tahıl doldurmalıdır. Pilav veya makarna 3 kaşıktan fazla yenilmemelidir. Akşamları fiziksel aktivite az olduğu için çorba en sağlıklı tercihtir. Posa kaynağı yüksek olan bulgurda akşam yemeği için sağlıklı tercihler arasındadır.

Kilo alımının önüne geçmek için porsiyon kontrolü mutlaka yapılmalıdır. Tabağın, kepçenin ve standart ölçülerin küçültülmesi fayda sağlar. Günlük ortalama 1800 kalori alan 1.70 cm boyundaki bir bayanın sabah, öğle ve akşam öğünlerinde ikişer dilim ekmek yemesi yeterlidir.” diye konuştu.

Hızlı Kilo Verdiren Katı Diyetlerden Kaçının

Kilo vermek isteyenlerin kulaktan dolma ve kısa sürede kilo verdiren diyetlerden kaçınması gerekiyor. Halkın yanlış yönlendirilmesine neden olan ve hiçbir bilimsel kanıtı olmayan bu diyetlerin toplum sağlığında yeri olmadığını da kaydeden Doç. Dr. Koç, “Beslenme ve diyetetik uzmanlarıyla birlikte hazırladığımız Türkiye Beslenme Rehberi sayesinde bir toplum politikası yayımlandı.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de obezite oranında artış var. Bu konuda ülkemizin kendine has bir rehbere gereksinimi bulunuyor. Sağlık Bakanlığı’nda görev yapan hocalarımız ve birinci basamakta görevli uzmanlarımızla beraber yapılan saha çalışmaları ile bu rehberin hazırlık aşaması tamamlandı. Rehberin içeriğinde her yaş grubuna has porsiyonların yanı sıra dengeli ve sağlıklı beslenmenin nasıl olması gerektiğine dair bilimsel verilerle ispatlanmış birçok ip ucuna da rehberde yer veriliyor.

Ayrıca Covid-19 virüsü pandemi sürecinde de Türk Diyetisyenler Derneği tarafından “Covid-19 Beslenme Rehberi” hazırlandı. Bu rehberde de yeterli ve dengeli beslenmeye gerekli vurguyu yaptık. Her iki rehbere internet üzerinden rahatlıkla erişim sağlanabilir.” şeklinde konuştu.

Daha uzun yıllar maske takmaya devam edeceğiz

Daha önceki senelerde Asya ülkelerinde görülen SARS virüsünün ardından bu ülkelerde yaşayan vatandaşların salgından sonrada maske takmaya devam ettiğini ve insanların maskeyi alışkanlık haline getirdiğini ifade eden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Rıdvan Karaali, “Ülkemizde de maske takmak bir alışkanlık haline geldi ve bu uzun yıllar böyle devam edecek. Vatandaşlarımız maske takmayı artık yadırgamıyor. Hatta maske takmadığı zamanlarda bir rahatsızlık hissediyor. Bu durum uzun yıllar böyle sürecek.” ifadelerine yer verdi.

Salgında Üçüncü Dalga Başladı

Pandemi sürecinde aşılamanın belirli bir seviyeye gelmediği sürece maskesiz yaşamın düşünülemeyeceğini kaydeden Dr. Karaali, “İnsanlar maske takmayı 2020 yılında olduğu gibi 2021 yılında da sürdürecek. Avrupa’dan salgının üçüncü dalgasının başladığına yönelik haberler geliyor. Ülkemizde ise vaka sayısındaki artış devam ediyor. Bu durumun hastanelerimize yansıması henüz olmasa da mart ve nisan aylarına çok dikkat etmek gerekiyor.

Aşılama toplumda belli bir seviyeye gelene kadar şu anki tedbirlere uymayı herkes sürdürecek. Sadece ülkemizdeki aşılamanın belli bir seviyeye gelmesi tedbirlerin kalkması için yeterli olmayacak. Dünya genelinde de aşılamanın belli bir seviyeye gelmesi gerekiyor.” dedi.

Diğer Enfeksiyonlarda Bulaş Riskini Düşürüyor

Özellikle mevsimsel salgın dönemlerinde enfeksiyonların bulaş riskini maske takmanın düşürdüğüne vurgu yapan Dr. Karaali, “2002-2003 yılları arasında Çin’de ortaya çıkan SARS virüsü nedeniyle o dönem Asya ülkelerinde mevsimsel salgın zamanlarında da maske takmanın alışkanlık haline geldiğini gözlemledik. Dünyayı bu kadar etkileyen koronavirüs salgınının ardından da yüksek ihtimalle mevsimsel salgın zamanlarında da insanlar maske takmayı alışkanlık haline getirecek. Bundan sonraki hayatımızda da özellikle kalabalık ortamlarda maske ile haşır neşir olacağız.

Asya ülkelerinde yaşayan insanlar, kalabalığın yoğun olduğu toplu taşıma araçlarında, AVM gibi alışveriş merkezlerinde ve toplantılarda 2002 yılından bu tarafa maske takmayı alışkanlık haline getirdi. Ülkemizde ise mevsimsel salgın dönemi ekim-kasım ile mart-nisan aylarıdır. Asya ülkelerinden bir çıkarım yapılacak olursa bu salgın dönemlerinde de insanlar maske takmayı sürdürecektir. Pandemi sürecinde maskenin ne kadar koruyucu olduğu ispatlandığından dolayı Covid-19 virüsünün enfekte olduğu ya da yakın çevresinden Covid-19 virüsü enfekte olmuş kişiler maske takmayı alışkanlık haline getirecektir.” şeklinde konuştu.

Vatandaşlar Maske Takmayı Artık Yadırgamıyor

Vatandaşların birçoğu artık maske takmayı yadırgamıyor. Hatta cerrahi maskelerden dolayı birçok vatandaşımız bu yıl gribal enfeksiyona yakalanmadı. Bu nedenle ilerleyen yıllarda da cerrahi maske takmak alışkanlık haline gelecek. Kendisinin maske taktığını ve maske takmayan birini gördüğü zaman büyük endişe duyduğunu ifade eden Saliha Tarar adlı vatandaş, “Maske takmayı yaşamımım ileriki yıllarında da düşünmekteyim. Ben maskenin virüsten korunmada etkili olduğuna inanıyorum. Pandemi süreci sona erse dahi kalabalık ortamlarda maske takılacağını düşünüyorum. Cerrahi maskeler hayatımızın bir parçası haline geldi. Bu yıl grip enfeksiyona hiç yakalanmadım. Maskeyi sürekli taktığım içinde hiçbir sıkıntı yaşamadım.” ifadelerine yer verdi.

Aynur Bayrak isimli vatandaş ise “Pandemi süreci sona erdikten sonrada maske takmayı düşünüyorum. Maskeye o kadar alıştık ki maske takmayan birini gördüğüm zaman endişeleniyorum. Ben nasıl maskemi takarak tedbirimi alıyorsam, karşımdaki kişinin de öyle maskesini takarak tedbirini almasını istiyorum. Maske sayesinde gribal enfeksiyona yakalanmadım. Bundan sonra maskesiz yapamayacağımı düşünüyorum.” ifadelerine yer verdi.

Covid-19’la mücadelede beslenme tarzı ölüm riskini düşürüyor

Dijital ortamda ortalama 2 bin katılımcıyla 12-14 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen KEPAN Klinik Beslenme Kongresinin açılışında bir konuşma yapan Prof. Dr. Abbasoğlu, pandemi sürecinde bilimsel araştırmaların sürdürülebilirliğinin önemine dikkat çekti.

Dijital ortamda gerçekleştirilen ilk oturuma Avrupa Klinik Beslenme Derneği (ESPEN) Başkanı Prof. Dr. Rocco Barazzoni, Asya Klinik Beslenme Derneği (PENSA) Başkanı Dr. Winai Ungpinitpong ve Clinical Nutrition Dergisi Editörü Prof. Dr. Nicolaas Deutz gibi önemli isimlerde bağlanarak görüşlerini ifade ettiler.

Uluslararası İşbirliği Önemli

Kongrenin ilk oturumunda bir konuşma yapan PENSA Başkanı Dr. Winai Ungpinitpong, “Covid-19 virüsü salgınıyla etkili bir şekilde mücadele ederek salgını bertaraf edebilmek için uluslararası iş birliği çok önemlidir. Yetersiz beslenen insanlara Covid-19 virüsü enfekte olduğu takdirde ölüm riski ciddi seviyelerde yükselmektedir. Bu nedenle Covid-19 virüsü enfekte olan vakaların tedavi programı belirlenirken, beslenme programınında kesinlikle ihmal edilmemesi gerekir.” dedi.

Bilgi Birikimine ve Yeni Çalışmalara Gereksinim Var

Covid-19 virüsü salgınının başlamasıyla birlikte vakaların tedavi süreciyle yakından ilgilenen doktorların, diğer taraftan da salgınla ilgili çalışmalar yürüttüğünün altını çizen Prof. Dr. Nicolaas Deutz, “Covid-19 virüsüyle mücadelede çalışmalar son hızıyla devam etse de daha bilinmeyen çok şey var. Şu ana kadar elde edilen verilere bakıldığı zaman klinik çalışmaların bilimsel seviyesinin yüksek olduğundan söz edilemez. Covid-19 virüsünün neden olduğu enfeksiyonun tedavisinde ve bu tedavide beslenmenin önemi hakkında henüz net bir şey yoktur. Covid-19 virüsüyle etkili mücadelede bilgi birikimine ve yeni çalışmalara ihtiyaç var.” ifadelerine yer verdi.

Meslek Örgütleride Mücadeleye Katılmalı

Bireysel tutumların yanı sıra meslek örgütlerinin de salgınla mücadeleye destek vermesi gerektiğinin önemine değinen ESPEN Başkanı Prof. Dr. Rocco Barazzoni, “Bu salgınla birlikte beslenmenin insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu hiç anlamadığımız kadar anladık. Ayrıca sadece yetersiz beslenme değil, obezite ve kronik rahatsızlıklarda enfeksiyon sürecine olumsuz etki ediyor.” diye konuştu.

Covid’den Korunmak İçin Sağlıklı ve Dengeli Beslenmeli

Covid-19 virüsünün neden olduğu enfeksiyonun yanı sıra diğer enfeksiyon türleriyle mücadelede de sağlıklı ve dengeli beslenmenin çok önemli olduğunun önemine özellikle değinen KEPAN Başkanı Abbasoğlu, “Covid-19 virüsünün neden olduğu enfeksiyon sürecinin seyrini olumlu etkilemesinin yanı sıra vaka yoğun bakım tedavisine gereksinim duyarsa, daha önce sağlıklı ve dengeli beslenen hastanın ölüm riski ciddi seviyede düşüyor. Enfeksiyondan korunmak için özellikle protein tüketimine dikkat etmek gerekiyor.

Kaslarda depolanan proteinler, hayati tehlike doğuran kritik rahatsızlıklarda ve bağışıklık sisteminin enfeksiyonla mücadelesinde anahtar rol üstleniyor. Ancak vücuttaki kas kitlesi yaşlanma sürecinde azalıyor. Vücudun kas yapmasında ve bu kasları korumasında beslenme ve fiziksel aktivite en önemli iki etkendir.

Pandemi sürecinde virüsten korunmak için evde kalan yaşlı hastaların ise vücutlarındaki kas kitlesini kaybetme riski çok yüksektir. Buna yetersiz beslenmede eşlik ederse hastalığa yatkınlık daha da fazla hale geliyor. Bu nedenle hastalarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi, öğün atlamaması ve protein ağırlıklı gıdalara ağırlık vermesi gerekiyor. Proteinin yanı sıra içeriğinde bol miktarda vitamin ve mineral barındıran meyve sebzelerde mutlaka tüketilmelidir. Özellikle KOAH ve kalp yetmezliği gibi kronik hastalığı olanların beslenme programlarına çok dikkat etmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu.

Güçlü Bağışıklık Sistemi En Önemli Etken

Güçlü bir bağışıklık sisteminin Covid-19 virüsüyle mücadelede en önemli etken olduğunu belirten Prof. Dr. Abbasoğlu, “Zafiyet içerisinde olan bir bağışıklık sistemi enfeksiyon sürecinin daha ağır geçirilmesinde en önemli etkendir. Özellikle kanser tedavisi gören hastalarda daha dikkatli olunması gerekiyor.

Yaş ilerledikçe de kanserin görülme sıklığı arttığından yaşlı ve kanser tedavisi gören hastalarda risk daha fazladır. Vücudun gereksinim duymadığı durumlarda ek vitamine, mineralere ve eser elemente gerek yoktur. Ama vücutta D vitamini eksikliği varsa bunun mutlaka tamamlanması gerekir. Besinlerin her türlüsünün aşırı tüketilmesi metabolizma için ayrı bir yüktür. Bunun içinde gereksiz yere vitamin takviyesi alınmamalıdır. Covid-19 virüsü enfeksiyonundan korunmanın yanı sıra enfeksiyona yakalanıldığı zaman enfeksiyon sürecinin de ağır seyretmemesi için dengeli ve yeterli beslenme çok önemlidir.” değerlendirmesinde bulundu.

 

Burun akıntısına yapılan covid-19 testlerinin yüzde 80’i negatif

Burun akıntısından dolayı hastaneye müracaat edenlerin sayısında her geçen gün artış yaşandığını kaydeden Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ümit Savaşçı, “İçinde bulunduğumuz bahar mevsiminden dolayı burun akıntılarının genel nedeni mevsimsel geçişler ve bahar nezlesidir. Şu ana kadar burun akıntısından dolayı Covid-19 virüsünden şüphenilerek hastaneye yapılan müracaatlar nedeniyle yapılan testlerin yüzde 80’i negatif çıktı.” dedi.

Bahar Nezlesiyle Covid-19 Karıştırılıyor

Bahar aylarında çok sık rastlanan nezle ve burun akıntısıyla Covid-19 virüsünün karıştırıldığını ifade eden Doç. Dr. Savaşçı, “içinde bulunduğumuz bahar ayının da etkisiyle nezle ve burun akıntısından dolayı hastanelerimize yapılan müracaatlarda çok ciddi artış yaşanıyor. Bu başvurulardaki temel etken ise mevsimsel geçiştir. Bahar mevsiminde artış gösteren polenlerden dolayı nezle şikayetlerinde her sene olduğu gibi ciddi artış var. Şu dönemde Covid-19 virüsü haricindeki diğer virüslerde aktif hale geldi. Burun akıntısından dolayı Covid-19 testi yapılan hastalarımızın yüzde 80’inin testi negatif çıktı.” ifadelerine yer verdi.

Eşlik Eden Semptomlar Varsa PCR Testi Yapılmalı

Burun akıntısıyla birlikte seyreden semptomlar varsa PCR testi yapılmasını tavsiye eden Doç. Dr. Savaşçı, “Burun akıntısıyla birlikte koku ve tat kaybı, şiddetli baş ağrısı, boğaz ağrısı, ateş ve çok şiddetli eklem ağrısı gibi semptomlar seyrediyorsa hastaya mutlaka PCR testi yapılmalıdır. Bu mevsimde görülen burun akıntılarındaki temel etkenler mevsimsel geçişler, başka virüslerin aktif hale gelmesi ve yaygın olarak görülen bahar nezlesidir. Covid-19 virüsünün etkisi ve belirtileri olumlu mutasyonla birlikte hafifledikçe Covid-19 virüsü belirtilerinin normal grip virüsüyle neredeyse aynı semptomları göstereceğini tahmin etmekteyiz.

Önümüzdeki kış mevsiminde Covid-19 virüsünün etkileri grip geçirir gibi olacak. Şimdiki tabloda bunun yansımasını görüyoruz. Örneğin akciğer tutulumlarında çok ciddi azalma var. Zaten grip virüsünde de akciğer tutulumu yaşanmaz. Covid-19 virüsü enfekte olanlarda görülen akciğer tutulumu azaldıkça da hem ölüm oranlarında, hem de hastaneye yatış oranlarında ciddi azalma olacak. Covid-19 virüsünü ağır geçirenlere daha az rastlanacak. Vatandaşlarımız yeter ki tedbirlere uyarak bilinçli davranmayı sürdürsünler. Bu süreçte vatandaşlarımızın sağduyulu davranmasına çok ihtiyacımız var.” diye konuştu.

Toplumun koronaya karşı bağışıklık oranı açıklandı

2020 yılının Nisan ayından bu tarafa yıl sonuna kadar ki süreçte Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde farklı rahatsızlıklarından dolayı operasyon geçiren ve Covid-19 virüsü enfekte olduğuna dair hiçbir semptom göstermeyen bin 67 hastaya yapılan PCR testi sonucunda 55 hastanın test sonucu pozitif çıktı. Salgının pik olduğu dönemde PCR testi pozitiflik oranının yüzde 6,5, salgının normal seyrettiği dönemde ise yüzde 1 olduğunu dile getiren Prof. Dr. Orhan Yıldız, “Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar temel alındığı zaman toplumun yüzde 50’sine Covid-19 virüsünün enfekte olduğunu ve kitle bağışıklığı kazandığını ifade edebiliriz.” dedi.

Ülkemizde ilk Covid-19 virüsü vakasının görülmesinde yaklaşık 1 ay sonra 5 kişilik ekibiyle bir çalışma başlatan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Yıldız, “Geçen yıl Nisan ayından bu tarafa farklı rahatsızlıklarından dolayı hastanede operasyon geçiren hastalara, hastayı ve operasyonu gerçekleştirecek sağlık personelini korumak için PCR testi yaptık. PCR testleri sonucunda hiçbir şekilde Covid-19 virüsü semptomu göstermeyen bin 67 hastadan 55’inin PCR test sonucu pozitif çıktı. Vaka sayılarının pik yaptığı süreçte PCR pozitiflik oranı yüzde 6-6,5 aralığında tespit edilirken, vaka sayılarının normal seyrettiği dönemde ise yüzde 1 olarak belirlendi.” ifadelerine yer verdi.

Toplumun Yarısına Covid-19 Virüsü Enfekte Oldu

Hastanemizde operasyon geçirecek hastaların hasta mı yoksa taşıyıcı mı olduğunun belirlenmesi ve operasyonu gerçekleştirecek sağlık personelinin korunması için tedbir amaçlı PCR testi yaptıklarını kaydeden Prof. Dr. Yıldız, “Bu çalışmadan elde edilen veriler üzerine bir değerlendirme yaptık. Bin 67 kişi ile gerçekleştirilen bu çalışmada yaş, cinsiyet ve alt hastalıkları belirledik ve genel analizleri de yaptık. Elde ettiğimiz sonuçlardan gördüğümüz kadarıyla Kayseri ve ülkemizde salgının pik yaptığı dönem içerisinde PCR testi pozitiflik oranı yüzde 6-6,5 civarında seyrederken, salgının normal seyrettiği süreçte ise pozitiflik oranı yüzde 1 civarında seyretti. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz ki hem Kayseri’de, hem de ülkemizde toplumun yüzde 50’sine Covid-19 virüsü enfekte oldu ve toplumun yarısı virüse karşı bağışıklık kazandı.” diye konuştu.

Toplumun Önemli Bir Kısmında Semptom Görülmedi

Toplumun önemli bir kısmının Covid-19 virüsü enfeksiyon sürecini semptomsuz geçirdiğinin tespit edilmesi bakımından yapılan çalışmanın çok kıymetli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yıldız, “Mutasyona uğrayan Covid-19 virüsü yeni haliyle çok daha bulaşıcı oldu. Son yaşanacak pik döneminin çok sarsıcı olma ihtimali yüksek. İkinci pik yaşandığı zaman hastanelerimiz çok zorlanmıştı.

Mutant virüs çok hızlı bulaştığından dolayı hastanelerimiz çok daha fazla zorlanabilir ve vaka sayıları kapasitenin üstünde olabilir. Bu nedenle vatandaşlarımızın çok dikkatli ve tedbirli olması gerekiyor. Covid-19 virüsü, SARS ve MERS virüsünden çok farklı bir yapıya sahip. SARS ve MERS virüsleri gibi bir anda kaybolup kaybolmayacağını çok merak ediyorduk. Diğerleri gibi kaybolacağını düşündüğümüzden yanıldık. Çok bulaşıcı bir virüs olsa da MERS virüsü ile kıyaslandığı zaman ölüm oranı çok düşük. Bu da çok iyi bir şey. Ölüm oranı MERS virüsü kadar yüksek olsaydı ölü sayısı 5-6 milyondan çok daha fazla olurdu. Bulaşıcılığı fazla olsa da ölüm oranı diğer virüslere göre çok daha düşük.” şeklinde konuştu.  

İnsan Vücudundaki Tüm İltihabı Söküyor! Evinizden Eksik Etmeyin!

Vücuttaki iltihap söktürücü mucize besinler

Zerdeçal: Hint mutfağının en değerli baharatlarından biri olan zerdeçal içeriğindeki curcumin isimli madde iltihaplara karşı doğal bir antioksidandır.1 Çay kaşığı zerdeçalı 1 su bardağının içinde karıştırıp tüketebilirsiniz. Veya 1 çay kaşığı zerdeçalı 1 bardak sıcak süt ile karıştırıp tüketebilirsiniz.

Sarımsak:

Sarımsak anti-inflamatuar yani iltihap giderici bir özelliğe sahiptir. Kokusundan dolayı tercih etmek istemediğiniz sarımsağı su ile hap gibi yutabilir veya yemeklerinize katabilirsiniz

Ispanak:

En sağlıklı sebzelerden biri olan ıspanak iltihap kurutan antioksidanlar ve bol miktarda E vitamini barındırıyor. İçeriğinde yer olan alfa-lionelik asit sayesinde ağrıları azaltır.

Zeytinyağı:

Zeytinyağı vücuttaki iltihap için en etkili bitkisel ürünlerden biridir. Yemeklerinizde salatalarınızda kullanabilirsiniz.

Ceviz:

Yapılan araştırmalara göre günde bir avuç ceviz yemenin iltihaplanmayı azalttığı gözlemlenmiştir

Zencefil:

İltihap söktürücü besinlerden birisi de zencefildir. İçerdiği gingerol isimli iltihap giderici bileşim doğal bir iltihap kurutucudur. Zencefil düzenli kullanım ile eklem romatizmaya bağlı ağrıları azaltmakta, şişlikleri yok etmektedir Sizlerde daha sağlıklı ve dinç bir bedene sahip olmak ve iltihapları kurutmak istiyorsanız bu besinleri beslenme listenize ekleyebilirsiniz.

Günde 2 tane karanfil yemeye başlayın ve neler olacak görün

Karanfil, dünya çapında birçok mutfakta kullanılan popüler baharatlardan biridir. Eşsiz lezzeti ve keskin aroması ile tanınır. Ayrıca birçok rahatsızlığı tedavi etmek için de kullanılır.

Karanfil, C ve K vitaminleri, lif ve manganez açısından zengindir. Enflamasyonla savaşabilir, kanser riskini azaltabilir ve karaciğer, kemik, sindirim ve solunum sağlığını iyileştirebilir. Ayrıca diyabet tedavisine ve kilo kaybına yardımcı olur. Bununla birlikte, kanama riskini artırabilir, kan şekeri düzeylerini çok fazla düşürebilir ve alerjileri tetikleyebilir. Bu nedenle, mevcut tıbbi durumları olanlar dikkatli olmalıdırlar.

Karanfilin Faydaları Nelerdir?

Karanfil, yiyecekleri çiğnerken yanlışlıkla ezdiğinizde ağzınızı keskin ve baharatlı bir tat ile dolduran küçük kurutulmuş çiçek tomurcuklarıdır. Bununla birlikte, karanfilin faydaları o kadar etkileyicidir ki, ara sıra neden oldukları küçük rahatsızlığa katlanmak gerekir.

Syzygium aromaticum adlı karanfil ağacından hasat edilen bu baharat, C ve K vitaminleri, lif ve manganez içerir ve bağışıklığı ve beyin fonksiyonlarını artırmaya yardımcı olur. Ayrıca karanfil, iltihabı tedavi etmek ve diyabeti yönetmek için de kullanılır. İşte karanfilin sayısız faydaları:

1- Enflamasyonla savaşır

Çalışmalar, karanfildeki öjenolün güçlü bir anti-inflamatuar ajan olarak çalıştığını göstermiştir. Bu, yaygın olarak bulunan bir karanfil türü olan karanfil esansiyel yağı için de geçerlidir.

Karanfil ayrıca ağız ve boğaz iltihabıyla da savaşır. Bir çalışmada, karanfil yağı plak ve diş eti iltihabı ile ilişkili iltihabı hafifletmeye yardımcı olduğu tespit edilmiştir.

Karanfildeki öjenol, hayvan çalışmalarında proinflamatuar sitokinleri düşürdü. Bu nedenle, insanlarda artrit ile ilişkili iltihabın tedavisine yardımcı olabilir.

2- Kanser riskini azaltmaya yardımcı olur

Bir çalışma, karanfil özünün tümör büyümesini önleyebileceğini ve kanser hücresi ölümünü indükleyebileceğini gösterdi. Karanfilin kanser önleyici özellikleri, özofagus kanseri riskini de azaltan öjenole atfedilebilir.

Karanfil aynı zamanda iyi bir antioksidan kaynağıdır. Antioksidanlar iltihapla savaşır ve bizi kansere karşı korur. Karanfil özünün de başka bir çalışmada meme kanseri hücrelerine öldürücü olduğu bulundu.

3- Ağız sağlığını iyileştirir

Karanfildeki öjenolün diş ağrısını hafiflettiğine inanılıyor. Madde bir anestetiktir ve antibakteriyel özelliklere sahiptir ve bu, ağrıyla başa çıkmanıza yardımcı olabilir.

Diş ağrısından kurtulmanın basit bir yolu, ağzınıza birkaç bütün karanfil koyup tükürüğünüzle ıslatmaktır. Karanfilleri dişlerinizle ezebilirsiniz. Serbest kalan yağ ağrıyla savaşır. Bir karanfilin tamamını 30 dakika boyunca atmadan önce kullanabilir ve işlemi yenisiyle tekrarlayabilirsiniz.

Şiddetli diş ağrınız varsa ve dişlerinizi gıcırdatmakta zorlanıyorsanız, ezilmiş karanfil kullanabilirsiniz. Bütün karanfilleri ezin ve tozu etkilenen dişin üzerine koyun.

İran’da yapılan bir araştırma, karanfilin diş ağrısını hafifletmeye yardımcı olabilecek analjezik etkilerini belirtiyor. Karanfil ayrıca ağız kokusuyla da savaşabilir.

4- Diyabet tedavisine yardımcı olur

Bir çalışmada gönüllüler, karanfil özlerini tükettikten sonra yemeklerden önce ve sonra daha düşük glikoz seviyeleri bildirdiler. Başka bir hayvan çalışması, karanfilin diyabetik farelerde kan şekeri artışlarını hafifletebileceğini gösterdi.

Karanfil, insülin salgısını ve insülin üreten hücrelerin sağlığını iyileştirdiği bulunan nigerisin adı verilen başka bir bileşik içerir. Bu, karanfilin dengeli bir diyetin parçası olarak alındığında kan şekeri seviyenizi kontrol altında tutabileceği anlamına gelir.

5- Karaciğer sağlığını iyileştirir

Karanfilde bulunan bir antioksidan ve antienflamatuar bileşik olan Eugenol, karaciğer sağlığını iyileştirebilir. Bir araştırmaya göre, askorbik asit ve beta-sitosterol bileşikleri, hepatik hücre proliferasyonunu engelleyebilen karanfillerdir.

Karanfildeki öjenol bakımından zengin fraksiyon (ERF) ayrıca oksidatif stresi azaltır ve karaciğer sirozuna karşı etkilidir.

6- Kemik sağlığını destekler

Kuru karanfilin hidroalkolik özü, öjenoller ve öjenol özütleri gibi polifenoller açısından zengindir ve kemik yoğunluğunu artırabilir.

Bazı hayvan çalışmalarına göre, karanfildeki manganez, kemik mineral yoğunluğunu ve metabolizmasını iyileştirmeye yardımcı olabilir.

7- Sindirim sağlığını destekler

Karanfildeki bazı bileşikler mide ülserlerini azaltmaya yardımcı olabilir. Karanfil yağı, mide mukusunun kalınlığını artırabilir ve bu, mide zarını korur ve peptik ülserleri önler.

Karanfil ayrıca biraz lif içerir. Bu lif sindirime yardımcı olabilir ve kabızlığı önleyebilir. Bununla birlikte, karanfil lifinin aynı şeyi elde etmedeki etkinliği henüz araştırılmamıştır.

8- Kilo vermeye yardımcı olur

Karanfil, vücut kütlesini azaltabilen doğal yağ asidi sentezi inhibitörleri içerir. Hayvan çalışmalarında, karanfil (AEC) alkol ekstraktlarının karaciğerde lipid birikimini, karın yağ dokusu ağırlığını ve vücut ağırlığını azalttığı bulundu.

9- Solunum sağlığını iyileştirir

Bu özellik özellikle karanfil yağı için geçerlidir. Yağ astımı tedavi etmek için kullanılabilir. Yağ, solunum yollarını yatıştırır ve ayrıca bir anti-inflamatuar etkiye sahiptir. Karanfil yağı takviyesinin, bakterilerin akciğerlerde koloniler oluşturmasını önlediği bulundu.

Yağı göğsünüze, sinüslerinize ve burun köprüsüne masaj yapabilirsiniz. Anekdot niteliğindeki kanıtlara göre, bu solunum yollarını açabilir ve rahatlama sağlayabilir. Ayrıca yağı (veya birkaç karanfil demleyin) bir bardak ılık suya ekleyip çay olarak içebilirsiniz. Karanfil tomurcuğunu çiğnemek de boğaz ağrısını hafifletmek için önerilir.

10- Stresi azaltır

Karanfilin alkollü özlerinin anti-stres özelliklerine sahip olduğu bulundu. Karanfilin antioksidan etkilerinin bundan sorumlu olabileceği düşünülmektedir. Ancak bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

11- Baş ağrısıyla savaşır

Karanfil yağı, baş ağrılarını tedavi etmek için aromaterapide yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu, analjezik (ağrı giderici) özelliklere sahip olan karanfildeki öjenole atfedilebilir.

Birkaç karanfil ezin ve temiz bir mendile koyun. Başınız ağrıdığında kokuyu içinize çekin. Alternatif olarak, bir yemek kaşığı hindistancevizi yağına iki damla karanfil yağı ekleyebilir ve alnınıza ve şakaklarınıza hafifçe masaj yapabilirsiniz.

Ancak, bu yöntemler anekdot kanıtlara dayanmaktadır. Karanfilin baş ağrısını tedavi etmek için nasıl kullanılacağından emin değilseniz, sağlık uzmanınıza danışın.

12- Testosteron düzeylerini artırır

Fare çalışmaları, karanfilin ağızdan alınmasının testis fonksiyonunu iyileştirebileceğini ve sonuçta testosteron seviyelerini artırabileceğini göstermiştir.

Anekdot niteliğindeki kanıtlar, karanfilin doğurganlığı artırabileceğini düşündürmektedir. Bununla birlikte, bazı araştırmalar, aşırı karanfil alımının aslında doğurganlığı bozabileceğini belirtmektedir. Bu tür etkiler hayvanlarda gözlendi. Bu nedenle, bu amaçla karanfil tüketmeden önce bir doktora danışmanız önemlidir.

13- Akne tedavisinde etkilidir

Karanfilin antibakteriyel ve antifungal özellikleri burada bir rol oynayabilir. Karanfil yağı sivilce tedavisinde ve cilt sağlığını iyileştirmede iyi çalışır. Yağ, akne tedavisi için aromaterapi literatüründe de tavsiye edilmektedir.

Yağdaki öjenol antibakteriyel özelliklere sahiptir. Yağ, enfeksiyonu öldürebilir ve iltihapla savaşabilir, böylece akneyi etkili bir şekilde tedavi edebilir.

15- Saç sağlığını iyileştirir

Bazıları karanfil yağının saç derisi ve saç tedavilerinde kullanılabileceğine inanıyor. Yağ ayrıca kan dolaşımını artırmak ve saç büyümesini teşvik etmek için lanse edilir. Ancak, bu etkiler araştırmalarla desteklenmemektedir.

Karanfiller genellikle sağlıklıdır ve araştırmaların çoğu kanıtları destekler, işlevlerini anlamak için daha fazla çalışma garanti edilir. Ancak düzenli diyetinize karanfil eklemek iyi bir fikirdir. Aşağıdaki bölümde, karanfil kullanmanın farklı yollarını tartıştık.

Karanfil Nasıl Kullanılır?

Karanfil, çay yapmak için ve farklı tariflerde, kurabiyelerde ve zencefilli kurabiye tariflerinde tatlandırıcı olarak kullanılabilir. Ayrıca pire öldürmek için karanfil kullanılabilir.

Pişirmek için;

  • Karanfilleri öğüterek keklere ekleyebilirsiniz. Bu, pişmiş ürünlerinize ekstra bir lezzet ve aroma sağlar. Karanfil, Hindistan cevizi ve tarçınla iyi gider.
  • Sabah çayınıza birkaç karanfil de ekleyebilirsiniz.
  • Pilavlarınıza karanfil ekleyebilirsiniz. Onları garnitür olarak kullanmak iyi bir fikirdir.

Pire öldürmek için;

Karanfil yağı aromatik bir uçucu yağ olduğu için mükemmel bir böcek ilacı olarak çalışabilir. Evcil hayvanınızı ılık suda yıkadıktan sonra, birkaç damla karanfil yağı ile su ile durulayın. Ayrıca boynuna bir kaç damla yağ da damlatabilirsiniz; bu pireleri uzak tutacaktır.

Karanfil yağı sivrisinek kovucu olarak da kullanılabilir.

Karanfilin Beslenme Profili Nedir?

Karanfil vitamin, mineral ve lif açısından zengindir. Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı’na göre, bir yemek kaşığı karanfil:

  • 8 kalori enerji
  • 2 gr lif
  • 388 g protein
  • 26 gr karbonhidrat içerir.

Karanfil ayrıca C ve K vitaminleri ve manganez ve kalsiyum gibi minerallerle doludur. Fazla karanfil yemek, bazı istenmeyen etkilere neden olabilir. Araştırma devam ediyor olsa da, dikkatli olmak önemlidir.

Karanfilin Yan Etkileri Nelerdir?

Karanfilin aşırı tüketimi, bazı kişilerde kanama riski, kan şekeri düzeylerinin düşmesi ve alerji gibi olumsuz etkilere neden olabilir.

10 ml karanfil yağı tüketmek 15 aylık bir erkek çocukta karaciğer yetmezliğine neden olabilir. Hamile ve emzikli kadınlar için karanfilin güvenliği konusunda yeterli araştırma bulunmamaktadır. Bu nedenle doktorunuza danışınız.

Günde 2 Tane Karanfil Yerseniz… – Video

Bunlar da ilginizi çekebilir!

Sadece bir haftada gür saçlara nasıl kavuştum?

Saçlarınızın gür ve çekici olmasının hayalini kuruyorsanız bu ev yapımı saç maskelerini mutlaka denemelisiniz. Ayrıca saç bakım rutininizde neleri değiştirmeniz gerektiğini de söyleyeceğiz.

Saç Gürleştirmek İçin Bitkisel Çözümler

İşe yaradığı kesin olarak kanıtlanmış birkaç bitkisel saç gürleştirme formüllerinden bahsedeceğim , saç gürleştirme kürleri de diyebiliriz. Bu yöntemleri haftada sadece bir kez uygulayın, fazla uygulama saçlara zarar verebilir. Etkisi son derece yüksek olduğu için bu şekilde kullanmak en doğru hareket olacaktır.

Saç gürleştirici yağlardan bahsetmek istiyorum, her saç bakım yağını kullanmak doğru değildir. İhtiyacınıza yönelik olarak güçlendirici yağlar saçlarınız için bir kurtarıcı olacağı gibi hiçbir zararı da dokunmayacaktır.

En çok tercih edilen ve ibrahim saraçoğlu’nun tavsiye ettiği saç gürleştirici yağlar, hindistan cevizi yağı, hint yağı, argan yağı ve jojoba yağıdır. Hepsini alıp küçük miktarlarla saça uygulamakta bir tehlike yoktur. Fakat bir tanesini alıp kullanarak etkisini kendiniz göreceksiniz. Aktarlardan temin edeceğiniz saç gürleştirici yağların bilgi notlarında etkileri daha da açıklayıcı bir şekilde yazmaktadır.

Listedeki yağları saç güçlendiren şampuan ile birlikte kullanırsanız, kısa sürede saçlarınız istediğiniz etkiyi gösterecektir. Bu konuyla ilgili merak ettikleriniz için bizimle yorum bölümünden iletişim kurmaktan çekinmeyiniz.

Sarımsak ile Doğal Saç Bakımı

Saç bakımı ve gürleştirme yöntemlerinin bir numaralı bitkisel ürünü sarımsaktır. Suna Dumankaya birçok yazısında sarımsağın saçlara olan etkisinden bahsetmiştir. Dünyaca ünlü birçok saç bakım firması ürünlerinde sarımsak özünü mutlaka kullanırlar, çünkü kesinlikle işe yaramaktadır. Evlerinizde kolaylıkla sarımsak özlü saç bakım kürü oluşturabilirsiniz.

Üç diş sarımsak tanesini soyup, güzelce ezdikten sonra saç diplerinize uyguluyorsunuz. Özellikle saçların dip kısmına yani deri kısmına ulaşması gerekiyor çünkü etkisini burada gösteriyor. Yani saç tellerinize uygulamanızın hiçbir etkisi olmayacaktır. Saç diplerinize uyguladıktan bir saat sonra yıkayabilirsiniz. Her hafta aynı gün bu işlemi yapmaya devam edebilirsiniz, sonuç mükemmel olacaktır.

Sarımsağın saçınıza yapacağı etkiler;

  • Yeni çıkan saç tellerinin daha sağlam olmasına sebep olur.
  • Yeni çıkan saç tellerinin sıklaşmasını sağlar.
  • Saçlarınızı daha gür bir hale getirir ve dolgun görünmesini sağlar.

Isırgan Otu İle Doğal Saç Bakımı

Isırgan otu da sarımsak gibi saçlara mükemmel etki eden mucizevi bir bitkidir. Isırganlı otlu şampuanlar ve saç kremleri piyasada çokça bulunuyor, nedeni ise saça etkisi kanıtlanmış olan bir ürün olmasıdır. Isırgan otu saçlarınızı gürleştirecek, hızlı uzamasını ve olduğundan daha sağlam hale gelmesini sağlayacaktır. Evde kolayca uygulanabilen bu bitkiyi, nasıl kullanacağınız ona bakalım!

Kaynamakta olan bir tencere dolusu suyun içerisine yeteri miktarda ısırgan otunu koyun ve biraz kaynadıktan sonra altını kapatın. Demlenmesini bekledikten sonra süzerek, kullanama hazır hale getirebilirsiniz. Karışımın sıcaklığı gittikten normal hale geldikten sonra bu su ile saçlarınızı yıkayın. Isırgan otu ile yıkadığınız saçları bir saat kadar kurumaya bırakın ve sonrasında normal su ile temizleyebilirsiniz.

Isırgan otunun saça etkileri;

  • Yeni çıkan saç tellerinin daha sağlam, kalın ve gür olmasına yarar
  • Saçların iyice hava almasını sağlayarak, saç dökülmelerini hızlıca yok eder.
  • Saç diplerine direk etki ederek saçların hızlı ve gür çıkmasını sağlar.
  • Saçları kalınlaştırır ve doğal saç gürleştiricisi etkisini verir

Karanfil ile Doğal Saç Bakımı

Karanfil bitkisi de saç için onarıcı ve güçlendirici etkiye sahip bir bitkidir. Özelliklere saçlara hacim kazandırır ve ferah yapısı sayesinde saçların nefes almasını kendine gelmesini sağlar. Haftada bir kez uygulanmasını kesinlikle tavsiye edebilirim, etkisi güzel olacaktır. Herhangi bir zararı kesinlikle yoktur.

Pazarda ve aktarlardan temin edebileceğiniz kurumuş karanfil bitkisini, yine ısırgan otu gibi kaynayan su içerisinde demledikten sonra, süzdüğünüz su ile saçlarınızı güzel bir şekilde yıkıyorsunuz, yaklaşık bir saat bu şekilde bekledikten sonra temizleyebilirsiniz.

Karanfilin saça etkileri;

  • Saçların doğal hacim kazanmasını sağlar.
  • Saçların nefes almasını sağlayarak ve dinlendirir
  • Saç uzama hızını arttırır ve doğal yöntemlerle saç kırıklarından kurtulmanızı sağlar.
  • Saç dökülmelerini engeller ve gürleştirir

Seyrek Saçları Gürleştirmek İçin

Sadece iki malzemeli doğal krem karnınızdaki yağları 7 günde azaltıyor!

Hepimiz biliyoruz ki göbek bölgesindeki yağların tamamen yok edilmesi en zor olan ve en çok emek gerektiren bölgelerden biridir. Mükemmel karın kaslarına sahip olmak için antrenman yapmak ve sağlıklı ve düzenli yemek harika olsa da yalnızca bir karışımın tüm bu işi sizin için yapabileceğini biliyor muydunuz? Daha da iyisi, bunun herkesin bütçesine uygun olması! Bu tarifte sadece 2 ana malzeme var ve her ikisi de %100 doğal. Bu uygulama sadece 7 günde olağanüstü sonuçlar veriyor! Daha hızlı sonuç almak istiyorsanız, bu kreme ek olarak rutininize karın egzersizlerini ekleyin ve daha sağlıklı beslenmeye çalışın.

Doğal Krem Tarifi için Videomuza Göz Atın

15 milyonu aşkın kişi covid-19’la mücadelede aşılandı

Ülkemizin Covid-19 virüsüne karşı verdiği mücadele alınan tüm tedbirler ve denetimlerle sürerken, bu kapsamda yapılan birinci ve ikinci doz aşılama sayısı toplamda 15 milyon kişiyi geçti. Birinci ve ikinci doz aşılamada İstanbul’da toplam 2 milyon 338 bin 22 kişi, Ankara’da toplamda 1 milyon 185 bin 118 kişi ve İzmir’de toplamda 1 milyon 8 bin 257 kişi aşılandı. Aşılamada ilk doz uygulanan kişi sayısının 8 milyon 417 bin 224 kişi olduğu, ikinci doz aşı uygulanan kişi sayısının ise 6 milyon 609 bin 934 kişi olduğu açıklandı.

60 Yaş Üzeri ve Eşleri İle Risk Grubundaki Kişilerin Aşılanmasına Başlandı

60 yaş üzeri kişiler ve eşleri ile bazı risk gruplarının Covid-19 virüsü ile mücadele kapsamında aşılama programına dahil edildiğinin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından açıklanmasından sonra aşılamada ilk doz uygulamaya bugün itibariyle başlandı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasıyla birlikte aşılama programının başlamasının ardından 60 yaş üstü ve eşlerinin yanı sıra risk grubunda bulunan malign tümörü olan kanser hastalarının, down sendromu olanların, morbid obezlerin ve immuno supresif tedavisi görenlerin sağlık kuruluşlarına müracaat ederek aşı için randevu almaya başladıkları öğrenildi.

Mayıs Sonuna Kadar 100 Milyon Doz Covid Aşısı Gelmiş Olacak

Ülkemize bugüne kadar yurt dışından 28 milyon doz CoronaVac ve BioNTech aşısı gelirken, bu aşıların 18 milyon dozunun kullanımda olduğu, şişelenmemiş 10 milyon doz aşının ise dolum işlemlerinin tamamlanmasından sonra uygulamada olacağı açıklandı.

Dünyada Covid-19 aşısı üreten diğer firmalarla da aşı tedariki için görüşmelerin sürdüğü ve mayıs ayının sonuna kadar 100 milyon doz Covid-19 aşısının ülkemize gelmesinin beklendiği bildirildi.

Yerli aşıda ise çalışmaların hız kesmeden sürdüğü ve uygulamadan önceki son aşama olan faz-3 aşamasına nisan sonu itibariyle geçilmesinin hedeflendiği öğrenildi.

Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan dört aşamalı aşı takviminin ilk aşaması olan 65 yaş ve üzeri vatandaşların, sağlık personelinin, yaşlı, engelli ve koruma evlerinde kalanlar ile buralarda görev yapanların aşılanma işlemleri sona erdi.

Aşı takviminin ikinci aşamasında bulunan 60 yaş üstü kişiler ve eşleri ile bazı risk grubundaki kişilerin yanı sıra üçüncü aşamada bulunan bazı kronik hastaların aşılanmasına devam ediliyor.

Her aşamadaki farklı yaş ve meslek gruplarının aşılama işlemlerinin tamamlanmasından sonra geçilecek olan dördüncü aşamada ise sırası gelmesine rağmen zamanında aşı vurdurmayanlara Covid-19 aşısı vurulacak.

Ülkelere Göre Aşılanan Kişi Sayısı

  • 28 Mart tarihi itibariyle ülkelere göre aşılanan kişi sayısı ise şöyle;
  • ABD: 143,46 milyon
  • Brezilya: 17,71 milyon
  • Çin: 106,61 milyon
  • Birleşik Krallık: 33,68 milyon
  • Endonezya: 10,43 milyon
  • Almanya: 12,87 milyon
  • Rusya: 10,6 milyon
  • Fransa; 10,39 milyon
  • Şili: 9,65 milyon
  • İsrail: 9,93 milyon
  • Birleşik Arap Emirlikleri: 8,08 milyon
  • İtalya: 9,41 milyon
  • İspanya: 7,07 milyon
  • Fas: 7,63 milyon
  • Polonya: 5,88 milyon
  • Meksika, 6,85 milyon
  • Bangladeş: 5,14 milyon
  • Kanada: 5,11 milyon

1 ayda 10 kilo nasıl verilir, hızlı kilo vermek sağlıklı mıdır?

Bir ayda 10 kilo zayıflamak, sağlık açısından büyük riskler taşır. Aşırı kilo almamıza neden olan şey; düzensiz ve aşırı beslenmemiz ya da kalori almamızdır. Mucizelere ve masallara kulak vermeden, tamamen bilimsel bir bakış açısı ile, ne kadar az kalori alırsak, o kadar kilo veririz kuralını benimsememiz gerekiyor. Zaman ve umutları hatta sağlığı tüketen bu yanlış vaatlere kanmadan, yemek yeme alışkanlıklarımızı gözden geçirmeye başlamalıyız. Alınan her kilo, kalbe başta olmak üzere, tüm bünyemize yük olarak biner.

Aşırı Kilolar İnsanı Öldürür

Hemen olmasa da zaman içinde, alınan aşırı kilolar bizi öldürüyor. Kilolar bize hastalıklar getiriyor. Şeker ve tansiyon başta olmak üzere kronik ve tehlikeli hastalıklar obezite ile gelişiyor. Bunu önlemenin anahtarı ise, karar vermek ve ardından bu kararı koruyarak hayata geçirmek. Hiçbir şey, insanın iradesi karşısında sonsuza kadar mukavemet gösteremez. Bunun için savaşmaya hazır olmak birinci kuraldır.

Hızlı kilo vermek yerine, yavaş yavaş kilo vererek kalbimizi zorlamadan kilolardan kurtulmaya çalışmalıyız. Eğer hiçbir şey yemezsek, hızlı bir şekilde kilo veririz ama bağışıklık sistemimiz zarar görür. Safra kesemiz kristalize olur ve onu kestirip atmamız gerekecektir. İstediğimiz sonuç asla bu değildir. Kiloları yavaş yavaş vermek için yapılacak işleri basitçe gözden geçirebiliriz.

  • Doğru beslenme
  • Akşam yemeklerini hafif seçin
  • Gece bir şey atıştırmayın
  • Günde 1 saat yürüyün
  • Tatlılardan ve hamurlardan uzak durun
  • Şekeri azaltın.

Bünyemiz, oturmaya değil hareket etmeye müsait olacak şekilde dizayn edilmiştir. Hareketsizliği bir kenara bırakalım ve hareket etmeye başlayalım. Güzel yiyecekleri düşünerek iştahı kabartmayalım. Güzel bir patates kızartması ve kola akla ya da güzel bir hamburger ya da kola aklımıza geldiğinde, hemen onu Switch ederek başka bir düşünceye odaklanalım. Mesela bu düşünce, ayna karşısındaki hantal ve çirkin görüntümüz olabilir. Bu görüntüyü akla getirdiğimizde, iştahımızın kesildiğini göreceksiniz. Sonra bu düşünceyi de değiştirerek 6 ay sonraki mükemmel vücudumuzu ve insanların bize nasıl hayranlıkla baktıklarını hayal edelim.

Bol bol su içelim. Maden suyu tüketelim. Sabahları aç karnına bir bardak suyu mutlaka tüketelim. Başlarda zor gelecektir ama bunu alışkanlık haline getirebiliriz. Zayıflamak için atacağımız her adımda, 5 ay sonraki başarımızı zihnimize getirerek, motivasyon kazanalım. Haplarla, sadece meyvelerle bünyemizi tahrip ederek hızlı kilo vermemiz mümkün ama yeni hastalıklara kapı aralayacağımızı da unutmayalım. Az yemek, daha fazla ömür demektir.

Mide botoksu nedir, kimler için uygundur, zararlı mı?

Mide botoksu, mideye ‘’Botilinum toksin’’ adı verilen maddenin enjekte edilmesiyle yapılır. Kişinin sağlık durumu ve kilosuna göre midenin farklı noktalarına endoskopik yöntemle enjekte edilir. Kilo sorunu olanların başvurduğu bu yöntem ortalama 20 dakika sürer. Bu uygulama sayesinde kişi iştah kontrolünü sağlar ve kilo vermesi kolaylaşır. Hızlı kilo verdiren bu yöntemi daha yakından tanımak isteyenler için işin uzmanına mide botoksu nedir diye sorduk. İşte aldığımız yanıt…

Mide Botoksu Nedir?

Mide botoksu, anestezi altında endoskopik yöntem ile midenin belirli alan ve derinliklerine toksin enjekte edilmesidir. Botilinum denilen bu toksin mide kaslarını sınırlandırır ve iştah kaybına neden olur. Midenin boşalma süresi uzar. Bu sayede tokluk hissi yaratılır. Bu yöntemin hedefi obezite tedavisidir. Obez olmaya doğru ilerleyen kişilerin midesine ‘’ dur! ’’ emri veren bir uygulamadır. Peki, kimler mide botoksu için uygundur?

Kimler Mide Botoksu İçin Uygundur?

Cerrahi bir operasyon olmayan mide botoksu kilo vermek isteyenlerin başvurduğu bir uygulamadır. Fakat uzman hekim kilo vermek isteyen her hastaya bu yöntemi uygulamaz. Yöntemin uygulanabilmesi için bazı kıstaslar vardır. Örneğin, vücut kitle indeksi 40’ın üstünde olanlar uygun hasta olarak seçilmez. Gastrit ve mide ülseri gibi sağlık sorunları olanlar ise ancak tedavi edildikten sonra kabul edilir.

Bu yöntemde en ideal hasta grubu, herhangi bir sağlık sorunu olmayan ve fazla kilolarından kurtulmak isteyen kişilerdir. Bu grubun vücut kitle indeksi 40’ın altındadır. Spor ve diyetle kilo veremeyen, obez olmayıp en fazla 20 kilo kadar fazlalığı olan kişilerdir. Mide botoksu için en erken 16 en geç 65 yaş grubu hastalar kabul edilir.

Mide Botoksu ile Kilo Vermek Mümkün mü?

Mide botoksu ile kilo vermek mümkün olmakla birlikte kesin garantili bir yöntem değildir. İştah azaltarak diyet programlarına yardımcı olur. Fakat uygulama sonrası eski beslenme alışkanlıklarını devam edenler için bir işe yaramaz. Bu nedenle karbonhidratlı besinlerin tüketilmesine dikkat edilmesi beklenir.

Mide Botoksu Uygulaması Ne Kadar Sürer?

Mide botoksu cerrahi bir operasyon değildir. Anestezi hekimi hastayı uyutur. Endoskopik yöntemle ağızdan mideye ulaşılır. Herhangi bir kesi açılmaz. Yaklaşık 20 dakika içinde işlem tamamlanır. Hasta uyandırıldıktan sonra 2 saat kadar müşahede altında tutulur ve taburcu edilir. 1 gün istirahat sonrasında günlük hayatına devam eder. Mide botoksu işleminin sonuçları ise 3 gün içinde ortaya çıkar. Hastada iştah kaybı görülür.

Mide Botoksu Sonrasında Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Kafeinli ve asitli içeceklerin tüketilmesinden kaçınılmalıdır. Fastfood yiyecekler ve konserve gıdalar yerine taze ve sağlıklı olanlar tercih edilmelidir. Karbonhidrat ve yağ oranı yüksek gıdalara karşı mesafeli olunmalıdır. Mide botoksu sonrasında porsiyonlar kendiliğinden azalmaya başlar.

Mide Botoksu Zararlı mı?

Kas hastalığı veya uygulamaya engel başka bir sağlık problemi olmayanların mide botoksu zararlı mı diye endişelenmesine gerek yoktur. Şimdiye kadar bilinen bir yan etkisi olmamıştır. Uzman hekim hastayı bu işleme uygunluğunu değerlendirerek karar verir. İşlem bir ameliyat olmadığı için cerrahi operasyon komplikasyonları düşünülmez. Midenin düz kaslarına enjekte edilen botilinum maddesi 6 ay içinde vücutta etkisini azaltır.

Vejetaryenlere kendini sevdiren sabun: Kastil sabunu ne işe yarar, nerelerde kullanılır?

Kastil sabunu; avokado yağı, zeytinyağı, ceviz yağı gibi bitki özlerinin yağlarından üretilen ve içeriğinde hayvansal yağ bulunmayan bir sabun türüdür. Kimi yerlerde kastilya sabunu olarak geçer. Adını İspanya’nın Kastilya bölgesinden almıştır. Vejetaryenlere kendini sevdiren bu sabun çok fonksiyonlu kullanılır. Cilt bakımı, saç dökülmesi, ev temizliği, vücut temizliği, evcil hayvan banyo sabunu, bulaşık sabunu, traş köpüğü gibi. Haberimizin devamında ‘’kastil sabunu kullanmanızı gerektiren 10 neden’’ hakkında yaptığımız araştırmaları derledik. Okurken sizi şaşırtan bilgilere ulaşacağınızı düşünüyoruz.

Kastil Sabunu Kullanmanızı Gerektiren 10 Neden

Kastil sabunu, sıvı veya katı formda üretilen ve içeriğinde hiçbir kimyasal bulunmayan bitkisel özlü bir sabundur. Ana içeriği zeytinyağı olsa da diğer yağlarla zenginleştirilmiştir. Vejetaryenlere kendini sevdiren sabun, besleyici ve temizleyici yağlarla donatılmıştır.

1-  Kastil sıvı sabun akne ve sivilce izlerini tedavi eder

Kastil sıvı sabun, cilt bakımında akne ve sivilce izi gibi cilt kusurlarını iyileştirir. İçeriğinde SLS (köpürtücü), parfüm ve paraben(koruyucu) bulunmaz. Cildi yatıştırır ve kızarıklığını alır. Tam bir leke düşmanıdır.

2-  Bacak traş köpüğü olarak kullanılır

Kastil sabunu ile bacaklar kolaylıkla traş edilir. Vücudun diğer bölgeleri için de traş köpüğü olarak kullanılır. Bacaklar traş sonrası daha pürüzsüz görünür.

3-  Cildi nemlendirir

Kastil sabunu cilde yoğun nem vererek, yumuşatır. Cilde nazik davranır ve cilt katmanını güçlendirir. Tahriş veya kızarıklığa meyil vermez.

4-  Vücut temizliğinde kullanılır

Banyo sırasında tüm vücut kastil sabunu ile yıkanabilir. Güçlü bir temizleyicidir. Banyo sonrasında kişiye rahatlama hissi verir. Tüm vücudu yumuşatır.

5-  Saç dökülmesini önler

Kastil sabunu saç bakımında gönülleri fetheden sonuçlar verir. Saçların dökülmesini durdurur ve bitki özleri sayesinde deride oluşabilecek kuruluğu önler. Saçları yumuşatır ve parlatır.

6-  Kastil katı sabun ile makyaj fırçaları temizlenir

Kastil katı sabun üzerinde makyaj fırçaları döndürülerek, yıkanır. Makyaj artıklarından eser kalmayacak şekilde temizler.

7-  Bulaşık sabunu olarak kullanılır

Özellikle mantar, egzama, sedef gibi rahatsızlığı olanlar kastil sabunu ile bulaşık yıkar. Bu sayede ellerin kuruması önlenir. Köpüren bir sabun olması bakımından diğer doğal sabunlarından ayrılır.

8-  Evcil hayvanlara şampuan olarak kullanılır

Birçok hayvan dostumuz banyo yapmayı sevmez. Bunun nedenlerinden bir tanesi de banyoda kullanılan temizleyicilerdir. Bu sabun hayvanların tüylerini yumuşattığı gibi tüm kirlerinden arındırır. Hayvanlar bu sabundan rahatsız olmaz.

9-  Bitki bakımında kullanılır

Bitkilerin yapraklarında yuvalanan inatçı böcekleri kolaylıkla yok eder. Bunun için bir bardak suyun içine bir yemek kaşığı sıvı kastil sabunu eklenir. Sprey bir şişeye alınarak, iyice çalkalanır. Bitkilerin yapraklarına püskürtülerek yapılan bu bakım sayesinde solmuş ve yorulmuş bitkiler canlanır.

10-  Çamaşır deterjanı olarak ve genel ev temizliğinde kullanılır

Kastil sabunu ile özellikle nevresim ve çarşaflar yıkanır. Anti-bakteriyel olması nedeniyle tüm mikropları kolaylıkla öldürür. Çamaşırlar hem temiz hem de yumuşacık olur. Genel ev temizliğinde ise zemin, halı, fayans ve koltukları rahatlıkla temizler. Evde böcek üremesine izin vermez.

Salyangoz kremi nedir? Faydaları neler, nasıl kullanılır?

Salyangoz Kremi Nedir?

Günümüzde yoğun olarak kullanılan salyangoz kremi hücrelerin yenilenerek genç görüntünün korunmasına yardımcı olmaktadır. Salyangoz kremi cilt bakımında kullanımı tavsiye edilen bir içeriğe sahiptir. Tercih seviyesi oldukça fazla olan salyangoz kremi gözeneklerin küçülmesine, aknelerin kurumasına ve cilt tonu eşitsizliklerinin giderilmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Adından da anlaşıldığı üzere salyangoz kullanılarak elde edilen bu krem cilt sağlığı için vazgeçilmez bir içeriğe sahiptir.

Eski yunan da kadınların güzellik amacıyla tercih ettiği salyangozlar arkalarında bıraktıkları jel formuna sahip salgılar ile cilde güzellik katmaktadır. Salyangoz kremleri yine bu salgılar kullanılarak elde edilmektedir. Düzenli kullanım ile cilt yüzeyinde gözle görülür bir etkinin alınması mümkündür. Eski yunan kültüründe yalnızca güzellik için değil hastalıkların tedavisi içinde kullanıldığı bilinmektedir. Cilt yüzeyinde ki dokuların tedavi edilerek renk eşitsizliklerinin ve lekelerin giderilebilmesi için güçlü bir içeriğe sahiptir.

 Salyangoz Kreminin Faydaları Neler?

Salyangozlar kabukları kırıldığında kendilerini yenileyebilmektedir. Yani kabuklarının kırılması salyangozlara zarar veren bir durum değildir. Oldukça güçlü onarım sayesinde kabuklarını onarabilen salyangozlar cilt için de aynı etkiye sahiptir. Cildin onarılmasına yardımcı olan bu güçlü içeriği sayesinde cilt kusurlarının büyük bir kısmını ortadan kaldırmaktadır.

Kuru cilt tipine sahip kişilerde yoğun olarak görülen kızarıklık ve pullanma sorularını ortadan kaldırmaktadır. İçeriği sebebiyle çok iyi bir nemlendirici olan salyangoz kremleri kullanılmaya başlanmadan önce cildin küçük bir bölümünde test edilmelidir. Özellikle ürünü ilk kez kullanacak kişiler için bu durum önem arz etmektedir. Cildin herhangi bir reaksiyon göstermediğinden emin olunduktan sonra tüm cilt yüzeyine uygulanabilir.

  • Sivilce oluşumunu engeller.
  • Gözenek görünümünü azaltır.
  • Cilt yüzeyinde ki leke problemlerinin giderilmesine yardımcı olur.
  • Cilt tonunu eşitler.
  • Yaraların iyileşme hızını gözle görülür şekilde arttırır.
  • Yaralanmaya bağlı oluşan yara izlerini yok eder.
  • İyi bir nemlendiricidir.
  • Gözenekler içerisinde biriken kirin oluşumunu engellemektedir.
  • Cilt yüzeyinde koruyucu bir bariyer oluşturmaktadır.

 Salyangoz Kremi Nasıl Uygulanır?

Salyangozun özel salgısı ile ciltte hücre yenilenmesini destekleyen salyangoz kremlerinin düzenli olarak kullanılması gereklidir. Günlük kullanıma uygun olan salyangoz kremlerinin abartıya kaçmadan cildin ihtiyacı kadar uygulanması tavsiye edilmektedir. İçeriği sebebiyle cilt dokusunu güçlendirerek onarmaktadır. Her akşam uygun bir temizleme jeli ile temizlenmiş cilde uygulanması gerekmektedir.

Gece yatmadan önce cilde uygulanarak cildin ürünü iyice emmesi beklenmelidir. Salyangoz kreminin altına serum uygulanabilmektedir. Bu şekilde ürünün etkisinin arttırılması mümkündür. Uygulanan ürünün sabah ılık su ile durulanması tavsiye edilmektedir.

Ev alırken bunlara dikkat edin!

Konut satışları her gün artarken, değişen yönetmelikler ve seçeneklerin çoğalması, dikkat edilesi noktaları bilmeye zorluyor. Ev sahibi olmak isteyenler, ev satın almadan önce binanın sağlamlığı ve deprem yönetmeliğine uygunluğu gibi birçok detayı araştırması gerekir. Bu içeriğimizde ‘’ev alırken nelere dikkat edilmesi gerekir’’ sorusuna yanıt bulabilirsiniz.

İskân ve ruhsatı var mı?

Ev satın almadan önce binanın bulunduğu ilçenin belediyesinden iskân ve ruhsat taraması yapılması gerekir. Her ne kadar ruhsatsız bina yapımı yasak olsa da senetli satışların bir kısmında ruhsatsız binalara rastlanılıyor. İskân ruhsatı için yapı kontrol bölümüne iskân ruhsatı var mı, diye sorulabilirsiniz. Bu binanın oturum izni anlamında gelen bir belgedir.

Tapu kaydı sorgulama

Ev satın alma detaylarında haciz ve ipotek durumunu öğrenmek için tapu kaydı sorgulama için inceleme yapılması gerekir. Ev alırken bunlara dikkat edin!

İmar dosyasını inceleme

Binanın durumunu öğrenmek için ilgili belediyeden imar dosyasını inceleyin. Eğer evi kredi çekerek aldıysanız bankanın çıkardığı raporlara da bakabilirsiniz. Binanın yapı kayıt belgesi, imar planı, parseli gibi bilgiler dışında kat yüksekliğinin neye göre planlandığını imar dosyası incelerek bulunur.

Kat irtifakı sorma

Kat irtifakı binanın mülkiyet haklarındaki paydaşları gösteren belgedir. Evin detaylı bir şekilde nerede olduğunu gösterir. Satın almadan önce kat irtifakını sorgulamanız gerekir. Aksi takdirde bir daire birçok kişiye satılarak, ev buhar olabilir.

Evin konumu, cephesi, metrekaresini öğrenme

Ev satın alma detaylarında evin konumu sonraki değerini belirlemede önemlidir. Okul, alışveriş merkezi, kolay ulaşım, park, hastanede ve cadde üzerine yakın evlerin değeri diğerlerine göre daha fazladır. Yakınında fabrika olan evi satın almamaya dikkat edilmelidir. Evin konumu dışında belirtilen metrekareyi ev sahibinin kendi ölçmesi daha doğru olur. Brüt ve net metrekare detayı atlanmamalıdır. Son olarak güney cepheli evler gün ışığından daha çok yararlanır ve kışın daha kolay ısınır. O nedenle kuzey cepheli evler pek tercih edilmez.

Müteahhit firmanın ev satış sözleşmeleri

Müteahhit firma evi satarken sıva, parke ve seramik gibi işçiliklerden kaynaklı problemleri 2 yıl boyunca garanti vermelidir. Kolon, yalıtım gibi kaba işlerden ise 5 yıl süren sorumluluğunu bilmek gerekir. Bu nedenle ev satış sözleşmesinin her detayını atlamadan okuyun. Son olarak ‘’Yapıların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik’’maddelerine uygun yangın çıkış noktaları ve merdivenleri sorgulanmalı, incelenmelidir.

 Ev ödemesi ve noter

Ev satın alırken en önemli husus hukuki geçerliliği sağlayan ödemelerin yapılmasıdır. Senet gibi elden yapılan ödemelerde hukuki kanıtı zorlayacak şartlar gelişebilir. Banka ödemelerinde ise ödeme yaparken, açıklama kısmına ev ödemesi şeklinde yazılmalıdır. Ayrıca ev sahibi olmak isteyenler evin satış işlemlerini noter huzurunda yapmalıdır.

Ev aidatını öğrenin

Ev alırken binanın yönetim planına bakmayan birçok ev sahibi üzülüyor. Kimi binaların yüksek aidatları ev sahibini zorluyor. Ev alırken bunlara dikkat edin!

Yol kenarında yetiştirilen tarımsal ürünler sağlığı tehdit ediyor

Günümüzde kent bostanı adıyla otoyol kenarlarında yoğun bir şekilde sebze ve meyve yetiştirildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Özer, “Pandemi süreciyle birlikte balkonlarda ve şehirlerin merkezindeki evlerinin bahçelerinde organik ürün tüketmek için yapılan küçük çaplı tarımsal ürünler yoğunluk kazanmaya başladı. Bu tarzda yetiştirilen tarımsal ürünler sağlık için risk teşkil etmektedir. Organik ürün ile doğal ürün tamamiyle farklıdır.” ifadelerine yer verdi.

Organik Ürün İle Doğal Ürün Nasıl Ayırt Edilir

Organik ve doğal ürünlerin nasıl ayırt edileceğine de değinen Prof. Dr. Özer, “Sürdürülebilir tarzda çevre ve insan sağlığını tehdit etmeden ve bitki ile hayvan refahının yanı sıra toprağın verimliliğini ve gıda güvenliğini temel alan depolama, hasat, üretim, işleme ve tüketimdeki her bir aşamanın kontrol edildiği ve kayıt altına alındığı sertifikalı ve güvenirliliği ispatlanmış ürünlere organik ürün adı verilmektedir. Bu ürünler sağlığı tehdit edecek riskleri içermeyen doğal ürünlerdir. Bu noktada doğal gıdaların organik olup olmadığı sorusunu sormak gerekiyor. Bir ürünün organik sertifikası alabilmesi için Tarım Bakanlığı görevlilerince atmosferde, gübrelemede, toprakta, çevresel bütün girdilerde ve sulamada gerekli bütün kontrollerin yapılaması gerekiyor.

Doğal ürünlerde ise böyle bir kontrol söz konusu olmadığından doğal ürünlerin hangi koşullarda ve kim tarafından üretildiği belli değil. Sicil, gıda, kayıt, sertifika vb. kavramlar bulunmuyor. Bu da kontrol etiketi ve Tarım Bakanlığı’nın logosu bulunmadan yol kenarlarında, çarşıda ve pazarda doğal adıyla satılan ürünlere güvenilemeyeceği anlamına geliyor. Bu doğal ürünler gıda kaynaklı risklerin çoğunu taşımaktadır. Özellikle de mikrobiyolojik ve toksikolojik riskler içerebilir.” diye konuştu.

Yol Kenarlarındaki Tarımsal Üretim Sağlıklı Değil

İnsanların günümüzde balkon tarımını, kent bahçeciliğini veya evlerinin önündeki küçük bahçelerdeki tarımsal faaliyetten elde ettiği ürünü doğal ürün olarak kabul ettiğini belirten Prof. Dr. Özer, “Buralarda yapılan tarımsal üretimde çevresel faktörler büyük riskler içermektedir. Yol kenarlarında yapılan tarımsal üretimden elde edilen ürünler egzoz dumanına maruz kaldığından ve bilinçsiz bir şekilde kullanılan gübre ve pestisitler yüzünden sağlığı tehdit edecek seviyede ciddi gıda riskleri içerebilir.

Bunun gibi üretim tarzına Adana’da otoban ve otoyol kenarlarında, insanların ikamet ettiği yerlerde ve kentin merkezinde çok sık rastlıyoruz. Buralardaki havanın ne kadar temiz olduğu ayrı bir muamma, Adana’daki kent bostanının olduğu bölgede 26 tane yüzme havuzu bulunuyor. Bu havuzlardaki atık suların nerelere gittiği ise ayrı bir muammadır. Yine bu bölgedeki yer altı sularının temiz olduğu söylenemez. Bu nedenle yer altı sularının kirletici özelliği de dikkate alınmalıdır.

Otoyol kenarlarında ise egzoz emisyon seviyeleri çok yüksektir. Özellikle de cıva, kadmiyum ve kurşun gibi bileşenler yüksek seviyelerdedir. Tüm bunlar ise buralarda yapılan tarımın masumluğunu ortadan kaldırır. Yani her doğal olan iyi yaklaşımı çok yanlış bir yaklaşımdır. Yol kenarlarındaki tarımsal üretimin sağlıklı olmadığını gönül rahatlığıyla ifade edebilirim.” şeklinde konuştu.

Ev Tipi Üretimler Zehir Saçabilir

Evlerde yapılan tarımsal üretimde dikkat edilmesi gereken birçok husus bulunduğuna değinen Prof. Dr. Özer, “Evde yapılan bütün tarımsal üretimlerin sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. Güney illerimizdeki evlerin birçoğunda evde hazırlanan domates konservelerinde kullanılan malzemeler uygun koşullarda üretilmez ve saklanmazsa ‘clostridium botulinum’ denilen mikroorganizmalar barındırır ki ölüm vakalarına dahi neden olmuştur. Sebze konservelerindeki asitlik uygun seviyelerde ayarlanmazsa bunlardan saçılan zehir sağlığı çok ciddi tehdit edebilir. Bu riski bertaraf etmek için cam ambalajlarda, otoklavlanarak üretilen endüstriyel konserveler tüketilmelidir. Adana’nın milli içeceği sayılan şalgam ise bu konudaki başka bir örneği teşkil etmektedir.

Probiyotik etkisi olan, fenolik ve antioksidan bakımından çok zengin ve içeriğindeki havucu bol lif içeren lezzetli bir içecektir şalgam. Bugün Adana’daki şalgamcıların birçoğu el yapımı, organik, anne eli değmiş diye üretiminin hangi koşullarda yapıldığı belli olmayan, kontrolü ve denetimi hiçbir şekilde yapılamayan şalgam sularını yol kenarlarında satmaktadırlar. O şalgam suları çok sağlıklı olsa dahi asfaltın tozunu yutmaktadır. Ayrıca içeriğinde kadmiyum, cıva, kurşun gibi ağır metaller olma riski oldukça yüksek. Bunların içerisine konulduğu pet ambalajlar ise sağlık açısından ayrı bir dezavantaj oluşturuyor. Yani asit oranı oldukça yüksek olan şalgam sağlığı riske atacak bir takım bileşenler içerebilir.” değerlendirmesinde bulundu.

Vodafone 20 TL’lik tarifesiyle cepleri yakmayacak!

Vodafone yeni tarifesiyle gündem oldu. Yeni tarifenin adı ise Askerfone. Peki, bu tarifenin içinde neler dâhil? Türkiye’nin en büyük operatörlerinden biri olan Vodafone’dan aldığımız bilgilere göre, bu tarife askerlik görevini yapanlar için düşünülmüş.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ön gördüğü saatlerde ve kurallarda aktive olan tarifede 2 sabit hat,5 yurtiçi mobil hat olmak üzere 7 numaradan fazla bir iletişime izin verilmeyecek. Hafta içi 08.00 ile 18.00 saatlerinde belirlenen 7 numara konuşmaya kapalı olacak. Ayrıca tarifenin içinde internet sağlayıcısı aktive edilmeyecek.

Vodofone yöneticisi Uğur Sennaroğlu, askerlerin sevdikleriyle iletişimini sağlayarak, hasret gidermelerini istedik, dedi. Tarifeye geçmek isteyen askerler ister numaralarını taşıyarak, ister yeni bir hat alarak tarifeye geçebilir. Askerfone kullanıcılarına her yöne 500 dakika, aynı servis kullanıcılarıyla sınırsız konuşma,3500 SMS ve 28 günlük hediye paketleri sunuyor.

Askerfone Tarifesinin Detaylarında Sesli Görüşme Var

Askerlerin kendi askeri birliklerinden kolaylıkla satın alabilecekleri bu tarifenin detaylarında sesli görüşme var. Veri kullanımı veya SMS hakkı içermeyen tarife her yöne 500 dakika veriyor. 28 günlük hediye paketinde 1500 SMS paketi için belirlenen ücret 5 TL oldu. Vodafone kullanıcılarıyla sınırsız konuşma, tarifeyi cazip hale getiriyor. 542’yi arayarak ta satın alınabilen Asker Süper Kolay Paketi, 20 TL’lik fiyatıyla cepleri yakmayacağa benziyor.

Yapay zekâ robotlardan neden korkmalıyız?

Yapay zekâ robotlar hakkında her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. İnsan iş gücünü hafifletmek için tasarlanmış bu makineler, yakın takipçilerini dahi kimi zaman korkutuyor. Bill Gates dışında Spacex şirketinin sahibi Elon Musk’in açıklayamadığı endişeleri tüm dünyayı düşündürüyor. Bu durum insanların ünlü fizikçi Stephen Hawking’in yapay zekâ robotlar hakkında söylediklerinde haklı mıydı diye sorgulamasına neden oluyor.

Einstein’dan sonra en zeki fizikçi kabul edilen Stephen Hawking, insan zekâsının zorlayacak şekilde geliştiren makineler için insanlığın sonu olabileceğini ileri sürmüştü. Hawking’a göre bu robotlar kendini yeniden tasarlayabilir ve kendi yolunu çizebilirdi.

Yapay Zekâ Robotlardan Korkmamız İçin 5 Neden

Kendi karar mekanizmasına sahip yapay zekâ robotlar, dünyayı bilim kurgu filmine çevirebilir mi? Henüz böyle bir robot geliştirilmedi. Fakat Çin ve Amerika başta olmak üzere konuşması ve fiziki görünümüyle insan ırkına benzeyen robotlar üretildi. Dünyanın ilk vatandaşlık alan robotu Sophia adından söz ettirmeye devam ediyor. Sophia’nın yaptığı bir röportajda ‘’insanları yok edeceğim’’ demesi oldukça ürkütücü karşılandı.

Yapay zekâ robotlardan korkmamız için 5 neden

1- Yapay zekâ makineler su üstünde yürüyebilir

Su böceğinden etkilenen Qinmin Pan, bu böcekten yola çıkarak su üzerinde yürüyen robot yaptı. Aynı zamanda zıplayabilen bu robotun ayakları için nikel köpük kullanıldı.

2- Robotlar, insanlar gibi esnek ve becerikli olabilir

Canlı dokulara sahip robot geliştiren bilim dalı biyorobotik, Pennsylvania Üniversitesi’nde çalışmalar yapıyor. Kas dokusu nöronları üzerine yapılan çalışmalarda, robotlar üzerinde kas dokusu değiştirmenin mümkün olacağı yönünde veriler keşfedildi. Robotlara konumlandırılan bu dokular hareket edebiliyor ve böylelikle insanlar gibi esnek ve becerikli olmalarını sağlıyor.

3- Robotları imha etmek çok zor!

Otonom robot geliştiricileri Seoul ve Harvard Üniversiteleri, solucan bir robot üretti. Bu robot ne dengesini kaybediyor ne de ters düşüyor. En zor parkurda bile yürümeyi başarıyor. Üzerine balyoz vurularak engellenmeye çalışılan robot buna rağmen yoluna devam ediyor. Geliştiricisi mühendisler robotun imha edilmesinin çok zor olduğunu söylüyor.

4- En iyi koşucudan bile daha hızlı koşabilirler

İnsanları öldürmek veya zarar vermek için programlanan robotlar, en iyi koşucudan bile daha hızlı koşabilirler.

5- İnsanları taklit edebilir ve engelleri aşabilirler

2K Games en iyi insan davranışlarını taklit eden bir program geliştirdi. Programın testini de geliştiren 2K Games, gerçek insanlar ve botlardan oluşan bir deneme yaptı. Buna göre gerçek insanlar yüzde 40 oy alırken, yapay zekâ robotlar yüzde 52 oranında bir oy ile insan gibi davrandıkları ortaya çıktı. Bu onların çok iyi bir taklitçi olduklarını kanıtlıyor. Her ne kadar video oyunu olsa da sonuçlar çoğu insana korkutucu geldi. Ayrıca kendi karar mekanizmasına sahip robotlar her türlü engeli aşacak hız, denge, konum ve yüksekliği ayarlayabiliyor.

Koruyucu maskelerdeki tehlikeye dikkat

Covid-19 virüsünden korunmak için takılan koruyucu maskelerin ömrünün en fazla 3-4 saat olduğuna ve bu süre dolduktan sonra maskelerin mutlaka değiştirilmesi gerektiğine değinen Tokat Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Sibel Yavaş, “Koruyucu maskeler, ömrü dolduktan sonra değiştirilmezse tehlike saçarak sağlığı tehdit etmeye başlıyor. Ayrıca insanlar yüksek sesle konuşurken yüzlerindeki maskeler ister istemez ıslanıyor. Bu ıslanan maskelerin ise maskenin ortalama 3-4 saat olan kullanım süresi beklenmeden değiştirilmesi sağlık açısından büyük önem taşımaktadır.” dedi.

 Tokat İlk 5’e Girdi

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan 27 Şubat ve 5 Mart aralığındaki haftalık koronavirüs haritasında yer alan verilere göre nüfusa oranla vaka sayılarının en fazla olduğu iller arasında ilk 5’te yer alan Tokat’taki vaka sayısı geçen hafta 100 binde 166,50 iken, bu hafta 100 binde 228,82’ye yükseldi. Koronavirüs önlemleri hakkında açıklamalarda bulunan Dr. Sibel Yavaş, Tokat halkına önemli uyarılar yaptı.

Kırmızı Bölgeden Çıkmanın Yolu Kurallara Uymak

Tokat’ın kırmızı bölgeden kurtulmasının yolunun kurallara uymaktan geçtiğine değinen Dr. Sibel Yavaş, “İnsanlar hem kendi sağlıklarını, hem de çevresindekilerin sağlıklarını korumak için maskelerini düzenli ve uygun bir şekilde takmalı, zamanında maske değişmeyi ihmal etmemeli, sosyal mesafeyi koruyarak el hijyenine çok dikkat etmelidir. Cadde ve sokaklarda gereksiz kalabalıkların oluşmaması için insanlar, işlerini kısa süre içerisinde hallederek evlerine geri dönmelidir.” ifadelerine yer verdi.

 Açık Havada Rehavete Kapılıyorlar

İnsanların açık havaya çıktığı zaman rehavete kapıldığını ve çok rahat davrandığını kaydeden Dr. Sibel Yavaş, “Açık havaya çıkıldığı zaman yapılan en büyük yanlışlardan biri park ve bahçelerde insanların sosyal mesafeyi hiçe sayarak yan yana oturmasıdır. Sosyal mesafenin kesinlikle ihmal edilmemesi gerekir. Aşı vurulsak da vurulmasak da önlemlere harfiyen uymalıyız ki haritamızda kırmızı bölge hiç kalmasın. Maske takarken ağız ve burnu tamamen kapatacak şekilde takmaya, ıslanan ya da nemlenen maskeleri hemen değişmeye dikkat etmeliyiz. Cerrahi bir maskenin ömrünün 3-4 saat olduğunun bilinmesi gerekiyor. Bu süre dolduğu zaman maskenin değiştirilmesinin sağlığın korunması için kesinlikle ihmal edilmemesi gerekir. Yüksek sesle konuşulduğu zaman maskeler genellikle nemlenerek ıslanır. Böyle maskelerin ise derhal değiştirilmesinde yüksek fayda var.” değerlendirmesinde bulundu.

Covid-19’un 1 yıllık bilançosu 2.8 milyon vaka

Ülkemizde ilk Covid-19 vakasına dünyada ilk Covid-19 vakasının görülmesinden 3 ay sonra 11 Mart 2020 tarihinde rastlandı. Bir yıl içerisinde Covid-19 virüsü 2.8 milyon kişiye enfekte olurken, virüsün enfekte olduğu 30 bin kişi ise hayatını kaybetti. Ülkemizdeki Covid-19 pandemi sürecinin ilk yılı hakkında değerlendirmelerde bulunan Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği Başkanı (TÜSAD) vatandaşların yeni dalga riskinden korunması için tedbir alması gerektiğine değindi.

Ülkemiz 9’uncu Sırada Yer Alıyor

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan TÜSAD İnfeksiyon Çalışma Grubu Başkanı Doç. Dr. Berna Kömürcüoğlu, “Ülkemizde ilk vakanın görüldüğü tarihten sonra geçen 1 yıllık süreçte dünyada ve ülkemizde vaka sayısı çok hızlı arttı ve bu artış halen sürüyor. Dünya genelinde Covid-19 virüsü enfekte olan kişi sayısı 117 milyon 717 bin 343 kişiyi buldu. Virüsün enfekte olduğu toplamda 2,6 milyon kişi ise yaşamını yitirdi. Ülkemiz 2 milyon 807 bin 387 vaka sayısıyla dünyada vaka sayısının en fazla rastlandığı 9’uncu ülke oldu. Virüsten dolayı yaşanan ölümlerde de ülkemiz 18’inci sırada yer alıyor.

Salgın Bir Süre Daha Devam Edecek

Dünya genelindeki tablonun salgının sonlanmasının ya da kontrol altına alınmasının şimdilik zor olduğunun göstergesi olduğuna ve Covid-19 virüsüyle yaşamayı sürdüreceğimize değinen Doç. Dr. Kömürcüoğlu, “İyi mutasyon doğal olarak oluşana dek ki böyle bir durum henüz söz konusu değil, aşılama sayesinde toplumsal bağışıklık artırılacak ve mutant virüslerle mücadele içinde aşı geliştirme çalışmaları sürecek. Virüsün bölgesel olarak yayıldığı bölgelerde ise kısıtlamaların artırılması en sağlıklı çözümler arasında başı çekiyor. Ülkemizde gerek mutant virüs vakalarının artması, gerekse de kısıtlamaların gevşetilmesiyle birlikte kalabalık sosyalleşmelerin artması vaka sayılarını yeniden ciddi şekilde artırarak yeni bir dalganın yaşanmasına neden olabilir. Bundan dolayı maske, mesafe ve hijyen kuralları kesinlikle ihmal edilmemeli, yeni normal yaşamda daha fazla uyulmalıdır. Unutulmamalı ki Covid-19 virüsünün neden olduğu salgın, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de dalgalı bir seyir izlemektedir.” dedi.

Salgındaki İkinci Pik Ocak Ayında Kontrol Altına Alındı

Nisan ve Mayıs aylarında yaşanan ilk dalganın önüne alınan ciddi kısıtlamalar ve tedbirlerle geçilince vaka sayılarında çok ciddi düşüş yaşandı. Ancak 1 Haziran tarihiyle birlikte kısıtlamalar gevşetilince bu düşüşte yavaşlama oldu. Ekim, Kasım ve Aralık aylarında ise özellikle nüfusun yoğun olduğu bölgelerde vaka sayısındaki artış, hastaneye yatış ve yoğun bakım gereksinimi ciddi şekilde hissedildi. Hatta vaka sayılarındaki artış ilk dalgayı geçti. Yeniden alınan ciddi kısıtlamalar ve tedbirler sayesinde salgındaki ikinci pik Ocak ayı içerisinde kontrol altına alındı.

Aşı Vaka Sayısındaki Artışı Durdurmadı

Covid-19 aşısı çalışmalarına ülkemizde Ocak ayı ile birlikte başlandı. Bugüne kadar 10 milyonu aşkın kişi aşılandı. Salgının ilk senesinde geliştirilen aşılar piyasaya sürülünce ülkeler yoğun bir aşılama telaşına girdi. Aşı, salgının son bulacağına dair umutları artırdı. Dünyadaki aşılama oranına bakıldığı zaman toplumsal bağışıklığı sağlayacak oranların çok altında olduğu görülüyor. Kısıtlamaların azaltıldığı bölgelerde salgının hızlandığı ve vaka sayısının arttığı görülüyor.  

Mutant Virüsün Bulaşma Riski Daha Yüksek

Son aylar içerisinde varyant olarak adlandırılan mutant virüsler tanımlanmaktadır. Kış mevsimine girilirken İngiltere’de vaka sayılarının ciddi şekilde artmasından sorumlu tutulan B.1.1.7 mutant virüsü, Afrika mutant virüsü, Brezilya mutant virüsü çok ciddi tehlike yaratan mutant virüsler oldu. Covid-19 virüslerinden daha bulaşıcı olan mutant virüsün bazı aşıların etkisini azaltma riskinin çok yüksek olduğu ifade ediliyor.

Salgının Sona Ermesi Toplumsal Bağışıklıkla Olur

Covid-19 enfeksiyonuyla ilgili gerçekleştirilen bütün çalışmalara rağmen etkin bir tedavi yöntemi henüz bulunamadı. Dünya tarihindeki salgınların seyri incelendiği zaman vaka sayısıyla birlikte viral mutasyonlarında arttığı ve hastalık yapma kapasitesi düşen iyi mutasyonlarla hastalığın etkisini yitirerek veya izole bölgesinde kalan salgınlarda hastalığa direnç gösterenlerin yaşamda kalması ve toplumsal bağışıklık sayesinde salgının sona erdiği gözlenmektedir. Ancak globalleşen 21. yüzyıl dünyasında kısıtlamalar uygulansa da salgının bir coğrafi alanda sınırlanması imkansız. Son süreçte mutant virüslerin yayılımıyla birlikte dünya buna bir defa tanıklık ediyor.

Türkiye’miz ekonomisinde “Gündemdekiler 7/2021

8 Mart 2012 de ATO da TOBB ve tüm sanayici ve iş insanları, kamu ve özel sektörler, STK temsilcilikleriyle Anayasa Gönüllüsü platformu katılımıyla yapıldı. Kadının özel ve iş yaşamındaki rolü ve konumu hakkında toplantıda nasıl iyileştirilir, anketi yapıldı.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından düzenlenen 7. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresine video konferans yöntemiyle katıldı. Sağlıklı toplum ve insan mücadelemizi, şiddet başta olmak üzere yıkıcı sorunlardan arınmış sağlıklı toplum mücadelemizi, sağlıklı çevre mücadelemizi sürdüreceğiz. Bunun içinde pandemi ile zirve noktada olan toplumsal duyarlılığımızı sürekli güncel ve medeniyet standartlarında tutmalıyız.

8 Mart ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yazım BETÜL SERPİL AYKAM: 8 MART DÜNYA KADINLAR
GÜNÜ (xn--betlserpilaykam-1vb.blogspot.com) Milliyet Blog ve bloger https://betulserpilaykam.com/f/8-mart-ve-toplumsal-cinsiyet-e%C5%9Fitli%C4%9Fi yazım linktedir. Yeni Zelenda eski Başbakanı Helen Clark, UNDP de 15 temsilciden tek bayan olarak 2015 te seçilmiş olup, Ankara Çankaya’da Uluslararası Umut Hope etkinliğinde görüştüm. Hangi seçimde kazanmanın güç olduğunu değerlendirmesini istedim. UNDP ye temsilci seçiminde % 90, Yeni Zelanda Başbakanlığı seçiminde ise % 30 zorlandığını iletti. Türkiye’mizde 1934 yılında Atatürk önderliğinde Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı verildi. Fransa ve İtalya da 1946, İsviçre de 1971 yılında tanınan hak Ortadoğu ülkelerinde yeni yeni tanınmaktadır. İsveç’te 389 milletvekilinden 168 kadın, 188’i erkek olup, Türkiye’mizde 26. dönemde 600 milletvekilinden 1oo ü kadın, 500 ü erkek milletvekilidir. Kadın ve erkek oranı iş hayatı ve toplumsal ortak akılla karar almada % 50 oranının gerekliliğini ortaya koymuştur. Kaliteli sürdürülebilir refah, medeniyetler seviyesinde sağlıklı toplum oluşturulacaktır.

İsveç Büyükelçiliği 2018 de 10 ülkede Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Derneğinin sergilediği Ankara Çankaya’da ki sergide kadının iş statüsü, sağlık, nüfus, hukuk, kültür, finansal vb gibi konuların inceleme sonuçları tabloları sergilendi. Tabii ki bu çalışma için dernek temsilcileri erkek ağırlıklı kurularak, 10 yıl kamu ve özel alanda araştırma sonuçları izlenim ve gelişmeleri metin içeriği olarak paylaşmıştı. Yapılan çalışma ve geliştirmeler sonucunda toplumsal eşitsizliğin son bulduğu belirlenerek, İNSAN odaklılıkta merkeziyetçi değil, bireysel farkındalıklarıyla mevzuatlar, uygulamalar güncellenmiştir. Çağdaş ve müreffeh ülke ve yaşam koşullarının sağlandığı gözlemlenmiştir. İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. Sıkı takiple insani gelişmişlik düzeyine katkısı olacaktır.

Türkiye Döngüsel Ekonomi Forumunda Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleriyle küresel işbirlikleri ve küresel ekonomik uygulanabilirlik AB Komisyonu kararlarıyla İklim Değişikliği, yeşil mutabakat, karbon nötr uygulamaları ele alan mevzuat 18 Şubatta karara bağlanmıştır. AB ile 44 olan ticaret diyaloğunda ihracat ve ithalatta koşullara uyum değerlendirilmesinde bulunulacaktır.

AB tarafından IPA 3 fonu ile 1 milyon Euro yatırım teşviki olarak 2021 itibariyle sektörlerin geliştirilmesine açılmıştır. Doğaya uyumlu, değer yaratan dönüşümlerle gelecek için kamu ve özel sanayii kolları tarafından ele alınacaktır. Ekonomik8t Reform bu hafta açıklanacaktır. Mart ayı üçüncü haftası Kontrollü Normalleşme dönemi yerinde değerlendirme ekipleriyle çıkan sonuçlarla 81 İl Valiliği Başkanlığı ve İl Hıfzıssıhha Kurul kararları sonucu yerelin değerlendirmesiyle yeni kararlar belirlenecektir.

Betül Serpil AYKAN

Tehlikenin boyutu korkunç! Bu ürünler kısırlaştırıyor

Son senelerde tüp bebek tedavisine yapılan müracaatlarda ciddi artış yaşanması dikkatlerden kaçmadı. Sağlığımızı olumsuz etkileyerek endokrin sisteminin işleyişini bozan 1000 tane kimyasalın varlığından bahseden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Gonca Yetkin Yıldırım, “Kimyasal içerikli bu maddelere tüp bebek tedavisi görmekte olan kadınların kanlarının yanı sıra yumurtalarının içinde yer aldığı sıvılarda da rastladık.” dedi.

Tüp Bebek Merkezlerine Müracaat Sayısı Artıyor

Yeni evlenen çiftlere korunmasız 1 yıl ilişkinin ardından, 35 yaş üstündeki kadınlara da 6 süreyle düzenli aralıklarla birlikte olunmasına rağmen hamile kalmadıkları takdirde uzmanlar tarafından kadın doğum hekimine başvurmaları tavsiye ediliyor. Tüp bebek merkezlerine yapılan başvuru sayısının eskiye kıyasla fazla olduğuna değinen Doç. Dr. Gonca Yetkin Yıldırım, “Tüp bebek merkezlerine müracaat sayısı sadece ülkemizde değil, dünyada da artmaktadır. Çalışma hayatına dahil olan kadınların yaşlarının ilerlemesi ve hamile kalmayı ertelemelerinden dolayı daha geç yaşlarda müracaatlarda artış olduğunu gözlemliyoruz.

Tüp bebek merkezlerine erken yaşlardaki müracaatların en önemli nedeninin ise hormonal sisteme olumsuz etki ederek bu sistemin işleyişini bozan bir takım kimyasalların 20-30 yıldan bu tarafa vücutta yer almasından dolayı kanser, diyabet rahatsızlığı ve kısırlığa yatkınlığı anne karnından itibaren artırmaya başladığını ve zamanla da kısırlığa yol açtığını düşünüyoruz.” şeklinde konuştu.

Endüstriyel Ürünlerdeki Toksinler Sağlığı Tehdit Ediyor

Soya, tahıllar ve bitkisel ürünlerin içeriğindeki maddelerin sağlığa zarar verse de endüstriyel ürünlerin içeriğindeki toksinlerin sağlığı daha fazla tehdit ettiğini kaydeden Doç. Dr. Yıldırım, “Bu toksin maddelere günlük yaşantımız içerisinde hava ve deri yoluyla da maruz kalmaktayız. Kozmetik ürünler, evde kullanılan bir takım aletler, böcek ilaçları, kayganlaştırıcılar, günlük yaşantımızda tüketilen hazır gıdaların paketleri nedeniyle bu kimyasallara aktif bir şekilde maruz kalıyoruz. Son 20-30 yıl içerisinde anne karnındaki bütün bebeklerin bundan etkilendiği kanaatindeyiz. Günümüzde kısırlığın anne karnında dahi gelişebileceği iddia ediliyor. Özellikle erkek çocukların fetüs döneminde üreme hücrelerinin bu kimyasallardan etkilendiği düşünülüyor.” diye konuştu

Tehlikeli 1000 Maddeye Dikkat Çekildi

Tüp bebek tedavisi görmekte olan kadınların kanları ve yumurtalarının içerisindeki folikül sıvılarında endokrini bozan kimyasallar bulunduğunun tespit edildiğine vurgu yapan Doç. Dr. Nadiye Köroğlu, “Bu kimyasal maddeler kısırlığa neden olmaktadır. Dünyada insanın ürettiği 85 bini aşkın kimyasal bulunuyor. Bu kimyasallardan 1000 tanesinin ise sağlığımızı olumsuz etkileyerek endokrin sisteminin işleyişini bozan kimyasallar olduğu söylenebilir. Bu kimyasal maddelere tüp bebek tedavisi gören kadınların kanlarında ve içerisinde yumurtaların yer aldığı sıvılarda rastlandı. Bu kimyasal maddelerin rastlandığı kadınlarda yumurta ve spermin birleşmesi yani yumurtanın döllenmesi başarısız oluyor.

Çok fazla düşük yapan kadınlarda da bu duruma endokrin bozucu kimyasalların neden olduğunu düşünüyoruz. Vücuda sürülen güneş koruyucular, günlük hayatta kullanılan kozmetikler, sağlıklı su içmek için eve alınan su şişelerinin damacanaları, gıda kutuları, bebek biberonları ve koruyucu ürünler dahi bu kimyasal maddeleri içeriyor. Tüp bebek merkezine tedaviye gelen çiftlere içeriğinde Bisfenol A (BFA) barındıran plastik kapların içerisinde yemeklerini saklamamalarını ya da bu plastik kaplarda yemeklerini ısıtmamalarını tavsiye ediyoruz. Suların plastiklerdense camda saklanılmasını ve içilmesini öneriyoruz. Güneş koruyucular oksibenzon olarak adlandırılan maddeler içeriyor. Bu maddeyi içeren güneş koruyucular kesinlikle vücuda sürülmemelidir.” dedi.

Anne Karnındaki Bebeğin Yumurta Sayısına Etki Eder

Bu kimyasal maddelerin anne karnındaki bebeğin dahi yumurta sayısını olumsuz etkileyebileceğini belirten Doç. Dr. Köroğlu, “Kadınlar adeta bir yumurta havuzuyla dünyaya gelmektedir. Bu kimyasal maddelerin ise bu yumurta havuzunda azalmaya neden olduğu gözlenmiş. Bu kimyasal maddeler yumurtanın gelişmesini olumsuz etkiliyor. Vücutta az miktarda yer alsa dahi zarar verebiliyor. Herhangi bir risk faktörü olmadığı halde genç yaşlarda yumurta sayısında azalma görülen gençlerin sayısı son senelerde arttı. Genç kadınlardaki yumurta sayılarının azalma nedenini bu kimyasallarla ilişkilendirebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.

Sağlık Bakanlığı’ndan aşırı tuz tüketmeyin uyarısı

‘Dünya Tuza Dikkat Haftası’ 2021 teması ‘Daha Fazla Lezzet, Daha Az Tuz’ oldu. ‘Dünya Tuza Dikkat Haftası’ nedeniyle vatandaşlara tuz tüketimi hakkında hatırlatmalarda bulunan Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, yiyecek ve içeceklerde tüketilen aşırı tuzun çeşitli sağlık problemlerine neden olduğu ve özellikle evde hazırlanan yemeklere ilave edilen tuz miktarına dikkat edilmesi gerektiğine değinildi.

Yiyecekler Farklı Yöntemlerle Daha Fazla Lezzetlendirilebilir

Evde hazırlanan yemekleri lezzetlendirmenin tek yolunun yemeklere ilave edilen bir tutam tuz olmadığına değinen Sağlık Bakanlığı, evde hazırlanan yemekleri daha da lezzetlendirmenin birçok farklı yöntemi olduğuna değindi. Sağlık Bakanlığı’nın aşırı tuz tüketimini engelleyebilmek için vatandaşlara tavsiyeleri ise şöyle;

Yemeklere katılan soğan, sarımsak, maydanoz, dereotu, limon, sirke ve çeşitli baharatlar yemekleri tuzdan daha fazla lezzetlendirir.

İçeriğinde bol miktarda tuz barındıran besinlerin daha az tüketilmesi tuz tüketim miktarını düşürmenin etkili bir yöntemidir.

Günlük tuz tüketim miktarını düşürmenin diğer bir etkili yolu ise yemeklerin hazırlanması ve pişirilmesi esnasında daha az tuz ilave edilmesidir.

Tuz Sodyum ve Klorür İçerir

Tuzun sodyum ve klorür açısından çok zengin olduğuna da değinilen Sağlık Bakanlığı Sağlık Bakanlığı açıklamasında, besinlerin doğal bileşimindeki deniz tuzunun deniz suyunun buharlaştırılması sonucunda üretildiği, kaya tuzunun ise kaya, göl yatakları ya da toprak altından temin edildikten sonra kurutulmasıyla elde edildiği bilgisine yer verildi.

Bundan dolayı da deniz tuzu, kaya tuzu ve pembe tuzunda sofralarda kullanılan tuzdan hiçbir farkı yoktur.

Günlük Tuz İhtiyacı Besinlerden Alınıyor

Uzun ve sağlıklı bir yaşam için kişi başına günlük tüketilmesi gereken tuz miktarının 5 gramın altında olması gerektiği yönünde Dünya Sağlık Örgütü tarafından sürekli açıklama yapılıyor.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan bu açıklamaya göre bir insanın günlük tüketmesi gereken tuz miktarı tepeleme bir çay kaşığı ya da silme bir tatlı kaşığı tuza denk gelmektedir. Bu kadar tuz ise zaten gün içerisinde tükettiğimiz besinlerin içeriğinde var. Yani tükettiğimiz besinler haricinde hiç tuz tüketmesek vücudumuz tükettiğimiz besinlerden gereksinim duyduğu tuzu zaten alacak.

Korona geçirenlerde aylarca süren baş ağrısı tespit edildi

Covid-19 virüsü geçiren hastaların yaklaşık yüzde 30’unda baş ağrısı tespit edildiğini belirten Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Karadaş tarafından yapılan koronavirüsün nörolojik bulgularıyla ilgili araştırmanın sonuçları uluslararası dergilerde de yayımlandı. Covid-19 virüsü kaynaklı baş ağrısının gerçek baş ağrısı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karadaş, baş ağrısının yüzde 90 oranında iki taraflı görüldüğünü ifade etti.

Tek Bulgu Baş Ağrısı Olabiliyor

Covid-19 virüsünün nörolojik bulgularına dair yaptığı araştırmayla ödül alan Prof. Dr. Karadaş, “Araştırma sonucunda elde ettiğimiz verilerden Covid-19 virüsünde baş ağrısının yanı sıra beyin damar rahatsızlıkları, epilepsi, ağrılar, koku ve tat alma bozuklukları gibi birçok nörolojik bulgular seyrettiğini gördük. Tarafımızdan yapılan araştırmalar neticesinde yüzde 30’lara varan yüksek oranda baş ağrısı saptadık. Tek bulgunun baş ağrısı olduğu vakaların oranı azımsanmayacak seviyelerdedir. Bu vakalarda baş ağrısı haricinde hiçbir bulguya rastlanmıyor.” ifadelerine yer verdi.

Normal Baş Ağrısından Farklı

Covid-19 virüsünün neden olduğu baş ağrısının normal baş ağrısına benzemediğini kaydeden Prof. Dr. Karadaş, “Covid-19 virüsünün neden olduğu baş ağrısının özellikleri bilinmezse ve bu baş ağrıları diğer baş ağrılarıyla karıştırılırsa Covid-19 virüsü enfekte olan vaka toplum içerisinde yaşamaya ve virüsü etrafındakilere yaymaya devam edecek. Toplum içerisinde en fazla migren, gerilim ve küme tipi baş ağrıları bilinse de koronavirüs baş ağrısı gerçek bir baş ağrısı olarak bu tip ağrılardan çok farklıdır. Covid-19 virüsü kaynaklı baş ağrısı yüzde 90 oranında iki taraflı seyrediyor. Migrendeki zonklayıcı baş ağrısına Covid-19 virüsü baş ağrısında da rastlansa da migrendeki yarım baş ağrısı çok rastlanan bir durum değil. Koronavirüste görülen baş ağrısında ayırt edici bulgular zonklayıcı, sıkıştırıcı ve iki taraflıdır. Yine buna eşlik eden bazı bulgularda olabiliyor. Bu bulgular içerisinde kilo kaybı, ishal, koku ve tat almada bozukluk ön plana çıkıyor. Bu baş ağrısının dirençli olması ve ilaçların dahi dindirememesi diğer ayırt edici özelliklerdir. Bu tür bulguların görüldüğü vakalarda direkt koronavirüsün akla gelmesi lazım.

Koronavirüsteki baş ağrısının semptomları migren semptomlarıyla benzerlik gösterebiliyor. Örneğin migrenin semptomlarından olan ses, ışık ve koku hassasiyeti koronavirüs baş ağrısında da görülebiliyor. Bu nedenle migrenle karıştırılma ihtimali yüksek bir baş ağrısı türüdür. Bu nedenle ağrının iki taraflı, sıkıştırıcı ve zonklayıcı olması, kilo ve iştah kaybı, koku ve tat alma bozukluğu gibi belirtiler Covid-19 virüsüne işaret eden önemli bulgulardır.” diye konuştu.

Baş Ağrıları Aylarca Sürebiliyor

Baş ağrıları hakkında yaptıkları değerlendirmeleri uluslararası yayın haline getirdiklerini belirten Prof. Dr. Karadaş, “Koronavirüs baş ağrısının da kendi içerisinde farklı tipleri var. Bazı tipleri çok dirençli olabiliyorken, bazı tipleri şiddetli ağrılı, bazıları ise orta şiddette ağrılı olabiliyor. Akciğer tutulumu fazla ise baş ağrısının şiddetli olma ihtimali çok yüksek oluyor. Bir yıl içerisinde edindiğimiz tecrübelerle vakaları daha iyi inceleyebiliyoruz. Koronavirüs enfeksiyonu 6 ay evvel önce geçirilmiş olsa dahi ortaya çıkan baş ağrılarına tanıklık ediyoruz. Koronavirüs süreciyle birlikte başlayan ve çok uzun süren baş ağrılarına rastlıyoruz. Koronavirüs sürecinde baş ağrısı yaşayan ama sürecin sonlanmasıyla baş ağrısı geçenler var. Bunlarla ilgili daha sağlıklı raporları önümüzdeki süreçte vereceğiz. Bu baş ağrılarının önemli bir kısmı kişiye özel yöntemlerle tedavi edilerek üstesinden rahatlıkla gelinebiliyor.” şeklinde konuştu.

Korkutan uyarı! Yoğun bakımdaki genç hasta sayısı artacak

Bugün mücadele edilen virüsün 5 ay önceki virüsle farklı özellikler taşıdığına değinen Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Serhan Sakarya, “Mutasyona uğrayan Covid-19 virüsünün bulaş hızı 2 katına çıktı. Bundan 5 ay evvel Covid-19 virüsü enfekte olmuş bin vaka, virüsü 2 bin 500 kişiye bulaştırabiliyorken, mutasyona uğrayan mutant virüsün enfekte olduğu bin vaka 4 binden fazla kişiye virüsü enfekte edebiliyor. Ayrıca çok kısa bir süre içerisinde yoğun bakım ünitelerinde yaşlı hastalardan daha fazla mutant virüsle mücadele eden genç hastaları göreceğiz.” dedi.

Salgının Kontrol Altına Alınmasını Zorlaştıracak

Covid-19 virüsünün mutasyona uğramasıyla birlikte vaka sayısında ciddi artış olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Sakarya, “Mutasyona uğrayan Covid-19 virüsünün bulaş hızı yaklaşık 2 kat arttı. Covid-19 virüsünde yeni gelişen mutasyonlar bir takım özelliklere sahip oluyor. Bu da Covid-19 virüsü salgınının kontrol altına alınmasını zorlaştıracak.” ifadelerine yer verdi.

Toplum Tehlikenin Ciddiyetinin Farkına Vardı

Bugün mücadele edilen virüsün 5 ay önceki virüse göre çok farklı özellikler taşıdığını ve bulaşıcılığının yaklaşık 2 kat daha fazla olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sakarya, “İlk ortaya çıkan Covid-19 virüsü bir skalaya sahipti. Çocuklarda ölümcül vakalara çok az, gençlerde daha az rastlanıyordu ve yaş ilerledikçe virüsün ölümcül olma riski de artıyordu. Mutasyona uğrayan Covid-19 virüsünün sahip olduğu yeni mutasyonlar genç nesilde daha semptomatik seyretmektedir. Bu da kısa bir süre içerisinde genç vakaları da yoğun bakım ünitelerinde daha fazla göreceğimiz anlamına geliyor.

Ülkemizde vaka sayısındaki düşüşü sadece alınan tedbirlere bağlamak son derece yanlış olur. Çünkü toplumda ne kadar ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunun farkına artık vardı. Toplumun yüzde 60’ı bu virüse karşı bağışıklık kazanmadan bu virüsten kurtulma şansımız bulunmuyor. Birçok devlet tarafından 50 milyon adet, 100 milyon adet aşının rezervi yapıldı. Toplumumuzda 60 milyon kişinin aşıya gereksinimi olduğu ve bu aşıların iki doz halinde vurulması gerektiği düşünüldüğü zaman ülkemiz ise 120 milyon doz aşıya gereksinim duyuyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan açıklamada ise Covid-19 virüsünün tümüyle ortadan kalkması gibi bir durumun söz konusu olamayacağı, sadece pandemi sürecinden epidemi sürecine girileceği belirtildi. Epidemi süreci aşamasına ise ne zaman gelineceği maalesef bilinmiyor.” diye konuştu.

Devlete Maliyeti Çok Ağır

Covid-19 virüsü enfekte olmuş bir hastanın tedavisinin çok pahalı ve devlete maliyetinin çok ağır olduğunu belirten Prof. Dr. Serhan Sakarya, “Vakanın yoğun bakımda tedavi gördüğü sürecin göz önünde bulundurulması gerekiyor. Tek bir tane Covid-19 virüsü testinin devlete maliyeti yaklaşık 8-10 dolar. Yani bir tane Covid-19 aşısıyla eş değer fiyatta. Bu da Covid-19 virüsü testindense aşı yapılmasının daha mantıklı olduğunu gösteriyor. Yetkililer tarafından bu konuyla ilgili bugün alınabilecek bir kararın uygulamasına Ekim ayında ancak başlanabilir.

Normalleşme sürecine girilmesiyle birlikte vaka sayısında artış yaşanmasından büyük endişe duyuyoruz. Bu salgında en büyük sıkıntıyı sağlık çalışanlarının yaşadığı herkes tarafından biliniyor. Pervasızca ve umarsızca yapılan davranışlarla kimse kimsenin sağlığını riske atamaz. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Herkesin önceliğinin tedbir olması gerekiyor.” şeklinde konuştu.

Covid-19’un ağır geçirilmesinde en önemli etken obezite

Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar hakkında önemli değerlendirmelerde bulunan Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Öğretim Üyesi ve 2021 Amerikan Endokrin Kongresi Başkanı Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, bu çalışmadan elde edilen verilerin öneminin büyük olduğunu ifade etti.

Kronik Rahatsızlıkların Tedavisi ve İzlemi Aksadı

Covid-19 ve obezite arasında çok çarpıcı sonuçlar elde edildiğine değinen Prof. Dr. Yıldız, “Bu araştırmadan elde edilen veriler, Covid-19 virüsü enfeksiyonundan dolayı hastane yatarak tedavi görenlerin yüzde 30’unu obezlerin, yüzde 26’sını hipertansiyon hastalarının, yüzde 21’ini diyabet hastalarının ve yüzde 12’sini ise kalp yetmezliği olanların oluşturduğunu gösteriyor. Hastaneye yatarak tedavi gören her 3 hastadan 2’sinin önlenebilir nedenlerden dolayı hastaneye yatarak tedavi gördüğünü bu araştırma ile net bir şekilde gördük. Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar ise 25 Şubat tarihinde Journal of the American Heart Association dergisi tarafından yayımlandı. Covid-19 virüsünün neden olduğu pandemi sürecinde hem obezite, hem de diğer kronik rahatsızlıkların tedavi ve izlemleri aksadı. Hipertansiyon, kalp yetmezliği ve obezite rahatsızlıklarında yüzde 10’luk bir azalma sağlanması Covid-19 virüsü enfeksiyonundan dolayı hastaneye yatan vaka sayısında yüzde 11’lik bir azalma sağlayacak.” dedi.

Yardımcı Solunum Cihazına Gereksinimi Artırıyor

Kendileri tarafından yapılan araştırmalarda da Covid-19 virüsünün klinik seyri bakımından obezitenin etkisini gördüklerine vurgu yapan Prof. Dr. Yıldız, “Şubat 2021’de Frontiers in Endocrinology adlı dergide tarafımızdan yayınlanan ve dünyanın değişik bölgelerinde gerçekleştirilmiş olan 19 klinik çalışma hakkında değerlendirmelerde bulunduğumuz meta-analiz sayesinde Covid-19 virüsü enfeksiyonundan dolayı hastaneye yatarak tedavi gören, yoğun bakım ünitesinde tedavi gereksinimi duyan hasta sayısı ile yardımcı solunum cihazına gereksinimi obezitenin yüzde 30 ila 80 dolayında artırdığını gözlemledik.” ifadelerine yer verdi.

Kaygı ve Stres Obeziteyi Tetikliyor

Covid-19 virüsüyle mücadele için alınan toplumsal hareketliliği kısıtlayan tedbirlerin ve izolasyonun kilo yönetimine olumsuz etki ettiğine değinen Prof. Dr. Yıldız, “Covid-19 virüsü salgınıyla mücadele için alınan tedbirlerden dolayı insanlar daha kaygılı ve stresli hale geldi. Bu da sağlıksız yaşamı tetikleyen önemli bir etkendir. İnsanların hareket kabiliyetinin azalmasına, yeme ve içme bozukluklarının görülmesine, sosyo-ekonomik güçlükler yaşanmasına ve psiko-sosyal durum bozukluklarına neden oluyor. Tüm bu etkenler enerji metabolizmasına olumsuz yansıyarak kilo artışını tetikliyor.” diye konuştu.

Yüksek Stres Vücudu Yağlandırıyor

Salgın döneminde yaşanan yüksek stresin vücudu yağlandırdığını ve kilo fazlalığına neden olduğunu belirten Prof. Dr. Yıldız, kendisinin ‘BUSE’ adını verdiği bir yöntemle obeziteyle mücadele edilebileceğini belirtti.

Beslenmeyi temsil eden ‘B’ harfi, yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme anlamına geliyor.

Uykuyu temsil eden ‘U’ harfi, gece uykusuna dikkat edilmesi ve her gece 6-8 saat aralığında kesintisiz uyunması gerektiği anlamına geliyor.

Stresi temsil eden ‘S’ harfi, kiloyu kontrol altına almanın olmazsa olmaz yolunun stresi kontrol altına almak olduğu anlamına geliyor. Yüksek stres, karın bölgesi ile iç organları yağlandırarak sağlığı tehdit ediyor.

Egzersizi temsil eden ‘E’ harfi ise kalıcı kilo kontrolü için hareketli yaşam tarzına işaret ediyor. Bu nedenle pandemi sürecinde egzersiz yapmaya çok dikkat etmek gerekiyor.

Covid-19 aşısı olanların sosyal mesafe kurallarını ihlal ettiği belirlendi

Gallup News sitesindeki haberde, Gallup şirketince yapılan anketten elde edilen verilerin Covid-19 aşısı yaptıranların, aşı yaptırmayanlara göre sosyal mesafe ve izolasyon kurallarına daha az riayet ettiğini gösterdiği bilgisine yer verildi.

Yüzde 38’i Kendisini İzole Ediyor

Gallup şirketinin anket sonucundan elde edilen veriler, ABD’de Covid-19 aşısı yaptıran yetişkinlerin sadece yüzde 38’inin evde izole kuralına uyduğu, iki doz halinde vurulan Covid-19 aşısının tek dozunu vurulan yetişkinlerde bu oranın yüzde 51’e yükseldiği, henüz aşı vurulmayan ama vurulmayı düşünen yetişkinlerde ise bu oranın yüzde 57 seviyelerinde olduğunu gösteriyor. Anketteki en çarpıcı sonuç ise Covid-19 aşısı vurdurmayı düşünmeyen yetişkinlerde sosyal mesafe ve izolasyon kurallarına uyma oranının yüzde 28 ile en düşük seviyede olması oldu.

Aşı Olduktan Sonra Virüse Yakalanma Korkusu Yaşayanların Oranı Yüzde 35

ABD’de Covid-19 aşısı vurdurmak istemeyen yetişkinlerin yüzde 10’unun daha evvel Covid-19 enfeksiyonu geçirdiği, yüzde 22’sinin aşıya güvenmediği, yüzde 19’unun virüsün sağlığını ciddi şekilde tehdit edeceğini düşünmediği, ve yüzde 16’sının ise aşı çok kısa süre içerisinde geliştirildiği için aşı olmayı kabul etmediği anketten elde edilen diğer sonuçlar oldu.

Ayrıca anketten elde edilen bir başka sonuç ise Covid-19 aşısı vurduran yetişkinlerin virüsle ilgili korku ve kaygılarında ciddi azalma olduğu, yüzde 35’lik kesimde de virüse yakalanma korkusunun devam ettiği oldu.

Bu anketten elde edilen sonuçlar, aşı vurdurmayan ya da aşılanma süreci henüz tamamlanmamış yetişkinlerde Covid-19 virüsüne yakalanma korkusunun yüzde 60’ı aştığını gösteriyor.

Anket ABD’de yaşayan yetişkinlerin toplamda yüzde 49’unun virüse yakalanma korkusu yaşadığını ortaya koydu. Ocak ve Şubat ayları içerisinde yapılan ankete 7 bin 806 yetişkin katıldı.

Atatürk Üniversitesi’nde covid-19 aşı süreci olumlu seyrediyor

Atatürk Üniversitesi Kurumsal İletişim Direktörlüğü tarafından üniversite bünyesinde yürütülen aşı çalışmaları ile ilgili düzenlenen bilgilendirme toplantısında üniversite bünyesindeki Aşı Üretme ve Antijen Hazırlama Koordinatörlüğü’ndeki aşı geliştirme çalışmaları hakkında değerlendirme yapıldı.

Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı tarafından takvim dikkate alındığı zaman aşı çalışma projesinde sürecin olumlu seyrettiği değerlendirmesi yapıldı.

Aşının Tarihi Çok Uzak Değil

Yerli aşı çalışmasında bugüne kadar herhangi bir aksilikle karşılaşılmadığını ve Atatürk Üniversitesi tarafından üretilecek bir aşının tarihinin çok uzak olmadığına değinen Prof. Dr. Çomaklı, “Koordinatörlüğümüz bünyesinde yürütülen çalışmaları takip ettiğimizde Covid-19 aşısı ile ilgili ümitlerimiz her geçen gün artmaktadır. Aşı Üretme ve Antijen Hazırlama Koordinatörlüğümüzü önümüzdeki yıllar içerisinde aşı merkezine, hatta AR-GE enstitüsüne dönüştürmeyi planlıyoruz. Bununla ilgili gerekli mercilere müracaatlarımızı yapacağız.

Üniversitemiz bünyesinde yürütülen aşı çalışmalarında bugünlere gelmemizde Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Kimya Bölümleri, Enfeksiyon Hastalıkları ve Çocuk Sağlığı Hastalıkları Bölümü ve Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Farmakoloji Bölümlerinin yanı sıra Eczacılık ve Veteriner Hekimlik bölümlerinde görev yapan öğretim üyelerimizin çabalarının çok büyük katkısı oldu.” dedi.

İnsan Üzerinde Faz Çalışmaları Başlayacak

Covid-19 aşısı ile ilgili yürütülen çalışmalar kapsamında 3 farklı protein türünün kodlandığını ve aşının önemli ayaklarından biri olan ‘recombinat antijen’ üretildiğini ifade eden Aşı Üretme ve Antijen Hazırlama Koordinatörü Prof. Dr. Selahattin Çelebi, “3 farlı türdeki antijenden hayvanlara verilen bağışıklık sayesinde elde edilen antikorun seviye ve dayanıklılık süresinin belirlenme aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Şu anda yürütülen çalışmalar ile nötralizasyon antikor ve alerjik reaksiyon testlerine hızla devam ediliyor. Bu deneylerden elde edilecek neticelerin ardından insan üzerindeki faz çalışmalarına başlanacak.” ifadelerine yer verdi.

Covid-19 Aşımız Tıpta Yerini Alacak

Atatürk Üniversitesi bünyesinde yürütülen aşı çalışmalarının hız kesmeden devam ettiğini kaydeden Prof. Dr. Çelebi, “Aşı ile ilgili şimdiye kadar yürüttüğümüz çalışmalar çok verimli geçti. Bugüne kadar herhangi bir aksaklık yaşanmadı. Birkaç ay içerisinde Atatürk Üniversitesi tarafından hazırlanan Covid-19 virüsü aşısının tıpta yerini alacağına dair umudumuz çok kuvvetlidir. Aşı ve antijen (kit) hazırlanması için yürüttüğümüz çalışmalarımız Aşı Koordinatörlüğümüz tarafından aralıksız olarak devam etmektedir.” şeklinde konuştu.  

Başkentte covid-19 alarmı! Korkutucu günler geri gelebilir

Sağlık Bakanlığı tarafından illere göre açıklanan vaka sayısındaki verilere göre Ankara’da 20-26 Şubat tarihleri aralığında 100 bin nüfusta görülen vaka sayısı 39,98 iken, 27 Şubat – 5 Mart tarihleri aralığında 100 bin nüfusta görülen vaka sayısı 54,83’e kadar yükseldi. Türkiye koronavirüs risk haritasında orta riski temsil eden sarı renkte olan Ankara, güncel vakalardaki bu artıştan sonra yüksek riski temsil eden turuncu renge döndü.

Sosyal Mesafe Unutuldu

Ankara’nın 1 hafta içerisinde orta riskli iller arasından çıkarak yüksek riskli iller arasına girmesi Ankara halkına büyük bir tedirginlik yaşatıyor. Ne var ki vaka sayıları ciddi seviyelerde artsa da Başkent sokaklarındaki yoğunluk gözlerden kaçmıyor. Başkentin en yoğun bölgesi Kızılay’ın cadde ve sokaklarının insan seline dönüşmesi ve zaman zamanda sosyal mesafenin unutulması dikkat çekti.

Başarı Halkın Yardımına Bağlı

Toplu taşıma araçlarındaki, sokak ve caddelerdeki yoğunluğun ne yazık ki kötü günlerin habercisi olabileceğine değinen Doç. Dr. Savaşçı, “Başkentte sabah saatlerindeki trafik, akşamları eğlence mekanlarındaki yoğunluk, restoranlardaki ve caddelerdeki yoğunluk yakın bir zamanda korkutucu günlerin gelebileceğini hissettiriyor. Başkent, resmi kurumların çok fazla olduğu bir ilimiz. Çalışanların tedbiri elden bırakmaması gerekiyor. Okul yöneticilerimizin ve öğrencilerimizin okullarda bütün tedbirleri alması gerekiyor. Restoran ve eğlence mekanı işletmecileri de kurallara uymayı ihmal etmemeli. Covid-19 virüsü kapsamında alınan tedbirlere riayet edilip edilmediğinin denetimi güvenlik güçlerimiz tarafından çok sıkı bir şekilde yapılmalıdır. Ankara özelindeki başarı halkımızın yardımına bağlıdır. Ankara halkı kurallara riayet etmeyi sever. Biraz dikkat edilmesi halinde vaka sayıları yeniden kısıtlama dönemindeki sayılara geriler.” dedi.

Vaka Sayısındaki Artışta Rehavet Etkili

Vaka sayılarındaki artışta kısıtlamaların kaldırılmasının etkili olmadığını da belirten Doç. Dr. Savaşçı, “Vaka sayılarındaki artışı gün gün takip ediyorduk. Kontrollü normalleşme sürecinde kısıtlamaların gevşetilmiş olmasının vaka sayısındaki artışa etkisi ile ilgili bir gözlemimiz olmadı. Bunun etkisini büyük olasılıkla 1 hafta 10 gün içerisinde göreceğiz. Amacımız halkımızı korkutup paniğe sevk etmek değildir. Ama 1 seneden bu tarafa bütün halkımızla, sağlık personelimizle, kolluk kuvvetlerimizle, çalışanlarımızla bu virüse karşı büyük bir mücadele vermekteyiz. Maalesef üzerimizdeki rehavet vaka sayılarını artırıyor. Bu aşamada herkesin kendisinde biraz suç araması gerekiyor.” ifadelerine yer verdi.

Balgam neden olur? Balgamlı öksürüğe ne iyi gelir!

Balgam vücudun kendi içerisinde doğal şekilde ürettiği sıvı vücut için aslında oldukça önemli bir yere sahiptir. Yapısı kaygan, kokusuz ve pek de hoş olmayan bir görüntüye sahiptir. Vücudun ürettiği mukus, bazı organların kurumasını önler ve nemli kalmasını sağlar. Bu işlem basit olarak görünse de aslında hayati bir önem taşır. Vücut yediğimiz, içtiğimiz hemen yerdeysen faydalanarak mukus üretir. Günde 1 litreden fazla mukus üreten vücut kendi içerisinde dağılarak görevini yerine getirir.

Balgam Neden Rahatsız Eder?

Vücudu rahatsız eden balgamın varlığı değil fazlalığıdır. Akciğerlerin rahatsızlığı ile meydana gelen mukus fazlalığı vücuttan atılmadığı için özellikle de öksürük yoluyla atılmaya çalışılır. Balgamın

Vücuttaki İşlevleri Nelerdir?

Balgamın vücudumuz için oldukça önemli faydaları vardır. Bunlardan bazıları su şekildedir:

  • Alt solunum yolu ve akciğeri korur.
  • Nefes alıp verme ile vücudumuza giren bakterilerin zarar vermesini engeller.
  • Tabaka oluşturarak kalkan vazifesi görür ve organları zararlı bakterilere karşı korur.
  • Bazı hayati organların kurumasını engelleyerek nemli bir şekilde kalmasını sağlar.

Yeni Doğan Bebeklerde Balgam Neden Fazladır?

Yeni doğmuş bir bebeğin akciğerleri ve solunum yolları henüz çok gelişmiş ve güçlü değildir. Bu nedenle zararlı mikroplar bebekleri çok sever. Vücutları korumasız olduğundan kolayca mikropların yuvası haline gelebilir. Dikkat edildiğinde fark edeceksinizki bebeklerin burunları tıkalı, sesleri kesik ve çatallı çıkar. İşte bunun en önemli nedeni balgamdır.

Doğal Gıdalar İle Balgam Temizlenir Mi?

Bu konuda çok fazla tarif, öneri bulunmaktadır. Bu yöntemlerden en etkili olduğunu düşündüğümüz bir tanesini sizinle paylaşacağız.

Balgamdan kurtulmak için;

Malzemeler;

  • Bir su bardağı karaçörek
  • Yeteri kadar doğal bal

Hazırlanışı;

Önce bir bardak karaçörek tavaya konur. Orta ateşte karıştırarak kavrulur. Yeteri kadar kavrulan karaçörek soğumak üzere bir kenara alınır. Diğer taraftan çukur bir kap içerisine bir miktar bal konur. (Ortalama 4-5 kaşık) Ardından soğuyan karaçörek havan yardımı ile elde dövülür. İyice un haline getirilir. Bu işlem karaçörek bitene kadar tekrarlanır. Çukur kap içerisinde olan bala karaçörek eklenir. Miktarı ve yoğunluğu tamamen sizin tercihinize bağlıdır. Ancak karaçöreğin az olmaması gerekir. Bal ve karaçörek iyice karıştırılır. Gün içeresinde kaşık kaşık tüketebilirsiniz. Diyabet hastaları için dikkat diyelim. Bu karışımı düzenli olarak kullanmanız halinde balgamı öksürük sorununuz ortadan kalkacaktır. Sadece balgamı değil genel öksürük için de kullanabilirsiniz. Balın doğal olması bu karışım için oldukça önemlidir.

Yumurtalık rezervi nedir, nasıl ölçülür? Düşüklüğü ne anlama geliyor?

Yumurtalık rezervi bir kadının yumurta kalitesi ve yumurta miktarı anlamına gelir. Düşük yumurtalık rezervi olan kadınların hamile kalması güç ama imkânsız değildir. Bebek sahibi olmak isteyen ama yumurta miktarı düşük olan anne adaylarının çok fazla beklemesi önerilmez.

Yumurtalık Rezervi Nedir?

Birçok anne adayı ve tüp bebek tedavisi için sağlık kuruluşuna başvuran ebeveynler, yumurtalık rezervi nedir sorusuna yanıt arar. Yumurtalık rezervi en yalın ifadeyle yumurta sayısı anlamında kullanılır. Bu sayı doğumla birlikte başlar ve yaş ilerledikçe azalır. Kadınların doğurganlık potansiyeli başlangıcı 1–2 milyon civarıdır. Bu sayı ergenlik döneminde 400 bine kadar düşer. 38 yaşından itibaren iyice azalan yumurtalar, menopozla birlikte tamamen durur. Kimi kadınlar daha erken yaşlarda sağlık sorunları ve genetik faktörlerin etkisiyle yumurtalık rezervi azalır, kalitesizleşir ve üretimi sonlanır.

Yumurta Miktarı Neden Azalır?

Kadınlarda düzenli olarak her ay ortalama 1000 adet yumurta ürer ve büyür. Bu yumurtaların rekabetinde galip gelen sadece 1 veya 2 yumurtadır. Bu yumurtalar doğurganlık için elverişli sayılırken, yenilen 1000 yumurta adet dönemi içinde kaybedilir.

Yumurtalık rezervi yüksek oranda dünyaya gelen kadınların genetik şansı nedeniyle diğer kadınlara göre yumurta sayısı daha geç azalır. Bu durum doğurganlık sürelerini uzatır. Yumurta sayısını azaltan nedenler; yaş, sigara, alkol, kullanılan ilaçlar, stres, genetik faktörler, yumurtalık kistleri ve kanser gibi riskli hastalıklardır. Anne olmak isteyen kadınlara 35 yaşın üzerine çıkılmaması önerilir. Bunun en önemli nedeni menopoza girme yaşının git gide daha da düşmesidir.

Yumurta Rezervi Azlığı Nedenleri

Yaşlanma doğal olarak yumurta rezervlerinizi azaltır. Bununla birlikte, bir dizi başka faktör yumurtalık rezervinin azalmasına neden olabilir. Bunlar şunları içerir:

  • Tubal hastalıklar
  • Endometriozis
  • Önceki yumurtalık ameliyatı
  • Kemoterapi
  • Radyasyon tedavisi
  • Sigara içmek
  • Pelvik enfeksiyon
  • Otoimmün bozukluklar
  • Kabakulak
  • Kırılgan X sendromu gibi genetik anormallikler

Bununla birlikte, bazen durumun belirgin bir nedeni yoktur.

Yumurta Rezervi Azlığı Belirtileri Neler?

Azalmış yumurtalık rezervinin pek çok belirgin semptomu yoktur. Bununla birlikte, durumu olanlar aşağıdaki semptomlardan herhangi birini yaşayabilir:

  • Hamile kalmada zorluk
  • Geç veya eksik adet dönemleri
  • Ortalamadan daha kısa adet döngüsü, ortalama 28 gün
  • Ağır adet akışı
  • Düşük

Bununla birlikte, bu semptomlar her zaman mevcut değildir. Bu nedenle, gebe kalmakta güçlük çekiyorsanız doktorunuzla konuşmanız önemlidir.

Yumurtalık Rezervi Nasıl Anlaşılır? AHM Testi Nedir?

Yumurtalık rezervi nasıl anlaşılır sorusunun yanıtı kadınların yumurtalarından salgılanan hormonda saklıdır Anti Müllerian hormon (AHM) sayesinde yumurta sayısı ölçülür. Glikoprotein çeşidi olan bu hormon her iki cinste de bulunur. Cinsiyet farklılığını da yine bu hormon sağlar. Kadınlarda anne karnından başlayarak menopoza kadar salgılanmaya devam eder.

Kadınların yumurtalık rezervi ve kalitesi hakkında veri toplayan testler, AHM testi nedir sorusunun cevabıdır. Bu test aynı zamanda erkeklerin üreme, kadınların doğurganlık potansiyelini ölçer. Testis fonksiyonlarını kontrol eder.

Düşük Yumurta Rezervi Ne Anlama Geliyor?

Düşük yumurta rezervi olması gerektiğinden daha düşük seviyedeki yumurta miktarıdır. Bu miktarın içinde kaliteli yumurta sayısı oldukça azdır. Ancak düşük yumurta sayısına rağmen gebe kalınabilir. Bu durumda olan kadınların uzun süre bebek erteleme şansları yoktur.

Yumurtalık rezervi düşüklüğü, adet dönenimin ilk günlerinde kan testi veya ultrason ile tespit edilir. Tanı koyma için erken zamanlama önemlidir. 35 yaş üstü kadınların 6 ayda bir yaptırmasında fayda var. Tüp bebek tedavisi ile bebek sahibi olmak isteyen kadınların överlerine PRP enjeksiyonu yapılır.

Anne Olmak İsteyenler İçin İdeal Yumurtalık Rezervi Nedir?

İdeal yumurtalık rezervi için net bir miktar verilmez. Çünkü sayısı kadar kalitesi de önemlidir. Sayının çok ama yumurtaların kalitesiz olması gebelik durumunu olumsuz etkiler. Sağlıklı 1–2 yumurta dahi anne olmaya yeterlidir. Yumurta sayısı gebe kalma şansını artırır. Kalitesiz yumurtada oluşan embriyo büyük olasılıkla sağlıksızdır.

Yumurta Dondurma İşlemi Nedir, Nasıl Yapılır?

Yumurta dondurma, yaşla birlikte yumurta sayısının azalmasına karşı ilerleyen yıllarda bebek sahibi olmak isteyenlerin başvurduğu bir saklama işlemidir. Bunun dışında kanser tedavisi gibi kısırlığa yol açan hastalıkların tedavisine başlanmadan önce yumurtalar dondurulur. Bu sayede 55’li yaşlarda bile çocuk sahibi olunabilir.

Yumurta dondurma yönteminde hücre metabolizması ve hücre içi hareketler kısa süreliğine durdurulur. Sıvı azot içinde yaşayan hücreler diriliğini korur. Yaklaşık iki hafta süren ilaç tedavisi ile yumurtalar kontrollü bir şekilde toplanır. Yumurtalar. 196 santigrat derecede nitrojenli saklama tanklarında beş yıl boyunca bekletilir. Dondurma işlemi yapmak isteyen kadınlar izin formu doldurur. Bu formda bu işlemi yaptırma nedenini anlatır.

Yumurtalık Rezervi Nasıl Ölçülür?

Salgın ve deprem çocukların psikolojisini etkiliyor

Tüm dünyayı etkileyen Covid-19 virüsü salgınının ve yakın zaman önce yaşanan İzmir depreminin bunun en iyi örnekleri olduğuna değinen Prof. Dr. Yeşim Fazlıoğlu, “Çocuk, evinde ve yakınlarının yanında kendisini güvende hisseder. Depremde yıkılan evlerin enkazında ya da salgından etkilenen yakınlarını kaybeden çocuklar için bu çok büyük bir yıkım oluyor. Mesela İzmir depreminde enkazın altından çıkarılan Ayda bebek, annesini aynı enkazda kaybetti. Covid-19 virüsü salgınında en yakınlarını kaybeden çocuklar oldu. Tüm bunlar, çocukların iç içe geçmiş birçok travma yaşamasına neden oldu.” dedi.

Kalıcı Kaygı Bozukluklarına Neden Olabilir?

Doğal afet ve salgının neden olduğu korkuların çocuklarda kalıcı kaygı bozukluklarına yol açabileceğinin önemi üzerinde duran Prof. Dr. Fazlıoğlu, “Doğal afet ve salgından yakınları etkilenmeyen çocuklarda televizyon ekranlarından bu görüntüleri izliyorlar. Ailelerin bu tür görüntüleri çocuklarına izlettirmemesi gerekiyor. Çünkü çocuklar, bu türden travmalarla yüzleşmemelidir. Ancak çocukların depremin, ölümün, kaybetmenin ve Covid-19 virüsünün ne olduğunu ailelerine sorması çok doğaldır. Aileler, çocuklarının böyle sorularıyla karşılaştığı zaman basit ve net cümlelerle çocuklarına bunları anlatması gerekir.” ifadelerine yer verdi.

Oyunla Anlatılması Çocukları Daha Az Kaygılandırıyor

Çocukların duygularını ifade etmesinde seramik ya da resim yaptırılmasının önemli bir fırsat olduğunu kaydeden Prof. Dr. Fazlıoğlu, “Salgının ve depremin etkilediği çocukların ailelerinin bu olayların çocukların üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi azaltmak için çalışma yapması gerekir. Bu tür olaylardan etkilenen çocuklar güven kaybına uğrayabilir. Ayrıca küçük yaştaki çocuklara temizlik, maske takılması ve sosyal mesafe kuralı oyunla sevdirilirse çocuklar daha iyi algılayarak öğreneceklerdir. Örneğin çocukların oyuncağı kullanılarak afet ve afetlerden korunma yöntemleri anne ve babaları tarafından çocuklarına öğretilebilir. Oyunla anlatımlar çocuk üzerinde daha etkili olacağı gibi duydukları kaygıda azalacaktır. Kriz anında neler yapılması gerektiğinin çocuklara erken yaşta öğretilmesi ciddi avantaj sağlar.” şeklinde konuştu.

Salgın Çocukların Sosyal Yaşamına Olumsuz Etki Ediyor

Covid-19 virüsü salgınından çocukların sosyal yaşamının da olumsuz etkilendiğine değinen Prof. Dr. Fazlıoğlu, “Aileler, dışarıya çıkma saatlerinde doğa gezileri ve basit sportif etkinlikler yapabilir. Böylelikle çocuklar yaşadığı sıkıntılardan daha rahat kurtulabilir. Ayrıca pandemi sürecinde eve evcil hayvan almakta çocukları psikolojik olarak rahatlatabilir. Böyle bir şey çocukların hayvanlara bakış açısını da geliştirir.” diye konuştu.  

Botoks etkili güzelavrat otu (dulavrat otu) ne işe yarar?

Güzel avrat otu halk arasında dulavratotu olarak da bilinir. Kökü gevrek ve acı olan bu ot papatyagiller ailesindendir. Nemli bölgelerde yaşar ve soğuğa dayanır. Ülkemizde Doğu ve Orta Anadolu bölgelerinde yetişir. Bu bitkinin çayı, tentürü, merhemi ve yağı bulunur. Enginar tadına benzer bir tadı vardır.

Güzelavrat Otu Nedir?

Yol kenarlarında dikenli ve alımlı görünümü ile dikkat çekici bu bitkinin adını öğrenenler güzelavrat otu nedir diye merak eder. Güzel avrat otu yaz mevsiminde mor çiçekleri olan dikenli bir bitkidir. Kalın dallı ve geniş yapraklı olan bu bitki binlerce yıl öncesinde alternatif tıpta sıklıkla kullanılmıştır. Tarihi bilgiler Kızılderililerin güzel avrat otu yaprakları ile hazırlanan kaynamış suyu içtiklerini söyler. Anadolu’nun bazı bölgelerinde dulkarı gömleği olarak bilinir. Bu ot kendiliğinden yetişir ve uçucu yağ konusunda zengin içeriklidir. Günümüzde cilt ve vücut sağlığı için başarılı sonuçlar verir.

Güzelavrat Otunun Faydaları Neler?

Güzelavrat otu cilde botoks etkisi yapar:

Östrojen hormonu içeren bu bitki hücreleri yeniler. Dulavrat otu botoks etkisi yaparak aynı zamanda cildi sıkılaştırır. Mineral bakımından zengin olan ot, leke ve sivilce sorunları için doğal bir çözüm olur.

Antimikrobiyal özelliği vücudu iyileştirir:

İçeriğinde antimikrobiyal ve antioksidan maddelerin etkinliği idrar söktürür ve ateş düşürür. Ödem atar ve iltihap kurutucudur. Böbreklere yerleşen kum ve taşları temizler.

Kan şekerini düzenler:

Mineral bakımından zengin olan bitkinin içinde insülin maddesi bulunur. Bu sayede diyabet hastalarının kan şekerini dengeler, ani şeker yükselme ve düşmesine karşı kontrol edici olur.

Saç sağlığını korur:

Bitkinin kaynamış suyu saçı besleyen mineraller bulundurur. Kaynamış su soğutulur ve saç dibinden saç ucuna kadar sürülür. Ardından durulanır. Dulavrat otu saçların yağ dengesini düzenler ve saça canlılık katar.

Bağışıklığı artırır:

Vücut direncini artıran bu bitki hastalıklara karşı bağışıklığı kuvvetlendirir. Terletici özelliği sayesinde vücut toksin ve mikroplardan arınır. Vücutta kanserli hücrelerin yayılım alanlarını kısıtlar. Üst solunum yolu hastalıklarında aktif iyileştirici rol alır.

Sindirim sistemini düzenler:

Tokluk hissi veren güzel avrat otu, mide asitlerini dengede tutar. Yemek sonrası ağır hissetmeyi engeller. Sindirim sistemini düzenler ve korur.

  • Vücutta serbest dolaşan yabancı maddeleri engeller.
  • Cildi güzelleştirir ve elastikiyetini artırır.
  • Gut ve romatizma hastalarına şifa olur.
  • Sülfürin içeriği sayesinde sedef hastalarının tedavisinde kullanılır.
  • Kepeklenmeyi engeller. Saçın hızlı uzamasını sağlar.
  • Mide yanmasını önler ve vücudu güçlendirir.

Dulavrat Otu Ne İşe Yarar?

Son dönemin merak edilen bu bitkisi için en çok güzelavrat otu ne işe yarar sorusu araştırılıyor. Bitkinin yapraklarından lapa hazırlanır. Cilde sürülen bu lapa başta yüz bölgesi olmak üzere çoğu problemi tedavi eder. Cildi temizler ve yağlardan arındırır. Siyah nokta problemini kısa sürede çözer. Gözenekleri küçültür.

Bitkinin yaprak ve kökünden kaynatılmış su ile saçlar beslenir. Vücut sağlığını korumak için ise çayı tüketilir. Peki, güzelavrat otu çayı nasıl hazırlanır?

Dulavrat Otu Çayı Nasıl Hazırlanır?

Bitki çayları içinde mide rahatlatan ve sindirim kolaylaştıran güzelavrat çayı, genel insan sağlığını korur ve vücudu dinginleştirir.

Malzemeler:

  • 2 çay kaşığı güzelavrat otunun kurusu
  • 250 ml sıcak su
  • Süzgeç

Nasıl demlenir?

2 çay kaşığı güzelavrat otunun kurusu, 250 ml suyun içinde kaynatılır. Ortalama 5 dakika sonra süzgeçten geçirilen çay hemen tüketilir. Besin değerlerini kaybetmemesi için bekletilmeden içilmelidir.

Tırnak eti soyulması hangi vitamin eksikliği belirtisidir?

Tırnak eti soyulması hangi vitamin eksikliği belirtisidir? sıkça araştırılan bir konudur. Çatlak ve soyulmuş kütikül derisinin görünümünü kimse sevmez. İster bir randevuda olun, ister bir iş toplantısında veya bu nedenle, günlük yaşamınızda bile, tırnakların etrafındaki pul pul cilde bakmak oldukça rahatsız edici olabilir.

Tırnak etinin soyulması, özellikle ellerinizle yemek yerken veya suyla temas ettiğinde ağrılı olabilir. Sadece yüz derileriyle değil, aynı zamanda vücudun diğer en sık maruz kalan kısımları olan parmak ve ayak tırnaklarının etrafındaki deri ile ilişkili cilt soyulmasından muzdarip hastalarla sık sık karşılaşılmaktadır.

Tırnak Eti Neden Soyulur?
Tırnak Eti Neden Soyulur?

Tırnak Eti Neden Soyulur?

Tırnak eti soyulması vitamin eksikliği belirtisi olarak ortaya çıktığı gibi farklı nedenlere bağlı olarak da gelişebilir. İşte başlıca nedenlerden bazıları:

Çevresel faktörler:

Cildimiz günlük olarak bir dizi dış etkene maruz kalır ve bu da cildin nemlenmesini etkileyebilir. Kütikül derisi, cildin kurumasını ve sonunda soyulmasını tetikleyen en yaygın tetikleyici faktörlerden biri olan çevresel etkenlerin çoğunun yükünü taşımaktadır. Doğal kuru cilt veya kuru cilde yol açan mevsimsel değişiklikler, tırnak etinin soyulmasının başlıca nedenlerinden biridir. Sıcak yazlar ve aşırı soğuk kışlar gibi sert hava koşulları ellerin ve ayakların açıkta kalan yüzeyinde hasara neden olmaktadır.

Ellerin aşırı yıkanması veya suya uzun süre maruz kalmanın da ciltte kuruluğa neden olabileceğini bilmek gerekir. Ayrıca, tırnak yeme, tırnak çevresindeki derinin kopması yaralanmalara ve ağrıya neden olabilir.

Kimyasal bileşenler:

Sabun, deterjan veya tırnak boyası gibi kimyasal maddelere maruz kalmak, ciltte tahrişe ve soyulmaya yol açan alerjik reaksiyona neden olabilir. Tırnak cilaları ve aseton bazlı oje çıkarıcılar dahil olmak üzere farklı kozmetiklere veya bulaşık veya çamaşır yıkamada kullanılan sabun veya deterjanlar gibi kimyasallara veya lateksten yapılmış eldivenlere karşı alerjiler, tırnak etinin soyulmasına neden olabilir.

Enfeksiyonlar:

Ağrı ve irinle birlikte tırnak eti soyulması bakteriyel bir enfeksiyona işaret edebilir. Ve soyulmaya şişlik, kızarıklık ve kaşıntı eşlik ettiğinde, mantar enfeksiyonunun bir belirtisi olabilir. Her iki durumun da bir doktor tarafından uygun şekilde değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi gerekir.

Temel sağlık koşulları:

Belli bir cilt rahatsızlığı veya hastalığı türü de cildin kurumasına ve soyulmasına neden olabilir. Sedef hastalığı, parmakların çevresinde kızarıklığa, pullanmaya ve çatlamaya neden olabilen bir otoimmün cilt rahatsızlığıdır. Kronik egzama, atopik dermatit ve pomfolik, kuruluğa ve cilt değişikliklerine yol açabilen diğer cilt rahatsızlıklarıdır.

Tırnak Eti Soyulması Hangi Vitamin Eksikliği Belirtisidir?
Tırnak Eti Soyulması Hangi Vitamin Eksikliği Belirtisidir?

Tırnak Eti Soyulması Hangi Vitamin Eksikliği Belirtisidir?

Tırnak eti soyulması yaşayanlar, tırnak eti soyulması hangi vitamin eksikliği belirtisidir? diye merak etmektedirler. Cilt hastalıkları dışında vücudumuzda belirli vitamin ve minerallerin eksikliği de tırnak eti soyulmasına neden olabilir. Yetersiz B, A, E ve C vitamini alımı cilt sağlığını etkileyerek tırnak eti soyulmasına ve cildin kuru, pullu ve pürüzlü hale gelmesine neden olabilir. Vücuttaki beslenme yetersizliği ciltte, saçta ve tırnaklarda değişikliklere yol açabilir.

Ne Zaman Endişelenmeli?

Tırnak eti soyulması ve cilt hasarı çoğu zaman çevresel faktörlerden kaynaklandığı için hemen alarma geçmeye gerek yoktur. Cildi nemli tutmak ve bazı önleyici tedbirleri takip etmek gibi ev ilaçları çok yardımcı olabilir. Bununla birlikte, durum devam ederse ve sadece tırnak eti soyulması dışında herhangi bir ilişkili semptom gösterirse, derhal bir dermatoloğa danışmanız gerekir.

Tırnak Eti Soyulması Nasıl Önlenir?

Tırnak eti soyulmasını önlemek söz konusu olduğunda, önlem almak her zaman tedaviden daha iyidir.

Sadece kuru ve çatlamış bir cilt ise, yapılacak en basit şey nemlendirici bir el kremi kullanmaya başlamaktır. Özellikle yemeklerden sonra kremi tırnaklarınıza ve ellerinize düzenli olarak masaj yapın. Yumuşatıcı olarak, vazelin veya badem yağı tercih edebilirsiniz,

Vücudun su ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar suya sahip olduğunuzdan emin olun. Ve aynı zamanda, vücudunuzun gerekli miktarda vitamin ve mineral alması için en az beş porsiyon meyve ve farklı renklerde yapraklı sebzelerden oluşan sağlıklı bir diyet uygulayın

Dış faktörler genellikle cilt soyulmasının ana nedeni olduğundan, bu ajanlara aşırı maruz kalmaktan kaçının.

Alkol bazlı el dezenfektanları ile alkol ve aseton içeren kozmetikleri aşırı kullanmayın. Deterjan olarak sert kimyasallar kullanmaktan da kaçının. Bunun yerine bu amaçlar için mutfak eldivenleri (lateks içermeyen) tercih edebilirsiniz, ”

“Güneşe uzun süre maruz kalmak güneş yanığına ve nihayetinde cildin soyulmasına neden olabilir, bu nedenle el ve ayaklarda her zaman iyi bir güneş kremi kullanın. Tırnak yeme, tırnak etlerini koparma ve parmak emme gibi kötü alışkanlıkları kontrol edin.

Çoğumuz cilt bakımı rutininizin bir parçası olarak manikür ve pediküre gitmeyi severiz. Ellerinizi ve ayaklarınızı şımartmak için tamamen uygun olsa da, cilt soyulmasını önlemek için dikkatli olmanız gerekir.

Manikür sırasında, güzellik uzmanının tırnak kıvrımını kaldırmasına asla izin vermeyin. Tırnaklarınız temiz görünmesini istiyorsanız tırnak etlerini, tırnak bakımı için kullanılan ince bir tahta çubuk olan turuncu bir çubukla hafifçe itebilirsiniz. Tırnak kıvrımı veya kütikül üzerinde metal aletler kullanmamaya özen gösterin.

Tırnak Eti Soyulması İçin Hangi Doktora / Bölüme Gidilir?

Tırnak eti soyulması yaşayanların hastanelerin dermatoloji servisindeki dermatolog uzmanlarına başvurması gerekir.

Chia tohumu ile zayıflamak mümkün mü? Chia tohumu nasıl tüketilir?

Son zamanlarda adını sıklıkla duyduğumuz Chia tohumu zayıflama konusunda etkili sonuçlar ortaya koymaktadır. Zayıflamak isteyen bireylerin çeşitli takviyeler ile vücudundan ödem atması ve yağ yakımı sürecini hızlandırması mümkündür. Bu konuda ideal ürünlerden birisi olan chia tohumu zayıflama konusunda önemli yol kat etmenizi sağlar. Chia tohumunun etkisi hakkında fikir sahibi olan birçok insan bu konuda özel çalışmalar yapmaktadır. Hem egzersiz yapan hem de sağlıklı beslenen insanların düzenli bir şekilde chia tohumu kullanması kısa sürede zayıflamalarına yardımcı olmaktadır.

Chia Tohumu Zayıflama

Chia tohumunu kullanarak zayıflamak bilinen bir gerçektir, ancak chia tohumunu doğru kullanmak daha önemli bir konudur. Çeşitli yan etkilerine maruz kalmamak için chia tohumunun düzenli ve yeterli miktarda tüketilmesi gerekir. Aksi takdirde chia tohumu beklediğiniz etkileri göstermeyeceği gibi farklı yan etkileri ile size rahatsızlık verebilir. Chia tohumunun kullanımı konusunda ideal bilgiyi uzman doktorlardan almanız mümkündür. Doktorlar bu konuda merak ettiğiniz bütün soruları yanıtladığı gibi chia tohumunun zararı var ise bunların ne şekilde ortaya çıkacağı konusunda da bilgilendirmektedir. Özellikle mide rahatsızlığı olanlar bu konuda doktora başvurmalıdır.

Chia Tohumu Ne İşe Yarar?

Özellikle son günlerde ünlülerin de sıklıkla kullandığı ve önerdiği bu ürün birçok kişinin ilgi göstermesine neden olmuştur. Bir akım şeklinde ortaya çıkan chia tohumunun her geçen gün yüzlerce insanı ağına dahil ettiği gözlemleniyor. İlk etapta hızlı bir şekilde kilo vermek istiyorsanız chia tohumunun yanında egzersiz yapmanız gerekir. Aksi takdirde çok az miktarda kalori düşüşü yaşarsınız. Spor yapanlar için takviye olarak satılan bu ürün sporcuların istedikleri kütleye ulaşabilmesi için idealdir.

Chia tohumu aynı zamanda protein kaynaklı olduğu için sporcuların birçok ihtiyacını karşılamaktadır. Bilindiği üzere protein kas yapımı ve onarımında etkili bir bileşendir. Doğal olarak spor yapanlar yağ yakıp kas kütlesini kısa süre içerisinde arttırabilir. Gözle görülür fark yaratmasıyla birlikte direncinizi yüksek oranda arttıran bu ürün doğru tüketildiği sürece etkisini sürdürmektedir. Protain ihtiyacınıza ilaç gibi gelen chia tohumu bugünlerde hemen hemen her yerde bulunabilmektedir. Özellikle aktarlarda muhakkak bulundurulur.

Chia Tohumu Zayıflamak İçin Nasıl Tüketilir?

Chia tohumu çeşitli kombinasyonlar yapılarak tüketilebilir. Örneğin taze yoğurt ile birlikte tüketilebilen chia tohumu en etkili sonucu bu şekilde verir. Ayrıca yoğurt ile birlikte tüketildiği için sindirim sisteminin işleyişi düzene girmektedir. Bilindiği üzere sporcular için yoğurt önemli bir besin maddesidir. Hem yoğurt hem de chia tohumu birlikte kullanıldığında enerjiniz yüksek olacaktır. Protein desteği ile ön plana çıkan chia tohumu sağlıklı bir ürün olduğu gibi ekonomik fiyatlara satılmaktadır. Chia tohumunu temin etmeden önce herhangi bir sakıncası olup olmadığını öğrenmek amacıyla uzman doktora danışabilir konu hakkında daha detaylı bilgi alarak yol izleyebilirsiniz.

Kilo Vermek İçin Chia Tohumu Nasıl Çalışır?

Chia tohumu kilo vermek için harika bir besindir. Toksinleri atmaya, yağsız kas kütlesi oluşturmaya , iltihabı azaltmaya ve sizi uzun süre tok tutmaya yardımcı olan antioksidanlar, protein, sağlıklı yağlar ve diyet lifi bakımından zengindirler. Bu küçük tohumların büyük bir sorunu çözmenize nasıl yardımcı olabileceğine daha yakından bakalım.

Lifi bakımından zengindir:

Chia tohumu, kabızlığı önlemek için düzenliliği teşvik ederek ve dışkı sıklığını artırarak sindirim sağlığına fayda sağlayan diyet lifi bakımından zengindir. Dahası, chia tohumlarındaki lif aynı zamanda iyi miktarda su emer, bu da sizi daha uzun süre tok tutar ve açlığı bastırır.

Lif açısından zengin yiyecekler, vücudunuzun yediğiniz gıdalardan birkaç kalori emmesini engelleyebilir. Besin, gıdalardaki yağ ve şeker moleküllerine bağlanarak emilimini engeller. Bu, tükettiğiniz kalori miktarını azaltır.

Çoklu doymamış yağ asitleri sağlıklı yağlar olarak kategorize edilir. Chia tohumları, bir omega-3 yağ asidi olan alfa linoleik asit (ALA) ile yüklenir. Omega 3 yağ asitleri, antienflamatuvar etkilerinin yanı sıra beyin geliştirici ve kalp sağlığını koruyucu özellikleriyle bilinir.

Yüksek protein içerir:

30 gram chia tohumu 4.4 gram protein içerir. Her gün vücut ağırlığının kilogramı başına yaklaşık 0,8 g proteine ​​ihtiyacınız vardır. Et yiyen biri değilseniz, yeterince protein tüketmiyor olmanız olasıdır. Ve protein yüklemek için, takviyeler yerine bütün yiyeceklere bakmanız gerekir. Chia tohumlarındaki protein, kas kütlesi oluşturmaya yardımcı olur ve kasların iyileşmesine yardımcı olur.

Enerji seviyesini artırır:

Hareketsiz bir yaşam tarzı, kilo almanın nedenlerinden biridir. Chia tohumları enerji sağlar ve sizi daha aktif hale getirir. Aslında, yağsız kas oluşturmaya başladığınızda, mitokondri (ATP şeklinde enerji üreten hücre organelleri) sayısı artar. Bu da sadece enerji seviyenizi arttırmakla kalmaz, aynı zamanda metabolik hızınızı da hızlandırır .

Antioksidanlarla yüklüdür:

Antioksidanlar, toksinleri atmaya ve vücuttaki stresi ve iltihabı azaltmaya yardımcı olur. Zararlı serbest oksijen radikallerini temizleyerek hareket ederler, bu da DNA mutasyonuna yol açarak zararlı / işlevsiz protein sentezine yol açar. Chia tohumu çeşitli antioksidanlar ile yüklüdür – kuersetin, kafeik asit, kaempferol ve klorojenik asit. Dolayısıyla bu tohumları tüketmek vücudunuzdaki toksinleri azaltacak, kilo vermenize yardımcı olacak ve ölümcül hastalık riskini azaltacaktır.

Leptin üretimini atırır:

Leptin, yağ hücreleri (adipoz doku) tarafından üretilen, açlığı engelleyen bir hormondur. Bilim adamları, ne kadar çok protein tüketirseniz, leptin üretiminin o kadar fazla olacağını bulmuşlardır. Chia tohumu iyi bir protein kaynağıdır (yukarıda belirtildiği gibi) ve ayrıca leptinin harekete geçmesine yardımcı olur. Bu da iştahı bastırmaya yardımcı olur, aşırı yemeyi önler ve sağlıklı bir vücut kompozisyonu sağlar.

Chia tohumunu diyetinize dahil etmeniz gereken ana nedenler bunlardır. Ama günde ne kadar tüketmelisiniz? Şimdi öğrenin.

Kilo Vermek İçin Chia Tohumları – Ne Kadar Tüketmelisiniz?

Günde 2-3 yemek kaşığı chia tohumu tüketebilirsiniz. Daha yüksek dozlarda zararlı olabileceğinden, “hızlı” kilo vermek için bu öneriyi aşmadığınızdan emin olun. Ayrıca chia tüketmeden önce doktorunuz / diyetisyeninizle konuşun. Chia tohumu tüketmenin yanı sıra sağlıklı bir diyet uygulamalısınız.

Chia Tohumu Tüketmenin Yolları Neler?

Chia Çekirdekli Smoothie

Malzemeler:

  • 1 muz
  • 1 su bardağı yaban mersini
  • 2 yemek kaşığı chia tohumu
  • 1 çorba kaşığı yoğurt
  • 1 su bardağı tam yağlı / soya sütü

Nasıl hazırlanır?

  • Muzu soyun ve bir karıştırıcıya atın.
  • Yaban mersini, yoğurt, tam yağlı / soya sütü ve chia tohumlarını ekleyin.
  • Karıştırın, bir bardağa dökün ve için.

Chia Çekirdekli Puding

Malzemeler:

  • 1 su bardağı badem sütü / tam yağlı süt
  • 4 yemek kaşığı chia tohumu
  • 2 yemek kaşığı organik bal
  • ½ çay kaşığı vanilya özü
  • ½ çay kaşığı küçük hindistan cevizi

Nasıl hazırlanır?

  • Chia tohumu dışındaki tüm malzemeleri karıştırın.
  • Chia tohumunu karıştırın ve bir cam kavanoza dökün.
  • Jel benzeri (puding) bir doku oluşturması için dört saat buzdolabında bekletin.

Chia, Meyve ve Yoğurt

Malzemeler:

  • 1 su bardağı yaban mersinli yoğurt
  • 2 yemek kaşığı chia tohumu
  • 1 erik, dilimlenmiş
  • 1 şeftali dilimlenmiş
  • ½ dilimlenmiş portakal
  • Nane yaprağı

Nasıl hazırlanır?

  • Dilimlenmiş meyveleri bir kaseye atın.
  • Yaban mersini yoğurdu ilave edin.
  • Chia tohumunu ekleyin, her şeyi iyice karıştırın ve nane yapraklarıyla süsleyin.

Diyetisyen Emel YILMAZ – Chia Tohumu Nasıl Kullanılır? Faydaları Neler?

Tırnak eti temizliği: Tırnak eti soyulması nasıl engellenir?

Tırnak eti temizliği ertelendiğinde kötü bir görünüm ortaya çıkar. Katikül olarak da bilinen tırnak etlerinin bakımı için en uygun zaman banyo sonrasıdır. Bunun için kullanılan malzemelerin (makas) hijyenik olmasına dikkat edilir.

Katikül Bakımı Nasıl Yapılır?

Katikül bakımı nasıl yapılır diye merak edenler için, rahatsız edici bir görünüme sahip olan tırnak etlerini ittirerek yapılan bir bakım rutinidir, diyebiliriz.

Malzemeler:

  • 2 damla lavanta yağı
  • 2 damla kantaron yağı
  • Yarım tatlı kalığı süt
  • Yeterli miktarda sıcak su

Nasıl yapılır?

Tırnakların içinde bekletileceği sıcak suyun lavanta yağı, süt ve kantaron yağı eklenir. Eller suyun içinde 7 dakika kadar bekletilir. Ardından portakal çubuğu ile etler geriye doğru ittirilir. Bu bakımda kantaron yağı tırnak çevresini yumuşatır, besler ve yaraları iyileştirir.

Tırnak Eti Soyulması Nasıl Engellenir?

Nemlendirilmemiş tırnak eti kuruduğu için çabuk soyulur. Bu görüntü oldukça rahatsız edici olduğundan tırnak eti soyulması nasıl engellenir sorusuna birçok bakım önerisi hazırladık.

Parafin mumu bakımı:

Tırnak eti temizliği için kuaföre gidenler, manikür-pedikür sonrasında parafin bakımını atlarlar. Parafin mumu bakım seti alınarak ev ortamında da yapılabilir. Öncelikle ellere krem veya yumuşatıcı yağ sürülür. Ardından eritilmiş parafin mumu tırnak ve çevresine dağıtılır. Eldiven takılarak 15 dakika boyunca beklenir. Eller durulanır ve tekrar nemlendirilir. Parafin mumu bakımı tırnak çevresini yumuşatır ve soyulmaları engeller.

Ev yapımı krem:

Tırnak eti soyulması nedenleri arasında en büyük pay, tırnak etlerinin kurumasıdır. Yeterli nemi alamamasıdır. Bunun için ev yapımı krem yapılabilir.

Bir kâsenin içine günlük kullanılan bir el kremi koyulur. İçine 4 damla kadar üzüm çekirdeği yağı ve aynı oranda lavanta yağı eklenir. Karıştırılıp, mikrodalgada biraz eritilir. Hafif ılıdıktan sonra tırnak ve çevresine sürülür. Her bir tırnağa masaj yapılarak, iyice yedirilir. Cam şişede saklanması gereken bu krem 3 gün boyunca kullanılır. Kremin buzdolabında saklanması gerekir. Tırnak eti soyulmasını önlerken aynı zamanda bakımını da yapar.

Zeytinyağı:

Güçlü bir nemlendirme özelliği olan zeytinyağı, tırnak eti bakımı konusunda tek başına bile yeterli gelebilir. Zeytinyağı tırnak ve çevresine iyice sürülür. Bir kulak çubuğu yardımı ile tırnak etlerinin içlerine doğru iyice sızması sağlanır. Sonrasında masaj yapılarak, eller durulanır. Bu sayede tırnak beslenir, tırnak çevresi yumuşar.

Vazelin:

Vazelin, cildi dış çevreden korur ve nemi hapseder. Nem hapsedici özelliğini kullanmak için eller nemlendirildikten sonra sürülmelidir. Çok yağlı olmasından dolayı elleri pamuk gibi yapar ve soyulmasını önler.

Esansiyel yağlar:

El ve ayak bakımı için esansiyel yağlardan destek alınır. Güzel koktukları gibi nemlendirir. Limon yağı, keklik üzümü yağı, lavanta yağı, Susam yağı, üzüm çekirdeği yağı ,jojoba yağı, Hindistan cevizi yağı veya balsam ağacı en iyi seçeneklerdir. Yoğun formda olan yağlar suyla seyreltilir. Tırnak ve çevresini nem bombası yaparlar.

Tırnak Eti Bakımı İçin Yapılması Gerekenler

 Tırnak etlerini sıcak suda beklet:

Tırnak etlerini sıcak suda bekletmek derinin gevşemesine neden olur. Sertleşen ve kuruyan deri yumuşar. Suyun içine sirke veya limon suyu eklenebilir. Ölü deriler kolaylıkla soyulabilir.

Krong (tırnak eti ittirici) kullan:

Tırnak eti bakımı için krong kullanmak şarttır. Kozmetik mağazalarında veya eczanelerden satın alınabilir. Tırnakları geriye iterek altını temizler. Tahta veya metal formları bulunur. Tahta olanlar 1 kez kullanıldıktan sonra atılır. Metal olanlar ise her kullanımdan sonra temizlenir. Düz ucu ile yumuşayan tırnaklar geriye ittirilir. Ayda iki kez uygulanması önerilir.

Tırnak etlerini kesme:

Tırnak etlerini kesmek açılan alanlara bakterilerin dolması için açılan kapı demektir. Koruyucu tabaka zedelenir ve iltihaba neden olur. Tırnak etleri daha sert hale gelir, kurur ve tırnak eti soyulması kolaylaşır.

Tırnak etini nemlendir:

Düzenli olarak nemlendirilen tırnaklar kurumaz ve soyulmaz. Günde sabah ve akşam olmak üzere iki defa ellere nemlendirici sürülür. Gündüzleri daha az yağlı nemlendirici geceleri ise daha yoğun kıvamlı nemlendirici tercih edilmelidir. Eller sıklıkla kuruduğunda nemlendirici sonrası eldiven takılarak yatılması önerilir. Böylelikle nemlendirici daha iyi nüfuz eder.

Tırnak Eti Kuruması İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler

Soğuk havadan korun:

Soğuk hava elleri kurutur. Eller her zamankinden daha çabuk çatlar ve tırnak etleri soyulur. Bu nedenle soğuk havadan korunmak için eldiven takılır ve küçük boy bir nemlendirici taşınır.

Ellerini ağzından uzak tut:

Ellerini sıklıkla ağzına götürenler genelde tırnak ve tırnak eti kemirenlerdir. Bu durum mikroba açık hale getirirken cildi sertleştirir. Tırnak eti kuruması ve soyulması kolaylaşır. Cildin hızlıca çatlamasına neden olan tükürükteki enzimler harekete geçer. Bu nedenle tırnak yeme alışkanlığı terk edilmelidir. Tadı ve kokusu kötü olan merhem ve losyonlar sürülerek bu durumun önüne set koyulabilinir.

Cilt kurutucu malzemelerden kaçın:

Cilt kurutucu malzemeler ile çok temas kurmak tırnak eti temizliği aşamalarını zedeler. Elleri kurutur ve çatlamasına neden olur. Özellikle çamaşır suyu,bulaşık deterjanı veya temizlik sabunları gibi malzemelerle haşır neşir olanlarda görülür. Ellerin zarar görmemesi için eldiven kullanılması gerekir. Oje çıkarıcı aseton gibi ürünlerde elleri kurutur. Son olarak sıklıkla ellerini yıkayanlar sıklıkla ellerini nemlendirmesi gerekir.

Beslenmene dikkat et:

Tırnak eti kuruması için dikkat edilmesi gerekenler içinde belki de en önemlisi dengeli ve sağlıklı beslenmektir. Güçlü tırnaklar ve cilt için mineral ve vitaminlere ihtiyaç vardır. Yeşil sebzeleri bolca tüketmeli ve meyve yenmelidir. Bunun dışında çilek, badem, keten tohumu, yumurta, mercimek, tam tahıllı besinler, karpuz ve tavuk tüketilmelidir.

Bol su iç:

Cildi nemli tutmak için vücudun suya ihtiyacı vardır. Tırnak eti soyulması, tırnak eti bakımı yani tırnak eti sağlığı için günde en az iki litre su içilmelidir. Spor yapanların daha fazla suya ihtiyacı olabilir. Böylelikle tırnak eti kurumasının önüne geçilir ve nemlendirilir.

Boya kullanmadan saç rengi koyulaştırma nasıl yapılır?

Boya kullanmadan saç rengi koyulaştırma için kullanılan bazı doğal yöntemler bulunuyor. Kahve, çay, hardal yağı, üzüm tozu gibi ev tipi malzemeler saç rengini koyulaştırıyor. Çok fazla boyatılmış saçlar zamanla yıpranır ve boyayı akıtır. Yeniden boyansa bile istenilen renk skalasına ulaşılmaz ve uyumsuz bir görüntü ortaya çıkar. Bu nedenle kimyasal ürünlerden kaçınanlar doğal yöntemlere başvuruyor.

Ev Tipi Malzemelerle Saç Rengini Koyulaştırma

Kimyasal içeren ürünlerden kaçınmak isteyenler ev tipi malzemelerle saç rengini koyulaştırma yöntemlerini deneyebilir. Hem ekonomik hem de pratik olan bu malzemeler aynı zamanda saça hasar vermez. Saç canlılığını korumaya devam eder.

Hardal Yağı:

Hardal yağı saça kullanmadan önce esansiyel olmamasına dikkat edilir. Saç derisini tahriş edebilir. O nedenle soğul sıkılmış hardal yağı kullanmak gerekiyor. Alerjiye karşı kulak arkasında test edilebilir.

Nasıl kullanılır?

  • Saçlara uygulamadan önce bir kâseye alınan yağ, kaynatılmadan hafifçe ısıtılır. Ardından oda sıcaklığı ayarında ılıması beklenir.
  • Bu sırada güvenlik önlemleri alınması gerekir. Ellere eldiven takılır ve eski bir giysi giyilir. Cilt derisinin lekelenmemesi için kulak, boyun, şakak ve saç çizgilerine jöle veya vazelin sürülür.
  • Saç uçlarından başlayarak, saç köküne doğru yağ sürülür. Eşit miktarda sürülen yağ ile saç karıştırılır ve masaj yapılır. İsteğe göre saç boya fırçası da kullanılabilir.
  • Hardal yağı ile saç koyulaştırma işleminde saç derisine kadar yapılan masajdan sonra saç geniş bir tarakla taranır. Ardından saç bonesi takılır.
  • En az iki saat beklenir. Süre sonunda saç şampuanlanır ve durulanır. Bu işlem bir haftada 3 kez tekrarlanır. Tercihe göre iki hafta ve 2 kez uygulama da yapılabilir.

Bektaşi Üzümü Tozu:

Bektaşi üzümü tozunu güvenilir bir aktarcıdan alınması önerilir.

Malzemeler:

  • 2 tatlı kaşığı Bektaşi üzümü
  • 1 tatlı kaşığı Hint yağı
  • Yeterli miktarda sıcak su

Nasıl kullanılır?

  • Bir kâseye koyulan 2 tatlı kaşığı Bektaşi üzümünün içine 1 tatlı kaşığı Hint yağı ve sıcak su eklenir. Karışım pürüzsüz bir hale gelene kadar karıştırılır.
  • Homojen hale gelen malzemelerin için ortalama 15 ml kadar saç kremi koyulur. Saç uzunluğuna göre miktar arttırılabilir.
  • Bektaşi üzümü tek başına renk koyulaştırıcıdır. Bu nedenle uygulama sırasında lekelenme olabilir. Omuzlara poşet, havlu veya gazete sarılması gerekir. Saç çizgisi ve kulaklara nemlendirici (vazelin) sürülür.
  • Saçlar ıslatılır ve bölümlere ayrılır. Bu arada saçlar bir gün önceden yıkanır.
  • Karışım eşit miktarda sürülür ve dağıtılır. Masaj yapılır ve taranır.
  • Saçlara bone takılarak 90 dakika beklenir. Süre sonunda önce sıcak su ile Bektaşi üzümü arındırılır daha sonra şampuanla yıkanır ve durulanır.
  • Boya kullanmadan saç rengi koyulaştırma konusunda başarılı olan Bektaşi üzümü tozunun haftada bir kullanılması önerilir. Bu toz aynı zamanda saçları gürleştirir.

Ceviz Kabukları:

Ceviz kabukları saçı koyulaştırır. Tercihe göre ceviz tozu da kullanılabilir.

Nasıl kullanılır?

  • Saçın uzunluğuna göre ceviz kabuğu miktarı belirlenir ve tencereye atılır. Ceviz kabuklarını geçecek seviyede su eklenir ve yarım saat kaynatılır.
  • Kaynamış ceviz kabuğu suyu ılıması için beklenir. Sonrasından bir süzgeç yardımıyla süzdürülür. Cam bir sprey şişeye alınır.
  • Saç ucundan köküne kadar eşit miktarda saça püskürtülür. Saç emeceğinden bolca püskürtmek gerekir. Sonrasında saçlar iyice karıştırılır ve bone takılır.
  • Bekle süresi minimum 1 saattir. Fakat ne kadar çok kalırsa o kadar etkili olur. Süre tamamlandığında saç şampuanlanır ve durulanır.
  • İstenilen saç rengi tonuna ulaşana kadar haftada bir yapılabilir.

Karanfil:

Boya kullanmadan saç rengi koyulaştırma yöntemleri arasında karanfilin başarılı sonuçları vardır. Bunun için saç uzunluğu kadar karanfil ve su yeterlidir.

Nasıl kullanılır?

Saçın uzunluğu ölçüsünde bir miktar karanfil, sıcak suyun içinde kaynatılır. 20 dakika sonra ocaktan alınır ve soğuması beklenir. Suyu süzdürülür. Ardından tüm saça masaj yaparak uygulanır. Ortalama 60 dakika kadar beklendikten sonra saç şampuanlanır ve durulanır. Bu yöntemin sonuç vermesi için haftada bir yapılması önerilir.

Çay:

Bu yöntemde bir demlik çay demlenir. Demlenen çay geniş bir kâseye alınır ve soğuması beklenir. Sonrasında saçlar bu çaya daldırılır ve yarım saat beklenir. Süre sonunda saç şampuanlanır ve durulanır. İstenilen renge ulaşmak için haftada bir kez yapılması önerilir.

Kahve:

Saç rengini koyulaştırma için öğütülmüş kahve kullanılabilir. Kahve saçı parlatır ve yumuşatır. Asidik olmasından dolayı saç tellerine çabuk ulaşır.

Nasıl kullanılır?

  • Ortalama 3 su bardağı öğütülmüş kahve demlenir. Saçın uzunluğuna göre miktar arttırılabilir.
  • Kahve soğuduktan sonra geniş bir kâseye alınır ve saçlar içine daldırılır. Bu işlem için lavabo da kullanılabilir. Birkaç dakika bekletildikten sonra saçlar durulanır. İşlem sonrasında saç renginin tonunda anında koyulaşma görülür.

Manikür nedir, manikür türleri nelerdir? Evde manikür nasıl yapılır?

Kadınlar, bakımlı görünmeyi her zaman çok sever. Bakımlı kişiler daha özgüvenli daha kendisiyle barışık ve temizliği seven kişilerdir. Saç bakımı, makyaj, cilt bakımı gibi bakımlar dışında dikkat edilmesi, sürekli temiz tutulması gereken yerlerden biri de tırnaklardır.

Manikür Nedir?

Tırnakların şekilleri, uzunluğu, rengi ve birçok faktör ellerin temiz, bakımlı ve güzel görünmesi için önemlidir. Tırnağa şekil vermek, uzunluğunu ayarlamak gibi birçok uygulama manikür ile yapılmaktadır. Tırnak bakımını yaparken ayrıca ölü derilerden de arınarak kurtulmak mümkündür. El ve tırnak bakımı kişilere küçüklükten itibaren öğretilmesi gereken en temel konulardan biridir. Kadınların manikür yaptırmasının yanında erkekler de manikür yaptırabilirler.

Kuaförlerde manikürler çok detaylı olarak yapılabilmektedir. Çoğu kişi manikürünü evde kendisi yapmaktadır. Kuaförlerde kullanılan manikür setleri her ne kadar temiz tutulmaya çalışılsa arınık edilse de içimizde hep bir kuşku uyandırmaktadır. Gün içinde birçok kişi kuaförlerde manikür yaptırmaktadır. Bu sayı ne kadar artarsa aynı manikür setlerinin kişilerde sırasıyla uygulanması da artacaktır. Bu durum birtakım tırnak ve tırnak eti problemlerine yol açabilir. Eğer sağlıklı bir deri ve tırnak istiyorsanız evde kendinize ait sürekli temizleyip kullandığınız bir manikür seti ile kolayca manikür yapabilirsiniz.

Manikür Türleri Nelerdir?

Manikürlerin 4 ayrı türü bulunmaktadır. Kadınlar en çok klasik manikür tipini bilmektedir fakat en çok kullanılan manikür türü aslında SPA manikürüdür. Manikür türlerinin adları her ne kadar farklı olsa da uygulama biçimleri ve yapılan türlü işlemler aslında birbirinin benzeridir.

Klasik Manikür:

Her kadın, hayatında maksimum bir kere klasik manikür yaptırmıştır diyebiliriz. Evde dahi tek başına manikür seti alınarak denenebilir. Uygulaması şu şekildedir:

  1. Eller öncelikle derin bir kap içerisinde ılık bir suda bekletilmelidir. Bu sayede tırnak etlerinin yumuşaması sağlanır.
  2. Önceden steril edilmiş manikür malzemeleri ile tırnak üzerindeki etler geriye itilmelidir.
  3. Daha sonra tırnak kenarlarındaki fazla olan etler pens ile temizlenmelidir.
  4. Tırnaklara törpü yapılır ve en son oje sürülür.

Sauna Manikürü:

Sauna maniküründe özel keratin eldivenleri kullanılır.

  1. Keratin eldivenleri ile tırnak diplerine iyice masaj yapılır.
  2. Masaj yapılan eller bir süre boyunca sauna eldivenlerinin içinde bekletilir. Sauna eldiveni sayesinde tekrar tekrar elleri su içerisinde bekletmeye hiç gerek yoktur. Hızlı ve pratiktir.
  3. Tırnak etleri portakal çubuğu ile itilir.
  4. Daha sonra pens kullanılarak tırnak etleri iyice temizlenir.

SPA Manikürü:

  • SPA manikürünün 3 çeşidi vardır. Yenileyici, detox ve sakinleştirici çeşitleridir. SPA manikürünün düzenli yapılması etlerin düzgün bir şekilde uzamasını sağlar.
  • Tırnak etinin düzgün uzaması için uygulama yapılırken bazı özel yağlar ve tırnak etini çıkarıcılar kullanılır. Pens ve diğer malzemeler gerektiğinde kullanılır fakat genel olarak yağlar ve tırnak eti çıkarıcılar kullanılır.
  • Tırnaklar törpülenir ve en son oje sürülür.

Sütlü Manikür:

  • Sütlü manikür suyunun içinde, tatlı badem, E vitamini ve jojoba yağı bulunur. Bu karışım tırnak etlerini besler ve yumuşatır. Vanilya kokusu ile de ferahlık vermektedir.
  • İşlem yapılmadan önce özel karışımda bekletilen parmaklar yumuşak olur ve etlerin temizlenmesi kolaylaşır.
  • Tırnak etlerinin temizliğinden sonra ellere masaj yapılır.

Evde Manikür Nasıl Yapılır?

Manikür Yapmak İçin Gerekli Olan Tüm Malzemeler

  • Tırnak makası
  • Tırnak eti itici
  • Törpü
  • Nemlendirici
  • Oje

1. Adım: Ojelere Elveda!

Maniküre başlamadan önce, tırnakların üzerinde herhangi bir pislik kalmadığına dikkat edilmeli. Ayrıca eğer tırnaklar ojeli ise ojeler bir aseton ve pamuk yardımı ile temizlenmelidir. Aseton kullanımında nemlendiricili ve besleyici etkili olanlar tercih edilirse tırnaklar daha sağlıklı bir şekilde uzayacak ve güçlenecektir.

2. Adım: Yumuşak Eller

Ellerinizi ılık bir suyun içerisinde bekletmelisiniz. Ilık suda bekletilen tırnak etleri yani katiküller yumuşayacaktır. Bu durumda manikür işlemi can yakmadan, kolay ve hızlı bir şekilde hallolacaktır. Manikür kabının içine biraz sabun ve ılık su koyarak elleri 15 dakika boyunca bekletmek işlem için yeterli olacaktır. Eğer taze bir koku ve besleyicilik özelliği istenirse bazı bitkisel yağlardan da faydalanılabilir. Lavanta yağını manikür suyuna ekleyerek kullanabilirsiniz.

3. Katikülleri Yok Et

Eller ve tırnaklar 15 dakika boyunca sabunlu ılık suda bekledikten sonra eller iyice kurulanmalıdır. Daha sonra tırnak diplerindeki katiküller geriye doğru itilmelidir. Eğer katiküller çok uzunsa bir manikür makası ile kesilmelidir.

4. Törpüleme ve Şekillendirme Zamanı

Tırnaklar eğer normalden çok uzunsa ve hoş bir görünüm katmıyorsa tırnak makası ile kesilip, törpü ile badem, kare ya da oval şekillerde törpülenerek şekillendirilebilir. Törpüleme işlemi ile rötuş yapmış olunur. Tırnakların zarar görmemesi için metal törpüler tercih edilmemelidir. Onun yerine kağıt ya da cam törpüler daha sağlıklı olacaktır.

5. Nemlendir ve Bakım Yap

Törpüleme ve diğer işlemler bittikten sonra eller güzelce iyi bir nemlendiri özellikli krem ile nemlendirilmelidir. Özellikle kış aylarında cilt nemini kaybeder ve çatlamaya meyilli olur. Bu neden le nemlendirmek son derece önemlidir.

6. Yeni Ojeler İle Renk Kat!

Son olarak tertemiz ve yenilenmiş tırnaklarına ojeler sürerek renk katabilirsin. İster french ister düz… Evde yapılan manikür işlemi hem daha temiz ve hijyenik hem de daha özenli olacaktır.

Evde Manikürümü Nasıl Yapıyorum?

Cilt (Deri) çatlakları nasıl geçer? Çatlaklar için basit çözüm önerileri

Cilt çatlakları üzerine geliştirilmiş birçok tedavi seçenekleri vardır. Fraksiyonel lazer tedavisi, kimyasal tedaviler ve vasküler lazer bunlardan sadece birkaçı. Ancak maliyetinin yüksek olması ve çeşitli komplikasyonlara neden olması bakımından ev ortamında yapılabilen tedaviler daha çok dikkat çekiyor.

Cilt Çatlakları Neden Olur?

Vücut çatlakları; hamilelik, hızlı kilo alıp verme, cildin susuz kalması, genetik etkenler ve vücut esnekliğinin kaybedilmesi gibi nedenlerden meydana gelir. Yüz, kalça, bacak, göğüs, sırt ve bacaklarda çatlakları görmek mümkün. Cilt çatlakları için basit çözüm önerileri adlı içeriğimizde doğal besinlerin, yağların ve vitaminlerin olduğu işe yarar ve denenmiş pratik bilgiler bulabilirsiniz.

Cilt Çatlaklarını Gideren ve Tedavi Eden Basit Çözümler

Deride oluşan çatlaklar önemli bir cilt sorunudur. Görünümü rahatsız edicidir. Özelikle bacak bölgesinde oluşan çatlaklar, kıyafet seçimi tercihlerini olumsuz etkilediğinden kişiyi mutsuz eder. Çatlak derinin çok alt katmanlarına ulaşmadıysa cilt çatlakları gideren ve tedavi eden basit çözümler denenebilir.

Şeker:

Çatlamış bölgede oluşan pulları dökmek için şeker kullanılır. Bunun için bir kâseye 1çorba kaşığı badem yağı ve aynı oranda Hindistancevizi yağı koyulur. Yarım çay bardağı şeker ilavesinden sonra 1 tatlı kaşığı limon suyu eklenir. Hazırlanan karışım çatlakların olduğu bölgeye masaj yaparak, ovalanır. Yarım saat sonra cilt durulanır. Haftada bir yapılması önerilir.

Hyaluronik asit:

Hyaluronik asit cildin kolajen üretimine yardımcı olan bir proteindir. Hyaluronik serum ve kapsüller vücut çatlakları için etkili sonuçlar verir.

Fırçalama:

Lenf ve kan dolaşımı için kuru cilt fırçalama yapılır. Böylelikle toksinlerin atılması kolaylaşır. Ter ve yağ bezlerinin fonksiyonlarını iyileştirir. Ölü hücreler temizlendiğinden cilt lekesiz, pürüzsüz ve yumuşak olur.

Hindistan cevizi yağı:

Vücut çatlakları ve cilt hasarı için kullanılan Hindistan cevizi yağı cildin görünümünde hızlıca bir iyileşme sağlar. Cilt yaralarını tedavi eder. Çatlakların üzerine sürülerek 15 dakika masaj yapılması tavsiye edilir.

Patates:

Patates suyunda bulunan mineral ve vitaminler hücre yenilenmesini destekler. Bunun için orta boyutta bir patates rendelenip, suyu çıkarılır. Suyunu kullanmak istemeyenler ince dilimler halinde keserek, deri çatlağının üzerine koyar. Patates suyu da yine çatlaklara sürülüp,15 dakika bekletildikten sonra durulanır.

Zeytinyağı:

Zeytinyağı, cildi besleyen antioksidanlar bakımından çok zengindir. Deri çatlaklarını tedavi eder ve yeni oluşan katmanlara direnir. Çok sıcak olmadan ısıtılan zeytinyağı masaj yapılarak çatlak olan bölgelere sürülür. Bu sırada dairesel hareketler yapılması, kan akışının da hızlanmasını sağlar. Hastalanmış hücreleri onarır.

Kakao ve shea yağı:

Kakao ve shea yağı deri tarafından çabuk emilebilen doğal yağlardır. Her ikisi de A ve E vitamini bulundurur. Bu nedenle cildi besler ve yumuşatır. Cilt esnekliğini artırır ve hücrelerin yenilenmesinde yararlı olur. Avuç içine alınan birkaç damla yağ ( her ikisi birlikte) ovularak, ısıtılır. Çatlak bölgelere masaj yapılarak sürülür.

Kayısı:

Vücut çatlakları için ihtiyaç oranında olgunlaşmış kayısılar, ezilir ve püre haline getirilir. Uygulanacak bölgeye mesaj yapılarak sürülür. 20 dakika sonra durulur. Etkili olması için 30 gün boyunca ve her gün atlamadan yapılması gerekir.

Vazelin:

Tıkayıcı bir ajan olan vazelin, kuru cilde nemi hapseder ve iyileştirir. Cilt gerginliğini alır. Vazelin ile 15 dakika boyunca çatlaklara masaj yapılır. Uyumadan önce yapılmasında fayda var.

Elma sirkesi:

Çatlak izleri ve lekeleri için elma sirkesi kullanılır. Çatlak görünümünü azaltır. Yarım su bardağı elma sirkesi bir buçuk su bardağı suya ilave edilir. 1 gece bekletildikten sonra cam bir sprey şişesine alınır ve çatlamış bölgelere püskürtülür. 24 saat sonra duş alınır ve nemlendirici sürülür. Çatlak görünümünde iyileşme olana kadar her gün yapılır.

Limon ve kabartma tozu:

Cilt çatlakları için bu ikili harika bir temizleyicidir. Cildi ölü derilerden arındırır ve çatlak izlerini giderir. Üç yemek kaşığı kabartma tozuna üç tatlı kaşığı limon suyu eklenir ve karıştırılır. Katı krem formuna geldiğinde cilde uygulanır. 20 dakika sonra iyice durulanır. Bu çözüm haftada iki defa yapmaya uygundur.

Hamilelik Çatlakları Ne Zaman Başlar, Nasıl Geçer?
Doğum Çatlakları Nasıl Geçer? Ne İyi Gelir? Bitkisel Çözüm

Çatlaklardan Nasıl Kurtuldum?

Elma vücut tipi kadınlar, üst bedeni iri kadınlar nasıl giyinmeli?

Elma vücut tipi kadınlarda kalçalar aynı hizada ve omuzlar geniş olur. Kalın belli, geniş gövdeli, dolgun göğüslü ve ince kolludurlar. Bacakları ise ince veya normale yakın incelikte olur. Üstü kalın olan bu vücut şekline doğru giysiler ve kombinler seçilmelidir. Yanlış tercihler olduğundan daha kalın ve geniş görünmelerine neden olur. Doğru tercihlerin yapılması için elma vücut tipi kadınlar nasıl giyinmelidir sorusunun tüm detaylarını sizler için hazırladık.

Elma Vücut Tipi Kadınlarda Üst Giyim Nasıl Olmalı?

Dikkatleri bel ve üst gövdenden uzak tut:

Elma tip vücutlarda dikkat vücudun orta üst bölgesinden uzak tutulmalıdır. Bu nedenle düşül belli pantolonlar, kısa boy tişört, ceket veya gömlekler tercih edilememeli. Özellikle bel çevresi vurgulanmamalıdır.

Elma vücut tipi kadınlarda üst giyim stratejileri içinde en önemlisi çok çiçekli ve farklı desenli kıyafetlerden uzak durmaktır. Bu karmaşık renkleri dikkati karın ve bel bölgesine çeker. Ayrıca kalın kemerler yerine koyu renkli ince kemerler kullanılmalıdır. Vücudu saran gömlek ve elbiselerden kaçınılmalıdır.

V yakalı giysiler tercih et:

Elma tipi vücut şeklinde olanların V yakalı ve dökümlü giysiler tercih etmesi önerilir. A kesim elbiseler ve bel bölgesinden genişleyen bluzlar uygundur. Boyun bölgesini saran takı ve süslerden (fular) uzak durulur.

Yüksek yakalı giysilerden uzak dur:

Elma tipi kadınlar üst giyimlerinde yüksek yakalı kıyafetlerden kaçınması gerekir. Yaka kısmı çok süslü ve renkli parçalar, kayık yaka giysiler, omzu açık parçalar ve halter yaka kesimlerin tamamından uzak durulması gerekir. V yakalı üstler, derin yuvarlak yakalar ve askısız parçalar tercih edilebilir.

Kumaş tercihlerine dikkat et:

Üst giyim stratejilerinde en uygun kumaş, dokulu kumaşlardır. Büzgülü ve likralı kumaş türleri yanlış tercihlerdir. Vücudun orta bölgesini gölgeleyecek, dökümlü kumaşlar tercih edilmelidir.

Kaban ve ceket seçimine dikkat et:

Elma vücut tipi için doğru ceket ve kaban seçimi karın, bel ve sırt bölgesindeki yağları kamufle etmek demektir. Kalıplı ve çok düğmeli ceketler yanlış bir tercih olur. Aksine tek sıra düğmeli parçalar, vücudu bir bütün olarak orantılı gösterir. Blazer kabanlar, örgü ve önü açık yelekler, diz altında bitmeyen trençkotlar en doğru seçimler olur. Ayrıntılı ve karmaşık parçalar vücudu daha kalın gösterir.

Elma Vücut Tipi Kadınlarda Alt Giyim Nasıl Olmalı?

Pantolon tercihine dikkat et:

Elma tipi kadınlar vücut dengesini bacaklara vermelidir. Bu nedenle pantolon tercihi son derece mühimdir. Tayt, dar formdaki pantolonlar bacakların denge kurmasını engeller. Bel daha kalın görünür. Bacak boyu kısalır. Çok fermuarlı ve ayrıntılı pantolonlar da aynı sonucu verir. Fermuar detayı yan tarafta, arka cepleri bulunan pantolonlar yerinde karar olur. Kalçaya şekil verir ve ince görünüm sağlar.

Bel bölgesini saran eteklerden kaçın:

A kesimi, verev ve kloş etekler giyilmeye çalışılmalıdır. Bal bölgesini sarmalayan etekler giyilmemelidir. Bunun yerine asimetrik ve trompet etekler harika bir seçim olabilir.

Uzun şortlar tercih etme:

Uzun şortlar dikkati orta kalın bölgeye çekeceğinden tercih edilmemelidir. Bunun yerine yüksek belli kısa şortlar, ince kemerle kombine edilebilir.

Ayakkabı seçimine dikkat et:

Elma vücut tipi kadınlarda alt giyim stratejileri bakımından tamamlayıcı son kural ayakkabılardır. Doğru ayakkabı seçimi vücudun alt kısmını dengeler. Dolgu topuklular, uzun çizmeler, platform ayakkabılar, babet ve sandaletler tamamlayıcı seçimler olur. Tokalı botlar, kısa ve ince topuklu ayakkabılardan kaçınılması gerekir.

Elma Vücut Tipi Kadınların Dikkat etmesi Gerekenler

  • Elma vücut tipi kadınlar mümkün olduğu kadar iki parçalı kıyafetler giymemelidir. Tek parça kıyafetler daha zayıf ve dengeli görünmesini sağlar. Tunik ve elbise tercih edilebilir.
  • Kaşmir ve ipek gibi dokumalı kumaşlar önerilir.
  • Ceket boyutu basenlere inmelidir.
  • İnce askılı bluzlar yerine kalın askılı bluzlar seçilmelidir.
  • Bacakları ortaya çıkaran çan eteklere yer verilebilir.
  • Boru paça, yüksek belli kot ve kumaş pantolonlar giyilmelidir.
  • Mümkün olduğu kadar kemer takılması önerilmez. Ancak takılmak istendiğinde ince kemerler kullanılabilir.
  • Elma vücut tipi için çanta tercihi son tamamlayıcı parçadır. Büyük çantalar yerine portföy çantaları seçmek isabetli olur. Omuz ve sırt çantaları kullanılmamaya çalışılmalıdır.

 

Seyrek saç gürleşir mi? Seyrek saçları gürleştirmek için yapmanız gerekenler

Seyrek saç herkesin neredeyse korkulu rüyasıdır. Hacim kaybeden ve incelen saç telleri dökülür. Bu dökülmeler günde 100 telden fazla ise büyük bir sorun demektir. Saçları gürleştirmek için birçok şampuan kullanılıyor ve bu ürünlerin kimyasal olduğu bir gerçektir. Kimyasallar ile saçlara zarar vermek yerine doğal çözümler arayarak saçları güçlendirmek mümkündür. Düzenli kullanımlar ile faydaları görülmektedir. Stres saç dökülmelerinde çok büyük bir faktördür. Bunun yanında hormonal değişiklikler, yetersiz beslenme kaynaklı, genetik, yaşlanma, hava kirliliği ve sürekli değiştirilen hatta yanlış saç bakım ürünleri yüzünden saç dökülmeleri yaşanabilir. Ayrıca saçı sürekli sık sık yıkamak saçın nem dengesini bozmaktadır. Saçları tararken tarak ile zarar verecek şekilde taramak da saç gövdesine zarar vermektedir. Saç derisinde oluşan egzama, kepek gibi hastalıklar da saç dökülmesinin bir numaralı sebeplerindendir.

Seyrek Saç Gürleşir Mi? Seyrek Saçları Gürleştirmek İçin Yapmanız Gerekenler!

Seyrek Saç gürleştiren doğal çözümler ile saçların yeniden gürlüğüne, sağlıklı yapısına kavuşmasını sağlamak mümkündür.

Hindistan Cevizi Yağı ve Limon Suyu

Hindistan cevizi yağı, saçları besler, korur ve her saç teline nem vererek kurumasını engeller. Saç kırılmalarına karşı daha dayanıklı, daha güçlü ve yıpranmayan saçların çıkmasına yardımcı olur. Hindistan cevizi yağı, saça parlaklık da vermektedir. Hindistan cevizi ve limon suyu ile yapılan bu bakım seyrek saç için harika bir çözümdür. Saç derisindeki kan dolaşımını uyarır ve saç foliküllerinin oksijenerasyonunu optimize ederek saçın uzamasını sağlamaktadır.

Malzemeler:

  • 4 yemek kaşığı kadar Hindistan cevizi ( 60 gram )
  • 2 çay kaşığı kadar limon suyu

Hazırlanışı:

Hindistan cevizini bir kaba koyarak eğer katı formdaysa önce eritin. Daha sonra limon suyu ile karıştırın. Kullanımı hazır.

Nasıl Uygulanmalı?

  • Öncelikle saçlar belirli yerlerden ayrılmalıdır.
  • Karışım saç diplerine uygulanmalıdır.
  • 7 dakika boyunca masaj yapılmalıdır.
  • 1 saat boyunca saçta bekletilmelidir.
  • Sıcak su ile durulanma yapılmalı ve bu işlem haftada 3 kez tekrarlanmalıdır.

Keten Tohumu İle Saç Bakımı

Keten tohumu, doğal nem dengesinin aynı zamanda su dengesinin de korunmasını sağlar. Keten tohumu saçları onarır ve nemlendirir. Saç tellerini besler ve saçlara parlaklık verir. Seyrek saç probleminizi giderir, saçların daha hızlı uzamasına katkıda bulunur.

Ufak bir uyarı: Bu tarz kürleri kullanmadan önce uzman bir doktora danışılması önemlidir. Lütfen doktorunuza danışmadan bu tarz kürleri kullanmayınız. Alerjik reaksiyonlar görülme riskini azaltmak sizin elinizde!

Malzemeler:

  • Saçların uzunluğuna bağlı olarak değişen 1 yemek kaşığı keten tohumu
  • 2 su bardağı su
  • 3-4 damla kadar kayısı çekirdeği yağı
  • 1-2 damla limonun suyu

Hazırlanışı:

  • 2 barda suyu kaynattıktan sonra içerisine 1 yemek kaşığı keten tohumu ekliyoruz.
  • Bu karışım jöle kıvamına gelene kadar karıştırılıp pişirilmeye devam etmelidir.
  • Jöle kıvamına geldiğinde soğumaya bırakılmalıdır.
  • Üzerine 3-4 damla kayısı çekirdeği yağını (1 çay kaşığı kadar) karışımın içine damlatın,
  • Saçları diplerinden ayırarak karışımı sürüp iyice yedirin. Tüm saça nüfuz ettiğinden emin olun.
  • Daha sonra saçları en iyi bildiğiniz saç şampuanı ile yıkayıp saç kremi kullanın.

 Aloe Vera – Badem Yağı Kürü

Aloe vera, saçı yağ ve kirden arındırarak saçları güçlendirip tellerinin kalınlaşmasına yardımcı olmaktadır. Saçları temizlerken saç tellerine zarar vermemektedir. Aloe vera sayesinde saça parlak bir görünüm de kazandırmak mümkündür. Saça nazik ve yumuşak davranarak saçı kırmaz, kırıkları onarır. Badem yağı, saç diplerinde oluşan kepeklerin arınması, güçsüz saç tellerinin güçlenmesi ve saç derisinde oluşan kaşıntılara oldukça iyi geldiği bilinmektedir. Ayrıca saç diplerini yumuşatarak rahatlık da vermektedir.  Aloe vera – badem yağı kürü seyrek saç için harika bir doğal çözümdür.

Malzemeler:

  • 5 yemek kaşığı aloe vera jeli (75gram)
  • 3 yemek kaşığı badem yağı (45gram)

Hazırlanışı:

  • Aloe vera yapraklarını iyice soyduktan sonra içindeki jeli bir kaba koyunuz.
  • Üzerine badem yağı dökerek karıştırınız.

Nasıl Uygulanmalı?

Saçları bir miktar su ile nemlendirdikten sonra karışımı köklerden başlayarak diplere doğru uygulayın. Ve saçta 40 dakika boyunca bekletin. En iyi bildiğiniz şampuan ile saçlarınızı yıkayıp durulayın. Haftada en az 3 kere kullanın.

Zeytinyağı ve Yumurta Kürü

Zeytinyağı, saç dökülmelerine karşı en etkili çözümlerden birisidir. Hem yeni saçların çıkmasını sağlarken hem de saçların eskisinden daha da güçlü olmasını sağlar. Saçların nemlenmesini sağlar. Saç kaybını önemli bir oranda engeller. Yumurta, saç köklerini besleyerek kopma ve dökülme gibi sorunların ortadan kalkmasını sağlamak amacı ile kullanılmaktadır. Saç derisini besler ve güçlendirir. Yumurta içindeki B12 vitamini ve sülfür sayesinde kolay uzamayan ve kırılan saçlar için 1 numaralı tercihler arasındadır.

Malzemeler:

  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 tatlı kaşığı keten tohumu
  • 1 su bardağı su
  • 1 adet yumurta sarısı

Hazırlanışı:

  • 1 su bardağı suyu ve keten tohumunu sürekli karıştırarak jel haline getirin.
  • Biraz ılıdıktan sonra 4 yemek kaşığı zeytinyağı ve 1 adet yumurta sarısı ile karıştırın.
  • Tüm malzemeleri bir kapta karıştırdıktan sonra soğumasını bekleyin.

Nasıl Uygulanır?

Tüm malzemeleri hazırlayıp karışımı bitirdikten sonra saç derisine 5 dakika boyunca karışımı masaj yaparak uygulayın. Karışım saçta 30 dakika boyunca kaldıktan sonra bir şampuan yardımı ile temizleyin. Haftada 2 kez yapılması güçlü saçlar için önemlidir.

Seyrek Saç İçin Doğal Çözüm – Saçları Gürleştiren – Kalınlaştıran Doğal Yöntemler 

Gıdı neden oluşur, gıdık eritme hareketleri işe yarıyor mu?

Gıdık eritme hareketleri – egzersizleri yapılarak daha genç bir görünüm elde etmek mümkün iken aynı zamanda cildin toparlanmasına da yardımcı olacaktır. Gıdı eritme işlemleri ve egzersizlerine erken yaşlarda başlamak uzmanlar tarafından önerilmektedir.

Gıdı Kimlerde Daha Çok Oluşur?

Genelde kilolu insanlarda oluştuğu düşünülen gıdı, yaşa bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Ancak bunların yanında hem genetik hem de yapısal nedenlerden dolayı gıdı bölgesinde bir gevşemeler meydana gelebilir. Bununla birlikte herkes aşırı kilolu kişilerde meydana geldiğini düşünseler de ideal bir kilosu olan ya da çok zayıf olan kişilerde de olabilir.

Gıdı bölgesi kişilerin fiziksel ve genetik özelliklerine bağlı olarak çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Son derece doğal bir oluşum olan gıdının giderilmesi için sabırlı bir şekilde egzersizler yapmak gerekir. Ancak kişiler o kadar sabırlı değilse ameliyat gibi son derece kesin ve kısa sonuçları olan yollara da başvurulabilir. Düzenli gıdı egzersizleri yapan kişiler doğal olarak da bu yollardan rahatlıkla kurtulma imkânı bulabilirler.

Gıdı Eritme Egzersizleri Neler? Gıdık Eritme Hareketleri İşe Yarıyor mu?

İlk olarak evde kolaylıkla yapabileceğiniz egzersizleri düzenli uygulamak gıdı eritme yöntemleri arasında yer almaktadır. İlk önce sırtınızı bir koltuğa yaslamalısınız. Boynunuzu kaldırabileceğiniz kadar yukarı kaldırıp ağzınızı en az 15 kere açıp kapayın. Bu uygulamayı gün içinde 1 kere yapmanız istenen sonuçları almanıza yardımcı olacak olan etkili bir yöntemdir.

Bir diğer uygulanması gereken egzersiz tekniği kaşık yardımıyla yapılmaktadır. Tatlı kaşığı ya da tahta kaşığı dudaklarınızın arasına alın. Dudaklarınızın arasında olan kaşığı düşürüp tekrar geri kaldırın. Bu egzersizi günde 10 kere 2 set halinde düzenli bir şekilde yapmalısınız. Bu egzersiz tekniklerini düzenli bir şekilde uygulamak pratik bir şekilde sarkan gıdınızın toparlanmasını hızlandıracaktır.

Son olarak vuruş teknikleri yardımıyla yapılan egzersizdir. Bu egzersiz içinde sırtınızı yaslayarak boynu yukarı kaldırmak gereklidir. Elinizin dış tarafı ile sert denecek şekilde gıdı bölgesine hızlı bir şekilde vurulmalıdır. Bu egzersiz tekniği düzenli yapıldığı takdirde diğer yöntemlere göre daha etkili sonuçlar alınması söz konusu olacaktır.

Gıdı Eritme Maskesi Nasıl Uygulanır?

Gıdık eritme tüyoları arasında egzersizlerin yanı sıra maske uygulamaları da yardımcı teknikler arasında yer alır. Gerekli olan malzemeler yumurta beyazı, patates püresi ve baldır. Bir adet yumurta beyazı, bir büyük boy patates püresi ve yarım yemek kaşığı balı bir kabın içerisinde karıştırarak boyun bölgesine masaj yapılması yeterlidir. Gıdı ve boyun bölgesine yapılan bu masajı haftada 2 kere tekrarlamak sarkan gıdı bölgesinin toparlanmasını sağlayacaktır. Bu maske ve egzersiz uygulamalarının düzenli bir şekilde yapılması önem taşır.

Gıdı Sarkması Neden Olur, Nasıl Eritilir? Gıdı Eritme Egzersizleri İşe Yarıyor Mu?

Kısa Sürede Gıdı Eriten Egzersiz

Vücut scrubu nasıl yapılır faydaları neler?

Güzellik alanı her geçen gün biraz daha gelişme gösteriyor. Bu alanda kadınların da erkeklerin de faydalanabilecekleri birçok farklı uygulamadan bahsetmek mümkün olmaktadır. Her zaman kullanılabilecek bakım yöntemleri sayesinde daha diri ve genç bir görünüm elde etmek mümkün olmaktadır.

Beklentilere yanıt veren bu yöntemler güzelliğine ve genç görünüme düşkün kişilerin her zaman takibindedir. Bunlardan birisi de scrub uygulamalarıdır. Son yıllarda oldukça ilgi gören bu bakım yöntemi son derece etkili sonuçlar ortaya çıkarıyor.

Scrub Nedir?

Scrub banyo sırasında uygulanan ve cildi ölü derilerden, dış etkenlerden arındıracak olan bir bakım çeşididir. Peeling tekniklerinden ayrı olarak tamamen doğal bir bakım şekli olup çeşitleri mevcuttur. Ciltteki ölü derilerin atılması ve yenilenmesi için en büyük yardımcı olup hazırlanması da oldukça pratik bir bakım şeklidir. Bu yöntem sayesinde cilt ölü derilerden arınarak, bakımlı, pürüzsüz ve daha canlı bir görünüm kazanacaktır.

Scrub Kullanımı ve Faydaları

Scrub banyo sırasında nemli vücuda uygulanan rutin bir bakım çeşididir. Bu bakım sayesinde cilt pürüzsüz bir hal alarak daha canlı, genç bir görünüm elde edecektir. Bu etkilerin yanı sıra aynı zamanda kıl dönmesi, batık, çatlak deri ve ölü deriler içinde oldukça etkili bir yöntem olarak peeling uygulamalarına rakip olmuştur.

Bir çeşit cildi temizleme yöntemi olduğu için nemli ve çıplak vücuda banyo sırasında uygulanması en pratik halidir. Her ne kadar peeling ile çok sık karıştırılsa da ondan oldukça farklıdır. Bu uygulamanın en büyük avantajı ölü deriyi atarak sizlere daha canlı bir ten kazandırmasıdır.

Vücut Scrubları

Birçok çeşidi bulunan bakım yönteminin en bilineni vücut için uygulanandır. Bu yöntemi kişiler selülit, ayva tüyler, kıl dönmesi ve batık sorunlarının giderilmesi için sıklıkla tercih ederler. Diğer scrub çeşitleri daha ince yapılı iken vücut için uygun olan çeşitler daha kalın yapıda olmaktadır. Bu durumun en önemli nedeni ise vücut derimizin diğer bölgelere nazaran daha hassas olmasıdır.

Evde Doğal Scrub Yapımı

Birkaç malzeme kullanılarak evde cildimiz için bakım yapacak scrub kolaylıkla yapılabilir. Önemli olan doğru malzemeleri gerekli ölçülerde kullanmaktır. 1 adet limon, 2 yemek kaşığı zeytinyağı ve Hindistan cevizi yağı, kuru lavanta ve isteğe bağlı olarak lavanta yağı ve İngiliz tuzu gerekli olan malzemelerdir.

Bir kase içerisine bu karışımı hazırlayarak dinlenmesi kullanmak için yeterli olacaktır. Haftada bir kez uygulama yapılması cilde gerekli olan faydayı sağlayacaktır. Haftada bir kez uygulanması gerektiğini öneren uzmanlar daha sık uygulanırsa cildin reaksiyon göstereceğini araştırmalarında açıklamışlardır.

Bu nedenle verilen sürelerde ve doğru malzemelerle uygulama yapılması sağlık sorunlarının önüne geçerek fayda sağlayacak ve cildin yenilenmesini, tazelenmesini, ölü hücrelerden arındırılmasına katkıda bulunacaktır. Güzelliğinize düşkünseniz bu bakım periyodunu düzenli olarak gerçekleştirmelisiniz. Kişisel bakımda düzenli olmak her zaman büyük bir önem taşıyor.

Vücut Peelingi Nasıl Yapılır?

Güzelliği ön plana çıkarmak için en etkili göz makyajı nasıl yapılır?

Güzelliği ön plana çıkarmak kusursuz bir göz makyajından geçmektedir. Makyaj yapmanın en önemli noktası etkileyici bir göz makyajı yapmaktır. Göz makyajı yapmak için illa bir makyaj uzmanı olmaya gerek yoktur. Etkileyici bakışlar ve iri gözler elde etmek için göz makyajının iyi olması önem taşır. Doğru malzemeler ve doğru renkler kullanarak etkileyici gözlere sahip olmak mümkündür. İstenilen büyülü bakışlar ve etkileyici gözlere sahip olmak için birkaç kritik noktayı biliyor olmak yeterlidir.

Güzelliği Ön Plana Çıkarmak İçin En Etkili Göz Makyajı Nasıl Yapılır?

Kaşları vurgulamak:

Göz makyajında etkili bir bakış elde etmek için kaşlardan başlamak gereklidir. Doğru teknikler ve doğru ürünler kullanılarak kaşların vurgulanması etkili bir göz makyajının başlangıç noktasıdır. Belirgin olan kaşlar aynı zamanda gözlerin güzelliğini de ortaya çıkarmaktadır.

Kaş kalemi ve kaş maskarası kullanılarak kaşları vurgulamak etkili bir göz makyajında yeterli olmaktadır. Eskiden ince kaşlar son derece moda olsa da günümüzde kalın ve dikkati çeken kaşlar çok daha etkili bir görünüm sunuyor. Özellikle renkli gözlerin güzelliğini vurgulamada kendini belli eden kaşlar son derece önemlidir.

Beyaz kalem etkileri:

Beyaz kalem kullanımı gözlerin daha canlı ve parlak görülmesine neden olan bir makyaj hilesidir. Beyaz kalem tercih ederken kullanılacak olan renklerin fildişi ya da inci beyazı olmasına özen gösterilmelidir.

Alt kapağın iç kısmına uygulanması yeterlidir ve böylece etkili bakışlara sahip olunacaktır. Kalem kullanımında renk seçimlerinin büyük önem taşıdığını stiline düşkün her kadın bilir. Makyajın en önemli aşamalarından biridir de denilebilir. En etkili bakışlar için göz çevrelerinize yeterli aydınlığı kazandırmanız gerekiyor.

Kirpiklerdeki kıvırma etkisi:

Kirpikler her kişide farklı bir yapıya sahiptir. Cansız ve ince kirpiklere sahip olan kişiler için maskara kullanımından önce mutlaka kıvırma işlemi uygulanmalıdır. Bu işlem sayesinde kirpikler olması gerekenden daha uzun ve daha belirgin bir görünüm kazanacaktır.

Gölge uygulaması:

Göz makyajında olmazsa olmaz far paletleri vardır. Bu far paletlerinden en sık kullanılanı açık kahverengi renkleridir ve bu renkler kullanılarak gölge yapılması gözlere daha derinlik kazandıracaktır.

Derinlik kazanması istenen gözler için göz kapağına açık renk dip kısımlara koyu renk kullanılarak gölge yapılması etkileyici bir göz makyajına en iyi yardımcıdır. Gölge çoğu kadın tarafından bilinen bir makyaj hilesi değildir. Profesyonel makyajlarda ise vazgeçilmezler arasında yer alır.

Renkleri doğru kullanmak:

İster gölge uygulamalarında isterseniz göz kapağına yapılacak herhangi bir işlemde göz farı içerisinde yer alan renkleri kullanma konusunda çekinilmemelidir. Tüm renklerin ayrı bir vurgusu ve özelliği vardır.

Bu nedenle renkleri kullanmaktan korkmadan en doğru renkleri kullanarak farklı vurgular yapılması mümkündür. Bu renkleri seçerken özellikle gözlerinizin rengini ortaya çıkaracak ve onları daha iri gösterecek tonları seçmeniz gerekir. Son derece güzel bakışlar kusursuz bir göz makyajından geçer. Bu konuda birçok kadın son derece başarılıdır.

Etkileyici Göz Makyajı Nasıl Yapılır?

Ses kısıklığı nedir, neden olur? Ses kısıklığına iyi gelen öneriler

Ses kısıklığı kısaca ses tellerini tahribata uğramasıdır. Gastrit, reflü, yüksek sesle konuşmak, alerjik reaksiyonlar, mide asidinin soluk borusuna kaçması gibi nedenler sesin kısılmasına neden olur. Bunun yanında sigara ve alkol kullanımı, gazlı ve asitli içecekler ses telleri için bir tehdit unsurudur Bu duruma maruz kalmamak için önlem alınmalıdır.

Ses Kısıklığı Nedir?

Ses kısıklığı nedir sorusunun cevabı ses seviyesindeki anormal değişikliklerdir. bu değişiklikler boğazda kaşıntı ve kuruluğa neden olur. Ses telleri bir sorunla karşılaştığında gırtlak çevresi iltihaplanabilir. Bunun en yaygın örneği akut larenjit enfeksiyonlarıdır. Fakat 10 günden uzun süren ses kısıklığı ciddi bir rahatsızlığın nedeni olabilir.

Ses tellerinde oluşan tahribatlarda ses titrek ve kısık olur. Ses tonu belirsiz ve ses yüksekliği değişkendir. Çoğu zaman geçici olsa da ses kutusundaki problem ciddi bir sağlık sorunu olan gırtlak kanseri gibi bir hastalığın habercisi olabilir.

Ses Tellerinden Kısık Ses Çıkmasının Nedenleri

Ses tellerinden kısık ses çıkmasının nedenleri, sesin oluşumundan sorumlu yapılara bağlıdır. Bu yapılar üç gruba ayrılır. Bunlar sırasıyla; ses telleri, sesi şekillendiren çene kasları, dil, dudak ve akciğerleridir. Bu gruptaki en etkileyici sorumluluk ses tellerini aittir. Bu ses telleri ses kutusu olarak adlandırılır. Ses oluşumundan görevlidir. Bu üç grup hasar gördüğünde kısık ses meydana gelir.

Ses kısıklığı en yaygın üst solunum yolu rahatsızlıklarında görülür. Akut larenjitin neden olduğu nezle ve grip gibi solunum iltihaplarının bir sonucudur. Diğer nedenler şunlardır:

  • Alerjik sorunlu rahatsızlıklar
  • Mide asidinin yemek borusuna kaçması ile oluşan tahriş
  • Sigara ve alkol kullanmak
  • Toksik içerenli maddeler
  • Çok fazla öksürük
  • Ses kutusunda hasar veya darbe
  • Asitli içeceklerin fazla tüketimi
  • Ses oluşturan yardımcı kasların zayıflaması
  • Parkinson gibi nörolojik hastalıklar
  • Akciğer kanseri hastalığı
  • Tiroit bezi rahatsızlıkları
  • Ses tellerinde yer edinmiş kist ve nodüller
  • Tahriş eden mikrop ve bakterilerin solunması

Ses Kısıklığı Nasıl Tedavi Edilir?

Ses kısıklığının altında yatan sebebe bağlı olarak geliştirilen tedavi yöntemleri, ‘’ses kısıklığı nasıl tedavi edilir ‘’ sorusunun cevabıdır.

  • Kısık ses oluşumunun nedeni üst solunum yolu hastalıkları ise genellikle kendiliğinden geçer. Nemlendirilmiş hava ve öksürük kesici şuruplar ile tedavi edilebilir.
  • Yüksek sesle konuşmak ses telleri için hasar vericidir. Ses telleri yaralanma ve kanamaya bağlı olarak hasar alır ve ses boğuk çıkar. Bunun için ses dinlendirilmesi önerilir. Birkaç gün konuşulmaması sesi dinlendirir.
  • Ses kısıklığının nedeni tiroit hastalığı, polipler, reflü, iyi huylu nodüller gibi nedenlerden dolayı ise ilaç tedavisi uygulanır.
  • Akciğer kanseri gibi hastalıklarda cerrahi operasyon yapılır.

Ses Kısıklığına İyi Gelen 7 Doğal Öneri

Ses hasarı nörolojik nedenler dışında gelişen akut larenjit gibi nedenlere bağlı ortaya çıkmışsa ses kısıklığına iyi gelen 7 doğal öneri sunulabilir.

Tuzlu su gargarası:

Tahriş olan ve ağrılı geçen ses kısıklığı için tuzlu su gargarası önerilir. Ilık olan bir bardak suyun için yarım çay kaşığı kadar tuz ilave edilir ve gargara yapılır. Bu çözeltili su boğaz gargarası sırasında tüm mikrop ve bakterileri öldürür.

Zencefil kökü:

Geleneksel tıp içinde uzunca yıllar barınan zencefil kökü oldukça şifalıdır. Öksürüğü giderir ve tahriş bölgeleri onarır. İsteğe göre rendelenerek tüketildiği gibi çayı da yapılabilir. Zencefil soyulup, dilimlenir. Ardından 7 dakika kaynatıldıktan sonra balla beraber içilir.

Boğaz pastilleri:

Boğaz pastilleri öksürüğü azaltır, ağrıyı hafifletir ve boğaz çevresini nemlendirir. Limonlu, ballı, ekinezya veya yeşil çaylı olanlar tercih edilebilir.

Ballı papatya çayı:

Ses kısıklığı ile beraber gelen tahrişlere günde bir fincan ballı papatya çayı önerilir. Bu çay aynı zamanda bağışıklığı güçlendirici antioksidanlar taşır. Kuruyan boğazın çevresi nemlenir.

Elma sirkesi:

Elma sirkesi antimikrobiyal maddeler içeren bir mikrop savaşçısıdır. Vücudu iltihaplanmalara karşı korur. Kısık ses sorunları için yarım su bardağı ılık suya, 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ilave edilir. İçine bal eklenerek gün içinde tüketilir.

Ekinezya çayı:

Kış aylarında ortaya çıkan hastalıklara iyi gelen ekinezya, güçlü bir bitki türüdür. O nedenle ekinezya çatı günde bir fincandan fazla içilmemelidir.

Sarımsak ve siyah turp:

Boğaz tahrişleri için günde 1–2 diş sarımsak yenebilir. Ayrıca siyah turp balla karıştırıldığında öksürüğü keser ve ses kısıklığı problemine yardımcı olur.

Ses Kısıklığına Karşı Nasıl Önlem Alınmalıdır?

Ses telleri sıklıkla hasar görüp bozulduğunda ses kısıklığı kronik bir hale gelebilir. Bunun için tıbbi yardım alınmalıdır. Tıbbi önlem dışında bizim yapabileceklerimize bakalım.

  • Sigara ve alkol kullanımı varsa bırakmak veya azaltmak,
  • Soğuk havalarda boğaz bölgesini terletmemek,
  • Asitli içecekleri hayatımızdan çıkarmak,
  • Spor sonrası hava temasına maruz kalmamak,
  • Yüksek sesle konuşmamak ve bağırmamak,
  • Banyo sonrası vücut ve saçların kuruluğunu sağlamak,
  • Bir kalabalığa konuşma yapılacaksa ses yükseltici araçlar ( mikrofon, hoparlör) kullanmak
  • Ses kısıklığı tedbirleri için kısmi zamanlarda sesi dinlendirmek gibi önlem alınır.

Ses Kısıklığı İçin Prof. İbrahim Saraçoğlu Kürü

Hamam otu tozu ile istenmeyen tüylerden kurtulun!

Hamam otu tozu halk arasında daha çok Hürrem otu olarak bilinir. Bunun nedeni Osmanlı döneminde yaygın kullanılmasıdır. Günümüzde bilhassa hamamlarda kullanılmaya devam ediyor. İstenmeyen tüyler için kullanılan bu özel ot, içeriğinde kimyasallar barındırır. Ağır kokar ve uygulama esnasında gözlere dikkat etmek gerekir. Ülkemizde daha çok Kahramanmaraş’ta yetişir. Aktarlardan satın alınan bu otun yağ ve toz formu bulunur. Peki, hamam otu tozu nedir? İşte yanıtı…

Hamam Otu Tozu Nedir?

Hamam otu tozu, bileşiğinde kükürt ve arsenik madde bulunduran kimyasal içerikli bir bitkidir. Maliyeti düşük olduğundan tercih edilir. Kullanımı çok kolaydır, ama dikkat ister. Osmanlı hamamlarından eksik edilmeyen hamam otu tozu ve yağı günümüz hamamlarında kullanılmaya devam ediyor. Toz, su ile temas ettiğinde kükürt aktive olduğundan ağır kokar.

Hamam Otu Vücudun Hangi Bölgelerinde Kullanılır?

  • Hamam otunun birçok işlevi vardır. Doğal otlar gibi olmadığından dikkatli kullanılması gerekir. Hamam otu vücudun hangi bölgelerinde kullanılır sorusuna karşılık verilmesi gereken ilk cevap, istemeyen tüyler için olmalıdır. Kullanımı basit ve pratiktir. Ayrıca düşük maliyetli olması bitkinin kullanıcı oranının artmasında en büyük etkendir.
  • Ağrısız epilasyon gibi kullanılan bu bitki, tüylerin erken çıkmasını önler.
  • Hamam otu vajinal bölgede kullanılabilir. Ancak kullanım sırasında yoğunluğu artan kokuyu, solumamak gerekir.
  • Kol, bacak ve koltuk altı tüyleri için kullanımı uygundur.
  • Yüz bölgesi için kullanılması önerilmez. Bu bölgelerde deri hassas ve incedir. Kaş ve bıyık epilasyonu için uzak durulması gerekir. Göze temas ettiğinde körlüğe kadar neden olan büyük sorunlara yol açar.
  • Geleneksel tüy dökücü krem hamam otu tozu, bacak ve kol bölgelerinde erkekler içinde kullanılabilir.

Hamam Otu Tozu Nasıl Kullanılır?

Hamam otu tozu nasıl kullanılır diye merak edenler, aşağıdaki aşamaları takip ederek, kolayca hazırlayabilir.

  • Geniş bir kâsenin içine hamam otu tozu dökülür. Toz miktarı kullanılacak bölgeye göre göz kararı belirlenir. Ardından su ilave edilerek macun veya krem formuna getirilir.
  • Krem formuna gelince çok fazla bekletilmemelidir. Kurumaya meyillidir. O nedenle uygulanacak bölgeye hemen sürülür ve 5 dakika beklenir. Sonrasında çok bastırmadan suyun altında ovalanıp, durulanır.
  • Hamam otu yan etkilerine karşı lif kullanılması önerilir. Böylelikle ciltten tamamen arınmış olur.
  • Tüm bu işlemler sırasında hızlı uygulamak oldukça önemlidir. Kükürtlü hava ne kadar az solunursa o kadar iyidir.

Hamam Otu Yağı Nasıl Kullanılır?

Hamam otu yağı alınmış tüylerin daha geç çıkması için kullanılır. Tüyler ortalama 2 iki hafta içinde çıkar. Bu yağ süreyi daha da erteler ve tüyleri seyrekleştirir. Hamam otu tozunu kullandıktan sonra temizlenmiş bölgeye sürülür. Birkaç damlası cilde dökülerek 4–5 dakika boyunca yedirilir. Masaj yapılması emilimi yağın emilmesini kolaylaştırır. Cilt üzerinde çok bekletilmeden durulanması gerekir. Kullanmadan önce test yapılırsa, kızarık ve tahrişe karşı uyarı verir.

Hamam Otunun Faydaları Neler?

Hamam otunun iki formu var. Hamam otu tozu ve hamam otu yağı. Tozunu tüy dökücü krem olarak, yağını ise tüy seyreltici ve çıkmasını geciktirici ürün olarak kullanılır. Uygulanması gereken bölgelere kullanıldığı sürece sağlığa bir zarar yoktur. Maliyeti düşük olduğu için bütçe dostudur. Erişimi kolaydır. Tüm aktarlardan kolaylıkla bulunabilir. Diğer epilasyon dokümanlarına göre kullanımı daha kolaydır ve acısızdır.

Hamam Otunun Zararları Neler?

Hamam otu bitkisi güçlü ve tehlikeli etkilere sahip kimyasal bulundurur. Dikkatli kullanılmadığında insan sağlığını tehdit edebilir. Uzun süreli solumak zehirlenmeye neden olabilir. Geleneksel tüy dökücü krem hamam otu tozu, kullanım talimatlarının dışına çıkıldığında ciltte tahribata yol açar. Kaşıktı ve yanıklar olabilir.

Hamam otunun bulantı, ishal, böbrek yetmezliği, karın ağrısı gibi yan etkileri olabilir. Hamam otu kokusunun yoğun olduğu hamamlara girilmemelidir. Bilinç kaybı ve kansızlık gibi zararlar verebilir. Yan etkileri fark edildiği anda hemen tıbbi yardım alınması gerekir.

Hamam Otu Tozu Kullanırken Nelere Dikkat Edilir?

Hamam otu tozunu koklamayın

Su ile temas eden hamam otu tozu ağır kokmaya başlar. Kokunun ana maddesi kükürt insan sağlığı için tehlikelidir. Bu nedenle tüy dökücü uygulamaları açık alanda yapılması daha doğru olur. Epilasyon sırasında hızlı olunmalı ve oda havalandırılmalıdır.

Miktarına dikkat edin

Kullanılacak bölgeye göre hazırlanmalı ve ince bir katman halinde sürülmelidir. Daha fazla miktarda sürmek daha iyi sonuç almak demek değildir.

Islak cilde uygulamayın

Hamam otu ıslak cilde uygulanmaz. Epilasyon için cildin kuru olması gerekir. Aksi halde ciltte yanma ve tahriş olur.

Bekleme süresini 5 dakika tutun

Hamam otu tozu cilt üzerinde 5 dakikadan fazla bekletilmemelidir. Cilt üzerinde iz ve lekeler yapar. Cilde hasar verir.

Sürekli kullanmayın

Hamam otundaki kükürt ve arsenik içerikli maddeler cildin gözeneklerinden deri altına sızabilir. O nedenle iki haftada bir kullanmak gerekir. Her gün veya 3 günde bir kullanılması, cildin altına zehir enjekte edilmesi demektir.

Test yapın

İstenmeyen tüyler için ne kadar işe yarayan bir bitki olsa da alerjisi olanlar kullanmamalıdır. Cilt hassasiyetine karşı küçük bir alanda test yapılması gerekir.

Hamilelikte Hamam Otu Tozu Kullanmak Sakıncalı mı?

Hamilelikte hamam otu tozu kullanmak sakıncalı mı sorusunun yanıtı netleşmemiş olsa da genel kanı kullanılmaması yönündedir. İçeriğinde kimyasal barındırması ve keratolitik bir madde olmasından dolayı hamileler için tehdit unsuru olabilir. Uzman hekimler hamilelik döneminde saç boyası gibi birçok kimyasalların kullanılmasına karşı çıkar. Bundan yola çıkarak, hamam otu tozu hamilelerin uzak durması gereken bir bitkidir.

% 100 Etkili İstenmeyen Tüylere Kesin​ Çözüm

Ev yapımı gözenek sıkılaştırıcı maske tarifleri

Gözenek sıkılaştırıcı maske genişlemiş gözenekleri sıkılaştırır. Cildin daha estetk görünmesini sağlar. Bunun için cilt temizliği son derece önemlidir. Sağlıklı nefes alan gözenekler sayesinde cilt daha aydınlık durur. Büyük ve açık gözenekler için kimyasal ürünler,gözenek küçültücü estetik dokunuşlar ve ilaçları kullanmak istemeyenler, ev konforunda yapılan maske tarifleri arayışında. Bu haberimizde denenmiş ve sonuç alınmış gözenek sıkılaştırıcı maske tariflerini bulabilirsiniz.

Geniş Gözenekler Neden Olur?

‘’Geniş gözenekler neden olur’’ diye soranların asıl sorması gereken soru ‘’ben cilt temizliğini gerektiği gibi yapıyor muyum’’ olmalıdır. Neden mi? Geniş gözeneklerin en büyük sorumlusu yetersiz cilt bakımıdır. Cilt bakım rutinlerini atlayanların gözenekleri zamanla yağ biriktirir. Biriken yağ dışında arındırılmamış tüm kirleri de yutar. Bu durum aynı zamanda mikropların aradığı minik çukurların oluşmasına neden olur. Cilt çukurlanmalardan dolayı delik deşik görünür. Gün ışığı bu minik çukurları adeta büyük ebattaki bir projeksiyon gibi sergiler.

Ev Konforunda Yapabileceğiniz Gözenek Sıkılaştırıcı Maskeler

Pirinç unu ve yulaf maskesi

Malzemeler:

  • 1 çorba kaşığı pirinç unu
  • 1 çorba kaşığı öğütülmüş yulaf

Nasıl kullanılır?

Her iki malzemeye su ilave edilerek, pürüzsüz bir krem kıvamı elde edilir. Ardından yüze uygulanır ve yarım saat beklenir. Sonrasında durulanıp, nemlendirilir.

Tüm cilt tüplerine uygun olan pirinç unu, aşırı salgılanan sebumu kontrol eder. Yulaf ise, ciltte oluşan leke ve akneleri tedavi eder. Cildin kaşıntısını alır.

Kahve, kakao ve yoğurt maskesi

Malzemeler:

  • Yarım tatlı kaşığı kakao tozu
  • Yarım tatlı kalığı kahve tozu
  • 2 çorba kaşığı yoğurt

Nasıl kullanılır?

Yukarıda verilen üç malzeme bir kâsede karıştırılır. Yarım saat boyunca yüzde bekletilir ve ardından durulanır. Nemlendirici ihmal edilmemelidir.

Bu gözenek sıkılaştırıcı maske çabuk sonuç veren ve sevilen maskelerden biridir. Kakao ve kahve antioksidan bakımından zengin olduğundan cildi esnetir. Yoğurt cildin leke problemlerine yardım eder ve nemlendirir.

Yeşil çay, un ve zerdeçal maskesi

Malzemeler:

  • Yarım çay bardağı yeşil çay
  • Yarım tatlı kaşığı zerdeçal
  • 1 tatlı kaşığı un

Nasıl kullanılır?

Malzemelerin tamamı karıştırılır ve yüze sürülür. 20 dakika bekletildikten sonra durulanır ve ardından nemlendirilir.

Geniş gözenekleri küçültme bakımından en etkili maskedir. Cildin ph düzeyini korur ve cilt iltihaplarını önler. Yüzü pürüzsüz ve aydınlık yapar.

Buz küpü maskesi

Malzemeler:

  • 1 buz küpü
  • Pamuklu bez

Nasıl kullanılır?

Pamuklu beze sarılmış buz küpü cilt etrafında gezdirilir. Aşağıdan yukarıya doğru dikey hareketler yapılması önerilir. Büyük ve açık gözenekler hızlıca kapanır. Cilt yüzeyi anında sıkılaşır. İltihaplı gözenekler tedavi edilir ve cilt pürüzsüzleşir.

Nar kabuğu maskesi

Malzemeler:

  • 1 nar kabuğu
  • 2 su bardağı su

Nasıl kullanılır?

Nar kabuğu küçük dilimler halinde doğranır. Ardından iki su bardağı suyun içinde kaynatılır. 20 dakika sonra yüz, kaynamış suyun buharına doğru tutulur. İki dakika aralıklarla daldır-çek yapılarak, maske uygulaması tamamlanır. Haftada 3 defa yapılabilir. Gözenek sıkılaştırma için kullanılan nar kabuğu aynı zamanda cildi besler ve canlı görünmesini sağlar.

Muz, zeytinyağı ve bal maskesi

Malzemeler:

  • Yarım adet muz
  • 1 tatlı kaşığı bal
  • 1 tatlı kaşığı zeytinyağı

Nasıl kullanılır?

Tüm malzemeler birbiri ile karıştırılır ve cilde uygulanır. 15 dakikanın ardından cilt durulanır ve nemlendirilir. Bu maske tarifinde zeytinyağı ve bal cilde parlaklık verir ve hücrelerin yenilenmesine yardım eder. Muz ise cilde nem verir.

Kil maskesi

Malzemeler:

  • Yarım kâse kil
  • 2 çorba kaşığı lor peyniri
  • 1 tatlı kaşığı süt
  • Yarım çay bardağı ılık su

Nasıl kullanılır?

Yarım kâse kilin içine diğer malzemeler eklenerek, karıştırılır. Krem formuna geldikten sonra yüze uygulanır ve 15 dakika sonra durulanır. Geniş gözenekleri küçültme konusunda başarılı olan kil maskesi aynı zamanda kan dolaşımını sağlar.

Şeftali ve yumurta beyazı maskesi

Malzemeler:

  • Olgunlaşmış bir adet şeftali
  • 1 yumurta akı

Nasıl kullanılır?

Yukarıda verilen malzemeler birbirine karıştırılır ve yüze uygulanır. 20 dakika sonra yüz yıkanır. Gözenek sıkılaştırma konusunda oldukça başarılı olan bu tarifte yumurta akı, şeftali ile birlikte aktive olur. Cildi büzer ve sıkılaştırır. Cildin elastikiyetini korur.

Badem tozu maskesi

Malzemeler:

  • Yarım çay bardaki limon suyu
  • 10 adet badem

Nasıl kullanılır?

10 adet badem ezilerek toz haline getirilir. Ardından limon suyuna ilave edilip, ortalama 2 dakika beklenir. Yüzün tüm yerine uygulanan bu maske için bekleme süresi 20 dakikadır. Sonrasında yüz iyice durulanır. Badem tozu maskesi cildi ışıldamasını sağlar ve cilt tonu eşitsizliklerini giderir.

Limon, salatalık ve gül suyu maskesi

Malzemeler:

  • 1 adet salata
  • 1 tatlı kaşığı gül suyu
  • 1 tatlı kaşığı limon suyu

Nasıl kullanılır?

Salatalık soyulduktan sonra iyice ezilir. Sonrasında gül suyu ve limon eklenerek, iyice çırpılır. Karışım bir beze koyulur ve katlanır. Yüzün etrafında 15 dakika tutulduktan sonra yüz durulanır. Bu maske gözenekleri kapatır, cildi sıkılaştırır.

Ananas ve limon maskesi

Malzemeler:

  • Yarım limon suyu
  • 1 çorba kaşığı ananas suyu

Nasıl kullanılır?

İki malzeme birbiriyle karıştırılır ve temiz bir beze alınır. Bez 10 dakika boyunca yüzde bekletilir. Zengin enzimli ananas limon ile birlikte gözenekleri küçültür, yüzü gerer.

Hint yağı maskesi

Malzemeler:

  • 2 çorba kaşığı Hint yağı
  • 1 tatlı kaşığı limon suyu veya lavanta yağı

Nasıl kullanılır?

Verilen miktarda Hint yağına 1 tatlı kaşığı limon eklenir ve iyice karıştırılır. Boyun ve yüz bölgesine sürülür. Dairesel hareketler yaparak masaj yapılır. İyice emilimi sağlandıktan sonra ertesi gün yüz durulanır ve nemlendirilir. Gözenek sıkılaştırıcı maske olması dışında cildin kolajen üretimini artıran bir bakımdır. Cilt iltihaplarını azaltır, cildi yumuşatır, cildin daha sıkı ve pürüzsüz görünmesini sağlar.

Badem ve misket limonu maskesi

Malzemeler:

  • Birkaç adet badem
  • 1 tatlı kaşığı misket limonu suyu

Nasıl kullanılır?

Bir gece önceden 1 bardak suyun içinde bademler bekletilir ve sabah ezilir. 1 tatlı kaşığı limon suyu eklenerek, macun kıvamına getirilir. Yarım saat boyunca yüzde bekletilir ve sonra durulanır. Geniş gözenekleri küçültme konusunda başarılı sonuçlar verir.+

Çağla Şikel’den Gözenek Sıkılaştırıcı Maske Tarifi

Uyku sırasında karaciğeri tamamen temizleyen harika bir içecek!

Her gün yatmadan önce size anlatacağımız iksiri içmek iyi bir uyku uyumanıza, stresinizi gidermeye, öfkenizi yatıştırmaya ve rahatlamanıza yardımcı olacaktır. Ayrıca bu doğal içecek vücudunuzdaki toksinleri uzaklaştırır ve vücudunuza gerekli besinleri sağlar. Bu mucizevi iksiri yapmak için ihtiyacınız olan tek şey zerdeçal, zencefil, Hindistan cevizi sütü (tercihen inek sütü de kullanılabilir) ve biraz karabiber.

“Altın Süt” Sihirli İçecek Tarifi

Zerdeçal: Zerdeçal, güçlü bir anti-enflamatuar etkiye sahiptir ve bir antioksidandır. Vücuttaki toksinleri atar, C vitamini ve E vitamininden beş kat daha güçlüdür ve demir, manganez, potasyum ve B6 vitamini açısından zengindir, bu nedenle insan vücudunu çeşitli hastalıklardan korumak için sihirli bir üründür. Bilim adamları, zerdeçalın 8.000’den fazla hastalığa iyi geldiğini kanıtladılar.

Zencefil: Taze zencefil % 80.9 nem, % 2.3 protein, % 0.9 yağ, % 1.2 mineral, % 12.3 karbonhidrat ve % 2.4 oksijen içerir. Mineraller demir, kalsiyum, fosfor, tiamin, riboflavin, niasin ve C vitamini açısından zengindir. Ek olarak, cinnabar ve chageol gibi uçucu yağlar, toksinlerin vücuttan atılmasında çok yardımcıdır.

Hindistan cevizi sütü: Hindistan cevizi sütü, insan bağışıklık sistemini güçlü bir şekilde destekler ve çeşitli hastalıklarla savaşma yeteneğini geliştirir. Kan basıncını stabilize etmeye yardımcı olur, kansızlık ve şeker hastalığını önlemenin yanı sıra kilo vermek için de oldukça faydalı bir üründür. Aynı zamanda kas ve tendon esnekliğini ve normal işlevi destekleyen potasyum bakımından da yüksektir. Ayrıca yüksek fiziksel aktivite ve sinirsel yorgunluk dönemlerinde vücut için gerekli olan magnezyum ve sodyum gibi mineraller açısından da zengindir.

Karabiber: Karabiber kansızlığı önler, sindirime yardımcı olur, serbest radikallerle savaşır ve soğuk algınlığı semptomlarını yatıştırır. Ayrıca zerdeçalın emilimini de hızlandırır.

“Altın Süt” Sihirli İçecek Tarifi

Zerdeçal, zencefil ve Hindistancevizi sütüne biraz karabiber ekleyin ve sihri yaşayın. İsterseniz bal ekleyebilirsiniz.

Malzemeler:

  • 1 tatlı kaşığı toz veya rendelenmiş zerdeçal
  • 1 parmak doğranmış zencefil
  • 2 bardak hindistan cevizi sütü (yoksa inek sütü kullanılabilir)
  • 1/4 çay kaşığı karabiber (ince bağırsakta iltihap veya ülser varsa yapmayın)
  • İstenirse organik bal ekleyin

Nasıl hazırlanır?

Bal dışındaki tüm malzemeleri küçük bir tencereye koyun ve kaynayana kadar ısıtın. Ardından ısıyı azaltın ve yaklaşık 5 dakika pişirin. Arada iyice karıştırın. Bir süre oda sıcaklığına soğutun, ardından bal içerisine bir miktar organik bal ekleyin.

Yoğun bir çalışma gününün ardından, bu sihirli içeceği hazırlamak, uyku sırasında karaciğerde biriken toksinlerden kurtulmanıza, vücudunuzu sağlıklı tutmanıza, bağışıklık sisteminizi yeniden kurmanıza ve sabaha huzurlu bir şekilde uyanmanıza yardımcı olacaktır.

Ne zaman içilir?

Altın sütü sabah aç karnına veya uyumadan önce içmelisiniz. Böylelikle altın süt vücudunuzu etkili bir şekilde detoks edecek, iltihaplanmayı önleyecek, iyileşmeyi hızlandıracak ve genel sağlığa katkıda bulunacaktırç

Sizi hayal ettiğinizden daha genç gösterecek 10 sır!

Her kadın genç ve güzel görünmek ister ama gençlik güzelliğinizi korumak için kendinize iyi bakmalısınız. Ancak bakım, estetik ameliyatı olmak veya günün çoğunu aynanın karşısında geçirmek anlamına gelmez. İşte genç ve güzel görünme hayallerinizi gerçekleştirebileceğiniz 10 basit sır.

Hayal Ettiğiniz Güzelliğe Ulaşmak İçin

Yüzünüzü her gün buzla silin;

Cildinizin rengini korumak için her gün yüzünüzü buzla silin. Nedeni basit. Soğuk, yüz derisindeki kan dolaşımını hızlandırır ve sıkılaştırır. Bu cilt yaşlanmasını ortadan kaldırır ve daha renkli hale getirir.

Cildinizi A vitamini ile gençleştirin;

A vitamini içerikli merhem sürmek cilt dokunuzu geri yükler. Eczanelerde satılan A vitamini ile yüz kremlerini karıştırarak “sihirli bir gençlik iksiri” elde edebilirsiniz. Bu vitamin yağ ile karıştırıldığında etkisi artar ve ciltte daha derin emilir.

Eksfoliyatör ile cildinizi yenileyin;

Yaşlandıkça cildiniz kurur ve hücreleriniz ölür. Sonuç olarak, cilt soyulur ve yeni cilt yenilenir. Bu nedenle cildi pul pul dökmek ve yenilenmeyi hızlandırmak önemlidir. Bu, cildin daha genç görünmesini sağlar.

Cildinizi güneşin etkilerinden koruyun;

Güneşin UV ışınları ciltte lekelere ve kırışıklıklara neden olabilir. Bu nedenle “SPF” filtreli güneş koruyucu kış ve yaz aylarında uygulanmalıdır. Bu tür yağlar A, E ve C vitaminleri içerir. Ayrıca gün içerisinde güneş ışınları çok parlak olduğu için yağın yanı sıra şapka ve güneş gözlüğü takmak en iyisidir.

Cildinizi her gün nemlendirin;

Kırışıklık önleyici kremler genellikle düşük nemlidir, bu nedenle cildinizi her gün özel bir ürünle nemlendirmeniz önemlidir.

Antioksidan zengini besinler tüketin;

Antioksidanlar, hücrelere zarar veren molekülleri öldürmeye yardımcı olur. Antioksidanlar üzüm, yaban mersini ve ıspanak gibi yiyeceklerde bulunur. Kozmetikler, Q10 Koenzimleri ve C ve E vitaminlerinin yanı sıra nar ve yeşil çay içermelidir.

Banyo yapmak cildinize parlaklık verir;

Banyo yaptığınızda vücudunuz toksin salgılar ve kan damarlarınız genişler. Sonuç olarak vücuttaki oksijen miktarı artar ve cilt daha pürüzsüz ve sıkı hale gelir. Ayrıca, soğuk bir duş ve ardından sıcak bir banyo, sıcaklık değişimlerinden dolayı cildinizi daha parlak hale getirebilir.

Soğuk kaşık uygulaması yapın;

Geleneksel soğuk kaşıklama yönteminin hala modası geçmiş. Göz altı şişliklerinden ve morluklarında kurtulmak için: Geçe boyunca buzdolabında beklettiğiniz iki adet soğuk kaşığın dışbükey tarafını gözlerinizin altına yerleştirin,  yukarı-aşağı ve ileri-geri hareket ettirin.

Dudak nemlendiricisi kullanın;

Dudaklar her zaman çekici görünmelidir. Bunu yapmak için dudak nemlendiricisine ihtiyacınız var. Ancak ürünün doğal yağlar içermesi ve mümkün olduğunca kimyasal nemlendiriciler içermemesi önemlidir.

Parlak saçlar için sıcak-soğuk su uygulaması yapın;

Bakımlı saçların güzel olduğunu herkes bilir. Saçınızı yıkayın ve parlak saçlar elde etmek için başınızı soğuk suya daldırın. Sıcaklıktaki ani değişiklikler hasarlı saçların dökülmesine yol açacak, saç tellerinizin parlak ve yumuşak kalmasına yardımcı olacaktır.

Bu 10 kolay ve etkili yolu sevdiklerinizle paylaşın ve onlara sonsuz gençlik ve güzellik kazandırın.

Kalça ağrım kanser mi? Kalça kanseri belirtileri ve türleri

Kalçanızdaki ağrı korkutucu olabilir, ancak bu acıyı hissetmenizin tek nedeni kalça kanseri olmayabilir. Keskin, yanan veya ağrıyan ağrının yaygın nedenleri, artrit veya bursit gibi durumlar, yaralanmalar veya eklem enfeksiyonları veya kırıkları gibi ciddi nedenler olabilir.

Kalça kanserinin belirtileri bilmek, kalça ağrınız olduğunda ne zaman doktorunuza başvurmanız gerektiği konusunda size fikir verebilir.

Kalça Kanseri Türleri Nelerdir?

Kalça kanserine, kalçadan kaynaklanan birincil kanser veya vücudun başka bir yerinde başlayıp kalçaya yayılan kanser neden olabilir. Farklı kalça kanseri türleri vardır.

Kemik kanseri:

Kemikte başlayan kansere birincil kemik kanseri denir. Aşağıdakiler dahil çeşitli birincil kemik kanseri türleri vardır:

  • Kondrosarkom
  • Osteosarkom
  • Chordoma
  • Ewing sarkomu

Metastatik kanser:

Kalçanın metastatik kanserleri vücudun başka yerlerinde başlayan ve kalçaya yayılan ve birincil kemik kanserinden daha sık görülen kanserdir.

Kalçadaki kanserler şu durumlarda ortaya çıkabilir:

  • Kemik iliği
  • Yumuşak doku
  • Kıkırdak

Bazı kanser türleri kemiklere diğerlerinden daha fazla yayılır. Bunlar şunları içerir:

  • Tiroid
  • Meme
  • Prostat
  • Akciğer kanserleri

Lösemi:

Lösemi, kalça kanserinin en yaygın türlerinden biridir. Kanserli hücrelerin sağlıklı hücreleri geride bıraktığı kemik iliğinde oluşur. Bunun nasıl gerçekleştiği ve ne kadar hızlı olduğu löseminin türüne bağlıdır.

Kalça Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Ağrı:

Kalçada görülen ağrı, kalça kanserinin en sık görülen semptomudur. Geceleri gelip gidebilir ve giderek daha da kötüleşebilir ve kronik hale gelebilir.

İlk başta hareketle azalabilir, ancak daha sonra aktivite, özellikle kemik zayıfladıkça ağrıyı daha da şiddetlendirebilir. Yaygın olmasa da kemik zayıfladıkça, kırıklar meydana gelebilir. Bir kırık tümörden kaynaklanıyorsa, ağrı genellikle keskindir ve öncekinden çok daha şiddetlidir.

Kemik Kaybı Kırıklara Neden Olabilir!

Kemik kanseri kemiği zayıflatarak kırılmaya neden olabilir. Bir tümördeki kemik kırıkları çok ağrılıdır. Çoğunlukla, bir süredir ağrılı olan bir kemikte şiddetli ağrı meydana gelirse, bunun nedeni bir kırıktır.

Diğer Belirtiler;

  • Palpe edilebilen bir yumru olan veya olmayan şişlik
  • Ateş ve titreme
  • Büyümüş lenf düğümleri
  • Mide bulantısı veya yorgun hissetmek
  • Gece terlemeleri
  • Kabızlık, susuzluk, halsizlik, eklem ağrısı gibi hiperkalsemi belirtileri

Kalça kanserinin bazı semptomları acil tıbbi yardım gerektirir. Ağrınız şiddetliyse, hemen yardım isteyin. Diğer acil durum işaretleri şunları içerir:

  • Davranış değişikliği, sanrılar, kafa karışıklığı, bayılma veya tepkisiz olma gibi zihinsel durum veya bilinç değişiklikleri
  • Nöbet
  • Kanama
  • Nefes almada zorluk
  • Kalp çarpıntısı veya kalp atışı anormallikleri
  • Göğüs ağrısı veya gerginliği
  • Dudakların veya tırnakların mavimsi bir tonu
  • Yüksek ateş
  • Kalçanız veya bacağınızdaki hareketle ilgili herhangi bir zorluk

Kalça Kanserinin Teşhisi Nasıl Konur?

Kalça kanserini teşhis etmek için doktorunuz bir muayene yapacak ve gerekirse başka testler isteyecektir.

Ofis sınavı:

Kalça kanserinden şüpheleniliyorsa, doktor diğer semptomların yanı sıra topaklar, ağrı ve şişlik için fiziksel bir kontrol yapacaktır. Herhangi bir hastalık ve koşulun geçmişi, sağlık uygulamaları ve geçmiş tıbbi bakım veya tedaviler alınabilir.

Testler:

Kalça kanseri için standart testler, aşağıdaki gibi görüntüleme testlerini içerir:

  • X ışınları
  • CT taramaları
  • MRI’lar
  • Kemik taramaları
  • PET taramaları
  • PET-CT taramaları

Görüntüleme testleri, doktorların sağlıksız dokunun nerede olabileceğine dair bir fikir edinmelerine yardımcı olabilir. Kan testleri yapılabilir. Teşhisi doğrulamak için büyük olasılıkla biyopsi ile doku örneği alınacaktır. Biyopsiler iğne ile veya ameliyatla yapılabilir.

Kalça Kanseri Tedavisi Nasıl Yapılır?

Kalça kanseri için tedavi türü, kanserin türüne ve hangi aşamada olduğuna bağlıdır. Genel olarak bu, ilaç ve ameliyatı içerebilir.

Tedavi Kanserin Türüne Bağlıdır!

Bazı kanserler ameliyat gerektirirken, diğerleri hedefe yönelik tedaviye yanıt verir. Çoğunlukla, özellikle ameliyat tüm kanserli hücreleri çıkarmazsa, tedavilerin bir kombinasyonu kullanılacaktır.

İlaç tedavisi:

Kalça kanserini tedavi etmek için kullanılan ilaçlar arasında hedefe yönelik tedavi ilaçları, kemoterapi ilaçları ve radyofarmasötikler bulunur.

Kemoterapi genellikle Ewing sarkomu veya osteosarkom olarak teşhis edilen kemik kalça kanserleri için kullanılır. Diğer kemik kanseri türleri kemoterapi ilaçlarına yanıt vermez. Kemoterapi, birincil kanser veya başka alanlara yayılan (metastaz yapmış) kanser için bir tedavidir.

Hedeflenen tedavi ilaçları, belirli kanser türlerini ve hücrelerin nasıl büyüdüğünü ve çoğaldığını hedefleyen ilaçlardır. Kanserin türüne bağlı olarak, bu ilaçlar proteinlere veya enzimlere müdahale edebilir ve hücrelerin büyümesi ve yayılması için gönderdiği sinyaller olabilir. Kordomalar ve diğer kemik kanserleri gibi kemoterapiye yanıt vermeyen kanserler için oldukça faydalıdırlar.

Ameliyat:

Kalça kanseri genellikle çoğu kemik kanserinin birincil tedavisi olan ameliyatla tedavi edilir. Ameliyatla, tümörü ve çevresindeki dokunun bir kısmını çıkarmak için bir eksizyon yapılır. Bu geniş eksizyon, çevre dokuya yayılmış olabilecek kanser hücrelerinin çıkarılmasını ve böylece sağlıklı dokuya daha fazla yayılmamasını sağlar. Tüm kanserli hücreler ameliyatla alınmazsa, radyasyon tedavisi kullanılabilir.

Çoğu zaman uzuv, ampütasyon cerrahisi ile aynı sağkalım oranları ile kurtarılabilir. Uzuv koruyucu cerrahi, zor iyileşme ile başka komplikasyonlara neden olabilir, ancak genellikle amputasyona tercih edilir. Doktorunuz, hangi prosedürün sizin için en iyisi olduğuna karar vermenize yardımcı olabilir.

Radyasyon:

Kemikteki kalça kanserini tedavi etmek için kullanılan harici ışın radyasyon tedavisi, kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerjili partiküller kullanır. Ameliyat tüm kanseri ortadan kaldıramadıkça kemik kanserini tedavi etmek için sıklıkla kullanılmaz. Ameliyat, çevredeki dokudaki tüm kanserli hücreleri çıkarmada başarısız olursa, harici radyasyon onu hedef alabilir.

Maya enfeksiyonu (Kandidiyazis) nedir, belirtileri nelerdir?

Maya enfeksiyonu (Kandidiyaz), Candida adı verilen bir mayanın (bir tür mantar) neden olduğu bir enfeksiyondur. Candida normalde vücudun içinde (ağız, boğaz, bağırsak ve vajina gibi yerlerde) ve ciltte herhangi bir soruna neden olmadan yaşar. Bununla birlikte, belirli koşullar altında (özellikle bağışıklık sisteminin zayıflaması, antibiyotik kullanımı, kanser ilaçlarına veya kortikosteroidlere maruz kalma veya şeker hastalarında), mantar çoğalacak ve hastalığa neden olacaktır.

Etkilenen bölgeye bağlı olarak farklı maya enfeksiyonu türleri vardır. Maya nemli bölgelerde büyümeyi sevdiği için en yaygın olarak ağız, vajina ve nemli cilt bölgeleri etkilenir.

Çoğu maya enfeksiyonu yüzeydedir (yüzeysel) ve kolayca tedavi edilir; ancak, bağışıklık sistemi çok zayıf olan kişilerde tüm vücutta (sistemik) hayatı tehdit eden ciddi maya enfeksiyonu gelişebilir.

Kimler Risk Altında?

Sağlıklı yetişkinlerin yarısından fazlasında çeşitli Candida maya türleri yetişir .

  • Erkekler ve kadınlar eşit şekilde etkilenir.
  • Bağışıklık sistemi zayıflamış (bastırılmış), antibiyotik kullanan, kanser ilaçları veya kortikosteroid alan veya şeker hastası olan kişilerde maya enfeksiyonu gelişme olasılığı daha yüksektir.
  • Yaşlıların pamukçuk olma olasılığı daha yüksektir (oral kandidiyaz).
  • Kadınlarda maya enfeksiyonu, vajina iltihabının (vajinit) en yaygın ikinci nedenidir.
  • Uzun süreli (kalıcı) semptomlar ve iyileşmeyen maya enfeksiyonu, HIV enfeksiyonunun ilk belirtisi olabilir.

Maya Enfeksiyonu Belirtileri Nelerdir?

Maya enfeksiyonunun görünümü ve semptomları, etkilenen bölgeye bağlıdır.

En yaygın enfeksiyon türleri şunlardır:

  • Pamukçuk (oral maya enfeksiyonu): Ağız içi, dil ve / veya ağzın açıları kırmızı, çatlak veya beyaz lekelere sahiptir. Acı olabilir veya semptom olmayabilir. Bu ayrı ayrı tartışılmıştır.
  • Deri (kütanöz): Küçükten büyüğe kırmızı, nemli, ham deri lekeleri genellikle göğüs altı, göbek veya kasık bölgesi gibi vücut kırışıklıklarında gelişir. Cilt kaşınabilir veya ağrılı olabilir. Kırmızı alanların kenarlarında küçük irin içeren lezyonlar (püstüller) görünebilir.
  • Vajinit: Vajinal kaşıntı, ağrı veya yanma sık görülür ve buna süzme peynir benzeri bir akıntı eşlik edebilir. Cinsel ilişkide genellikle ağrı vardır.
  • Özofajit: Yutma ağrılı olabilir ve göğüs kemiğinin arkasında ağrı olabilir.

Maya Enfeksiyonu Nasıl Önlenir?

  • Çoğu maya enfeksiyonu, vücut kıvrımlı alanları temiz ve kuru tutarak önlenebilir.
    Şeker hastaları kan şekerini iyi kontrol altında tutmalıdır.
  • Cilt enfeksiyonunu, reçetesiz satılan bir antifungal krem ​​kombinasyonu (örneğin, 10-14 gün boyunca günde iki kez klotrimazol veya mikonazol) ile hidrokortizon krem ​​(antifungal kremden sonra günde iki kez% 0.5-1 uygulanır) tedavi edin.
  • Fazla kiloluysanız kilo verin.
  • Hamile olmayan kadınlar vajiniti reçetesiz satılan bir vajinal fitil veya krem ​​antifungaller (mikonazol veya klotrimazol) ile tedavi edebilir. Kadının partnerinin normalde tedaviye ihtiyacı yoktur. Maya enfeksiyonu iyileşene kadar cinsel ilişkiden kaçının.

Ne Zaman Doktora Görünmeli?

Semptomlarınız kişisel bakımla geçmiyorsa doktorunuza görünün. Vajinitin maya enfeksiyonundan başka bir şeyden kaynaklanabileceğini ve cinsel olarak aktifseniz cinsel yolla bulaşan bir hastalığınız olabileceğini unutmayın. Teşhisi doğrulamak için doktorunuza görünün.

Doktorunuzun Önerebileceği Tedaviler

Doktorunuz, kendi kendine bakım önlemleriyle düzelmeyen her türlü maya enfeksiyonu için ağızdan mantar önleyici ilaçlar reçete edebilir.

Et beni nasıl nasıl düşer? Eczanede satılan et beni ilacı faydalı mı?

Et beni, ciltten çıkıntı yapan ve bazen sarkan yumuşak, etli oluşumlardır. Zararsızdırlar, ancak bazen giysilere sürtündükleri veya mücevherlerle takılabilecekleri için can sıkıcı olabilirler. Ve kabul edelim, görülebilen bir noktada bir et beniniz varsa, ona bakmaktan bıkabilirsiniz. Bu durumda eczaneye değil dermatoloğa yönelin. Ve her şeyden önce et benini düşürmek için makas, tırnak makası veya bir parça ipi asla kullanmayın! Pekiyi et beni nedir, eczanede satılan et beni ilacı faydalı mı?

Et Beni Nedir? Neden Oluşur?

Teknik olarak akrokordon olarak adlandırılan et benleri, kollajen lifleri, sinir hücreleri, yağ hücreleri ve bir cilt örtüsünden oluşan iyi huylu cilt büyümeleridir. Genellikle ten rengindedirler ancak daha koyu olabilirler. Genellikle küçük, düz bir yumru olarak başlarlar. Bazen bu şekilde kalırlar, ancak çoğu zaman deriden yavaşça çıkmaya başlarlar. Cilt etiketleri hemen hemen her yerde görünebilir, ancak cilt kıvrımlarında büyüme eğilimindedirler. Yaygın bölgeler arasında göz kapakları, boyun, koltuk altları, kasık bölgesi ve göğüs altı bulunur.

Kimse et benlerinin neden oluştuğunu tam olarak bilmiyor, ancak yaş, obezite ve hamilelikte daha yaygındır. Sürtünme – cildin cilde sürtünmesi veya giysinin cilde sürtünmesi – olası bir tetikleyicidir. Bazı insanlar et beni oluşumu için genetik bir yatkınlığa sahip olabilirler. İnsülin direncinin de riski artırması mümkündür.

Et benlerinin çıkarılması için tıbbi bir neden yoktur, ancak bunları rahatsız edici veya çirkin bulursanız, bir dermatolog işi halledebilir. Et benleri bazen kendiliğinden düşerken bazen, et beni ilacı ile bazen de tıbbi bir müdahale ile alınması gerekebilir.

Et Beni Nasıl Düşer? Cerrahi Et Beni Düşürme Yöntemleri

Dermatologlar, büyümenin boyutuna ve konumuna bağlı olarak et benlerini düşürmek için tipik olarak üç yöntemden birini kullanır. Küçük et benleri genellikle anestezik kullanılmadan alınabilir. Kısa bir rahatsızlık hissedebilirsiniz. Daha büyük bir et beniniz veya birden fazla et beniniz varsa, devam etmeden önce doktor topikal bir anestezi uygulayabilir.

Eksizyon:

Saplı et beni olarak bilinen sapa veya gövdeye sahip küçük et benleri, bir neşter veya steril cerrahi bıçak makası kullanılarak çıkarılabilir.

Not: Bu makaslar, evinizdeki makas veya tırnak makası makinelerinden çok daha keskindir ve yine sterildir, bu çok önemlidir. Kanamayı azaltmak için çıkarmadan önce kimyasal bir bileşik uygulayabilir.

Kriyoterapi (donma):

Kriyoterapi, et beninin sıvı nitrojenle dondurulmasını içerir, bu da genellikle yaklaşık 10 gün içinde düşmesine neden olur. Sıvı nitrojen kısa bir yanma hissine yol olabilir.

Koterizasyon:

Koterizasyonda, yani elektrokoterizasyonda, et beni bir elektrik akımı kullanılarak tabanda yakılır. Bu aynı anda et benini çıkarır, enfeksiyonu ve kanamayı önlemek için yarayı kapatır.

Neden Evde Et Benine Kendiniz Müdahale Etmemelisiniz?

Bazı insanlar et benlerini et beni ilacı ile değil evde makas veya tırnak makası kullanarak düşürmeye çalışır, ancak bu çabalar çözümden çok sorun üretebilir. Et benlerini düşürmek için eczanede reçetesiz olarak satılan et beni ilacı satın alarak kullanmak bile doğru değildir. İşte bu yüzden et benlerini aldırmayı profesyonellere bırakmak en doğrusu olacaktır.

Bunun bir dış görünüm et beni olduğundan % 100 emin olamazsın

Nadir durumlarda, et beni olduğunu düşündüğünüz bir büyüme, bir siğil veya melanom gibi bir cilt kanseri dahil, tamamen başka bir şey olabilir. Bu nedenle, çıkarmaya karar vermeden önce bir dermatoloğun bu büyümeyi incelemesini sağlamak önemlidir. Gerçekte cilt kanseri olan bir büyümeye müdahale ederseniz sonunda çoğalabilen ve yayılabilen kanser hücrelerini azdırmış olabilirsiniz.

Ek olarak, bazen bir et beni, akromegali veya polikistik yumurtalık sendromu (PCOS) gibi bir endokrin veya hormonal sendromun bir işareti olabilir. Dermatolog altta yatan bir durumdan şüphelenirse, çıkarılan et beninin daha fazla inceleme için bir laboratuvara gönderebilir.

Kanamaya, enfeksiyona veya tahrişe yol açabilir

Bir et benini makasla kesmek enfeksiyona veya kontrol edilemeyen kanamaya neden olabilir ve bu da acil servise gitmenizi gerektirebilir. (Bir profesyonel tarafından koterize edilmezse veya dondurulmadıysa, büyük bir et beninin ne kadar kanayacağını bilemezsiniz.) Aynı zamanda çok da acıtabilir.

Bazı insanlar reçetesiz satılan ligasyon cihazı, diş ipi veya başka bir şey kullanarak et benlerini bağlar ve sonra düşmesini beklerler. Bu işe yarayabilir, ancak et beninin çürümesinden dolayı kötü bir koku ortaya çıkar, enfeksiyondan bahsetmiyoruz bile.

Elma sirkesi veya çay ağacı yağı gibi ev ilaçları, en azından internette popülerdir. Bu doğal yöntemleri uygularsanız, istediğiniz sonuçları alacağınıza fazla güvenmeyin. Çünkü bu yaklaşımların gerçekten işe yaradığına dair çok az kanıt var. Elma sirkesi tahrişe neden olabileceği gibi çay ağacı yağı da alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Asla göz kapağı veya cinsel organ üzerinde veya yakınında yer alan et benleri için herhangi bir ev et beni ilacı kullanmayın.

Sonuç olarak: Eğer bir et beni sizi rahatsız ediyorsa ya da sadece görünüşünden hoşlanmıyorsanız ve düşürülmesini istiyorsanız, mutlaka acilen bir dermatoloğa başvurun.

Eczanede Satılan Et Beni İlacı Fayda Sağlar Mı?

Et beni problemi yaşayanların cevabını en fazla merak ettikleri soru eczanede satılan et beni ilacı nedir sorusudur. Şu kesinlikle bilinmelidir ki uzmanlar et beninin bilinen yegâne çözümünü et beninin aldırılması olarak açıklamaktadırlar. Eczanede satılan ve et benlerini düşürdüğü iddia edilen et beni ilacı ya da merhemi et benlerinin düşmesine neden olmaz. Aksine et benlerini düşürmek için bilinçsizce kullanılan ve doktor gözetiminde verilmeyen et beni ilacı ve merhemleri yarardan çok cildinize zarar vermektedir.

Et Beni Tedavi Yöntemleri – Op. Dr. Abdullah Etöz

Saçlar neden kurur? Kuru saçlar için 5 doğal maske tarifi

Saçlar Neden Kurur?

Saçların kuruluğunu artık saçlarda cansızlık, kırılmalar ve sönüklükler olduğu zaman anlayabiliyoruz. Saç kuruluğunun temel nedeni A vitamini eksikliğine bağlı olabilmektedir. A vitamininin yeteri kadar alınmadığı süreçte saç kuruluğu artacaktır. Düzenli olarak kullanılırsa saç kuruluğunda düzelme veya azalma görülecektir. Saç kuruluğunun bir diğer nedeni ise saçların çok fazla işleme maruz kalması da söylenebilir. Sürekli fön tutulan, düzleştirilen, maşa yapılan saçların artık cansız ve kuru bir görünümde olacaktır. Bu tarz uygulamalara bir süre ara vererek saçlarınızı iyileştirebilirsiniz. Boyalar…

Her kadın saçlarının en güzel renk tonunda olmasını ister ama sonuçları ağır olabilir. Saç boyaları ve boyama sırasında yapılan işlemler nedeniyle saçlarda zamanla cansızlıklar, kırılmalar, kopmalar gözlemlenebilir. Bunun önüne geçmek için saçlara belirli bir süre boya sürülmemesi yeterli olacaktır. A vitamini alımı ve diğer saçlar için zararlı uygulamaları bırakmak saç sağlığının geri kazandırılması için oldukça önemlidir. Ayrıca çevresel faktörlerden dolayı da saç kuruluğu artabilmektedir. Çeşitli hava değişimleri saçları kurutabilir. Yetersiz beslenme ve az su tüketimi de etkili olmaktadır. Bunun yanında kullanılan şampuanların da etkisi vardır. Şampuanlarda bulunan kimyasallar saç yapısına zarar verebilir. İçeriğinin iyice okunması ve daha çok doğal şampuanların tercih edilmesi de önemlidir.

Kuru Saçlar İçin 5 Doğal Maske Tarifi

1- Zeytinyağı Maskesi

Malzemeler

  • 1 yumurta
  • 1 çorba kaşığı zeytinyağı
  • 2 çorba kaşığı mayonez

Hazırlanışı

  • Bir kapta yumurtayı çırpın.
  • 1 çorba kaşığı zeytinyağı ve 2 çorba kaşığı mayonezi ekleyin.
  • Karışımı iyice saç diplerinden uçlara kadar yedirin.
  • Bone ile saçı sarınız ve 30 dakika boyunca maskeyi saçta bekletin.
  • Son olarak saçları iyice yıkayarak temizleyin.
  • Maskeyi haftada 2 kere uygulayın.

2- Aloe Vera Maskesi

Aloe vera saçlara kaybettiği nemi geri kazandırarak bitkisel bir destek sağlamaktadır.

Malzemeler

  • Herhangi bir saç kremi
  • Aloe vera posası

Hazırlanışı ve Kullanılışı

  • Kullandığınız herhangi bir saç kremini 3 yemek kaşığı kadar bir kabın içine alın. Saç kreminin üstüne 1 yemek kaşığı kadar aloe vera ekleyin. Tüm malzemeleri karıştırın.
  • Saçların tamamına dipten uca yedirin.
  • 30 dakika kadar saçta bone ile takarak bekletin ve daha sonra kuru saçlar için üretilmiş bir şampuanla yıkayınız.

3- Tatlı Badem Yağı ve Bal Maskesi

Malzemeler

  • 1 yemek kaşığı badem yağı
  • 1 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı ve Uygulanışı

Kuru ve yıpranmışlar saçlar için birebir olan badem yağı ve balı karıştırarak maskeyi hazırlayın. Hazırladığınız maskeyi sadece saçların uç kısımlarına uygulayın. 15 dakika boyunca beklettikten sonra saçları ılık su ve iyi bir kuru saçlar için üretilmiş şampuan ile yıkayın. Saç uçlarından besleyecek olan bu maske sayesinde saçlar eski canlılığına ve nemine hemen kavuşacaktır.

4- Hindistan Cevizi Yağı ve Bal Maskesi

Hindistan Cevizi Yağı, içerdiği yüksek yağ asitleri sayesinde saçları nemlendirir ve yumuşatırken kırılmayı önler. Normal bir saç kreminden çok daha derinlere nüfuz ederek yumuşak, ipeksi ve parlak saçlar bırakır. Bal doğal bir nemlendiricidir, yani saçı nemlendirerek ekstra nemlendirme sağlar. Bal aynı zamanda saç derinizi nemlendirirken daha pürüzsüz saçlar veren bir yumuşatıcıdır ve kaybolan yumuşaklığı ve parlaklığı geri getirir. Bu nedenle, bu kıvırcık saçlar için harika bir ev yapımı saç maskesidir.

Kullanımı

  • Her iki malzemeyi bir kasede eşit oranlarda karıştırın. Miktarı saç uzunluğunuza göre ayarlayın.
  • Saçınızı tamamen kaplayarak yukarıdan aşağıya uygulayın. Yağlı bir saç deriniz varsa, bu karışımı kulaktan aşağıya doğru uygulayın.
  • 20 dakika bekletin
  • Durulayın ve şampuanlayın ve her zamanki gibi bakım yapın

5- Yumurta ve Limon İle Saç Maskesi

Yumurta, saçınızın parlaklığını artıran proteinler, A, D ve E vitaminleri ve yağ asitleri bakımından zengindir. Limonun asidik yapısı, kafa derisindeki fazla yağı ve gresi emer ve bu saç maskesini yağlı saç derisine sahip bayanlar için mükemmel hale getirir. Her iki bileşen de mevcut olduğu için bu saç maskesini evde kolayca yapabilirsiniz. Sadece kuru saçlar için etkili bir saç maskesi olmakla kalmaz, aynı zamanda temizleyici görevi görür ve kuru ve cansız saçlara parlaklık katar.

Talimatlar

  • Yumurta akını ve sarısını ayırın ve beyazı maskeniz için kullanın
  • Yumurta akına yarım limon sıkın
  • Pürüzsüz bir kıvam elde etmek için karıştırın.
  • Nemli saça yukarıdan aşağıya uygulayın.
  • Saçları bağlayın ve bone bağlayın.
  • Bu maskeyi 30 dakika boyunca bekletin
  • Şampuan ve saç kremi ile durulayın.

 

Zeytinyağlı sabunun saça, cilde faydaları neler? Nasıl kullanılır?

Zeytinyağlı sabunun faydaları hem cilt hem de saç için ortaya çıkmaktadır. Orijinal zeytinyağından elde edilen sabunlar çok büyük bir fayda sağlamaktadır. Zeytin, içerisinde bol miktarda vitamin ve mineral barındırır. Aynı zamanda zengin yağ içeriği ile hem cilt hem de saç için son derece sağlıklı olmaktadır. Orijinal zeytinyağlı sabunlar tercih edildiği zaman cildinizde ve saçınızda oluşan farkı görmeniz mümkün olur.

Zeytinyağı Sabunu

Zeytinyağlı sabun kullanımı sonucunda cildinizde ya da saçınızda matlaşma gibi bir durum söz konusu ise orijinal zeytinyağlı sabun olmadığını gösterir. Saç ve cildinize yüksek oranda nem sağlarken sivilce gibi oluşumların ortadan kalkması konusunda da çok büyük bir fayda sağlamaktadır. Sorunlu ciltlere sahip olan kişiler mutlaka zeytinyağlı sabun kullanarak kısa süre içerisinde etkisini görürler. Piyasada çok sayıda zeytinyağlı sabun mevcuttur. Bunlar arasından orijinal olanını tercih etmeye dikkat etmek gerekir. Aynı zamanda fayda sağlayabilmek için düzenli olarak kullanma konusunda da dikkatli davranmak gerekir. Orijinal zeytinyağlı sabun hem cilt saç için kullanıma uygundur.

Zeytinyağı Sabun Ne İşe Yarar? Zeytinyağı Sabunu Hakkında 7 Harika Şey!

Zeytinyağı, sağlık yararları ile ünlüdür. Bu nedenle, eski zamanlardan beri sabun yapımında zeytinyağının kullanılması şaşırtıcı değil.

İşte zeytinyağı sabunu kullanmanın yedi ana faydası.

1- Mükemmel cilt nemlendiricisi

Zeytinyağı sabunu, minimum köpürmeye rağmen çok temiz ve tereyağlı bir his verir. Daha uzun süre dayanan çok nemlendirici etki sağlayarak çok kuru ve hassas cilde sahip kişiler için mükemmel hale getirir.

2- Nazik makyaj temizleyici

Zeytinyağı sabunu cildi tahriş etmeden nazikçe ve etkili bir şekilde makyajı çıkarır, özellikle de göz çevresindeki makyajı temizler. Bununla birlikte, pH nötrleştirici kimyasallar içermeyen herhangi bir sabun gibi, sabunun biraz acı vermesi nedeniyle gözünüze kaçmasına izin vermeyin.

3- Antioksidan özellikleri

Zeytinyağı sabunu, çok güçlü antioksidan özellikler içerir. Ciltte serbest radikallerin neden olduğu hasarı onarabilir. Yeni hücre oluşumunu uyarır, kırışıklık gelişimini yavaşlatır ve cilde genç bir görünüm kazandırır.

4- Antiinflamatuar özellikleri

Zeytinyağı sabunu, cilt sıyrıklarını, kızarıklıkları ve hatta güneş yanıklarını iyileştirmeye yardımcı olmak için iltihap önleyici etkiler sağlar.

5- Egzama ve sedef hastalığını hafifletir

Zeytinyağı sabununun egzama ve sedef hastalığı gibi cilt rahatsızlıklarına rahatlama sağladığı bilinmektedir.

6- Ekstra yumuşaklık verir

“Pediatrik Dermatoloji” nin 2008 tarihli bir yayını, zeytinyağının erken doğan bebeklerde kullanılan kremlerde uygun bir bileşen olduğunu buldu. Yenidoğanların cildinde kullanım için güvenliyse, hassas ciltler üzerinde nazik olması muhtemeldir.

7- Sivilceleri önler ve yok eder

Zeytinyağı sabunu yağlı değildir ve bu nedenle akne eğilimli ciltler için mükemmel olan gözenekleri tıkamaz. Öyleyse neden bir kalıp zeytin sabunu alıp bugün denemiyorsunuz?

Zeytinyağlı Sabunun Faydaları

Çok uzun yıllardan beri kullanılan zeytinyağlı sabun, kadınların cilt güzelliği ve saç bakımı için tercih ettiği sabunlardan biridir. Zeytinyağlı sabunun faydaları çok fazladır. İçerisinde yüksek oranda E vitamini bulundurmasından kaynaklı olarak cildin daha bakımlı ve güzel bir görünüm kazanmasına yardımcı olur. Aynı zamanda zeytinyağının etkisinden kaynaklı olarak daha parlak ve canlı saç görünümüne ulaşmak da mümkündür.

Orijinal zeytinyağlı sabunların içerisinde herhangi bir kimyasal madde bulunmadığı için cildinize ve saçlarınıza gönül rahatlığı ile kullanabileceğiniz sabunlardan biridir. Bütün vücudunuz için kullanımı uygundur. Cildinizin daha bakımlı ve nemli olmasına katkı sağlar. Özellikle dökülen saçlara sahipseniz mutlaka zeytinyağlı sabunu düzenli olarak kullanmanız gerekir. Düzenli bir şekilde kullandığınız zaman saç dökülmenizin bir anda durduğunu göreceksiniz. Kullanılan şampuanların içerisinde çok sayıda kimyasal madde bulunduğu için saç dökülmesini tetikler. Fakat zeytinyağlı sabunlarda böyle bir durum söz konusu olmadığı için saçlarınızın beslenmesi konusunda fayda sağlar.

Zeytinyağı Sabunun Saça Faydaları Nelerdir?

Zeytinyağlı sabunun saça faydaları oldukça fazladır.

  • Saçlara doğal bir yumuşaklık vererek daha parlak bir görünüme kavuşmasına yardımcı olur. Saçı kökten beslediği için daha sağlıklı bir görünüme kavuşmasına yardımcı olur.
  • Daha hızlı bir saç uzaması isteyen kişiler genellikle zeytinyağlı sabun tercih eder.
  • Zeytinyağlı sabunun faydaları arasında kepek oluşumunu ortadan kaldırması da yer alır.
  • Bebekler için de tercih edilen zeytinyağlı sabun, bebeklerin saç hücrelerini yeniler ve sağlıklı saç oluşumunu sağlar.
  • Yetişkin kişilerde ise saçların gürleşmesi konusunda büyük bir fayda sağlar.
  • Saç hücrelerini yenilediği için dökülen saçların yerine yenisini çıkarır.
  • Düzenli bir kullanım gösterildiği zaman kellik problemi yaşayan kişilerde bile ince tüyler kalın saç haline dönüştürülür.
  • İçerisinde kimyasal madde bulundurmadığı için daha bakımlı saçlar meydana gelir.
  • Saç üzerinde bir bariyer oluşturduğu için çevrenin olumsuz etkilerine karşı koruyucu bir görev üstlenir.

Zeytinyağlı Sabun Saçı Matlaştırır Mı?

Zeytinyağlı sabun ile ilgili bilinen en büyük yanlışlardan biri matlaşma sağladığı konusundadır. Orijinal zeytinyağlı sabun hiçbir şekilde matlaşma gibi bir problem göstermez. Bazı saç tiplerinde böyle bir etki söz konusu ise sabunun içerisinde az miktarda elma sirkesi karıştırarak kullanmak gerekir. Bu şekilde saçın matlaşması engellendiği gibi daha canlı bir saç görünümü ortaya çıkar. Zeytinyağlı sabunun faydaları arasında yer alan parlak görünüm uzun süreli kullanım sonucu meydana gelir. Mat ve cansız saç yapısına sahip olan kişiler zeytinyağlı sabun kullandıkları takdirde daha parlak ve canlı görünümde bir saç elde edebilirler. Zeytinyağlı sabun kullanımı sonucu mat saçlar oluşuyor ise mutlaka saç kremi kullanmaya özen gösterin.

Zeytinyağlı Sabunun Cilde Faydaları

Zeytinyağlı sabunun faydaları cilt üzerinde de meydana gelmektedir.

  • Egzama, sedef ve deri hastalıkları gibi problemlere karşı tedavi edici özelliğe sahiptir. Bu gibi hastalıklar bulunan kişiler mutlaka zeytinyağlı sabun kullanarak kolay bir şekilde tedavi olabilirler.
  • Eski zamanlarda yaşayan kadınların cilde çok daha parlak ve canlı bir görünümdedir. Bunun sebebi ise doğal zeytinyağı kullanımı olmaktadır.
  • Sivilcesiz, aknesiz ve gözeneksiz bir cilt görünümünü ulaşabilmek için düzenli bir şekilde zeytinyağlı sabun kullanımı gerekir.
  • Aşırı makyaj ve yanlış beslenme sonucu ilk problemleri meydana gelir. Aynı zamanda kötü hava koşulları ve az su tüketimi sonucunda da cilt problemleri ortaya çıkar. Zeytinyağlı sabun sayesinde bu cilt problemlerine çözüm bulmak mümkün olur. Özellikle son yıllarda zeytinyağlı sabun sivilce oluşumları ortadan kaldırmak amacı ile tercih ediliyor.
  • Gözeneklerini küçültmek adına da mutlaka zeytinyağlı sabun kullanımına önem göstermeniz gerekir.
  • Cilt üzerinde oluşan güneş lekesi ve sivilce lekesi gibi problemlerden kurtulabilmek için en ideal çözüm yollarından biridir.

Zeytinyağlı Sabunun Sivilcelere Etkisi

Zeytinyağlı sabunun faydaları arasında sivilcelere karşı olumlu etki göstermesi yer almaktadır. İçerisinde bulunan E, D, K vitaminleri sayesinde cildin beslenmesine katkı sağlar. Aynı zamanda cilt pH’sı ile uyum gösterdiği için herhangi bir yan etkisi bulunmaz. Gözeneklerin içini derinlemesine temizlediği için sivilce ve siyah nokta gibi oluşumları tamamen ortadan kaldırma özelliğine sahiptir. Aynı zamanda sivilce sonrası oluşan lekelerin giderilmesi konusunda da büyük bir fayda sağlamaktadır.

Vücutta oluşan sivilceler için de en iyi gelen yöntemlerden biri zeytinyağlı sabun olmaktadır. Sivilce giderici kozmetik ürünler içerisinde çok miktarda kimyasal madde barındırdığı için cilt üzerinde çeşitli olumsuzluklara sebep olur. Bu sebeple zeytinyağlı sabun gibi doğal yöntemler tercih edildiği zaman daha ideal bir sonuç almak mümkün olur. İsilik, mantar, sedef ve egzama gibi cilt hastalıklarının da ortadan kalkması konusunda büyük bir fayda sağlamaktadır. Vücudunuzun diğer yerlerinde de sivilce oluşumu söz konusu ise duş jeli gibi kullanmanız gerekir.

Neden Çoğu Kadın Zeytinyağı Sabununa Geçiyor?

Zeytinyağı çok faydalı olduğu ve farklı uygulamalarda kullanılabildiği için, giderek daha fazla kadın zeytinyağı bazlı ürünler kullanmak istemektedir. Zeytinyağlı sabun kullananlar elde ettikleri faydaları saymakla bitiremiyorlar. Zeytinyağlı sabun kullananların güzel, sağlıklı ve genç cilde sahip olmalarının tek nedeni budur.

Zeytinyağı Sabun Nasıl Kullanılır? Saça ve Cilde Nasıl Uygulanır?

  • Zeytinyağı sabunu ile yıkanmak inanılmaz derecede kolaydır. Saç, yüz veya vücut ıslatılır.
  • Ardından ıslak yüzünüze, cildinize veya saçınıza bir kalıp zeytinyağı sabununu köpürene kadar sürün. Lütfen sabunu akan suyun altında tutmayın!
  • Köpüğü saç derinize, yüzünüze veya cildinize masaj yapın ve vücudunuza biraz dağıtın.
  • Ardından iyice durulayın ve sabunu vücudunuzu durulayın. Bu kadar basit ve hızlı.

Düzenli olarak zeytinyağı sabunu kullanmaya başladığınızda, cildinizin ve saçınızın nasıl iyileştiğini hızla göreceksiniz.

Kemik yoğunluğu ve sağlığını koruyan ipuçları

Kemik yoğunluğu kadınlarda 18, erkeklerde ise 20 yaşında maksimum seviyeye ulaşır. Menopoz ve yaş faktörleri gibi nedenler bu yoğunluğu azaltır. Organların korunması ve vücudun desteklenmesi için kemik sağlığı önemli bir konudur. Hayati organların (kalp, beyin, karaciğer, böbrek) fonksiyonları ve sağlığı da tamamen sağlıklı kemiklere bağlıdır. Sağlıklı kemikler beyaz ve kırmızı kan hücrelerinin üretilmesinde aktif rol oynar.

Kemik Sağlığını Korumak İçin 6 Vitamin Önerisi

ADIM 1- Kalsiyum al

Kemik sağlığının korumak için kalsiyum almak gerekir. Bu mineral daha çok diş ve kemiklerde bulunur. Güçlü kemikler kalsiyum içeren besinleri hayatımıza dâhil etmekten geçer. Kalsiyum miktarı yaş ve cinsiyete göre değişir.

Kalsiyum bakımından zengin besinler şunlardır: Süt, yoğurt, badem ve soya sütü, kara lahana, brokoli, sardalye, omega-3 yağ asitleri, somon, börülce, peynir ve şalgamdır.

ADIM 2- D vitamini al

Kemik sağlığını korumak için 6 vitamin önerisi içinde D vitamininin özel bir yeri vardır. D vitamini kalsiyumun emilmesine yardım eder ve vücudu bu konuda geliştirir. Kemikleri yeniden inşa eder ve onarır. 70 yaş altındakiler için günlük 600 IU D vitamini önerilir. Peki, vücudun D vitamini ihtiyacını nasıl karşılarız?

  • Ton balığı, uskumru, kılıç balığı tüketin.
  • Mantar, yumurta sarısı ve sığır karaciğerinde bolca D vitamini bulunur.
  • Güneş ışığından yararlanın.
  • Uzman doktor eşliğinde D vitamin takviyeleri kullanılır.

ADIM 3- Magnezyum tüket, kemiklerini koru

Magnezyum kemik gelişiminde etkili bir mineraldir. Bu mineral sayesinde kemik yoğunluğu korunur ve kemikleri güçlendirir. Yetişkin kadınlarda günde 310–320 mg, yetişkin erkeklerde 400–420 mg alınması önerilir. Magnezyum; kaju, siyah fasulye, avokado, soya fasulyesi, muz, baklagiller, ıspanak, yer fıstığı, yeşil yapraklı sebzelerden karşılanır.

ADIM 4- B12 vitamini eksikliğine dikkat et

Kemik kaybı ve kırıklarına engel olmak için B12 vitamini yönünden bonkör besinler yenilir. B12 vitamini karaciğer, sığır eti, tüm kırmızı etler, kabuklu deniz ürünlerinde bolca vardır. Vejeteryanlar için B12 dil altı sıvısı veya kapsülü kullanılabilir.

ADIM 5- C vitamini al

C vitamini vücudun yeniden kemik geliştirmesine, prokolajeni uyarmasına ve kolajeni dengede tutmasına yardımcı olur. Günde ortalama 80–90 mg tüketilmesi tavsiye edilir. C vitamini beslenme kaynakları şunlardır: Ispanak, bezelye, tahıllar, turunçgiller, karnabahar, lahana, patates, kivi, Brüksel lahanası kavun, çilek, kırmızı ve yeşilbiber, taze sıkılmış portakal suyudur.

ADIM 6- K vitamini al

Kemik sağlığı ve yoğunluğunu koruyan K vitamini, günde 90–120 mcg oranında alınması önerilir. Çilek, fermente gıdalar, brokoli, peynir, soya fasulyesi, şalgam, fındık ve ıspanak gibi yiyeceklerden karşılanır.

Kemik Sağlığını Korumak İçin Önerilen Yaşam Tarzı ve Egzersizler

Genel sağlığı ve kemik sağlığını korumak için günde en az 30 dakika aerobik egzersiz yapılması kemik kaybını önler. Yaşam tarzının içine yerleştirilen yüzme, bisiklete binme, koşma, kardiyo egzersizleri, tempolu yürüyüşler, dans ve tenis gibi aktiviteler kemik yoğunluğunu artırır ve vücudun dik pozisyonunu korur.

Kemik sağlığını korumak için önerilen yaşam tarzı ve egzersizler arasında ağırlık kaldırma çalışmaları, kemiklerin direnç eğitimi bakımından önemlidir. Kemik kütlesi ve kaslar geliştirilmiş olur. Bunun için aşağıdaki önerilere göz atalım.

  • Şınav ve elastik egzersiz bantları başlangıç için ideal çalışmalardır. Kasları güçlendirir, kemik yoğunluğunu korur.
  • Pilates ve yoga kemik esnekliğini ve gücünü artırır. Kemik kırılması olanlara önerilmez.

Terapi tüpü veya bandı egzersizleri için şu adımlar takip edilir:

  • Terapi tüpü veya bandı ile ayakta pozisyon alınır. Ayakların altında bir kenarı sabitlenir.
  • Yan ve önden kollar kaldırılır ve hafiften ısı direnci başlar. Omuz pozisyonu için dirsekler bükülür. Bunun için dirsek, avuç içi yukarı ve avuç içi aşağı bakacak şekilde konumlandırılır.
  • Bükülen dirsek uzatılır ve bacaklarda ön ve yana doğru çekme hareketi yapılır.
  • Sandalyenin ayağına bandın iki kenarı bağlanır. Sandalyeye oturulur. Bandın arasına bacak koyularak, dizler uzatılır.
  • Bu egzersiz türü için fizyoterapist ile çalışılması daha doğru olur.

Çok zıplamayı içeren plymometrik egzersizler, kemik yoğunluğunu artırmayı hedefler. Daha güçlü kemiklere sahip olmak için yaşam tarzının içine ip atlama çalışması eklenir. Hem kalori yaktırır hem kemikleri kuvvetlendirir. Trambolin kullanmakta aynı etkiyi yapar. Tüm bu egzersiz planlamalarında en önemlisi sigarayı bırakmak olur. Sigara ve alkol gibi zararlı maddeler kemik kütlesini riske attığından dolayı kemik kaybına neden olur. Ayrıca östrojen üretimi azaltması, kemiklerin incelmesine sebep olur.

Kemik yoğunluğu ve sağlığını olumsuz etkileyen ilaçlar için doktora danışılması gerekir. Fenitoin, valproik asit, anti epileptik ilaçlar D vitamininin aktivasyonunu kullanarak kalsiyum emilimini azaltabilir. Bunun yanı sıra kadın doğum hapları östrojen seviyesini azaltır. Bu durum kemik kaybı ve zayıflığına yol açar.

Yaşam tarzı kemik sağlığını olumlu veya olumsuz etkiler. Örneğin; sağlıksız beslenme alışkanlıkları fazla kilo alınmasına neden olur. Kilo, kemiklerin baş düşmanıdır. Kemiklerin kaldırabileceği belli bir yük seviyesi var. Bu seviyenin üzerine çıkıldığında kalça eklemleri, ayak bileği ve dizlerde aşınma ve kireçlenme olur. Ayrıca kemik erimesinin önü açılır. Bunun önüne geçmek için sağlıklı beslenme ile birlikte bol yürüyüş yapılmalıdır. Süt içmeye engel bir alerji veya rahatsızlık yoksa her yaşta süt içilmesi gerekir. Süt, kemik sağlığını koruyan en güvenilir dost olarak kabul edilir.

Kemik Taraması Neden Önemli?

Her hastalıkta olduğu gibi kemik hastalıklarında da erken tanı ve tedavi önemlidir. Kemik taraması bu hastalıkları teşhis edip, iyileştirmek için yapılır. Menopoz sonrası kadınlarda kemik erimesi yaygın görülür. Kemik erimesi sorunu olmayanlar yılda 1 kez, kemik erimesi olanlar 2 kez bu taramayı yaptırması önerilir.

Sahte parfüm nasıl anlaşılır? Satın alırken nelere dikkat edilir?

Sahte parfüm nasıl anlaşılır? sorusuna verilecek en önemli yanıt, sahte parfüm belirtilerini anlamak için bilinçli bir tüketici olmak gerekirdir. Bu parfümler insan sağlığını tehdit ettiği gibi paranız da çöpe gider. Orijinal parfümlerde olduğu gibi kokuları kalıcı değildir. Uçucu ve zararlı esanslar kullanılır. Bu nedenle kullanım süreleri kısadır. Orijinal parfüm gibi kalite arama beklentisi sadece bir hayal kırıklığı olur.

Orijinal Parfüm Alışverişi İçin Nelere Dikkat Edilir?

Satıcıyı tanıma:

  • Orijinal parfüm alışverişi için nelere dikkat edilir sorusunun ilk yanıtı satan firmayı yani satıcıyı tanımaktır. Aynı marka parfüm satan birçok satıcı olabilir. Ancak satıcı hakkında şikâyetler takip edilirse güvenirliği ölçülmüş olur.
  • En güvenilir satıcılar mağazalardır. Hem konuşma fırsatı sunar hem de testerini kullanma fırsatı verir. Satın almadan önce yakından incelenmiş olur.
  • Parfüm alınan yerler arasında kesinlikle kurulan pazarlar ve türevleri olmamalıdır. İmitasyon parfümler daha çok pazarda satışa çıkar.
  • Özellikle online alışverişlerde satıcının puanlamasına bakılır.
  • Ürünün satış açıklamasında yer alan yazım ve imla kurallarına bakmak, satıcının güvenirliği hakkında bilgi verir. Büyük ve güvenilir firmalar bu hataları yapmaz.
  • Ürünün iade politikası mutlaka okunmalıdır. Geri iade veya değiştirme seçenekleri olmayan satıcılardan ürün alınmamalıdır.

Parfüm ambalajı:

Sahte parfüm ambalajından belli olur. Karton kalitesi düşüktür. Kabartmalı ve kalın karton ambalajlarından kaçınırlar. Ambalajın altında bulunan ‘’Batch code’’ denilen harf ve sayılara bakılmalıdır. Bu kısmın net bir şekilde okunması gerekir. Sahte parfümlerin ambalaj yüzeyinde silver ve gold renkler, dokunulduğunda dağılır. Bu ürünlerin ambalajında bulunan seri numarasını alıp, kontrol edin veya fotoğrafını çekin. Bir itiraz ile karşılaşırsanız eğer o üründen uzak durmanız daha doğru olur.

Barkot kontrolü:

Barkot, özel bir makine kullanarak parfüm ambalajı üzerinde bulunan işaretlerdir. Sahte parfümlerde bu makine olmadığından baskı yapılır. Bunun için barkodu elinizle kontrol etmeniz gerekir. Baskı ürünü ise hemen aşınır.

Parfüm şişesine dokunmak:

Orijinal parfüm şişeleri pürüzsüzdür. İmitasyon parfümlerde ise düşük kaliteli ve pürüzlü şişeler kullanılır. Kaliteli ve gerçek parfüm şişelerinin kapakları sıkı oturur, dökülme sorunu olmaz. Parfüm şişesine dokunarak sahteliği hakkında fikir sahibi olunur.

Parfüm deneme:

Parfüm incelendikten sonra denenmelidir. Sahte parfümler alerji ve tahrişe neden olur. Ayrıca kokusu uçucudur. Gün boyu kokusunda değişmeler olur. Orijinal parfümlerde üst notalar gitse de orta ve baz notalar kokmaya devam eder.

Parfüm notalarını öğrenme:

Parfüm notaları sadece güzel kokmak için öğrenilmez. Ayrıca o parfümün güvenirliği hakkında tüketiciyi uyarır. Tek notalı parfümlerin gerçekliğini ölçerken kokunun değişimini takip etmek ve satıcının tarifine göre örtüşüp örtüşmediğini kontrol etmek gerekir. Orijinal parfümler üst, orta ve baz notalarının olduğu kompleks ürünlerdir. Sahte ürünlerde ise genelde tek boyutlu koku notası bulunur. Bu notalar cilt üzerinde uzun süre barınamaz.

Ambalajı saran şeffaf koruyucu:

Parfüm kutusunun etrafında sarılı şeffaf koruyucuya dikkat edilmelidir. Kutuyu sıkı sarmayan, yapışkanları çözülmüş veya güçsüz olan ürünlerin satın alınması tavsiye edilmez.

Parfüm içeriğini okuma:

Farklı notalar yaratmak için emek harcanan orijinal parfümlerin içeriğinde, sentetik ve doğal ürünler bulunur. Yeni kokuları keşfetmek için iki içeriğin karışımından yararlanır. Ancak ucuz parfümlerin içeriği tamamen sentetiktir. Nedeni ise kompleks ürünler maliyeti artıracağından tercih edilmez.

Parfümün kullanım süresi:

Sahte parfüm orijinaline göre kullanım süresi kısadır. Kapağı açıldıktan kısa süre sonra kokusu gider. Genelde 2 hafta ila 1 ay civarı arasında kullanım süresini doldurur. Orijinal ürünlerde ise bu süre en kısa 6 ay en uzun 18 ay kadardır. Çiçekli kokular, limonlu kokulara oranla daha uzun vadede kullanılır.

Şişe sallama:

Sahte ürün testi için parfüm şişesi sallanır. İmitasyon ürünleri bolca salladıktan sonra rengi bulanıklaşır ve köpürür. Orijinal parfümlerde bu duruma rastlanılmaz.

Parfüm fiyatına dikkat etmek:

Son günlerde özellikle sosyal medya üzerinde stok fazlası parfümler denerek, ucuz parfüm satışları yapılıyor. Orijinal parfüm iddiası ile satılan bu parfümlerin çoğunun yurt dışı ürünü açıklaması yapılır. Ancak orijinal gül esansının 2 ml fiyatı 100 TL civarında belirlenirken, nasıl olurda bu parfümler yok pahasına satılır?

Cilt tonu ve yüz şekline göre doğru saç rengi nasıl seçilir?

Saç rengi için çoğu uzman mevcut cilt tonundan en fazla iki ton koyu veya açık olmasını önerir. Yüksek tonda uygulanan ani renkler, istenilmeyen sonuçlar verebilir. Işıltılı ve alımlı saçların yolu cilt tonunu bilmekten geçer.

Cilt Tonuna Göre Saç Rengini Belirleme

Açık tenliler için saç rengi

Cilt tonu açık olan açık saç renklerini kolaylıkla kullanabilir. En açık renklerden platin sarısı bile tercih edilebilir. Saç uzmanları sıcak cilt tonları için altın rengi ve sarıyı önerir. Açık tenliler için saç rengi olarak bakır, kestane ve altın kahve saç renkleri de uygundur.

Kumral tenliler için saç rengi

Kumral tenliler diğer ten tonlarına göre en şanslı gruptur. Renk seçenekleri daha fazladır. Açık kahve tonları, koyu sarı, bakır renkleri yüzü ortaya çıkarır. Ayrıca ombre ve balyaj gibi uygulamalar bu ten grubuna daha çok yakışır. Cilt tonuna göre saç rengini belirleme kriteleri içinde kaşların rengi de hesaplanmalıdır. Kaş rengi saçları esas alarak belirlenir. Saç rengine göre iki ton koyu veya iki ton açık olmalıdır.

Esmer tenliler için saç rengi

Esmer tenliler çok koyu saç renklerini tercih ettiklerinde ciddi ve sert bir görünürler. Kahve tonları, tarçın ve kestane tonları en iyi renk seçenekleri olabilir. Ayrıca gölge uygulaması esmerlerde daha etkileyici durur.

Yüz Şekline Göre Saç Rengi ve Saç Kesimi Belirleme

Saç rengi ve kesimi yüz şekli ile doğru orantılıdır. Çarpıcı bir kontrast yakalamak için yüz şeklini bilmek gerekir.

Oval yüz şekli için saç rengi ve saç kesimi

Oval yüz şekline sahip olanlar çok şanslılar. Katlı kesimler dışında çoğu saç kesimi ve saç rengi için müsaittir. Dünyaca ünlü Rihanna buna en iyi örnektir.

Köşeli yüz şekli için saç rengi ve saç kesimi

Kare ve köşeli yüz şeklinde röfle ve ince katlar güzel durur. Çene kemiklerini daha yumuşak göstermek için asimetrik kesimli saçlar önerilir. Bu yüz şekline sahip olanlara koyu ve açık tonlar birlikte uygulanabilir. Böylelikle yüz yapısı yumuşatılmış olur.

Yuvarlak yüz şekli için saç rengi ve saç kesimi

Yuvarlak yüz şekline sahip olanların saç çizgisi boyunca açık saç rengi tonları,saç uçlarında ise koyu renk tonları uygulanması önerilir. Böylelikle açık kısımlar aydınlık,koyu kısımlar dikkat çekici durur. Yüz olduğundan daha uzun görünür. Saç kesimi olarak ta elmacık kemiklerine vurgu yapan kısa katlı kesimler tercih edilmemelidir.

Kalp yüz şekli için saç rengi ve saç kesimi

Kalp yüz şekline sahip olanlar, çeneye doğru keskinleşen bir yüz hatları vardır. Bu hattı yumuşatmak için kulak ve çene çevresine açık tonlar uygulanır. Böylece yüzdeki sert ifade alınmış olup daha yuvarlak bir denge sağlanır. Saç kesiminde ise omuz hizası katlı saç modelleri çok yakışır.

Hangi Saç Renkleri Dudakları Ön Plana Çıkarır?

Dudakların rengini uyguladığınız saç rengi ortaya çıkarır veya geri plana atar. Saç renginde kırmızı ve tonları doğal dudak rengini ortaya çıkarmada ustadır. Dudaklar daha çekici görünür. Buğday tenliler, tercihlerini kestane tonlarında yaparlarsa dudaklarını da ön planda tutmuş olurlar. Son olarak saç rengini belirlemede balyaj yaptıranların dudakları belirgin ve dikkat çekici durur.

Çay ağacı yağı nasıl kullanılır? Saça ve cilde faydaları

Çay ağacı yağı, çay ağacının yapraklarından elde edilir. Burada bahsettiğimiz çay ağacı, siyah ve yeşil çay yapmak için yaygın olarak kullanılan çay bitkisinden farklıdır. Çay ağacı, Güneydoğu Avustralya kıyılarında yetişen bir tür ağaçtır. Avustralya’daki Aborijin kabileleri, çay ağacının iyileştirici özelliklerini binlerce yıl önce keşfetmişlerdir. Çay ağacı yaprağı ilk olarak kümes hayvanlarının kesikleri, yaraları ve cilt enfeksiyonlarını tedavi etmek için kullanılmıştır.

Çay Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır? Çay Ağacı Yağının Saça ve Cilde Faydaları

Son zamanlarda çay ağacı yağı, inanılmaz iyileştirici güçleri nedeniyle her türlü şampuan, yüz sabunu ve merhemlerde yaygın bir doğal içerik haline gelmiştir. Çay ağacı yağı, güçlü anti-viral ve anti-fungal özelliklere sahiptir ve akne, tırnaklarda mantar enfeksiyonları, bitler, uyuzlar, ayak mantarı ve saçkıran gibi çeşitli cilt rahatsızlıkları için topikal olarak cilde uygulayabilirsiniz. Topikal olarak uygulandığında, kesikler, sıyrıklar, yanıklar, böcek ısırıkları, sokmalar, çıbanlar ve diğer birçok enfeksiyon için yerel bir antiseptik görevi görür ve ayrıca cildinizi iyileştirebilir.

Sivilceye İyi Gelir

Çay ağacı yağı sivilceleri tedavi etmek için kullanılabilir. Bir araştırmaya göre çay ağacı yağı solüsyonu veya jeli uygulamak, akne tedavisi için tıbbi ilaçlar kadar etkilidir. Çay ağacı yağı, tıbbi ilaçlardan daha yavaş iyileştirebilir ancak çay ağacı yağı kimyasal içermediğinden yan etkisi yok denecek kadar azdır. Çay ağacı yağı 45 gün boyunca günde iki kez uygulandığında sivilce semptomunu iyileştirir. Birkaç damla çay ağacı yağını 20 ila 40 damla cadı fındığı ile karıştırın ve temiz bir pamuk kullanarak günde bir veya iki kez cilde uygulayın. Aşırı kullanmadığınızdan emin olun. Benzoil peroksit ile karşılaştırıldığında biraz daha hafif olmasına rağmen, çay ağacı yağı cildi kurutmaya meyillidir, bu nedenle vücudunuzun kendi yağlarını aşırı üretmesine ve sivilcenizi daha da kötüleştirmesine neden olabilir.

Makyajı Çıkarmada Fayda Sağlar

Çay ağacı yağı, bakteri ile savaşan özelliklere sahiptir. Böylece eritilmiş hindistancevizi yağı ile karıştırılarak etkili bir makyaj temizleyici oluşturabilir. Normal ve kuru ciltler için, 1/4 fincan kanola yağını 8-10 damla çay ağacı yağı ile sterilize edilmiş bir cam kavanoza ekleyin ve iyice karıştırılana kadar sallayın. Karışımı serin ve karanlık bir yerde saklayın. Kullanmak için önce kavanozu sallayın, bir pamuk alın ve yağla ıslatın. Makyajı çıkarmak için yüzünüze sürün. Ilık suyla iyice durulayın. Bu yöntem, sadece makyaj çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda cildi güçlendirerek parlaklık kazandırır. Düzenli olarak kullanıldığında cildimize pek çok fayda sağlar.

Tırnak Etlerini Yumuşatır

Çay ağacı yağı, çatlak ve düzensiz tırnak etlerini tedavi etmeye yardımcı olur. Çay ağacı yağı, mantarla savaşmak için anti bakteriyel özelliklere sahipken, lavanta esansiyel yağı, anti-inflamatuar ve iyileştirici özelliklere sahiptir. Çağ ağacı yağı ile birlikte avokado ve jojoba uçucu yağlarını nemlendirici ve yumuşatıcı özelliklere sahip oldukları için de kullanabilirsiniz. Tüm bu uçucu yağlar, sağlıklı bir gıda mağazasından veya çevrimiçi olarak satın alınabilir. Eğer çay ağacı yağı temin edemiyorsanız, zeytinyağı, avokado ve jojoba yağlarından birini kullanabilirsiniz. 1 çorba kaşığı jojoba ve avokado yağını bir kâseye alın ve üstüne çay ağacı yağını ekleyin. İyice karıştırdıktan sonra el ve ayak tırnaklarınıza masaj yaparak uygulayın.

Saçtaki Kepekleri Yok Eder

Çay ağacı yağı, içerisinde bulunan zengin antioksidanlar sayesinde saçlardaki mikropları yok eder, enfeksiyonları önler ve kepek probleminin azalmasını sağlar. Kepeğe karşı etkili bir sonuç alabilmek için 1 damla çay ağacı yağını 30 ml şampuanınızla karıştırın. Alternatif olarak, çay ağacı yağını doğrudan saç derinize sürün ve ardından normalde yaptığınız gibi saçınızı yıkayın. Genel olarak, çay ağacı yağının topikal olarak cilde uygulanması insanların çoğu için güvenlidir, ancak bazen ciltte tahrişe ve şişmeye neden olabilir. Ayrıca sivilceleri olan kişilerde bazen cilt kuruluğu, kaşıntı, batma, yanma ve kızarıklığa neden olabilir. Bu nedenle, tercihen cildinize uygulamadan önce küçük cilt bölgesinde kullanmayı deneyin.

Dumanlı dudak makyajı nasıl yapılır? Buğulu dudaklarda göz makyajı

Dudaklar yüzde dikkat çeken yerlerden en önemlisidir. Son dönemin sevilen makyajlarından biri olan dumanlı dudak makyajı oldukça popüler. Haberimizde buğulu dudak makyajını yapmak isteyenler için makyajın tüm aşamalarını sıraladık. Buyursunlar…

Dumanlı Dudak Makyajı Nedir?

Dumanlı dudak makyajı nedir diye soranlar, bu makyajda keskin çerçeveli dudak görünümünün olmadığını bilmedirler. Tam aksine belli belirsiz çerçeveli hat üzerine yavaşça artan renklerin buğulu bir buluşmasıdır. 1920 yıllarında kullanılan bu makyaj uygulaması günümüzde yeniden trend olmuştur.

Dumanlı Dudak Makyajı Aşamaları Nedir ve Nasıl Yapılır?

Dumanlı dudak makyajı yapmanın ilk aşaması dudakları makyaja hazırlamaktır. Dudak peelingi yapılarak, dudaklar ölü hücrelerden arındırılır. Bu işlem için diş fırçası kullanılabilir. Son aşamada ise dudakları iyice nemlendirmek gerekir. Bu aşamalar atlandığında dudak makyajı çatlak bir görünüm alır ve çirkin durur.

Dudaklar makyaja hazır hale geldiğinde ruj seçimi yapılır. İsteğe bağlı tek ruj veya birkaç rujun karışımı kullanılabilir. Burada önemli olan nokta ruju direk dudağa sürmemektir. Dudak fırçası kullanarak, dudaklara buğulu renk dokunuşları verilir. Ayrıca ruj rengi seçimi de en az dudak fırçası kadar önemli. Nude rujlar tercih edilmemeli. Bordo ve kırmızı renkli koyu ton rujların kullanılması önerilir.

Dumanlı dudak makyajı için tek ruj tercih edenler, rengini yavaşça artırarak sürmeye özen göstermelidir. Dudak fırçasına alınan ruj ile dudak çevresi dağıtılarak belirginleştirilir. Ardından fırçaya tekrar aynı ton ruj alınıp, orta kısma yoğunca sürülür ve hemen dağıtılır. Son aşamada ise dudak içlerine dokunuşlar yapılarak, fırça ile dumanlı görünüm elde edilene kadar dağıtılır. Fırçayı kullanırken sert dokunuşlar yapılmamalıdır. Dokundur ve dağıt komutuna uygun fırça hareketleri olmalıdır.

Makyajda birkaç ruju bir arada kullanacaklar, rujları açık renkten koyu tonlara doğru ters ombre efekti vererek sürmelidir. Açık renkli ruj fırça yardımı ile dudak kenarlarına sürülür. Çok beklemeden dağıtılır. İkinci ruj rengi dudakların tamamına sürülür ve yine hemen dağıtılır. Son ruj ise dudak kenarlarının hemen altına sürülür. Buğulanması için fırça ile dağıtılır.

Buğulu Dudaklarda Göz Makyajı Nasıl Olmalıdır?

Dumanlı dudak makyajı yapıldığında gözler sade tutulmalıdır. Çünkü bu makyajda ön plana çıkması gereken yer dudaklardır. Göz makyajında sadece maskara tercih edilebilir. Ya da ince çekilmiş bir eyeliner, kirpik diplerine sürülmüş doğal bir göz kalemi olabilir. Kesinlikle gözleri vurgulayan bir makyaj yapılmamalıdır.

Doktora gitmeden evde hamilelik testi nasıl yapılır?

Hamilelik belirtileri vücuttaki hormonsal değişikleri gözlemleyerek kolayca anlaşılır. Progesteron, östrojen ve HCG olarak biline bu hormonlar doğun anına kadar görevlendirilir. En yaygın hamilelik belirtileri; göğüs ucunda koyulaşma, mide bulantısı, artmış vajina akıntısı, halsizlik, adet gecikmesi ve yemek kokusuna hassasiyettir. Sirke testi, şeker testi, karbonat ve limon testi gibi yöntemler ile evde hamilelik testi yapıldığını biliyor muydunuz? Denenmiş ve sonuç alınmış tüm testleri sizler için derledik. Buyursunlar…

Doktora Gitmeden Evde Hamilelik Testi Nasıl Yapılır?

Karbonat ve Limon Testi

Küçük bir limon ikiye ayrılır ve yarısının suyu çıkarılır. Şeffaf bir bardağa idrar yapılır ve yarım limon suyu dökülür. Bu yöntemde idrarda tortular olursa gebe, olmazsa gebe değildir sonucu çıkar. Bu doğal test binlerce yıl kullanılmıştır.

Karbonat ile yapılan gebelik testinde yine şeffaf bir bardağa idrar yapılır ve üzerine 1 çay kaşığı karbonat dökülür. Bu yöntemde idrarda köpürme olursa gebelik doğrulanır.

İdrar Bekletme Testi

İdrar cam bir şişeye koyulur ve düz bir yüzeye bırakılır. Bir gün boyunca hiç dokunulmaz. Süre tamamlandıktan sonra idrarın üzerinde ince bir tabaka oluşmazsa hamilelik testi pozitif çıkmış sayılır.

Toz Şeker Testi

Bir kâsenin içine toz şeker koyulduktan sonra üzerine idrar boşaltılır. Bir süre bekledikten sonra şekerde topaklanma olursa gebe olduğu doğrulanır.

Karahindiba Testi

Birkaç adet karahindiba yaprağı güneş görmeyen bir alanda, plastik bir kaba koyulur. Öncesinde olabildiğince bol su içilerek, idrar seyreltilir. Ardından biriken idrar yaprakların üzeri kapanana kadar doldurulur. 15 dakikanın sonunda kırmızı bir tabaka belirirse hamilelik testi pozitiftir.

Sirke ve Ton Balığı Testi

Evde hamilelik testi için Norveçli balıkçıların sıklıkla yakaladığı ton balığının kullanıldığını söylersek, şaşırır mısınız? Evet, yanlış okumadınız. Ton balığı ve sirkeyi kullanarak gebelik testi yapanlar hâlâ var. Nasıl mı? Yarım çay bardağı ton balığı suyuna yarım çay bardağı sirke ilave edilir. 24 saat bekletildikten sonra idrar bu karışıma doldurulur. Açık yeşile dönen idrar rengi sonucun pozitif olduğunu bildirir.

Kırmızı Lahana Testi

Bu test cinsiyet belirlemek için yapılır. Su dolu bir tencereye yarım adet kırmızı lahana atılır ve 10 dakika kaynatılır. Soğuduktan sonra bir kaba alınarak aynı oranda idrar doldurulur. Renk mor kalırsa kız, pembeye dönerse erkek çocuk olduğuna inanılır.

Cezve Testi:

Hamilelik testleri arasında en ilginç test budur. İdrar cezvede kaynatılır. Köpürme olursa hamile olduğu doğrulanır.

UYARI: Yukarıda yazılı olan testlerin hiçbiri bilimsel bir veriye dayanmaz. Eskiden bugüne kadar gelen kulaktan duyma bilgilerdir. Kesin bir sonuç için doktora gitmenizi öneririz.

Evde Hamile Olduğumu Nasıl Anlarım? Belirtileri Nelerdir?

Evde hamile olduğumu nasıl anlarım, belirtileri nelerdir sorusunun cevabı gebeliğin ilk ayında ortaya çıkmaya başlar. Adet gecikmesi ilk işarettir. Ardından mide bulantıları ve yorgunluk gibi semptomlar birbirini takip eder.

Göğüs ağrısı ve şişlik

Hassaslaşan meme dokusu ağrılara neden olur. Vücutta HCG ve progesteron hormonu artar. Bu durum kan hacim seviyesini yükselttiğinden göğüs şişer ve ağrır.

Vajinal lekelenme

Çoğu gebe kadın vajinal lekelenmeyi adet lekelenmesi zanneder. Ancak adet süresinin kısa ve diğerlerinden farklı olması hamilelik belirtisidir.

Metal tat

Hamilelik belirtileri arasında yemeklerden metal tat alma hissidir. Genelde hamileliğin ilk evrelerinde görülür.

Yemek kokularına hassasiyet

Çoğu hamile kadın yemek kokularından rahatsız olur. Özellikle tavuk kokusuna karşı duyulan hassasiyet mide bulantısına kadar gider.

Göğüs ucu renginin değişmesi

Melanosit hormonunun devreye girmesinden dolayı göğüs ucu rengi değişir. Renkten sorumlu bu hücreler hamileliğin 10. haftasında fark edilir.

Sabah bulantısı:

Hamilelik semptomları ikinci haftadan itibaren çıkmaya başlar. Gebeliğin ikinci haftasında sabah bulantıları artar. Ancak günün diğer yarısında da mide bulantıları görülebilir.

Açlık hissi

Hamileliğin ilk aylarında yemek yendiği zamanlarda bile açlık hissi olması doğal bir durum kabul edilir. Bu nedenle normalden fazla yenen yemekler kilo aldırır.

Duygusallaşma

Gebe kadınlarda HCG hormon seviyesi artar. Bu durum duygu karmaşalarına neden olur. Olur, olmaz her şeye duygulanma ve alınma görülür. Bu durum hamilelik sürecini yorar.

 Bazal vücut ısısı

Yumurtlama dönemini tespit etmek için bazal vücut ısısı ölçülür. Bu ölçümde yarım derece üstü ısı iki hafta boyunca devam ederse, hamilelik tanısı konulur.

Kramp

Hamilelik döneminde yaşanan kramplar adet sancısı gibidir. İlk haftalarda artan kramplar gebeliğin işareti olabilir.

Baş ağrısı ve baş dönmesi

Hamileliğin ilk haftalarında baş ağrısı ve baş dönmesi olabilir. Bu vücuttaki hormonsal ve kan miktarındaki değişimlerden kaynaklanır.

Sıklıkla idrara çıkma

Gebeliğin ilk dönemlerinde sıklıkla idrara çıkılır. Genişleyen rahim verimli çalıştığından, atık maddeleri boşaltma ihtiyacı hisseder.

Gebelik Hesaplama Nedir?

Gebelik hesaplama, adet günlerini takip eden bir takvimdir. Bu takvim adet günlerine göre düzenlenir. Böylelikle anne adayları kaç haftalık hamile olduklarını bulurlar. Hamilelik döneminde farklı bir sorunla karşılaşmamak için alınan bu notlar, takip edilir. Sağlıklı bir hamilelik süreci için gebelik hesaplaması önerilir.

Bir ay boyunca her gün bamya yiyin ve sonuçlarına hayran kalın!

Bamyanın Bu Faydalarına Şaşıracaksınız!

Böbrek hastalığına yardımcı olur:

Son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre düzenli bamya tüketimi böbrek hastalığını önlemeye yardımcı olabilir. Günlük bamya yiyenler, sadece diyabetik bir diyet yiyenlere göre klinik böbrek hasarı belirtilerini daha fazla azalttı.

Kolon kanserini önler:

Bamya diyet lifi ile dolu olduğu için genel olarak kolon ve sindirim sağlığı için gereklidir. Bamya lifi, kolonun daha yüksek verimlilik seviyelerinde çalışmasına izin vererek gastrointestinal sistemi temizlemeye yardımcı olur. Antioksidanlarla dolu olan bamya, kansere yol açabilecek serbest radikallerle mücadelede hücrelere çok ihtiyaç duyulan desteği sağlayabilir .

Şeker hastalığının önlenmesine yardımcı olur: 

Bamyadaki lif, vücuttaki kan şekeri seviyelerinin normalleşmesini sağlar ve bu da şeker hastalığına yardımcı olur. Bamyanın lif içeriği, sindirim sistemindeki şeker emilim oranını yavaşlatmaktan da sorumludur .

Depresyonun önlenmesine yardımcı olur: 

Bamya fenol ve flavonoidler bakımından yüksektir. Depresyonla mücadeleye yardımcı olmasının nedeni bu olabilir. Bamya tohumu özleri, bazı durumlarda geleneksel antidepresanlarla aynı şekilde hareket ederek, güçlü bir ruh hali geliştirici ajan görevi gördü.

Kendinizi tok hissetmenizi sağlar:

Bamyanın diyet lifi daha uzun süre tok hissetmenize yardımcı olur , bu da sizi akşam yemeğinden sonra başıboş patates cipsi atıştırmaktan alıkoyacaktır.

Sindirim için harikadır:

Elyaf, burada yine ana faktördür. Yüksek lif içeriği, sindirim sistemi için harikadır ve daha düzenli gitmenizi sağlar . Bu sadece kilonuzu azaltmanıza yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda sizi her şeyden daha sağlıklı kılar.

Düşük kalorili bir besindir:

Bir yiyeceğin açlığınızı giderebilmesi ve sağlıklı kalmanıza yardımcı olması her zaman güzeldir. Düşük bamya ait saymak kalori kesinlikle sizin çanak üzerine başka kaşık kepçe ve hala sayıları ölçekte inmek görebilirsiniz vasıtası.

İyi bir idrar söktürücüdür:

Bu, vücudun kendini detoksifiye etmesine yardımcı olduğu ve fazla su ağırlığından kurtulmanıza yardımcı olduğu anlamına gelir . Cephaneliğinizde şişkinliği gidermek için harika bir silah!

Kolesterol seviyelerini kontrol etmeye yardımcı olur:

Bamyadaki pektin, LDL’yi veya kötü kolesterolü düşürerek kalp fonksiyonunu iyileştirir.

Bağışıklık sistemini güçlendirir:

Bamyadaki sağlıklı lif, bağırsaklarımızda çok ihtiyaç duyulan iyi bakterileri besleyerek virüslere ve enfeksiyonlara karşı bağışıklığımızı oluşturur.

Doğurganlığı ve sağlıklı hamileliği destekler:

Bamyadaki yüksek folat miktarı, ” yavrularda nöral tüp kusurlarının görülme sıklığını azalttığı ” için gebe kalma öncesi diyette özellikle önemlidir . Aynı şekilde, hamilelik sırasında daha fazla folat yemek, sağlıklı bir anne ve bebeği desteklemeye yardımcı olur.

Diyabetin önlenmesine yardımcı olur:

Araştırmalar, kan şekeri üzerindeki dengeleyici etkilerine ek olarak, bamyanın aslında kan şekerini düşürdüğünü ve diyabetin önlenmesi için bir seçenek olabileceğini göstermiştir.

Böbrek hastalığını önlemeye yardımcı olur:

Araştırmalar, daha fazla bamya yemenin zamanla böbrek hasarının azalmasına neden olduğunu göstermiştir.

Astım semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir:

Bamya’nın güçlü C vitamini dozu, astım gibi solunum sorunlarını hafifletmekle ilişkilendirilmiştir .

Saçları parlak ve kabarık gösterir:

Haşlanmış, soğutulmuş ve limon suyuyla karıştırılmış bamya, güzel bir kabarık görünüm için saçınıza sürülebilir.

Beyniniz için iyidir:

Bamyanın en iyi beyin yemeği olduğuna inanılıyor ve Orta ve Uzak Doğu’da zihinsel bir desteğe ihtiyaç duyan öğrenciler tarafından sık sık yeniyor.

Antiinflamatuardır:

Bu , eklemler için iyi olduğu kadar akciğer iltihabı, boğaz ağrısı ve irritabl bağırsak sendromunu tedavi ettiği anlamına gelir .

Göz sağlığı için iyidir:

Bamya’nın C ve A vitaminleri gibi besinleri , katarakt ve makula dejenerasyonu riskinde azalma ile ilişkilendirilmiştir .

Güçlü kemikleri destekler:

Bamya, içerdiği K vitamini ve folatları sayesinde kemik kaybını önlediği ve osteoporozu savuşturduğu bilinmektedir .

Cildiniz için harikadır:

Yüksek C vitamini içeriği cilt hücrelerinin ve kolajenin büyümesine ve gençleşmesine yardımcı olarak cildin daha pürüzsüz, daha genç ve sağlıklı görünmesini sağlar.

Harika bir bitkisel protein kaynağıdır:

İle fincan başına protein 2 gram , bamya doldurma lifli proteinin kolaylıkla sindirilebilir, vejetaryen bir kaynaktır.

Ülser iyileşmesini destekler:

Bamya , tüketildiğinde sindirim sistemini kaplar ve peptik ülserlerin iyileşmesini hızlandırmaya yardımcı olur.

Yani, kilo vermeye çalışıyor olsanız da, ya da sadece daha iyi hissetmek ve gelecekteki sağlık sorunlarını önlemek için daha sağlıklı besleniyorsanız, bamya kesinlikle bir sonraki alışveriş listenize eklemelidir.

Mesane sistoskopi nedir, ne için kullanılır, nasıl yapılır?

Mesane sistoskopi günümüzde çok önemli bir tanı tekniğidir. Ürolojide mesane boşluğunu incelemek ve idrar yolunun durumunu değerlendirmek için kullanılır. Sistoskopun çeşitli ekleri de bazı tıbbi prosedürlerin uygulanmasını mümkün kılar.

Mesane Sistoskopi Nedir?

Sistoskop, optik bir sistemle donatılmış uzun ve esnek bir alettir. Üretradan mesane boşluğuna enjekte edilir. Kullanarak optik lifler, incelenen organ iç yüzeyinin görüntü dış mercek sistemine görüntülenir. Dahası, mesanenin sistoskopi, organın tüm mukoza zarını farklı açılardan ve düzlemlerden düşünmek için dikkatlice incelemenizi sağlar. Ek olarak, sistoskop, ilaç verme kanalları, malzeme alma iğneleri, polip ve neoplazmaları çıkarmak için pensler dahil olmak üzere birçok ek cihaza sahiptir, bu nedenle tedavi için de kullanılır.

Mesane Sistoskopi Neden Yapılır?

Aslında böyle bir çalışma çeşitli nedenlerle yapılabilir. Bu durumda endikasyonlar:

  • Mesane ve boşaltım yolunun bulaşıcı hastalıkları,
  • İdrar örneklerinde kan safsızlıklarının varlığı,
  • Artan idrara çıkma dürtüsü,
  • İdrarda atipik hücrelerin varlığı,
  • İdrar yolunun daralması ve buna bağlı olarak, genellikle prostat bezinin genişlemesi ve diğer hastalıklarla ilişkili olan normal idrar çıkışının ihlali ,
  • İdrara çıkma sırasında şiddetli ağrı,
  • Ürolitiyazis hastalığı; mesane veya üretra içindeki tümörler, polipler ve diğer neoplazmaların varlığı.

Mesane Sistoskopi Nasıl Yapılır?

Böyle bir teşhis prosedürü, kural olarak, herhangi bir özel eğitim gerektirmez. Yapılmadan önce hastalara bir saat yemek yememeleri veya idrara çıkmamaları tavsiye edilir. Sistoskopi sırasında doktor vücudun en hassas noktalarını manipüle ettiği için hastaya lokal anestezi verilmelidir. Prosedür, poliplerin çıkarılması veya taşların kırılması gibi mesanenin tedavisini içeriyorsa, o zaman hastaya omurilik kanalının içine bir anestezik enjekte edilebilir. Ayrıca dış genital bölgedeki cilt antiseptik ajanlarla tedavi edilmelidir.

Mesane sistoskopi ve sonuçları çalışmadan sonra, sonraki 1-2 gün içinde, üretrada çok hoş olmayan hisler olabilir. Bazı hastalar idrar yaparken ağrı kesmekten şikayet ederler. Bu nedenle uzmanlar, işlemden hemen sonra banyo yapmayı veya yarım litre su içmeyi önermektedir. Bazen idrarın rengini veya hatta içinde kan pıhtılarının varlığını değiştirmek mümkündür .

Mesane Sistoskopi: Hasta İncelemeleri

Bu uygulama genellikle modern tıpta kullanılmaktadır. Ve hasta incelemeleri, çalışma sırasındaki rahatsızlık derecesinin büyük ölçüde doktorun ne kadar deneyimli olduğuna, hangi anestezinin kullanıldığına ve bireysel ağrı eşiğine bağlı olduğunu göstermektedir. Komplikasyonlara gelince, nispeten nadirdir.

Glütensiz beslenenlere ve çölyak hastalarına özel, lezzetli 7 tarif

Çölyak, ince bağırsağın glütene ömür boyu kronikleşen alerji ve hassasiyete sahip olması demektir. Bilindiği üzere, çölyak hastaları glütensiz beslenmekte. Ancak sadece çölyaklılar değil günümüzde sağlıklı beslenmek adına glütensiz beslenen kişi sayısı da arttı. Şimdi glütensiz beslenen ve çölyak hastaları için hazırladığımız aşırı lezzet içeren ve hayat kurtarıcı 7 tarifimiz geliyor…

İncir Uyutma

 Malzemeler:

  • 6 tane kuru İncir
  • 5-6 kaşık iri çekilmiş ceviz içi
  • 2 bardak ılıtılmış süt
  • 1 çay kaşığı tarçın

Yapılışı:

6 tane inciri 10-15 dakika kadar ılık suda bekletin. Sonra incirleri ufak ufak doğrayıp ılıtılmış sütün içine atıp 10 dakika kadar şişmeye bırakın. Ardından cevizi ve tarçını incirle beraber rondoya vurun ve güveç kalıplarına döküp iki saat buzdolabında soğumaya bırakın. Afiyet olsun.

Hurma Trüf

Malzemeler:

  • 1 kaşık tereyağı
  • 2 tane yumurta
  • 25 tane hurma
  • 2 tane rendeye vurulmuş elma
  • 1 çay kaşığı zerdeçal
  • 1 çay kaşığı zencefil
  • 2 kaşık tarçın
  • 50 gram kadar Hindistan cevizi
  • 7 kaşık kadar yulaf ezmesi
  • 2 kaşık yoğurt

Yapılışı:

Önceden ıslatılıp bekletilmiş hurmaların içinden çiğitlerini ayıklayın ve hamurunuzu hazırlayacağınız kabın içine küçük küçük doğrayın. Rendelemiş olduğunuz elmayı içine ekleyin. Yumurta ve oda sıcaklığında beklettiğiniz tereyağını da ekleyip hepsini çırpın. Tarçın, zencefil, zerdeçal, yulaf ezmesi, yoğurt ve Hindistan cevizini ekleyin. Hepsini karıştırın kıvamlı bir hamur elde edin. Hamur ele yapışsa da yuvarlak yapılacak şekilde olmalı. Hamurdan parçalar alıp elinizde yuvarlamaya başlayın. Yağlı kâğıdı serdiğiniz tepsiye, topları dizin. Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında 30 dakika kadar pişirin. Servise hazır, afiyet olsun.

Glütensiz Sufle

Malzemeler:

  • 80 gram bitter çikolata
  • 2 tane yumurta
  • 3 kaşık tereyağı
  • 3 kaşık şeker
  • 3 kaşık pirinç unu

Yapılışı:

Bitter çikolata ve tereyağını bir tencere de eritin. Ateşin üstünden aldıktan sonra içine pirinç ununu ekleyin ve karıştırmaya başlayın. Ayrı bir kabın içinde yumurtayı ve şekeri iyice köpürene kadar çırpın. Çikolata ve un karışımıyla yumurta karışımını bir araya getirin ve altını yağladığınız sufle kaplarına boşaltın. 230 derece de 8 dakika kadar pişirin. Glütensiz sufle tarifinde akışkan bir kıvam sağlamanın püf noktası, pişirme süresidir. Servis yapmadan önce çilekleri dilim haline getirip, şekeri rondodan geçirip pudra şekeri elde ettikten sonra, süsleme yapabilirsiniz. Afiyet olsun.

Portakallı Pelte

Malzemeler:

  • 2 kaşık pirinç unu
  • 1 litre süt
  • 3 kaşık mısır nişastası
  • 2 kaşık damla sakız macunu
  • 2 tane portakal
  • 3 kaşık toz şeker
  • 1 tane vanilya

Yulaflı içerikli Glütensiz bisküvi

Yapılışı:

Yulaf içerikli Glütensiz bisküvileri rondodan geçirin. Portakalların kabuklarını rendeleyip suyunu bir bardağın içine sıkın. Muhallebisi için nişasta, pirinç unu, vanilya ve şekeri karıştırıp içine sütü dökün. Karışım kaynayana kadar bırakmadan karıştırın. Kaynama derecesine geldiğinde içerisine damla sakızı macununu ilave edin ve 3 dakika kaynatıp ateşten alın. Mikserin en düşük derecesinde üç dakika kadar çırpın. Kuplara karışımı dökün ve üzerine rondodan geçirdiğiniz bisküvilerden serpin. Bir tencerede portakal suyunu, rendesini, nişasta ve şekeri pelte haline gelene kadar pişirin. Sonra muhallebinin üzerine karışımı paylaştırın. Nane yapraklarıyla süsleyip buzdolabına dinlenmesi için kaldırabilirsiniz. Servise hazır, afiyet olsun.

Acılı Badem

Malzemeler:

  • İki buçuk su bardağı badem unu
  • 2 bardaktan bir parmak kadar eksik toz şeker
  • 200 gram yumurtanın beyazı
  • 1 damla acıbadem aroma
  • 2 kaşık limonun suyu

Yapılışı:

Toz şekeri, badem ununu ve yumurta beyazını bir tencereye alıp karıştırmaya başlayın. Orta derece ateşte 10 dakika boyunca pişirin. Oluşan karışımı bir tepsiye döküp üzerine limon suyunu ekleyin ve soğumaya bırakın. Oluşan hamuru sıkma poşetine alıp, yağlı kâğıt serilmiş tepsiye kurabiye şekilleri verecek şekilde sıkmaya başlayın. 180 derece ısıtılmış fırında 20 dakika kadar pişirin. Servise hazır, afiyet olsun.

Un Kurabiye

Malzemeler:

  • 3 bardak glütensiz un
  • 3 fincan toz şeker
  • 1 paket margarin
  • 1 kabartma tozu
  • 1 vanilya

Yapılışı:

Margarin, glütensiz unu ve toz şekeri bir kapın içinde yoğurmaya başlayın. İçerisine kabartma tozu ve vanilyayı da ekleyin ve hamuru kıvamlı hale getirin. Elde ettiğiniz hamurdan yuvarlak toplar elde edin ve yağlı kâğıt serili tepsiye kurabiyeleri dizin. Üzerine badem dizerek süsleme yapabilirsiniz. Önceden ısıttığınız fırında 180 derece 20 dakika süreyle pişirin. Servise hazır, afiyet olsun.

Yabanmersini Aromalı Cheesecake

Malzemeler:

  • 4 kaşık önceden eritilmiş tereyağı
  • 2 kaşık bal
  • 2 fincan kadar badem unu
  • 1 çay kaşığı tarçın
  • Yarım çay kaşığı deniz tuzu

Peynirli Kek İçin Malzemeler:

  • 1 bardak yoğurt
  • 1 kutu krem peynir
  • Fincanın çeyreği kadar bal
  • 1 tane yumurta (oda sıcaklığında bekletilmiş)
  • 1 kaşık vanilya tozu

Yaban mersinli Kat İçin Malzemeler:

  • Yarım limonun suyu ve rendelenmiş halde kabuğu
  • 1buçuk3 bardak yaban mersini
  • 2 kaşık soğuk su

Yapılışı:

Hazırlama işleminden önce fırınınızı 180 derece de ısınmaya bırakın. Bir kabın içinde tereyağı, badem unu, deniz tuzu, bal ve tarçını iyice karıştırın. Kek kalıbınıza yağlı kâğıdı serin ve karşımı kalıba dökün. 10 dakika kadar pişmeye bırakın. Piştikten sonra soğumaya bırakın o sırada siz diğer işleme geçin. Bir kabın içinde krem peynirini pürüzsüz bir hale gelene kadar çırpın. İçine yoğurt, vanilyalı ekstrak, bal ve yumurtayı ekleyin. Pürüzsüz olana kadar bu karışımı da karıştırın. Soğumuş kekin üzerine hazırlamış olduğunuz karşımı dökün ve yayın. 20 dakika fırında pişirin ve ardından soğumaya bırakın. Son kata yaban mersinli karışım hazırlamak için, limon ve limon suyunu yaban mersinleriyle beraber bir tencereye alın ve ısıtın. 10 dakika pişirdikten sonra kalan yarım bardak yaban mersinini de tencereye ekleyip kaynatmaya 3 dakika devam edin. Hazırladığınız bu karışımı kekin üzerine dökün ve buzdolabına bekletmek üzere kaldırın. Sonra servise hazır, afiyet olsun.

Diyet Unsuz Glütensiz Hindistan Cevizli Kurabiye

Uzun süren hıçkırığı geçirmenin doğal yolları

Hıçkırık tutması, sanıldığı kadar basit ve masum değildir. Özellikle uzun süre devam eden hıçkırık, hayati organlara zarar verebilir. Kalp ve beyin gibi insan vücudunda ki en önemli organlarda hasar bırakabilirler.

Hıçkırık Nasıl Olur?

Diyafram kaslarının istek dışı kasılması ve bu sırada gırtlak bölgesinin kapanması sonucu oluşan olaya, hıçkırık denir. Kişiden kişiye değişkenlik göstermesiyle birlikte, ortalama dakika da 10-40 arası kasılmalara sebep olur. Sadece diyafram değil kaburgalar arasında ki kaslar da hıçkırığa neden olabilir. Genellikle çok tehlikeli sayılmaz ve yarım saat içinde hıçkırık kendiliğinden geçer. Ancak çok uzun sürdüğü de vardır ki, evde kendi yöntemlerinizle hıçkırıktan kısa süre içinde kurtulabilirsiniz.

Özellikle bebekleri çok sık hıçkırık tutmaktadır. Bunun sebebi biberonla ya da anne sütüyle beslenirken fark ettirmeden hava yutmalarıdır. Aynı zamanda hızla yemek yiyen ve bu esnada istemsiz şekilde hava yutan kişilerde hıçkırıkla karşılaşırlar. Her hastalığın kaynak sebebi olan aşırılık hıçkırığında başlıca sebepleri arasındadır. Çok sigara, alkol tüketmek, gıdıklanırken çok fazla gülmek hıçkırık tutmasına neden olur.

Hıçkırık Nasıl Geçer? Hıçkırığa Evde Kesin Çözüm Nedir? Tedavisi

Hıçkırık problemi yaşayanlar hıçkırığı ne durdurur? diye araştırmalar yapmaktadırlar. İşte geçmeyen hıçkırığa evde kesin çözüm.

  • Tutabildiğin kadar nefesini tutmak. Bu yöntemle diyaframı yanıltmak ve eski nefes alış düzenine sokmak basittir. Bu yöntem genelde işe yarar.
  • Gırtlak kasılmasını geçirmek için soğuk içecekler tüketmek. Sirke, buzlu su ya da limonata gibi içecekler bu konuda faydalı olacaktır. Çok soğuk suyla gargara yapmak aynı etkiyi gösterecektir.
  • Karabiber koklamak. Karabiber hapşırmaya yol açtığından, gırtlakta meydana gelmiş kasılmaya ters tepki gösterir. Bu yöntemle de nefes alış veriş düzene girer ve hıçkırık geçer.
  • Yutkunurken burnunuza hafif bir baskı uygulayın.,
  • Diyaframınıza hafif bir baskı uygulayın.
  • Bir limon ısırın.
  • Biraz toz şeker yutun.
  • Alternatif tedaviler arasında akupunktur ve hipnoz yer alabilir.
  • Yavaşça dilinizi çekin.
  • Öğürme refleksini tetiklemek için parmağınızı boğazınıza sokun.

Bu yöntemler hıçkırıktan kendi çabanızla kurtulmanızı sağlar. Tüm bunları denediğiniz halde bir türlü hıçkırıktan kurtulamadıysanız, doktora başvurmalısınız. Doktorlar hıçkırığı geçirebilmek için kas gevşetici ilaçlar tavsiye ediyor ve hıçkırıktan kolay şekilde kurtulmayı sağlıyor.

10 Saniyede Hıçkırık Nasıl Geçirilir? Video

Kumaş, hasır, dikişli, plastik ve ipek abajur nasıl temizlenir?

Abajur nasıl temizlenir? kadınların sıkça araştırdığı bir konudur. Abajurlar hem eve değişik ve şık bir hava katan aksesuarlardır hem de aydınlatma amacıyla kullanılırlar. Bu şık aksesuar her zaman ilk günkü temizliğinde kalmazlar ve her eşya gibi zamanla kirlenir ve pis bir görünüm kazanırlar. Bu görünüm can sıkıcıdır fakat çoğu insan abajur temizliğinin püf noktalarını bilmemektedir.

Abajur Temizliği Nasıl Yapılır?

Abajurun kumaş yapısı nedeniyle ampulün ısısının kumaşta bıraktığı yanığa benzer kavrulma izleri ortaya çıkar. Uzun süre temizliği yapılmamış abajurların kumaşı zaman içerisinde incelir ve hasar görür. Bu nedenle abajur temizliği de düzenli yapılmalı, evin rutin temizliğine dâhil edilmelidir.

Dikişli abajur nasıl temizlenir?

Bilindiği üzere, dikişli ve kumaş olan abajur temizliği yıkanarak gerçekleştirildiğinden, diğerlerine göre çok daha kolaydır. Yıkama işlemini, deterjanlı suya abajuru gezdirerek başlatın ce sonrasında abajuru akan soğuk suyun altında durulayın. Sonrasında çok sulu olan abajurun fazla suyunu havlu yardımıyla çekin ve hemen kurulayıp yerine yerleştirin.

Ancak abajur temizliğinde dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Kenarı yapışkanlı olan abajurları suyla temas ettirmek yapışkanlara zarar verir ve yapışma özelliğini yok edecektir. Yapışkanlı bölgeleri temiz bir giysi fırçası ile tozunu aldıktan sonra kuru bir deterjan ve nemli bez yardımıyla iki taraftan hafifçe silin. Kirlerin bezle yer değiştirmesini engellemek içinde bezin pozisyonunu silerken mutlaka değiştirin. Bu şekilde hem abajurunuzu temizleyecek hem de yapışkan kısımların zarar görmesine engel olacaksınız.

Parşömen abajur nasıl temizlenir?

Parşömen abajurlar sık sık tozu alınması gereken materyallerden oluşur. Nemli bir bezle tozunu alırken abajurunun altına bir gazete parçası sermek, bir yeri temizlerken diğer yeri kirletmenizi önleyecektir.

Cam elyaf ve plastik nasıl temizlenir?

Abajurunuz plastik veya cam elyaftan oluşmuşsa temizliğini sıcak ve deterjanlı su ile iyice yıkayarak yapabilirsiniz. Yıkadıktan sonra durulayın ve sonrasında kurutun. Kuruttuğunuz abajuru nemli bir bez ve bal mumu spreyi ile silip yerine kaldırın.

Pandantif şekilli ve portatif abajur nasıl temizlenir?

Pandantif şekilli ya da portatif bir abajurunuz varsa temizliğini ıslatmadan yapmalısınız. Eski bir örtü serin ve üzerine aldığınız abajuru talk pudra ya da toz kola boca edin. Portatif kısımları açık olacak şekilde abajuru 24 saat kadar bekletin. Sonrasında pudra izlerini temiz bir yardımıyla silin.

Kumaş abajur nasıl temizlenir?

Kumaş abajur temizliği patates unu yardımıyla yapılabilir. Patates ununu serptiğiniz abajuru 20 dakika kadar beklettikten sonra fırça yardımıyla silin. Kumaşa zarar vermemek için fırçalama işlemini nazik yapmalısınız.

İpek abajur nasıl temizlenir?

İpek abajurları temizlemek için, bir beze biraz benzin dökün ve ipek abajurun kumaş bölümlerini fazla bastırmadan silin.

Hasır abajur nasıl temizlenir?

Hasır ve samandan yapılmış abajurları temizlemek için süt ve sünger kullanabilirsiniz. Bir kabın içine süt koyun ve süngeri süte batırıp abajurun her yerini silin. Sonrasında temiz ve renk geçirmeyen bir bezle abajuru kurulayın.

Kâğıt abajur nasıl temizlenir?

Kâğıttan yapılmış abajurlarınızı her gün temizlemeniz gerekir. Temiz ve kuru bir bezle fazla bastırmadan tozunu alın. Uzun süre temizlenmemiş kâğıt abajur temizliğinde okul silgisi kullanabilir lekeleri silgi ile yok edebilirsiniz.

Abajur temizliğini bir rutin haline getirmenizde fayda var. Uzun süre temizlenmemiş bir abajuru temizlemek, her gün üstten tozunu almaktan çok daha zordur.

Pileli abajurlar nasıl temizlenir?

Çoğu zaman kıvrımlı pileli abajurlarda pileleri bir arada tutmak için yapıştırıcı kullanır. Bu nedenle, hangi malzemeden yapılmış olursa olsun, onu suya daldırmak istemeyeceksiniz. Bununla birlikte, dayanıklı malzemelerden yapılmış kıvrımlı abajurlar hafif bir temizlikten iyi sonuç verir.

Neye ihtiyacın var?

  • Vakum veya tiftik silindiri
  • El mikseri
  • Bulaşık sabunu
  • Mikrofiber bez
  • Kase

Pileli abajuru temizleme adımları

  • Lambanızın fişini çekin ve gölgeyi çıkarın.
  • Tozu ve kiri temizlemek için tiftik silindiri veya vakum kullanın.
  • Köpük oluşturmak için ılık su ve bulaşık sabunu bir kapta el mikseri ile karıştırın.
  • Mikrofiber bir bezi nemlendirin. (Fazla suyu giderin.)
  • Yeterli miktarda köpük alın ve abajuru fırçalayın.
  • Kurumaya bırakın.

Abajurdan Sigara / Nikotin Lekesi Nasıl Çıkarılır?

Abajurlarınızdaki nikotin – sigara lekeleri çıkarmak bir kabusa dönüşebilir. Ancak nikotin lekelerini kağıt dışında çoğu malzemeden çıkarmak imkansız değildir. Nikotin lekeli kağıt abajurların maalesef çöp kutusuna atılması gerekiyor. Ek olarak, ipek tonlarının profesyonel bir kuru temizleyiciye gitmesi gerekir.

  • Kumaş abajurlar: Standart abajur banyosuna bir bardak beyaz sirke ekleyin.
  • Plastik abajurlar: Su ile 50/50 sirke karışımı oluşturun ve gölgeye püskürtün. Lekeler gidene kadar tekrarlayın.

Eski Sarı Abajur (Sararmış Abajur) Nasıl Temizlenir

Kumaş abajurunuz sarardığında ve kirli görünmeye başladığında, temizleme suyuna bir çay kaşığı oksijenli çamaşır suyu ekleyerek ona yenilenmiş bir görünüm kazandırabilirsiniz. Bu, tüm farklı renk türlerinin abajurlarını aydınlatmak için etkili olur.

  • Ek olarak, oksijenli ağartma maddesi içeren bir çamaşır deterjanı kullanın.
  • Beyaz kumaş abajurları denemek için başka bir yöntem de temizleme suyuna yarım bardak hidrojen peroksit eklemektir.

Abajurdan Daha Etkili Işık Alma Yöntemi

Abajurunuzu çok seviyor ancak istediğiniz gibi bir aydınlatma sağlamadığını düşünüyorsanız, abajurun içine alüminyum folyo serin. Işığın yansıması alüminyum folyo sayesinde artacak ve siz bu artışı gördüğünüzde çok şaşıracaksınız.

Hassas cilt nasıl güçlendirilir, bakımı nasıl olmalıdır?

Hassas cildinize özen göstermek sizi zorlayıcı olabilir ancak cildinize gerekli özeni göstermezseniz, cildiniz kolayca tahriş olur ve nasıl göründüğünü ve hissettiğini size bildirir. Deri, vücudunuzun en büyük organıdır ve genel sağlık için çok önemli işlevleri vardır. Aynı zamanda bir sünger gibidir. Vücudunuza ne koyarsanız koyun deriden sızar. Başka bir deyişle, cildinize sürdüğünüz şey vücudunuza girer. Cildinizin nasıl çalıştığını öğrenmek, neye ihtiyacı olduğunu anlamanıza ve sağlıklı bir ışıltıya sahip olmak için cildinizi nasıl şımartacağınızı öğrenmenize yardımcı olur.

Hassas Cilt Nedir?

Hassas cilt tipi çevresel faktörlere oldukça net reaksiyon gösterebilen bir cilt tipidir. Adından da anlaşıldığı üzere hassas cilt tipi aşırı duyarlıdır. Bu sebeple gerek cilt temizliğinde gerekse cilt bakımında titiz davranılması gereklidir. Yaz aylarında sıcak havaya kış aylarında ise soğuk havaya karşı duyarlı olan hassas cilt tipi için cilt yüzeyinde koruma bariyeri oluşturacak ürünler tercih edilmelidir. Hassas cilt tipi kolayca anlaşılabilmektedir. Cildin yoğun olarak reaksiyon göstermesinin yanı sıra birçok farklı özelliği bulunmaktadır.

  • Cilt yüzeyinde kızarmalar görülmektedir.
  • Cilt kaşınır ve oldukça gergindir.
  • Kullanılan cilt bakım ürünlerine duyarlıdır.
  • Çevresel faktörlere tepki göstermektedir.

Hassas Cilt Nasıl Güçlendirilir? Hassas Cilt Tipi Bakımı

Hassas cilt bakımının büyük bir özenle yapılması oldukça önemlidir. Kullanılan tüm ürünlerin hassas cilt tipine uygun olarak tercih edilmesi gereklidir. Hassas cilt tipine sahip kişilere eczanelerde satılan dermokozmetik ürünler tavsiye edilmektedir. İçeriğinde alkol barındıran ürünlerden kesinlikle uzak durulması gereklidir. Doğal içeriğe sahip tahriş oluşumunu engelleyici yağlar kullanılabilir. Cildin tahriş olmasını engellemek için cilt tipine uygun ürünlerin tercih edilmesi yeterli değildir. Tüketilen besinlerde de seçici olmak gereklidir. Örneğin acı, baharatlı ve yağlı şeyler tüketmek cildin reaksiyon göstermesine neden olmaktadır. Bu sebeple bu tür besinlerden uzak durularak bol su tüketimi tavsiye edilmektedir.

Hindistan cevizi yağı hassas cilt tipine sahip kişiler için ideal bir nemlendirici içeriktir. Haftada bir kez dahi kullanımı cildin yatıştırılmasına olanak sağlamaktadır. Ayrıca hassas cilt tipleri için gerekli olan ürünler içerisinde antioksidan bulunan temizleyicilerdir. Cildin derinlemesine temizlenmesi için günlük cilt bakımına özen gösterilmelidir.

Hassas Cilt Tipi İçin Cilt Temizleme Ürünleri Neler?

Losyon formuna sahip cilt temizleme ürünleri hassas cilt tipi için idealdir. Köpüren ürünler cildin tahriş olmasına neden olmaktadır. Ayrıca agresif içeriğe sahip olduklarından cildin kaşınmasına ve kızarmasına neden olmaktadır. Losyon ürünlerin yanı sıra makyaj temizleme sütleri de hassas cilt tipine sahip kişiler tarafından kullanılabilir. Badem Yağı cilt bakımında sıklıkla tercih edilen doğal içerikli bir yağdır. Cildin yüzeyinde koruma bariyeri oluşturulabilmesi için doğal yağların mucizevi etkilerinden faydalanılması gereklidir. Bu yağları düzenli olarak kullanmak etkilerinin gözle görülür şekilde görülmesine olanak sağlamaktadır.

Hassas cilt tipi için gerekli olan ürünler arasında tonikler de yer almaktadır. Tonik kullanımı hassas cilt tipine sahip kişiler tarafından ihmal edilsede aslında oldukça önemlidir. Tonik kullanımı cildin ph dengesinin sağlanmasına yardımcı olduğundan hassas cilt tipinin olumsuz özelliklerinin giderilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Bu sebeple hassas cilt tipine uygun olan bir tonik seçilmesi gereklidir. Toniklerde agresif içerik olmadığından emin olunmalıdır. Özellikle alkol içerikli toniklerin kullanımı kesinlikle tavsiye edilmemektedir.

Hassas cilt tipi için üretilen tonikler oldukça hafif yapılıdır. Cildin nemlendirilmesi ve aynı zamanda bakımının yapılabilmesi için losyon formunda tonikler tercih edilmelidir. Sabah akşam düzenli olarak tonik kullanılması cilt yüzeyinde oluşan tahrişin engellenmesine yardım etmektedir.

Hassas Ciltte Nemlendirici Uygulaması

Nemlendirici uygulaması diğer cilt tiplerinde olduğu gibi hassas cilt tipi içinde oldukça önemlidir. Cildin nemsiz kalmasına bağlı olarak oluşan sorunlar oldukça fazladır. Bu sorunların ortadan kaldırılabilmesi için ise cildin sürekli nemli tutulması gereklidir. Besleyici içeriğe sahip olan nemlendiriciler hassas cilt tipi için idealdir. İçeriği yoğun olan nemlendiricilerin tercih edilmesi cildin kaybettiği nemi kazanmasına olanak sağlamaktadır. Nemlendirici tercihlerinde ambalaj üzerinde hassas cilt ipi için uygundur ifadesi yer alan ürünlerin içeriği de oldukça önemlidir. Bu sebeple nemlendirici tercihlerinde ürün içeriğinin kontrol edilmesi ve seçimlerin buna göre yapılması gereklidir.

Hassas Cildinizi Güçlendirmek İçin 7 İpucu

Hassas cildinizi güçlendirmenin en etkili yolu, cildinizin kendini koruma kabiliyetini artıran güçlü bir bariyer oluşturmaktır. İşte cilt bakımı rejiminizi güçlendirebilecek ve cildinizi sertleştirebilecek bazı hassas cilt ipuçları.

1- Güneşe dikkat edin

“Güneş kremi kullanın” bugünlerde yaygın bir tavsiye, ancak güneşten korunma özellikle hassas cilde sahip kişiler için önemlidir. Güneşe maruz kalmak cildinize zarar vererek cildinizin kurumasına ve erken yaşlanmasına neden olabilir. Sizi UVA ve UVB ışınlarından koruyan ve çinko oksit veya titanyum oksit içeren iyi bir güneş kremi kullandığınızdan emin olun. Ayrıca, yoğun saatlerde sabah 10 ile öğleden sonra 3 arasında güneşte kalmaktan kaçının. Unutmayın, bir yaz gününde cildi tahriş eden tek şey güneş değildir. Isı hassas cildi rahatsız edebilir, bu nedenle serin kalmak ve aşırı ısınmayı önlemek için gölgede kalın.

2. Bol bol su için

Cildiniz kuruduğunda daha ince ve daha hassas hale getirebilir. Cilt bakımı rejiminize uygun maliyetsiz bir katkı, günde en az 2,5 litre su içmektir. Cildiniz nemlendiğinde daha dolgun ve daha sağlıklı olur. Bu yaşlandıkça daha da önemli hale geliyor. Doğduğumuzda vücudumuzun % 75’i sudur ve bu yaşlandıkça azalır. Daha fazla su içmek cildinizin yaşlandıkça incelmesini önleyecek ve diğer organlarınız için de faydalıdır.

3- Deterjan ve sıkıştırıcılardan kaçının

Deterjan temizleyiciler ve büzücüler kendinizi temiz hissetmenize sağlayabilir, ancak aslında cilt hücrelerinizin güçlü bir bariyer oluşturmasına yardımcı olan yağları parçalıyorlar. Kokusuz ve deterjansız temizleyiciler kullanarak hassas cilt bakımı rutininizi tazeleyin. Saçınızı, bulaşıklarınızı veya çamaşırlarınızı yıkamak için kullandığınız diğer deterjanların da cildinizi tahriş edebileceğini unutmayın. Bu nedenle, bu ürünlerin en az sert versiyonlarını tercih edin.

4- Soğukkanlılığınızı koruyun

Bahsettiğimiz gibi, ısı hassas cildi tahriş edebilir, bu nedenle vücudunuzu serin tutmanın yollarını arayın. Sıcak bir duş veya banyo iyi hissettirse de, daha serin bir duş cildinizin kurumasını ve tahriş olmasını engeller. Cildinizi rahatlatmak için gün boyunca soğutma sisleri veya serumlar da kullanabilirsiniz. Boynunuzun arkasına bir damla nane yağı, aşırı ısındığınızda vücudunuzu soğutmanın hızlı bir yoludur.

5- Nemlendirin, nemlendirin, nemlendirin

Yaşayan cilt hücreleriniz yağlar olarak da bilinen lipitler tarafından bir arada tutulur. Cildinize nemlendirici ve yağlar şeklinde daha fazla yağ vermek, hücreleriniz arasında daha sıkı bir bağ oluşturacak ve onu tahriş edici maddelere karşı daha az savunmasız hale getirecektir. Cildiniz çok yağlı değilse, geceleri nemlendirici yerine yüz yağı kullanmayı deneyin. Hindistan cevizi yağı, vücudunuzun her yerinde işe yarayan hafif, çok amaçlı bir yağdır. Yağlı ciltler için silikon bazlı nemlendiriciler kullanın. Genellikle yağlı olmayan veya hafif nemlendiriciler olarak etiketlenirler. Kuru cilt için bir başka ipucu, banyodan sonra kendinizi hafifçe kurulayın ve cildiniz hafif nemliyken hemen yağ veya nemlendirici uygulayın.

6- İçinizi güçlendirin

Diyetiniz, cildinizin ne kadar sağlıklı olduğu konusunda büyük rol oynar ve cildinizi içten dışa onarabilirsiniz. Cildinize sert olması için ihtiyaç duyduğu antioksidanları vermek için günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze yemek önemlidir. Sağlıklı gıdalardaki mineraller ve vitaminler, cildinizi sıkı ve genç tutmak için kolajen üretimini de artırabilir. Hassas cilt genellikle iltihapla tahriş olur, bu nedenle anti-enflamatuar bir diyet cildinizin bariyerini güçlendirmeye yardımcı olabilir. Yulaf yemek, yeşil çay içmek ve şekeri sınırlamak, iltihabı azaltmanın yollarından sadece birkaçıdır.

7- Stresi yönetin

Hassas cilt ipuçlarının çoğu, vücudunuza ne koyduğunuza odaklanır, ancak cildinizi sağlıklı ve güçlü tutmak için bağışıklık sisteminizin ne kadar önemli olduğunu unutmayın. Cildiniz en büyük organınızdır ve stres iyileşme sürecini yavaşlatarak en büyük bariyerinizi zayıflamış bir durumda bırakabilir. İster meditasyon, ister televizyonda en sevdiğiniz komedi izleyin, hassas cilt bakımı rejiminize stres atmayı deneyin ve zamanla ne tür sonuçlar aldığınızı görün. Muhtemelen içte ve dışta daha iyi hissedeceksiniz.

Yaşlanma karşıtı kremler kaç yaşından itibaren kullanılmalı?

Yaşlanmayı geciktirmenin tanımı yaşlanmayı geciktirmek veya durdurmaktır. Vücudumuz hücrelerden oluşur ve yaşlanma, hücre ölümü olduğunda gerçekleşir. Bebek, çocuk ve genç yetişkin olarak vücudumuzun hücreleri güçlü, dayanıklıdır ve yeni hücreler oluşturabilir. Yıllar geçtikçe vücudumuzun yeni hücreler üretme yeteneği azalır, hücre ölümü gerçekleşir ve yaşlanma süreci devam eder.

Anti Aging Nedir?

Anti aging ürünlerinin kullanımı özellikle son yıllarda büyük bir artış göstermiştir. Türkçe adı ile yaşlanma karşıtı olan bu ürünlerin kullanılması yaşlanma etkilerinin geciktirilmesine olanak sağlamaktadır. Bu ürünlerin hangi aralıklar ile kaç yaşında kullanılmaya başlanması gerektiği ise birçok kişinin kafasında soru işareti oluşmasına neden olmaktadır. Özellikle kadınların yaşlanma belirtilerine karşı olan duyarlılığı düşünüldüğünde hayat kurtarıcı niteliğe sahip ürünlerdir.

Cildin yenilenmesini ve hormonların dengelenmesine sağlayan anti aging ürünlerin etkilerinin görülebilmesi için uzun süreli bir kullanıma ihtiyaç duyulmaktadır. En az üç ay düzenli kullanım gerektiren bu ürünler serum, krem veya losyon formuna sahiptir. Bu ürünlerin yanı sıra daha etkili bir sonuç alınabilmesi için cerrahi müdahalelerde başvurulabilir. Estetik işlem başlığı altında incelenen botoks, dolgu ve lazer uygulamaları anti aging işlemlerindendir. Bu işlemlerinin her birinin farklı özellikleri ve buna bağlı etkileri mevcuttur. Kalıcılık süresi yapılan işleme göre değişkenlik gösterse de genele bakıldığında uzun vadeli işlemlerdir.

Anti Aging Ürünler (Yaşlanma Karşıtı Kremler) Kaç Yaşından İtibaren Kullanılmalı?

Krem, losyon veya serum formunda olan Anti aging ürünler düzenli kullanım gerektirmektedir. Anti Aging ürünlerin kullanımına erken yaşlarda başlanmalıdır. 20’li yaşlardan itibaren cildin yaşlanmasını engellemek amacıyla Anti aging içerikli ürünlerin kullanımı önerilmektedir. Birçok kişinin yaptığı en büyük hata yaşlanma belirtileri görülmeye başlandığı anda Anti Aging içerikli ürünlerin kullanımına başlanmasıdır. Bu durum yaşlanma belirtilerini durdurmayacağı gibi geciktirmeyecektir.

Anti aging yani yaşlanma karşıtı ürünler 20 li yaşlarda kullanılmaya başlanmalıdır. Ne kadar erken kullanımına başlanır ise yaşlanma belirtileri o kadar geciktirilmektedir. Cilt yüzeyinde ki kolajen miktarı azalmaya başlamadan Anti Aging kullanımına başlanması gereklidir. Yani Anti Aging kullanımı ne kadar erken olursa yaşlanama belirtileri o kadar geciktirilecektir. Anti Aging içerikli ürünler aynı zamanda yaş ortalamasına göre de üretilmektedir. Örneğin 30+ 40+ veya 50+ şeklinde satışa sunulan bu ürünler cildin yenilenmesine ve kolajen miktarının arttırılmasına yardımcı olmaktadır. Anti Aging aynı zamanda cildin korunmasına da olanak sağlayabilmektedir. Nemlendiricilerin içerisinde tercih edilmesi cildin nem ihtiyacının da karşılanmasına yardımcı olacaktır.

Yaşlanmanın Etkilerini Azaltmak İçin Cildime Nasıl Bakmalıyım?

Cildinizin kışın hayatta kalmasını sağlamanın en önemli yollarından biri günde birkaç kez nemlendirmektir. Kullandığınız her tür yüz nemlendiricisinin ayrıca ultraviyole A ve B ışınlarına karşı bir SPF koruyucu içermesi gerekir – güneş kremi sadece yaz için değildir. Erken yaştan itibaren yaş yönetiminin temel unsuru, gün boyunca bol miktarda güneş kremi ve nemlendirici kullanımıdır; Retinoidler (antiinflamatuar) veya sterilize edilmemiş C vitamini ürünleri, geceleri (güneşin ultraviyole ışınlarına maruz kaldıklarında etkisiz hale gelmeyecekleri zaman) uygulanması gerekenlerdir. Ve ellerinizi unutmayın. El bakım losyonunu da yanınızda taşıyın ve ellerinizin hızlı bir şekilde gençleşmesini sağlamak için eldivenlerinizi takmadan hemen önce uygulayın.

Cildinize bakım yapmanın bir başka yolu, cildin olgunlaşmadan yaşlanmasına neden olabilecek bazı zararlı faktörleri tanımaktır. Onlar içerir:

  • Güneşe maruz kalma / aşırı maruz kalma
  • Sigara içmek
  • Alkol ve aşırı ilaç kullanımı
  • Cildi gevşeten ve yaşlandıran kilo alma / verme döngüleri
  • Su tutmaya neden olan yiyecekler (tuz)

Peki cildinizin sıkılığına ve elastikiyetine yardımcı olmak için ne yapabilirsiniz? Sağlıklı kan akışını ve kas tonusunu canlandırmak için egzersiz yapın,  yoga ve pilates gibi stres azaltıcı aktivitelere katılın. Neye karşı hassas veya alerjik olabileceğinizi öğrenin ve bunlardan kaçının. Ve son olarak, ama kesinlikle en az değil, yeterince uyuyun. Uyku, yoğun yaşam tarzımız nedeniyle çoğumuzun gözden kaçırdığı bir silahtır.

Karantinada evde yapılabilecek aktiviteler listesi neler?

Koronavirüs (Covid-19) sebebiyle evde kalmak zorunda kaldığımız şu günlerde çocukları oyalamak, kaliteli ve eğlenceli vakit geçirmek istiyor ve karantina da yapılabilecek aktiviteler nelerdir? sorusuna yanıt arıyorsanız, işte bu karantinada evde yapılabilecek aktiviteler listesi tam size göre.

Karantinada Evde Yapılabilecek Şeyler/Aktiviteler Listesi

Konserler ertelendikçe, spor etkinlikleri iptal edildikçe, okullar ve turistik noktalar kapatıldıkça, uzmanlar bu küresel salgın döneminde hastalık belirtisi göstermeyenlerin bile evde kalmasını tavsiye ediyor.

Doğru: Kendi kendini karantinaya almanız tavsiye edilir. Evde kalmak, kendinizi ve başkalarını koronavirüsten korumanın iyi yolu ve sağlık sistemimize baskı yapan günlük vakaların azalmasına yardımcı olmak için önemli bir önlem olsa da, can sıkıntısına ve depresyona neden olabilir.

Karantinada evde sıkışıp kaldığınızda yapacak ne var? Evde kaldığınız dönemden mümkün olduğunca ilginç ve hatta verimli bir şekilde zamanı geçirmenize yardımcı olmak için Karantinada evde yapılabilecek aktiviteler listesi derledik.

1- Yeni Yemekler Deneyin

Evde kalmak zorunda olduğumuz, yeni kısıtlamaların geldiği şu günlerde anneler ev kadınları sürekli yemek yapmaktan şikâyetçidirler. Onlarında sırtında ki bu yükü hafifletmek adına yemekleri beraber yapıp, daha önce yapmadığınız yemekleri deneyebilirsiniz. Hem beraber kaliteli zaman geçirip hem de yeni lezzetler öğrenip, tatmak paha biçilemez bir aktivitedir.

2- Sessiz Sinema Oynayın

Karantina da evde yapılabilecek aktiviteler arasında çok güzel bir seçenektir. Eşiniz ve çocuklarınızla gruplaşıp, belirlediğiniz bir filmi sessiz şekilde anlatmaya çalışın. Aldığınız enteresan cevaplar çok hoşunuza gidecek.

Evde yapılabilecek hobiler neler? En trend hobiler ile zaman artık daha eğlenceli!

3- Şarkı Gecesi Yapın

Özellikle şarkı söylemeyi seven bir aile iseniz bu seçenek tam size göre. Karantinada yapılabilecek aktivitelerden biri. Şarkı geceleri düzenleyin. Sesinizin güzel olup olmaması hiç önemli değil. Unutmayın amaç, eğlenmek. İçinizden geldiği gibi şarkılar söyleyip karantinayı eğlenceli hale getirebilirsiniz.

4- Film İzleyin

Kocaman bir kova mısır patlatıp ailecek ekran karşısına geçin. Hepinizin ortak karar verdiği ve sevdiği bir film açın ve anın tadını çıkarın. Film seçeneğinin çok fazla olduğu platformları deneyip karantina da ailenizle güzel vakit geçirebilirsiniz.

5- Kitaplarınıza Gömülün

Karantina da yapılabilecek aktiviteler arasında en güzelidir kitap okumak. Çünkü kitaplarınıza gömüldüğünüzde, o süre içinde dünyadan soyutlanırsınız. Kitabınızın içinde yaşarsınız. Bu hem kafayı boşaltmanızı, hem de vakit geçirmenizi sağlar. Ailecek kitap okuma saatleri yapıp hepiniz aynı anda kitap okuyun. Hepinize özellikle çocuklara çok iyi gelecek.

6- Yeni Bir Şeyler Öğrenin

Karantina da çok boş vaktiniz var. Bu boş vakitleri yeni bir şeyler öğrenerek değerlendirebilirsiniz. Online platformlarda İngilizce öğrenebilirsiniz. Uzun zamandır öğrenmek isteyip de vakit bulamadığınız her ne varsa, karantina çok iyi bir fırsat. Ailenizi de işin içine katmak değişik ve eğlenceli olacaktır.

7- Akrabalarınızı Arayın

Uzun zamandır görüşmediğiniz bir arkadaşınızı arayın. Aile bireylerinizle görüşün. Bu günlerde onların iyi olduğunu bilmek sizi de motive edecektir.

Evde yapılabilecek uğraşabileceğim hobiler neler? Ev hanımları ve erkekler için hobiler!

8- Çocuklarınızın Oyunlarına Dâhil Olun

Onlara yeterince vakit ayıramadığınızdan şikâyetçiyseniz, şimdi bunun tam zamanı. Onların oyununa dâhil olun vaktin nasıl geçtiğine siz bile şaşıracaksınız.

Kendinizi dinlemek, hayat koşturmacasından sıyrılıp içinize dönmek için bu günleri değerlendirin. Karantina da yapılabilecek aktiviteler nelerdir?

9- Kendin Yap Projeleri Yapın

Hiç şüphe yok ki, evinizin etrafında biraz süslenmeye ihtiyaç duyabilecek pek çok şey var. Kilerinizi yeniden düzenlemek, bir kapı çerçevesini boyamak veya portatif raflar kurmak istiyorsanız, bu küçük ev güncellemeleri ortamı ve dolayısıyla ruh halinizi iyileştirecek (ayrıca sizi meşgul edecekler).

10- Sanal Gezilere ve Turlara Katılın

Elektronik aletler kullanarak seyahat etmenin mümkün olacağını hiç düşündünüz mü? Yaşlılar, ünlü simge yapılarda sanal turlara çıkarak bugün mevcut olan teknolojiyi kullanabilir. Bu, özellikle karantina önlemleri alınmadığında bile tüm bu siteleri ve müzeleri ziyaret etmekte güçlük çekenler için elverişlidir.

Bunları diğer ailelerle birlikte ayarlamak ve siteleri görüntülemek için video görüşmesini ekran paylaşmak, yaşlılar ve diğer aile üyeleri için güzel bir bağ kurma etkinliği olabilir.

11- Yeni Bir Sanatsal Hobi Edinin

Karantina, yaş grubu ne olursa olsun, sanat ve zanaatla uğraşmak için iyi bir zamandır! Yaşlıların ilgisine bağlı olarak, beceri seviyelerine uygun faaliyetlerde bulunmayı seçebilirler. Yetişkinler için boyama kitapları kadar basit bir şey işe yarayabilir ve bunların çoğu için stres giderici bir araç olduğu kanıtlanmıştır. Dilerse sevdiklerine el yapımı giysiler yaratmak için yapabilecekleri örgü veya tığ işi gibi başka projeler de var.

Bir başka harika fikir, ya en sevdikleri konularla ya da belki de geçmişten hatıralarla dolu temalı albümler oluşturmaktır.

Alfa-1 antitripsin eksikliği nedir? Belirtileri, nedenleri ve tedavisi

Doktorlar kalıtsal bir alfa-1 antitripsin eksikliğine, alfa-1-antitripsin eksikliği veya proteaz inhibitörü eksikliği gözüyle bakarlar. Sağlıklı insanlarda karaciğerde fonksiyonel protein alfa-1-antitripsin oluşur. Eksiklik başlangıçta karaciğeri etkilemez. Aksine, etkilenen esas olarak akciğerlerdir. AAT açığı kronik inflamasyona yol açar. Doktorlar KOAH hastalığından şüphelenebilir. Bu, İngilizce “kronik obstrüktif akciğer hastalığı” nın kısaltmasıdır. Tercüme edildiğinde, bu şu anlama gelir: kronik olarak ilerleyen akciğer hastalığı. Uygun tedavi olmadan alveoller şişmeye devam eder ve sonunda patlar. Doktorlar bu aşırı şişmeyi pulmoner amfizem olarak adlandırırlar. Bir alfa-1-antitripsin eksikliğinin ileriki seyrinde karaciğer de hasar görülür. Karaciğer iltihabı ve karaciğer sirozu gelişir.

Alfa-1-antitripsin eksikliğine genetik bir kusur neden olur. Sonuçlar özellikle sigara içmekle daha da kötüleşir. Çünkü sigara içmek ve diğer hava kirleticileri, etkilenenlerin hala oluşturduğu az miktardaki alfa-1 antitripsin etkisini azaltır. Alfa-1-antitripsin eksikliğinin tedavisinde, solunum sistemine yönelik geliştirilmiş ilaçlardan sıklıkla faydalanılmaktadır.

Alfa-1 Antitripsin Eksikliği Görülme Sıklığı

Alfa-1 antitripsin eksikliği, yılda 10.000 kişi başına 2,5 yeni vaka ile nadir hastalıklardan biridir. Aynı zamanda proteaz inhibitörü eksikliği en yaygın kalıtsal hastalıklardan biridir. Halk tarafından daha yaygın olarak bilinen konjenital tip 1 diyabet, 10.000 kişi ve yılda sadece 1.5 yeni vakaya karşılık gelmektedir. Pek çok kişinin kistik fibroz olarak bildiği kistik fibroz insidansı da benzer sıklıktadır.

Uzmanlar, önemli sayıda bildirilmemiş vaka olduğunu varsaymaktadır. Bazı tahminler, KOAH’lı kişilerin yüzde 40’ına kadar alfa-1 antitripsin eksikliğine sahip olabileceğini düşündürmektedir.

Alfa-1 Antitripsin Eksikliği Belirtileri

Alfa-1 antitripsin eksikliğinin semptomları erken evrelerde KOAH’dakilere benzer. Hastalık öksürük ve bronşite benzer güçlü balgamla başlar. Diğer belirtiler hırıltılı solunum veya hırıltı ile beraber nefes almada zorluk çekmektir.

Hastalık ilerledikçe akciğer dokusu giderek daha fazla zarar görür. Alveoller şişer ve patlar. Bu pulmoner amfizem, oksijen kaynağını kötüleştirir. Amfizemin semptomları nefes almada artan zorluğu içerir. Normal gibi gözüken öksürük kuru ve rahatsız edici bir öksürüğe dönüşür. Belirgin bir oksijen eksikliği varsa, cilt maviye döner (siyanoz).

Bazen sağ kalp zayıflığı ile pulmoner dolaşımda basınç artışı ve sağ kalp stresi (kor pulmonale) mümkündür. Örneğin, etkilenenler sadece dik pozisyonda yeterli oksijen alırlar ve neredeyse oturma pozisyonunda uyurlar. İlerleyen süreçte, solunum en ufak bir eforla tükenir, daha sonra istirahatte bile nefes almada zorluk yaşanır.

Alfa-1 Antitripsin Eksikliğinde Karaciğer Semptomları

Alfa-1-antitripsin eksikliğinin karaciğer semptomları, akciğerlere verilen hasardan önemli ölçüde daha az sıklıkla ortaya çıkar. Bununla birlikte, çocuklukta bile karaciğer iltihabı mümkündür. Karaciğer iltihabının (hepatit) ilk görünür belirtisi genellikle sarı deri ve mukoza zarlarıdır. Alfa-1-antitripsin eksikliği, çocuklarda ve ergenlerde bile karaciğer hasarına neden olabilir.

Alfa-1 Antitripsin Eksikliği Nedenleri

Alfa-1-antitripsin eksikliği, kromozom 14’teki doğuştan genetik bir kusurdan kaynaklanır. Doktorlar, alfa-1-antitripsin eksikliğinin homozigot ve heterozigot formları arasında ayrım yapar.

  • Hem maternal hem de baba kromozomu 14 anormal şekilde değişirse, bu homozigot formdur. Bu durumda, alfa-1 antitripsin eksikliği özellikle belirgindir.
  • Patolojik genetik mutasyon yalnızca bir kromozomda (heterozigot form) mevcutsa, karaciğer hücreleri hala küçük, ancak çoğu zaman yetersiz miktarlarda alfa-1-antitripsin üretir.

Alfa-1 Antitripsin İşlevi

Alfa-1-antitripsin, belirli bir enzim grubu olan proteazların en önemli antagonistidir. Öncelikle bu enzimlerin çok faydalı bir görevi vardır. Molekülleri bölerler ve yaşlı veya hastalıklı dokunun parçalanmasını sağlarlar. Ek olarak, vücudumuz çevresel etkiler nedeniyle iltihaplanma veya tahriş durumunda daha fazla proteaz üretir. Alfa-1-antitripsin, doğal bir rakip olarak, proteazların herhangi bir hasara neden olmamasını sağlar. Bu nedenle doktorlar, alfa-1-antitripsin’i bir proteaz inhibitörü olarak adlandırır. Proteaz inhibitörlerinin eksikliği veya alfa-1-antitripsin eksikliği durumunda, enzimlerin hasarı telafi edici etkisi eksiktir. Proteazlar artık yavaşlamaz ve giderek daha fazla dokuyu yok eder. Bu daha çok akciğerlerde ve karaciğerde olur.

Alfa-1 antitripsin, sağlıklı insanlarda karaciğerde üretilir. Alfa-1 antitripsin eksikliği ile ilişkili karaciğer semptomları, esas olarak üretilmesi amaçlanan karaciğer hücrelerinin düzgün çalışmaması ile açıklanmaktadır. Alfa-1 antitripsin yerine başka bileşikler oluştururlar. Bunlar bazen karaciğer hücrelerinde toplanır ve başlangıçta karaciğer iltihabına ve nihayetinde karaciğer sirozuna yol açar.

Alfa-1 Antitripsin Eksikliği Teşhisi

Alfa-1 antitripsin eksikliğinin teşhisi, bir kan testi ile güvenilir bir şekilde kanıtlanabilir. Kan plazmasındaki alfa-1-antitripsin konsantrasyonu ölçülür. Kromozom 14’te patolojik bir değişiklik gösteren kan testleri de vardır.

Akciğer hasarının boyutunu belirlemek için röntgen veya akciğerlerin bilgisayarlı tomografisi gibi görüntüleme prosedürleri kullanılır. Sözde akciğer fonksiyon testi ve standartlaştırılmış anketler de ilk ipuçlarını sağlar. CAT skorunu belirlemek için sözde KOAH değerlendirme testi kullanılır.

İspatlanmış alfa-1-antitripsin eksikliği varsa karaciğer de detaylı olarak incelenir. Karaciğer fonksiyonunu ölçmek için kanda karaciğer değerleri belirlenir. Görüntüleme prosedürleri, karaciğer hasarını görünür hale getirebilir.

Alfa-1 Antitripsin Eksikliği Tedavisi

Alfa-1 antitripsin eksikliği şu anda tedavi edilemez. AAT açığı, ilaç formundaki alfa-1-antitripsin ile telafi edilebilir. Bu alfa-1 antitripsin, bağışlanan insan kanından elde edilir. Genellikle haftada bir infüzyon şeklinde verilir.

Ayrıca alfa-1 antitripsin eksikliği olan hastalar asla sigara içmemelidir. Yangınla mücadele, biçme veya taşlama gibi tozlu işler sırasında her zaman solunum koruyucu takılmalıdır.

Daha ileri tedavi, akciğer ve / veya karaciğer hasarının boyutuna bağlıdır. Ayrıntılı bilgileri doktorunuz size vermelidir.

Hastalığı Önleme

Alfa-1 antitripsin eksikliği kalıtsal bir hastalık olduğu için etkili bir şekilde önlenemez.

Bununla birlikte, bir alfa-1-antitripsin eksikliği teşhis edilirse, enfeksiyonlara ve organ işlevinde bir bozulmaya karşı koruyucu önlemler vardır. Alfa-1 antitripsin eksikliği olan kişiler asla sigara içmemeli ve alkol tüketimini minimumda tutmalıdır. Aşılarla kendinizi solunum yolu enfeksiyonlarına karşı korumak da mantıklıdır. Birincisi ve en önemlisi grip aşısıdır. Aşı aynı zamanda sık görülen pnömokok kökenli pnömoniye karşı da koruma sağlar.

Safra kesesi hastalığı neden olur, belirtileri neler? Tedavisi

Safra kesesi hastalığı; safra taşları safra kesesi taşları ve kolesistit olarak değişik isimler alan bir hastalık olarak, karın bölgesinde yer alan safra kesesinin işlevini bozan, şiddetli ağrılara neden olan bir hastalıktır. Hastalarda safra kesesinde iltihap olmadığında dahi taşlar gelişebilir. Hastaların şu farkındalığa varması önemlidir:

Safra kesesi olmadan da yaşamak mümkündür. Çünkü karaciğer organımız, safra kesesini depo olarak kullanır. Bu depo yoksa, da parçalayıcı sıvı yine karaciğerden belli oranlarda salgılanmaya devam edebilir. Bu salgı, kesede depolanacağına, direkt olarak ince bağırsaklara yollanabilir. Hastalık neden ortaya çıkar sorusuna gelince; safra kesesi hastalığı, sistemin tıkanması veya kesede kristal-taş oluşumu nedeni ile olur. Kanalda safra azalması sebebi ile hasta, yediği yağlı besinleri sindirmekte güçlük çeker. Enfeksiyonlar, şiddetli karın ağrıları oluşabilir. Kimler, safra kesesi hastalığına daha kolay yakalanabilir? Obezite hastaları, çok yağlı beslenen ve safra kesesini yoranlar, kolesterol hastaları, ailede safra sorunu yaşamış ebeveynleri olanlar, yaşlı insanlar bu hastalığa kolay yakalanır.

Safra Kesesi Hastalığının Belirtileri Neler?

  • Yüksek ateş
  • Cildin sararması
  • Sağ üst karın bölgesinde şiddetli ağrılar
  • Aralıklı ağrılar

Hastalığın teşhis edilmesi için, safra kesesini net gösterecek karın ultrasonu yeterli olacaktır. Ultrasonla taşlar kolayca görülebilir. Eğer görüntülenmezse bu kez MRI ve CT tekniği kullanılarak hastalık teşhis edilir.

Safra Kesesi Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Hastalıktan kurtulmak için keseyi ve kanalları onarmak mümkün değildir, ancak kese ameliyatla alınarak hasta kurtarılabilir. Ameliyattan sonra hasta normal yaşamına dönebilir. Hasta, kese alındıktan sonra beslenme programını bir dahiliye doktoru gözetiminde düzenlemelidir. Dahiliye doktoru, yağların parçalanmasını kolaylaştıran safra kesesinin olmaması nedeni ile, direkt olarak karaciğerden salgılanacak yağ parçalayan enzimlerin kısıtlı ve geç salgılanmasını göz önüne alarak, az yağlı besinler önerebilir. Az yağlı yemek, kolesterolü yükseltecek besinleri tüketmemek hastayı rahat ettirecektir.

Hastalar beslenirken şunlara dikkat etmelidir:

  • Küçük porsiyonlar ve sık öğünler
  • Hafifçe buharda pişirilen yiyecekler
  • Yiyeceklerin iyi çiğnenmesi
  • Sıvıları küçük yudumlarla ve oda sıcaklığında içmek

Safra Kesesi Hastalarına Önerilmeyen Besinler

Yağlı et ve balık ürünleri, füme, kızarmış besinler, Kolesterol arttırıcı yumurta, hazır konserve besinler, lahana ve turşusu, karnabahar, patates kızartması, brokoli, ıspanak, enginar, biber, turp, kereviz, salatalık, baklagiller, tam yağlı peynirler süt ve yoğurt çeşitleri, kuruyemişler, fabrikasyon soslar, baharatlar, tüm dondurma ve hamurlu tatlılar, tüm çeşni çeşitleri, çikolata, kakao, kahve tüketilmemelidir.

Bu besinler tüketilirse ne olacak?

Bu durumda safra kesesi olmadığı için, karaciğer, yağ parçalayıcı enzimleri yetiştirmekte zorlanacak ve aşırı yüke maruz kalacaktır. Bu da karaciğerin zarar görmesi anlamına geliyor. Bu organ dev bir fabrika gibi çalışan, kana insülin vererek glikoz moleküllerinin hücreye geçip enerji sağlamasına yardım eder. Beyinden gelen bir çok emri yerine getiren karaciğer, fonksiyonlarını kaybederse çok daha ciddi sorunlar baş gösterir.

Koltuk altı kararması nasıl geçer? En hızlı koltuk altı beyazlatma yöntemi

Koltuk altı kararması için öncelikle yapılması gereken, bu renk bozukluğunun ardında herhangi bir rahatsızlık olup olmadığının öğrenilmesidir. Eğer tıbbi bir sorun yoksa koltuk altı lekeleri doğal yollarla giderilebilir. Bu kararmaların en büyük nedeni sürtünme, epilasyon ve genetik faktörlerdir. Beyazlatmak için çeşitli markaların birçok kozmetik ürünü denenebileceği gibi ev ortamında doğal yöntemlerle de renk eşitliğini sağlamak mümkündür. Peki, nasıl? Koltuk altı karaması için etkili ve doğal çözümler neler olabilir, sizler için araştırdık.

Koltuk Altı Kararması Nasıl Geçer? Koltuk Altı Kararması İçin Etkili ve Doğal Çözümler

Yöntem 1: Oksijen bazlı doğal gıdalardan yararlanma

Patates: 1 adet patatesin suyu çıkarılır veya ince dilimler halinde kesilir. Hazırlanan bu malzeme kararmış koltuk altı bölgesine uygulanır. 10 dakika sonra kurumuş bölgeyi yıkanır.

Salatalık: 1 adet salatanın suyu çıkarılır veya ince dilimler halinde kesilir. Ardından bir çay kaşığı zerdeçal bir çay kaşığı limon suyu eklenir, karıştırılır. Hazırlanan bu karışım kararmış bölgeye sürülür. Yarım saat bekledikten sonra durulanır.

Limon: Limon asidik olduğundan renk açıcı özelliği vardır. Bir limon kalın şeritler halinde dilimlenir. Kararmış bölge bu dilimler ile ovalanır. 15 dakika sonra durulanıp, nemlendirilir.

Yumurta yağı: Aktarlarda satılan yumurta yağıyla karamış bölgeye narince masaj yapılır. Bir gece bekletilip, durulanır. Bölgeye nemlendirici sürülür. Bu uygulama cildin rengini açar, aydınlatır, deri hücresi oluşumuna izin verir ve cildi pürüzsüz yapar.

Yöntem 2: Nemlendirici kullanma

Koltuk altı lekelerini geçirmek ve önlemek için her gün nemlendirici kullanmak gerekir. Doğal nemlendiricileri kullanmak etkili olur.

Yöntem 3: Ölü deri hücrelerini arındırma

Koltuk altında biriken ölü deri hücreleri kararmalara neden olur. Arındırma işlemini etkili bir şekilde yapabilecek doğal çözümler aşağıdaki gibidir.

Karbonat: Yeterli miktarda karbonata su ilave edilerek, karıştırılır. Diş macunu kıvamına geldikten sonra sürülüp, ovalanır. Ardından bir çorba kaşığı karbonat avuç içine alınarak, tekrar ovalanır. Hem peeling yapılmış olur hem de aydınlık görüntü sağlanmış olur.

Şeker: Üç çorba kaşığı zeytinyağı ile bir bardak kahverengi şeker, homojen olana kadar çırpılır. Islanmış cilde masaj yaparak sürülür ve 5 dakika beklenir. Bu uygulamayı banyo yaparken uygulamakta fayda var.

Portakal: Güneşte kurutulmuş portakal kabukları toz haline getirilir. Süt ve gül suyu eklenerek, macun kıvamına getirilir. İnce katmanlar halinde bölgeye sürülerek, ovalanır. Ortalama 20 dakika sonra durulanır.

Ponza taşı: Kozmetik mağazaları ve eczanelerde kolaylıkla bulunabilir. Bu volkanik taş sayesinde ölü deri hücrelerinden anında kurtulmak mümkündür. Taş ıslatılıp bölge ovalanır. Ponza taşı ayaklar için de kullanılır.

Gül suyu ve karbonat: Gül suyu ve karbonat karıştırılarak, macun elde edilir. Koltuk altına sürülüp, ovalanır. 15 dakika sonra durulanır. Hem renk açar hem de ölü hücrelerden arındırır.

Yöntem 4: Sirke, süt ve Hindistan cevizi

Koltuk altı kararması için sirke, süt ve Hindistan cevizi yağından yararlanılır. Bu üçlü cildi tazeler ve yumuşatır. Renk eşitsizliğini düzenler.

Sirke: Pirinç unu ve sirke karıştırılır ve macun kıvamına getirilir. Kararmış bölgeye ovalanarak, sürülür. 20 dakika sonra bölge durulanır. Bu yöntem sıcak su banyosundan sonra yapılmalıdır. Sirke aynı zamanda bölgede bulunan bakterileri öldürür.

Süt:  Yağ asitleri ve vitamin bakımından zengin olan süt, leke açıcıdır. Bir çorba kaşığı un, bir çorba kaşığı kaymak ve iki çorba kaşığı süt macun kıvamına gelene kadar karıştırılır. Bölgeye uygulandıktan sonra 20 dakika bekletilir ve sonrasında durulanır.

Hindistan cevizi yağı: E vitamini bulundurmasından dolayı cildi yumuşatır ve cildin rengini açar. Sürüldükten sonra 20 dakika beklenir ve sabunla yıkanır.

Yöntem 5: Nohut unu maskesi

Limon, nohut unu, zerdeçal ve yoğurt karıştırılarak macun kıvamına getirilir. Kararmış bölgeye uygulanan bu macun ortalama 20 dakika bekletilip, durulanır. Cildi beyazlatan bu maske iki hafta süreyle her gün uygulanır. İki hafta sonunda haftada üç defa yapılması önerilir.

Yöntem 6: Domates suyu

Doğal bir renk açıcı olan domates suyunun içeriğinde asit vardır. Alerjisi olmayanlar bir domatesin suyunu çıkarır. Domates suyu bir pamuk yardımıyla koltuk altına sürülür. İki dakika bekledikten sonra ovalanır. Ardından iyice durulanır.

Koltuk Altı Kararması İçin Tıbbi Çözümler

Koltuk altı kararması için tıbbi çözümler arandığında öncelikle dermatologa gidilir. Uzman hekim muayene sonrasında genelde kremler önerir. Ancak altında yatan başka bir hastalık varsa hasta başka bir polikliniğe yönlendirilir. Diyabet sorunu olanlara beslenme alışkanlıklarını düzenleyici program hazırlanır. Nişasta ve şekerli gıdalara kısıtlama getirilir.

Koltuk altı lekelenmesi bazen doğum kontrol hapları olabilir. İçerisinde civa bulunan renk açıcı kremler zararlıdır. Bu nedenle eczane ürünü ve reçeteli krem kullanmakta fayda var. Aşağıda cilt beyazlatıcı kremleri sıraladık. Kullanmadan önce doktorunuza sormanızı öneririz.

Arap Kızı Kremi: Herhangi bir yan etkisi tespit edilmeyen bu krem leke gidericidir. Kılcal damarları uyararak, cildi beyazlatır.

Fade Out Krem: Melanin düzenleyicidir. Yağlı bir krem olduğu için gece kullanımına uygundur. Renk tonunu eşitler ve bölgeyi nemlendirir.

Redist Krem:  Redist kremi koyu cilt, güneş lekeleri, akne, çil, koltuk altı ve genital bölge kararması için kullanılır. Cildi beyazlatır. İçeriği sayesinde melanin miktarını düşürür. Böylelikle yaşlanmadan kaynaklı lekelerde de etkili olur. Cildi nemlendirir.

Koltuk Altı Lekeleri İçin 4 Öneri

  • Her gün duş almaya özen gösterilir. Aşırı terleyenler vücudunu daha sık arındırmalıdır.
  • Doğal içerikli jel, deodorant ve sabun kullanılmalıdır.
  • Elektronik epilasyon ve sıcak ev ağdası yapılması tavsiye edilmez.
  • İhtiyaç duyulduğunda peeling yapılması önerilir. Sıklıkla peeling yapmak cildi tahriş eder ve zarar verir. Açılan gözenekler mikrop ve bakterilere açık hale gelir.

Balık pulu hastalığı (İktiyozis) nedir, nasıl geçer? Belirtileri ve tedavisi

Genetik geçişli bir deri hastalığı olan balık pulu hastalığı, ilk defa 1771’de Edward Lambert adlı bir hastada keşfedilmiştir. Kendinden sonra 3 kuşak boyunca ailesinde de aynı hastalık görülen bu adama kirpi adam denilmiştir. Hafif tiplerine daha çok rastlanılsa da aslında nadir görülen bir hastalıktır. İktiyozis daha çok genetik faktörlere bağlı olan bir hastalığın yanında sonradan da ortaya çıkabilir. En erken dönemi doğum anıdır. Ancak kimilerinde ilerlemiş yaşta ortaya çıkar. Hastalığın temelinde derinin ana kolonu olan keratin maddesindeki bozulmalar yatar.

Balık Pulu Hastalığı Nedir?

Hastalığın daha çok genetik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmasından endişelenenler, balık pulu hastalığı nedir sorusuna yanıt arar. Cildin yüzeyinde epidermis hücreleri bulunur. Bu hücreler sıklıkla yenilenir ve dökülür. Balık pulu hastalarında ciltteki ölü hücreler atılamaz ve dökülemez. Böylelikle ölü olan bu hücreler deri üzerinde birikir, kurur ve yama görünümünü alır. Bu yamalardan dolayı balık pulu hastalığı ismi verilmiştir.

Balık Pulu Hastalığı Nasıl Anlaşılır? Belirtileri

Balık pulu hastalığının belirtileri deri yüzeyinden anlaşılır. Kalın deri katmanları beyaz ve gri renkte olup, poligona benzer. Saçlı deri dâhil cildin tamamında pullanma vardır. Deri aşırı kurudur. Bundan dolayı kaşınma olur. Bu tip hastalar terleyemezler.

Hastaların özellikle kış aylarında şikâyetleri artar. Bu mevsimde cilt daha çok kurur ve kaşınır. Deri iyice sertleşir, katmanlar kalınlaşır. Hastalığı ilermiş kişilerin avuç içi ve ayak tabanlarında çatlaklar yaralara neden olur ve çok ağrılı geçer. Alt bacak ve dirseklerde yamalar daha fazla olur. Derinin bazı bölgeleri daha kalın ve koyu renkli olur.

Balık Pulu Hastalığının Nedenleri Nelerdir?

Balık pulu hastalığı doğar doğmaz görülebildiği gibi ilerleyen yaşlarda da ortaya çıkabilir. Ancak en yaygın görülme zamanı erken çocukluk dönemleridir. Hastalığın ana nedeni genetik faktörlerdir. Mutasyon geçirmiş bir gen çocuğa geçebilir.

Nadir olarak genetik faktörlere bağlı olmadan balık pulu hastalığına yakalanan insanlar vardır. Bu insanlarda böbrek yetmezliği, tiroit ve kanser gibi hastalıklar tespit edildi. Kimilerinde ise kullandıkları ilaçlardan sonra iktiyozis oldukları belirlendi. Son olarak keratosis pilaris ve atopik dermatid gibi cilt hastalıkları olanlarda görüldü.

Balık Pulu Hastalığının Tanısı

Balık pulu hastalığının tanısı için deri hastalıkları konusunda tecrübeli bir uzman dermatologa gidilir. Hastalığın fiziki muayenesi yapılır ve aile öyküsü dinlenir. Hasta yetişkin ise çocukluk dönemine ait birtakım sorular sorulur. Detaylı bir kan testi yapılır. Biyopsi yapılmış deri lezyonları incelenerek, tanı koyulmuş olur.

Balık Pulu Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Balık pulu hastalığı nasıl tedavi edilir sorusunun kesin bir cevabı yoktur. Uygulanan tedaviler daha çok hastalığın semptomlarını gidermeye veya azaltmaya yöneliktir. Bu yöntemlerden birine antisemptomatik tedavi denilir. Ölü deri dokusunu atamayan bu hastalara, banyo sonrası ponza taşı veya orta sertlikte bir süngerle cildin ovulması önerilir.

Balık pulu hastalığı için en önemlisi cildin nemlendirilmesidir. En etkili nemlendiriciler ile sıklıkla deri nemlendirilir. Kuruyan cilt daha çık kaşınır. Nemlendirici kaşıntıyı erteler. Nemlendirici ve ilaçlar reçetelidir. Ayrıca Retinoidler deri hücresini azaltır. Avuç içi ve ayak tabanları için soyucu kremler yazılır.

Balık Pulu Hastalığında Nelere Dikkat Edilir?

Alerjik reaksiyon gösteren besinlerden uzak durmak gerekir. Bu besinler cilt lezyonlarını harekete geçirir. Özellikle yumurta, fıstık, süt, balık, buğday, susam, soya ve deniz ürünlerinde alerjik bileşenler bulunur. Hastanın hangi yiyecek ve içeceklere alerjisi olduğunu bilmesi gerekir. Banyo sırasında suyun sıcaklığı kontrol edilmeli, sıcak su kullanılmamalıdır.

Parfüm ve bazı sabun türleri cildi kurutur. Temizlik ve hijyen ürünleri dikkatli seçilmelidir. Banyo sonrası ve öncesinde deri sıklıkla nemlendirilmelidir. Oda nem oranını artıracak cihazlar kullanılmalıdır. Yaşam kalitesini düşüren iktiyozis hastalarının zor bir hayatı olur. Sürekli kaşınmak hem huzursuz eder hem de deri yaralanmalarına sebep olur. Terleyememeleri onları daha büyük sıkıntıya sıkar. Özellikle çocuk balık pulu hastası olanlar psikolojik destek almalıdır.

Balık pulu hastalığı deri dışında dudakları da kurutur. Bu nedenle dudak balsamı kullanmakta yarar. Ailede iktiyozis hastası varsa sonraki nesillere aktarma riski yüksektir. Bu nedenle genetik danışmanlığından yardım almak gerekir. Dünya üzerinde genle ilgili araştırmalar hala devam etmektedir. Deri üzerinde benzer lezyonlar fark edildiğinde zaman kaybetmeden cildiye uzmanından yardım alınmalıdır.

Düz taban nedir, neden oluşur, düz taban nasıl geçer?

Çocukluk çağından önlenebilecek düztaban rahatsızlığı, gelişmiş ülkelerde daha fazla görülen bir patolojidir. İleri teknoloji, fiziksel tembelliği getirmekte, fiziksel tembellik de bu tür düztaban patolojilerine neden olabilmektedir. Fiziksel olarak aktivitelerin azaltılması, hareket kısıtlanması, rahatsız edici ayakkabı giyme, az hareket etme gibi etkiler, düztaban nedenidir. Erken dönemlerde, çocuklarda bu patolojinin gelişmesi önlenebilir. Çünkü çocuklarda henüz kemikler sertleşmediği için, uzman bir ortopedi doktoru yardımcı olabilir. 6 yaşına kadar bu tedavi daha kolay yapılabilir. İşi akışına bırakarak, çocuklarda düztaban önemsenmediğinde, kas ve iskelet sisteminin esnek süreci kaçırılmış olacaktır. Bu durum ortaya çıktığında ilk 6 ayda veya çocuk 1 yaşına geldiğinde müdahale etmek daha kolaydır.

Çocuklarda ve Yetişkinlerde Düztaban Neden Oluşur?

  • Ca kalsiyum eksikliği
  • Ayaklarda yaralanma
  • Eklem hipermobilite
  • Ayakları sıkan ayakkabı giyme
  • Hareketsiz yaşam
  • Az fiziksel aktivite

Gibi sebepler yüzünden düztaban gelişebilir.

Çocuklarda Düztaban Belirtileri Nelerdir?

  • Çocuğun sürekli hareketsiz olması
  • Çocuğun yürürken çabuk yorulması
  • Çocuğun bacaklarında şişme
  • Düşük fiziksel hareketler
  • Çocuklarda sık baş ve sırt ağrıları

Düztaban Nasıl Geçer, Tedavi Edilir?

Düztaban bir şekil bozukluğudur ve teşhis edildiğinde tedavi edilse dahi tüm kusurlar tamamen giderilemez. Çocuk yaşta bu patolojinin saptanması, ilerlemeyi engeller. Bu da yaşam kalitesini iyileştirmek için yararlı olabilir. Tedavide fizyoterapi ve terapötik egzersizler yararlı olur. Doktor, ağrıların giderilmesi için ilaç yazabilir. Bu süreçte ayakları sıkmayacak rahat ayakkabılar giymek gerekir. Mümkünse her gün, çıplak ayakla, düz olmayan zeminde yürüyüş yapmak yararlı olacaktır. Kan dolaşımını iyileştirmek için de ayak masajı önerilmektedir. Ayak tabanı ve parmak tabanlarının bağlı olduğu organlar da bu masaj terapisinden iyi yönde etkilenir. Yürürken, vücut yükünü tabanlara eşit oranda dağıtmak, küçük topuklu ayakkabılar giymek rahat ettirir. Çocuklar için ortopedik tabanlıklar kullanmak uzmanın önerileri doğrultusunda iyileşme sağlar.

Topuk Dikeni Nedir?

55 yaş ve üzeri her 5 kişiden birinde topuk dikeni görülmektedir. Topuk kemiği ile ayak parmaklarını birbirine bağlayan bağ dokusu, yürüyüş yaparken özellikle uzun yürüyüşlerde yük altında kalır. Uzun yürüyüşler, bu dokuda hasara yol açar. Gerilim nedeni ile kemik dokusu aşırı kalsiyum biriktirir. Biriken kalsiyum tuzları zamanla topuk dikeni adı verilen rahatsızlığa yol açar. Bu rahatsızlığa yaşlılık neden olabilir, obezite topuk dikeni nedenlerindendir. Düztaban olanlar, ileri yaşlarda topuk dikeni sorunu ile karşılaşır. Mesleği gereği uzun süre ayakta duranlarda topuk dikeni gelişir. Diyabet hastaları, eklem ve kemik hastalıklarına maruz kalanlarda da topuk dikeni rahatsızlığı ortaya çıkar.

Couvade sendromu nedir, neden olur? Belirtileri neler?

Hamilelik süreci anne adayları için bazen çekilmez olabiliyor. Baş ağrıları, kusmalar, yorgunluk, depresif haller vs. Peki aynı durum baba adayları için de geçerli olabilir mi? Couvade Sendromu ile baba adayları da tıpkı anneler zorluklar yaşayabiliyor.

Evet, yanlış duymadınız baba adaylarının da hamilelik süreci boyunca midesi bulanabilir. Sadece bununla mı sınırlı, elbette hayır. Tıpkı anneler gibi kusma nöbetleri, yorgun uyanma, baş ve sırt ağrısı yaşayabilir baba adayları. Yani Couvade Sendromu baba adayının da hamileymiş gibi hissetmesine neden olur. İlginç olan taraf ise hamileliğin bitmesiyle birlikte bu belirtiler de bitiyor. Gelin Couvade Sendromu’na detaylı bakalım.

Couvade Sendromu’nun Önemli Nedenleri

Couvade Sendromu’nun bir diğer adı empatik hamileliktir. Yani başlıca sebebi baba adayının fazlaca empati kurmasıdır. Bunun yanı sıra baba adayında görülen aşırı stres de bu sendromu desteklemektedir. Yüksek stres ve maddi-manevi anlamdaki kaygı baba adayının hormanlarında değişime sebep olmakta bu da sendromu tetiklemektedir. Couvade Sendromu bir hastalık olarak ele alınmaz. Bu durum her türlü hamilelik döneminde ortaya çıkabileceği gibi özellikle düşük tehlikesi olan hamileliklerde de görünmektedir. Takdir edersiniz düşük tehlikesi yüksek stres kaynağıdır.

Sendrom hamileliğin son döneminde ortaya çıkabileceği gibi sürecin ilk 3 ayında da başlayabilir.

Couvade Sendromu Belirtileri Neler?

Bulantı, karın ağrısı, yeme düzeninde değişiklikler, nefes darlığı, sırt ağrıları hatta aşerme fiziksel belirtiler olarak görülebilir. Bu dönemde baba adayında kilo artışı gözlemlenebilir.

Görülebilecek psikolojik belirtiler ise duygu-durum değişiklikleri, kıskançlık ve anksiyete, depresif haller olarak gözlemlenmiştir.

Couvade Sendromu Alınabilecek Önlemler

Sendromun en önemli sebeplerinden biri stres olduğu için öncelikle bu alana yoğunlaşmak gerekir. Özellikle baba adayındaki stres kaynaklarını ortadan kaldırmak gerekir. Peki ne gibi önlemler alınabilir?

  • Eşinizle kaygılarınızı paylaşın. Böylece erkeğin babalıkla ilgili endişeleri bir nebze de olsa hafifleyecek ve eşine hamilelik sürecinde daha iyi yardımcı olabilecektir.
  • Bebek bakımıyla ilgili araştırmalar yapın. Basılı kitaplardan, internet sitelerinden ve her türlü yayından bebekle ilgili yazıları okuyun. Gerekli görüyorsanız bebek bakımıyla ilgili kurslara gidin. Unutmayın stresi tetikleyen önemli şeylerden biri bilgisizliktir.
  • Eşiniz tüm bunlara rağmen sendromu yenemiyorsa birlikte psikolojik destek almaktan kaçınmayın.

Sendromu gösteren baba adaylarının büyük çoğunluğu bu durumu gizlemektedir. Eğer makalemizde yer alan belirtilerden bir veya birkaçı yaşanıyorsa bu durum mutlaka önce anne adayıyla daha sonra da uzmanlarla paylaşılmalı. Yapılan araştırmalara göre Couvade Sendromu görünme sıklığı % 10 – % 50 arasında değişmektedir.

Sırt ve kol bölgesi lazer epilasyonu nasıl yapılır?

Sırt bölgesi epilasyonu son yıllarda sadece kadınlar değil erkekler tarafından da çok fazla tercih ediliyor. Özellikle yaz ayları öncesi kolay uygulanabilir olması ve hemen sonuç alınabilmesi sayesinde popüler lazer epilasyon türlerinden biridir.

Sırt Bölgesi Epilasyonu Nasıl Yapılır?

Sırt bölgesinde diğer bölgelerin aksine klasik yöntemleri örneğin ağda ya da epilatörleri kişinin tek başına uygulaması mümkün değildir. Mutlaka ikinci bir kişinin bu yöntemleri uygulaması gereklidir. Klasik yöntemler sırt bölgesinde oldukça ağrılıdır.

Lazer epilasyonu, diğer klasik epilasyonlardan ayıran en önemli faktör kalıcı ve uzun süreli bir tedavi yönteminin olmasıdır. Lazer uygulamasından sonra her seansta, kıllarda bir miktar azalma olması beklenir.

Erkeklerde göğüs kısmındaki kıllar çok sorun yaratmasa da, sırtta oluşan kıllar özellikle estetik açıdan bir rahatsızlık çıkardığı için, epilasyon yöntemi tercih edilir. Öyle ki bu bölgedeki aşırı kıllanma o kişinin sosyal fobisi bile olabilir. Sırt bölgesinde tüylerin fazla olmasından dolayı hiç denize, havuza girememiş (kalabalık ortamlarda) kişilere bile rastlanmaktadır.

Sadece estetik açıdan değil hijyenik açıdan da kişileri oldukça rahatsız eder. Bazı kişiler ise bu bölgede oluşan kıl dönmeleri ve oluşan kıl kökü iltihaplarından rahatsız olur.

İşte tüm bu sebeplerden ötürü, lazer epilasyon iyi bir seçenek haline gelmiştir. Sırt bölgesindeki kıl yapısı nedeni ile lazer epilasyon tipinin seçilmesi önemlidir. Sırt bölgesinde oluşan kıllar,diğer bölgelerde oluşan kıllanmalardan daha derine yerleşmektedir. Bu nedenle bazı lazer tipleri örneğin diode lazerler, bu bölgede belirgin olarak uygulanan lazer tipidir. Çünkü diode lazerler alexandrite lazerlerden daha derine inerler. Bu özellikleri bu bölgede başarı oranını artırmaktadır.

Tüm bu işlemler öncesi uzman kişi sizi muayene etmelidir.

Muayenede kıl yapınız ve cilt tipiniz değerlendirilmeli. Bu değerlendirme sonucunda hangi tip epilasyon uygun ise o epilasyon seçilmelidir. Bu oldukça önemli bir aşamadır. Eğer lazer epilasyona uygun olduğunuz görülürse, diode ya da alexandrite lazer epilasyon ile işleme başlanır.

Kol Bölgesi Epilasyonu Nasıl Yapılır?

Özellikle kadınların istenmeyen tüy konusunda en rahatsız olduğu bölgelerden birisi de kol bölgelerinde oluşan tüylenmelerdir. Buradaki tüylenmelerden kurtulmak için genelde kadınlar ağda, tıraş gibi klasik yöntemler kullanmaktadır. Ancak günümüzde lazer epilasyon teknolojisinin gelişmesi ve başarılı sonuçlar elde edilmesi bu klasik yöntemleri pekte tercih edilebilir kılmıyor. Lazer uygulamaları son yıllarda bu bölgede ön plana çıkmış ve tercih edilmektedir.

Bir diğer uygulama ise iğneli epilasyon uygulaması.

Bu bölge için uzun süren ve yan etki ihtimali fazla olan bir epilasyon uygulamasıdır. Genellikle lazer epilasyonun uygun olmadığı durumlarda tercih edilir çünkü geniş bir bölgedir. Hem çok zaman alır hem de ağrılıdır. İşte bu sebeplerden dolayı uygun kıl yapısına sahip kişilerde lazer epilasyon oldukça tercih edilir bir seçenek haline gelmiştir. Bu bölge içinde uygun lazer tipi seçimi önemlidir.

Bu bölgedeki tüylerin çıkış yönü alt kol ve üst kolda birbirinden farklı olabiliyor. Bu kılların derinlikleri de lazer epilasyona alınan cevap da üst kol ile alt kolda farklı olmaktadır. Kol bölgesinde doğru lazer tiği ile işleme başlanması büyük önem taşır. Alexandrite lazer bu bölgede başarı oranları düşük lazerlerdir. Bu bölge için genellikle diode lazer yöntemi tavsiye edilir. Neden derseniz, bölgedeki kıl derinliği diğer bölgelerden daha fazla olduğundan, diode lazerlerin bu bölgede daha başarılı olduğunu düşünüyoruz.

Üst kolda oluşan tüylenmeler ve kıllar için alexandrite lazerin kullanımı özellikle büyük sıkıntılara sebep olabiliyor.

Kolda daha çok diode lazer uygulamaları ön plana çıkıyor. Ancak lazer öncesi mutlaka uzman kişi sizi muayene etmelidir. Vücudunuzun kıl yapısını ve cilt tipinizi bu muayene sonucunda değerlendirmelidir. Yapılan kontrollerden sonra bu lazer tiplerinden herhangi birine uygun görülürseniz diode veya aleksandrite tipi lazer uygulanır.

E-Devlet kapısından SGK hizmet dökümü nasıl öğrenilir?

Tüm vatandaşların kullanımına açılan e-hizmetler gün geçtikçe e-devlet internet portalında artıyor ve vatandaşlar tarafından büyük ilgi görüyor. Bu hizmetlerden bir tanesi de SGK hizmet dökümü sorgulama işlemidir. Bu hizmet sosyal güvenlik kurum altında faaliyeti sunan bir servistir. Vatandaşların yeni işyeri başvurularında ve resmi dairelere girişte SGK hizmet dökümü istenmektedir. O zaman vatandaşlar e-devlet internet portalından SGK hizmet dökümü nasıl öğrenilir ve nasıl alınır? İşte, tüm ayrıntılar yazımızda. İsterseniz gelin birlikte göz atalım.

SGK Tescil Bilgilerini Öğrenme ve Sorgulama İşlemi

E-devlet portalından SGK tescil bilgilerini öğrenmek ya da SGK tescil bilgilerini sorgulamak için ilk olarak www.turkiye.gov.tr girmeniz gerekmektedir. Daha sonra T.C. numarası ve daha önce PTT’den almış olduğunuz şifreniz ile site içeriğine giriş yapılması gerekmektedir. Ardından arama kutusuna SGK tescil yazarak gelen ekrandan adımları takip etmeniz yeterli olacaktır.

SGK Tescil Bilgilerinde Neler Bulunmaktadır?

SGK tescil bilgilerine ulaştığınızda şu bilgileri de öğrenme imkânına sahip olabileceksiniz;

  • Adı Soyadı
  • T.C. Kimlik Numarası
  • 4A Sicil Numarası
  • Durumu (Sigortası devam ediyor mu?)
  • İşe Giriş Tarihi
  • Uzun Vade Gün Sayısı
  • 4A İptal Sicilleri

E-Devlet SGK Hizmet Dökümü Belgesi Alma İşlemi Nasıl Yapılır?

Tüm vatandaşlar e-devlet internet portalı üzerinden 24 saat boyunca SGK hizmet dökümü belgesi alabilir. Bunun için ekranın sağ üst köşesinde yazdır ikonuna tıklamanız yeterli olacaktır. Böylece yazıcıdan çıktı alabileceksiniz. Ayrıca buradan alının tüm SGK hizmet dökümü çıktılarını iş başvurularında kullanabilirsiniz.

Neden burunda sivilce çıkar? Burun sivilceleri için 5 etkili öneri

Güne burunda sivilce ile başlamak sizce de can sıkıcı değil mi? Burun ve çevresi sivilce oluşumuna meyilli bir bölgedir. Burunda çıkan sivilceler daha ağrılı olabilir. Ayrıca çil görünümlü iz ve lekeye müsaittir. Evde doğal yöntemlerden faydalanarak, sivilceleri kurutmak mümkündür. Bunun için etkili önerileri bir araya getirip, derledik. Ancak öncelikle neden burunda sivilce çıkar sorusuna cevaplar bulalım. Hazır mısınız?

Neden Burunda Sivilce Çıkar?

Burunda sivilce nedenleri çeşitli etkenlere bağlıdır. Aşağıyı okuyarak, inceleyelim.

Tıkanık geniş gözenekler

Akne için en sıcak ortamı tıkanık geniş gözenekler karşılar. Geniş gözenekler içinde biriken sebum ve kir gözenekleri tıkar. Yağın artması, doğal yağ sebumunun aşırı salgılanmasına yol açar. Tıkanmış gözenekler beyaz ve siyah nokta oluşumuna da ortam hazırlar.

Kıl dönmesi

Derinin altında gerçekleşen kıl dönmesi burunda sivilce oluşumuna izin verir. Burun ve çevresinde batık kıllar deriyi tahriş eder, formunu bozar.

Burun piercingi kullanmak

Burun piercingi bir süre sonra dış etkenlerden enfekte olabilir. Bu materyallere bakteri ve mikropların tutunması kolay olduğundan, burunda sivilcelenme görülür.

Diğer nedenler

Yetersiz cilt bakımı, hormanal rahatsızlıklar, çevresel kir, adet, yağlı ve sağlıksız yiyecekler gibi nedenlere bağlı olarak sivilce olabilir.

Burun Sivilcelerini Geçiren 5 Etkili Yöntem

Yöntem 1: Yüz Buharlama

Yüze buhar vermek, tıkanmış gözenekleri açar ve kirleri çıkarır. Gözeneklerin içlerine yerleşmiş yağlar erir ve sivilceler temizlenmiş olur.

Malzemeler:

  • Sıcak su
  • Havlu
  • Kâse

Uygulama:

Kâsenin içine kaynamış buharlı su dökülür. Kâsenin içinden gelen buhara doğru yüz konumlandırılır. Yaklaşık 10 dakika bekledikten sonra yüz havluya sarılır. Ardından cilt soğuk su ile durulanıp, uygun bir nemlendirici sürülür.

Yöntem 2: Limon suyu

Limon suyu asidiktir. Bu nedenle sivilce kurutucu sprey gibi kullanılabilir. Ciltte oluşan bakteri ve mikropları kırar. Antibakteriyel özelliği sayesinde cilt temizlenir.

Malzemeler:

  • Yarım limon suyu
  • Kulak çubuğu

Uygulama:

Yarım adet limonu bir kâseye sıkın. Kulak çubuğunu bu suya batırarak, bölgesel olarak çalışın. Etki etmesi için 15 dakika bekleyin ve yüzünüzü ılık suyla durulayın.

Yöntem 3: Elma Sirkesi

Burun sivilcelerini geçiren 5 etkili yöntem arasında zararlı mikroplara karşı en dirençli savaşı veren elma sirkesidir.

Malzemeler:

  • 1 çorba kaşığı elma sirkesi
  • 4 çorba kaşığı su
  • Pamuk

Uygulama:

1 çorba kaşığı elma sirkesine verilen miktarda su ilave edip, iyice çırpın. Ardından karışıma pamuk daldırarak, burun üzerindeki sivilcelere tampon hareketler ile hafiften bastırın. 10 dakika sonra yüzünüzü iyice yıkayıp, durulayın. Nemlendirici sürmeyi ihmal etmeyin.

Yöntem 4: Çay ağacı yağı

Çay ağacı yağı anti bakteriyeldir. Cildin temiz ve sağlıklı tutar. Kızarıkları ve kaşıntıları alır. Yeni oluşan bir sivilceyi kısa sürede kurutur.

Malzemeler:

  • Üç damla çay ağacı yağı
  • Bir tatlı kaşığı badem yağı

Uygulama:

Her iki yağı biribiri ile homojen olana kadar karıştırın. Bu karışımı sadece sivilceli bölgelere uygulayın.15–20 dakika bekledikten sonra yüzünüzü durulayın.

Yöntem 5: Buz uygulaması

Akne oluşan alanda buz bekletmek içeride oluşan iltihabı söndürmeyi kolaylaştırır. Sorunlu bölgede dairesel hareketler yaparak,10 dakika boyunca buz gezdirin.

Sivilce Önleyen İpuçları

  • Yüzünüzü yıkamada antibakteriyel olan ürünleri tercih edin. Bu ürünler gözenekler içine yerleşen kir ve yağı önler. Tazelenmiş cilt görünümü sağlar.
  • Sıklıkla yüz yıkamak, temizlemek değildir. Aksine sebumun daha fazla salgılanmasına yol açar. Cilt kurur.
  • Cildinize dokunmayı bırakın. Sürekli cilt üzerinde gezen eller, mikropları harekete geçirir.
  • Çok yağlı yemek ve kuruyemişler tüketmeyin. Cilt gözenekleri genişler ve kir birikir.
  • Cildin nemli kalması için bol su içmeye özen gösterin.
  • Sivilcelerinizi sıkmayın. Hem sivilce izine neden olur hem de yeni sivilcelere davetiye çıkarır.
  • Yüzünüzde uzun süreli makyajla zaman geçirmeyin. Ayrıca makyajın iyice temizlenmesi için yağ bazlı temizleyiciler kullanın.
  • Sivilce sonrası cilt lekelenmeye müsaittir. Bu nedenle yaz-kış 30 SPF’li güneş kremleri kullanın.

Deri Altı Sivilce Nasıl Geçer?

Deri altı sivilce, ucu olmayan kör sivilcelerdir. Derinin altında iltihaplı ve şiş olan bu sivilceler oldukça rahatsız edicidir. Ciltte oluşan tahriş, genetik faktörler, adet dönemi, polikistik over rahatsızlığı, iyi gelmeyen kozmetik ürünlerin kullanımı, hormonsal hastalıklar gibi nedenlerden ortaya çıkar. Peki, deri altı sivilce nasıl geçer? İşte yanıtı;

  • Buz kompresi uygulayarak sivilcenin sakinleşmesi sağlanır. Ayrıca iltihaplı bölge temizlenir. Buz küpünü yukarı aşağı hareketler yaparak kullanın.
  • Deri altı sivilcelerinde etkili olan aloe-veranın antiseptik özelliği sayesinde cilt altı temizliği yapılmış olur. Ayrıca siyah noktaları önler.
  • Yaş maya ve süt ikilisi kör sivilceleri tedavi eder. Her ikisi iyice karıştırılıp, bir maske gibi yüze sürülür. Yaklaşık 20 dakika sonra, nemli bir bez yardımıyla çıkarılır. Tonik olarak gül suyu kullanılır. Son olarak nemlendirici uygulanır.
  • Kör sivilce için maydanoz ve limondan yardım alabilirsiniz. Blenderden geçirilmiş bu iki malzemeyi 10 gün boyunca aksatmadan için. Cildi arındırır ve tazeler. Tansiyon sorunu olanlara ve gebelere önerilmez.

Göğüs büyütme yöntemleri evde nasıl yapılır? Egzersizleri işe yarıyor mu

Bazı kadınlar büyük göğüslere sahip olmak ister. Bunun için kimisi çekinir kimisi bıçak altına yatmak istemez. Ancak kendinizi nasıl mutlu hissediyorsanız onu yapmalısınız.

Göğüs Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Göğüs birçok kadın için estetik görünüm bakımından önemlidir. Ancak göğüsler hakkında çok ilginç, şaşırtıcı detayları çoğu kadın bile bilmez. Mesela, sağ göğsün sol göğse oranla daha küçük olduğunu biliyor musunuz? İki göğsün numara farkı her kadında aynıdır.

Göğüsler ortalama bir yaşın sonunda tam 6 kat değişir. Bunun en büyük nedeni ilerleyen yaş ve sutyen modelleridir. Doğum öncesi ve doğum sonrası da memelerde değişim gözlenir. Bu dönem göğüslerin olgunlaşma dönemidir. Adet görmeye başladıktan dört yıl sonra göğüs büyür. Göğüslerle ilgili en büyük sağlık sorunu meme kanseridir. Eski Mısırlılar tarafından keşfedilen meme kanseri, erkeklerde de nadir olsa görülür.

Evde Doğal Yollardan Göğüsler Nasıl Büyütülür?

Evde doğal yollardan göğüsler nasıl büyütülür diye soranlar için egzersiz, yoga ve besinler hakkında bilgi veren haberimizi kaçırmayın.

Östrojen içeren besinleri tüket:

Göğüslerin büyümesini sağlayan östrojen hormonu yaş aldıkça daha az salgılanır. Bu miktarı artırmak için ösrojen açısından zengin olan besinleri tüketmekten geçer. İşte o besinler:

  • Barbunya ve lima fasulyesi
  • Yoğurt, peynir ve süt
  • Nohut ve mercimek
  • Çemen ve çemen tohumu
  • Kekik, karanfil ve adaçayı
  • Buğday, pirinç ve arpa
  • Rezene ve keten tohumu
  • Papaya
  • Soya fasulyesi ve fındık

Egzersiz yap:

Göğüs büyütme egzersizleri işe yarıyor mu? çokça merak edilen bir konudur. Göğüs büyütücü egzersizleri sizler için derledik. Buyursunlar.

Şınav çekmek:  Şınav çekerek göğüslerin altında yer alan pektoral adaleleri kuvvetlenir. Şınav çekerken birden yüklenmemek gerekir. Kaslar alıştıkça sayı çoğaltılır. ‘’Şınav nasıl çekeceğim’’ diye soranlar için işte aşamalar:

  • Yüzüstü yere uzanılır ve eller omuzların altına koyulur.
  • Vücut yerden güç alır. Dimdik olan kollar yavaşça ayak parmaklarına doğru uzatılmış bir pozisyon alır.
  • Bu pozisyonda karın yere değmeden alçalıp sonra kaldırılır.

Kelebek hareketi: Kelebek hareketi için dambıl gerekir. Sırtüstü yere uzanılır. Üç kliloluk dambıllar ile kollar yana doğru açılır. Dambıl tutarken, altı karşıya üstü egzersiz yapana bakacak şekilde kavranır. Kollar aynı hizada sıkıca açılmalıdır. Ardından dambıllar yukarı kaldırılıp, göğüs hizasına indirilir. Kelebek hareketini ilk defa deneyenler için 15 tekrar ve 2 set önerilir. İlerleyen günlerde sayı artırılır.

Crunch egzersizi: Göğüs büyütücü egzersizler arasında karın yağlarını da eriten en etkili olanıdır. Aynı zamanda karın kaslarını sıkılaştırır ve güçlendirir.

  • Sırtüstü yere uzanılır ve dizler kırılır. Kollar iki yana doğru sarkıtılır. Kol ve ayaklar yerden doğrularak, oturur vaziyete gelinir. Ardından bacak ve kollar aynı yönde olacak şekilde tekrar geriye yaslanılır.
  • Günde bir veya 2 set halinde 10 tekrar önerilir.

Dambıl kaldırma: Dambıl kaldırma, pektoral adalelerini güçlendirir. Bu egzersizde üç kilo ağırlığında bir çift dambıl kullanılır.

  • Eller uylukların üstünde durur. Dambıllar iki elle sıkıca kavranılır. Avuçlar yere doğru bakar.
  • Eller bükülmeden, kollar hafif kıvrılarak yukarı kaldırılır.
  • Son adımda dambıllar başın üstüne kaldırılır ve yavaşça indirilir.

Duvar şınavı: Bu egzersiz göğüsleri doğal yoldan büyütmek dışında üst kollarını çalıştırır. Duvardan almış santim kadar uzakta durulur. Avuçlar duvara dayatılır ve kollar düz pozisyon alır. Dirsekler hafif kırılarak, duvara yaklaşılır, ama bacaklar oynatılmaz. İki set halinde 10 tekrar önerilir. Bu sayı ilerleyen günlerde artırılır.

Yoga yap:

Binlerce yıldır yapılan yoga, zihin ve bedeni bütünleştirir. Ayrıca göğüslerin büyümesine yardım eder. Aşağıda yer verdiğimiz yoga pozisyonlarını okumanızı öneririz.

Kobra pozu: Karın üzerine uzanılıp, eller göğüs üzerine koyulur. Bu hareket 20 defa tekrarlanır. Bu sırada egzersiz sonlandırılana kadar ayaklar yere dümdüz uzatılır.

Deve pozu: Baş tavana doğru kaldırılır ve diz çökülür. Ayaklara dokunma sırasında sırt bükülür. Uyluk ve kollardaki yağı zamanla giderir. Bu pozisyon 10 defa tekrarlanır.

Çift açılı poz: Çift açılı poz diye geçen bu duruşta ayakta durulur. İki el arkaya doğru uzatılır. Kilitlenmek için baş dizlere değdirilir ve eğilir. Bu pozisyon on defa tekrar edilir. Bu hareket göğüsleri büyütür, karın kaslarını çalıştırıp, güçlendirir.

Masaj yap:

Meme büyümesi için en iyi yollardan biri de masaj yapmaktır. Bunun için rezene, keten tohumu, buğday, avokado, susam ve badem yağı kullanılır.

Meme masajı nasıl yapılır?

Meme boyutundan şikâyetçi olanlar meme masajı nasıl yapılır sorusunun cevabını haberimizde bulacak. İşte meme masajını aşamaları:

  • İki göğüs etrafında eller gezdirilir.
  • Her iki göğüs birbirine yaklaştırılır.
  • Bitkisel yağlardan birini tercih ederek, avuç içinde ısıt.
  • Memenin etrafında dairesel hareketler yap.
  • Masajı uzun tutmak zarar vereceğinden erken sonlandır.

Göğüsleri Daha Büyük Gösterecek Öneriler

  • Büyük sütyen modelleri göğsün formunu bozar. Göğsün boyutuna göre sütyen kullan.
  • Duvar şınavını çekmeye gayret et.
  • Keten ve susam tohumunu hayatında tut.
  • Yeterli miktarda balık tüketmek göğüs büyüme hormonlarına yardımcı olur.
  • V yakalı kıyafetler giyme. Üzerine oturan dar kıyafetleri tercih et.
  • Göğsü öne atıp, dirsekleri geriye atmak göğüsleri daha büyük gösterecek duruştur.
  • Sporcu sütyenleri göğse baskı yapar. Bu modelleri kullanma.
  • Uyumadan önce sütyenini çıkar.

Cildin kırışmaması için ne yapmalı? Cildin kırışması nasıl engellenir?

40 yaşına bastığınızdan beri yüzünüzde ani değişiklikler fark etmeye başladınız mı? Daha genç olsanız bile erken cilt yaşlanmasını önlemek ister misiniz? Kırışıklıklar yaşlanmanın ilk ve en görünür belirtileridir. Cilt kuruduğunda yaşlandıkça özellikle göz çevresi, ağız ve kaş arası ince çizgilerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Ama üzülmeyin! Yaşlandıkça cildinizde kırışıklıklar oluşması çok doğal olsa da, doğru bakımla görünümünü geciktirebilir, mevcut olanları da azaltabilirsiniz. Nasıl olduğunu öğrenelim.

Cilt Kırışıklığı

Cilt yüzeyinde oluşan kırışıklık sorunları özellikle kadınları oldukça rahatsız etmektedir. Kırışıklığa bağlı olarak görülen çizgilenmenin giderilmesi için yapılması gerekenler mevcuttur. Cilt yüzeyinde oluşan kırışıklıkların sebebi cilt yüzeyinde ki kolajen miktarının azalmasının. Kolajen cildin esneklik kazanmasına olanak sağlayan maddeye verilen isimdir. Cilt tarafından doğal yollarla üretilen kolajen yaşın ilerlemesine bağlı olarak azalmaktadır. Bu durum ciltte sarkmalara ve kırışıklık oluşumuna neden olur. Oldukça rahatsız edici olan bu durumun giderilebilmesi için ciltteki kolajen miktarının arttırılması gereklidir. Ciltteki kolajen miktarının azalmasına birçok neden etki etmektedir. Bu nedenlerin azaltılması kolajen miktarının da yükselmeye yardımcı olmaktadır. Cildin kırışmasında birçok neden etkili olmaktadır. Bu nedenlerin bilinmesi ve ortadan kaldırılması önemlidir.

Kolajen Nedir?

Kolajen Nedir? Kolajen nedir ve azalması durumunda neler olur soruları özellikle kadınlar tarafından merak edilmektedir. Deri ve kemiklerde bulunan bu proteinin cilde ciddi faydaları bulunmaktadır. Genetik faktörler, yaş ve birçok farklı sebep cilt yüzeyinde ki kolajen miktarının azalmasına neden olabilmektedir. Kolajen vücut yapısını koruyabilen bir protein olduğundan eksikliğinde oldukça ciddi etkiler görülmektedir. Kolajen tip1, tip 2, tip 3 ve tip 4 şeklinde ayrılarak incelenmektedir. Cildin orta tabakasında bulunan kolajen cildin elastik yapısının korunmasına olanak sağlamaktadır. Orta katmanda %70 / %80 civarında bulunan kolajenin arttırılması için dikkat edilmesi gerekilen önemli hususlar mevcuttur. Cildin elastik yapısı genç görüntünün elde edilebilmesi için gerekli olduğundan kolajen miktarının azalması yaşlanma belirtilerini beraberinde götürmektedir. Cilt yüzeyindeki kolajen miktarı 20’li yaşlar sonrasında azalmaya başlamaktadır. Kolajen seviyesinin dengeli miktarda olması için ek takviyelerden ve besinlerden yardım alınması gereklidir. Kolajen takviyeleri cildin üst yüzeyine uygulanan ürünler ile yapılabileceği gibi hap formunda takviyeler ile de yapılabilmektedir.

  • Cildin elastik olmasını sağlar.
  • Cilde genç görünüm kazandırır.
  • Cildin sağlıklı görünmesine yardımcı olur.
  • Cilt yüzeyinde ki lekelerin giderilmesini sağlar.
  • Cilt yüzeyinde koruyucu bir bariyer oluşturur.

Kolajen Miktarı Nasıl Arttırılır?

Sigara ve sağlıksız beslenme ciltte oluşan kolejen miktarında ciddi bir düşüş meydana gelmesine enden olmaktadır. Bu sebeple cilt sağlığına önem veren kişilerin zararlı olan alışkanlıklardan uzak durması oldukça önemlidir. Kemik suyu, balık, yumurta ve et tüketimi cilt yüzeyinde ki kolajen miktarını arttırmaktadır. Ayrıca retinol kullanımı cildin kolejen üretimini uyararak arttırmaktadır. Retinoller a vitamini türevleridir ve farklı başlıklarda incelenmektedir. Bunlardan en agrasif olanı retinoik asittir. Retinoik asit cildin yenilenmesini sağlamaktadır. Retinoik asitler ilaç olarak kullanıldığından doktor tarafından yazılarak reçete ile satın alınmaktadır. Retinol ve retinoik ise daha hafif yapılıdır. Krem ve serumların içerisinde retinol bulunması cilt bakımında etkili bir adım olacağından tavsiye edilmektedir. Kolajen miktarını arttıran bu durum aynı zamanda kolajen eksikliğine bağlı çizgi oluşumunu da engellemektedir.

Yüz Kırışıklıklarına Ne Sebep Olur?

Yaşlanma sürecinin bir parçası olarak, kas hareketinin sık olduğu yerlerde kırışıklıklar oluşur. Ayrıca cilde esnek ve sıkı doku sağlayan liflerdeki kademeli olarak azalmanın bir sonucudur. Yüz kırışıklıklarının başlıca nedenlerinden bazıları şunlardır:

1- Yaşlanan cilt:

Yaşlandığımızda cilt hücreleri yavaşlar ve cildin üst ve orta tabakaları incelmeye başlar. Dermis  veya orta katman, cilde sıkılığını veren çok sayıda elastin ve kolajen lif içerir. Yaşla birlikte bu lif ağı gevşer ve kırışıklıklara neden olur.

Cildin nemi tutma, yaralardan veya güneş yanığından iyileşme ve yağ salgılama yeteneği de azalır. Bu, yüzdeki kırışıklıkların görünümünü de arttırır.

2- Sigara içmek:

Vücudumuzun en büyük organı olan cildimiz her zaman kendini yeniler. Eski kolajen parçalanır ve yerine yeni kolajen gelir. Araştırmacılara göre sigaranın yan etkilerinden biri de yeni kolajen üretiminin azalmasıdır. Yeni kolajen eksikliği de kırışıklıklara neden olur.

3- Yüz kasları:

Güldüğümüzde, kaşlarımızı çattığında, hatta şaşkınlık yaptığımızda, aşağıdaki kasların kasılmaları nedeniyle çizgiler oluşur. Bu sık yüz ifadeleri, bu çizgilerin biz yaşlandıkça daha görünür olmasına neden olur.

4- Güneş hasarı:

Kırışıklıkların ana nedenlerinden biri, güneşin UV ışınlarına maruz kalmasıdır ve bu da erken yaşlanmaya bile yol açabilir. UV ışınları, kolajen liflerini parçalayarak kolajeni yeniden oluşturan metaloproteinaz adlı bir enzimin üretimine yol açar .

Bununla birlikte, işlem sırasında, bazı sağlıklı kolajen lifleri hasar görür ve bu da düzensiz lif oluşumuna neden olur. Dolayısıyla bu düzensiz yeniden inşa süreci güneşe maruz kalma nedeniyle tekrar tekrar gerçekleştiğinde kırışıklıklar oluşur.

Cildin Kırışmaması İçin Ne Yapmalı? Cildin Kırışması Nasıl Engellenir?

Cildin kırışmaması için ne yapmalı? sorusu güzelliğine düşkün kadınların cevabını çokça merak ettikleri bir sorudur.

Cilt bir bütün olduğu için her şey cildi etkilemektedir. Yenilen yemeklerden, cilde uygulanan işlemlere kadar her türlü detay kırışıklık oluşumuna neden olabilmektedir. Kırışıklıkların önlenmesi için güneş koruyucu krem kullanımı oldukça önemlidir. Çünkü güneş ışınları cilde zarar vererek lekelenmeye ve ince çizgilenmeye yol açmaktadır. Bunun dışında cildin gerek duyduğu nem ihtiyacının karşılanması gereklidir. Cilt tipine uygun bir nemlendirici ile cildin sabah akşam nemlendirilmesi gereklidir. Cildin temiz tutulması kırışıklıkların önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Sabah akşam uygun bir temizleme jeli ile cilt temizlenmelidir.

Günlük cilt bakımı bir rutine konulduktan sonra aslında cildin hücre yenilenme hızı ciddi miktarda artmaktadır. Hücre yenilenmesi gece uykudayken olduğundan makyajla uyunması kırışıklık oluşumuna neden olabilmektedir. Tüm detaylar göz önünde bulundurulduğunda aslında kişinin cilt bakımına özen göstermesi gereklidir. Sağlıklı besinler tüketilerek cildin ihtiyaçlarının karşılanması durumunda cildin kırışması problemi ertelenebilir.

  • Sigara içilmemeli.
  • Sağlıklı beslenmeye özen gösterilmeli.
  • Cildin nem ihtiyacı karşılanmalı yani cilt kuru bırakılmamalı.
  • Alkol tüketilmemeli.
  • Stres, sıkıntı ve üzüntüden uzak durulmalı.
  • Yoğun kafein tüketilmemeli.
  • Bol su tüketilmeli.
  • Yağlı ve hazır gıdalardan uzak durulmalı.

Yüzdeki Kırışıklıklar Nasıl Giderilir?

Yüzdeki Kırışıklıklar Nasıl Giderilir?

1- Cerrahi ve Cerrahi Olmayan Seçenekler

Yüzündeki kırışıklıkların görünümünü en aza indirmek isteyenler için bugün piyasada birçok cerrahi ve ameliyatsız seçenek bulunmaktadır. En popüler olanlardan bazılarını listeliyoruz:

Dermabrazyon:

Dermabrazyon, cerrahi cilt planlaması olarak da bilinir. Genellikle plastik veya dermatoloji cerrahı tarafından yapılan bir işlemdir. Burada, cildi ‘zımparalamak’ için özel bir alet kullanılır – cildin üst tabakasını kaldıran ve yüze daha az görünür kırışıklık ile daha pürüzsüz bir görünüm veren bir eylem.

Lazer tedavisi:

Güneş lekeleri gibi küçük lekeleri silmek, açık gözeneklerin görünümünü azaltmak ve epidermal donukluğu gidermek için lazerle yüz bakımı oldukça popülerdir. Prosedür, cildinizi daha genç bir görünüm için aydınlatmak için bir lazer çubuğunun yüzünüzün her yerine hareketini içerir.

Botoks:

Botulinum Toksini (botoks) enjeksiyonu hala cerrahi olmayan tedaviler arasında en popüler olanıdır. Yüz kaslarını gevşeten, kırışıklıkları ve çizgileri azaltan cilde botoks enjekte edilerek daha genç görünmenizi sağlar.

Kimyasal peelingler:

Bu uygulama, kimyasal bir peeling yardımıyla eski derinin çıkarılmasını içerir. Eski cildin yerine yeni cilt katmanları büyür ve size daha genç görünen bir cilt sağlar. Bunlar derin çizgileri ve kırışıklıkları, sivilce izlerini ve aşırı güneş hasarını azaltmada etkilidir.

Yüz germe:

Yüz derisini sıkılaştırmak ve sarkmaları gidermek için estetik cerrahın yüz derisini kaldırıp geri çektiği cerrahi bir işlemdir.

Dolgular:

Size daha sıkı ve genç görünen bir cilt kazandırmak için enjekte edilebilir dolgular, estetik ameliyat olmak istemeyenler için iyi bir seçenektir.

Sıvı yüz germe:

Bu, enjekte edilebilir jellerin kırışıklıkları azaltmak ve ince bir yüz germe sağlamak için dolgu olarak kullanıldığı, böylece size daha pürüzsüz ve daha genç bir görünüm kazandıran cerrahi olmayan bir prosedürdür. Etkileri iki yıla kadar sürebilir.

2- Reçetesiz (OTC) Kırışıklık Karşıtı Kremler

Piyasada birkaç kırışıklık önleyici krem ​​mevcuttur. En iyileri, CoQ10, peptitler, yeşil çay özleri, A ve C vitaminleri ve alfa hidroksi asitler gibi bileşenleri içerecektir . Hatta bazıları uçucu yağlar ve SPF kullanır .

3- Topikal C Vitamini ve A Vitamini Retinoidleri

Antioksidan içeriği yüksek olan C vitamini ve A vitamini türevleri olan retinoidler genellikle çoğu yaşlanma önleyici kremde bulunur.

Retinol ve C vitamini içeren bir kremin düzenli olarak uygulanmasının, retinoidler kolajen üretimini artırdığı için ince çizgilerin ve kırışıklıkların görünümünü azalttığı kanıtlanmıştır. Retinoidler, kolajen üretimini artırarak ince çizgileri ve kırışıklıkları azaltır.

4- Doğal Ev Çözümleri

Önleme, cilt kırışıklıklarını uzak tutmanın en iyi yoludur. 20’li yaşlarınızdayken bir cilt bakımı rejimine başlarsanız, sonuçları otuz yıl sonra bile görebilirsiniz. Doğal içerikler ve bazı uçucu yağlar genç görünmenin en iyi yoludur:

Masaj:

Evde yüzünüze kan akışını teşvik etmek için yüzünüze bir nemlendirici veya uçucu bir yağ ile masaj yapabilirsiniz. Her zaman, özellikle boyun ve çene hattının üstündeki alan için yukarı yönde masaj yapın. Nazik, dairesel hareketlerle yanaklara ve alına masaj yapın.

Uçucu yağlar:

Düzenli kullanımla kırışıklıkların görünümünü azaltmaya yardımcı olduğu bilinen uçucu yağlar arasında nar, limon, ylang-ylang, biberiye, sandal ağacı ve lavanta yağları bulunur. Sızma hindistancevizi yağı da kırışıklıkları azaltmak için çok iyi bir seçenektir.

Yumurta beyazı:

Yumurta akı, cildi sıkılaştırmaya yardımcı olabilecek ve kuru ciltte ince çizgileri önleyebilecek nemlendirici özelliklere sahip proteinler içerir. Ayrıca açık gözeneklerin kapatılmasına ve büyük olanların boyutlarının küçültülmesine yardımcı olur . Doğrudan yüze uygulayabilir veya diğer malzemelerle maske yapabilirsiniz.

Aloe vera:

Çok eski zamanlardan beri faydalarıyla bilinen aloe vera özü, ciltteki kolajen üretiminin artmasına yardımcı olur. Bu da cildin elastikiyetini artırdığı için gözle görülür yaşlanma belirtilerini azaltmaya yardımcı olur. Aloe vera ayrıca yaşlanma sürecini hızlandıran serbest radikallerle savaşmaya yardımcı olabilecek temel amino asitler ve B ve C vitaminlerini içerir.

Muz maskesi:

Muz, A, B ve E vitaminlerinin yanı sıra potasyumun bilinen bir kaynağıdır. Muzda bulunan antioksidanlar yaşlanma belirtilerini geciktirebilir. Bir muzu ezin ve doğal bir nemlendirici olan bir kaşık balla karıştırın. Yüzün ve boynun her yerine uygulayın ve 20 dakika bekletin.

Sağlıklı gıdalar:

Yaşlanmayı geciktirdiği bilinen yiyecekleri yerseniz, etkileri cildinizde görünecektir. Papaya, yaban mersini ve nar gibi meyveler; ıspanak, kırmızı dolmalık biber, brokoli ve avokado gibi sebzeler de kırışıklıkların görünümünü engeller. Kuru meyveler, özellikle bademler yaşlanmayı geciktiren E vitamini içerir.

Yüz egzersizleri:

Yüzün belirli bölgelerindeki kırışıklıkları gidermek için yapabileceğiniz birkaç yüz egzersizi vardır. Egzersizlerden kaz ayaklarını ve kaşlarını azaltmaya , kaşları yumuşatmaya ve boynu kaldırmaya kadar, kırışıklıkları ve ince çizgileri azaltmak için bu egzersizleri kendiniz yapabilirsiniz.

Kırışıklıklar Önlenebilir mi?

İnce çizgilerin ve kırışıklıkların ortaya çıkmasını önlemek için sigara içmekten, alkolden, gece geç saatlere kadar ayakta kalmaktan ve yeterli koruma olmadan güneşe çıkmaktan kaçınmalısınız. Doğru yiyecekleri yemek ve yağlı ve kızarmış yiyeceklerden kaçınmak da cildin lekelenmemesine yardımcı olur .

Kırışıklıklar Nerede Ortaya Çıkar?

Kırışıklıklar, en çok gözlerin, boynun, yanakların ve alın çevresinde ortaya çıktıklarında görülmelerine rağmen, yüzün her yerinde görünebilir. Genellikle yüz kaslarının hareketinin en sık olduğu yerde ortaya çıkarlar. Böyle görünüyorlar:

1- Alında Kırışıklıklar

Bunlar genellikle alın boyunca yatay çizgiler veya kaşlar arasında dikey çatık çizgiler olarak görünür. Yatay çizgiler, sık sık kaşlarınızı kaldırmanın bir sonucudur. Kaşlarınızı çattığınızda kaşlar bir araya toplanır ve bunu yaparken oluşan çizgiler yaşlandıkça kırışıklara dönüşür.

2- Boyunda Kırışıklıklar

Boyun hassas bir bölgedir ve yaş ilerledikçe cilt kurumaya başlar ve kırışıklıklar oluşur. Bunlar genellikle yataydır. Yaşlandıkça daha belirgin hale gelirler çünkü boyun derisi sarkmaya başlar ve çizgileri oluk gibi gösterir.

3- Göz Kırışıklıkları

Bunlar ilk önce görünme eğilimindedir. İster gözlerinizi güneşte kısın, ister sigara içerken, gözlerin köşelerinde kaz ayağı denilen çizgiler belirir. Gözlerin altındaki bölge de cilt çok ince ve hassas olduğundan kırışmaya eğilimlidir. Bunları önlemenin bir yolu, gözleri sık sık ovuşturmaktan kaçınmaktır; ve bir göz altı kremi kullanmak.

4- Dudaklarda Kırışıklıklar

Dudakların etrafındaki çizgiler genellikle en son ortaya çıkar. Ancak sigara içiyorsanız, sigarayı emerken buruşma hareketi üst dudakta ince dikey çizgiler oluşmasına neden olabilir.

Doktor Ne Zaman Görünmeli?

İnce çizgilerin ve kırışıklıkların görünümünü azaltmak için cerrahi veya cerrahi olmayan tedaviyi tercih etmek isterseniz bir dermatoloğa danışabilirsiniz. Alternatif olarak, kaşıntılı veya kuru cildiniz varsa ve kırışıklıkları azaltmaya yardımcı olabilecek ilaçlı topikal kremlere ihtiyacınız varsa, bir doktora görünün.

Yüz ve boyundaki kırışıklıklar yaşlanmanın kaçınılmaz bir parçası olurken, doğru tür topikal kremler, doğal içeriklerin kullanılması ve gerekirse cerrahi ve cerrahi olmayan işlemlerin kullanılması onları uzak tutabilir. Yaşlanma karşıtı yolculuğunuza neyin yardımcı olduğunu bize bildirin.

Kirpik lifting nedir, nasıl uygulanır? Faydaları ve zararları neler?

Kirpik lifting uygulaması hem erkekler hem kadınlar tarafından yaptırılan, popüler bir kirpik şekillendirme işlemidir. Doğal görünmesi nedeniyle çok tercih edilir. Doğal kirpiklere uygulanan bu işlemin içeriğinde, kirpik besleyici ürünler bulunur. Bunlar; keratin, argan yağı ve proteindir. İşlem sonrasında kirpikler uzun ve gür görünür.

Kirpik Lifting Nedir?

Kirpik lifting uygulaması, kirpikleri kıvıran ve hacimli gösteren bir işlemdir. Doğal kirpik köklerine uygulanan keratin bakımı, bir süre kullanılabilir. Tüm hijyenik kurallara dikkat edilerek yapılır. Güzellik merkezlerinde yaptırmak istemeyenler, evde yapabilir.

Kirpik kaldırma uygulaması bakışları daha etkili gösterir. Seyrek kirpiklere hacim verir. Günlük hayatta makyaj tercih etmeyenler için, yüzü canlı gösterir. Zayıf kirpiklerin dolgun görünmesini sağlar.

Kirpik Lifting Nasıl Yapılır?

Kirpik lifting uygulaması basittir. Bunun için çeşitli markaların lifting seti satılmaktadır. Uygulamadan önce hijyen koşulları sağlanır. Kirpik lifting uygulama aşamaları aşağıdaki gibidir. İnceleyelim.

  • Herkesin kirpik uzunluğu aynı değildir. Bu uzunluğa uygun olan S-M-L olarak belirlenen pedlerden biri göz çevresine göre ayarlanıp, göz kapağına yapıştırılır.
  • Kirpikler narince taranarak bu pede yapıştırılır.
  • Lifting setinden 1 numaralı ürün, yapıştırılan kirpiklere sürülür. 15 dakika beklenir.
  • Ardından diğer ürünler sıra numarasına göre sürülmeye başlanır.
  • Ürünleri uygularken kirpik arası mesafe ayarlanır.
  • Tüm ürünlerin sürme işi bittikten sonra ped çıkarılır.

Kirpik Lifting Malzemeleri Nelerdir?

Pandemi döneminde birçok kişi kirpik lifting uygulamasını evde yapıyor. Markasına göre değişen fiyatlarda çeşitli kirpik kaldırma setleri var. Kirpik lifting malzemeleri içinde bazı yağlar bulunur. Bu yağlar kirpikleri besler, hacimli olmasını sağlar ve kirpikleri kaldırır. Malzemeler içinde E vitamini ve keratin bulunur.

Kirpik Lifting Uygulamasında Nelere Dikkat Edilmeli?

Kirpik lifting işlemini evde yapmaya karar verseniz bile bir uzmandan yardım almalısınız. Cilt ve göz çevresi hassasiyeti olanlar bu işlemi yaptırmamalıdır. Tahrişe neden olabilir. İşlem öncesi cildin çok iyi temizlenmesi gerekir. İşlem sonrası ise hemen makyaj yapılmamalıdır. Uygulamanın ardından en az 24 saat geçmesi ve su temasının olmaması gerekir.

Kirpik Lifting Uygulamasının Faydaları Neler?

Kirpik lifting uygulamasının faydaları neler diye merak edenlere vereceğimiz cevap, kirpiklere bakım yapmasıdır. Keratin ve vitaminler sayesinde kirpikler beslenir. Kirpikler daha sağlıklı ve hacimli olur.

Kirpik Lifting Uygulamasının Zararları Neler?

Kirpik lifting uygulamasının zararları neler diye endişelenenlerin korkacağı bir durum yoktur. Kirpikler bakışların aynası gibidir. Bu nedenle kopma ve dökülme gibi korkular yaşanabilir. Ancak bu işlem zararsızdır. Aksine kirpiklere bakım yapar.

Kirpik Lifting Nasıl Bozulur?

Kirpik lifting ortalama 3 ay kadar kirpiklerin kalkık ve dik görünmesini sağlar. Ancak süresi bitmeden bozmak isteyen kişiler olabilir. Profesyonel bir uzmandan yardım alınarak, yağ bazlı ürünler ile kirpik kaldırma uygulaması bozulabilir. Tek başına yapılması halinde gözlere mikrop bulaşabilir ve göz enfeksiyonu olabilirsiniz.

Kirpik Lifting İşlemi Hakkında Merak Edilen 4 Soru

Soru 1: Kirpik kaldırma işleminde maskara sürülür mü?

Cevap: Kirpik kaldırma işleminden sonraki günler kalıcılığını korumak için maskara sürülmesi önerilmez. Ancak buna rağmen maskara kullanmak isteyenler için bir sakıncası yoktur. Maskara sürmek yapılan işlemin ikinci ayda formunu bozar. Yani dayanıklılığı azalır. Kirpikler kıvrılmış olduğundan maskaraya ihtiyaç yoktur.

Soru 2: Kirpik liftingi kirpikleri döker mi? Kopma olur mu?

Cevap: Kirpik liftingi kirpikleri dökmez veya koparmaz. İşlem sadece kirpikleri kıvırmayı değil aynı zamanda bakım yapmayı amaçlar. Besleyici yağlar ile kirpikler korunur ve gürleşir.

Soru 3: Kirpik lifting uygulaması sonrası nasıl bakım yapılır?

Cevap: Kirpik lifting uygulaması sonrası özel bir bakıma ihtiyaç yoktur. Fakat makyajı temizlerken yağ bazlı temizleyicilerden uzak durmak gerekir.

Soru 4: Kirpik lifting yerine benzer bir uygulama var mı?

Cevap: Kirpik lifting uygulaması yaptırmak isteyen ama çekinen birçok kadın benzer özellikte farklı alternatifler arayışındadır. Özellikle uygulamada yer alan kirpik yapıştırma işlemi göz korkutabiliyor. Kirpik kaldırma uygulamasından çekinenlere maskara ve kirpik serumları önerilir. Özellikle kirpik uzatıcı ve besleyici bu serumlar üç uygulama sonrasında sonuç veriyor. Yoğun ve sağlıklı kirpikler için denenebilir.

Hardal yağı saça nasıl uygulanır? Saç uzatan hardal yağı maske tarifleri

Hardal yağı başta Asya olmak üzere Hint mutfaklarında yaygın olarak kullanılır. Tohumlardan çıkarılan bu yağ, yüzyıllardır Yunan ve Roma gibi ülkelerin cilt ve saç bakım rutinlerinde yer almıştır. E, A ve B vitamini bakımından doygun bir yağ türüdür.

M.Ö 3000 yıllarında Hindistan’da yetiştirilen hardal, ünlü tıp insanı Hipokrat’ın da ilgisini çekti. Çoğu ilacın yapımında hardal kullandı. Hardal tohumlarını presleyerek ve öğüterek yağı çıkarılır. Hardal yağının cilt ve saç bakımı dışında sağlığa da çok yönlü faydası vardır. Bunlar; kolestrolü düşürme, kansere karşı koruma, kan dolaşımını sağlama, beyin hareketlerini geliştirme, kas gerginliğini alma şeklinde sıralanabilir.

Hardal Yağı Saça Nasıl Uygulanır?

  • Saç için masaj yağı olarak kullanılır. Protein ve omega 3 açısından saç köklerini besler. Hardal yağı ile yapılan saç masajları düzenli olduğu takdirde saç kökleri güçleşir, dökülmeler azalır, saç kopmaları engellenir.
  • Hardal yağı saç bakımı için sıcak yağ terapisi olarak ta tercih edilebilir. Saçların kısa sürede uzamasına ve daha parlak görünmesine yardımcı olur.
  • Saç diplerinden başlayıp saç ucuna kadar sürün ve bone takın. Ortalama 4 saat bekleyip, saçı durulayın.
  • Hardal yağı saçta nasıl kullanılır sorusu için saç bakımını destekleyecek Hindistan cevizi yağı ile birlikte kullanmanızı önerebiliriz. İkisinin birlikteliği saç mantarı ve kepeğini önler. Saç derisini temizler. Saçta kaşınma sorunlarını giderir.
  • Hindistan cevizi yağı, zeytinyağı ve hardal yağını karıştırıp saça uygulayın. Yaklaşık 3 saat bekledikten sonra saçı durulayın. Üçünün birlikteliği ile saç dökülmesi sorunu çözülür.
  • Hardal yağını saçların beyazlamasına karşı kullanıp, başarılı sonuçlar alan var. Bunun için 45 dakika boyunca saçta bekletip, saçı iyice yıkamak gerekir.

Hardal Yağının Saça Faydaları Nelerdir?

Doğal Saç kremi olarak kullanılır

Saçı canlı ve nemli tutan hardal yağı, doğal saç kremi olarak kullanılabilir. Alfa yağ asitleri bakımından zengindir. Bu asitler saçları nemli tutarak, uzamasını destekler.

Saçı besler

Saç incelmesi ve dökülmesine karşı saç köklerine besin kaynağı olur. Saç köklerini güçlendirir, zarar görmesini engeller.

Saçın ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri karşılar

Hardal yağı, mineral, vitamin ve antioksidan bakımından zengindir. Bu zenginliğin içinde A,D,E,K vitaminleri, demir, magnezyum ve kalsiyum bulunur. Bunun dışında beta-karoten, selenyum ve çinko bulunur. Tüm bunlar saçın sağlıklı büyümesine yardımcı olur.

Kan dolaşımını hızlandırır

Cansız ve sürekli kırılan saçlarda kan dolaşımı yavaştır. Hardal yağı ile yapılan masajda durum tam tersi olur. Yağ avuç içinde ısıtılır ve saç köklerine doğru masaj yapılır. Kan dolaşımı artarken, saç dökülmeleri de durur.

Saç kaşıntısına karşı anti-fungal foliküller gönderir

Hardal yağının anti-fungal özelliği saçta kuru kaşıntı, pullanma ve kepeklenme sorunlarına çare olur. Saç derisinde mantar gibi deri problemleri saçların daha hızlı dökülmesine neden olur. Kıl kökleri tıkanır ve beslenemez.

Saç Uzatan Hardal Yağı Maske Tarifleri

Yoğurt + Hardal yağı maskesi

Bu maske tarifinde yoğurt ve hardal yapı homojen olana kadar karıştırılır. Elde edilen bu karışım saç derisine uygulanır. Ardından sıcak suya batırılmış bir havlı ile saç sarılır. Havlunun saçta kaymaması için sıkıca sardığınızdan emin olun. 45 dakika bekledikten sonra saçınızı şampuanla yıkayın. Bu maske saçı daha yumuşak ve parlak yapar. Saç sağlığını korur. Bu maske tarifinin etkili olması için ayda iki kez uygulayın.

Aloevera + Hardal yağı maskesi

Alovera ve hardal yağını iyice karıştırın. Karışımı saç derisine masaj yaparak uygulayın. 45 dakika sonra saçlarınızı yıkayıp, durulayın. Bu maske saç köklerini besler ve dış etkenlere karşı saçı korur. Haftada bir veya iki kez yapılabilir.

Limon suyu +  Hardal yağı + çemen tozu maskesi

Hardal yağı, çemen tozu ve limon suyunu bir kâsenin içinde iyice çırpın. Ardından saç derisine masaj yaparak, sürün. 30 veya 40 dakika bekledikten sonra saçları şampuanla yıkayıp, durulayın. Bu maske saçları kuvvetlendirir, hassaslaşan saç derisini onarır ve saçları nemlendirir. Haftada bir kez yapılması tavsiye edilir.

Muz + Yoğurt + Hardal yağı maskesi

Bu maske tarifinde olgunlaşmış bir muz ezilir. Hardal yağı eklenerek, narince karıştırılır. Ardından yoğurt ilave edilip, tekrar karıştırılır. Bu karışım saç derisine masaj yaparak uygulanır. 30 dakika bekledikten sonra saç yıkanır. Kabarık saçlara form verir ve yumuşak yapar. Ayrıca saçların nem dengesini korur. Maskenin haftada bir yapılmasında fayda var.

ALTIN BİLGİ: Hardal bitkisinin saç dışında cilde de faydası olduğunu belirtmiştik Çatlamış dudakları onarır ve nemlendirir. Ayrıca ten rengini eşitler ve cilt lekelerini açar. Sivilce ve akne oluşumunu önler. Doğal bir güneş kremi olarak kullanılabilir.

Dudaklarınız her zaman çatlıyor mu? İşte çatlayan dudakların tedavisi

Kuru hava, dudakların çatlaması için bir tür kısır döngü oluşturuyor. Dudaklarınız kuruyunca, onları nemlenmesi için yalarsınız. Oysaki tükürük asidiktir ve dudaklarınızı kolayca tahriş eder. Ayrıca dudaklarınızı yalayarak, geçici olarak nemlendirdiğinizde ortamdaki hava kuru ise, bu nem derhal buharlaşır. Buharlaşma sırasında dudaklarınızdan nem çekilir ve dudak çatlaması sorunu daha da artar. Kısır döngü burada ortaya çıkar. Dudaklarınızı ne kadar kuru hissederseniz o kadar yalarsınız, ne kadar yalarsanız, dudaklarınız o kadar çok kurur.

Özetle söylemek gerekirse, bu zincirin kırılması için yapılması gereken ilk iş, dudaklarınızı yalamayı bırakmanızdır.

Dudakları Çatlamasına Sebep Olan Diğer Faktörler

Doktorların çatlamış dudaklar için sıraladıkları başlıca sebepler şunlardır:

  • Bu durum prekanseröz ya da tirod hastalığı işareti olabilir (Yaygın rastlanan bir durum değildir)
  • Cildiniz bazı dudak ürünlerine karşı alerjik reaksiyon verebilir.
  • Dudaklarınız bazı yiyeceklere karşı alerjik reaksiyon verebilir.
  • Dudaklarınız güneş nedeni ile hasar almış olabilir.
  • Dudaklarda maya enfeksiyonu yerleşmiş olabilir.

Dudaklarınız sık sık çatlamıyor da sürekli olarak kuru ise, bazı elementlerin eksikliğinden şüphelenebilirsiniz. Eksikliği halinde dudakların kurumasından sorumlu bileşenler şunlardır:

  • Demir,
  • Çinko,
  • Folik asit
  • C vitamini

Sağlıklı beslenmek dudaklarınızın kurumasını önleyebilir.

Çatlayan Dudakların Tedavisi

Öncelikle yukarıda da belirtildiği gibi dudaklarınızı yalamaktan vazgeçin. Dudaklarınız sıklıkla çatlıyor ise, gün boyunca içerik bakımından zengin bir merhem ya da dudak kremi sürün. Bu işlemi pek çok kez tekrar edin. Kullanacağınız dudak kremi ya da merhemde özellikle aramanız gereken maddeler şunlardır:

  • Petrol jeli
  • Seramidler
  • Dimetikon
  • Karite yağı

Macun kıvamındaki kalın dokulu nemlendiriciler, kuru dudak tedavisi için çok uygundur. Bu ürünler nemi dudaklarda hapseder ve su kaybı olmasını önler. Güzellik uzmanları zaman zaman şekerli bir dudak peelingi yapabileceğinizi de söylüyor. Ama peeling işlemini sıklıkla tekrarlamayın. Ayrıca peeling sonrası, dudaklarınıza kalın macun kıvamında bir nemlendirici sürmeyi de kesinlikle ihmal etmeyin.

Bütün bunların yanı sıra dudaklarınız hassas ve çatlamaya yatkın ise mentol, kafuru, nane, tarçın, aşırı kokulu bileşenler ya da aşırı tatlı bileşenler içeren dudak ürünlerini kullanmayın. Bu bileşikler dudaklarınızı daha fazla tahriş edebilir.

Dudak Bakımı Özellikle Ne Zaman Uygulanmalıdır?

Dermatologlar dudak bakımını gece uyumadan önce yapmanızı öneriyor. Ayrıca uzun süre dışarıda kalacaksanız (özellikle kış ayarında), dışarı çıkmadan önce dudak balsamı ya da merhem kullanmayı ihmal etmeyin.

Eğer rüzgara ve soğuğa maruz kalma ihtimaliniz varsa, ekstra dudak koruyucu ürünler kullanın.

Çatlayan Dudaklar İçin Uygulanabilecek Diğer Dermatolog Uyarıları

Dudaklarınızdaki kurumuş cildi kesinlikle ovalamayın. Dudaklarınızdaki pulları ovalarsanız ya da pulları toplarsanız, daima daha fazla deri soyulması riski ile karşı karşıya kalırsınız. Bunun sonucunda dudaklarınız daha da kötü tahriş olur.

Dudaklarınızda oluşan pulları soymak için nazikçe fırçalayabilirsiniz. Ayrıca yine bu amaçla dudaklarınızı ıslak yumuşak bir bezle dairesel hareketlerle cilalayarak pulları soyabilirsiniz. Uygulama sırasında kesinlikle aşırıya kaçmayın. Daima kendinize nazik davranın. Pulları dudaklarınızdan uzaklaştırma işlemi bittiğinde mutlaka merhem sürün.

Susuz kalırsanız, dudaklarınız daha kolay kurur. Günde en az 8 bardak su içmelisiniz. Ayrıca gece uyurken yatağınızın yanında bir nemlendirici bulundurun. Böylece gece uyandığınızda dudaklarınızda bir gerginlik hissederseniz, dudak çatlaması için hemen önlem alabilirsiniz.

Kolajen nedir en çok hangi besinlerde bulunur?

Normal şartlarda vücudun doğal yapısında olup, salgılanan kolajen madde yaşlanmaya bağlı olarak sentezlenemez ve cilt kemik ve kas sağlığı açısından, birçok rahatsızlıklara yol açarak kendini gösterir. Bunlardan bazıları; en belirgin olarak cildin gevşeyip sarkması, kırışıp buruşması olarak kendini göstermektedir. Tüm bu olumsuzlukların olmaması için 25li yaşlar ve daha çok 35. Yaşlardan sonra kolajen alımına dikkat etmek gereklidir. Vücuda daha çok doğal yöntemlerle alımına dikkat etmeliyiz. Kolajen en çok hangi gıdalarda vardır, fazla alımında vücuda ne gibi zararları vardır buna bakalım.

Kolajen En Çok Hangi Besinlerde Bulunur?

Kemik suyu

İçerisinde glisin, prolin, arjinin, gibi çok önemli etken maddeleri bulundurması sebebiyle vücutta doğal olarak üretilen kolajenin takviyesi için kemik suyu en ideal, ulaşılabilir bir yöntemdir.

Kalp damar sağlığında problem olanlar, kolletrolü olanların daha dikkatli bir şekilde tüketilmesi tavsiye edilmektedir.

Yumurta beyazı

Yumurtanın içerisinde glisin ve prolin maddesi bulunması sebebiyle içerisinde kolajen maddesi bulundurmaktadır. Yumurtanın beyazı dıştan maske olarak kullanımı ve gün içerisinde normal tüketimi sağlanarak, gerekli olan kolajen alınmış olmaktadır.

Koyu yapraklı yeşil sebzeler

Vücutta kolajen üretiminin yeteri miktarda sağlanması için c vitaminini bol miktarda alınması gerekmektedir. Bu sebeple ıspanak, semizotu, tere, roka ve maydanoz gibi yeşil yapraklı sebzeleri bol bol tüketmelisiniz.

Turunçgiller

Ülkemizde bol miktarda bulunan portakal, mandalina, limon turunçgilleri bol miktarda alarak kolajen maddesinin sentezlenmesi sağlanmalıdır. Çünkü kolajen maddesinin salgılanması için başrol vitamin c vitaminidir.

Kırmızı ve mor meyveler

Çilek, ahududu, böğürtlen, karadut, yaban mersini gibi meyveler c vitamini bulundurmasından dolayı ,kolajen maddesinin doğal olarak salgılanmasına sebep olmaktadır.

Sarımsak

İçerisinde sülfür bulundurmasından dolayı kolajenin salgılanmasını salgılayan maddelerden biride sarımsaktır.

Su yosunu

İçerisinde kolajen üretimini arttıran maddeleri bulundurduğundan, kurutulmuş olarak satılan su yosununu, meyve sularına veya tatlılara ekleyerek tüketmelisiniz.

Fazla Kolajen Alımının Zararları Neler?

Her şeyde olduğu gibi fazla miktarda kolajen alımı bazı sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Gıda takviyesi olarak günde 2, 2,5 gram alınması tavsiye edilmektedir. Fazla alımında kandaki kolestrol miktarını arttırması sebebiyle, kalp damar hastalığı olanların ve kolesterolü yüksek olanların daha dikkatli kullanması tavsiye edilir.

Kansızlığın belirtileri ve kansızlığa iyi gelen besinler

Kansızlık, vücudunuzda yeterince sağlıklı kırmızı kan hücresi olmadığında ortaya çıkar. Bu duruma esas olarak kan kaybı, kırmızı kan hücrelerinin tahrip olması veya vücudunuzun yeterince kırmızı kan hücresi oluşturamaması neden olur. Pek çok anemi türü vardır. En sık görülen tip demir eksikliği anemisidir.

Kansızlık Neden Olur?

Kansızlık sorunu sıklıkla karşılaşılan bir sağlık sorunudur. Kansızlığa pek çok etken sebep olabilmektedir. Bunların başında ise şunlar gelir:

  • Yetersiz ve sağlıksız beslenme
  • Genetik faktörler
  • Kullanılan bazı ilaçlar
  • Geçirilen hastalıklar
  • Gebelik
  • Normalden fazla görülen adet kanamaları
  • Ameliyat durumu
  • Yeterli takviyenin alınmaması

Kansızlığın Belirtileri Neler?

Bunlar ve daha pek çok etken kansızlığa sebep olabilmektedir. Kansızlık sorunun belirtileri ise şu şekilde sıralanır:

  • Yorgunluk
  • Halsizlik
  • Uykuya dalma da ve uyanma da güçlük
  • Diş etlerinde görülen kanama
  • Tenin sönük ve donuk olması
  • Eklem ağrıları
  • Baş dönmesi
  • Unutkanlık

Bu belirtiler arasından bir veya birkaçı sizde görülüyorsa mutlaka bir hekime danışarak kan tahlili yaptırmalısınız. Kan tahlili sonucunda kansızlık gözlemlediğinde gerekli ilaç tedavisi uygulanacaktır. İlaç tedavisinin etki etmediği durumlarda ise damardan demir takviyesi yapılmaktadır. İlaç takviyesinin yanı sıra beslenme de kansızlığın tedavisi için oldukça önemlidir.

Kansızlığa İyi Gelen Besinler Neler?

Kansızlığı sadece besin takviyeleri ile yenmek zor olsa da besinlerin kansızlık üzerindeki etkisi de yok sayılamaz. Doğru bir beslenme programı ise kansızlığa karşı etkili bir şekilde ilerleme sağlayabilirsiniz. Kansızlığa iyi gelen besinlerden bazıları ise şunlardır:

  • Pirinç, buğday, mısır, yulaf gibi tam tahıllar kansızlık için oldukça faydalı besinlerdir.
  • Kırmızı et, dalak, ciğer gibi et ürünleri kansızlık sorunu olan kişilerin tüketmesi gereken besinler arasında yer almaktadır.
  • Organik tahin pekmez yine kansızlığa iyi gelen başka bir besindir.
  • Pazı, ıspanak gibi yeşil yaprak sebzeleri beslenme menünüze dahil ederek faydalanabilirsiniz.
  • Balık, tavuk, kuru baklagiller, yumurta, portakal, elma gibi besinlerde yine kansızlığa faydalı olan yiyecekler arasında yer almaktadır.

Kansızlık sorunu olan kişiler bu besinleri kullanarak bu sorundan büyük ölçüde kurtulabilir. Ancak daha öncede belirtmiş olduğumuz gibi besinler sadece takviye edicidir. Tek başına yeterli değildir. Bu yüzden gerekli ilaç tedavisini uygularak beslenmenize özen göstererek kansızlık sorunu aşabilirsiniz.

Çay kahve gibi içecekler kansızlığı olan kişiler için önerilmemektedir. Bu içecekler demir emilimini azalttığı için mümkün mertebe az tüketmeye özen göstermelisiniz. Bunun yerine Ihlamur gibi daha faydalı ve sağlıklı bitki çaylarına yer verebilirsiniz.

Uyuz nedir, belirtileri nelerdir? Uyuz nasıl tedavi edilir?

Sağlık Bakanlığı’nın son günlerdeki uyarıları arasında uyuz belirtilerine karşı dikkatli olunması gerektiği yer almaktadır. Uyuz olan yetişkin ve çocuk sayılarındaki artış bakanlığın bu uyarıyı yapmasına neden olmuştur. Bu konuda tedirgin olan insanlar ise uyuz nedir, nasıl anlaşılır, belirtileri ve tedavisi nedir gibi soruların cevabını aramaya başlamaktadır. Pek çok belirtisi bulunan bu hastalık hem bulaşıcı hem de oldukça tehlikelidir.

Uyuz Nedir?

Uyuz böceği adı verilen haşeranın insan vücuduna saldırması, sarmasına uyuz hastalığı adı verilir. Cildin dış yüzeyine yerleşip yumurtalarını bırakan bu böcek kısa sürede vücudu ele geçirmeye ve belirtilerini göstermeye başlar. Bulaşıcı bir hastalık olan uyuz, kimi zaman egzama gibi diğer cilt rahatsızlıkları ile karıştırılmaktadır. Bu yüzden belirtileri iyi bilmek ve ayırt etmek gerekir.

Uyuz Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Uyuz hastalığının pek çok belirtisi olması ile beraber en şık ve rahatsız edici belirtisi kaşıntıdır. Ciltte sivilceye benzer kabarcıklar oluşur. Bu kabarcıklar daha çok koltuk altı, dirsek, parmak, penis ve bel bölgesi, meme başında sıklıkla görülür. Bu bölgelerde yoğunlaşıyor olsa da tüm vücudu da sarabilir.

Çocuklarda ise belirtileri biraz daha farklılık gösterir. Baş, boyun, yüz, ayak tabanları, avuç içlerinde kaşıntı daha belirgindir. Pullu ve döküntülü bir kaşıntı meydana gelir. Cilt çok fazla kaşınırsa tahriş olabilir ve yaralar oluşabilir. Bu konuda dikkat edilmelidir.

Kaşıntı sorunu pek çok cilt hastalığında görülebildiği için belirtilere dikkat edilmeli ve karıştırılmamalıdır. Diğer cilt sorunları bulaşıcı özellik taşımazken uyuz ise temas halinde çok kolay başka birine bulaşabilir. Eğer uyuz olduğunuzdan şüphe ediyorsanız mutlaka en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak gerekli kontrolleri sağlayınız.

Uyuz Hastalığının Tedavisi Nasıldır?

Uyuz hastalığından şüphe ediyorsanız evde kendiniz tedavi etmeyi denemek yerine mutlaka bir doktora danışmalısınız. Bulaşıcı olan bu hastalık ciddi sorunlara yol açtığı için beklemeyin mutlaka yardım almalısınız. Uyuz tedavisi için doktorlar genel olarak bu rahatsızlığa özel olarak verilen losyonlar ve kremler yazmaktadır. Yazılan ilaçları, kremleri düzenli olarak kullandığınızda kısa sürede iyileşme sağlanır. Yalnız ilaç tedavisi yapılırken başka kişilerle temas içine girmemeye özen göstermeli, kişisel hijyeninize önem vermelisiniz. Hastalık yüzünden çok fazla kaşıntı olsa dahi cildinizi tahriş etmemeye özen göstermeli ve mutlaka sık sık duş almalısınız. Aynı zamanda kıyafetlerinizi pamuklu tercih ederek, sık değiştirmeli, hastalık tamamen yok olana kadar kıyafetlerinizi yüksek derecede yıkayıp ütülemeye özen gösterin.

Kıvırcık saçlar evde doğal olarak nasıl düzleştirilir?

Kıvırcık saçlara sahip olan kişiler düz ve pürüzsüz bir görünüme kavuşabilmek için doğal yöntemleri tercih edebilirler. Kimyasal madde ve ısıl işlem uygulamak bir süre sonra saçlarınızın yıpranmasına sebep olur. Düz saçlara sahip olmak isterken saçlarınızın kırılmasını ve yıpranmasını engelleyebilirsiniz. Saç düzleştiricisi ve fön makinesi gibi işlemler saçları kırar ve bir süre sonra dökülmesine sebep olur. Fakat doğal yöntemler tercih edildiği zaman saç dökülmesi ve kırılma gibi problemler ortadan kalkar. Aynı zamanda doğal yöntemler tercih edildiği zaman daha canlı ve parlak bir saç görünümünü ulaşmak mümkün olur.

Kıvırcık Saçlar Evde Doğal Olarak Nasıl Düzleştirilir?

Kıvırcık saçları bir düz bir görünüme getirmek oldukça zordur. Doğal yöntemler tercih edildiği zaman çok daha kolay bir şekilde düz saç görünümüne ulaşabilirsiniz.

Papaya ve Muz Maskesi

Muz ve papaya kombinasyonu saçınıza parlak ve sağlıklı bir görünüm kazandırır. Ayrıca saçınızın bakımına ve beslenmesine yardımcı olur. Bu saç maskesini haftada en az bir kez kullanarak kıvırcık saçlarınızı doğal bir şekilde düzeltebileceksiniz. Ayrıca saç dökülmesini önemli ölçüde azaltarak saçınızı sağlıklı kılar.

Nasıl Uygulanır?

  • Bir kâse alın ve eşit miktarda papaya ve muz ekleyin.
  • Topaksız, pürüzsüz bir macun oluşturmak için içeriği karıştırın veya iyice ezin.
  • Saçınıza leke bırakmadan nazikçe uygulayın.
  • Yaklaşık 45 dakika saçınızda kalmasına izin verin.
  • Saçınızı durulamak için sülfatsız bir şampuan ve soğuk su kullanın.
  • Sonuç almak için bu maskeyi haftada bir kez uygulayın

Hindistan Cevizi Sütü ve Limon Suyu

Hindistan cevizi sütü ve limon suyunun karışımı, ilk kullanımdan itibaren kıvırcık saçlarınızı düzleştirmeye yardımcı olur. Kombinasyon, saç derinize C vitamini takviyesi verir ve saçınızı yumuşatır. Hindistan cevizi sütü kıvırcık saçları kalıcı olarak düzleştirir ve saçınızı ipeksi ve yumuşak yapar.

Nasıl Uygulanır?

  • Sıcak Hindistan cevizi sütüne limon suyu ekleyin.
  • İçeriği iyice karıştırdıktan sonra kâseyi soğutun.
  • Kâsenin üst tabakasında kalın bir krem ​​tabakası oluşacak.
  • Kremi ayrı alın.
  • Kremi saçınıza eşit olarak nazikçe uygulayın.
  • Yaklaşık 20 ila 30 dakika kurumasını bekleyin.
  • Saçınızı yıkamak ve uygun şekilde şekillendirmek için bir şampuan kullanın.

Süt ve Bal

Süt, saçlarımızı içeriden besleyerek güçlendiren proteinlere sahiptir. Bal, yumuşatıcı özelliği sayesinde nemi kapatarak elektriklenmeyi kontrol etmeye yardımcı olur. Bu karışım, doğal kıvırcık saçlarınızı düzleştirerek pürüzsüz bir his verir.

Nasıl Uygulanır?

  • Sütü ve balı bir kâseye alın.
  • Malzemeleri iyice karıştırın.
  • Karışımı bir leke bırakmadan saçınıza nazikçe uygulayın.
  • Yaklaşık 2 saat kurumasını bekleyin.
  • Saçınızı yıkamak için sülfatsız bir şampuan ve soğuk su kullanın.

Hint Yağı

Hint yağı saçınıza uygulandığında harikalar yaratır. Hindistan cevizi yağı gibi düzenli olarak kullandığımız yağlarla karıştırmak çok daha etkili olur. Hint yağını hindistancevizi yağı ile karıştırarak parlak ve pürüzsüz saçlar elde edebilirsiniz. Ayrıca saçınızı nemlendirir ve bukleleri büyük ölçüde düzleştirir.

Nasıl Uygulanır?

  • Hint yağı ve hindistancevizi yağını küçük bir kâseye ekleyin.
  • Yağları iyice karıştırıp, daha sonra ısıtın.
  • Ilık yağ karışımını saç derinize yaklaşık 15 dakika boyunca dairesel hareketlerle yavaşça uygulayın.
  • Saçınızda 30 dakika boyunca bekletin.
  • Saçınızı yıkamak için sülfatlı şampuan ve soğuk su kullanın.

Elma Sirkesi

Saçınızı elma sirkesi ile durulamak, saçınızdaki kir ve yağı temizleyerek yok etmenize yardımcı olur. Ayrıca tırnak etlerindeki kiri çıkararak saçını yumuşatır. Kıvrımlardan kurtularak saçlarınızın düz görünmesini sağlar ve sağlıklı bir görünüm kazandırır.

Nasıl Uygulanır?

  • Bir bardak su alın ve elma sirkesi ile iyice karıştırın.
  • Öncelikle saçınızı hafif bir şampuanla yıkayın ve uygun şekilde şekillendirin.
  • Son durulama olarak elma sirkesi karışımını saçınıza dökün.
  • Bu aşamadan sonra saçınızı durulamanıza gerek yoktur.

Zeytinyağı ve Yumurta

Yumurta, içerisinde bulunan proteinler sayesinde saçınızın pürüzsüzleşmesine yardımcı olur. Zeytinyağı ise mükemmel bir yumuşatıcı madde görevi görür. Bu iki malzemeyi birleştirerek elektriklenmeyen ve yumuşak saçlara kavuşabilirsiniz.

Nasıl Uygulanır?

  • Bir kâse alın ve üzerine zeytinyağı ve yumurta ekleyin.
  • Karışık bir karışım oluşturana kadar içindekileri iyice karıştırın.
  • Karışımı saçınıza dengeli olarak uygulayın.
  • Karışımı, saçınızda en az bir saat kurumaya bırakın.
  • Soğuk su ve az sülfatlı bir şampuan ile saçınızı yıkayın.

Aloe Vera Jeli ve Zeytinyağı

Aloe verada bulunan enzimler saç uzamasını destekler ve ona pürüzsüz bir görünüm kazandırır. Ayrıca saç şaftınıza hızla nüfuz ettiği için nemlendirerek elektriklenmeyi büyük ölçüde azaltır. Aloe vera, kıvırcık saçları doğal olarak düz hale getirmenin en iyi yollarından biridir.

Nasıl Uygulanır?

  • Zeytinyağını biraz ısıtın.
  • Aloe vera jeli ve zeytinyağını iyice karıştırın.
  • Bu karışımı saçınıza nazikçe uygulayın.
  • Bu karışımı saçınızda yaklaşık 40 dakika bekletin.
  • Saçınızı yıkamak için az sülfatlı bir şampuan ve soğuk su kullanın.

Lor, Zeytinyağı ve Muz

Lor, zeytinyağı ve muzun birleşimi saçınızın dokusunu güçlendirerek derinlemesine bakım sağlar. Kıvrımınızı kontrol ederek saçınızı düz ve güçlü yapar. Saçınızın kıvamını ve kalitesini artırmak için bu karışımı deneyin.

Nasıl Uygulanır?

  • Muzları soyun ve pürüzsüz bir hamur oluşturana kadar ezin.
  • Daha sonra lor ve muzu ekleyerek karıştırın.
  • Bu karışımı saçınıza eşit olarak nazikçe uygulayın.
  • Karışımın en az 30 dakika saçınızda bekletin.
  • Saçınızı sülfatsız bir şampuan ve soğuk suyla yıkayın.

Kas spazmı (kramp) nedir? Tanısı, belirtileri ve tedavisi

Kas spazmı vücudun tüm kaslarını etkileyen kasılmalardır. İskelet kaslarında görülen kasılmalar, en yaygın kramp türüdür. Vücudun su kaybetmesi, kas yaralanması gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Bağırsak, safra yolları, kan damarı ve rahim gibi organlarda da kasılmalar görülebilir. Geçici kramplar dışında sürekli tekrarlanan kramplara tıbbi yardım gerekir. Tedavi yöntemleri arasında egzersiz, masaj, sıcak-soğuk kompres uygulamaları gibi seçenekler yer alır.

Kas Spazmı Nedir?

Kas spazmı nedir diye soran birçok kişi vücudunun çeşitli bölgelerindeki kasılmalardan şikâyetçi olanlardır. Strikin salgılanması sonucu sinirler, kaslara baskı uygular. Böylelikle kramplar oluşur. Beyin bu sırada soğuk kas dokularına ani hareket sinyali gönderir. Kasların hareket edebilmesi için protein gibi vitaminler ve kas yağ dokusunun ısınması gerekir. Bunların eksikliği sonucunda eller, kollar, ayaklar, karın ve bacaklarda kasılmalar meydana gelir.

Krampların fazla görüldüğü yerlerden biri de omuz ve sırt bölgesidir. Kişiyi uykusundan kaldıracak kadar şiddetli ağrılardır. Kimi kasılan bölgelerde şişlik görülür. Kimi kramplar birkaç saniye sürer kimisi ise 20 dakika boyunca aralıksız devam eder.

Kas Spazmı Neden Olur?

Krampların en büyük nedeni mineral eksikliğidir. Magnezyum, potasyum, kalsiyum ve potasyum bakımından fakir olan vücut kasılmaya başlar. Bu nedenden dolayı spazmı olanlar, reçeteli olarak satılan kas gevşetici ilaçlar kullanılır.

Spor aktiviteleri yapanların ayak ve bacaklarında yetersiz kan akışı görülür. Bu durum beraberinde krampları getirir. Bacaklardaki krampların kimisi sinir sıkışmasından kaynaklanır. Omurgada oluşan bir sıkışma bacakları da etkileyebilir. Egzersiz, aerobik yapanlar, aktivite sonrası su kaybeder. Vücudun su kaybetmesi kas spazmına yol açar. Kas spazmı neden olur diye soranların en şaşırdıkları yanıt soğuk havanın kramplara neden olmasıdır. Soğuk hava omurga, boyun ve bel ağrısına neden olan kasılmalardan sorumludur. Omurganın uyumlu mekanizmasını zedeler, kas esnekliğini azaltır.

Kas Spazmı Belirtileri Neler?

Tipik kas spazmı belirtileri çoğunlukla kendiliğinden geçer. Kasların seğirmesi, keskin ve ani oluşan ağrılar, deri altında sert kas dokusu gibi semptomlar bunlardan bazılarıdır. Kramplar hastadan hastaya farklı belirtiler gösterebilir. Bunlar sırasıyla şunlardır:

  • Konuşmada zorlanma
  • İstemsiz boyun dönmesi
  • Ayak ve bacaklarda kramp
  • Gözlerde istemsiz kırpılma
  • Ayakları yere sürerek yürüme

Sırtta Kas Spazmı Belirtileri ve Tedavisi

Sırtta kas spazmı belirtileri, omuz bölgesini etkileyen kaslarda üşütme, gerginlik ve güçsüzlüktür. Omurga etrafındaki sinir kökleri yorulur, gerilir. Sırttaki kasılmaların tedavisinde sıcak kompres, ısıveren kremler, omurga masajı, potasyum ve kalsiyum gibi mineral içeren ilaçlar kullanılır.

Omuzda Kas Spazmı Belirtileri ve Tedavisi

Duruş bozukluğu, boyunda sinir sıkışması, yumuşak doku romatizması, boyun fıtığı, kambur oturma veya masa başında uzun süre oturma gibi nedenler omuzda kas spazmına neden olur. Omuzdan başlayarak, boyun ve kola kadar yayılan uyuşma ve ağrı şeklinde ortaya çıkar. Bu tip kasılmalar için fizik tedavi, egzersiz ve sıcak kompres tedavileri uygulanır.

Belde Kas Spazmı Belirtileri ve Tedavisi

Bel kas spazmı ağır yük taşıyan kişilerde daha çok görülür. Hareket kabiliyetini kısıtlar, yürümeyi zorlaştırır. Omurga kanalının daralması ve bel çevresindeki kasların güçsüzleşmesi bu krampların en önemli nedenidir. Belde kas spazmı tedavisinde ağrı kesici ilaçlar, kremler ve sıcak kompres uygulamaları kullanılır.

Boyunda Kas Spazmı Belirtileri ve Tedavisi

Masa başında uzun süreli oturmak, alçak veya yüksek yastık kullanmak gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Kaslar sinirlere baskı yaparak, gerilmesine neden olur. Baş ve boyun bölgesini hareket ettirememe tek belirtisidir. Boyunda kas spazmı, fizik tedavi, ağrı kesici ilaçlar ve kas gevşeticiler ile tedavi edilir.

Kas Spazmı Tanı ve Tedavisi Nasıl Yapılır?

Kas spazmı tanısı için doktor hastaya şikâyetlerini sorar. Kaç litre su tüketiyorsunuz? Egzersiz yapıyor musunuz? Alkol kullanıyor musunuz? Ardından hastanın kalsiyum ve potasyum miktarını öğrenmek için kan testi istenir. Kasların gücünü ölçmek için ‘’ Elektromiyografı’’ ve ‘’Miyelografi ‘’istenebilir.

Tanısı konan spazm için tedavi yöntemi belirlenir. Genellikle fizik tedavi, egzersiz, kas gevşetici ve ağrı kesici ilaçlarla kasılmalar onarılmaya çalışılır. Yüzme, yoga ve pilates gibi aktivitelerden de yararlanılır. Kas spazmı tanı ve tedavisi için nöroloji uzmanından randevu alınmalıdır.

Sırt Ağrısı İçin 6 Etkili Öneri

Sırt ağrısı, boyun ve bel bölgesini kapsayan ve tüm omurgayı etkileyen kasılmalardır. Kasılmalar şiddetli olursa kişinin günlük hayatını olumsuz etkiler. İşte sırt ağrısı için 6 etkili öneri…

Ağır Eşya Taşımayın

Vücudun kendi ağırlığını koruyan dengeyi ağır yükler bozar. Ağır eşyalar omurilik kaslarına zarar verir.

Saçlarınızı Kurutun

Islak saçlar sırt ve boyun ağrılarına neden olur. Bu nedenle ıslak saçı kurutmadan açık havaya çıkılmaması gerekir.

Doğru Hareketleri Öğrenin

Bir nesneyi kaldırmak için en yanlış hareket belden bükülerek eğilmektir. Doğru hareket ise dizleri büküp, ağırlığı üst bacaklara verme hareketidir.

Soğuk Havadan Korunun

Omurga sağlığı ve kas spazmı için soğuk havadan korunmak gerekir. Kaslarda tutulma, gerilme ve sonrasında ağrılara neden olur.

Dik Pozisyonda Oturun

Uzun süreli oturmak sırt ağrısı yapar. Bu durumda bel boşluğunu dolduracak yastık kullanılması önerilir.

Klimadan Sırtınızı Koruyun

Omurgayı klimanın arkasına almak kasılma ve tutulmalara neden olur. Uzun süre klimalı ortamda kalanlar için kas gevşetici ve ağrı kesici ilaçlar verilerek tedavi edilmeye çalışılır.

Dermatologlara göre retinaldehit nedir retinol ile nasıl kıyaslanır?

Muhtemelen cilt bakımı konusunda retinol terimini duymuşsunuzdur. Güzellik uzmanları retinol kullanılmasını sıklıkla tavsiye ederler. Dermatologların ve güzellik uzmanlarının ortak olarak tavsiye ettikleri retinolün size sağlayabileceği başlıca yararlar şunlardır:

  • Cildinizi güneşten gelen zararlı UV ışınlarından korur.
  • Cildin sıkılaşmasına yardımcı olur.
  • Hücre yenilenmesini teşvik eder.
  • Antiaging etkisi vardır.

Retinol Nedir?

Retinol nedir sorusunu cevabı kısaca A vitamini şeklinde olabilir. Retinol kuvvetli bir bileşen olduğu için herkes tarafından tolere edilemeyebilir. Bazı insanlar ise ciltleri retinole alışıncaya kadar bir kuruma ve tahriş olma dönemine tahammül etmek zorunda kalırlar. Ama 12 hafta boyunca uygulamaya devam ettiğinizde, retinolün yaşlanmayı geciktirmede mucizevi etkisi olduğunu görürsünüz.

Dermatologlar hastalarına çoğu kez ciltlerinin retinole tolere edebilme yeteneğinin zaman içinde gelişeceğini söylüyorlar. Başlangıç döneminde kuruluk ve tahriş yaşansa da uzun vadede elde edilen sonuçlar, bir dönem dişinizi sıkmaya değer.

Retinaldehit Nedir Retinol/Retinoidlerden Farkı Nedir?

Retinoid topikal uygulamada kullanılan bütün A vitamin türevlerini kapsayan bir terimdir. A vitamininin aktif formu retinoik asit olarak tanımlanır. Cildin A vitamini kullanabilmesi için kullanılan bütün formların öncelikle retinoik aside dönüşmesi gereklidir. Bu dönüşüm sırasında ne kadar az reaksiyondan geçilirse kullanılan retinoid o kadar kuvvetli etkide bulunur. Uygulanan ürünün retinoik aside dönüşmesi için ne kadar çok reaksiyon basamağından geçilmesi gerekirse, kullanılan ürünün etkisi de o kadar azalır.

Retinaldehit nedir sorusuna cevap verilirken retinaldehit, retinoik aside dönüşüm sırasında doğrudan öncü bileşendir diye cevap verilebilir. Retinaldehit piyasada reçeteli olarak satılan retinoidlerden yalnızca bir adım alttadır. Eğer reçeteli retinoidler cildinizi çok rahatsız ediyorsa, retinaldehit son derece iyi bir alternatiftir.

Retinoidler Etki Dereceleri Bakımından Nasıl Sınıflandırılır?

Dermatoloji uzmanları bahse konu ürünleri en güçlüden en zayıfa doğru şu şekilde sıralıyorlar:

  • Retinoik asit
  • Retinaldehit
  • Retinol
  • Retinol esterleri

Dermatolog reçetelerine göre en etkili reçete sıralaması yine en kuvvetliden en zayıfa doğru olmak üzere şu şekildedir:

  • Tazoroten
  • Tretinoin
  • Adapalen

Birini Diğerinin Üzerine Kullanmaya Nasıl Karar Verirsiniz?

Dermatologlar retinol esterlerinin etkili hale gelmesi için pek çok adıma ihtiyacı olduğunu söylüyor. Fakat bu nedenle de hassas ciltler için retinol esterlerinin çok uygun olduklarına dair teoriler bulunuyor. Yine de kullanıcıların çoğu retinol esterlerinin etkisiz olduğunu düşünüyor.

Oysaki retinaldehit, retinoik asit elde edilmesi için reçetesiz satılan ürünler arasından seçebileceğiniz en iyi üründür. Cildinizin içeriğe tolere etmesi için yazının başında da belirtildiği gibi bir süre sabretmek zorunda kalabilirsiniz. Cildiniz retinaldehitlere tolere etmeye başlar başlamaz, gözle görülen en iyi etkileri yakalarsınız.

Doğum sonrası saç dökülmesi nedenleri ve tedavisi

Doğum sonrası saç dökülmesi pek çok kadında meydana gelen problemlerden biridir. Pek çok farklı sebebe bağlı olarak meydana gelen bu durum geçici olduğu için telaş yapılacak bir durum söz konusu değildir. Genellikle kadınlar bu durumu stres yaptığı için daha fazla saç dökülmesi ile karşı karşıya kalırlar.

Gebeliğin ortaya çıkması ile birlikte vücut yapısında değişiklikler meydana gelir. Olumsuz yönde meydana gelen bu değişikliklerden biri de saç dökülmesi olmaktadır. Kolay çözüm önerileri ile bu durumdan kurtulmak mümkün olur. Hem gebelik döneminde hem de gebelik sonrası lohusalık döneminde saç dökülmesi çok sık yaşanan durumlar arasında yer alır. Bebeğin dünyaya gelmesi ile birlikte annelere büyük bir sorumluluk yüklendiği için bunu stresi sonucunda da saç dökülmesi gibi problemler meydana gelir. Doğum sonrası dökülen saçlar tekrar yerine geldiği için stres yapılmadan bu dönemi en hasarsız şekilde atlatmaya özen göstermek gerekir. Birkaç pratik önlem alarak hasarı azaltmak mümkün olur. Genellikle saçların ön kısmında dökülmeler meydana gelir. Fakat her anne adayında böyle bir durumun yaşanması söz konusu değildir. Kişiden kişiye farklılık gösteren bir durumdur.

Doğum Sonrası Saç Dökülmesinin Nedenleri Nelerdir?

Doğum sonrası meydana gelen saç dökülmelerinin pek çok farklı sebebi vardır. Bu sebeplerden en çok bilineni ve en çok karşılaşılanı hormonal dengesizlik olmaktadır. Gebeliğin ortaya çıkması ile birlikte östrojen ve progesteron hormonları artış göstermeye başlar. Doğumun gerçekleşmesi ile birlikte estrojen ve progesteron hormonları vücut içerisinde azalmaya başlar. Bu sebeple vücutta ani bir hormon değişimine tabi tutulduğu için saç dökülmesi gibi bir problemi beraberinde getirir.

Doğum sonrası saç dökülmesi sebeplerinden bir diğeri ise kaygı ve endişe durumu olmaktadır. Bebeğin sorumluluğunun oluşması ile birlikte anne adaylarında ciddi bir stres problemi söz konusu olur. Bu sebeple normalin üzerinde bir saç dökülmesi meydana gelir. Doğum sonrası oluşan saç dökülmesinin bir diğer sebebi ise emzirmeden kaynaklıdır. Aynı zamanda kansızlık gibi bir problem yaşıyorsanız saç dökülmesi gibi problemler ile karşı karşıya kalmanız söz konusu olur. ilk olarak bu problemlerden hangisini yaşadığınızı öğrenerek buna göre çözüm önerileri bulmanız gerekir. Kolay bir şekilde tedavi olabilir ve kısa süre içerisinde saç dökülmelerini durdurabilirsiniz.

Doğum Sonrası Saç Dökülmesi Nasıl Engellenir?

Doğum sonrasında lohusa döneminde olan kadınlarda ciddi oranda saç dökülmeleri meydana gelir. Gebelik, doğum ve lohusa dönemlerinde vücut çok farklı durumlar ile karşı karşıya kaldığı için cevap olarak saç dökülmesi gibi problemleri ortaya sunar. Doğum sonrası saç dökülmesi problemine engelleyebilmek için mutlaka beslenme alışkanlıklarınızı düzeltmeniz gerekir. Beslenme alışkanlığının içerisine mutlaka omega-3 yağ asidini ekleyip büyük bir fayda sağlayabilirsiniz. Doğum sonrasında demir eksikliği gibi problemlere kadınlarda çok sık rastlanır. Bu eksikliği kapatabilmek için demir takviyesi şarttır. Aynı zamanda saçlarınıza yaptığınız bakım da son derece önemlidir. Düzenli bir şekilde bakım yaptığınız zaman dökülme problemini en aşağı indirmek mümkün olur. Aynı zamanda saçlarınızı tararken geniş dişlere sahip olan tarakları tercih ederek dökülmesine en aza indirebilirsiniz. Saç kurutma makinesi saç dökülmesini tetikleyen durumlardan biri olduğu için yaz aylarında saçlarınızın kendi kendine kurulmasına izin verin. Saçlarınıza düzenli aralıklar ile bakım yağları uygulayarak daha güçlü ve sağlıklı olmasını sağlayabilirsiniz.

Doğum Sonrası Saç Dökülmesi Tedavisi

Doğum sonrası saç dökülmesi yaşayan kişiler uzun süreli bir durum ile karşı karşıya kaldıkları zaman mutlaka doktorlarına başvurması gerekir. Peki, doğum sonrası oluşan saç dökülmelerini tedavi etmek mümkün müdür? Doktor gözetiminde çinko ve demir desteği alarak saç dökülmelerini azaltma imkânı bulmak mümkün olur. Doğum sonrasında emzirme dönemi yaşandığı için daha dengeli ve düzenli beslenmeye önem göstermek gerekir. Bu konuya dikkat edildiği zaman saç dökülmesinde ciddi oranda azalma oluyor. Aynı zamanda doğum sonrası oluşan saç dökülmesinin en büyük sebeplerinden biri düzensiz ve yetersiz uykudur. Elinizden geldiği kadar uykunuzu dengelemeyi ve düzenlemeye çalışmanız gerekir. Aynı zamanda saçlarınıza düzenli olarak bakım işlemleri uyguladığınız zaman saç dökülmesini tedavi etmeye yardımcı olabilirsiniz. Sülfat içermeyen şampuanlar tercih edildiği zaman saç dökülmesini azaltmak mümkün olur.

Doğum sonrası sebze ve meyve tüketimine daha büyük bir ağırlık vermek gerekir. Böylece daha sağlıklı bir cilt yapısına ulaşmanın yanı sıra dökülmeyen saçlara da ulaşmış olursunuz. Doğum sonrası saç dökülmesini durdurabilmek için mutlaka psikolojik olarak da iyi hissetmeniz gerekir. Yaşanan çeşitli lohusa sendromları psikolojik açıdan anneleri yıldırdığı için saç dökülmesi gibi problemler meydana gelir. Böyle bir durum yaşıyorsanız mutlaka uzman bir psikiyatriste başvurmanız gerekir.

Doğum Sonrası Saç Dökülmesi Ne Zaman Sona Erer?

Hem gebelik döneminde hem de doğum sonrasında saç dökülmesi gibi problemler kadınların en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. Doğum sonrası saç dökülmesi bazı kişilerde İlk 2 ay içerisinde ortadan kalkarken bazı kişilerde 1 yıla kadar bu durum devam etmektedir. İlk aylar ciddi oranda dökülme söz konusu olurken diğer aylarda daha seyrek saç dökülmeleri meydana gelir. Bu dönemde dökülen saçlar tekrar çıkar. Bu sebeple stres yapılacak bir durum olmadığını bilmek gerekir. Düzenli ve dengeli beslenmeye devam edip, saçlarınıza düzenli olarak bakım yaptığınız zaman bu süreyi daha da kısaltmış olursunuz. 1 yıl geçmesine rağmen saç dökülmesi durmuyor ise mutlaka bir doktora başvurmanız da fayda vardır.

Doğum sonrasında vücudun eski hormonlarına dönmesi uzun süre devam eder. Vücut dengeye gelene kadar çeşitli cilt problemleri ve saç dökülmesi gibi problemler meydana gelir. Bu sebeple saç dökülmelerinin tamamen geçici olduğunu bilmek gerekir. Vücut hormonları dengeye girdiği zaman saç dökülmesi de otomatik olarak ortadan kalkar.

Doğa ve ekosistem

Doğanın ekosisteminde her canlı, uyum sağlıyorken, aklını kullanarak kendi refahı için Akıllı Şehirleşmeyi, sanayii alanlarını, fabrikaları vb. gibi icat ettiği değiştirdiği ekosistemin cevabını aldı. Sağlık ve Ekosistem ile ilgili yazım “Sağlık ve Ekosistem / Sağlıklı Yaşam / Milliyet Blog http://blog.milliyet.com.tr/saglik-ve-ekosistem/Blog/?BlogNo=616895”  linkinde yayındadır. Yeni farklı salgınlar geleceği senaryolarını medya kanallarında izlenmekteyiz.. İnsanoğlunun doğaya ne verdiyse karşılığını aldığını gözlemlemekteyiz..

İktisadın temeli Alış ve Veriş, Arz ve Talep dengesiyken, biz kabımıza sığamayan, saygı gösteremeyen yapımızla, doğanın ekosisteminin cevaplarının sonuçlarıyla uğraşıyoruz.  Dünyanın dengesini bozarak, iklim değişikliği, kuraklığını nasıl düzelteceğimiz vb gibi konularda çalışma yapmaktayız. Doğanın Ekosistemini dinlemeyi unutmuşsak, düzeltmeler le müdahale İe, nasıl İyileştirebiliriz.

İnsan ilişkilerinde üç tür varoluş görülüyor

  • Kendini güçlendiren SENCİ; Değersizleştirerek, yok ederken,

Değerli gördüğünü, ya da kalkındırmak istediğini var eden,

  • Karşıdakini Güçlendiren SİZCİ; Diğeriyle paylaşarak, çoğaltıp arttırarak,

Genelde herşeyi kafaya takıp, enerjisini tüketirken,

  • Hem kendini, hem de karşıdakini güçlendiren BİZCİ; Alış Verişte olma haliyle, Yaşama Sanatıyla Akış Yaratırken,

Sokretes’in “Hiçbir şey bilmediğini bilmen için, çok şey bilmelisin” sözüyle akıştaki halindeki bilgeliğiyle karşılaşıyoruz. Mesleğimiz, Yaşamdaki rollerimiz, statümüz, esnekliğimiz vb gibi…

Dosteyevski’nin Ölüler Evinden Anılar kitabıyla sağlam psikolojinin üç şifresi ele alınırken

Covit 19 sürecinde de değerlendirebilirsek;

  • Uyum sağlama yeteneği, onarım mekanizmasıyla, esneklik becerisi,
  • Üretmek, çalışmak, hareket halinde olurken, uyarıcalara olan ihtiyacımızı karşılamak,
  • Umut, kendinden güç alabilmek, var olabilmek, iç sesini doğru dinlemek, motivasyonunu, enerjini yönetebilmektir.

Bazı insanların yaradılış ve gelişim  farkındalığıyla motivasyonu ve bioenerjisinin yüksekliğinin ise bir armağan olduğunu biliyorum. Kendini keşfederek, yaşadığı evrene saygısı ve sevgisini yitirmeyerek, değer yaratarak alkışla karşılaştığım nice dostlar ve arkadaşlar biriktirdiği mi düşünüyorum. Sizce tesadüf mü!..

Atatürk’ün cumhuriyet kurulduktan sonra verilen resepsiyonda İngiliz ateşesi ile diyaloğunda babasının Çanakkale Savaşında  olduğu hakkında konuştuğu İngilize, cevabı ise “orada ne işi var ,Çanakkale de” tarzında yanıtıyla cevaplamıştır.

100 yılda bir gerçekleşen dedemin ekibiyle emek verdiği İspanyol pandemisi süreci sonrası Sağlıkta Dönüşüm bitişinde, bizim de sağlıkta birinci basamak hizmetlerinde ve tüm aile hekimliği ve hatanelerimizleCovit 19 la mücadele ekiplerle filyasyonlakontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Son Bilim Kurulu Toplantısı sonucunda Sağlık Bakanımız Dr Fahrettin Koca açıklamasında ”Yerinde Karar Dönemi” ne geçileceğini söyledi. İller bazlı 7 günlük vaka verilerinin üzerinden, İl Hıfzıssaha Kurullarında verilecek kararlarla değerlendirileceği belirtilmiştir. Sağlık Çalışanlarımızın ikinci aşılamaları bu hafta gerçekleştirilecek olup, % 3.5 la 2 milyon 800 bin vatandaş ilk doz aşılarını olmuştur. Sağlık Bakanımız DrFahretin Koca Sağlık Çalışanlarının sabırlarının, başarının mimarı olduğunu söylemiştir.

Geleceği öngörmeye çalışırken ElonMusk’ıPaypalı bankacılık sektörüne kazandırması, Mars projesi, uzaya yolladığı roketlerle de  tanıdığımız yaratıcı, deha olarak gözlemliyoruz.

Tesla ve Space in ceosu olarak son dönem yaşanan kazalar sebebiyle araştırma yaptırmıştır. Sonuçta arz ve talep edilen Tesla araç sayısındaki üretim fazlalığından kaynaklanan, sürümü sebebiyle Tesla araçlarının Kalitesi ve Verimliliğinin düştüğü gözlemlenmiştir. ElonMusk tüm Tesla araçlarını toplatıp, şu an için talep edilmemesi  açıklamıştır. Etik ve Ahlaki erdemli duruşunu sergilemektedir.

Güzel ve güçlü insanların varlığı sizleri sevindirir mi?…  Tesadüf olmadığını, aynı pencereden bakan insanlarla karşılaştığınızda düşünmekteyim.

Yaşamda her an öğrenecek ve yenilenecek kadar bakmak ve görmeyi becerebilmek, bilmiyorum diyebilecek, yeniden öğrenebilecek, EGO dan arınmış zihinlerle sağlanacağını düşünmekteyim.

Pekala İnsan olarak, ya  bu kadar güçlü ve donanımlı yaratılmamış isek, ne yapabiliriz. Toplumsal olarak algı yönetimiyle ötekileştirilmeye varan dışlanma haliyle kendimizi nerede bulabiliriz.Sınıfların ayrıştırılmaya çalışıldığı hadbilmezlik sonucunda, şiirlerinyle büyüdüğümüz Yunus Emre nin “Yaradılanı Sevelim Yaradandan Ötürü” sözünden ders almayı becerebilir miyiz.

Bilim ve Sanayii Teknoloji Bakanlığımız öncülüğünde Milli Uzay Programı açıklandı. Türkiye Uzay Ajansının kurulmasıyla yapılacak araştırma, geliştirme faaliyetleriyle iletişim, araştırma, savunma vb faaliyetlerle, 10 yılda 2030 a kadar yapılacak çalışmalar açıklandı.

Uluslararası Uzay İstasyonuna bir kişinin seçilerek eğitilerek gönderileceği belirtildi. Tüm dünyada sekiz ülke uzaya uydu göndererek kendi yönetim sistemlerinde söz sahibiyken Türkiye 2030 yılı sonrası uydu gönderebilecektir. Kendi kurallarıyla daha net yönetime ulaşabilecektir. Tabii ki bunun içinse işini etik ve ahlaki ilkelerle yapan hem kamu, hem de özel sektörde zamandan tasarrufla, digital hizmetlerin  e – Uygulamalarla birleştirildiği bürokrasinin kısaltıldığı yapı hızla geliştirilmektedir. Kuantum Bilgisayarlar ve işinin ehliyle nitelikli etik ilkelerle üretimde; halkın refahı ve adil yararlanacağı daha ilkeli ve şeffaf yönetimlerin geliştirilmesini tasavvur ediyoruz. Her vatandaşımızın ve azınlıklarımızın ayrımcılıktan, ötekileştirmeden uzak, yaşam hakkıyla onurlu duruşuna, saygı duyularak; sağlık, eğitim ve adalet hizmetleriyle sosyal güvence kapsamında istihdamıyla daha refah yaşanabilir Türkiye anlayışıyla milli duruş sergilemeliyiz.

Betül Serpil Aykam

Lenfödem (Fil hastalığı) nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Lenfödem hastalığı son yıllarda artışı gözlenen hastalıklardan biridir. Özellikle bacak ve kollarda bulunan şişliklerle hastayı rahatsız eder. Günlük yaşam kalitesini düşürür ve estetik görüntüyü bozar. Tanı koyulduğu andan itibaren tedavisi gecikmeden başlaması gerekir. Aksi halde ciddi hastalıkların oluşumuna izin verir.

Lenfödem Nedir?

Lenfödem nedir diye merak edenler, cilt altı dokularının normal düzenini engelleyen ve lenf ismi verilen sıvıların birikmesi yanıtına ulaşır. Lenflerin vücuttaki görevi bakteri ve yabancı maddeleri dokulardan uzaklaştırmaktır. Daha açık bir tanımla vücuttaki hücreleri saran sıvılara lenf denir. Lenf sıvısı normal akışını tamamladıktan sonra kana döner. Lenfatik sistemin bir parçası olan lenf ve lenf düğümlerinin şekilleri küçük fasulye tanelerine benzer. Lenfödem hastalığı kol veya bacaklarda şişkinlik olarak görülse de bazı hastalarda ikisi birden görülebilir. Hastalığın iki türü bulunur.

Birincil Lenfödem:

Birincil lenfödem hastalığında lenf damarları kalıtsal olarak bozuktur. Aile öyküsünde lenfödem hastalığı varsa diğer üyelerde de olma olasılığı yüksektir.

İkincil Lenfödem:

Normal düzeninde işleyen lenf ve lenf düğümleri bir nedene bağlı olarak hasar alıp, tıkanır. Bu nedenlerden en yaygını radyasyon tedavisi, meme kanseri ve diğer kanser hastalıklarıdır.

Lenfödem Hastalığına Ne Sebep Olur?

Fil hastalığı birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkar. Bunların neler olduğunu inceleyelim.

Cerrahi Kesikler:

Cerrahi operasyon sırasında lenfatik sistem hasar görebilir. Bazen operasyon sonrası bazen ise uzun yıllar sonra ortaya çıkar. Meme kanseri ameliyatı olan kadınlarda daha sık rastlanır.

Doğum:

Gebeliğin son 3 ayı ile doğumdan sonra görülen lenf bezi şişliklerdir. Genellikle bacak ve ayaklarda sıvı birikimi olur.

Kanser:

Lenf düğümlerine yayılan tüm kanser türleri dolaşımı tıkamaya yol açar.

Yaş Faktörü:

36 yaş ve üstü hastalarda çeşitli hastalıkların komplikasyonlarına bağlı olarak görülür.

Diğer Nedenler:

  • Radyasyon terapisi gören hastalar
  • Travma geçirenler
  • Böceklerin neden olduğu enfeksiyonlar
  • Mantar rahatsızlıkları
  • Birincil ve ikincil lenfödemler

Lenfödem Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Lenfödem yani fil hastalığının en önemli belirtisi kol veya bacaklardaki şişliklerdir. Bu nedenle hasta kıyafet giyme ve aksesuar takma gibi sorunlar yaşar. El ve ayak parmakları da şişer ve ağrır. Tedavi için geç kalan hastalarda şişlik kalıcı olabilir. Diğer belirtiler şunlardır:

  • Ciltten sıvı sızması
  • Ağır ve hantallık hissi
  • Derinin formunda kalınlaşma
  • Hareket edememe
  • Ateş, ağrı ve kızarıklık
  • Ciltte deri döküntüsü ve kaşıntı
  • Aşırı terleme

Lenfödem Tanısı Nasıl Konulur?

Lenfödem tanısı için Dâhiliye ve Nefroloji polikliniklerine gidilir. Uzman doktor hastanın tıbbi geçmişini dinleyerek, fiziki muayene eder. Ailede kalıtsal bir ödem var mı? Kan pıhtılaşması sorunu yaşadınız mı? Bir cerrahi operasyon geçirdiniz mi? Radyasyon tedavisi aldınız mı? Yakın zamanda bir enfeksiyon geçirdiniz mi gibi sorular sorulur. Ardından şiş olan bölgeye bastırılır. Lenfödemi olan hastalarda deriye basınç uygulandığında çukurlaşma olmaz. Ateş, kızarıklık ve kaşıntı gibi semptomlara bakılıp, tetkikler yapılır. Bunlar; kan sayımı, ultrason ve bilgisayarlı tomografidir.

Fil Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Fil hastalığı nasıl tedavi edilir diye soranlar net bir cevap bulamaz. Netleşmiş bir tedavisi yoktur. Uygulanan tedaviler sıvı birikimini azaltıp, şişlikleri önlemeye yöneliktir. Böylelikle sıvı akışı sağlanır ve diğer rahatsızlıkların oluşumuna engel olunur.

Lenfödem tedavileri hastalığı ortadan kaldırmaz, ama şikâyetleri azaltır. Tedavi sürecinde cildiye uzmanından yardım alınır. Tedaviye ilişkin yöntemleri inceleyelim.

Bandaj Kullanımı

Lenfödem hastalarına lenf akışını düzenleyecek, vücudu saran bandajlar önerilir. Medikal olan bu bandajlar gövde kısmı daha gevşek diğer bölgeler daha sıkı olarak sarması önerilir.

Elastik Çoraplar

Elastik çoraplar şiş olan bacakları saracak şekilde günlük olarak giyilir.

Masaj Terapisi

Fil hastalarında lenf düğümlerini açmak için uzman birinden masaj yapılması önerilir.

Egzersiz

Fil hastalığında hastalar ağırlaşır ve hareket kabiliyetlerini zamanla kaybeder. Bunu önlemek için doktorun önerdiği egzersizler yapılır.

Kancalı kurt hastalığı nedir? Belirtileri ve tedavisi

Kancalı kurt hastalığı parazitlerden kaynaklanan, cilt, akciğer, ince bağırsaklar gibi organları etkileyen yaygın bir hastalıktır. İklime bağlı olarak nemli bölgelerde 700 milyon civarında insanı etkiler. İki türü bulunur. İlk iki türü sadece insanlarda görülürken diğer iki türü hem insanlarda hem de hayvanlarda görülür. İki türün parazit uzunluğu ortalama 10 mm’dir.

Kancalı kurt sağlık koşullarının yetersiz olduğu ülkelerde daha sık görülür. En nadir görüldüğü ülke Amerika’dır. Vücut direncini düşürdüğünden çocuk hastalarda ölüme kadar ilerleyen bir hastalık türüdür. Dünya üzerinde 7 milyon litre kan emen bu parazitler, nemli tropikal iklimi olan bölgeleri daha çok sever.

Kancalı Kurt Hastalığı Nedir ve Nasıl Yayılır?

Kancalı kurt hastalığı beyaz ve açık pembe renkte olan parazit adı verilen canlıların oluşturduğu hastalığa denir. Bu parazitlerin erkek ve dişisi vardır. Erkek parazitlerde yelpaze formunda keseler bulunur. Dişi parazitler döllenme sonrasında 10.000 ila 20.000 civarında yumurta bırakır. Yumurtadan çıkan larvalar, cilt yoluyla bulaşır. Bu sayede ciltte kızarıklık ve kaşıntı oluşur. Kaşınan hasta larvaların deri altına girip, kana bulaşmasını kolaylaştırır.

Larvaların bundan sonraki işi daha kolaydır. Kan damarına sızan larvalar bir süre sonra akciğerlere girmeyi başarır. Hava yollarını etkiler, hastanın sıklıkla öksürük krizine girmesine neden olurlar. Bu şekilde sindirim sistemini ele geçirirler. Buradaki hedefleri gelişimlerinin tamamlandığı yer olan ince bağırsaklardır. Her biri yetişkin bir bağırsak parazitleri haline gelir ve dışkı yoluyla atılırlar. Kancalı kurt hastaları dizanteri olabilirler. Dizanteri ishalle ortaya çıkan bağırsak hareketleridir.

Bağırsak solucanları az pişmiş etlerin tüketimiyle de üreyebilirler. Sağlıksız ortamlar onlar için en elverişli alanlardır. Kirli su içmek, pis alanlarda tuvalet ihtiyacını karşılamak, yetersiz kişisel temizlik gibi örnekler verilebilir. Bazı meslek grupları bu hastalığa daha kolay yakalanır. Taş, tuğla gibi inşaat sektörü vb. işlerde çalışanlar, tünel kazanlar ve madenciler gibi.

Kancalı Kurt Hastalığı Belirtileri Nelerdir?

Dışkıda kan ve öksürük bağırsak parazitlerinin belirtileri arasında..

Kancalı kurt hastalığı aylarca devam edebilen bir hastalıktır. Başlangıçta herhangi bir belirti vermeyebilir. Ancak zaman için şikâyetler artar. Demir eksikliği anemisi bunlardan biridir. Hırıltılı nefes alıp vermek, sürekli öksürme, dışkıda kan ve öksürük bağırsak parazitlerinin belirtileri arasında yer alır. Diğer semptomlar şunlardır:

  • Mide bulantısı ve karın ağrısı
  • Ateşlenme
  • Kızarıklık ve kaşınma
  • Bağırsaklarda ağrı
  • İştahın kesilmesi
  • Ağızdan veya dışkıdan kan gelmesi
  • Halsizlik ve ishal
  • Nefes almakta güçlük
  • Gaz ve şişkinlik

Kancalı Kurt Hastalığının Tedavisi Nedir?

Kancalı kurt hastalığının tedavisi nedir diye soran hastalar, parazitlerden kurtulmayı amaçlayan tedavi yöntemleri cevabını alırlar. Bunlardan biri de beslenmeyi iyileştirmeye yönelik tedavilerdir. Kan emici bağırsak solucanları için anemiyi önleyecek tedavi seçenekleri değerlendirilir. Albenza,emverm gibi ilaçlarla bir defaya mahsus kullanılmak üzere tedavi desteklenir. Demir ve protein takviyesi sağlanır. İlaç tedavisi ve beslenme programının yetersiz geldiği durumlarda cerrahi operasyona karar verilebilir.

Bağırsak Solucanlarından Korunma Yolları Nelerdir?

Bağırsak solucanlarından korunmanın ilk yolu hijyendir. El temizliği bu noktada çok önemlidir. Bunun yanında gıda güvenliğine de dikkat etmek gerekir. Bağırsak solucanlarından korunma yollarını sıralayacak olursak;

  • İyi pişmiş balık ve et tüketilmelidir. Çiğ olarak yenmemelidir.
  • Meyve ve sebzeler özenle yıkanmalıdır. Çiğ sebzeden uzak durulmalıdır.
  • Çıplak ayakla toprak üzerinde gezilmemelidir.
  • Evcil hayvan dışkıları bekletilmeden temizlenmelidir.
  • İçilen suyun temiz olmasına dikkat edilmelidir.
  • Yaşam alanının rutin temizliği aksatılmamalıdır.

Cildi hızlı yaşlandıran 12 sinsi besin!

Cildi hızlı yaşlandıran besinler hazımsızlığa neden olur. Gün için şişkinlik ve gaz gibi şikâyetlerle rahatsız eder. Bu besinlerin hayatımızdan çıkarılması zor olsa da kısıtlanması gerekir. Erken yaşlanma dışında sindirim sistemini de etkileyerek, sağlık sorunlarına yol açar. Sindirim sistemi, besinlerin parçalanıp, bağırsaklarda sağlıklı tutunmasına yardımcı olan trilyonlarca mikroba ev sahipliği yapar. Kimse bu ev sahibini kızdırmak istemez. O zaman hangi besinlere tüketirken kısıtlama getirmeliyiz?

İşte Cildi Hızlı Yaşlandıran 12 Sinsi Besin:

Mikrodalga Yemekleri

Sodyum açısından yüksek besinler dondurulmuş öğünlerdir. Fazla sodyum alımı yüzde yaşlanma belirtileri gösterir ve su tutulmasına yol açar. Sodyuma maruz kalmamak için olabildiğince mikrodalga yemeklerinden uzak durulması gerekir.

Patates Cipsi

Patates cipsini yemek her ne kadar keyif verse de en sağlıksız besindir. Trans yağ asitleri açısından zengin olan cipsler, bitkisel yağlarla yapılsalar bile bağışıklık fonksiyonlarına zarar verir. Hücre solunumunu bozarak hızlı yaşlanmaya neden olur.

Enerji İçecekleri

Şeker bakımından zengin olan enerji içecekleri cilt yaşlanması ve diş çürüklerine neden olur. İçeriğinde yüksek sodyum miktarının olması dişler üzerinde lekelenmelere sebep olur. Su yerine enerji içeceği tüketenlerde dehidrasyon görülür. Bu durum cilt kırışıklığı ve cilt hasarlarına yol açar. Bu içeceklerin yerine detoks suyu önerilir.

Sosisli veya Sucuklu Sandviç

Sucuk ve sosis gibi besinler işlenmiş gıdalardır. Dolayısıyla içeriğinde serbest radikaller bulundurur. DNA oksidasyonunu bozarak kansere kadar giden sağlık sorunlarına yol açabilir. O nedenle işlenmiş gıdalar kısıtlanarak tüketilmelidir.

Yüksek Glisemik İndeksli Karbonhidratlar

Simit, tuzlu kraker, makarna, tahıl ve yulaf ezmesi gibi gıdalar, cildi hızlı yaşlandıran besinler arasındadır. Kilo aldırır ve cildin dokunsa zarar vererek akne oluşumuna neden olur. Bu yüzden glisemik indeksi düşük gıdalar tercih edilmelidir.

Şeker

Şeker, vücut sağlığı için zararlıdır. Cilt üzerindeki etkisi ise cilt elastikiyeti ve kolajen miktarının azalmasına yol açar. Cilt derisi zamanla esnek görünümünü kaybeder ve cansızlaşır. Yaşlanmayı geciktirmek için şeker kullanımı sonlandırılmalıdır.

Tuz Oranı Yüksek Gıdalar

Tuz oranı yüksek gıdalar, dehidtasyonu tetikler ve yaşlanma hızını arttırır. Sodyum miktarı fazladır. Bu nedenle ciltte kabarıklık ve vücutta ödem olmasına neden olur. Cilt yorgunluğunun en büyük dostu tuzdur.

Alkol

Alkol kullanan insanlar güçlü bir antioksidan olan A vitamini kaybına rastlanır. Hücre yenilenmesini önlen ve erken yaşlanmaya neden olur.

Patates Kızartması

Patates kızartmasını genç-yaşlı herkes sever. Ancak kızartmalar yoğun sıvı yağ ve yüksek ısıda piştiğinden serbest radikallerin oluşmasına izin verir. Başta bel bölgesi olmak üzere kilo aldırır. Kısıtlı oranda tüketmekte fayda var.

Kömürleşmiş ve Çok Pişmiş Etler

Yanmış ve karartılmış et vücutta iltihaba neden olabilir. Kömürleşmiş, çok pişmiş etler cildi hızlı yaşlandıran besinler grubundadır. Ciltteki kolajen seviyesini düşürür.

Kahve

Kahve idrar sökücü özelliği ile vücuttaki sıvının boşalmasına neden olur. Böylelikle nemsiz kalan cilt kurur ve hassaslaşır. Ne kadar kahve tüketilirse aynı oranda su içilmesi önerilir.

Mısır Şurubu

Mısır şurubu özellikle işlenmiş gıdalar ve atıştırmalıklarda kullanılır. Ülkemizde maalesef baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde bulmak ta mümkündür. Cilt yaşlanması ve kırışmasına neden olur. İçinde yüksek oranda bulunan şeker, kolajen seviyesini düşürür.

Erken Yaşlanmayı Erteleyen Besinler Nelerdir?

Yaşlanmayı durdurmak mümkün değil. Zaman bu konuda herkese aynı davranır. Kadın-erkek fark etmeksizin yaşlanmayı geciktiren formüller aranır. Bunun ilk şartı yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmek olacaktır. Peki, erken yaşlanmayı erteleyen besinler nelerdir? İşte bunun yanıtına ulaşmak hiç zor değil.

C vitamini bakımından portakal ve kırmızıbiber tüketilebilir. Havuç A vitamini yüksek olduğundan cilt üzerinde antioksidan etkisini sağlar. Kereviz cildin nem dengesini ayarlayarak, kırışıklığı önler. Somon balığı tüketerek omega-3 yağından yararlanılır. Avokado ise B ve E vitaminlerinin kaynağıdır. Cildi gençleştirir.

Ağız ve diş sağlığı hakkında doğru bilinen 8 yanlış

Sindirim kanalının girişi ağızdır. Ağızda oluşan olumsuz etkenler diş sağlığını da bozar. Dişer besinleri parçalar ve öğütür. Yüz simetrisi ve konuşmada etkili olan dişlerin eksikliği seslerin oluşmasına izin vermez. Ağız ve diş sağlığı konusunda en büyük şikâyet diş eti iltihabı ve diş çürükleridir. Bu durum kronik hastalıklara davetiye çıkarırken, diş estetiği kaygısını artırır. Çoğu insan güzel bir gülümseme sergilemeyi ister. Peki, güzel bir gülüş için ağız ve diş sağlığı hakkında doğru bilinenler yanlışları öğrenmeye ne dersiniz?

Ağız ve Diş Estetiği Konusunda Doğru Bilinen Yanlışlar

Yanlış 1: Diş temizliği için dişler sert fırçalanır.

Doğrusu: Dişleri sert fırçalamak, diş minesini aşındırır ve zarar verir.

Yanlış 2: Diş beyazlatma işlemleri diş dokusunu bozar.

Doğrusu: Diş beyazlatma işlemi porselen ve dolguların dışında dişlerin rengini açar. Diş dokusunu bozduğuna dair bir veri yoktur.

Yanlış 3: Diş ipi bir işe yaramaz.

Doğrusu: Ağız ve diş estetiği konusunda doğru bilinen 8 yanlış arasında en yaygını diş ipi konusudur. Diş ipi dişlerin ara yüz temizliğini sağlar. Bunun için ağız bakım suyu ve ara yüz diş fırçası da kullanılabilir.

Yanlış 4: Tam kaplamalara göre yaprak porselenler daha estetiktir.

Doğrusu: Tam kaplama uygulamaları ful kuron ve laminalardır. Yaprak porselen uygulamasında olduğu gibi aynı estetik ürünler kullanılır. O nedenle iki uygulamanın dış görünüşü birbirine çok benzer. Ayırt etmek mümkün değildir.

Yanlış 5: Yaprak porselen uygulaması herkese uygulanır.

Doğrusu: Çok fazla dolgu, çapraşık diş ve diş eksikliği olanlara yaprak porselen uygulanması önerilmez.

Yanlış 6: Diş estetiğini her hekim yapabilir.

Doğrusu: Diş estetiği uzmanlık ister. Diş hekimleri arasında protez ve ortodonti uzmanları bu konuda eğitimlidirler. Diş estetiği için uzman bir ekibe ihtiyaç vardır.

Yanlış 7: Şekersiz sakız çiğneme diş sağlığını korur.

Doğrusu: Sakız çiğnemek, tükürük salgısının artmasına yol açar. Bu salgının içinde tüketilen besinlerin asit içerikleri bulunur. O nedenle diş sağlığını korumaz.

Yanlış 8: Diş eti iltihaplanmasının tek nedeni ağız ve diş sağlığı problemidir.

Doğrusu: Diş eti hastalığı, ağız ve diş sağlığı problemlerinden biri olsa da başka bir hastalıkta tetikleyebilir. Kanser, kronik hastalıklar, diyabet, hipertansiyon gibi hastalıklar diş eti hastalığına yol açar.

Diş Çürükleri Hangi Hastalıklara Davetiye Çıkarır?

Diş çürüğü, dişin yüzeyindeki sert doku olan mine ve altındaki kemiğin kök yüzeyini kaplayan sement dokusunun parçalanması ile gerçekleşir. Özellikle karbonhidratlı gıda artıkları diş yüzeyine tutunurlar. Bakteriler bu artıklardan beslenerek, dişin çürümesi için uygun ortam hazırlarlar. Çürümüş dişler ve diş etinin iltihaplanması bazı hastalıklara davetiye çıkarır. İşte o hastalıklar…

  • Dolaşım ve kalp hastalıkları
  • Böbrek hastalıkları
  • Solunum yolu hastalıkları
  • Sindirim sistemi sorunları
  • Kemik erimesi
  • Mide ve bağırsak rahatsızlıkları

Bademcik taşı nedir, neden oluşur? Belirtileri ve tedavisi

Bademcikler vücudumuzun savunma sisteminin yardımcı iki personeli gibidir. Soluma yoluyla içeri girmeye çalışan mikrop ve zararlı ajanlara karşı kalkan olurlar. Ancak bademciklerin iltihaplanması ve bademcik taşı gibi hastalıklar vücudu savunmasız yapar. Bu gibi durumlarda ilaç tedavisi yeterli gelmezse bademciklerin alınması gerekebilir.

Bademcik taşı; bademciklerin üzerinde oluşan bakteri ve mukus birikintileridir. Bazen hastaya ağrı vermezken bazen de boğaz çevresinde tahriş, yutkunma zorluğu, ağız kokusu gibi problemlere yol açar. Birikintiler sonucu taşlaşan bakteriler hastanın çeşitli enfeksiyonlar geçirmesine de neden olur. Bu nedenle hekim kontrolü şarttır.

Bademcik Taşı Nedir?

Bademciklerin ölü hücreler, bakteriler, mukus, besin artıkları gibi maddeleri içindeki girintilere sakladığını biliyor muydunuz? Kronik bademcik iltihabı sorununu sık yaşayanlar için bademcik taşı nedir sorusuna yanıt bulalım.

Bademciklerin tıpkı bir süzgeç gibi zararlı maddeleri girintilerinde sakladığını biliyoruz. İşte bu maddeler zaman için çoğalır ve taş gibi sert yapılara dönüşür. Büyüklükleri farklı olup, ağrılı veya ağrısız olarak mevcudiyetini korurlar. Bademcik iltihabı, boğaz enfeksiyonu gibi hastalıklarda bu yapılara daha çok rastlanılır. Genellikle küçük formda olduğundan çoğu kişi fark etmez. Büyük olan bademcik taşlarının tespiti ise daha kolaydır. Ağızda oluşturdukları kötü koku nedeniyle kendilerini daha çabuk belli ederler.

Diş Çürükleri ve Kronik Bademcik İltihabı Olanlar Dikkat!

Bademcikler, oluşumları itibariyle minik odacıklar, çukurlar ve tünellerden ibarettir. Dışarıdan solunum yoluyla gelen kalıntılar, buralarda tutulur ve bir süre sonra birikip, sıkışırlar. Bu alan mantar ve mikropların besin depolarıdır. Bu depolar bademcik taşına zemin hazırladığından diş çürükleri artar ve önlenemeyen ağız kokusu başlar.

Diş çürükleri ve kronik bademcik iltihabı olanlar dikkat! Ağız ve diş sağlığına dikkat edilmeli ve boğaz enfeksiyonu şikâyetleri için uzman bir hekimden yardım alınmalıdır.

Bademcik Taşı Belirtileri 

Bademcik taşı belirtileri arasında en yaygın olanı ağız kokusudur. Ağız bakım suyu, ağız spreyi ve diğer hijyen malzemeleri bile bu kokuyu önleyemez. Bademcik taşları eğer büyükse hastada yutkunma problemleri görülür. Yemek yerken, su içerken boğazda yabancı bir madde varmış gibi takılmalar yaşanır. Diğer belirtileri ise şöyledir:

  • Öksürük
  • Boğazda ağrı
  • Bademcikler üzerinde sarı veya beyaz renkler
  • Kulak ağrıları
  • Bademcik iltihabı, şişmesi

Bademcik Taşı Tanısı Nasıl Yapılır?

Bademcik taşı tanısı nasıl yapılır sorusuna yanıt arayan hastanın ilk önceliği kulak burun ve boğaz polikliniğine gitmek olmalıdır. Uzman hekim genellikle fiziksel muayene sonucu tanı koyar. Hastaya detaylı olarak tıbbi öyküsü sorulur. Ağza yerleştirilen çubukla dil bastırılıp, bademciklere doğru ışık yansıtılır. Ancak girintilerde saklanmış taşlar için bilgisayarlı tomografi (BT) veya röntgen istenir.

Tuzlu Su İle Gargara Yapmak Tedavi Yöntemleri Arasında

Bademcik taşı herhangi rahatsızlığa neden olmuyorsa küçük formdadır. Kişi bu durumda ağız ve diş sağlığına dikkat etmelidir. Düzenli diş fırçalamalı, dil temizlemeli, diş ipi kullanmalıdır. Pamuklu çubuk yardımıyla küçük boyuttaki bademcik taşları hafif bastırılarak yerinden çıkarılabilir. Yeni gelişen taşlar için tuzlu su ile gargara yapmak tedavi yöntemleri arasında en etkili çözümdür. Böylelikle girintilerdeki birikintiler yumuşayıp, çıkar.

Kronik bademcik iltihabı için tedavi yöntemi antibiyotik ilaçlardır. İlaç tedavisi yeterli olmadığı zaman cerrahi operasyonla bademcik taşları temizlenir. Hastada sıklıkla boğaz enfeksiyonu görülüyorsa, bademcikleri şişiyorsa ve yeni taşlar oluşuyorsa bademcikler tamamen alınır. Bir diğer tedavi yöntemi ise sınırlı uyuşturma ile yapılan lazer kriptolizis uygulamasıdır. Bu uygulama ile bademciklerin yüzeyleri temizlenir.

Bademcik Taşı Nasıl Geçer? Bademcik Taşına Karşı Doğal Tedavi Yöntemleri

Limon suyu:

Limon suyu içinde yer alan doğal asitler bademcik taşlarının oluşmasına engel olur. Fakat limon suyunu belirli aralıklarla tüketmeye dikkat edilmelidir. C vitamini bakımından çok zengindir.

  • Birkaç tatlı kaşığı limon suyunu su ile karıştırın ve ardından tuz ekleyip, tüketin.
  • Eğer tüketmek istemiyorsanız, limon suyunu bademcik taşı olan yüzeylere sürün. Hazırladığınız karışımı ise gargara yapın.

Elma Sirkesi:

Elma sirkesinde güçlü asit bileşenleri vardır. Bir yemek kaşığı sirkeyi bir bardak suya ilave edin. Günde üç defa bu karışım ile gargara yapın.

Bol su ve Yoğurt:

Probiyotik açıdan zengin olan yoğurt yeni oluşan ve yerleşen bademcik taşları için en etkili temizleyicidir. Bunun yanı sıra vücudun ihtiyacı kadar su içmeye özen gösterilmelidir. Su, kirin birikmesini ve bademciklerin arka cephesini temizler.

Çiğ Sarımsak:

Çiğ sarımsak güçlü bir antibiyotiktir. Tek başına tüketmek yerine elma veya naneyle tüketilebilir. Bademciklerdeki girintilere yerleşen bakteri ve mantarlara karşı dirençli bir performans sergiler.

Hindistan Cevizi Yağı:

Hindistan cevizi yağı sayesinde bademcik taşı yerinden oynar ve kolaylıkla çıkar. Aynı zamanda kokusu sayesinde ağız kokusundan duyulan rahatsızlığı önler.

Zeytinyağı, aleo vera ve Hindistan cevizi yağı ile evde kirpik uzatma

Etkileyici bakışlara sahip olmak için kirpikler çok büyük bir önem taşır. Evde kolay bir şekilde kirpiklerinizi uzatabilirsiniz. Kirpik uzatma yöntemleri pek çok farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli yağlar ve kremler ile kirpikler olduğundan daha yoğun ve uzun bir hale gelir. İçerisinde kimyasal madde barındırmayan doğal yöntemler ile kirpiklerinizi çok daha gür bir hale getirmek artık ok daha kolay.

Piyasada pek çok farklı kirpik uzatma serumu bulunur. Fakat bu serumlar bir süre sonra kirpiklerin dökülmesine sebep olur. Bu sebeple kirpik uzatmak isteyen kişilerin mutlaka doğal yöntemler ile bunu gerçekleştirmesi gerekir. Kirpik uzatmak isteyen kişilerin düzenli olarak işlemleri gerçekleştirmesi gerekir. Düzenli olarak yapılmadığı zaman etkisini görmek mümkün olmaz. Peki evde doğal bir şekilde kirpik uzatma yöntemleri nelerdir?

Evde Doğal Kirpik Uzatma Yöntemleri

Hint Yağı İle Kirpik Uzatma

Hint yağı pek çok alanda fayda sağlayan özel yağlardan biridir. Kirpik uzatmak için de pek çok faydası ön plana çıkmaktadır. Kirpik uzatma yöntemleri arasında yer alan Hint yağı kolay bir şekilde kullanım imkanı sağlamaktadır. Kirpik köklerinize besleyerek daha gür bir görünüme ulaşmasına yardımcı olur. Aynı zamanda Hint yağı sayesinde oluşabilecek enfeksiyonların önüne geçmekte mümkün olur. İçerisinde bulunan E vitamini sayesinde son derece iyi bir şekilde besleme özelliğine sahiptir.

Malzemeler ve Hazırlanışı;

  • Yarım çay kaşığı E vitamin yağı
  • 1 çay kaşığı hindistan cevizi yağı
  • 1 yemek kaşığı hint yağı

Tüm bu malzemeler bir kabın içerisine alınarak homojen hale gelene kadar karıştırılır. Iyice karıştığını emin olduktan sonra bir süre bekletilir. Daha sonra bir maskara fırçası yardımı ile kirpik diplerinden uçlarına doğru uygulanır. Bir ay düzenli olarak kullanıldığı zaman sonuç almak mümkün olacaktır. Bu karışımla uyumadan önce sürerseniz çok daha faydalı olacaktır.

Hindistan Cevizi Yağı İle Kirpik Uzatma

Kirpik uzatma yöntemleri arasında yer olan Hindistan cevizi yağı çok büyük bir fayda sağlar. Saçların canlılığını korunması ve uzatması ile ön plana çıkan Hindistan cevizi yağı aynı etkiye kirpikler için de göstermektedir. Kirpik diplerinize oluşabilecek mantar gibi problemlerinde önüne geçmeyi sağlar. Doğal bir antibiyotik olmasının yanı sıra kirpiklerinizin daha gür bir görünüme kavuşmasına yardımcı olur. Yapımı da son derece kolay olan Hindistan cevizi yağını düzenli olarak kullanmak gerekir.

Malzemeler ve Hazırlanışı;

  • 2 yemek kaşığı Hindistan cevizi yağı
  • 1 ile 2 damla arası lavanta yağı

2 yemek kaşığı Hindistan cevizi yağını bir kabın içerisine alarak içerisinde 1 ile 2 damla arasında lavanta yağı damlatmak gerekir. Daha sonra iki yağın birbirine karışması için uzun bir süre karıştırma işlemini gerçekleştirmek gerekir. Lavanta yağı hem güzel bir koku sağlar hem de kirpiklerin beslenmesine yardımcı olur. Bu karışımı 2 ay kadar kullandıktan sonra en iyi etkiyi görmek mümkündür. Uygulamadan önce gözümüzde hiçbir şekilde makyajın bulunmaması gerekir. Aynı zamanda maskara fırçası ile uygulamak daha ideal olacaktır. Alt kirpiklerinize de uygulamaya özen gösterin. Bu karışım ile birlikte kirpikleriniz çok daha canlı bir görünüme kavuşacaktır.

Zeytinyağı İle Kirpik Uzatma

Zeytinyağlı pek çok alanda fayda sağlayan besinler arasında yer alır. Kirpik uzatma yöntemleri arasında da yerini almış durumdadır. Doğal sızma zeytinyağı olmasına büyük bir önem göstermek gerekir. Doğal zeytinyağlı çok daha büyük bir fayda sağlayacağı için mutlaka tercihlerinizi bu yönde yapmanız gerekir. Zeytinyağı içerisinde bulunan K vitamini ve e vitamini ile antioksidan bakımından zengin bir besindir. Aynı zamanda güçlü bir tonik etkisine de sahiptir. Kirpiklerinizin daha uzun ve canlı görünmesinin yanı sıra parlak bir görünüme kavuşmasına da yardımcı olur. Evde kolayca uygulayabileceğiniz yöntemlerden biridir. Etkisini görebilmek adına mutlaka düzenli bir şekilde yapmak gerekir. Hem gündüz hem de geceleri kullanmak mümkündür. Bir kabın içerisine belirli miktarda zeytinyağı koyarak maskara fırçası ile Kirpiklerinize uygulamanız gerekir. Gece uyumadan önce mutlaka kirpiklerinize zeytinyağı sürerek uyumanız gerekir. Olumlu bir sonuç alabilmek adına mutlaka bir ay düzenli olarak kullanmanız gerekir.

Aleo Vera İle Kirpik Uzatma

Kirpik uzatma yöntemleri arasında yer alan diğer bir ürün ise aloe vera olmaktadır. Aloe vera hem cilt hem de saç için son derece büyük bir fayda sağlarken kirpik için de aynı şekilde büyük bir fayda sağlamaktadır. Aloe vera jelini belirle ürünler ile karıştırarak serum haline getirmek çok daha büyük bir fayda sağlar. Hazırlanan bu serumu düzenli olarak kullanmak kısa süre içerisinde sonuç almaya yardımcı olacaktır. Aloe vera kıl köklerinin beslenmesine yardımcı olarak uzamasını sağlar. Aynı zamanda kirpiklerinizin daha sağlam bir yapıya gelmesine yardımcı olur. Böylece kirpik dökülmesi gibi problemler ortadan kalkar.

Malzemeler ve Hazırlanışı;

  • Yarım çay kaşığı E vitamini
  • 1 çay kaşığı Hint yağı
  • 4 çay kaşığı Aleo vera jeli

Bütün malzemeler bir kabın içerisine alınarak iyice karıştırılır. Bu karışımı hava geçirmez bir kabın içerisinde saklamak gerekir. Aynı zamanda saklanan alanın soğuk olmasına da özen göstermek gerekir. Hazırlanan bu karışım haftalık olarak yenilenmelidir. Temiz bir kirpik maskarası ile köklerden uçlara doğru yavaş bir şekilde sürülür. Etkisini görebilmek adına mutlaka düzenli bir şekilde uygulamak gerekir.

Bunlar da ilginizi çekebilir!

Bu çay ödem atıyor, karaciğerleri temizliyor! Moringa çayı nedir, nasıl tüketilir?

Moringa daha çok Pakistan, Hindistan, Filipinler gibi ülkelerde yetişir. Kökünden yapraklarına kadar tüm kısımları yararlı olduğundan şifalı bitki türleri arasındadır. Kabuğu, yaprağı, meyvesi, kökü, çiçeği ve kozası dahil tamamı tüketilebilir bir bitkidir. Bazı ülkelerde kalp, kansızlık, arterit, karaciğer ve diyabet hastalıklarının tedavisinde kullanılır.

Kilo problemlerinde yardımcı eleman olan Moringa çayı, bitkinin yapraklarının demlenmesi ile tüketiliyor. Bu çay ödem atıyor, karaciğerleri temizliyor. Haberimizin devamında bu çayın faydalarını okudukça şaşıracaksınız. Mucize besin olan bu bitkinin yapraklarını toz haline getirip, gıda takviyesi olarak tüketenler de yaygındır. Malezya’da fıstık olarak tüketilen Moringa’nın kök kısmı yaban turpu olarak satılıyor.

Moringa Çayı Nedir?

Metabolizmayı hızlandıran, kilo vermeye yardımcı olan ve mucizevî ağaç olarak tanımlanan bu bitki için moringa çayı nedir sorusuna yanıt verelim. Moringa çayı, bitkinin yapraklarının öğütülüp, toz haline getirilerek tüketilen sıvı bir besindir. Peki, neden besin diyoruz? Bu bitki protein, demir, potasyum, kalsiyum ve A,C,E vitamini bakımından oldukça zengindir.

Moringa Çayı Nasıl Kullanılmalıdır?

Moringa yaprağı, amino asit,vitamin ve mineral açısından cömerttir. Peki, insan sağlığına yararı bilinen moringa çayı nasıl kullanılmalıdır? Ülkemizde daha çok poşet çay olarak tüketiliyor. Hazırlanması oldukça pratiktir. Poşet çayın üzerine kaynamış su ilave edilip,5 dakika demlenmesi beklenir. Tavsiye edilen miktarı ise sabah ve akşam olmak üzere iki fincandır. Fazla tüketilmesi halinde midede ekşime yapar.

Moringa Çayının Faydaları Nelerdir?

Moringa çayı bilimsel olarak ta desteklenmiş vitamin ve mineral deposudur. Zayıflamaya yardımcı olduğu destekleniyor. Bağırsak ve sindirim sistemi problemlerine şifa olan bu çayın faydalarını sıralayalım.

  • Göz sağlığını korur.
  • Vücudun vitamin ve mineral ihtiyacını karşılar.
  • Metabolizmayı çalıştırır ve yağ depolanmasını önler.
  • Cildin kolajen dengesini korur ve yaşlanmasını önler.
  • Açlık hissini önler.
  • Böbrek ve kalp hastalıklarını önler.
  • Kuvvetli bir antioksidandır.
  • Kan şekerini düzenler. Diyabet hastalarının dostudur.
  • Kolesterolü ve tansiyonu dengede tutar.
  • Damar sertliğine karşı korur.
  • Saç ve tırnak sağlığına faydalıdır.
  • Karaciğerleri temizler, unutkanlığa karşı direnir.
  • Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
  • Anne sütü artar.
  • Hücre hasarlarını onarır.
  • Boğaz enfeksiyonu başta olmak üzere enfeksiyonlara karşı korur.
  • Yaraların daha çabuk iyileşmesini sağlar.

Moringa Çayının Zararı Var mı?

Moringa her ne kadar faydalı bir bitki olsa da bir uzmana sorulmadan içilmemesi önerilir. Özellikle hamile kadınların içmemesinde yarar var. Düşük yapma ihtimali olabilir. Ayrıca önerilen miktar dışında kullanılırsa midede sorunlar yaratabilir. İshal, mide ekşimesi ve mide bulantısı en sık şikâyetler arasındadır.

Son Haberler