6 Mayıs 2025 Salı
Ana Sayfa Blog Sayfa 39

Karaciğer Yağlanmasının Nedenleri, Belirtileri Ve Tedavisi

Karaciğeriniz vücudunuzun filtreleme sistemidir ve her dakikada 1.450 mililitre kan temizler. Kimyasal maddelerle ilgilenir ve metabolize edici ilaçların ana organıdır. Karaciğer ayrıca kan hacmini de düzenler ve safrayı bağırsak içine salgılar. Bu madde karaciğer atıklarını içerir ve yağları sindirmeye yardımcı olur. En ilginci, vücudunuzdaki çok fazla yaralı doku içermediği sürece, karaciğeriniz kendini yenileyebilen tek organdır. Ne yazık ki, karaciğer hastalığı zamanla ciddi hasara yol açmakta, sağlığınızı ciddi ölçüde tehlikeye sokmakta ve karaciğer yenileme yetilerinizi kaybetmenize neden olmaktadır.

Karaciğer hastalığı nedir?

Mayo Kliniğine göre: “Karaciğer hastalığı kalıtsal (genetik) olabilir veya virüs ve alkol kullanımı gibi karaciğere zarar veren çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir. Obezite ayrıca karaciğer hasarının bir nedenidir. Zamanla, karaciğerin hasar görmesi, karaciğer yetmezliğine yol açabilen, yara izi (siroz) ile sonuçlanır ve yaşamı tehdit eden bir durumdur.”

Karaciğer hastalığının belirtileri nelerdir?

Sarımsı görünen cilt ve gözler (sarılık olarak da bilinir) Karın ağrısı ve şişlik Bacaklarda ve ayak bileklerinde şişme Kaşınan cilt Koyu idrar rengi Soluk dışkı rengi veya kanlı veya katranlı dışkı Kronik yorgunluk Mide bulantısı ya da kusma İştah kaybı Kolayca çürüme eğilimi

Karaciğer hastalığından muzdarip olabileceğinden şüpheleniyorsanız, uygun bir teşhis için en kısa sürede doktorunuzla konuşmanız gerekir.

Karaciğer yağlanması hastalığının nedenleri nelerdir?

Karaciğer Yağlanması, karaciğer hastalığının en yaygın biçimlerinden biridir. Aşırı alkol tüketimi (alkolik yağlı karaciğer hastalığı) veya fazla şeker tüketimi (alkolsüz yağlı karaciğer hastalığı) neden olabilir.

Karaciğer Yağlanması Hastalığı olan kişiler genellikle insüline dirençlidir. Vücutları insülin yapar, ancak iyi çalışmaz. Glikoz kanda birikir ve karaciğer fazla şekeri yağa dönüştürür.

Bu yağın birikmesi, karaciğerinizin kırmızı kan hücrelerini parçalamak ve kanınızı süzmek gibi günlük görevleri yerine getirme yeteneğini etkiler.

Karaciğer hastalıklarıyla ilgili risk faktörleri nelerdir?

Yüksek kolestorol Kandaki yüksek seviyelerde trigliserit Metaboliksendrom Obezite Polikistikoversendromu Uyku apnesi Tip 2 diyabet Tiroid Yetmezliği (hipotiroidizm) Hipofiz bezesi faaliyetinin anormal şekilde azalması.(hipopituitarizm)

Çoğunlukla, yağlı karaciğer hastalığını diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri ile tersine çevirebilirsiniz.

MedlinePlus’a göre, karaciğer hastalığı için diyet değişiklikleri şunları içerebilir:

Yediğiniz protein miktarını azaltın. Bu, toksik atık ürünlerinin birikmesini sınırlandırmaya yardımcı olacaktır. Karbonhidrat alımını, yediğiniz protein miktarı ile orantılı olarak arttırmak. Düşük kan sayımı, sinir problemleri veya karaciğer hastalığından kaynaklanan beslenme problemleri için doktorunuz tarafından reçete edilen vitamin ve ilaçları almak. Tuz alımınızı sınırlandırın. Diyette tuz karaciğerde sıvı birikmesini ve şişmeyi kötüleştirebilir. Karaciğer yağlanması ve karaciğer hastalıklarına iyi gelecek gıdalar nelerdir?

Muz

Muz potasyum ile doludur. Karaciğerinizi doğal olarak temizlemek için daha fazla muz yiyin ve vücudunuzdaki potasyum eksikliğini giderin. Muzlar sindirimi arttırır ve toksinlerin giderilmesini kolaylaştırır.

Zencefil

Zencefil kökü, sindirim sistemi için gerekli olan lifi ve vücudunuzun ihtiyaç duyduğu detoks içerir. Zencefildeki antioksidanlar bağışıklığı artırır ve enfeksiyonları ve hastalıkları önlemeye yardımcı olur.

Tatlı patates

Tatlı patatesdeki potasyum, karaciğerinizin temizlenmesini uyarır. Tek bir tatlı patates 700 miligramın üzerinde potasyum sunar. Ayrıca magnezyum, demir, B6 vitamini, C vitamini ve D vitamini bakımından zengindir. Tatlı patates, yağlı karaciğer hastalığının tedavisinde yararlı olan büyük anti-inflamatuar potansiyel sağlar.

Zerdeçal

Sarı baharatın sağlığa faydası saymakla bitmez. Antioksidan ve iltihaplanmayı azaltır, sindirim sorunlarını yatıştırır.Zerdeçal karaciğerinizin temizleme işlevini artırır.

Devedikeni

Devedikeni, şimdiye kadarki en büyük doğal detokslardan biridir. Karaciğer hücrelerini yeniden inşa eder ve zararlı toksinleri çıkarır. Araştırmalar, devedikeninin karaciğer yetmezliği tanısı alan hastalar için faydalı olduğunu göstermiştir.

Karahindiba kökü

Karahindiba, vücudun safra akışını harekete geçirir ve bu sindirim sisteminiz için mükemmeldir. Karahindiba kökü, vitamin ve mineral bakımından zengindir ve karaciğerinizde bu bitkiden bol miktarda ihtiyaç vardır. C vitamini içerir ve bu vitamin minerallerin emilimini arttırır ve iltihaplanmayı azaltır.

Çörek otu yağı

Çörek otu yağı karaciğer hastalığı tanısı alan hastalarda inanılmaz bir etkiye sahiptir.

Karaciğer Yağlanması Hastalığının tedavisinde yardımcı olur ve daha fazla hasarı önler. Çörek otu yağı bu hastalarda iyileşme sürecini hızlandırır.

Çiğ sebzeler

Çiğ sebzeler, karaciğer hasarını iyileştirmek için büyük yardımcı besin maddeleri içerir. Vücudunuzun tüm besin maddelerini emmesine yardımcı olmak için sebzelerinizi sıkın. Lahana, lahana, pancar, kereviz ve brokoli denemek için en iyi sebzelerdir. Limon, zencefil ve zerdeçal, sebze sularınıza mükemmel bir katkıda bulunur.

E Vitamini

Yaşam tarzınızı ve alışkanlıklarınızı geliştirin ve E vitamini takviyeleri kullanarak sağlığınızı arttırın. Bu, hayatınızı değiştirebilir ve durumunuzu iyileştirebilir. E Vitamini, alkolsüz yağlı karaciğer hastalığına yakalananlar için önerilir.

Bu vitamin güçlü bir antioksidandır ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için ihtiyacınız olan tek şey.

Sığır karaciğeri

Her zaman doğal beslenmiş sığır eti kullanın. Vitaminler ve mineraller ile dolu olan karaciğer vitamin A ve B, folik asit, demir, bakır ve çinko açısından zengindir. Beslenme uzmanları, karaciğerin şimdiye kadar yiyeceğiniz en besleyici gıdalar arasında olduğunu söylüyor.

Demir Eksikliği Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıldır?

Demir çeşitli fiziksel işlevler için vazgeçilmez bir mineraldir. Kırmızı kan hücrelerinin vücudunuzda oksijen taşımasına yardımcı olan hemoglobin üretiminden sorumludur. Demir ayrıca, birçok enzimin doğru işlevi için çok önemlidir. Elektronların hücrelerin içinde dolaşması için bir taşıma ortamı görevi görür.

Bu nedenle, vücudunuzda sağlıklı bir demir düzeyini korumak çok önemlidir. Demir eksikliği anemi de dâhil olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir.

En yaygın demir eksikliği belirtileri nelerdir?

Saç dökülmesi

Demir eksikliği de dahil olmak üzere saç dökülmesine yol açabilecek birçok faktör vardır. Demir eksikliği ilerlemiş hali ile demir eksikliği anemisine dönüştüğünde saç dökülmesine neden olacaktır.

Tekrarlanan baş ağrıları

Düşük demir seviyeleri, beyne yeterli oksijenin ulaşmasını önler. Beyninizin atardamarlarında şişmeye neden olabilir, bu da baş ağrısına yol açar.

Demir eksikliği, baş ağrısının en yaygın nedenlerinden biridir.  Bu tür bir baş ağrısıyla, odaklanamaz veya rahatlayamazsınız.

Depresyon

Demir kan dolaşımında oksijenin taşınmasına yardımcı olur, bu nedenle uygun demir seviyeleri bilişsel, motor duyu ve sosyo-duygusal gelişim ve iş için önemlidir.

Demir eksikliği depresyon gibi psikolojik problemlerinizin riskini artırabilir.

Solgun cilt

Sarı deri veya yıkanmış bir görünüm de demir eksikliği ile ilişkilidir. Düşük seviyede demir ile vücudunuz, kanınızın kırmızı renginden ve cildinizin pembe parlaklığından sorumlu olan yeterli hemoglobin üretemeyecektir.

Demir eksikliği tedavisi nasıl yapılır?

Demir eksikliği tedavisi nasıl yapılır?

Her şeyden önce, diyetinizin demir açısından zengin gıdalar içerdiğinden emin olun. Sığır eti, karaciğer, fasulye, istiridye, zenginleştirilmiş tahıllar, pancar, nar suyu ve ıspanak gibi koyu yapraklı yeşillikler yemek tavsiye edilir.

Ayrıca brokoli, çilek ve biber dâhil olmak üzere C vitamini açısından zengin yiyecekler yemelisiniz. Bu demir emilimini artırmaya yardımcı olacak ve demir eksikliği probleminizi ortadan kaldıracaktır. Demir takviyeli kahvaltılık gevrekleri ve ekmeği tercih edin.

Özellikle yemek zamanlarında kahve ve çay tüketiminden kaçınmanız gerektiğini belirtmeliyiz. Bunun nedeni, çay ve kahvenin demir emilimine engel olabilen tanenler içermeleridir.

Her zaman demir takviyeleri alabilirsiniz. Ancak, sindirim rahatsızlığı, kabızlık, mide bulantısı ve koyu renkli dışkı gibi bazı yan etkiler yapabileceği unutulmamalıdır.

Yazın Sıcak Havalarda Rahat Uyumanın Püf Noktaları

Yazın gündüzleri nefes aldırmayacak kadar sıcak havalar akşamları da devam etmekte ve uyku düzenimizi alt üst etmektedir. Sıcak havalarda bile rahat bir uyku çekebilmeniz için hayatınızda bazı ufak değişikler yapmanız gerekmektedir.

Sağlıklı bir uyku için vücut ısısının 37 derecede 36-35 dereceye düşmesi gerekmektedir. Oysaki yazın hem sıcak hem de nem sebebiyle vücut sıcaklığı uyku için ideal seviyeye düşememektedir. Bu sebeple uykusuzluk problemi meydana gelmektedir. Uyku düzenli alınamadığı takdirde de ertesi gün aşırı yorgunluk ve dikkat dağınıklığı meydana gelmektedir. Uykusuzluk sebebiyle iş performansında düşme olmakta ve hatta trafik kazaları bile meydana gelebilmektedir. İşte tüm bu sebeplerden dolayı uykusuzluk problemi mutlaka çözülmelidir. Bireysel çabalarda uykusuzluk çözülemediğinde doktora başvurularak uzman desteği alınmalıdır.

Yazın uyku kalitenizi arttıracak öneriler

Sağlıklı şekilde uyuyabilmeniz için ortamın serin olması gerekmektedir. Güneş alan bir odada yatıyorsanız gündüz perdeleri kapalı tutarak odanın fazla ısınmasını engelleyebilirsiniz. Uyumadan önce pencereleri açarak odayı havalandırmanız içeriye temiz bol oksijenli hava girmesini sağlayarak uykuya geçmenize yardımcı olacaktır.

Sıcağa karşı hassasiyeti olan kişiler mümkünse klima veya vantilatör kullanmalıdır. Fakat uyurken klimanın kanatları duvara doğru tutulmalı veya klima uyku moduna alınmalıdır. Klimanın soğuk havasının direk vücuda vurması sabah uyandığınızda boyun ve vücut tutulmalarında sebep olabilmektedir. Vücudu tam olarak destekleyen ergonomik yataklarda uyumalısınız.

Çarşaflarınızı, pikelerinizi ve yastık kılıflarınızı pamuklu kumaşlardan seçiniz. Çünkü sentetik kumaşlar terlemeyi arttırdığı için uykuya dalmayı zorlaştırmaktadır. Akşam yemeklerinde yağlı, acılı ve ağır yemeklerden uzak durmalısınız. Uyumadan 3-4 saat önce yemek yemeyi bırakmalı ve gece atıştırmalarını kesmelisiniz. Hafif gıdalar rahat uyumanıza yardımcı olacaktır. Akşamları ağır egzersiz yapmamalısınız, fitness a gidenler gündüz veya akşam üstü gitmelidir. Sıvı tüketimine dikkat edilmelidir. Günlük zorunlu 2-2,5 litre su tüketimini gündüz saatlerine yaymanız gece tuvalet ihtiyacı için uykunuzun bölünmesini engelleyecektir.

Gece geç saatte kahve ve çay gibi uyarıcı içecekler tüketmeyiniz. Kahvedeki kafein çaydaki teofilin maddesi uykunun bölünmesine neden olabilmektedir. Gece uyurken televizyon kapatılmalı, ışıklar mutlaka söndürülmelidir. Sessiz ve karanlık ortam uykuya dalmanızı kolaylaştıracaktır.

Gluten Hassasiyeti Belirtileri Nelerdir?

Glutein, buğday, arpa ve yulafta bulunan bir proteindir. Gluten 50’den fazla hastalık tipiyle ilgilidir. Gluten intoleransı yaşayan kişilerin sayısı sürekli artmaktadır.

Bu nedenle, bu gruba ait olabileceğinizi düşünüyorsanız, gluten intoleransının olduğunu gösteren 9 işarete mutlaka göz atın:

Sindirim problemi

Sindirim problemi, gluten intoleransının ana semptomlarından biridir. Ayrıca şişkinlik, gaz veya hatta ishal de yaşayabilirsiniz.

 Ruhsal durum değişiklikleri

Sürekli olarak duygu durum değişiklikleri yaşarsanız, üzgün, mutlu sonra kaygılı hissettiğiniz durumda, bu değişikliklere dikkat edin ve bunun glüten içeren gıda tüketiminizle ilgili olup olmadığını araştırın.

 Eklem ve kas ağrıları

Bu bölgelerdeki eklem ve kas ağrılarının yanı sıra, iltihaplanma ve şişlik, glüten intoleransı ile ilişkilidir.

Keratoz pilaris (tavuk derisi)

“Tavuk derisi” olarak da bilinen bu durum, genellikle kolların arkasında ortaya çıkar. Vücudunuzun yağ asidi ve A vitamini absorbe etmemesinden kaynaklanır, bu da bağırsaklara zarar verir.

 Kronik yorgunluk

Düşük yoğunluklu aralıklı antrenman yaparken bile sürekli yorgunluk yaşarsanız, bunun glüten tüketiminizle ilgili olup olmadığını öğrenin.

Migren baş ağrıları

Sürekli ve kronik baş ağrılarına gluten intoleransı da dahil olmak üzere farklı faktörler neden olabilir.

Otoimmün hastalıklar

Gluten intoleransı varsa ve hala aynı gıdaları tüketiyorsanız, vücudunuz lupus, sedef hastalığı, eklem iltihabı gibi otoimmün hastalıklar geliştirebilir.

Hormonal dengesizlik

Gluten, iltihap ve bezlerin yanlış çalışmasına neden olabilir. Sonuç olarak, hormonal dengesizlik yaşarsınız.

 Nörolojik semptomlar

Baş dönmesi, kusma ve kronik yorgunluk, gluten intoleransını gösteren semptomlardan sadece birkaçıdır. Yapmanız gereken en iyi şey, bunun temel neden olup olmadığını öğrenmek için bir doktora danışmaktır.

Gastrit Veya Reflünüz Varsa Bu 5 Gıdayı Asla Tüketmeyin!

Asit reflü ya da gastroözofagealreflü olarak da bilinen, mide asidinin yemek borusuna geri akışıdır. Genellikle göğüste (mide ekşimesi), alt gögüs bölgesinde içten hissedilen bir yanma hissi ile kendini gösterir.Bazı durumlarda, asit reflü ciddi bir reflü şekli olan GERD’ye ilerleyebilir. Sık görülen mide yanması, GERD’nin en sık görülen belirtisidir.

Diğer semptomlar, özellikle gece yatarken, öksürük, hırıltı, yiyecek ya da ekşi sıvıların geri tepmesi, yutma güçlüğü ve göğüs ağrısını içerir. Asit reflüsü tetikleyebilecek birçok faktör vardır. En yaygın olanlar obezite, sigara, tansiyon ilaçları, belde eğilme veya bükülme, mide anormallikleri ve egzersizdir.

Mide ekşimesine ve asit reflüsüne tedavi edecek diğer faktör de diyettir. Yemek borusunu tutan dokuları kötüleştiren veya alt yemek borusu kas büzücülerin düzgün kapanmasını ve mide asitlerini tutmasını engelleyen çeşitli yiyecekler ve içecekler vardır.

Aslında birçok sağlık uzmanı, diyetinize büyük bir dikkat göstermeniz gerektiğini söylemektedir. Bu nedenle hangi yiyeceklerin asit reflüsünü tetiklediğini öğrenmeniz isabetli olacaktır. Farklı kişilerin farklı tetikleyicileri olabileceğini unutmayın!

Gastrit veya reflünüz varsa bu yiyecekleri tüketmeyin!

Kahve

Gerçek bir kahve seven iseniz, kahve yerine bitkisel çayları kullanmanın zamanı geldi. Kahve, zaten mide ekşimesi veya asit reflüsü olan insanlara zararlı olan kafein içerir.

Kafein midenizdeki asitliği artıracak, bu da asit reflüsüne neden olacaktır. Kahve aynı zamanda, alt yemek borusu kas büzücüsünde basıncı azaltarak mide ekşimesine yol açmaktadır.

Dahası, kahve gastrik boşaltma işlemini hızlandırır. Bu, normalden daha hızlı ince bağırsağa geçen yüksek asidik içeriklere katkıda bulunur.

Bu bağırsak dokunun yaralanmasına neden olabilir. Ayrıca çay, gazlı içecekler ve enerji içecekleri de dahil olmak üzere kafein içeren yiyecek ve içeceklerden kaçınmanız gerektiğini de unutmayın!

Alkol

Her türlü alkollü içecek geri akışa neden olabilir. Alkol, yemek borusunun altındaki valfi gevşetir ve bu da geri akışa neden olur. Dahası, mide asidinin üretimini uyarır ve mide ve yemek borusunu tahriş eder ki bu da durumu kötüleştirir.

2004 yılında yapılan bir çalışmada, haftada 210 gram veya daha fazla alkol almanın GERD için ana risklerden biri olduğu saptanmıştır. Daha sonra 2006 yılında yapılan bir başka çalışma da, şarap ve bira gibi alkollü içeceklerin GERD’denmuzdarip insanlarda gastroözofagealreflüye neden olduğu kanıtlandı.

Bir 2010 çalışmasına göre, yemek borusu ve midenin alkole maruz kalması yemek borusu ve mide mukozasına doğrudan zarar vermektedir. Bu nedenle, alkollü içeceklerden mümkün olduğunca kaçınmak veya tüketiminizi haftada 1-2 içecekle sınırlamak çok önemlidir!

Çikolata

Kim çikolata yemeyi sevmez, değil mi? Eğer mide ekşimesi çekiyorsanız, bu tatlı zevke son vermeniz gerekir. Çikolatanın asit reflüsü olan bireyler için neden kötü olduğunun tam olarak üç nedeni vardır:

Çikolata, kafein ve teorozin gibi geri tepmeye neden olabilecek diğer uyarıcılar ile doludur. Theobromin, alt yemek borusu büzücü kasının sıkılaşmasını engelleyen bir metilksantin tipidir ve bu da şiddetli asit reflüsü riskinizi artırır.

Çikolata yağlıdır. Bu, sindirmek için daha uzun zaman alması ve reflüyü tetiklemesi anlamına gelir.

Çikolatanın içinde bulunan kakao, bağırsak hücrelerinin yemek borusu büzücü kasını gevşetmesine neden olduğu için problemi tetikleyebilir. Bu mide asidinin geri tepmesine neden olur.

Domates

Mide ekşimesi veya GERD’denmuzdarip olanların domates ve domates bazlı ürünlerden kaçınması şiddetle tavsiye edilir. Bunun nedeni, domateslerin yüksek bir sitrik asit, malik asit ve askorbik asit içeriğine sahip olmalarıdır, bunların hepsi de mideyi ve yemek borusunu tahriş edebilir.

Bu asitleri tüketirken, mideniz aşırı gastrik asit üretmeye başlar. Başka bir deyişle, bu yemek borusu içine kayabilir ve göğsünüzde hoş olmayan yanma hissine neden olabilir.

Ketçap, makarna sosu, biber sosu ve domates soslu pizza dâhil domates ve domates bazlı ürünlerden uzak durun!

Gazlı içecekler

Soda ve diğer gazlı içecekler de mide ekşimesine ve asit reflüsüne neden olabilir. Artan gerilme mide asitlerinin geri akışına neden olurken, karbonatlaşma kabarcığı midenin içinde genişler.

Dahası, karbonatlı gazlı içecekler asidik doğaya sahiptir. Bu, bu içecekleri içtiğinizde, midenizin hacminin daha da arttığını ve bunun da durumun daha da kötüleştirdiği anlamına gelir.

Bu nedenle, karbonatlı içecek alımını sınırlamak, asit geri akışını önlemek için çok önemlidir.

Eğer bu içecekleri çok seviyorsanız ve bunlara karşı koyamazsanız, sabahları içtiğinizden emin olun, çünkü reflü gece ya da yattığınız zaman daha da kötüleşir.

Tiroid Haplarından Bıktınız Mı? İşte Tiroid İçin Doğal Çözüm!

Milyonlarca insan tiroid bezinden muzdariptir, boğazda iltihap haline gelen bir hastalıktır, birçok insan çözüm arar ve işe yaramayan ürünlere para harcar, haplar sadece hastalığı kontrol eder ancak hastalığa son vermez, zaman geçtikçe bu hastalık daha da kötüleşir. Bu soğan tarifini tiroid ile savaşmak için son çare olarak görmek gerekir.

Tiroid hastası olan ve bunların zorunlu veya hipoaktif olmalarına yol açan pek çok kişi vardır, bu da onların çalışmalarını düzgün bir şekilde yerine getiremeyecekleri anlamına gelir.

Tiroidinizin optimal düzeyde çalışmasını sağlamak için şimdi yapmaya başlamanız gereken birçok şey var.

Bugün ülkemizde birçok insanda tiroid problemleri ve başka hastalıklarının teşhisi yapılmıştır. Henüz teşhis edilmemiş olsa da, semptomlara sahip olanlar da vardır. Tiroid problemleriniz olduğundan şüpheleniyorsanız, gerekli laboratuar testlerini yapabilmek için uzman bir doktor görmeniz önemlidir. Doktorunuzla birlikte, tiroid probleminizin temel nedenlerini bulmaya çalışacaksınız. Nedenleri bulunmazsa tiroid sorunu ortadan kalkmaz.

Neyse ki tiroid doğal olarak diyet ve yaşam tarzımızdaki değişikliklerle iyileşir.

Tiroid problemini doğal olarak iyileştirmek için neler yapılmalıdır?

1- Tiroid bezi sorunlarınızın sebeplerini bulmak için iyi bir holistik doktor bulun.

Nedenleri ele alınmadıkça tiroid problemleriniz gitmeyecek. Bunu önemle vurgulamak istiyorum. İyi bir holistik doktor, problemlere neden olan altta yatan sorunları keşfetmeniz ve sizin için bireysel olarak tedavi sunacak bir çözüme doğru ulaşmanız için sizinle birlikte çalışacaktır.

2 – Glutenden kaçının

Amerika Birleşik Devletleri’nde glüten, aşırı inflamatuar ve asittir ve tiroidbozukluğunun önemli bir nedenidir. Gluten birçok insanda otoimmüntepkiyi tetikler ve şu anda yaygın bir otoimmüntiroid hastalığı olan Hashimototiroiditinin nedeni olarak incelenmektedir.

3- Hindistan cevizi yağı kullanımı

Hindistan cevizi yağı, yemek pişirirken kullandığınız diğer yağlarda olduğu gibi T4’ün T3’e dönüşmesine sebep olmaz, bu sebeple oldukça sağlıklı ve faydalı bir yağdır. Hindistan cevizi yağı metabolizmayı hızlandırarak kilo vermenizi kolaylaştırır. Bağışıklık sistemini destekleyerek tiroid probleminin çözümde fayda sağlar. Bu sebeple tiroid problemine karşı her gün en az 1 çorba kaşığı hindistan cevizi yağı tüketmeye özen gösterin.

4 – Yer fıstığı ve fıstık ezmesinden kaçının, aynı zamanda goitrojen içerirler.

5- Yosun ve diğer deniz sebzelerini yiyin

Deniz yosunu ve nori, kombu, wakame gibi diğer deniz sebzeleri sık sık yenmelidir. Bu gıdalar, en büyük besin kaynağı olan iyottur ve diğer birçok faydalı besinle birlikte tüketiminize hazırdırlar.

6 – Günlük olarak kemiklerden elde edilen et suyu içmek

Sağlıklı kemiklerin et suyu, meralarda yetiştirilen hayvanlar, bağırsak mukozasını iyileştirmeye ve mühürlemeye yardımcı olan ve aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendiren harika bir iyileştirici iksirdir. Her ikisi de optimaltiroid sağlığı için çok önemlidir. Günde 1 bardak kemik suyu için ve tiroid sağlığını desteklemek için bir tutam deniz tuzu ve deniz yosunu pulları ekleyin

7 – Vitamin A, D ve K2 düzeylerinin tüketimini optimize edin.

Bu vitaminler iyi bir tiroid ve hormonların sağlığı için çok önemlidir. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, tiroid problemi olan kişilerin vücutlarındaki bu vitaminlerde bir eksikliğe sahip olduklarını göstermiştir.

Tiroid problemleri ile savaşmanıza yardımcı olacak doğal bitkiler

Keten tohumu

Keten tohumu genellikle sindirim ile ilişkilidir ve bunun lif bakımından yüksek olması önemlidir. Tiroid bezinin düşük çalıştığı kişiler, bu otun günlük tüketimi ile hormonlarını güçlendirmek için işbirliği yapabilirler. Bu bitki hakkında harika olan şey, tüm faydalarını elde etmek için her gün bir kaşık dolusu keten tohumu tüketmenin sağlığımız için yeterli olmasıdır.

Tüketmek için bir sıvı ya da yiyecek ekleyebilirsiniz, bu da uygun bir seçenek haline getirir.

Ekinezya

Bu bitki, tiroid sağlığında temel olan bağışıklığın sağlanması bakımından çok ünlüdür. Bu aşırı aktif tiroid olan ve bitki kökünün kullanımına odaklanmak isteyenler için en iyi seçenektir. Köklerini, kaynatıp çay yapmak için kullanabilirsiniz.

Zencefil

Bu mide bulantısı ve mide ekşimesi için idealdir, ancak aynı zamanda tiroid için de önemlidir. Bunun nedeni, bu bitkinin çinko, magnezyum ve potasyum açısından zengin olmasıdır. Bunların hepsi de tiroidin sağlıklı bir bir şekilde çalışması için gerekli olan besinlerdir. Faydalarından tam olarak faydalanmak için bitkiden taze zencefil kullanmalısınız.

Taze zencefil yiyebilir ya da zencefil çayı yapabilirsiniz. Biraz organik karışık ballı zencefil çayı yatıştırıcı etki gösterir ve tiroidin en iyi şekilde çalışmasına yardımcı olur.

Meyan kökü

Yorgunluğa neden olan tiroid bezinde düşük bir aktiviteye sahipseniz, bu bitki yardımcı olabilir. Tiroid hormonunun tiroid geliştirmek için düzenlenmesine yardımcı olmanın yanı sıra, enerji de hafif bir artış sağlar. Bu bitki glisiretinik asit içerir. Bu, hücrelerde belirli türlerde tiroid kanserinin büyümesini engelleme potansiyeline sahiptir.

Isırgan

Isırgan hipotiroidizm ve hipertiroidizm olan kişiler için yararlı olabilir. Bu çayın tüketimi genellikle en kolay ve en faydalı olanıdır.

Çuha çiçeği yağı

Bu bitki, kadınların sağlığı için çok ünlü, ama aynı zamanda tiroid için şiddetle tavsiye edilir. Ayrıca tiroid bezinin bir bütün olarak düşük aktivitesine yardımcı olur, bu aynı zamanda saç dökülmesini ve adet dönemlerini azaltmak gibi konularda da sağlığınıza olumlu katkı sağlar.

Aşırı Yeme Bağımlılığının Üstesinden Gelmek İçin 7 İpucu!

Yiyecekle doldurulmuş bir mide ve suçluluk duygusu dolu bir kalp – bu çok tanıdık geliyor mu? Eğer evet ise, sık sık aşırı yemeye eğilimli birçok insandan birisiniz. Nadiren fazla yeme, sağlıklı kilo durumu olan ve genel olarak iyi beslenme alışkanlığı olan kişiler için oldukça zararsız olsa da, çok sık meydana gelirse kesinlikle sağlıksızdır. Ayrıca, kilo vermeye çalışanlar için çok sinir bozucu olabilir.

Aşırı yemenin üstesinden gelmek ve daha küçük, daha sağlıklı bir öğünle tatmin olmak için bazı ipuçları.

Kahvaltınızı asla ihmal etmeyin

1- Kahvaltınızı asla ihmal etmeyin.

Kahvaltı atlamak ya da kahvaltıda çok daha az yemek, gün boyunca daha fazla yemek yemenize neden olabilir. Tost ve meyve suyu gibi tamamen karbonhidrat bazlı bir kahvaltı da gün içinde hızlı ve tekrarlanan açlıklara neden olabilir. Dengeli miktarda protein, yağ ve karbonhidrat içeren eksiksiz bir kahvaltı, gün boyunca kendinizi tam olarak tok hissetmenizi sağlar.

Her üç saatte bir sağlıklı bir şeyler yiyin

2- Her üç saatte bir sağlıklı bir şeyler yiyin.

Yemeklerinizi ve atıştırmalıklarınızı belirli bir saatte yapın ve mümkün olduğunca programınıza sadık kalın. Açlıktan önce bir yemeği atlamak veya erteleme gibi durumlardan kaçının, çünkü yemek masasına oturduğunuzda açlıktan ölecek gibi olup aşırı yeme eğilimi ortaya çıkabilir ve kuvvetle muhtemelen sağlıksız yiyecek öğelerini tercih edebilirsiniz.

Yemeğinizi yavaşça çiğneyin

3- Yemeğinizi yavaşça çiğneyin.

Bu çok eski tavsiyenin arkasında ciddi bir bilimsel sebep vardır. Beynimize sinyaller midemizden gönderildiğinde tatmin olur ve yemekten vazgeçeriz. Ama beyniniz bu sinyalleri almak ve cevap vermek için on iki ila yirmi dakika arasında bir süre geçmesi gerekebilir.  Çok hızlı yediğinizde, beyniniz yemeyi durdurmak için direktif aldığında, vücudunuzun gerçekten istediğinden daha fazla yemek yemiş olursunuz.

Yemeye önce gıdalardan başlayın

4- Yemeye önce gıdalardan başlayın.

Çok fazla lif ve suya sahip olan yiyecekler, karnınızı hızlı bir şekilde doldurur ve aşırı yemekten kaçınmanıza yardımcı olur. Salata ve meyveler, bu tür gıdalara iyi bir örnektir.

Daha küçük bir tabaktan yiyin 5- Daha küçük bir tabaktan yiyin.

Sizin beyniniz, porsiyon boyutuna göre yemeniz gereken miktarı değerlendirir. Biraz daha küçük bir tabak, beyninizi küçük bir kısmın yeterli olduğuna inanmak için ikna edebilir ve böylece daha az yiyerek daha fazla memnun olmanıza yardımcı olabilir.

Aşırı yemenizi tetikleyen şeyleri tanımlayın 6- Aşırı yemenizi tetikleyen şeyleri tanımlayın.

Aşırı yeme eğiliminde olduğunuz durumları listelemeye çalışın. Çoğunlukla arkadaşlarla mı yoksa evde yalnız kaldığınızda mı yiyorsunuz? Çok stresli olduğunuzda mı yoksa çok meşgul olduğunuzda mı yiyorsunuz? Tetikleyicileri öğrendikten sonra, daha dikkatli olabilirsiniz ve belki de aşırı yemenizi tetikleyen şeylere karşı savaşmak için fazladan bir irade gücüne sahip olabilirsiniz.

Yemek esnasında dikkatinizi yemeğe verin 7- Yemek esnasında dikkatinizi yemeğe verin.

Yemek yerken farklı işlerle uğraşıyor olabilirsiniz. Fakat aynı anda birden fazla şey yaptığınızda, yediğiniz yemeğin sizi tatmin ettiğini hissettiren tüm mekanizmanın bozulacağını bilmelisiniz. Sonuç olarak, hâlihazırda yediğin şeyden memnuniyet ortadan kalkıyor ve daha çok yemek yemeye başlıyorsunuz. Yemek yerken dikkatinizi yemek yemeye vermeli ve nasıl yediğinizi gözlemlemelisiniz. Duyu organlarınızı yemek yemeyi aktif bir şekilde takip ederek, farklı işlerle meşgul olmaktan kaçınmalısınız. Yemeğinizle yenilenen ilişkinizin, tıkınırcasına yeme alışkanlığınızın üstesinden gelmenize nasıl yardımcı olacağına şaşıracaksınız.

Aşırı beslenme çok yaygın olmakla birlikte, bazı durumlarda daha ciddi bir yeme bozukluğunun belirtisi olabilir. Aşırı yeme alışkanlığınız günlük yaşamınızı ve mutluluğunuzu etkiliyorsa, profesyonel yardım almayı düşünün.

Kalp Hastalığı Riskini Azaltacak 7 Yaşam Tarzı Değişikliği

Kolesterol içeren tortular (plak) atardamarlarınızda biriktiğinde ve kalbe kan ve oksijen akışını kısıtlayan geçişte bir iltihaplanma meydana geldiğinde Koroner Kalp Hasalığı’na (CAD) yol açabilir. Bu zayıflatıcı hastalık tüm dünyada ölümlerin önde gelen nedenidir. CAD için en büyük sebeplerden biri, sağlıkyaşam tarzının eksikliğidir.

Bu 7 basit adımı takip ederek Koroner Kalp Hastalığı için değiştirilebilir risk faktörlerini azaltabilirsiniz:

Koroner Kalp Hastalığına yakalanmamak için sigarayı bırakın

1- Sigarayı bırakın

Koroner kalp hastalığı riskinizi azaltmak için yapabileceğiniz en önemli şey sigara içmeyi bırakmaktır. Vazgeçmek zordur, ancak ani bir kalp krizinden kaynaklanan erken ölümden çok daha iyidir. Gerekirse tıbbi yardım alın, arkadaşlarınızdan ve ailenizden sigara içmeyi bırakma hususunda destek isteyin.

 Hipertansiyon, diyabet ve yüksek kolesterolden korunun!

2- Sessiz katilleri erkenden kontrol edin

Üç büyük Koroner Kalp Hastalığı risk faktörü – hipertansiyon, diyabet ve yüksek kolesterol seviyesi – hepsi sessiz katiller olarak adlandırılır. Yıllar içinde sizi tek bir semptom üretmeden zarar verebilirler. Bu nedenle, kan basıncınızı, kan yağınızı ve kan şekeri seviyenizi öğrenmek için kendinizi yılda en az bir kez test edin. Yaşam tarzı değişiklikleri bu hastalıkları erken aşamalarda kontrol edebilir, ancak onları kontrol etmek için ilaç almak zorunda kalabilirsiniz. Bir Kardiyoloğa danışın.

Kilonuzu ve bel ölçünüzü kontrol edin!

3- Kilonuzu ve belinizi izleyin

Sağlıklı bir Vücut Kitle İndeksi (BMI) koruyun. İdeal olarak VKİ, 18,5 ile 24,9 kg / m2 arasında tutulmalıdır. Bir diğer önemli vücut ölçümü bel ölçünüzdür. Kadınlarda 89 cm’den fazla veya erkeklerde 96cm’den fazla bel boyutu, CAD için artmış bir riske işaret etmektedir.

En az 30 dakika günlük fiziksel aktivite yapın. Yavaşça başlayın ve rahat hissederseniz, yavaş yavaş geliştirin. Egzersize kısa vadeli bir önlem olarak bakmayın. Hayatınız boyunca aktif kalmayı hedefleyin. Aksi takdirde, edindiğiniz zindeliği ve getirdiği tüm faydaları kaybedersiniz.

Diyetinizi geliştirin

4- Diyetinizi geliştirin

Bu değişiklikleri yeme alışkanlıklarınızda birleştirin:

Her gün en az beş porsiyon taze meyve veya sebze yiyin. Tuz alımını her gün 1 çay kaşığı (5 gram) dan az olacak şekilde sınırlayın. Fasulye, mercimek, bezelye, yulaf, meyve ve sebze gibi daha zengin lifli yiyecekler yiyin. Yağlı yiyecekleri, özellikle de kanınızda “kötü” kolesterolü artıran doymuş yağları ve trans yağları sınırlandırın. Günde küçük bir avuç ceviz, antep fıstığı, yer fıstığı veya badem gibi diyetinize omega-3 yağ asitleri ekleyin. Alkol tüketimini bırakın

5- Alkol tüketimini bırakın

Sağlığa zararları sebebi ile alkollü içeceklerden tamamen kaçınmak en sağlıklısıdır.

Strese son verin

6- Strese son verin

Sıklıkla kendinizi stres altında hissediyorsanız, her gün biraz rahatlamak için özel bir çaba gösteriniz. Hobilerinizden zevk alın, bir arkadaşınızı ziyaret edin ya da sadece en beğendiğiniz bir TV programını izleyin. Ama kendinize özel zaman ayırarak stresten uzak durarak kendi kendinizi rahatlatın.

Sedef Hastalığı Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Sağlık Haberleri Editörümüz bugün Sedef Hastalığı ile ilgili az bilinen birçok gerçeği sizler için araştırdı.

Sedef hastalığı, hücrelerin cildin yüzeyinde birikmesine ve ağrılı ve aşırı kaşıntılı kırmızı, kalın, pullu lekelere yol açan bağışıklık sisteminin bir hastalığıdır. Bu kronik hastalıktan yaklaşık 7,5 milyon Amerikalının muzdarip olduğu tahmin edilmektedir.

JAMA Dermatology’deki bir çalışmaya göre, sedef hastalığına ilişkin ABD sağlık maliyetleri yıllık olarak 63 milyar dolara kadar çıkıyor. Bu doğrudan maliyetlere atıfta bulunurken, çalışma saatleri kaybı gibi dolaylı maliyetler de dikkate alınmalıdır.

Sedef hastalığı belirtileri nelerdir?

Sedef hastalığı yüzeysel bir cilt hastalığından daha fazlasıdır

Sedef hastalığı cilt hastalığı olarak görünse de, aslında bir Öz Bağışıklık Sistemi hastalığıdır. T-hücreleri sağlıklı cilt hücrelerine saldırdığında bu reaksiyon gerçekleşir. Aşırı aktif T hücreleri, cilt hücrelerinin büyümesini hızlandıran bağışıklık tepkilerini tetikler ve bu da birkaç gün içinde cildin dış tabakasına ilerlemesine neden olur.

Ölü cilt hücreleri bu kadar hızlı çıkamadıkça, sedef hastalığı için tipik olan yamalar içine yığılırlar. Bu durum, ondan mustarip olanların günlük hayatını ciddi biçimde etkiler.

Buna ek olarak, sedef hastaları, hipertansiyon, kalp hastalığı, tip II diyabet ve göz rahatsızlıkları gibi diğer hastalıklarda da artan bir risk altındadır.

Sedef hastalığı nedenleri nelerdir?

D vitamini, sedef hastalığı da dâhil, öz bağışıklık sistemi hastalıkları için çok önemlidir

Sedef hastaları için, D vitamini seviyelerinin test edilmesi ve seviyelerini yıl boyunca 50-70 ng / ml aralığında tutmaları son derece önemlidir. D vitamini güçlü bir bağışıklık modülatörü gibi davranır, bu yüzden sedef hastalığının önlenmesinde önemli rol oynaması şaşırtıcı değildir.

Bir çalışmaya göre, “D vitamini sedef hastalığında önemli immünmodülatör (bağışıklık sistemini düzenleyici) etkilere sahip olabilir”, ancak kış aylarında hastaların% 80’ine ve yaz aylarında% 50’ye varan D Vitamini eksikliği tespit edilmiştir.

D vitamininin, deri hücrelerinin büyümesinin düzenlenmesi ve T lenfositlerin bağışıklık fonksiyonlarını etkilemek dahil olmak üzere, çoklu seviyelerde sedef hastalığını etkilediğine inanılmaktadır. Ek olarak, toksik T hücrelerini önler, daha sonra cilt hücresi büyümesini düzenler.

Sedef hastalığı için mevcut tedaviler oldukça riskli ve pahalıdır. İlaçlardan biri olan Raptiva, beyin iltihabı riskini arttırdığı için piyasadan toplandı.

Sedef hastalığı nasıl tedavi edilir?

Sedef hastalığınız varsa D vitamini düzeyinizi artırın

En iyi sedef hastalığı tedavisi, D vitamini seviyelerini artırmak için güneş ışığına maruz kalmaktadır. 2004 yılında Dr. Michael Holick, okuyucuları daha fazla güneşe maruz kalmaya teşvik ettiği bir kitap yayınladı.

O sırada, sedef hastalığına odaklanmış bir dermatoloji profesörüydü. Nitekim Amerikan Cilt Birliği’nin Sedef Hastalığı Araştırma Başarı Ödülünü aldı.

“Sonuç olarak, Sedef Hastalığı araştırması yapmaya devam eden dermatoloji bölümünde bulundum. Ama bir zamanlar, Amerikan Dermatoloji Akademisi’nin karşı çıkmasına rağmen D vitamini için hassas güneş ışığını tavsiye etmeye başladığımda, 2004 yılında dermatoloji profesörü olarak istifa etmem istendi…

Amerikan Dermatoloji Akademisi hala şunları tavsiye ediyor: Hayatınızın tamamında asla doğrudan bir güneş ışığına maruz kalmamalısınız. ”

Düşük d vitamini düzeyi parkinson hastalığı ve kanserle ilişkilidir

Sedef hastalığı olan kişiler D vitamini eksikliği nedeniyle Parkinson hastalığı riskini artırmaktadır. Bir araştırmaya göre, “Hem diyet hem de güneş ışığı kaynaklı D vitamininin plazma seviyeleri, Parkinson hastalığı (PD) riski ile ters orantılıdır… Bulgu, PD’deki düşük D vitamini düzeylerinin, basit bir şekilde hareketliliğin azalmasının bir sonucu olmadığını ortaya koymaktadır.” Diğer bir çalışma, yüksek D vitamini düzeylerinin, ileri kalın bağırsak kanserli hastalarda da hayatta kalma artışı ile ilişkili olduğunu göstermiştir.

Hekimler Arası Tıbbi İletişim Platformu: HippocrApp

Hekimler arasında konsültasyon ve iletişimi sağlamak amacıyla ios, web, android ortamlarında geliştirilen, tıp ve diş hekimliği sektöründe hizmet veren tüm hekimlerin tıbbi iletişim sorunlarına çözüm olacağı öngörülen bir platform olarak hazırlanan HippocrApp ile ilgili Op.Dr.Fahri Yılmaz ile gerçekleştirmiş olduğum röportajı değerlendirmelerinize sunarım.

Op.Dr.Fahri Yılmaz

Hekimlere yönelik olarak tasarladığınız mobil uygulamanız HippocrApp ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

HippocrApp, Hekimler arasında konsültasyon ve iletişimi sağlamak amacıyla ios, web, android ortamlarında geliştirilen, tıp ve diş hekimliği sektöründe hizmet veren tüm hekimlerin tıbbi iletişim sorunlarına çözüm olacağı öngörülen bir platformdur.

Hippocrapp nasıl bir düşünceden ve ihtiyaçtan yola çıkılarak geliştirildi?

Hekimlik, zor ve zahmetli bir meslek kolu. Özellikle de tecrübe kazanıncaya kadar ciddi sıkıntıların ve acemiliklerin yaşandığı bir gerçek. Kendimden biliyorum; tıp diplomamı aldığımda ilk kez hastayla karşılaştığımda ya da genel cerrah olarak atandığım hastanedeki ilk kez yalnız başıma ameliyata girdiğimde etrafa belli etmedim ama tir tir titrediğimi hatırlıyorum. Yardım alacağım, fikrine ihtiyaç duyacağım hocalarım çok uzaklardaydı. Ettiğimiz yemin her zaman aklımızdaydı. “Primum non nocere” . Önce zarar verme. Hippocrates’in bu felsefesini de yaşatacak, inovasyon çağında hekimlikle ilgili profesyonel bir paylaşım ve iletişim platformunun olması gerektiğini düşündüm.

Hekimler özellikle karar veremedikleri vakalarda (teşhis ya da tedavisinde zorlanılan durumlarda) kendi meslektaşlarının yurtdışında dahi olsa fikrini almak, tecrübesinden yararlanmak istemektedirler. Mevcut koşullarda bu sorunun çözümü sadece o hekimin tanıdığı ya da kolay ulaşabildiği diğer meslektaşlarıyla telefon ve mesajlaşması şeklinde sağlanabilmektedir.

Whatsapp, facebook gibi sosyal paylaşım platformları bu ihiyacı karşılamadığı gibi mesleğe özel uygulamalar da olmadığını biliyoruz. Bu durum hekimlerin doğru bilgiye ve tecrübeye ulaşmasını zorlaştırmaktadır.

Hippocrapp uygulamasında hekimler, tüm hekimlik branşlarının altında vakalarını yazı, fotoğraf ve video kullanarak diğer meslektaşlarına profesyonel dosya formatında rahatlıkla sunabilecek, istediği yardım ve görüşleri alabilecektir. Canlı yayın eklentisi aktif hale geldiğinde hekimler anlık ve görüntülü olarak yardımlaşabilecek, hatta birlikte muayene ya da ameliyat yapabileceklerdir.

Bir patolog eş zamanlı meslektaşıyla mikroskoba bakabilecek, bir pratisyen hekim uzmanlık gerektiren bir vakada uzman hekime görüntülü danışabilecek, bir cerrah sıkıştığında meslektaşından canlı görüş alabilecektir. Hekimler paylaşım yapmadan vakalarını sadece kendi arşivinde de tutabilecek, istediği zaman paylaşıma açabilecektir. Vaka paylaşımının yanı sıra hekimlerin uygulamada medikal gündemi, kongre ve etkinlikleri takip edebilmesi, sadece hekime özel duyuru, reklam ve kampanyaları izleyebilmesi için de sosyal paylaşım ekranları düşündük. Uygulama da aynı zamanda whatsapp gibi mesajlaşma, grup kurma, arşivleme, vaka arama motoru gibi bölümler de mevcut.

Hippocrapp ücretli bir uygulama mıdır? Hekimler uygulamanın içeriğine nasıl katkıda bulunabilecekler?

Hippoccrapp şu anki haliyle ücretsiz bir uygulamadır. Sadece hekimlere açıktır. Hekim olmayanları sisteme dahil etmiyoruz. Onay sürecinden sonra hekimleri kabul ediyoruz. Mail adresi, çalıştığı kurum, referans sistemiyle ve gerektiğinde kayıt olmak isteyen hekimi bizzat arayarak validasyon sürecini tamamlıyoruz. Şu an ios olarak markette. Yakın zamanda android olarak ta hizmete sunacağız. Hekimler zaman içerisinde öneri ekranlarına ihtiyaçlarını ya da olması gerektiğini düşündükleri konuları, duyurularını bizimle paylaşarak uygulamanın içeriğine katkıda bulunabileceklerdir. Önümüzdeki zaman diliminde katkı sağlayan hekimlere farklı ödüllendirme mekanizmaları da düşünüyoruz.

Hippocrapp ne tutarda ve nasıl bir yatırım ve nasıl bir hazırlık sürecinin sonucunda meydana geldi?

Hippocrapp yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın ürünü. Kosgeb onaylı, Kocaeli Üniversitesi Teknopark kampüsünde 10 kişilik bir ekibin gece gündüz çalışmasıyla ortaya çıktı. Son bir yılı daha yoğun çalışıldı. Önemli bir maliyeti oldu tabii. Henüz fikir aşamasında projeye dahil olan, maddi manevi destek olan hekim arkadaşlarımız var. İşin önemli bir kısmı da projeye inanan insanların karşılık beklemeksizin sağladıkları destekleri sayesinde gerçekleşti diyebiliriz.

Son olarak eklemek istediklerinizi rica ederim.

Özetle hekimler arasında tasarladığımız HippocrApp platformu, Türkiye ve Dünyadaki bütün sağlık kurumlarında, sohbet ortamlarında kısıtlı zaman ve yetersiz verilerle yapılan ayaküstü çözümlerin yerini alacak, sisteme verileri sağlıklı girilmiş hasta dosyaları aynı branş hekimleri tarafından izlenebilecek ve geniş katılımlı tartışmalar sağlanabilecektir. Başlangıçta Türkiye de kullanıma sunduğumuz HippocrApp uygulamasının isim ve işlevi bakımından tüm dünya hekimlerinin ilgisini çekeceğini, dünyada en çok kullanılan sağlık inovasyon uygulamalarından biri olacağını düşünüyoruz.

Daha önce ios ve android tabanlı olarak hizmete sunduğumuz HastApp uygulaması ise hastaların ve ailelerin mobil sağlık ajandası olarak düşünüldü. HastApp ta sunduğumuz çözüm ve değer önerisini kısaca şöyle özetleyebiliriz; İnsanlar sağlıkla ilgili tetkik, sonuç ve raporlarını çantalarında, evde bir köşede ya da akıllarında tutmak yerine bir uygulamada kendisine ve ailesine ait dilediği verileri dosya bazlı ömür boyu saklayabilirler. Bu dosyaları hekimleriyle ya da tanıdıklarıyla mail, whatsapp vb yolla paylaşabilirler.

Gebelik videolarını yıllar sonra çocuklarına gösterebilirler. İlaç kullanımını ilacın görseli ile hatırlayabilir ve zamanında kullanabilirler. Aşı zamanlarını düzenli takip edebilirler. Yaşadığı lokasyondaki her branşa ait popüler hekimleri öğrenebilir, randevu alabilirler. Uygulama da henüz etkili tanıtım ve iş modeli tamamlanmadı. Daha sonraki dönemde HippocrApp ile entegre edilmesini düşünüyoruz. Ancak bu haliyle bile 1000 den fazla kullanıcımız var. Kullanıcı memnuniyeti en üst seviyede.

Böbrek Sağlığını Korumak İçin Nelere Dikkat Edilmeli?

Sağlıklı bir hayatın en önemli koşulu sağlıklı böbreklere sahip olmaktır. Sıcak yaz aylarında özellikle bol sıvı tüketmek böbrek sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Sıvı tüketiminin yanı sıra yaz aylarında böbreklerinizi korumak için dikkat etmeniz gerekenlere değinmek istiyoruz.

Akciğer, kalp, beyin gibi böbreklerde yaşamsal öneme sahiptir. Böbreklerin işlevini kaybetmesi vücuttaki tüm fonksiyonların bozulmasını tetiklemektedir. Vücuttaki zararlı toksin maddeler böbrekler vasıtasıyla süzülüp dışarı atılmaktadır. Böbreklerimiz kemiklerin erimesine engel olan D vitaminini aktifleştirmektedir. Vücudun asitlik düzeyini dengelemektedir. Kan elemanlarının üretilmesinden sorumlu olan böbrekleri en çok yüksek tansiyon ve diyabet tehdit etmektedir.

Su içmek için susamayı beklemeyin

Yaz aylarında terleme sebebiyle aşırı sıvı atılımı olmaktadır. Bu sebeple yazın böbrek sağlığını koruyabilmek için su tüketimi kışa göre biraz daha arttırılmalıdır. Günde en az 1,5-2 litre su içilmelidir. Su tüketiminin yanında günde 1-2 adet maden suyu tüketilebilir.

Sıvı oranı yüksek gıdalar tüketiniz

Yaz aylarında sıvı oranı yüksek meyve ve sebzeleri tüketebilirsiniz. Karpuz, şeftali gibi su yönünden zengin meyvelerle limon, brokoli, salatalık gibi sebzeleri tüketebilirsiniz. Limon böbrek sağlığını koruması sebebiyle sofradan eksik tutulmamalıdır. Yemek öğünlerinizi hafif tutmalısınız. Yaz aylarında ağır yemeklerden ve kızartmalardan uzak durmalısınız. Kızartmalar böbrek sağlığına zarar vermesinin yanında kan kolesterol düzeyini yükseltmesiyle kilo problemlerine de neden olmaktadır.

Tuz ve şeker tüketimini sınırlandırınız

Tuz böbrek sağlığının bozulmasına neden olan en tehlikeli besin maddesidir. Hipertansiyonun yanı sıra böbreklerde taş oluşumuna da yol açabilmektedir. Aşırı tuz tüketmek böbrekleri yorduğu gibi sıcak yaz aylarında kalbe de ağır yük bindirmektedir. Şeker ise diyabet riskini arttırmakta ve kilo problemlerine neden olmaktadır. Diyabet ve fazla kilo uzun yıllar devam ettiği takdirde böbrek yetmezliğine neden olabilmektedir.

Yazın kullandığınız ilaçlara dikkat edin

Yaz aylarında sıcaklara bağlı olarak vücutta susuzluk meydana gelmekte ve bu durum baş ağrılarına sebep olduğu sık sık ağrı kesici ilaçlar kullanılmaktadır. Ağrı kesicilerin yanında birçok ilaç maalesef böbrek sağlığını olumsuz etkilemektedir. Çünkü böbrek ilaçların vücudumuzda emilimini sağlamaktadır. Kullandığınız ilaç sayısı arttıkça böbreklerinize binen yük miktarı artmaktadır. Bu durumda sürekli ilaç kullanan kişilerde böbrek rahatsızlıklarının meydana gelme olasılığını arttırmaktadır.

Yazın böbrek hastalığının en önemli belirtisi

Böbrek hastalıklarının en kötü özelliği belirli bir düzeye kadar hiçbir belirti göstermemesidir. Bu sebeple düzenli sağlık kontrolü büyük önem taşımaktadır. Belirli aralıklarla idrar ve kan testleri yaparak olası bir böbrek hastalığının önüne geçebilirsiniz. Böbrek hastalıkları genel olarak halsizlik, yorgunluk, ciltte soluk renk ve bulantı şeklinde belirtiler gösterebilmektedir. Fakat yaz aylarında böbrek hastalıklarının en önemli ve ayırıcı belirtisi geceleri ikiden fazla idrara çıkma durumudur. Sık sık karpuz vb. idrar söktürücü meyveler tüketmediğiniz halde gece ikiden fazla sefer idrara çıkıyorsanız böbrek hastalığından şüphelenebilirsiniz.

Gebelik, Gebelik Testleri Ve Sağlıklı Bir Gebelik İçin Öneriler

Gebelik, fetusun bir kadının rahminde gelişmesi ve bebeğin doğumuyla sona erdiği zaman dönemidir. Genellikte hamilelik öncesinde ve boyunca kullanılan çeşitli klinik laboratuar testleri vardır. Testler, hamileliğin ilk kez yenidoğanın hayatının ilk günlerinde değerlendirildiği andan itibaren yararlı bilgiler sağlar.

Doğum öncesi testlerin amacı, annenin veya bebeğinizin sağlığını etkileyebilecek tüm mevcut sorunları taramak ve teşhis etmek, ortaya çıktıklarında sorunları belirlemek, çözmek ve kromozomal veya genetik bir bozukluğu olan bir bebeğin riskini değerlendirmektir. Testler genellikle kolaylıkla elde edilen kan, idrar veya servikal hücrelerin küçük bir numunesini gerektirir.

Bu testlerden bazıları gebelik öncesi ve gebelik boyunca belirli haftalarda yapılır. Diğerleri, hamilelik sırasında ortaya çıkan koşulları veya problemleri saptamak ve gidermek için gerektiğinde yapılması istenir. Yine bazıları, yaşlarına veya diğer faktörlere bağlı olarak artmış riske sahip kadınlara sunulur ve nihayetinde bazı testler kadın ve eşinin kişisel ve aile tıbbi öykülerine göre seçilir.

Doktorunuz, tıbbi geçmişinize dayanarak ek testler önerebilir. Ebeveynlerin, sağlık uzmanlarına kendilerine neden belirli testler sunulduğunu sormalarını öneririz. Dimes Mart ayı ve ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri gibi sağlık profesyonelleri ve güvenilir İnternet kaynakları, her testin risklerini ve faydalarını anlamanıza yardımcı olabilir.

Gebelik öncesi hangi testler yapılır?

Bir kadın birçok yapmayı düşündüğü zaman, o ve muhtemel baba kendi aile hekimleri ile görüşmelidir. Biyolojik ebeveynlerin aile ve tıbbi öykülerine dayanarak, mümkün olduğunca sağlıklı bir hamilelik sağlamaya yardımcı olmak için bazı testler önerilebilir. Bu testler arasında, bunlardan biriyle bir çocuğa sahip olma riskini anlamak için bazı kalıtsal hastalıklar ve bozukluklar için genetik testler ve bebeği riske atabilecek derecede anne-babanın sahip olabileceği enfeksiyonları veya durumları tespit etmek için yapılan testler bulunmaktadır.

Kadına ve eşine, kalıtsal hastalıkların riskini değerlendirmek için sunulabilecek testler şunlardır:

Kalıtsal hastalıklar için genetik testler Hemoglobin bozuklukları için genetik testler Kistik fibroz taşıyıcı testi İlk kez doğum yapacak kadınlara önerilebilecek testler şunları içerir: Kızamıka karşı bağışıklık (kızamık) testi İnsan immün yetmezlik virüsü (HIV) tarama testi Belsoğukemi, klamidya ve sifiliz testleri Pap testi ve HPV testi Hepatit B ve hepatit C taraması Varicella zoster virus testi Hamilelikte şeker hastalığı

Şeker hastalığı veya yüksek tansiyon (hipertansiyon) gibi özel sağlık konusundaki kadınlar hamile kalmadan kontrol altına almalıdır.

Diyabetli kadınların, gebe kalmayı umduklarından en az 3-4 ay önce bir A1c testi yaptırmaları kuvvetle önerilir. Bunun nedeni diyabetle ilişkili doğum kusurlarının hamileliğin erken döneminde, doğum öncesi çoğu ziyaretten önce gerçekleşmesidir. Bu teste sahip olmak, kadının hamile kalmaya çalışmak için güvenli bir zaman tanımasına yardımcı olur. Kan şekerinin iyi kontrol edilip edilmediğini düşünmek (ve birinci trimesterde sıkı kontrolü sağlamak) doğum kusurlarını ve düşükleri önlemeye yardımcı olur.

İshale Ne İyi Gelir, İshal İçin Doğal Çözümler Nelerdir?

Halk arasında yaygın olarak görünen hastalıklara bakıldığında bunlar içerisinde en sık görülen hastalık ishal problemidir. İshal sorunu çeşitli nedenlerden ötürü yaygın biçimde görülür. Bu vakaların kimisi hafif dereceli ishal olup kısa süre içerisinde tedavi edilebileceği gibi kimi ishaller de uzun süreli olup ilgili kişinin vücudunu daha ağır tutmaktadır. Bu durumda kişiye daha ciddi ve kapsamlı bir tedavi uygulanır. İshale karşı tıbbi tedavinin yanı sıra bitkisel içerikli tedaviler de önerilmektedir. İshale ne iyi gelir sorusunun cevabına bakıldığında ise şu şekilde yanıtlar alınır:

1- Nişasta ishal için faydalıdır

İshal denilince genellikle büyüklerden kalma bilgilere göre nişasta tüketilmesi tavsiye edilir. Nişasta bağırsakları düzenleyerek ishal sorunun ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Bu kapsamda nişasta içerikli besinlerin tüketilmesi de ishal için fayda sağlar. Nişastayı yoğurt ile karıştırıp yemek de ishali geçiren kürler arasında yer alır.

2- İshale karşı haşlanmış patates

İshal olunca ilk akla gelen besin genellikle patates olmaktadır. Haşlanmış patates ortalama üç saat içerisinde sindirilen bir besin olarak bilinir. Gerek bu yönü gerekse patatesin içerisinde bulundurduğu değerler sayesinde haşlanmış patates ishali geçirmeye yardımcı olmakta ve doktorlar tarafından da önerilmektedir. Bunun yanı sıra ihtiyaç duyulan A vitamini de patates sayesinde karşılanabilir. Haşlanmış patatesin ishale iyi gelmesini sağlayan ise bağırsaklarda yer alan toksinler ile savaşarak rahatsızlığa sebep olan durumları engellemesidir.

3- Kızarmış ekmek ishale faydalıdır

Bilindiği üzere ekmek mide suyunu çekme özelliğine sahiptir. Bu özelliği nedeni ile ishal olan kişilerin kızarmış ekmek tüketmeleri tavsiye edilir. Ancak ekmek yerken aşırıya kaçılmaması ve en fazla bir dilim kızarmış ekmek yenmesi gerekir. Çünkü ishal esnasında vücut sıvıya ihtiyaç duyduğundan dolayı fazla ekmek yemek çeşitli sıkıntılara neden olabilir. Ekmek ishalin yanı sıra ishal ile birlikte gelen mide bulantısını da geçirme özelliğine sahiptir.

4- İshale karşı pirinç lapası

Büyüklerimizden edinilen bilgi ve tecrübelere göre ishal olan kişilere pirinç lapası yedirilmesi önerilir. Pirinç lapası içerisinde bulunan nişasta ve diğer değerler sayesinde ishal problemini geçirebilme özelliğine sahiptir. Bu nedenle ishale karşı pirinç lapası tüketen kişilerin ishal sorunun ortadan kalktığı gözlenir. Pirinç içerisinde bulunan yüksek oranda lif bağırsakların çalışmasına ve düzene girmesine yardımcı olur. Bunun yanı sıra bağırsakta bulunan toksinler de pirinç sayesinde temizlenebilir. Ancak bunun için beyaz pirinç kullanılması gerekir. Diğer tür pirinçler ishal için pek fazla önerilmemektedir.

5- Muz ishale iyi gelir

İshal olan kişiler midelerinin toparlanması ve ishali tedavi etmek amacı ile muz yerler. Sindirimi kolay olan muz yaklaşık iki saat içerisinde sindirilir. İçerisinde bulunan besin değerleri sayesinde muz yiyen kişilerin ishali geçmekte ve normal hallerine dönmektedirler. Bunun yanı sıra ishal olunan dönemde kaybedilen magnezyum, potasyum değerleri de muz ile birlikte geri alınmış olur. Bunun yanı sıra muz vücuda tokluk hissi de sağlar.

6- İshal için limonlu ve elma sirkeli su

İshal döneminde vücut yoğun biçimde sıvı kaybetmekte ve kaybedilen bu sıvının beslenme ile birlikte vücuda geri alınması gerekmektedir. Bunun için elma sirkesi ve limon faydalı olur. Bir bardak suyun içerisine bir damla elma sirkesi damlatmak ishale karşı işe yarar. Benzer durum limon için de geçerlidir. İshal olan kişiler içtikleri suya beş altı limon damlatıp içtiklerinde bu sayede vücutlarında ishale yol açan bakterileri önlemiş olurlar. Bu sayede limonlu su ile ishal hafifler ve kaybedilen sıvı vücuda geri alınmış olur.

7- İshal için probiyotikli besinler yiyin

Probiyotik içeren besinler bağırsakları düzenleyici etkileri ile bilinir. Bu nedenle ishal sorunu yaşayan kişilerin probiyotik içerikli besinler tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Bu besinlere bakıldığında yoğurt, kefir gibi yiyecekler ilk sırada yer alır. Bu yiyeceklerin tüketimi ile ishale neden olan bakteriler öldürülerek ishalin önüne geçilir. Böylelikle ishal hafifleyerek kısa süre içerisinde kişi eski sağlıklı günlerine geri döner.

8- İshale faydalı yağsız tavuk eti

İshal olan kişilerin yağlı yiyeceklerden uzak durmaları gerekir. Bunun yerine haşlanmış yiyecekleri tüketmek daha faydalı olmaktadır. Bundan dolayı ishal için fayda sağlayan tavuk etini kızartma ya da benzer şekilde değil de haşlanmış olarak tüketmek ishal için yararlıdır. İshalde yağsız tavuk az miktarda tüketilmelidir. Tavuk etinin içerisinde bulunan yüksek miktardaki protein ishalin geçmesine yardımcı olur. Ancak tavuğun aşırıya kaçmadan tüketilmesine kesinlikle dikkat edilmelidir.

9- Simit ile ishale çözüm

Simit pek çok kişinin severek yediği yiyecekler arasında sayılır. Sindirim ve bağırsak sistemini düzenleyici etkisi sayesinde simit ishal olan kişiler tarafından tüketildiğinde ishali önleyici özelliğe sahiptir. Simit antioksidan bakımından da zengin olduğundan dolayı ishale karşı çözüm olur. Benzer durum galeta ve krakerler için de belirtilir. Buna göre yağsız, baharatı bulunmayan kraker ve galetaların tüketilmesi sindirimi kolaylaştırarak ishalin geçmesine katkıda bulunmaktadır.

Bu öneriler sayesinde ishale ne iyi gelir ya da ishal nasıl geçer sorularına yanıt verilmiş olunur. Verilen bu bilgiler ışığında hafif dereceli ishaller kısa süre içerisinde ortadan kaldırılmakta ve kişi günlük yaşamına devam etmektedir. Daha ağır ve ciddi durumlarda ise mutlaka doktor kontrolünde tedavi görmek gerekir. Böylelikle kısa süre içerisinde sağlıklı sonuçlar elde edilir.

Saç Dökülmesi Neden Olur? Saç Dökülmesine Ne İyi Gelir? Kesin Çözüm

Birçok durum saç dökülmesine sebep olabilir. Basit besin eksiklikleri saç dökülmesinin veya genel sağlık durumuyla ilgili bir sıkıntının sebebi olabilir. Neyse ki saçınızın sağlıklı olmasına yardımcı olacak ve saç dökülmesini önleyecek yardımcı birçok yiyecek var.

Saç dökülmesi neden olur?

Saç dökülmesi, saçı sağlıklı tutmak için vücut tarafından ihtiyaç duyulan belirli vitamin ve minerallerin seviyelerinin yetersiz olmasına bağlı olabilir. Bu eksiklikler vücutta kuru ve mat saçlar dışında başka olumsuz etkilerede sahip olabilir.

Saç dökülmesi vücuttaki protein, çinko veya demirde eksikliğininde habercisi olabilir. Bununla birlikte, saç dökülmesi stres veya hastalıktan kaynaklansa bile, önerdiğimiz yiyecekler ve besin maddelerini almanızı sağlayarak saçınızın sağlıklı ve güçlü kalmasına yardımcı olabilir.

Genel olarak, artan protein alımı saç sağlığını geliştirecektir. Saçlar, tırnaklarınızı da oluşturan bir tür protein olan keratinden yapılır. Bununla birlikte, insanlar protein yapımı için gerekli olan belirli amino asitleri sentezleyemedikleri için bu amino asitleri diğer kaynaklardan almalıyız. Bizim önerdiğimiz gıdalar vücudumuzun ihtiyaç duyduğu amino asitleri içerir.

Bu gıdalar ile tüketilen protein molekülleri metabolik hale gelir, amino asitlerine ayrılır ve hücrelerimiz yeni proteinler oluşturmak için kullanabilir. Bu aynı bir Lego’ya benzemektedir. Parçaları birleştirerek yeni şekiller çıkarmaya benzer. Amino asitlerin ayırılıp yeni proteinler oluşturulması aynı bu duruma benzemektedir.

Proteinin yanı sıra, saçların büyümesi ve bakımı için çeşitli vitaminler ve mineraller gereklidir. Saç dökülmesini önlemek için özellikle iyi kabul edilen on iki süper gıda, sağladıkları temel besinlerin bir özetiyle birlikte aşağıda sizler için listeledik.

Saç dökülmesine ne iyi gelir?

Fasulye

Diyetlerine çok fazla et eklemek istemeyenler ya da vejeteryanlar protein düzeltmeleri için genellikle fasülyeye tüketeceklerdir. Fasulye, vitaminler, mineraller ve kompleks karbonhidratın yanı sıra yüksek protein içeriğiyle bilinir. Meksika ve Brezilya’da fasulye üzerine yapılan bir araştırmada, en fazla on üç çeşit protein bulunurken, en bol olanı ise fazeolin, lektin, proteaz ve alfa-amilaz inhibitörleridir Bol miktardaki protein saçı güçlendirmeye yardımcı olacaktır.

Sığır eti

Et, açık bir protein kaynağıdır ve USDA(ABD Tarım Bakanlığı), yüz gram yağsız etin 26 gram protein içerdiğini belirtmektedir. Tavsiye edilen günlük protein, kilogram vücut ağırlığı başına 0.8 gramdır – yani 140 kilo ağırlığındaki biri için kabaca günlük 50 gram protein gerekmektedir. Günlük gereksiniminizi karşılamak için en az iki porsiyon sığır eti yemelisiniz ya da saç sağlığınızı ve ekstra gücünüzü arttırmak için biraz daha fazlasını tüketmelisiniz.

Havuç

Havuctaki vitaminler, görme yeteneğinize yardımcı olma konusundaki özelliğini çoğumuz bilmektedir. Sağlıklı saçlar için de havuç çok önemlidir. Beta-karoten, bir tanesi retinoik asit olan ve saç sağlığına katkıda bulunan retinoidleri parçalayan A vitamininin öncülerinden biridir. 2012 çalışmasına göre, saç büyümesini ve gelişimini desteklemek için retinoik asit gereklidir. Fakat herşeyin fazlası zarardır. Aşırı dozda retinoik asidin saç kaybına neden olabileceğini belirtilmektedir.

Yumurta

Et çoğu insanın aklına en yüksek proteinli yiyecek olarak gelse de, yumurtalar da USDA(ABD Tarım Bakanlığı)’ya göre 13 gram protein ile büyük bir protein kaynağı olarak gösterilmektedir. Ayrıca yumurta beyazını evde uygulayabileceğiniz saç maskelerinizde kullanabilirsiniz.

Yeşil bezelye

Havuçlara benzer şekilde, yeşil bezelyenin (özellikle yeşil bezelye filizleri) de, yüksek seviyede beta-karoten içerdiği, bu da retinoik asit üretimine yol açtığı ve saç sağlığına yardımcı olduğu görülmüştür.

Kuruyemiş

Somunların çoğu, sağlıklı saç büyümesini ve doğal koşullu yağların oluşumunu teşvik eden linolenik asit ve omega-3 yağ asitlerinin yanı sıra çeşitli vitaminler içerir. Yağ asidi eksiklikleri saç derisine ve kaşlara zarar verebilir. Çalışmalar ayrıca omega-6 yağ asitlerinin (araşidonik asit) artmış folikül proliferasyonu yoluyla saç gelişimini destekleyebileceğini göstermiştir. Cevizler ve bademler çinko açısından özellikle zengindir. Çinko, protein sentezi ve hücre bölünmesinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle çinko eksiklikleri saç dökülmesine katkıda bulunabilir.

Yulaf

Yulafın sağlıklı beslenme çok yararı vardır ve saçlarınız için çinko, bakır, B vitamini ve protein kaynağıdır. Bunların hepsi saç kaybını önlemeye yardımcı olur. Yulaf, aynı zamanda bir öğünle beslenmeden farklı besinler almanın harika bir yoludur. Aynı zamanda büyük bir lif kaynağıdır.

Somon balığı

İyi bir protein kaynağı olmasının yanı sıra somon balığı omega-3 yağ asitleri bakımındanda zengindir. Bu asitler saç büyümesini destekler ve kafa derisinin kuruluğunu önler.

Ispanak

Tanınmış ve süper bir yemek olan ıspanak, temel besinlerle doludur. Çeşitli vitaminler, potasyum, kalsiyum, demir ve omega yağ asitleri içerir.

Ayçekirdeği

Ayçekirdiği çinko, potasyum ve kalsiyum gibi sağlıklı saçlara katkıda bulunan çeşitli mikrobesinleri ve mineralleri içerir.

Patates

Havuç önerilebileceği gibi, patates havuçla aynı vitaminleri sağlar. A vitamininin yanı sıra, iyi bir protein, demir ve bakır kaynağıdır.

Buğday tohumu

Buğday tohumu, yararlı miktarlarda çinko ve bakır içeren büyük bir lif kaynağıdır. Müsli, süte veya kreplere kolayca eklenebilir, bu da lezzeti etkilemeden besin içeriğini arttırır.

Bu süper yiyecekler hakkında en iyi durum bunları karıştırmamanızdır. Yapraklı yeşillikler arasından salata yapabilir ve üstüne biraz yağsız et ve fındık ekleyebilirsiniz. Fındık ve ayçiçeği tohumu da yulaf ezmesiyle iyi çalışır ya da hepsini karıştırıp bir saç maskesi olarak kullanabilirsiniz. Saç dökülmesine karşı savaşmak için bu yiyecekleri kullanmayı unutmayın.

8. TSTD Kongresi “Sağlık Turizminde Yol Haritası”

TSTD Genel Başkanı Enginer Birdal açılış konuşmasında “Sağlıkta son düzenlemelerle önemli adımlar atıldığını, 2002 de başlayan Sağlıkta Dönüşüm programıyla sağlık alt yapısının güçlendiğini. kaliteli ve etik değerlerle sağlık hizmeti üretilip,  dijital teknolojiyi kullanan tıp sektöründeki başarılı sonuçlar alınmaktadır. Türkiyemizin Markalaşmasının önemini  ve işbirliklerini” belirtti. https://www.facebook.com/bsaykam/videos/10204599821150981/

Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger “Aydın’ın Termal Turizmde nokta şehir olduğuu, yatırımcılara destek vereceklerini, aktif çalışmalar yapılacağını” söyledi. Adnan Menderes Üniversitesi ADÜ Rektörü ProfDr Cavit Bircan, Kuşadası Kaymakamı Muammer Aksoy, Kuşadası Belediye Başkanı Önel Kayalı, Aydın İl Sağlık Müdürü Fevzi Yavuzyılmaz ve Özbekistan Sağlık Bakanı Yardımcısı UlubekEgamberdiev ve 50 ülkedin 400 yurtdışı katılım ve yurtiçi katılımcı ile toplam 700 katılımcı iştirak etti.

TSTD kurucu Başkanı Dursun Aydın, TSTD Genel Sekreteri ProfDr Dilaver Tengilimoğlu, asistanı Elif Boduroğlu, TSTD Yön. Kur.Bşk. Yrd Yücel Şirin, Dr ve Av. Erkin Göçmen, Hidra Health tan Somer Arica, Ercan Karakuş, yurtdışı katılım organizatör Dr Nuray Uner,, Harun Işık, Proje Sorumlusu Buket Hanım, Tercüman Bulin Akalın ve Ebru Özerkal gibi sayısız STK gönüllüleriyle ekip olarak birlikteydik. Turaş Turizm Seyahat Ajentasından organizatör Meltem Şenyurt  İnce, Panel ve Bildiri organizatörü Cansu Hanım ve tüm ekip arkadaşlarıyla, AmaraSealight Elite CEO su Necla Açık Nıcoara ve ekip arkadaşlarıyla, TRT İzmir ve Ankara ekibine ve organizasyonda emeği geçen emeğini harcayan tüm  ekibe teşekkür ederiz.

TUSEB rofDr Figen Çizmeci Şenel, TÜSKA ProfDr Ahmet Çarhan, ve Uzman Demet Gökmen Kavak,TURSAF tan katılan federasyon dernek temsilcileri, Dr Ahmet Bildirici, Dr TEVFİK Yazan, İZSATU Dr Bülent Cinel, Dr Alparslan Coşkun, THTC Genel Sekreteri Yunus Gürkan, THTC Genel Başkanı Emin Çakmak, THTC İcra Kur. Bşk ve Liv Hospital Meri İstiroti, THTC Danışma Kur.Bşk Hamdi Şengel, Ankara Sağ.Turizm Der. Uz.Dr Fatih Somuncu, Kocaeli Sağ. Turizm Derneği Öğr. Gör. Tümay Mercan, Ankara Sağ.Kur.Der. YK Dr Oğuz Engiz, Uşak Milletvekili Alim Genç, İzmir Eski Milletvekili Rıfat Sait, Üsküdar Üniversitesi ProfDr Haydar Sur, ProfDr Nilgün Sarp, Zonguldak Bülent Ecevit Ünv. Doç.Dr ZUHAL Kunduracılar ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından Duygu Kırgın Toprak, DoçDr Haluk Özsarı, Ekonomi Bakanlığından Alperen Kaçar, İzmir TROY Goldner Yaşlı Bakım Merkezi Funda Dağar, İzmir İl Sağlık Müd. Ümmü Hanım, AnkaraadanATİD Ali Cenk Yorulmaz ve çok sayıda akademisyen ve sağlık medikal, termal sağlık sektör paydaşı katıldı. TSTP üyesi 8 dernek Türkiyenin Global Sağlık Turizmi Sektörü Ölçeğinde başarı olabilmesi için alınacak önlem ve tedbirleri belirleyen toplantı ile bir dizi karar aldılar. Akademisyen ve Sağlık Kamu ve Özel Sektör paydaşlarının katıldığı panel ve bildiri sunumlarıyla yapılan eğitim konuları aşağıda belirtilmiştir.

8. tstd kongresi saglik turizminde yol haritasi 1 8. TSTD Kongresi "Sağlık Turizminde Yol Haritası"

Kongrede;

Sağlık Turizminde Kalite ve Akreditasyon,  Sağlık Turizminde öncü ülkeler,  Sağlık Turizminin geleceği ve sürdürülebilirliği,  Ekonomik Boyutu,  Sağlık Turizminin Hukuki ve Etik Boyutu, Sağlık Turizminde Termal Turizmi,  Sağlık Turizminde Yaşlı ve Engelli Turizmi, Sağlık Turizminde Kamu Politikaları  vb konuları ele alındı.

Tıp Turizmine uygun ülke coğrafyamızla, ülke insanı misafirperverliği, katiteli ve etik sağlık hizmeti üretirken, Türkiyemizin tanıtılarak, Türkiyenin Markalaşmasının önü açılacaktır.

Kongrede 1. Ve 2. Günü eğitimler yapılarak B2B görüşmeleriyle devam edildi. 2. Gün Gala yemeğinde buluşan sağlık sektör katılımcıları AmaraSealight Elite Hotel misapirperverliğiyleağırlandı. Hastane ziyaretleri ile devam edilen son günde İzmir ve Aydın çevre illerinden seçilen hastanelere teknik gezi düzenlendi.

Türkiye Sağlık Turizmi Derneği olarak; Türkiyemizin 2023 SATÜRK Hedefleriyle;

Termal Turizmde 1.500.000 turistle  (600.0000 tedavi amacıyla) yabancı Sağlık Turistine hizmet üreterek, 3 milyar dolar gelir elde edilmesiyle,Medikal Turizmde 750.000 medikal yabancı hastanın tedavisiyle dünyanın 5. Destinasyonu olarak 5.6 Milyar dolar gelirelde edilmesi, İleri Yaş Turizminde 150.000  yabancı sağlık  turistin ülkemizi ziyaretiyle 750.000 milyar dolar gelir elde edilmesini sağlayacak organizyonların içinde olarak, Türkiyemizin Sağlık Turizminde ”MARKALAŞMA”sını sağlayan tüm kamu ve özel sağlık sektör temsilcileri işbirliğiyle hepbirlikte paylaşarak üretmekteyiz.

Mevlanan’ın “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar sözü

anlaşabilir” özü felsefesiyle “Aynı duyguları paylaşanlar, aynı YÖN e bakanlatanlaşabir” demekteyiz. https://www.facebook.com/bsaykam/videos/10204610971909743/

Emekler birleşince, Değişim ve Dönüşümü gerçekleşetirecek yüreklerle, gelecek Sağlık Turizmi  sureclerine katkı sağlayarak,  hepbirlikte ülkemizin 2023 hedeflerine ilerlemekteyiz.

Vücudunuzdaki Parazitleri Doğal Yöntemlerle Yok Edin!

Parazit enfeksiyonları yaygındır, ancak neyse ki onları ortadan kaldırmak için birçok doğal yol vardır. Bu sorunu çözmek için bağışıklık sistemini bazı bitkileri kullanarak güçlendirmelisiniz.

Parazitlerin olduğunu gösteren bazı belirtiler vardır: bunlardan bazıları şunlardır: sürekli sindirim problemleri, anüs etrafında, ağız ve burun civarında kaşıntı, boğaz ve sert eklemler, adet sorunları, erkeklerde üreme bozuklukları, bellek sorunları, dişlerin taşlanması ve uyku sırasında boğulma hissi, solunum sorunları, sinirlilik ve huzursuzluk, cilt sorunları (egzama, kaşıntı dermatit, ülserler, yaralar, döküntüler, kurdeşen, lezyonlar ve akne), anemi veya demir eksikliği, gıdaya alerjiler, işlenmiş gıdalara ve şekere sürekli istek, kanama, ruh hali (sinirlilik, anksiyete, intihar düşünceleri, huzursuzluk ve depresyon), sürekli yorgunluk, açıklanamayan açlık, baş ağrısı, iştah kaybı ve sürekli maya enfeksiyonları.

Neyse ki, böyle bir sorunun organizmasını temizlemenin bir yolu var. Aşağıdaki gıdalar ve şifalı bitkiler problemleri çözmek için harika bir yoldur.

Bunlardan bazıları:

Sarımsak

Sarımsak doğal antibiyotiktir ve 20 çeşit bakteri ve 60 tür mantarı ve bazı kötü amaçlı virüsleri öldürür. Parazitleri öldürebilir ve ikincil mantar enfeksiyonunu kontrol etmek için kullanılır. Antioksidan özellikleri oksidasyonu önleyebilir. Allicin ve ajolen, aktif bileşikler, tek hücreli çeşitleri, kılkurtları ve kancalı kurtlar gibi parazitleri ve amobazları öldürebilir. Tüm allivini almak için sarımsağı ezmelisiniz ya da yağ biçiminde almalısınız.

Karanfil

Karanfil tüberküloz, uyuz, kolera, sıtma ve Shigella, Staphylococcus, Streptococcus ve Candida gibi mantarları tedavi etmek için harikadır.

Zencefil

Zencefil sirkülasyonu artırır ve sindirime yardımcı olur. Aynı zamanda gaz ve mide bulantısı ile de yardımcı olur. Mide asidi üretimini artırarak enfeksiyonların önlenmesine ve parazitlerin öldürülmesine katkıda bulunabilir.

Salatalık Çekirdeği

Salatalık tohumları, yararlı enzimleri içerdikleri için, sindirim sisteminden tenyaları temizleyebilir. Hızlı bir temizlik sağlamak için, elinizdeki salatalık tohumunu toz içinde öğüterek bir çay kaşığını en sevdiğin günlük içeceğin içine ekleyin.

Kabak Çekirdeği

Kabak çekirdeği, doğal yağ içerdikleri için parazit yumurtaları için zehirlidir. Su Kabağı anti-parazit özellikleri içerir. Solucanları felce uğratır. Kabak çekirdeği, Çin’deki iyileştirici kültürde, tenya istilasının tedavisinde kullanılmaktadır. Yarım fincan kabak çekirdeği öğütmeli ve bunu smoothies veya salatalara eklemelisiniz.

Probiyotikler

Ayrıca, lahana turşusu, çiğ yoğurt ve kefir gibi probiyotikler tüketmelisiniz, çünkü iyi bakterilerin parazit öldürücü bitkiler tarafından öldürülmediğinden emin olmalısınız.

Papaya

Hatta, tropik meyvelerden kaçınılması önerilir çünkü bunlar şeker bakımından zengindirler, fakat papaya da tenyaları ve diğer parazitleri öldürebilir. Papaya tohumları da çok faydalıdır. Orta boy bir papaya tohumu öğütün ve papaya geri kalanını bir yemek kaşığı Hindistan cevizi yağını ve bir fincan Hindistan cevizi sütünü ekleyin, bir karıştırıcıya koyun ve her şeyi karıştırın. Bu karışımı bir hafta boyunca her gün tüketin.

Zerdeçal

Bu şaşırtıcı baharat anti-enflamatuar ve anti-kanser yanı sıra anti-parazitik özelliklere sahiptir. En iyi emilim için biraz hindistan cevizi yağı ve biberle karıştırın.

Siyah Cevizin Yeşil Kabukları

Toprakları ve kurutulmuş formu juglandin ve organik iyot olan tanenlerde yüksektir. Parazitlerin ortadan kaldırılması için uzun zaman önce kullanıldılar. Parazitleri öldürmede yardımcı olan kan oksijenleridir. Ayrıca vücudun detoksifikasyon sürecine yardımcı olur ve kan şekeri düzeylerini düşürürler.

Arnavut Biberi

Arnavut Biberi, anti-mantar özelliklerine sahiptir ve parazitleri, mantarı ve küfü çıkarabilir ve dolaşım ve sağlığa destek verebilir. Kullandığınız otların etkisini geliştirir. En iyi türü Afrikalı Kırmızı Acı Biberdir.

Maryland Üniversitesi tarafından önerilen parazitler için bazı doğal çözümler şunlardır:

Siyah ceviz, pelin, Oregon üzümü, goldenseal, kıvrılmış nane, anason, kızamık ve sarımsak. İyi bir gece uykusu almalısın, böylece bağışıklık sistemi çok fazla su tamir edebilir ve tüketebilir.

İşte Gizli Depresyon Belirtileri

Depresyon, üzüntü, mutluluk, inisiyatif eksikliği, fiziksel ve ahlaki gücün kaybı gibi belirtilerle ortaya çıkabilir. Duygusal bozukluğu kendi başınıza fark edebilmenizi sağlayacak depresyon belirtilerini sizinle paylaşıyoruz.

Felsefik düşüncelere girerler

Gizli depresyondan muzdarip insanlar çoğunlukla soyut cümleler kullanarak felsefi konular hakkında konuşmaya çalışırlar. “Bu tür şeyler her zaman bana olmaktadır” yerine ” anlamı yok “ifadesini kullanabilir. Gizli depresyona sahip insanlar yaşamın anlamı hakkında konuşmaktan hoşlanırlar ve sözleri genellikle soyut ve belirsizdir.

Mazeret ararlar

Depresyona maruz kalmış kişiler, gerçek isteklerini ve hüznünü gizlemek için mazeretler kullanırlar. Örneğin, bir arkadaşının doğum gününe gidemeyeceklerini veya meslektaşları ile öğle yemeğine katılamayacağına dair mazeretler uydururlar. İkna edici bahaneler, anlatılan hikayeler duygusal durumuyla kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde kurgulanır.

Yeterli tepki vermezler

Depresyonu olan insanlar yaşadıkları bir durum karşısında farklı yorumlar verebilir. Herkesle aynı fikirde olmayabilir, görüş ve arzularını ifade etmeyi bırakabilir, hakaret etmeyi bırakabilir veya kaçınılmaz olsa bile acıyı hissetmeyebilirler. Örneğin, bir akrabasını kaybettiklerinde hiçbir şey olmamış gibi davranabilirler.

Psikosomatik hastalıklar yaşarlar

Depresyondaki insanlar genellikle, kalp ağrısı, eller ve bacaklarda gerginlik, solunum zorlukları, baş ağrısı, diş ağrısı gibi semptomlara yakalanırlar. Doktor muayenesinden geçtiklerinde sağlıklarının iyi olduğu ortaya çıkar. Çeşitli ağrılı duyular kararsız oldukları durumuna işaret ediyor.

Saplantılı olurlar

Depresif bir durumda, insanlar bazı şeyleri takıntı haline getirir. Cevap aradıkları konuda saplantılı düşüncelere girerler. Akrabanızın veya arkadaşınızın takıntılı düşüncelere sahip olduğunu fark edilmesi kolaydır. Kişi oldukça abartılı ve isteksizdir. Aynı sorundan bahseder ama konuşmak yerine hareket etmeye çalışmaz.

Hijyenden vazgeçerler

Depresyondaki kişi görünüşünden de anlaşılabilir. Daha önce hiç düzensizlik sorunu yaşamayan insanlarda geçerli olan bu madde, kişinin hijyen kurallarını izlemeyi bırakıp evini temiz tutmaması durumunda onu merak etmeye başlayın.

Verimliliklerinde değişmeler olur

Bu da kötüye işarettir. Bir kişi günlük rutin görevleriyle baş edemez, bilgilerini unutur, sık sık yorulur ve eylemlerinde bir anlamsızlık hisseder.

Aşırı mutlu olurlar

İnsanlar sıklıkla depresyonun olumlu bir hava halinin arkasında gizlemeye çalışırlar. Kural olarak, gerçekten dünyadaki en mutlu ve en kaygısız insanlara benzediklerini düşünürler. Ciddi konuşmalar yapmaktan kaçınırlar ve zor konular karşısında gülerler. Onlara uzun ve güven veren bir konuşma yaparak durumunu anlayabilir ve yardımcı olabilirsiniz.

Faydası Olduğu Kadar Zararı Olan Besinler

Kış mevsimine girmiş bulunmaktayız. Sebzeler balıklar sıcacık çaylar çorbalar her birini faydalı zannedip bol bol tüketiyoruz değil mi? Ancak beslenme uzmanları bu besinlerin yanlış tüketildiğinde sakıncalı hale gelebileceğini açıkladılar. İşte diyetisyen Emre Uzun‘un kış aylarında sofralarımızdan eksik etmediğimiz besinler hakkında yaptığı çarpıcı açıklamalar…

Balık

Balık içerisinde yer alan bol miktarda protein ve çok sayıda vitamin ve mineral, Omega 3 yağ asitleri diğer besinlere nazaran oldukça yüksek seviyededir. Ancak bazı dip balıklarında sıklıkla karşılaştığımız yüksek cıva seviyesine dikkat etmek gerekiyor. Cıva, insan vücuduna girdiği andan itibaren hasar bırakmaya başlayan bir ağır metal. Beyin ve beyin hücrelerinde bıraktığı hasarlar sonucunda Alzheimer, epilepsi, Parkinson ve kronik olarak yorgunluk sendromuna rastlanıyor.

Hangi balıkları daha sağlıklı?

Örneğin levrek, kefal, lüfer, barbunya ve kalkan dip balıkları olduğu için bunlarda cıva, kurşun ve kadmiyum gibi ağır metaller bulunma riski fazla. Denizlerin 100 metrelik üst kısmında yaşayan yüzey balıklarıyla ilgili içiniz rahat olsun. Bunları da hamsi, istavrit, uskumru, palamut, ton, yayın, morina, iri mezgit olarak sıralayabiliriz. Karidesi de iç huzuruyla tüketebilirsiniz.”

Kremalı çorba

Kış aylarında tükettiğimiz sebze çorbaları ve et çorbaları sağlık açısından oldukça faydalı. Ancak Diyetisyen Emre Uzun kremalı çorbalara karşı uyardı. “Özellikle hazır kremalı çorbalara karşı dikkatli olmak gerek. Çünkü bu kremalar, içerdikleri maddeler yüzünden daha çok zarar veriyor.

Örneğin hazır kremalarda yüksek miktarda doymuş yağ asidi içeren, bu yüzden de akciğer, kalp ve damar hastalıklarına yol açan palm yağı kullanılıyor. Aynı şekilde glikoz şurubu da vücudun şeker dengesini bozup hormonal sistemimize zarar veriyor.”

Kış çayları

Hibüsküs çayı ülkemizde çok sık tüketilen kış çayları arasında yer alıyor. Yüksek C vitamini içeriğiyle bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kolesterole iyi geldiği de biliniyor.

Diyetisyen Emre Uzun’un itirazı ise hamilelikte hibiskus çayı içmekle ilgili: “Düşüğe yol açabilen etken maddeler içermesi nedeniyle hamilelik süresince hiçbir şekilde hibiskus çayı içilmemesi gerekiyor! Aynı şekilde emzirme döneminde olan annelerin sütünde bulunan etken maddeler, bağışıklık sistemi henüz gelişmemiş bebeklere geçtiği için emziren annelerin de hibiskus çayı içmemesi gerek.

5 dakikada kötü ağız kokusuna neden olan tüm bakterileri yok eder!

Ağız kokusunun nedeni kötü koku üreten bakterilerdir. Dişlerinizi fırçalamayı veya diş ipi kullanmayı bıraktığınızda, bu bakteriler dişlerinizde biriken yiyecek kalıntılarına yerleşir ve bu bakteriler tarafından dışarı atılan kükürt parçacıkları, kötü kokuya neden olur. Bu anlamda oral hijyen, bu sorunun önlenmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır.

Kötü ağız kokusundan kurtulmak ve ağzınızı doğal bir şekilde temizlemek isterseniz, evde kendi doğal ağız gargaranızı basit bir şekilde yapmanız için çok etkili ve ekonomik bir tarifi tarifimiz var.

Bu rahatsız edici durumu, düzenli olarak dişlerinizi fırçalayarak veya çeşitli ticari oral hijyen ürünleriyle çözülmesini denemiş olabilirsiniz, ancak çoğu durumda bu yeterli değildir. Kötü nefes, zararlı bakterilerin ve bazı gıdaların neden olduğu biraz daha ciddi bir sorundur.

Dahası, ağız kokusu yoğunluğu bazı diş macunu veya sert kimyasallarla dolu diğer ağız hijyen ürünleri ile arttırılır. Kötü kokudan kurtulmanın en güvenli ve etkili yolu aşağıdaki doğal tarifi kullanmaktan geçiyor.

Malzemeler:

2 Limon 1 Fincan ılık su ½  Çay kaşığı Tarçın 1 Çay kaşığı sodyum bikarbonat 1 Çay kaşığı bal

Hazırlanışı:

Bir kaseye limon suyunu sıkın. Tarçını ve balı ekleyin. İçerisine bir fincan ılık suyu dökün. Malzemeleri iyice karıştırın. Bunu yapmak için tüm malzemeleri bir cam şişeye koymanız gerekebilir.

Bu karışımdan 1-2 çorba kaşığı alarak birkaç dakika boyunca gargara yapın..

Etkileri:

Tarçın, ağız kokmasına neden olan bakterileri yok eder. Bal, güçlü antibakteriyel özelliklere sahiptir ve karbonat dişleri beyazlatır. Limon suyu, hoş bir aromaya sahiptir ve ağızda bulunan tüm bakterileri yok eder.

Böylelikle sosyal hayatın kabusu haline gelen ağız kokusundan kurtulmuş olursunuz.

Her Gün 8 Bardak Su İçerek Tedavi Edebileceğiniz Hastalıklar

Uzmanlar su içmenin öğünler dışında aç karnına bile faydalı olabileceğini söylüyorlar. Üstelik günde sadece 8 bardak su içerek bir takım hastalıkları tedavi edebilmek mümkün olabileceği gibi bu hastalıkların bedeninize girmesine engel olabileceksiniz.

İşte günde sadece 8 bardak su ile iyileştirebileceğiniz hastalıklar

Böbrek taşı

Uzmanlar günde sadece 8 bardak su içerek böbrek taşlarında meydana gelebilecek kristallenmeyi önleyebileceğinizi belirtiyorlar. Aynı zamanda böbrek taşı şikayeti olanlar günde en az 8 bardak su içerek bu hastalığı tedavi edebiliyorlarmış

Yüksek tansiyon

Yüksek tansiyon hastalığı yüzünden endişeli olan insanlar bu önemli bilgiyi göz önünde bulundurmalıdırlar. Gün boyunca daha fazla miktarda su içmeyi alışkanlık haline getirirlerse, tansiyonu herhangi bir farmasotik ilaç kullanmaya gerek kalmadan kontrol altında tutabilirler.

Toksinleri atıyor

Günde en az 8 bardak su içerek vücudumuzdaki toksinlerin hızlı bir şekilde atılmasına yardımcı oluyor. Aynı zamanda alkol, tütün, kirlilik, kötü beslenme sonucunda vücudumuza giren zararlı maddelerin etkisini azaltmaya yardım eder.

Bağırsak sağlığını korur

Sabahları su içmek lenf bezlerimizin ve bağırsak yolumuzun sağlığını koruyarak ve kortizol değerlerimizi kontrol etmemize yardımcı olarak bizi enfeksiyonlardan korur ve genel sağlığımıza katkıda bulunur.

Gastriti tedavi eder

Aynı zamanda aç karnına içilen 3 bardak su midenizdeki asit düzeyini düşürmeye ve gastrite neden olan krampları gidermeye yardımcı olacaktır.

Karaciğerinizin toksinlerle dolu olduğunun ve yağlandığının 6 belirtisi

Karaciğer toksinleri, vücudunuzdan idrar veya dışkı yoluyla emniyetli bir şekilde atabileceği atıklara dönüştürür. Özellikle de modern çevremizdeki toksinlerin ne kadar yaygın olduğu göz önüne alındığında Bu bu çok zor bir görevidir. Karaciğer sağlıklı olmadığında toksinlerden kurtulmak yerine onları özellikle göbek çevresinde yağ hücrelerinde depolar.

İşte Karaciğerinizin Verdiği 6 Yardım Sinyali!

1- Karaciğer etrafında acı

Karaciğerinizin etrafında acı hissediyorsanız bu bir işaret olabilir. Bazen hafif olan bu ağrı bazense de şiddetlenebilir. Karaciğerin görevlerinden biri vücudun atıklarını filtrelemesidir. Eğer karaciğerinizde acı hissediyorsanız hemen doktora başvurun.

2- Ayak ve eklem şişmesi

Vücudunuza zarar geldiğinde karaciğer en başta yardıma koşar. Ne kadar fazla yara dokusu oluşursa, karaciğerin fonksiyonlarını yerine getirmesi o kadar yavaşlar. Ayak şişikliği siroz belirtisi olarak da görülmektedir.

Ayrıca bacaklarınız, kalçanız ve kasıklarınızda da şişikler meydana gelebilir.

3- Kilo alımı

Karaciğer yağlanması kısa vadede zararsızdır. Ancak uzun vadede siroza veya karaciğer kanserine neden olabilir. Karaciğeriniz alkolün içindeki toksinleri, tatlandırıcıları, bazı ilaçları ve çok yağlı yiyecekleri arıtamamaya başlar. Karaciğer alkol veya şekeri bir tür yağ olan trigliserite dönüştürür.

Karaciğeriniz yağlanırsa da görevlerini yerine getiremez. United European Gastroenterology’den aktarılanlara göre karaciğeriniz filtreleyemediği toksinleri yağ hücrelerinde biriktirmeye başlarmış.

4- Kaşınma

Karaciğerinizin kanınızdaki atıkları ve toksinleri filtrelemesi ve ayırması gerekmektedir. Böylelikle idrar ve dışkınızla atıklardan kurtulabilirsiniz. Bazı nedenlerden dolayı safra keseniz tıkanabilir ve toksinleri vücudunuzdan atamayabilirsiniz.

Bunun sonucunda sık sık kaşınırsınız. Özellikle avuç içiniz ve ayak tabanınız aşırı derecede kaşınır.

5- Gözde ve ciltte sarılık

Karaciğer yağlanması sonucunda cildinizde ve gözünüzde sarımtıraklık olabilir. Bunu fark ettiğinizde acilen bir yetkiliye başvurmanız gerekir.

6- Kronik yorgunluk

Kronik yorgunluk birçok hastalığın sonucunda ortaya çıkabilir. Vücudunuzda yeterince enerji olmadığında, yüksek enerjiyle çalışan karaciğeriniz görevlerini yerine getiremez ve yorgun hissedersiniz.

Karaciğerinizi Sağlığına Kavuşturmak İçin Tüyo:

Karaciğeriniz en vefalı dostunuzdur. Kendini tamamen yenileyebilir. Karaciğerinizi sağlığına kavuşturmak için yapabileceğiniz birçok şey var. Öncelikle spor yapın, alkol tüketimini azaltın ve karaciğerinizi mutlu hissettirecek şeylerden yiyin.

Beslenme uzmanı Hermeet Suri’nin önerdiği o yiyecekler:

  • Sarımsak (Toksinleri süzen enzimlerin uyanmasını sağlar. Karaciğerin temizlenmesini sağlayan allicin ve selenyum maddelerini içerir.
  • Greyfurt (Güçlü bir antioksidan olan C vitamini içerir)
  • Ispanak (Ağır metallerin nötrleştirilmesini sağlar)
  • Zerdeçal (Etkili bir yağ yakıcıdır)
  • Ceviz (Glütasyon ve omega 3 yağ asitleri açısından zengindir ve karaciğerin atıklardan arınmasını sağlar)

Karaciğer rahatsızlığı olan insanların birçok belirtiyi tecrübe etmediklerini de aklınızda bulundurun. Vücudunuzun sizi uyardığı bu belirtileri paylaşmayı ihmal etmeyin.

Bu Yiyecekler İle Vücut Isınızı Yükseltin!

Havalar soğumaya başladıkça değişen kıyafetler gibi yemek tercihlerimiz de değişiyor. Isınmak amacıyla seçtiğimiz yiyecekler doğru mu yoksa yanlış mı?

Beslenme ve Diyet Uzmanı Sevil Nas Şan, kış ayları için vücut ısısını yüksek tutmaya yönelik beslenme önerilerini paylaştı;

Özellikle havaların soğumasıyla tatlı veya karbonhidrattan zengin yiyeceklere eğilimimiz artar. Oysa ki bunlar kan şekerimizde ani yükselmelere neden olacağından çabuk acıkma ve sürekli bir şeyler yeme isteğini artırır. Çabuk yorulma ve uyku hali yaratır. Sadece anlık kendimizi iyi hissetmemizi sağlar.

İşte vücut ısınızı yükseltecek o besinler..

Kök sebzeler

Kabak, tatlı patates, havuç, lahana gibi kök sebzeleri sindirirken vücut daha fazla enerjiye ihtiyaç duyar. Bu da vücut ısısını artırır.

Tarçın

Tarçın kan şekeri düzeyini dengede tutar. Lif içeriği yüksek olan tarçın vücut ısısını artırır, tatlı isteğini azaltır. Toz olarak süt, yoğurt gibi besinlerde, çubuk tarçını suya ya da çaylara ekleyebilirsiniz.

Taze Zencefil

Bağışıklığı güçlendiren zencefil vücut ısısını artıran besinlerin başında gelir.

Havlıcan

Çin zencefili olan havlıcan vücut ısısını artırır. 1 bardak sıcak suya, ıhlamura veya yeşil çaya yaklaşık 1 çay kaşığı havlıcanı ince kıyıp, 5 dakika bekletip, tüketebiliriz. Bağışıklığı güçlendiren zencefil vücut ısısını artıran besinlerin başında gelir.

Karabiber

Karabiberde bulunan biberin maddesi sinir sistemimizi uyararak ısı üretimini artırır.

Acı biber

İçerisindeki kapsaisin metabolizma hızını, dolayısıyla vücut ısısını artırır.

Ihlamur

Virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı savunucu olan ıhlamur, terlemeyle birlikte vücut ısısını artırır.

Yeşil çay

İçerisindeki kateşinler sayesinde güçlü antioksidant olan yeşil çayı günde 3 fincan içerek hem metabolizma hızımızı hem vücut ısımızı artırmış oluruz. Poşet kullanırsak sıcak suda 1 dakika; demleme şeklinde yapacaksak, kaynayan suda 5 dakika demlenmesi yeterli olur.

Örnek karışım tarifi

Bir fincan yeşil çaya veya ıhlamura; bir dal tarçın, bir çay kaşığı rendelenmiş taze zencefil, yarım çay kaşığı karabiber, bir çay kaşığı zerdeçal, bir kabuklu dilimlenmiş limon koyun. 10 dakika beklettikten sonra afiyetle tüketin. Bu karışımdan günde 2 fincan içmek hem vücut ısınızı hem de bağışıklığınızı artıracaktır.

Her Gün Bal Yemenin Vücudunuza 8 Faydası

İçinde en az 181 sağlıklı besin bileşeni barındıran ‘altın sıvı’ bal; doğal şekerler, amino asitler, C, B vitaminleri ve kalsiyum, demir, magnezyum, potasyum gibi birçok mineralden oluşmaktadır. Bu özel besinsel güçleri ile bal, saf boş kalori olan şekere göre sağlığımıza oldukça faydalıdır. Bu hafta birçok yararlı görevi olan balın sekiz gücüne bakalım.

Vücut enerjinizi artırır

Doğal yollarla daha dinç bir vücuda sahip olmak istiyorsanız bal yiyin ve bol kafein içeren kahve tüketiminizi azaltın. Her sabah bir kaşık bal yemek, size bir bardak kahve içmekten daha çok enerji sağlayacaktır. Bir çay kaşığında 17 gram karbonhidrat bulunduran bal, beyin için gerekli glikoz kaynağının da önemli bir kısmını destekleyecektir. Ayrıca bal, kaslarınızın yorulmadan daha verimli çalışmasını sağlar. Egzersiz öncesi, suyunuza veya çayınıza bir kaşık bal koymayı deneyin ve gün içerisinde daha dinç kalın.

Boğaz ağrısını tedavi eder

Birçok bilimsel bulguya göre boğaz ağrılarına en iyi gelen doğal tedavi; bal yemektir. Amerika’da çocuklar üzerinde yapılan bir araştırma; bal yemenin öksürük ilacı kadar etkili şekilde öksürüğü tedavi ettiğini göstermiştir. Boğazda bir kaşıntı, ağrı hissederseniz veya öksürmeye başlarsanız; bir çay kaşığı balı, bir çay kaşığı limon suyu ile ılık suya karıştırıp içerek doğal bir tedavi yöntemi uygulayın.

Bağışıklığı güçlendirir

Arıların, bal yapım aşamasında içine eklediği glikoz oksidaz adlı enzim sayesinde balın içerisinde bulunan antioksidan seviyesi oldukça yükselir. Antioksidanlar da bağışıklık sistemini güçlendirir. Yapılan araştırmalarda, her gün bal tüketen kişilerin kanlarındaki mikroplarla savaşan antioksidan seviyelerinin yükseldiği gösterilmiştir. Yüksek polifenol içeren özelliği ile balın kalp hastalıkları ve kanser riskini de azaltabileceği belirtilmektedir. Her sabah bir kaşık bal yiyerek vücudunuzu koruyun.

Kilo vermeye yardımcı olur

Bir çay kaşığı bal 21 kaloridir. Günlük kalori dengenizi kurduktan sonra, balı rahatlıkla tüketebilirsiniz. Yapılan bilimsel araştırmalarda, balın dozunda tüketildiğinde doygunluk sağladığı görülmüştür. Uyumadan önce tüketilen bir çay kaşığı balın, vücuttaki hücreleri yenilediği ve tatlı krizlerini önlediği belirtilmiştir.

Rahat uyumanızı sağlar

Uyumakta zorlanıyorsanız, yatmadan önce bir çay kaşığı bal yemek uykuya dalmanıza yardımcı olabilir. Uykuda beyin çok enerji sarfeder ve vücut bu enerjiyi karaciğerinizdeki glikojen depolarından sağlar. Bal ise, glikojen depolarına ek olarak beyine uyuyabilmesi için daha çabuk enerji sağlayabilmektedir. Bilimsel araştırmalar, yatmadan önce bal tüketmenin beyne şeker kaynağı olduğunu ve gece boyunca beyin fonksiyonlarını artırarak daha kolay uyku getirdiğini belirtmiştir.

Yaraları hızla iyileştirir

Derinizde yavaş iyileşen bir kesik veya yara varsa, üstüne bal sürüp biraz bekletmeyi deneyin. Bal, anti-bakteriyel özelliğe sahiptir. Bu nedenle yaradaki acı ve oluşan şişkinliği de azaltır. Norveç’te yapılan bir araştırma, balın yaralar üzerinde bulunan birçok bakteriyi öldürme gücüne sahip olduğunu ve iyileşme süresini kısalttığını belirtmiştir.

Dinç hisettirir

Balın içerisindeki doğal şekerlerin, karaciğerdeki alkol oksidasyonunu hızlandırarak, alkolün vücuttan çıkarılma süresini azalttığı söylenmektedir. New York Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, alkol tüketiminden sonra bal yendiğinde vücudun alkolü daha hızlı sindirdiği ve kandaki alkol seviyesinin düştüğü gözlemlenmiştir. Bir kaşık bal ve bir kase yoğurdu karıştırıp tükettiğinizde alkolün etkisinden kurtulup gününüzü daha da dinç geçirebilirsiniz.

Nefesiniz temiz kokar

Halitosis yani kötü kokan nefes, ağızda fazla bakterinin bulunması, diş sağlığında oluşan problemlerden veya fazla sarımsak ve soğan tüketmekten dolayı kaynaklanabilmektedir. Balda bulunan anti-bakteriyel özellikler, ağızdaki bakterileri öldürerek nefesinizin temiz kokmasına yardımcı olabilir.

Günün Sağlığı İyileştirici Formülü

Çocuklara bal yedirmenin en zevkli formülü ‘Bal buz’ adlı formülümden geçiyor. Özellikle sıcak havalarda serin alternatif olan bu ara öğün formülümü çocuğunuza hemen yapmanızı öneririm.

Malzemeler

1 su bardağı su 2 yemek kaşığı bal 2 yemek kaşığı taze limon suyu 1 adet dondurma çubuğu

Yapılışı

Küçük bir cezvede su, limon suyu ve balı hafif koyulaşana yani şire dediğimiz kıvama gelinceye kadar kaynatın ve küçük çay bardaklarına paylaştırın. İçine dondurma çubuğunu koyup buzdolabının derin dondurucu kısmında buz haline gelene kadar bekletin.

Günün Bilimsel Notu

Muz, içerisinde üç doğal şeker bulundurur. Bunlar; sükroz, früktoz ve glikozun diyet lifi ile birleşimidir. Bu bileşenler sayesinde muz, vücudumuza anında enerji sağlayarak dinç hissetmeye yardımcı olur. Yapılan bilimsel araştırmalar, iki tane muz tüketmenin vücuda vereceği enerjinin, 90 dakikalık yorucu bir egzersiz ile eş değerde olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle sporcuların tercih ettiği bir numaralı meyve her zaman muz olmalıdır.

Depresyon ve Strese İyi Geliyor

Muzun tek faydası enerji veren özelliği değildir. Muz aynı zamanda, bizi birçok hastalığa karşı koruyup hastalıkların ilerlemelerini önleyebilme gücüne de sahiptir. Yapılan araştırmaların birçoğunda depresyonda olan kişilerin muz yedikten sonra kendilerini çok daha iyi hissettikleri belirtilmektedir.

Bunun nedeni ise muzun içerisinde olan triptofan adlı protein olarak gösterilmektedir. Triptofan vücutta serotonine dönüştürülür, serotonin de salgılandığında bizi mutlu eden uyarıcıdır. Yüksek demir içeriği sayesinde muz tüketiminin kandaki hemoglobin üretimini artırarak anemi hastalarına iyi geldiği belirtilmiştir.

İngiltere’de 200 öğrenci üzerinde yapılan bir araştırmada, sınav dönemleri sırasında muz yemenin çocukların konsantrasyonunu artırdığı ve sınavlarında daha yüksek sonuçlar almalarına yardımcı olduğu görülmüştür. Diyet lifi ile zengin muzun, kabızlık üzerinde çok etkili olduğu görülmüştür.

B vitaminleri sinir sisteminizi rahatlatabilme özelliğine sahiptir. Muz ise B vitaminler grubunun önemli kaynaklarından biridir. Avustralya’da yapılan bir araştırma; stresli zamanlarda kişilerin bir muz yediklerinde kendilerini rahatlatabileceklerini ve gereksiz kilo alımlarından uzak durabileceklerini ortaya koymuştur.

Bonus İpucu: Bal Ve Sarımsak

Sarımsak güçlü antiseptik ve iyileştirici özelliklere sahip başka bir güçlü bitkisel ilaçtır . Peki neden bu etkili maddeleri karıştırmalıyız?

Bal ve sarımsak bağışıklık sistemini güçlendirmek için iyidir; bu yüzden soğuk algınlığı ve diğer hastalıklardan korunmak için bu bal / sarımsak ilaçını kullanın!

Aşağıdaki maddelere ihtiyacınız olacak:

3-4 Diş sarımsak Bir fincan bal Küçük kavanoz

Sarımsakları küçük parçalara bölün. Onları kavanoza koyun ve üzerlerine bal koyun. Kavanozun kapağını kapatın ve karışım birkaç gün bekletin. Her gün bir aç karnına bir kaşık yiyin. Vücudunuza ve bağışıklık sisteminize sadece birkaç günde etki edecektir.

Bu 9 Şey İle Kolon Kanserinden Korunun!

Kolon kanseri, tüm dünyada milyonlarca insanı etkileyen bir hastalıktır. Eğer vaktinde tespit edilirse, diğer kanser türleri kadar ölümcül olmasa bile, kesinlikle tehlikelidir. Yapılan son araştırmalara göre, alınacak bazı önlemler ile kolon kanseri vakalarının yüzde ellisi engellenebilir. Doktorlar, D vitamini seviyelerinizin dengeli olmasını ve taze sebze, sarımsak ve lif açısından zengin gıdalar içeren bir beslenme programına sahip olmanızı önermektedir. Bunlara ek olarak, şekerin yanı sıra işlenmiş ve hazır gıdaları tüketmekten de kaçınmanız gerekiyor.

İşlenmiş ve kırmızı et, beslenmemizdeki kansere neden olan ana gıdalardan bazılarıdır ve doğrudan dünyadaki en yaygın 3. kanser olan kolon kanseri ile ilişkilidir. Kalın bağırsak olarak da bilinen kolon, sizi toksinlerden arındıran ve sağlıklı kalmanızı sağlayan en önemli organlardan birisidir. Kolon, toksinlerin ve atıkların bedenden atılmasından sorumludur. Eğer bir şekilde işlevi bozulursa, bedenimizde toksinler birikir ve sayısız sağlık sorununa neden olur.

Kolon kanseri vakalarının sadece %5-10 arası genetiktir. %35’i kötü beslenme iken %30’u sigara içmekten ve %20’si enfeksiyonlardan ötürü meydana gelir. Geri kalan oranlar ise neredeyse hepimizin sürdüğü kötü bir yaşam tarzından kaynaklanır. Ancak kanser riskimizi arttıran ve günlük olarak gerçekleştirdiğimiz bazı alışkanlıklarımız vardır. İşte liste:

Meyve ve sebze tüketmemek

Taze sebze ve meyveler güçlü antioksidan özelliklere, yüksek miktarda magnezyuma sahiptir ve kolon kanseri riskini azaltır. Buna ek olarak, dokulardaki iltihaplanmaları azaltan ve kanserojen maddeleri yok eden belirli fitokimyasal maddeler içermektedir. Kolon kanseri oluşumunu engellemek için yeşil yapraklı sebzeler,

Beslenmenize lif ekleyin

Beslenmenize 10 gram lif eklemek, kolon kanseri riskinizi %10 azaltmaktadır. Bu besini beslenmenize eklemek ve sindiriminizi iyileştirmek için eriğin yanı sıra chia ve keten tohumları tüketin.

D vitamini seviyelerinizi ayarlayın

D vitamini genel sağlığınız için gereklidir. Bunun çoğunu güneş aracılığıyla alırız ancak vitamin düzeyinizi vitamin takviyeleri ve belirli gıdaları tüketerek de arttırabilirsiniz.

İşlenmiş gıdaları beslenmenizden çıkartın

Pastırma, salam, hamburger ve sosis gibi işlenmiş etler sağlığınız için gerçekten çok tehlikelidir. Tatları güzel olabilir ancak kolon kanseri riskini önemli ölçüde arttırmaktadır.

Fazla kırmızı et yemekten kaçının

Yapılan son araştırmalara göre kırmızı et, kolon kanserinin en önemli nedenidir. Sorunun kaynağı, etin kendisi değildir ancak üretildiği şekildir. Kırmızı et genellikle genetiği oynanmış ve bağırsaklarımızdaki yararlı bakterileri öldüren ve bedenimize zarar veren glifozat içeren otlarla beslenen hayvanlardan elde edilmektedir.

Hareketsizlikten kaçının

Günümüz toplumlarındaki giderek artan hareketsiz yaşam tarzı kanser riskini %30-40 arttırmaktadır. Fiziksel olarak aktif kalarak, kan akışınızı hızlandırırsınız ve vücudunuzdaki tehlikeli patojenleri öldürürsünüz. Bu sayede kanser oluşumunu etkin bir şekilde azaltmış olursunuz. Bunlara ek olarak, egzersiz yapmak, bağışıklık sisteminizi geliştirir ve sayısız hastalığı engeller.

Sağlıklı kilo verme

Kilonuzu kontrol altında tutmak, kolon kanserini önlemek için oldukça önemlidir. 2014 yılında yapılan bir araştırma, fazla kilolu olan insanların kolon kanserine daha yatkın olduğunu göstermiştir ki bu sorun kesinlikle bel bölgesindeki fazla kilolar ile bağlantılıdır.

Alkol tüketimini ve sigarayı bırakın

Alkol tüketimi, kolon kanseri için en büyük risk faktörlerinden birisidir. Çok fazla alkol tüketmek kolon kanseri riskinizi büyük ölçüde arttıracaktır.

Beslenmenize sarımsağı ekleyin

Sarımsak, doğanın bir mucizesidir. Her türlü kansere yakalanma riskinizi düşürecek sahip olduğu bakteri karşıtı özellikleriyle, oldukça sağlıklı bir sebzedir. Beslenmenize sarımsağı dahil etmek aynı zamanda bağışıklık sisteminizi de güçlendirmektedir.

Diğer ipuçları

50 yaşından büyük insanların kolon kanseri riski daha fazladır ki bu yüzden doktorlar bu yaştan sonra düzenli olarak check-up yaptırmanızı önermektedir. Sağlıklı beslenmek de oldukça önemlidir. Tabağınızın %50’sinin sebzeler ile dolu olduğundan emin olun. Eğer kolon kanserinden kuşkulanıyorsanız, kan testleri her zaman doğru sonuç vermediğinden ötürü bir kolonoskopi yaptırmanızı öneririz. Yaşayacağınız belirtilerden çok korkmayın. Bu belirtilerin bazıları polip ve sindirim problemleri işaret ediyor olabilir ve kolayca tedavi edilebilirler.

Baş Ağrısından Kurtulmanın 5 Basit Yolu

Baş ağrıları, sinir bozucu derecede şiddetli ya da önemsenmeyecek kadar hafif olabilir. Fakat şiddeti ne olursa olsun sürekli ya da sık sık baş ağrısı çeken insanlar bundan önemli derecede etkilenir. Bu ağrı kişilerin hayattan aldıkları zevki azaltır, günlük yaşamlarının olumsuz bir yönde ilerlemesine sebep olur. Özellikle işteyken veya yoldayken, yanınızda ağrı kesici olmadığında yaşadığınızda sorununuz daha da büyür. Ve tabi ağrı kesicileri gerçekten gerekli olmadığı sürece kullanmamak gerekiyor. Baş ağrısı ve stresten sadece 30 saniyede hiçbir ilaca gerek kalmadan kurtulmanız için bugün sizlerle basit bir yöntem paylaşacağız.

İşte baş ağrılarınızı azaltmak için deneyeceğiniz 5 yöntemi

1- Sağlık koşullarınızı geliştirin.

Yapmanız gereken ilk şey ikincil baş ağrınız olmadığından emin olmaktır. Bu, diğer sağlık problemlerinizin yan etkisi olan baş ağrısıdır. Bunu belirlemek baş ağrınızın nedeninin ne olduğunu anlamak için size yardımcı olur; fakat baş ağrınızı tetikleyici faktörleri tanımlayabilmek uzun zamanınızı alabilir. Baş ağrınızın başlangıcından 48 saat önce ne yediğinizi ve neler yaptığınızı ve adet döngünüzü kontrol edebilmenizi sağlayacak tarihi ve saati olan bir günlük tutun.

2- Boynunuzu güçlendirin.

Zayıf boyun kasları sırtınızın üst tarafında alt boynunuza ve daha sonra üst boynunuza ilerleyen bir ağrıya neden olabilir. Zayıf kaslar bilgisayarın karşısında çok fazla zaman geçirmekten ve bayanların uzun süre örgü örmesinden dolayı oluşabilir. Trapez kaslarındaki zayıflık sırtınızın üst tarafında acıya neden olabilir. Bu bölgeyi güçlendirmek ağrıyı %80 azaltabilir.

3. Bu ağrıyı terleyerek atmaya çalışın.

Yürümek, yüzmek ve bisiklete binmek yalnızca kalp sağlığınız için değil; belinizin inceliği ve cinsel çekiciliğiniz için de yararlıdır. Düzenli aerobik egzersizleri demek daha az baş ağrısı demektir. Çünkü egzersiz stresi azaltmaya, sizi rahatlatmaya ve ağrı kesici endorfinlerin derecesini arttırmaya yardımcı olur. Aynı şekilde, yoga, germe egzersizleri ve meditasyon da gerginliği azaltır ve bu yüzden baş ağrısına neden olan kimyasal durumları da rahatlatır.

4. Gıda takviyelerini deneyin.

Bazı vitaminler, minareler ve diğer besin destek ürünleri baş ağrısını önlemeye yardımcı olabilir. Bu gıda takviyelerinin arasında B2 vitamini (sabahları 400 miligram riboflavin), koenzim Q10 (günde üç kez 200 miligram) ve magnezyum sülfat (günde iki kez 200 ile 400 miligram; en azından seyrek olarak büyük tuvalete çıkıyorsanız) vardır. Bu gıda takviyelerinin verimliliği konusunda genel bir karara varılamamıştır; fakat kronik problemleriniz varsa denemeye değer. Bunu denemek 6 haftanızı alacaktır.

5. Basınç noktalarına dokunun.

Evet, parmaklarınızın sizi rahatlatmasına izin verin. Asya’da 2000 yıl önce geliştirilen akupresür, parmaklarınız vücudunuzdaki kaslarla ilgili stresi rahatlatan noktalara basınç yaptığında işe yarar. ‘Shiatsu (bir tür Japon masajı)’ masajını yaptırın ya da bir dahaki sefere başınız ağrıdığında şimdi size vereceğimiz adımları izleyerek bu masajı kendiniz yapın. Fakat hamileyseniz bu masajı yapmayın!

Şakak kemiği kasınızın ortası:

Bu, şakak bölgesinin tam ortasında bulunmaktadır. Bu bölgeyi başparmağınız ile orta parmağınızı birbirine yakın şekilde tutarak kas alanında yumuşamayı hissedene dek ovun. Eğer bu noktayı saptamakta zorluk çekerseniz parmaklarınızı şakaklarınıza yerleştirin ve sonra azı dişlerinizi birkaç kez sıkın. Şakak kaslarının ortasındaki ana kasın çıkıp indiğini hissedeceksiniz.

Kulaklarınızın arkası:

Kafanızın arka tarafındaki, kulaklarının arkasındaki kemiğin hemen önündeki kafatası noktalarını saptayın ve başparmaklarınızla 2 dakika kadar dairesel basınç uygulayın.

Gözlerinizin arası:

Burnunuzun hemen üzerindeki dokuyu orta parmağınızı bir gözünüze başparmağınızı da diğerine yakın bir şekilde yerleştirerek sıkın. Yavaşça yukarıya doğru ittirin, böylece kaşlarınızın kenarlarında basıncı hissedeceksiniz.

El dokusu:

Bedenimizde masaj yapıldığında farklı türdeki ağrıları geçirecek bazı noktalar vardır. Örneğin akubası teknikleri baş ağrısından kurtulmak için çok faydalıdır. Baskı uygulamanız gereken nokta avuç içi ile baş parmağınız arasındadır. Baş ve işaret parmağınızı birleştirdiğinizde çıkıntı yapan noktayı bulmanız gerekmektedir.

Ne Yapılması Gerekir?

Başparmağınızı ve işaret parmağınızı kullanarak diğer elinizin baş parmağı ile işaret parmağı arasındaki yumuşak dokuyu sıkıştırın ve basınç uygulayın.

Baskıyı 30 saniye boyunca devam ettirin ve ardından diğer elinize baskı uygulayın. Buraya da 30 saniye boyunca baskı uygulamanız gerekiyor. Eğer her şeyi doğru yaparsanız, baş ağrınız kısa bir süre sonra geçecektir.

Bu Doğal Karışımla Diş Ağrısından Saniyeler İçinde Kurtulun!

Diş ağrısının en büyük özelliği genellikle kendini gece göstermesidir, bunun sebebi ise vücut artık kendini dinlemeye geçtiği için ağrı sızı hep gece yaşanır. Elbette diş ağrısına hazırlıksız yakalanabilirsiniz, bu gibi durumlarda ağrı kesici bile her zaman iş görmez. Dolayısıyla daha etkili bir karışıma ihtiyaç duyulur, birazdan sayacağım malzemeleri dişiniz ağrımıyorken tedarik etmenizde fayda var. Ansızın gelen sıkıcı diş ağrısını yaşamak istemiyorsanız elbette.

Siz, siz olun dişinizde problem olduğunu hissettiğiniz anda doktora başvurun, aksi halde ilerleyen safhalarda değil karışım yada ağrı kesici, dişe uygulanan lokal anestezi bile işe yaramıyor. Neredeyse tüm diş ağrılarında etkili çözüm sunan karışımı bir yere not almanızda fayda var.

Diş Ağrısını Hızlıca Geçiren Bitkisel Çözüm

Malzemeler;

  • ½  çay kaşığı sarımsak tozu,
  • ½  çay kaşığı karanfil tozu,
  • 1 çay kaşığı Hindistan cevizi yağı.

Hazırlanışı ve Uygulanışı;

Tüm malzemeleri bir cam kabın içinde macun kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Karışımı diş fırçası yardımı ile ağrıyan dişinize iyice yedirin. Tekrarlayan ağrılarda bu işlemi günde 3 defa yapabilirsiniz.

  • Karanfil tozu eugenol içerir,  ağrıyı hafifleten kimyasal bir bileşiktir.
  • Hindistan cevizi yağı antimikrobiyal özelliklere sahiptir.
  • Sarımsak diş ağrısını azaltma noktasında etkili olduğu gibi doğal antibiyoktik görevi de görmektedir.

Bu karışımın etkili olduğu diş sorunlarını saymak gerekirse:

  • Diş çürüğü,
  • Diş kaybı,
  • Kırık dişler,
  • Diş plağı,
  • Diş apsesi,
  • Dökülen dolgular için bu kürü uygulayabilirsiniz.
Diş Ağrısını Geçirmenin 5 Etkili Yolu
Diş Ağrısını Geçirmenin 5 Etkili Yolu

Diş Ağrısını Geçirmenin 5 Etkili Yolu

Diş ağrısına katlanmak gerçekten çok zordur. Kalıcı diş problemleri olan herkes, diş ağrısı ile baş etmenin ne kadar zor olduğunu bilir. Diş ağrısı yaşanıldığında genellikle dişçiye gitmekten korkulur ve diş ağrısını dindirmek için ev ilaçları tercih edilir. Diş ağrınızı evde geçirecek aşağıdaki ev ilaçlarını mutlaka deneyin.

Ilık tuzlu su;

Tuz doğal bir dezenfektandır. Tuzu ılık suyla karıştırın ve ağzınızı bu suyla çalkalayın. Bu size dişlerinizde anında bir rahatlama sağlayacaktır. Doktorlar genellikle bu ilacı ilk yardım adımı olarak önerir. Bu işlem günde 4-5 kez tekrarlanabilir ve hemen etki gösterir.

Karbonat;

Karbonat ağrıyı hafifletmeye yardımcı olabilir. Diş fırçanıza biraz karbonat ekleyin ve ağrıyan dişinizi fırçalayın. Bu yöntem birkaç dakika içinde ağrınızı dindirecektir.

Buz uygulaması;

Bu uygulaması diş ağrısını hafifletmeye yardımcı olur. Sadece buzu alın ve ağrıya neden olan çürük dişin bulunduğu yanağınıza koyun. Yanağınıza buzu 15 dakika müddetle tutarak bu yöntemi kullanın. Çok ağrınız varsa bu yöntemi günde birkaç kez kullanabilirsiniz. Bu yöntem iltihap ve şişliğin giderilmesinde faydalıdır.

Çay;

Sallama çay poşetini hafif ıslatarak ağrıyan dişinizin üzerine koyabilirsiniz. Bu uygulama diş ağrınızı bir nebze olsun azaltır.

Soğan;

Soğanın hoş olmayan kokusu düşünüldüğünde bazılarına saçma gelebilir, ancak etkili ilaçlar gibi diş ağrılarını iyileştirmeye yardımcı olur. Bir parça soğanı kesin ve ağrıyan dişinize koyun. Soğan, bakterileri ağızdan uzaklaştırmaya ve ağrıyı en aza indirmeye yardımcı olur.

Dişçiye Gitmeden  Diş Çürüklerini Ağrı Çekmeden Ortadan Kaldırın 5 Adım

Pişmiş Yumurtadaki Yeşil-Gri Halkaya Dikkat!

Beslenme literatüründe bahsi geçen ‘kaliteli protein’ birebir yumurtanın kendisidir. Kolesterol içeriğinin kalp hastalıklarına neden gösterilemeyeceği bilimsel deneylerle kanıtlanmış, yumurta aklanmıştır. Yumurta yeme iznimiz onaylandığına göre en iyi yumurta pişirme yöntemini seçerek ondan en fazla fayda sağlamak da pişirenin görevi olsa gerek.

Uzman Diyetisyen Işın Sayın yumurtanın Türk mutfağında sevildiğini ancak doğru yöntemlerle pişirilmediği için elde edilebilecek besin değerinin eksik kaldığını söyledi. Uzm. Dyt. Işın Sayın “Yumurta kolinden zengin olduğu için beyin sağlığı için vazgeçilmezdir. Sarı kısmındaki yüksek A vitamini sayesinde yumurtanın görme fonksiyonlarını ve bağışıklığı güçlendirici, hücre yenileyici ve kanser önleyici etkisi de yüksektir.

B vitamininden de zengin olduğundan saç, tırnak, beyin ve cilt için yumurta çok değerlidir. Ancak birçok besinde olduğu gibi pişirme tekniği yumurtadan da ne kadar yararlanabileceğimizi etkiler. Yumurta toplam 10 dakika ocakta kalmalı ve kaynamaya başladıktan sonra ocağın altı kısılmalıdır. Böylece tam pişmiş yumurta elde edilir. Bu yumurta, besin değeri en yüksek yumurtadır.” dedi.

Yumurtanız rafadan ya da kayısı olmasın

“Kayısı kıvamında denilen yarı pişmiş veya pişmemiş yumurtada biotin adlı vitamin avidin adlı proteini bağlar, bu nedenle her ikisinden de yararlanamayız” diyen Uzm. Dyt. Işın Sayın “Yumurta tam piştiğinde ise bu istenmeyen kimyasal birleşme önlenir. Yani en sağlıklı yumurta, tam pişmiş yumurtadır. Böylece hem avidinden hem de biotinden yararlanabiliriz” şeklinde konuştu.

Yeşil-gri halkaya dikkat!

Uzman Diyetisyen Işın Sayın “Demir eksikliği anemisinde günde bir yumurtanın doğru bir tercihtir. Ancak 10 dakikadan fazla piştiğinde yumurta sarısı etrafındademir sülfür halkası olarak bilinen bir yeşil-gri halka meydana gelir. Bu da demirden yararlanmamızı engeller. Oysa yumurta demir minerali için çok iyi bir kaynaktır.

Demir eksikliği anemisinde metabolizma yavaşlar, halsizlik, yorgunluk, odaklanma sorunları, hafızada güçlük, sabah yataktan zor kalkma, ders ile iş başarısının olumsuz etkilenmesi, saç dökülmesi gibi olumsuz belirtiler ortaya çıkar. Yumurta bunu önlemeye yardımcıdır. Yeterince pişmiş fakat gri halka oluşmamış yumurta tabii ki…”

Yumurtanın ideal tüketim şekli nasıl?

Uzman Diyetisyen Işın Sayın “Her gün en az 1 adet tercihen organik yumurta tüketin ve toplam 10 dakika pişirin. Ocağınızın gücü ve yumurtanın organik olup olmama durumuna göre değişen sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.

Sizin koşullarınızda 10 dakikada yumurtanın iç kısmının yarı pişmiş olduğunu görüyorsanız bir dahaki sefere en çok 1-1.5 dakika fazladan pişirin ancak gri halka olmayacak şekilde de süreyi dikkatle ayarlayın. Bilinen en iyi, en ucuz, en yaygın kullanılan demir ve protein kaynaklarından biridir. Tok tutar. Çocuklarınız için de günlük olarak vazgeçilmez besinlerin başında gelir. İhmal etmeyin, sağlıklı kalın.” dedi.

El Terlemesi Nasıl Geçer? İşte Cevabı

El terlemesi nasıl geçer sorusunun cevabını, evde hazırlayabileceğiniz basit yöntemlerle çözebileceksiniz. İşte el terlemesi nasıl geçer sorusuna en doğal yöntemler…

Terleme, vücudun düzenlediği normal bir süreçtir. Terleme ortak bir sorundur ancak kesintisiz terli ellerle yaşamak bazı sorunlara neden olabilir. Genellikle panik atak, endişe, stres, sinirlilik ve depresyon ile terleme tetiklenir. Aynı zamanda terleme kalıtsal bir sorun da olabilir. El terlemesinin nasıl oluştuğu henüz bilinmemektedir bu terleme sorununa bir çok sorun neden olabilmektedir.

Bazen düşük kan şekeri, aktif tiroid, kalp krizi, sinir sistemi rahatsızlıkları, menopoz ve alkol kullanımı gibi sorunlar terlemenin belirtisi olabileceğinden terleme sorununu ciddiye almalısınız. Kullanılan bazı ilaçlar vücutta eller de dahil olmak üzere aşırı terleme oluşturabilir. El terlemesi sorunundan rahatsız olamaya başladıysanız sizler için araştırmış olduğumuz doğal yöntemleri deneyebilirsiniz.

İşte el terlemesi nasıl geçer sorusunun cevapları…

Bebek pudrası

Terli ellerden kurtulmanın en basit ve etkili yöntemlerinden biri bebek pudrasıdır. Bebek pudrası nemi emerek doğal bir ter önleyici olarak çalışır. Ayrıca elde hoş olmayan kokuları da yok eder.
Çantanızda küçük bir şişe bebek pudrası taşıyarak, terleyen ellerinizi kıyafetlerinize silmeden durdurabilirsiz.

Elma sirkesi

Terleyen elleriniz için elma sirkesi kullanabilirsiniz. Vücudunuzdaki pH seviyelerini dengeler. Ayrıca, cildinizin gözeneklerini sıkarak aşırı terlemeyi kontrol etmenize büyük ölçüde yardımcı olur. Elma sirkeli içebilir veya ellerinize sürebilirsiniz.

2 çay kaşığı elma sirkesini bir bardak ılık suyla karıştırıp biraz bal ekleyebilirsiniz. Aşırı terleme ile mücadele etmek için günde bir kez içebilirsiniz.

Elma sirkesini kağıt havluya dökün ve ellerinizi silmek için kullanın. Günde birkaç kez tekrarlayabilirsiniz. Başka bir yöntem olarak elma sirkesini su ile karıştırın ve ellerinizi 5 dakika kadar bu karışımda bekletin sonra sabun ile yıkayın.

Adaçayı

Adaçayı, ciltteki fazla yağlarını yok etmeye yardımcı olur ve terlemeyi engeller. Ayrıca, terleme sonucu oluşan kokuyu da azaltır. Adaçayı B vitamini ve magnezyum bakımından zengindir ve bu da ter bezlerinin aktif olmasını engeller.

Adaçayını büyük bir kase sıcak suya koyun. Kapağını kapatın ve 15 dakika kadar demleyin. Terli ellerinizi günde 1 veya 2 kez bu suda 30 dakika boyunca batırın. Kurutulmuş adaçayını bir beze sarın ve cebinizde taşıyın. Teri emmek ve önlemek için elinizin çevresine koyun. Bunlara ek olarak, ellerinizdeki teri azaltmak için her gün 1 fincan adaçayı içebilirsiniz.

Siyah çay

Çaydaki tanik asit terleme bezlerini azaltmaya yardımcı olur. Nemli siyah çay poşetlerini terli ellerinizde her gün birkaç dakika tutun ya da terli ellerinizi zaman zaman silmek için nemli çay poşetlerini kullanın.

Alternatif olarak, bir fincan sıcak suya 3 veya 4 siyah çay poşeti koyun, 5 dakika kadar demleyin ve ardından her gün 30 dakika boyunca ellerinizi ıslatın.

Karbonat

Karbonat terleyen eller için hızlı ve ucuz bir çözümdür. Karbonat aşırı terlemeyi kontrol etmeye yardımcı olan alkalik bir doğaya sahiptir ve aynı zamanda terin çabucak buharlaşmasını sağlar. Üstelik ter önleyici olarak çalışır ve nemi etkili bir şekilde emer.
Bir kase ılık suda 2 ila 3 çorba kaşığı karbonatı karıştırın. Ellerinize 10 dakika batırın. Daha sonra, ellerinizi iyice kurutun. Bunu günde bir kez yapın. Diğer bir yöntem ise, eşit miktarda karbonat ve mısır nişastasını karıştırın. Bir şişede saklayın. Bu karışımın terli avuç içi üzerine serpiştirebilirsiniz.

Domates suyu

Domates suyu, terli elleri kontrol etmek için kullanılabilir. Domatesin vücutta soğutma etkisi vardır, bu nedenle terlemeyi azaltır. Ayrıca, gözenekleri daraltır ve ter salgılayan kanalları tıkar.
Elinize bir dilim domates veya domates suyu koyun. 15 dakika bekletin, sonra soğuk su ile durulayın. Günde 1 veya 2 kez yapabilirsiniz. Ayrıca, vücut sıcaklığınızı düşürmek için her gün 1 – 2 bardak taze domates suyu içebilirsiniz.

Stresi azaltın

Bazı insanlarda ellerin terlemesi stres ve kaygıdan kaynaklanır. Stresi azaltmak ve ter bezlerinin aşırı aktifleşmesini önlemek için yoga ve meditasyon deneyebilirsiniz. Ayrıca, derin nefes alma, müzik dinleme veya bir hobi edinme stresi azaltmaya yardımcı olabilir. Stres seviyenizi kontrol edemiyorsanız bir uzmana başvurabilirsiniz.

Terlemeye sebep olan yiyecek ve içeceklerden kaçının

Aniden terleme yaşıyorsanız yediklerinize dikkat etmeniz gerekebilir. Bazı gıdalar fazla terlemeyi tetikleyebilir. Örneğin, baharatlı yiyecekler yemek vücuttaki fiziksel ısıyı arttırır ve terlemeye neden olur. Baharatlı gıdalarla birlikte, sıcak kafeinli içecekler, alkollü içecekler, soğan ve sarımsak ile yapılan yemekler, kalorili ve tuzlu işlenmiş gıdalar da terlemeyi tetikler.

Magnezyum ve B vitaminleri zengin gıdaları yiyin.

Terlemeyi kontrol etmeye yardımcı olan bazı gıdalar da vardır. Terleyen eliniz için, magnezyum ve B vitaminleri açısından zengin gıdaları tüketebilirisiniz.

B vitaminli gıdalar vücudun aşırı ısınmasını engeller, bu da ter bezlerinin ekstra çalışmasını engelleri. B vitaminleri, tavuk, balık, tam tahıllı yiyecekler, yumurta ve yeşil sebzeler bulunur.
Terleyen ellerin nedenlerinden biri de vücuttaki magnezyum eksikliği olabilir. Magnezyum, ter bezi aktivitesini kontrol etmeye yardımcı olur, bundan dolayı beslenmenize magnezyum bakımından zengin besinler ekleyebilirsiniz.

Bazı magnezyum bakımından zengin gıdalar badem, avokado, muz, fasulye, kabak çekirdeği, siyah çörek pekmezi, soya sütü, kaju fıstığı, ceviz, kepekli tahıllar ve yeşil yapraklı sebzelerdir.

Aşırı Stresli Olduğunuzun Göz Ardı Edilmemesi Gereken 10 Belirtisi

Bazen hepimizin stresli hissettiği olur. Anksiyete uzun vadede görüldüğü takdirde hayatınızı etkilemeye başlar. Günlük hayatta gerçekleştirdiğiniz şeylerin önüne geçer. Olmanızdan gerekenden daha fazla stresli olup olmadığınızı tespit edebilirsiniz. İşte stresli olduğunuzun fiziksel belirtileri.

1- Cilt sorunları

Sedef hastalığı, sivilce ve diğer cilt rahatsızlıkları stresten kaynaklanmaktadır. Yapılan araştırmada akıl sağlığıyla cilt sorunları arasında bir bağlantı bulundu. Fareler üzerinde yapılan bir deneyde de aynı şeyler görüldü. Stres altındaki farelerin ciltte oluşan enfeksiyonlara daha meyilli oldukları görüldü.

2- Kilo alıp verme

Mayo Clinic’ten aktarılanlara göre strese maruz kaldığınızda vücudunuz kortizol hormonu salgılıyormuş. Kortizolun, vücudunuzdaki yağ ve karbonhidrat metabolizmasını ve şekeri dengelediği bilinmekte. Çok fazla kortizol salgılandığında ise daha çok yemek yersiniz ve testesteron üretimi azalır. Böylelikle de kilo alırsınız.

Öte yandan adrenalin seviyesinin artışı da kilo kaybına yol açar. Adrenalinin metabolizmayı hızlandırdığı bilinmekte. Bazı araştırmacılar, vücudun strese tepki vermesini sağlayan bir peptit hormonu olan CRH’nin kilo kaybına neden açtığını öne sürüyorlar.

3- Ani üşütmeler

Stresin daha çabuk soğuk algınlığına yakalanmanıza neden olduğunu biliyor muydunuz? ABD’de gerçekleştirilen bir deneyde 276 sağlıklı birey bir odaya kapatıldı. İçlerinden uzun süredir stresli olanların daha çabuk soğuk algınlığına yakalandığı görüldü. Bütün suç soğuk havalarda değil. Üşütmenizin nedeni stresli olmanız da olabilir.

4- Mide rahatsızlıkları

Stresin, sindirim sistemini olumsuz etkilediğine dair bilimsel kanıtlar var. Mide bundan en çok etkilenenlerden.Harvard Medical School’dan aktarılanlara göre kronik stres, sindirim sisteminin hassaslaşmasına neden oluyormuş.

5- Odaklanmada zorluk

Stresli insanlar odaklanmakta güçlük çekerler. Aslında bunun nedeni stres kaynaklı yorgunluktur. Uzun süredir odaklanmakta güçlük çekiyorsanız, bu stresli olduğunuz anlamına gelebilir.

6- Saç kaybı

Araştırmacılar, stresli insanların kel olma şanslarının daha fazla olduğunu söylüyorlar. Saçlarınız dökülmeye başladıysa nedeni stres olabilir.

7- Baş ağrısı

Görme bozuklukları, kalitesiz veya yetersiz uyku, tansiyon, sinüzit ve hamilelik baş ağrısına neden olabilir. Bazı baş ağrıları ise stres kaynaklıdır. İlaç alımı baş ağrısını geçirse de sorunun kökeni tespit edilmediği sürece baş ağrınız geri dönecektir.

8- Kötü cinsel hayat

ABD’de yapılan araştırmada stresli kişilerin cinsel performanslarının da ciddi şekilde düştüğü görüldü. Partnerinizle uzun süredir cinsel ilişkiye girmediyseniz hemen kızmayın. Bunun nedeni stres olabilir.

9- Uykusuzluk

Stres, uyku sorunlarına da neden olabilir. Sinir sisteminiz her daim aktif olduğundan uykuya dalmanız güçleşir. Kalitesiz ve yetersiz uyku da hayatınızı olumsuz yönde etkiler. Eğer uyuyamıyorsanız, profesyonel yardım alarak bunun nedenini bir an önce öğrenmeli ve tedavi olmalısınız.

10- Kalp rahatsızlıkları

Stres, kalbimizi olumsuz etkiler. Yapılan bir araştırmada stresin, kalp ritmini değiştirdiği görüldü. Stres belirtilerini ciddiye alın ve bir an önce doktorunuza danışın!Bilgilendirici yazıyı stresli olduğunu düşündüğünüz kişilerle paylaşın.

Ev Yapımı Diş Macunu İle Bembeyaz Dişler

Çoğumuz dişlerimizi fırçalayarak güne başlıyoruz ve birçoğumuz ise hangi diş macununu tercih edeceğimize bir türlü karar veremiyoruz. Bazıları beyaz diş macunu tercih ederken, bazıları nane aromalı tercih eder, bazıları ise kabarcıklı-aromalı gibi farklı arayışlar içerisinde olur. Piyasada bu konuda birçok seçenek var.

Diş macunlarında triklosan, sodyum lauril sülfat, propilen glikol, mikro boncuklar ve dietanolamin gibi zehirli katkı maddeleri kullanılabiliyor. Ayrıca, diş macunları, aspartam gibi suni tatlandırıcılar ile tatlandırılıyor. Peki, satın aldığınız diş macunu güvenli değilse, dişlerinizi nasıl temiz tutacaksınız?

Evde güvenli malzemeleri kullanarak kendi sağlığınızı koruyacak diş macununu yapmaya ne dersiniz?

Aktif kömür, hindistan cevizi yağı ve yumurta tozu ile doğal beyazlatıcı bir diş macunu yapabilirsiniz. Bu ev yapımı diş macunu satılan diş macunlarından daha sağlıklıdır. Dişlerinize ve diş etlerinize zarar vermez.

Malzemeler;

½ çay kaşığı aktif kömür 1 çorba kaşığı yumurta tozu 1 çorba kaşığı eritilmiş hindistan cevizi yağı

Hazırlanışı;

Bir kaba aktif kömür ve yumurta tozunu koyun. Daha sonra, eritilmiş, hindistan cevizi yağı ekleyin. Karışım birbirine geçene kadar karıştırın. Hazır olan ev yapımı diş macununuzu hava geçirmez bir kapta saklayın.

Aktif kömürlü diş macunu nasıl kullanılır?

Küçük bir spatula veya kaşık kullanarak diş fırçanıza az miktarda ev yapımı diş macununu koyun. Dişlerinizi her zamanki gibi fırçalayın, dişlerin önüne ve arkasına da eşit derecede uygulayın. Fırçalamanın ardından ağzınızı ılık suyla iyice yıkayın. Bu diş macunu her gün kullanabilirsiniz.

Aktif kömürlü diş macununun yararları nelerdir?

Aktif kömür, dişlerinizdeki lekeleri ve plakları azaltarak dişlerinizi beyazlatmaya yardımcı olur. Ayrıca, ağzınızdaki pH dengesini dengeler ve ağız kokusunu önler. Zengin bir kalsiyum kaynağı olan yumurta tozu dişlerinizi güçlendirmeye yardımcı olur. Zamanla dişlerini yeniler. Hindistan cevizi yağı diş hijyeninin korunmasına yardımcı olur. Ağız kokusu, diş çürümesi ve diş eti iltihaplanmasını önler. Ayrıca diş hassasiyetini de azaltır. Ev yapımı aktif kömür diş macunu ağız sorununun ardındaki ana neden olan plak oluşumunu azaltır ve dişleri beyazlatır.

Evlilik Öncesi SMA Testi Yapılacak

Sağlık Bakanlığı, SMA hastalığıyla mücadelede yeni bir adım atıyor. Artık çiftler, evlenmeden önce SMA tarama testine girecek.

Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, “Taramaya alma çalışmasını başlattık. Çiftlerin sağlıklı çocuk sahibi olmalarını sağlayacağız. Güney bölgelerinde görülen hastalıktır. Evlilik öncesinde SMA tarama programını başlatacağız. Amaç evlilik öncesi riskli bireylerin tespit edilerek tedavi edilmesiyle SMA’lı çocuk doğumunun önüne geçmek. Talasemi taraması gibi. Çiftlerden birinde taşıyıcı olma vasfı çıkmazsa diğerinde çalışmaya gerek yok.

İki taraf taşıyorsa hastalığın çocuklara geçme ihtimali yüksek. Birinde çıktı, öbüründe de çıktı, kendilerine söylenecek. Sizlerin sağlıklı çocuk sahibi olma programına girmeniz gerekir diyeceğiz” dedi.

Plan Bütçe Komisyonunda, bakanlığının 2018 bütçesi sunumunda konuşan Demircan, sağlık market yapılanmasının da hayata geçirileceğini açıkladı. Böylelikle hastanelerin birçok ihtiyacının tek merkezden karşılanabileceğini belirten Bakan şunları söyledi:

“İhale ile açık eksiltme ile illerin talepleri önceden alınarak o taleplere uygun ürünleri alıp markete koyalım. Başhekim internetten alımını yapacak, PTT kargo ertesi gün ellerine teslim edecek.”

Sıcak İçecekler Kanser Riskini Artırıyor!

Boğazımızdan aşağıya inen sıcak kahvenin bizi kanser yapma riski var mı? Bu soruya cevap livescience dergisinde yapılan bir açıklamayla verilmiş. İşte o haber…

Dünya sağlık örgütü: Sıcak içecekler kanser riskini arttırıyor!

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yaptığı yeni bir araştırmaya göre çok sıcak içecekler kanser riskini artırıyor. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) çok sıcak içecekleri “olası kanserojen” olarak sınıflandırma kararı aldı.

IARC, Lancet Onkoloji dergisinde yayınlanan bir araştırmasında 65°C’nin üzerindeki içeceğin yemek borusu kanseri geliştirme açısından riskli olduğunu belirtti.

Olası kanserojen!

Sıcak içecekler genelde 60-71°C arasında servis edilir. Uzmanlar bu sıcaklığın insan sağlığı açısından zararlı olduğunu, içmeye başlamadan önce soğutulması gerektiğini veya bu içeceklerin soğuk halinin tercih edilmesi gerektiğini söylüyor.

Boğaz yanıkları

Kahve, çay ve belirli bir değerin üzerinde olan sıcak içecekler yemek borusunu yakabiliyor. Bu yanıklar alkolün yaptığına benzer biçimde yemek borusundaki hücrelere zarar vererek, dünyanın 8. en yaygın kanseri olan yemek borusu kanserine neden olabiliyor.

Fareler üzerinde yapılan önceki araştırmalarda, nitrozamin – sigarada bulunan kanserojen madde – verilen hayvanlardan bazılarına çok sıcak içecek de verilmiş ve tümör gelişim oranı, sıcak içecek verilmemiş olanlara göre daha yüksek bulunmuştu.

Kanseri nasıl tetikler?

Kanser oluşumunda birçok etkenin rol oynadığı biliniyor. Hem dış etkenler (çevre kirliliği, gıdalardaki kanserojenler, sigara, pasif içicilik, alkol vb.) hem de iç etkenler (oksidatif serbest radikaller vb.) olarak düşünebiliriz. Bu etkenlerin ortak özelliği ise DNA’ya hasar vermeleri. Bazen bu hasar, bölünerek çoğalması için uyarılmadığı veya hücrede başka bir değişiklik olmadığı sürece, kendi başına gelişmez.

Yemek borusundaki hücreler böyle bir hasarla karşılaştığında kendini tamir eder ve tümör oluşumunu engeller. Ancak çok sıcak bir içecek yenilenme sürecini baltalar ve kendini tamir edemeyen hücreler karşımıza tümör olarak çıkabilir.

Sıcak içeceğin direkt olarak mı yoksa kanserojenleri tetikleyerek mi kanser riskini artırdığını anlayabilmek için ileri araştırmalar yapılması gerekiyor.

Yemek borusunun yapısı

Washington Üniversitesi yemek borusu cerrahı Dr. Brant Oelschlager ise “Yemek borusu tıpkı cildimiz gibi skuamoz tip epitel hücrelerden oluşur. Ciddi yanıklar nasıl ki cildimizde yara izlerine neden oluyorsa, her sabah içilen sıcak kahve de yemek borumuzda yaralar oluşmasına neden olabilir. Sürekli yanma olgusuyla karşılaşan yemek borusu elbette ki doğru olmayan biçimde yenilenmeye çalışacak ve DNA sırasını bozacaktır. Bu da kansere yol açabilir” şeklinde konuştu.

Canan Karatay Ömrü Uzatan Besini Açıkladı!

İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, “İnsan vücudunun ihtiyacı olan, bütün vücudumuzun yaşaması için, çalışması için 92 tane elemente ihtiyacımız vardır. Yani küçük mineraller deriz, biz bunlara, 92 mineralden 84’ü bozulmamış olarak kaya tuzunda bulunur, kristal kaya tuzunda. Kristal kaya tuzu ömrü uzatır” dedi.

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Yaşlı Destek ve Koordinasyon Merkezi (YADEM) tarafından ‘Dengeli Beslen Sağlıklı Yaşlan’ başlıklı konferansa konuşmacı olarak İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay katıldı.

Karatay, “Ortaya çıkan hastalıkların temelinde aşırı şeker tüketimi, aşırı şekerli, şekersiz gazlı içeceklerin tüketimi, rafine her türlü un tüketimi bulunmakta. Çünkü bunlar kan şekeri ve insülini yükseltiyor. Ne şeker hastalığı genetiktir, ne de ileri yaşlarda ortaya çıkan hastalık genetik değildir.

Obezite, şişmanlıkta genetik değildir. Çocuklarımızda, gençlerimizde ve ileri yaşlarda ortaya çıkan hastalıkların hiçbiri genetik değildir. Bütün bu hastalıklar önlenebilir, bütün bu hastalıkların önü alınabilir. Meyve şekeri früktozdur. Meyve şekeri de karaciğer yağlanmasını yapar yani çoğu hastalığı başlatır. Alkol içmiyorum demeyin eğer meyve suyu içiyorsanız bitti. Çünkü aynı etkiyi yapıyor, alkol de karaciğeri yağlandırıyor” diye konuştu.

“Kanser korktuğumuz kadar büyük bir hastalık değildir”

Bağışıklık sisteminin güçlü tutulmasının kanseri önleyeceğini söyleyen Karatay, “Kanser korktuğumuz, korkutulduğu kadar bir hastalık değildir. Bana diyorlar ki; halkı galeyana getirdin diye. Kanser hastalıktır, kanser tehlikelidir, diye asıl bütün halkı siz galeyana getirmiş durumdasınız. Çünkü kanserde grip olduğunuz gibi vücutta bağışıklık sisteminin çöktüğünü gösterir. Bağışıklık sistemini güçlü tutarsak ne kanser oluruz ne de grip oluruz” şeklinde konuştu.

“Kristal kaya tuzu ömrü uzatır”

Prof. Dr. Karatay, kristal kaya tuzunun faydalarının saymakla bitmeyeceğini ve ömrü uzattığını belirterek, “Kaya tuzu sağlık nedenidir. Çok önemli bir mineraldir. Saftır, işlem görmemiş, rafine olmamıştır sofra tuzu gibi. Hiçbir kimyasal içermez, hiçbir çevresel kirlenmeye maruz kalmamıştır.

Bizim ülkemizde 7 bin yıldan kalma mağaralar var, saf olarak buradan kaya tuzları çıkartılır. O kaya tuzu bilinenin aksine tuz değildir ve de tansiyonu yükseltmez. İnsan vücudunun ihtiyacı olan, bütün vücudumuzun yaşaması için, çalışması için 92 tane elemente ihtiyacımız vardır. Yani küçük mineraller deriz biz bunlara, 92 mineralden 84’ü bozulmamış olarak kaya tuzunda bulunur, kristal kaya tuzunda.

Dinçleşiriz, güç ve kuvvet kazanırız. Kristal kaya tuzu ömrü uzatır. Özellikle ileri yaşlarda bunun eksikliği çok fazladır, dengesizlik, uykusuzluk sebebidir. 2 bin yaşında olan zeytin ağaçları bugün meyve veriyor. Neden çünkü kaya tuzundan besleniyor. Bu kadar büyük bir bitki, ağaç sadece topraktan mı besleniyor sanıyorsunuz, altında kaya tuzundan aldığı bu minerallerden de yararlanıyor.

Kristal kaya tuzunun yararları bitmez. Vücutta toksit birikmiş mineral ve rafine tuzların atılmasını sağlar. Bunların başında da alüminyum geliyor. Grip aşılarına konulan alüminyumlar, dedim diye kıyamet koptu. Çünkü alüminyum beyinde birikince alzheimer sebebidir. Acıkmayı önler, kilo vermeyi sağlar” ifadelerini kullandı.

“Düşük kolesterol kalp krizi nedenidir”

Kolesterol düşüklüğünün kalp krizi nedeni olduğunu söyleyen Karatay, “Kolesterol düşüklüğü kalp krizi nedenidir, kolesterol azlığı kalp krizi nedenidir. Kolesterol olmadığı zaman hastalıklar artıyor, erken yaşta ölüm oluyor. Eğer kolesterolünüz yüksekse bilin ki uzun yaşayacaksınız. Beylere söylüyorum kolesterolünüzü yükseltin diyorum” dedi.

“Zeytinyağı ana sütü gibidir”

Soğuk sıkım zeytinyağının kanseri önlediğini de dile getiren Prof. Dr. Karatay, “En sağlıklı meyve zeytindir. Zeytin yiyeceğiz, her gün 30-40 tane zeytin bol bol soğuk sıkım zeytinyağı da meyve suyudur. Bozulmamış virjin zeytinyağı zeytinin meyve suyudur. Soğuk sıkım zeytinyağı yaşlanmayı geciktirir, yaşlanmayız. Bağışıklık sistemini güçlü kılar ve bütün hastalıkları önler. Kanı sulandırıyor, aspirin veriyorlar ya kalp krizini ve felci önlemek için, zeytinyağı bunu doğal olarak yapıyor.

Soğuk sıkım zeytinyağı ömrü uzatır, kronik hastalıkları önler, kanseri önlediği gözlemlenmiştir. Sağlıkla yaşlanmak için, sağlıklı ömür geçirmek için her sabah bir kahve fincanı ile içmeliyiz. Çünkü zeytinyağı ana sütünün aynısıdır. O halde altındır ve altın suyudur. Altından daha değerlidir zeytin çünkü altın için asırlardan beri insanlar birbirini öldürüyor ama zeytinde, zeytinyağı da ana sütüdür bize sağlığımızı, gençliğimizi bahşeder” diye konuştu.

Vücudunuzdaki Hormonal Dengesizlik Belirtileri

Hormon dengesizliği durumunda beden sağlığı, ruh sağlığı olumsuz yönde etkilenebilir. Hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için hormonların düzenli çalışması gerekmektedir. Hormonların dengesiz bir şekilde çalıştığını öğrenebilmek zor bir durum değildir. Birazdan vereceğimiz belirtilerin birkaç tanesine sahipseniz hormon dengesizliği yaşıyor olabilirsiniz.

İşte hormonal dengesizlik olduğunu gösteren belirtileri

Baş ağrısı

Endokrinologlara göre, stres ve yorgunluğa ek olarak, sık yaşanan baş ağrılarının sebebi düşük östrojen seviyesi olabilir. Östrojenler yumurtalıklarda üretilen kadınlık hormonları ve beyin ve omurilik metabolik süreçlerin kontrol eder. Östrojenler yumurtalıklarda üretilen beyindeki ve omurilikteki metabolik süreçleri kontrol eden bir hormondur. Bu nedenle yetersizliği veya aşırılığı migrene ve kötü ruh haline neden olabilir.

Sürekli yorgun hissetmek

Yorgun hiseetmek belli bir efor sarf ettikten sonra gayet normal bir durumdur. Ancak dinlenirken bile yorgun hisssediyorsanız bu durumu pekte normal karşılamamak gerekir. Uzmanlar, kronik yorgunluğun tiroid hormonları üretimindeki sorunlarla ilişkili olabileceğini söylüyor.

Saç dökülmesi

Testosteron; erkeklik hormonu olarak bilinmesine rağmen çok düşük düzeyde kadınlarda da üretilir. Bu hormon; doku, kas ve kemik yoğunluğunun sağlanması, cinsel dürtünün artması, iştah ve yağ dağılımı değişikliklerinde görev alır. Testosteron fazlalığı; yüz ve vücutta erkek tipi kıllanma, akne gelişimi, sesin kalınlaşması ve erkek tipi kellik gibi sorunlara yol açar.

Sürekli yemek yeme isteği

Göğüs boyutundaki değişiklikler hormonal dengesizliğin en ciddi bulgulardan biridir. Östrojen düzeyindeki belirgin düşüş cildin nemi ve elastikiyetini etkiler. Sonuç olarak göğüs biçimi, hacmi ve boyut değişikliklerini kaybeder. Buna ek olarak göğüslerin içinde rahatsızlık veren sert oluşumlar görülebilir.

Ameliyatsız Mide Küçültme Operasyonu Yapıldı

Hollanda’nın Tilburg kentinde ilk kez bir obezite hastasına, ameliyata gerek duyulmadan mide küçültme operasyonu yapıldı. Elisabeth-TweeSteden Hastanesi’nde gerçekleştirilen operasyon, ağır bağırsak rahatsızlığı sorunu bulunan bir hastaya uygulandı. Aşırı kilolu olduğu için ameliyat edilemeyen hastanın midesine, ağızdan esnek bir hortum yoluyla bir gastrik kılıf yerleştirildi.

‘Hasta dostu’ deniliyor

Hastanın karnının kesilmesine gerek duyulmadan gerçekleştirilen operasyonda, “tüp mide” olarak da bilinen kılıf ağız yoluyla mideye dikildi. Bu yöntemle 20-30 kilo vermesi sağlanacak olan hasta, kilo kaybının ardından bağırsak ameliyatına alınacak. Ameliyatsız mide küçültme operasyonunu gerçekleştiren gastroenterolog Robert Laheij, endoskopik dikiş tekniğinin obezite tedavisinde önemli bir adım olduğunu söyledi.

Uygulamayı, “hasta dostu” olarak tanımlayan Laheij, bu teknik sayesinde hastanın karnında kesik ve dikiş izi kalmadığını vurguladı. İçeriden müdahale sayesinde mide ve karın bölgesinde her şeyin eskisi gibi kaldığına işaret etti. Belçika’da uygulanan ameliyatsız mide küçültme operasyonunun oldukça iyi sonuç verdiği ve obezite tedavisinde kullanılmaya başlandığı belirtiliyor.

Kansere Karşı Vücudu Koruyan 5 Vitamin!

Kanser, dünyada kalp hastalıklarından sonra yaşamı tehdit eden en önemli sağlık sorunudur. Kanserle mücadele, hastalık ortaya çıkmadan önce alınması gereken önlemlerle başlar. Memorial Diyarbakır Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Ahmet Şiyar Ekinci, bu önlemleri, hareketli yaşam, stres kontrolü ve sağlıklı beslenme olarak sıralıyor.

Sağlıklı beslenmede kural, her besin grubundan dengeli oranda tüketmek. Bu nokta da A, B, C, D ve E vitaminlerinin önemine dikkat çekiliyor.

A Vitamini kanserojen etkisini azaltıyor

Yeşil ve sarı renkli, sebze ve meyvelerde, A vitamininin ön maddeleri olan “karotenoidler” bulunur. Bunlar güçlü antioksidan özelliği taşır ve vücutta A vitaminine dönüşür. Karaciğer, süt yağı, yumurta sarısı gibi besinler, A vitamininin içeriğinde bulunan karotenoidler bakımından zengindir. Bu özellikleri ile kanserojen maddelerin etkisini azaltarak, kansere karşı koruyuculuk sağlar.

B vitamini bağışıklık sistemini güçlendiriyor

B vitamin değerinin vücutta yeterli oranda bulunması, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi bakımından çok önemlidir. Vücudun savunma sisteminin güçlü olması, kanser de dahil olmak üzere pek çok hastalığa karşı koruyucudur.

Kırmızı et, balık, karaciğer, süt, yumurta, soya fasulyesi, ıspanak, domates, mantar, yeşil yapraklı bitkiler ve kuru baklagiller B vitamini açısından zengindir.

C Vitamininin vücut yenileyici özelliği vardır

C vitamini bağışıklık sistemini güçlendirir, kolejen üretimini artırır, deri, kıkırdak, tendon, bağ ve kan damarlarının yenilenmesini sağlar. C vitamini eksikliğinde kalp, artrit ve kanser gibi önemli hastalıklar ortaya çıkabilir. Bu özelliği ile C vitamini, vücuda alınan kanserojen maddeleri etkisiz hale getirip, kansere karşı kalkan oluşturabilir.

C vitamini en fazla taze sebze ve meyvelerde bulunur. Zengin C vitamini içerikli olan besinler; kuşburnu, maydanoz, tere, roka, diğer yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, yeşil sivri biber, turunçgiller, domates, çilek ve patatestir.

D Vitamini kemikleri güçlendirir

D vitaminin vücutta yeterli oranda bulunması, özellikle meme ve kolon kanseri riskini azaltmaktadır. Karaciğer, yumurta sarısı, süt ve süt ürünlerinde az miktarda bulunur. Günlük beslenme ile D vitamini gereksinimi yeteri kadar karşılanamaz. Bu bakımdan en iyi D vitamini kaynağı güneştir.

Güneş ışınlarından düzenli olarak yararlanmak, derideki ön maddede D vitamini oluşmasına ve vücudun ihtiyacı olan miktarı karşılamasına yardımcı olur. Ancak aşırı ve uzun süre güneş ışınları ile temas halinde olmak, deride hasar oluşturur. Bu durumda D vitamininin etkisi kaybolduğu gibi, cilt kanseri riskini de tetiklenir. Kontrollü bir şekilde güneşten yararlanmak, vücutta yeterli D vitamini oluşumun sağlar. Aynı zamanda vücuttaki kalsiyum miktarını artırarak kemik kanseri riskini de azaltır.

E Vitamini sağlıklı hücrelerin korunmasında rol oynar

E vitamini antioksidan etkisi ile vücuttaki sağlıklı hücreleri, serbest radikallerin tahrip edici etkisine karşı koruyucu özelliğe sahiptir. Bağışıklık sistemini güçlendirir, vücudu virüs ve bakterilere karşı dayanıklı hale getirir. Hücrelerle etkileşime geçer ve vücudun önemli fonksiyonlarını gerçekleştirir.

Toksik maddelerin etkisini azaltarak, güçlü antioksidan özelliği ile yağların ve hücrelerin oksidasyonunu önler. Başta bitkisel yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, özü alınmamış tahıllar, fındık, fıstık gibi kuruyemişler, kuru baklagiller olmak üzere çeşitli yiyeceklerde bulunur.

Kanseri önceden fark edecek saatler üretilecek

Teknoloji gelişmeye ve geliştikçe de insanların hayat standartlarını yükseltmeye devam ediyor. Kimi zaman günlük hayatı kolaylaştıran teknoloji, kimi zaman da insan sağlığını ilgilendiren adımlar atıyor.Nokia CEO’su Rajeev Suri’ye göre, oldukça yakın bir gelecekte akıllı saat veya akıllı bileklik gibi giyilebilir teknoloji ürünleri, sağlık alanında hayati önem taşıyan birer yardımcıya dönüşebilir.

İsviçre’de düzenlenen Dünya Ekonomik Forum’unda konuşan Suri, geliştirilecek minyatür tarayıcılar sayesinde insan vücudundaki kanser oluşumlarının aylar öncesinden tespit edilebileceğini savundu.

Nokia’nın sağlık sektörünü ilgilendiren teknolojik yatırımlara önem verdiğini söyleyen Rajeev Suri, dile getirdiği bu teknolojinin doğrudan tüketici odaklı değil sağlık sektörünün teşhis/tedavi aşamasında kullanabileceği yardımcı ekipman olarak düşünülmesi gerektiğini belirtti.

Her ne kadar geliştirilebilecek bu ekipmanlar görünüm itibariyle akıllı saat, akıllı bileklik formatında olsa da, maliyetleri nedeniyle doğrudan tüketiciler tarafından kullanılmasının ilk etapta çok mümkün olmayacağını da sözlerine ekledi.

Soner Yalçın, Yoğurtta Oynanan Oyunu Anlattı!

Gıda skandalını Saklı Seçilmişler kitabında gözler önüne seren Soner Yalçın, attığı tweetlerde Yoğurt olarak yediğimiz yiyeceğin içerisinde kıvamın artması ve sus tutması için domuz derisinden elde edilen ‘jelatinin’ kullanıldığını söyledi.

soner yalcin yogurtta oynanan oyunu anlatti 1 Soner Yalçın, Yoğurtta Oynanan Oyunu Anlattı!

İlaç, silah ve uyuşturucudan sonra dünyanın en kârlı sektörün gıda olduğunu söyleyen Soner Yalçın, ‘Canlı, doğal gıdayla kolaylıkla alabildiğimiz “probiyotik” şimdilerde doktor önerisiyle eczanelerden tablet halinde alınabiliyor! Niye? Çünkü yoğurdu, yoğurt olmaktan çıkardılar.’ dedi.

soner yalcin yogurtta oynanan oyunu anlatti 2 Soner Yalçın, Yoğurtta Oynanan Oyunu Anlattı! ‘Patlayan kanser vakalarının ilk nedeni hazır yoğurtlar!’

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar, hazır yoğurtlarla ilgili açıklamalarda bulundu. Dr. Dizdar, kanser hastalığının her geçen gün artığını belirterek, “Etrafımızda her gün birisine kanser teşhisi konulduğunu duyuyoruz. Uzmanlar, kanserdeki bu kadar yoğun bir artışı yalnızca sigara, alkol ve obezite ile açıklamanın mümkün olmadığını düşünüyor. Beslenme açısından da birbirinden çok farklı sosyal statüdeki insanlarda da kanser görülüyor. ‘Hayatınızdan çıkarın’ diyebileceğiniz neler var’ diye sorarsanız bilim adamları olarak geçtiğimiz yıllarda bunu çok tartıştık. Birinci sırada olan yoğurt hala ilk sıradaki yerini koruyor. Bizim ülkemizde yoğurt, diğer ülkelere göre açık ara daha çok tüketilen bir üründür. Yoğurt, beslenmeden öte insan vücudunun dengesinin korunması açısından da çok önemlidir” dedi.

Test sonuçları korkutucu Gaziantep Tarım İl Müdürlüğünün piyasada satılan yoğurtlarda jelatin katılıp katılmadığına dair yaptırdığı testlerde 10 markanın 8’inde jelatin kullanıldığı tesbit edilmiştir. Hazır yoğurtlara, kıvam artırıcı olarak genetiği oynanmış nişasta eklenir. Bazı firmalar hazır yoğurdun maliyetini azaltmak için sütün içindeki yağı alarak yerine margarin ekliyorlar. Yoğurda, şeker veya kanserojen olduğu bilinen Aspartam, Sakkarin gibi tatlandırıcılar ilave ediliyor.

Hazır yoğurt üreticileri, bakanlığa baskı yaptı. Gıda Kodeksi Komisyonu da karar verdi. Karar, 16 Şubat 2009’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Yoğurda yüzde 12 katı madde konulması şartı kaldırıldı. Ayrıca süt proteini miktarı da yüzde 4’den yüzde 3’e indirildi. Sadece ekşiyen, kesilen ve kaymak bağlayan süt ve yoğurtları tüketiniz (tabi bulursanız).

Düzenli Tüketildiğinde Boy Uzatan Besinler

Uzmanlar, kemiklerin gelişip yenilenebilmesi, sağlıklı olması için de bazı minerallere ihtiyacı olduğunu bunların başında da kalsiyum ve fosfor geldiğini belirtiyor. Uzun boylu olmanın sağlıklı beslenmeden geçtiğini belirten uzmanlar, tüketeceğimiz bir takım besinlerle boy uzamasını hızlandırabileceğimizi belirtiyorlar.

İşte düzenli tüketildiğinde boy uzamasını sağlayacak olan besinler

Süt

Günde 2 bardak tüketilen süt boy uzamasına önemli derecede katkı sağlayacaktır. Sütün boy uzamasını sağlayacak etkisinden faydalanmak için ise gece yatmadan içilmesi gerekir. Çünkü bu saatte içilen süt, büyüme hormonunun salgılanmasına da destek verir. İçerisinde kalsiyum bulunan süt ürünleri grubunda yoğurt, ayran ve peynir bulunur.

Kuru incir

Kuru incir zengin lif yapısına sahiptir. Lif bakımından zengin olan kuru incir bağırsakların güzel bir şekilde çalışmasını sağlar. İçerdiği yüksek orandaki protein ile hücre yenilenmesini destekler.

Kuru kayısı

Günde 4-5 kuru kayısı, 2 kuru incir, 1 avuç siyah kuru üzümün süt ile beraber belirli aralıklarla tüketilmesi gelişme çağındaki çocuklarda boy uzamasını sağlar.

Brokoli

Bağışıklık sisteminin güçlenmesinde ve vücudun korunmasında başrol oynayan brokoli, çocuğunuzun boyunun uzamasını sağlayan önemli bir sebzedir. Çocuklar tarafından çok sevilmese de belirli sıklıklarla tüketilmesi önerilir.

Tereyağı

Pekmezde gelişme çağındaki çocuklar için oldukça önemlidir. Çocukların beslenmesinde margarin yerine kesinlikle tereyağı tercih edilmelidir. İçerdiği yüksek oranda protein, A,K ve E vitamini ve yüksek miktardaki mineral ile büyümeyi ve gelişmeyi destekler.

Demir Eksikliğinin Belirtileri Ve Tüketilmesi Gereken Besinler

Demir, akciğerden alınan oksijenin dokulara dağıtılmasını sağlar. Vücudumuzda demir üretilmediği için besinlerle birlikte yeterli miktarda alınması çok önemlidir. Demir eksikliği dünyada en çok görülen anemi türüdür. Demir eksikliği; yanlış beslenme, fazla çay, kahve tüketimi, yanlış diyetler ve hayvansal gıdaların yeterli tüketilmemesi gibi beslenme problemlerinden dolayı da ortaya çıkabilir.

Demir Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir?

Sürekli Halsizlik ve Yorgunluk Baş Dönmesi Baş Ağrısı Tırnakların Kırılması ve Güçsüz Olması Sinirlilik Dudakların Çatlaması Saç Dökülmesi

Demir Eksikliği Olanlar Nasıl Beslenmeli?

İleri düzeyde demir eksikliği olanlar mutlaka doktora başvurarak ilaç tedavisi uygulamalı ve demir bakımından zengin gıdalar tüketerek tedavilerini desteklemelidir.

Kurutulmuş Meyveler ve Kuruyemişler

Yanında kivi, portakal gibi meyveler ile tüketerek ara öğün yapabilirsiniz.

Kırmızı Et

Etin yanında tüketeceğiniz bol limonlu salata demir emilimini arttıracaktır.

Pekmez

C vitamini ile birlikte tüketildiğinde demir emilimi artacaktır. Yanında 1 bardak portakal suyu içebilirsiniz.

Balık ve Yumurta

Yumurtayı yanında domates, salatalık gibi söğüş sebzeler ile tüketerek ve balık yiyerek demir emilim oranını arttırabilirsiniz.

10 Adımda İlaç Kullanmadan Diyabet Tedavisi

Diyabet Türkiye’de patladı! 2010 verilerine göre tam 20,3 milyon Türk vatandaşı diyabet ve prediyabet hastası. Bugün bu rakamın daha da yüksek olduğu tahmin ediliyor. Modern tıp bu sorunu dozu artan ilaç ve işe yaramayan beslenme önerileriyle çözemeye dursun, Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş yazdığı kitapla olaya son noktayı koydu. Hayykitap’tan yayımlanan Diyabet ve Zayıflama Kürleri kitabında Dr. Ümit Aktaş çok net konuşuyor: Tip 2 diyabeti 3 ay içinde, 10 basit adımı izleyerek tam şifa ile tedavi etmek mümkün. Üstelik hiç ilaç kullanmadan!

10 adimda ilac kullanmadan diyabet tedavisi 1 10 Adımda İlaç Kullanmadan Diyabet Tedavisi

2010 yılında yapılan TURDEP II Çalışması’na göre Türkiye’de 20 yaş üstü nüfus içinde 6,5 milyon diyabet, 13,8 milyon prediyabet hastası var. Bu çalışmaya göre, ülkemizde diyabet oranı %13,7, prediyabet oranı ise %28,7 olmuştu. 1998 yılında yapılan TURDEP 1 Çalışması’nda ise diyabet hastalarının oranı %7,2, prediyabet dediğimiz diyabete aday hastaların oranı ise %6,7 idi. Yani 12 sene içinde ülkemizde diyabet hastalığı iki katına çıkmıştı! Daha da vahim olanı, diyabete aday hasta sayısı tam dört kat artmıştı!

Bu rakamların yorumu çok basit:

Diyabet ülkemizde hızla artıyor, hatta patlıyor! Son 50-60 senedir uygulanan Tip 2 diyabet tedavisi, diyabet hastalarına verilen beslenme önerileri hiçbir işe yaramıyor, hastaları daha çok hasta ediyor.  Hastalık daha da ilerliyor, vücutta yaptığı tahribat giderek artıyor.

Tehlike Büyük, İlaçsız Tedavi Mümkün!

Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş yıllardır bu gerçeğin altını çizen, diyabetin ilaçlarla değil doğru beslenmeye dayalı bir yaşam modeli ile tedavi edilebileceğini iddia eden bir hekim. Aktaş’ın bu iddiasını birkaç ay önce tıp dünyasının en prestijli yayınlarından biri olan Lancet’ta yayınlanan bir çalışma da doğruladı. Bu çalışmanın bulguları tip 2 diyabetin ilaç kullanmadan, sadece diyet ve egzersizle iyileştiğini gösteriyordu.

Türkiye’de fitoterapi alanında eğitim alan ilk tıp doktorlarından biri olan Dr. Ümit Aktaş’a göre, eğer sağlıklı beslenmeye geri dönmezsek 40 yıl içinde nüfusun tamamı diyabetli olacak.

Aktaş, gelişen tehlikeyi şöyle tarif etti:

“Diyabet tedavisi için kılavuzlar, tedavi protokolleri vardır. Hastanın kan şekeri değerleri yüksekse hemen ilaç verilir. İlaçla birlikte hasta diyetisyene yönlendirilir. “Diyabet diyeti” adı altında bol bol tam tahıl ürünü içeren bir diyet başlanır. Hastaya, ‘siz diyabet hastasısınız, günde en az 130 gr. karbonhidrat içeren diyetlerle beslenmelisiniz’ denilir. Bir süre sonra verilen ilaç hastanın kan şekerini dengelemeye yetmez olur, ilacın dozu artırılır. Yetmez, başka diyabet ilaçları eklenir. O da yetmeyince insülin iğnesine geçilir. Hatta öyle bir noktaya gelinir ki, pankreas artık insülin üretememeye başlar. Tip 2 diyabet hastası, artık tip 1 diyabete terfi etmiştir!”

10 adimda ilac kullanmadan diyabet tedavisi 2 10 Adımda İlaç Kullanmadan Diyabet Tedavisi

10 Adımda Tip 2 Diyabete İlaçsız Çözüm 

Uyguladığı ilaçsız tedavi ile yüzlerce Tip 2 diyabet hastasına şifa veren Dr. Ümit Aktaş yılların birikim ve deneyimini Diyabet ve Zayıflama Kürleri kitabında topladı. İşte kitapta detaylarıyla anlatılan ve diyabeti ilaçsız tedavi eden 10 adımın özeti:

1. Şekerden uzak dur 

Bir Tip 2 diyabet hastası tatlıdan, şekerden, hatta meyveden bile uzak durmalı. Bu bir hastalık ve pek çok diyetisyenin, doktorun önerdiği gibi azar azar her şeyden yiyerek Tip 2 diyabeti yenemez, olsa olsa daha da hasta olursunuz.

10 adimda ilac kullanmadan diyabet tedavisi 3 10 Adımda İlaç Kullanmadan Diyabet Tedavisi

2. Ekmek ve tüm buğday ürünleri yasak 

Vücut tatlı ile ekmek arasındaki farkı bilmez! Ekmek, makarna gibi tüm buğday ürünlerinin tamamı vücut tarafından şeker olarak algılanır. Üstelik modern buğdayın içindeki gluten molekülü de vücuttaki enflamasyonu artırarak diyabeti derinleştirir. Tip 2 diyabetten kurtulmak istiyorsanız ekmeği, buğday ürünlerini tamamen keseceksiniz.

3. İşlenmiş yiyecekleri hayatından çıkar

Endüstriyel olarak üretilmiş tüm yiyecekler katkı maddeleri, boyalar, kimyasallarla doludur. Vücuttaki enflamasyonu artıran bu toksik bombardıman, insülin direncini tetikler, Tip 2 diyabete zemin hazırlar, hastalığın ilerlemesine neden olur.

4. Bol bol sağlıklı yağ tüket 

Sizi diyabetten koruyacak, Tip 2 diyabeti yenmenizi sağlayacak bir şey varsa o da sağlıklı yağlardır. Dengeli bir kan şekeri için diyetinizin başköşesinde tereyağı, soğuk sıkma zeytinyağı ve ceviz, fındık, badem gibi yağlı kuruyemişler olmalı. Eğer Tip 2 diyabeti yenmek, kilo vermek istiyorsanız sağlıklı yağlar tüketmelisiniz. Hem de bol bol.

10 adimda ilac kullanmadan diyabet tedavisi 4 10 Adımda İlaç Kullanmadan Diyabet Tedavisi

5. Sebzeleri mevsiminde ye

Serada yetişmiş sebzeler, bitkiler bol miktarda tarım ilacı, hormon içerirler. Bu besinler yoluyla vücudunuza aldığınız toksik maddeler tüm hücresel fonksiyonları olumsuz etkiler, diyabeti derinleştirir. Sebzeleri doğanın size sunduğu mevsimde tüketin.

6. Probiyotik zengini beslen 

Bol bol fermente gıda -ev yoğurdu, ev sirkesi , evde kurulmuş turşu, şirden mayasıyla yapılmış peynir- tüketin. Bağırsak floranızdaki dost bakterileri artırmak, kilo vermenize, insülin direncini kırarak tip 2 diyabetten kurtulmanıza yardımcı olur.

7. Omega-3 yağ asitlerinden faydalan 

Tip 2 diyabet hastalığının tedavisinde etkisi kanıtlanmış besin takviyelerinden biri de omega-3 yağ asitleridir. Kilo kontrolüne yardımcı olan, insülin direncini kıran omega-3 yağ asitlerinden sağlıklı bir yaşam sürmek isteyen herkes faydalanmalı.

10 adimda ilac kullanmadan diyabet tedavisi 5 10 Adımda İlaç Kullanmadan Diyabet Tedavisi

8. D Vitamini rezervini dolu tut 

Tüm hücreleri etkileyen ve tüm metabolik fonksiyonlarda rol alan bu hormonun eksikliği insülin direncini artırır. Tip 2 diyabetle savaşta esas hedef bu direnci kırmak olduğuna göre, D vitamini değerlerinizin 80-150 nmol/L arasında olmasına dikkat etmelisiniz -güneşlenin, D vitamini zengini besinler tüketin ve gerekirse D vitamini takviyesi alın.

9. Bitkisel takviyelerden destek al 

Diyetinizi insülin dalgalanmalarını, açlık ataklarını kontrol altına almaya yardımcı olan çörek otu takviyesi; diyabetle savaşan zeytinyağı özü ile destekleyin. Bu bitkisel güçlerin Tip 2 diyabetin tedavisindeki etkisi pek çok bilimsel araştırmayla kanıtlanmıştır.

10. Hareketli bir yaşam sür

Kan şekerini dengelemekte en önemli yardımcınız hareketli bir yaşam sürmektir. Anti-diyabet bir beslenme modelini egzersizle desteklediğinizde insülin direnciniz kırılacak, kan şekeriniz daha çabuk düzene girecektir.

Köftede domuz eti, pul biberde boya, sucukta at- eşek eti, yoğurtta jelatin…

Listede et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, yağ, bal, bitkisel yağ, çikolata ve enerji içeceği üretcilerinin ürünleri yer alıyor. Özellikle et ve yağlarda yapılan taklit ve tağşişin boyutları inanılmaz boyuta ulaştı.

Köftede Domuz Eti

Bir çok markada tek tırnaklı etine (at, eşek) rastlanırken, bazı firma ve restoranların domuz eti kullandığı ortaya çıktı. İstanbul Esenyurt’taki, bir restoranda Adana kıymasında, Tekirdağ Çorlu’da bir firmanın ürettiği kuru köfte ve sebzeli pişmiş köftede domuz eti tespit edildi.

Domuz eti tespit edilen bir diğer firma da Aydın’da üretim yapan bir sucuk üreticisi. Söz konusu firmanın ısıl işlem görmüş dana sucuğunda domuz etine rastlandı.

Boyalı Pul Biber

Domuz eti ve tek tırnaklı etlerinin yanı sıra geçtiğimiz yıllarda devreye giren ve sucuk, salam, sosis gibi ürünlerde et karışımını engelleyen tebliğin de delindiği görüldü. Sadece dana eti ile üretildiği iddia edilen ürünlerde kanatlı etine rastlandı. Yine bazı restoranların kıymalarında sakadat tespit edildi.

Türkiye’nin en büyük gıda firmalarından birinin ‘Uzun sosis avantajlı’ paketinde ise ‘baş eti’ görüldü. Özellikle bazı zeytinyağı üreticilerinin de taklit ve tağşişe sıklıkla başvurduğu ortaya çıktı. Edirne’de üretim yapan bir yağ üreticisinin ‘riviera zeytinyağı’ olarak sattığı ürüne mumsu maddeler ve pirina yağı karıştırıldığı ortaya çıktı. Şanlıurfalı bir biber üreticisinin isot kırmızı pul biberinde ‘boya’ kullandığı ortaya çıktı.

Tulumbada Bitkisel Yağ

Birçok bal üreticisinin de ürünleri listede yer aldı. Ballarda fruktoz ve glukoza rastlandı. Takviye edici birçok gıdada ve enerji içeceklerinde ise ‘ilaç etken maddeleri’ bulundu. Süt ve süt ürünleri üreticileri de listede kendisine geniş yer buldu. Tulum peynirlerinde bitkisel yağ ve nişastaya, manda yoğurtlarında süt yağı ve harici yağlara rastlandı. Bazı yoğurtlarda ise jelatin tespit edildi.

İşte bakanlığın listesinde yer alan o markalar

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca, taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen, aralarında et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, bitkisel yağ, bal, takviye edici gıdalar, çikolata ve enerji içeceğinin yer aldığı 173 firmaya ait 282 parti ürün kamuoyuna açıklandı.

Kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmez, çürük dişleri eski haline getiriyor!

Kuzey İrlanda’daki araştırmacılar, aspirinin diş çürümesini geri çevirip dişte oluşan kaviteleri (boşluk) tedavi edebileceğini ortaya koydu. Belfast’taki Queen’s Üniversitesi’nde yürütülen araştırmada, aspirinin diş kökündeki hücreleri uyararak diş yenilenmesini sağladığı tespit edildi.

En yaygın diş hastalığı olan çürük, diş sinirinin iltihaplanmasına ve diş ağrısına neden oluyor. Aspirin uzun yıllar ağrı kesici olarak kullanılan bir ilaç. Özellikle baş ve kas ağrılarıyla, kadınların regl dönemindeki ağrılarını gidermek için kullanılıyor. Diş çürümesi genellikle diş plağının üzerinde biriken bakterilerin dişi zayıflatan asitler üretmesinden kaynaklanıyor.

Aspirin Dişlerin Kendini Yenilemesine Yardımcı Oluyor

Kendi hücrelerini yenileyebilme kabiliyetleri sınırlı olan dişlerin çürümesi halinde dolgu teknolojisi kullanılıyor. Ancak bu dolguların insan hayatı boyunca birkaç kez değiştirilmesi gerekiyor.

Queen’s Üniversitesi Diş Hekimliği ve Biyomedikal Bilimler Fakültesi öğretim görevlisi Profesör Ikhlas El Karim, aspirinin diş kökü hücrelerini onarmasıyla dolgulara olan ihtiyacın ortadan kaldıracağına dair çalışmalar yapıyor.

İngiltere Diş Araştırmaları Derneği yıllık konferansında sunulan araştırma bulgularında da, aspirinin diş kök hücrelerinin işlevini artırabileceğini ve hasarlı dişin kendini tedavi etmeye yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Aspirinin dişin kendi hücrelerini üretmek için gerekli olan gen imalatına yardımcı olacağının daha önceki araştırmalarda da ortaya konduğu belirtildi.

Üzüm Diş Çürümesine Karşı Mücadelede Yeni Bir Silah mı?

Son araştırmalar ayrıca üzümde bulunan doğal bir bileşiğin dişleri güçlendirmeye ve diş çürümelerini önlemeye yardımcı olabileceğini bulmuştur. Bilim adamları, keşfin insanların dişlerini kaybetmelerini engelleyebileceğini ve dolguları güçlendirerek daha uzun süre dayanmalarını sağlayabileceğini ortaya koyuyor.

Üzüm Çekirdeği özütü, kalp fonksiyonunu geliştirme ve dolaşımı iyileştirme gibi sağlık yararlarıyla ilişkilendirilmiştir. Araştırmalar bu ekstraktın normalde sadece 5 ila 7 yıl süren diş rengindeki dolguların ömrünü artırarak diş çekimi ihtiyacını azalttığını gösteriliyor.

Chicago Diş Hekimliği Koleji’ndeki Illinois Üniversitesi’ne göre, üzüm çekirdeği özütünün ayrıca sert dış minenin altında bulunan dişin çoğunu oluşturan doku olan dentini güçlendirdiği kanıtlanmıştır.

Sadece iki dakika bastırın! Mucizeye şahit olun.

Ayak başparmağı ve ikinci parmağın arasında bulunan noktaya sadece 2 dakika bastırmak mucizelere neden oluyor. Çin kültürünün alternatif tedavilerinin vazgeçilmezleri arasında  olan bu yöntem sayesinde hastalıklar iyileşiyor. Uzmanlar bu noktadaki kasların uyarılmasıyla kramp, baş-bacak ağrısı ve stres gibi rahatsızlıkları iyileştirebildiğini, yüksek tansiyonu da düşürülebildiğini belirtiyor.Depresyonun da bu noktalara uygulanacak basınç sayesinde geçeceğini belirtiyorlar.

Bilim adamları aynı zamanda karaciğer hastalıkları, sindirim sorunları ve göz problemlerinde de işe yaradığını ifade ediyor.

Bu noktalar Zu San Li uzun ömür noktalarının sadece bir bölümüdür.

Zu San Li noktasını aktive etmek yenilenme ve iyileşme etkisi oluşturabilir ve yaşlanmayı önleyebilir. Çin’de bu nokta “uzun ömür noktası” olarak bilinirken, Japonya’da “yüz hastalığın noktası” olarak adlandırılır.

Zu San Li Noktasını Nasıl Bulacaksınız?

Vücudumuzda Zu San Li noktası diz kapağının biraz altındadır. Bu noktayı doğru tespit edebilmek için elinizi parmaklarınız aşağıya gelecek şekilde aynı dizinizin üstüne yerleştirin. Avuç içiniz dizinizi kaplasın. Örneğin sağ eliniz sağ dizinizin üstünde olsun. Zu San Li küçük tırnağınız ile yüzük parmağınızın tırnağı arasındaki noktadır. Eğer bu şekilde doğru noktayı bulamıyorsanız yere oturup dizlerinizi kendinize çekin. Ayaklarınız hala yerde olsun. Dizinizin altında daha yüksek bir alan fark edeceksiniz, parmağınızı onun üzerine koyup hafifçe bastırın. İşte bu nokta Zu San Li noktasıdır.

Japonlar Neden Bu Bölgeye “Yüz Hastalığın Noktası” derler?

Zu San Li noktası bedenimizin alt yarısındaki organların çalışmasını kontrol eder. Adrenal bezleri, böbrekler, cinsel organlar, sindirim kanalının uygun bir şekilde çalışmasından sorumlu bölümlerin içinden geçen omuriliğin fonksiyonlarını yönetir. Zu San Li noktasına masaj yaparak insan sağlığının koruyucusu rolünü üstlenen en güçlü salgı bezleri olan adrenal bezlerinizin (böbrek üstü bezleri) aktivitesini artırmış olacaksınız.
Bu bezler kandaki hidrokortizon, adrenalin ve diğer önemli hormonları salgılarlar. “Uzun ömür noktası”na her gün düzenli masaj yaparsanız bedeninizdeki adrenal bezlerinin fonksiyonlarını şu şekilde normalize etmiş olursunuz:

Kan basıncının dengelenmesi İnsülin, glikoz seviyelerinin dengelenmesi Vücuttaki inflamasyonun azaltılması Bağışıklık sisteminin düzenlenmesi

Zu San Li noktasına masaj yapmanın diğer faydaları:

Sağlıklı sindirim sistemi Bağırsak ve sindirim sorunlarının giderilmesi Felç sonuçlarının tedavisi Özgüven kazanılması Stres ve tansiyonun üstesinden gelinmesi İçsel denge

Bu noktaya masaj yapmanın cinsel güçsüzlüğe, hıçkırığa, kabızlığa, gastrite ve idrar kaçırmaya da iyi geldiği düşünülüyor. Hatta bağışıklık sistemini güçlendiren bu masajın daha fit ve sağlıklı bir bedene sahip olmayı da sağladığına inanılıyor.

Listedeki 20 Telefondan Birini Kullanıyorsanız Kansere Yakalanma Riskiniz Var!

Bugün hemen herkesin bir akıllı telefonu var. Birçoğumuz, akıllı telefonlarımız olmadan yaşayamaz hale geldik. Kısacası bağımlı olduk. Akıllı telefonları sadece aramak veya mesaj atmak için değil aynı zamanda oyun oynamak, şarkı dinlemek ve haber okumak için de kullanıyoruz. Yapılan anket sonucunda, akıllı telefon sahiplerinin %60’ının tuvaletteyken telefonlarını kullandıklarını tespit edildi.

Akıllı telefon kullanmaya o kadar alıştık ki akıllı telefonların sağlığımıza olan zararlarını göz ardı etmeye başladık. Akıllı telefonların yaydığı radyasyonların sağlığımıza olan zararları saymakla bitmiyor. Akıllı telefon kullanımındaki akıl almaz artış bazı endişeleri de artırdı. Bazıları akıllı telefonların zararsız olduğunu savunurken, bazıları ise akıllı telefon kullanmadan edemedikleri halde bu cihazların sağlığımıza çok zararlı olduğunu kabul etti. Finlandiya’da yapılan yeni bir araştırmada, akıllı telefonların insan sağlığına olan zararları gözler önüne serildi.

Araştırmada, akıllı telefonların manyetik alanlarının, telefonu kullanmaya başladıktan 33 dakika sonra, beynin glikoz kullanımını etkilediği kanıtlandı. Weizmann Enstitüsü araştırmacıları, akıllı telefonların insan sağlığına olan zararları hakkında da bir araştırma yaptı. Yayınladıkları makalede, belirli başlı akıllı telefonların 15 dakika içinde beyin hücrelerinde değişikliğe sebep olduğu saptandı.

Araştırmada, akıllı telefon kullanmanın glioma adı verilen sinir sisteminde ortaya çıkan tümörü tetiklediğine ve işitme sinirlerinde kansere neden olduğu belirlendi. Öte yandan İsveçli bilim adamı Jimmy Estenberg, yine İsveçli bir teknoloji dergisi olan M3’e “Aslında akıllı telefonların kanseri artırdığına dair bir istatistik elimizde yok. Tam aksine, akıllı telefon kullanımından kaynaklandığı iddia edilen kanser türü, 1970’lerden beri kimsede görülmedi” şeklinde konuştu.

Her akıllı telefonun kullanım kılavuzunda, ne kadar elektromanyatik radyasyon yaydığını ifade eden, özgül soğurma oranı olarak da bilinen özgül emilim oranı(SAR)’na dair açıklamalar vardır. Her kullanım kılavuzunda SAR yer alır. ABD ve Avrupa’da satılan telefonların kullanım kılavuzunda SAR oranlarının yer alması zorunludur. Hatta yine buralarda, SAR oranı yüksek olan telefonlar satılamaz.

İşte SAR oranı en yüksek 20 akıllı telefon: Motorola Droid Maxx: 1.54 Motorola Droid Ultra: 1.54 Alcatel One Touch Evolve: 1.49 H uawei Vitria: 1.49 Kyocera Hydro Edge: 1.48 Kyocera Kona: 1.45 Kyocera Hydro XTRM: 1.44 Blackberry Z10: 1.42 The BlackBerry Z30: 1.41 ZTE Source: 1.41 ZTE Warp 4G: 1.41 Nokia Lumia 925: 1.4 Nokia Lumia 928: 1.4 Sonim XP Strike: 1.39 Kyocera Hydro Elite: 1.39 T-Mobile Prism 2: 1.385 Virgin Mobile Supreme: 1.38 Sprint Vital: 1.38 Sprint Force: 1.37 Huawei Pal: 1.33

İşte SAR oranı en düşük 20 akıllı telefon: Verkool Vortext RS90: 0.18 Samsung Galaxy Note: 0.19 ZTE Nubia 5: 0.225 Samsung Galaxy Note 2: 0.28 Samsung Galaxy Mega: 0.321 Kyocera Dura XT: 0.328 Pantech Discover: 0.35 Samsung Galaxy Beam: 0.36 Samsung Galaxy Stratosphere II: 0.37 Pantech Swift: 0.386 Samsung Jitterbug Plus: 0.4 Jitterbug Plus: 0.4 LG Exalt: 0.43 Samsung Galaxy Note 2: 0.43 HTC One V: 0.455 LG Optimus Vu: 0.462 Samsung Galaxy S Relay 4G: 0.47 Samsung Rugby 3: 0.47 HTC One Max: 0.5 LG G2: 0.51

Telefonunuzdan yayılan radyasyondan korunmak için alabileceğiniz 6 önlem: Telefon görüşmelerinizi olabildiğince kısa kesin. Telefonunuzu kullanmadığınızda uçak moduna getirin. Telefonunuzu vücudunuza ne kadar yakın tutarsanız, o kadar zararlı. Cildiniz, kaslarınız, kan ve beyin hücreleriniz radyasyonu en çok emerler. Telefon kabı kullanın. Böylelikle radyasyona daha az maruz kalırsınız. Telefon olan odalarda uyumayın. Kulaklık veya hoparlörden konuşun. Telefonunuzu kulağınıza yaklaştırmayın. Beyinde akustik nöroma gibi tümör oluşumuna neden olduğu spekülasyon olarak kalsa da, bu önlemleri alarak sağlığınızı riske etmemeniz önerilir.

Bacağınızdaki Uyuşmayı Sakın Hafife Almayın Çünkü…

Bacak uyuşması genellikle; bir bölgeye kan akışının düzgün sağlanamamasından ya da sinir hasarlarından kaynaklanır. Birçok nedeni olabilir. Enfeksiyon, iltihaplanma, travma ya da başka bir nedenden kaynaklanabilir. Uyuşma tek taraflı ya da her iki bacakta olabilir. Bacaklarınızda uyuşma varsa ciddiye alın. Uyuşmanın birçok nedeni olabilir. İşte bacağınızdaki uyuşma nedenleri…

Bacaklarda Uyuşma Neden Olur? Hangi Hastalığın Habercisidir?

1- %66’sı Bel Fıtığı

Bel omurları arasında bulunan ve disk adı verilen yapının fıtıklaşarak kalça ve bacağa giden sinir köklerine bası yapmasıdır. Tedavisinde istirahata ve kas gevşetici ilaçlara rağmen hastanın şikayetleri devam ediyorsa fizik tedavi uygulanmalıdır. Fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya geriletilmeyen bir güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa veya çekilen tomografi veya MR filmlerinde diskten bir parça koptuğu tespit edilirse çözüm cerrahi müdahaledir.

Ameliyatla omurilikten çıkan sinirlere olan mekanik bası giderilmeli ve eğer cerrahi müdahale yapılmaz ve sinire bası devam ederse;

  • Hastada idrarını tutamama,
  • Seksüel gücün kaybı,
  • Ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir.

Maalesef halk arasında ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar mevcuttur. Ancak Mikrocerrahi sayesinde bu tip korkulara gerek kalmamıştır.

2- %10’u Omurilik Kanal Daralması

Tıpta lomber spinal stenoz denilen kanal darlığı omuriliği çevreleyen kemik ve bağ dokusu kireçlenmesiyle omuriliğe bası oluşması olayıdır. Bu bası sonucu her iki bacakta ağrı yanma karıncalanma ve yürüme güçlüğü gibi belirtiler gözükür. Kişi kısa bir mesafe yürümeye çalışsa bile sık sık durup dinlenme ihtiyacı hisseder. Otururken vücudunu öne doğru eğer, anacak böyle rahatlar. Hastalık ilerlerse;

  • Bacaklarındaki uyuşukluk ve yanmalar gece hastayı uyandırır, uyandığında bacaklarını bir kütük gibi hisseder, bacaklarını nereye koyacağını bilemez.
  • Hastalığın ilerlediğini gösteren diğer bir belirti de bacaklara sık sık kramp girmesidir.
  • En ileri safhada ise cinsel güç kaybolur, hasta idrar kaçırmaya başlar.

Sadece uyuşmanın veya yanmaların olduğu dönemde hastaya fizik tedavi, yüzme ve eksersizler önerilir. Eğer bu darlık ileri derecedeyse yani hasta yürürken sık sık dinlenmek ihtiyacını duyuyor veya geceleri uyuşukluk nedeniyle uyanıyorsa mutlaka ameliyat gerektirir.

3- % 2’si Beyin Kanamaları, Damar Tıkanmaları

Halk arasında felç de denilen bu rahatsızlığın belirtileri:

Vücudun bir tarafında halsizlik. Bu his eldeki bir eşyayı tutamayıp düşürmekten, kolu bacağı kaldıramamaktan tam paralize olmaya kadar türlü türlü biçimlerde olabilir. Diğer belirtiler gibi bu da bazen geçici olur ve birkaç dakika, bir kaç saat, hatta bir kaç gün kadar sürer ve sonra kaybolur. Bu nedenle kişiler olayın üzerinde fazla durmaz ve ihmal ederler.

  • Vücuttaki bu halsizliğin belki yatakta biçimsiz bir pozisyonda uyumuş olmaktan kaynaklandığını sanırlar,
  • Vücudun bir kısmında uyuşma veya hissizlik ayağın uyuşması gibi,
  • Eşyayı çift görme,
  • Ayak üstünde dururken sendelemek
  • Bazen bununla birlikte bulantı hissi de olabilir,
  • Gözün tamamen veya kısmen görme yeteneğini yitirmesi,
  • Konuşmakta veya konuşulanları anlamakta güçlük çekmek,
  • Şiddetli ve nedeni bilinmeyen baş ağrısı.

Bu ağrı gerginlikten veya migrenden kaynaklanan baş ağrısına benzemez. Ağrı aniden ve gök gürlemesi gibi gelir, oldukça şiddetli ve diğer bütün baş ağrılarından daha kötüdür. Gerek kendinizde gerekse ailenizin bireylerinde bu tür belirtileri gördüğünüz zaman göz ardı etmeyiniz. Belirtiler felcin her an gelebileceğinin habercisi olabilir. En iyisi hemen ya doktora veya bir hastanenin acil servisine gitmektir. Yerinde müdahale ile felç önlenebilir veya etkileri hafifletilebilir.

4- Beyin Veya Omurilik Tümörleri (%1)

Yukarıda sayılan tüm belirtiler tümörlerde de görülür. Felç belirtilerine yüksek ateş, lökosit sayısında ve sedimantasyon hızında artış da eklenir.

5- Huzursuz Bacak Sendromu (%2)

Huzursuz bacak sendromu olan kişiler genellikle yatağa girip hareketsiz kaldıklarında bacaklarında fark ettikleri ancak tam olarak da tarif edemedikleri rahatsız edici hislerden yakınırlar. Bu hisler kişiler tarafından “baldırlarım ağrıyor“, “bacaklarıma derinden bir şeyler batıyor“, “yanıyor“, “uyuşuyor“, “bacaklarımla böcekler yürüyor“, “küçük bıçaklar saplanıyor” gibi çok farklı şekillerde tarif edilir. Bu hislerin ortak özelliği istirahat halinde ortaya çıkıp, hareket ile kaybolmalarıdır.

6- Kanser Metastazları (%1)

Akciğer kanseri, uzak organlara yayıldığında şu belirtilere sebep olabilir: Kemik ağrısı, Nörolojik belirtiler (bir bacak veya kolun uyuşması, baş dönmesi, göz kararması), Sarılık (deri ve gözlerin sararması).

7- Vitamin Eksiklikleri (%3)

Özellikle akşam saatlerinde hissedilen bacaklardaki uyuşmaların demir ve folik asit yetersizliğinden kaynaklandığı biliniyor.

8- Şeker Hastalığı  (%5)

Şeker hastalığı, kan şekerinin çok yüksek olmasıyla kendini gösteren kronik bir hastalıktır. Dünyadaki en yaygın hastalıklardan biridir. Vücut glikozu enerjiye dönüştüremediği zaman ortaya çıkar. Glikozun enerjiye dönüştürülmesi pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla olur. Eğer pankreastan insülin salınımı azalır veya kaybolursa, glikoz kanda kontrolsüz bir şekilde yükselir ve şeker hastalığına yol açar.

9- Bacak Kırılmaları (%1)

Eğer kırılan kemiklerin arasında sinirler sıkışırsa uyuşma hissedilir.

10- Hematolojik Hastalıklar (%1)

Özellikle myelodisplastik sendromda görülür. Myelodisplastik sendromda kemik iliğinde yapılan kan hücrelerinin olgunlaşamaması yanında kemik iliğindeki kan hücrelerinde normal hücrelerden farklı olan gelişim bulunur. MDSli hastalarda kan yapımında azalmanın sonucu olarak kan hücrelerinde azalma (anemi) ve kan hücrelerinin kalite bozukluğu vardır.

11- Donma (%1)

Donma olayında en önemli belirti el ve ayak parmak uçlarının uyuşması ve karıncalanmasıdır. Derhal ayakkabı bağlarını gevşetip sert darbelerle ayaklarınızı yere vurun ve ellerinizi birbirine vurarak uyuşmanın geçmesini sağlayın. Böyle bir durumda aşırı ısı kaynağına uyuşan bölgenizi yaklaştırmayın. Uyuşmadan sonraki en tehlikeli belirti, artık iyice hissizleşen çimdikleme veya sert uçlu darbelere tepki vermeyen organlardır.

Böyle bir durumda donan kısım battaniye ile sarılmalı, eller mümkünse koltuk atlarına sokulmalıdır. Büyük donmalarda 37 dereceye ısıtılmış su ile donan bölge ovulmalıdır. Ancak bu şekilde çözünen doku tekrar donma tehlikesi ile karşılaşırsa donan bölgede büyük hücre kayıpları olur ve organ kangren olabilir. O nedenle bu işlem açık arazide yapılmamalıdır.

12- Multipl Skleroz (%1)

Nörolojinin en önemli hastalıklarından biri olan ve son yıllarda görülme sıklığı artan MS hastalığı, doktorların tabiriyle sinsi bir hastalık. Daha çok 15-40 yaşlarındaki yetişkinlerde görülen, baş dönmeleri, uyuşmalar ve bacaklarda halsizlik gibi birtakım belirtiler gösteren MS hastalığının ne yazık ki kesin bir tedavisi de yok.

13- Bacak Kırılmaları: (%1)

Eğer kırılan kemiklerin arasında sinirler sıkışırsa uyuşma hissedilir.

14- Diğer  (%1)

Tuzak nöropatiler, romatizmal hastalıklar, varis gibi hastalıklar da bacaklarda uyuşmaya yol açar.

Dikkat! Bu gıdalar beyni öldürüyor.

İngiliz Daily Mail gazetesi beyni öldüren gıdaların listesini yayınladı. Listenin ilk sırasında şeker ve şeker ürünleri yer alıyor. Uzun süreli şeker kullanımı nörolojik problemlere sebep olur. Ayrıca hafızayı da zayıflattığı tespit edilmiştir.Öğrenme kabiliyetini zaafiyete uğrattığı da ifade edilmektedir. Bu sebeple şekerden uzak durmak gerekir. Listede yer alan diğer gıdalar şöyle:

Fast food

Yakın zamanda Montreal Üniversitesi´nde yapılan bir araştırma fast food ürünlerinin beynin kimyasını değiştirdiğini ortaya koymuştur. Bu da depresyon ve anksiyete sorunlarına yol açmaktadır. Fast Food ürünlerinin içindeki katkı maddelerinin öğrenme bozukluğu, motivasyon eksikliği ve hafıza zayıflığına da yol açtığı kanıtlanmıştır.

Kızarmış yiyecekler

Bütün işlenmiş yiyecekler kimyasallar, katkı maddeleri, yapay tatlandırıcılar ve koruyucular içerir. Bunlar hem çocuklarda hem yetişkinlerde ciddi beyin hasarlarına yol açar. Kızarmış veya işlenmiş gıdalar beyin sinirlerini zedeler. Bazı yağlar ise diğerlerine göre daha zararlıdır. Doğadaki en toksik ve tehlikeli kızartma yağının ise ayçiçek yağı olduğu tespit edilmiştir.

İşlenmiş veya önceden pişirilmiş gıdalar

Tıpkı kızarmış gıdalar gibi işlenmiş gıdalar da merkezi sinir sistemine zarar verir. Bu da dejeneratif beyin bozukluğuna yol açar. İleriki yaşlarda Alzheimer´a neden olur.

Çok tuzlu gıdalar

Tuzun kalbe zarar verdiğini herkes bilir. Bilinmeyen şey ise tuzun içindeki yoğun sodyum beyne de zararlıdır ve düşünme yeteneğini zayıflatır. Zekayı da gerilettiği ispat edilmiştir.

Tahıllar

Tahılların hepsi beyin fonksiyonlarına zarar verir. Ancak bunun tek istisnası yüzde 100 tam kepekli tahıllardır. Yani tam tahıllar. Eğer çok tahıl tüketirseniz bu hızlı yaşlanmanıza da yol açacaktır.

İşlenmiş proteinler

Proteinler kas yapıcıdır. Et ise en yüksek kalitede ve en zengin protein kaynağıdır. Ancak sosis, salam, sucuk ve benzeri gıdalar gibi işlenmiş proteinlerden uzak durulmalıdır. Doğal proteinler sinir sistemini yapılandırırken, işlenmiş proteinler tam tersini yapar. Yani sinir sistemini tahrip eder.

Trans yağlar

Kesinlikle her türlü trans yağdan uzak durulmalıdır. Trans yağlar bir çok ciddi soruna yol açar. Kalp sorunları, kolesterol ve obezite bunların en çok bilinenidir. Az bilinen ise beyne de oldukça zarar verdiğidir. Refleksleri öldürür, beyin işlevinin kalitesini düşürür. Ayrıca felç riskini de maksimum düzeye çıkarır. Alzheimer benzeri etkileri de uzun vadede ortaya çıkar.

Yapay tatlandırıcılar

İnsanlar zayıflamak için şeker yerine yapay tatlandırıcı kullanırlar. Bunların daha az kalori içerdiği doğru olsa da faydasından çok zararı vardır. Uzun kullanımlarda beyin hasarına ve zihinsel bozukluklara yol açar.

Nikotin

Nikotinin zararları saymakla bitmez. Beyinle ilgili olanına gelince… Vücudunuzun en önemli organı olan beyninize kan gitmesini engeller… Kan gitmezse oksijen de gitmez.. Bu da beyninizin yavaş yavaş ölmesine yol açar. Kılcal damarları tıkadığı için nörotransmitterlerin üretilmesine engel olur ve işlevini engeller. Bu da sinir sistemini tüketir.

Uykuda Neden Karabasan Çöker, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Uykuyla uyanıklık hali arasında yaşanan geçici felç ve bu esnada görülen karanlık silüetler… ‘Karabasan’ın tıptaki karşılığı ‘izole uyku felci’dir.

Peki Kimlerde Görülüyor?

Uykuyla uyanıklık arasından birdenbire göğsünüze ağır bir yük binmiş gibi olur. Ne kadar çabalasanız da hareket edemezsiniz. Gözünüzü açabilirseniz eğer karanlık gölgeler görürsünüz. Bağırsanız da sesiniz çıkmaz. Halkın karabasan bilimin izole uyku felci uykunun REM yani rüya görülen döneminde karşılaşılan bir davranış bozukluğudur.

Uykunun REM sırasında, tüm çizgili kaslarda bir nevi felç ortaya çıkıyor. Kaslarda felç geliştiği için görülen rüyanın içeriğine göre el-kol hareketleri baskılanıyor. El kol hareketlerinin baskılanması aslında kötü değil aksine iyi bir şey. Aksi durumda kişinin kendine zarar vermesi kaçınılmaz olur.

uykuda neden karabasan coker hic merak ettiniz mi 2 Uykuda Neden Karabasan Çöker, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Kişi uyanmadan önce kaslardaki felç çözülür. Bazı durumlarda ise kişi felç çözülmeden uyanıyor. Bu süreçte yaşadığı panik halüsinasyonlar görmesine panik atak geçirmesine neden oluyor.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Aylin Aksoy Çoban, “Çalışanlar iş stresi yüzünden daha sık karabasan yaşıyorlar. Bunun en önemli tetikleyici nedeni ise uyku düzensizliğidir. Uyku düzeni bozuk olanlarda, vardiyalı çalışanlarda, depresyon hastalarında, bazı ilaçları kullananlarda daha sık görülüyor” diyor.

Karabasan hakkında merak edilen soruları yanıtlayan Dr. Aylin Aksoy Çoban, şu bilgileri veriyor.

uykuda neden karabasan coker hic merak ettiniz mi 3 Uykuda Neden Karabasan Çöker, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Karabasan Nasıl Oluşuyor? 

Beyin uyurken vücut kasları da uykudadır. Uyuyan bir insanın kolunu kaldırıp bıraktığınızda kolu düşer çünkü kaslar aslında felç konumundadır.REM uykusu sırasında beyin bazen birden uyanır, ancak bu uyanma kaslarda olmaz. Kaslar felç durumunda kalır ve beynin uyanıklığına eşlik edemez. Uyanan kişi sanki vücudunun üzerinde biri oturmuş ya da ağırlık çökmüş gibi hisseder.

Aslında o anda olan durum kişinin kaslarını kıpırdatamaması sonucu hissettiği felç durumudur. Beyni uyanan kişi bedeni ve kasları tam olarak uyanmadığından hareket edemez, konuşamaz.

uykuda neden karabasan coker hic merak ettiniz mi 4 Uykuda Neden Karabasan Çöker, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Çoğu zaman bunu yaşayan kişiler korku ve endişeye kapılırlar. Uyku felci birkaç saniye veya birkaç dakika sürebilir. Kaslardaki bu geçici felç durumu aslında koruyucudur, çünkü REM uykusunda rüya görürüz. Rüyada koşarız, zıplarız ve bazen uçarız. Rüya sırasında yaptığımız hareketleri gerçekte de yapmamamız için kaslarımızda geçici felç durumu meydana gelir.

Bu sayede rüyada koşarken koşma hareketini yapmamış oluruz. Bu sırada beynin uyumaya devam etmesi gerekirken bir anda uyanır.

uykuda neden karabasan coker hic merak ettiniz mi 5 Uykuda Neden Karabasan Çöker, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Yatış Pozisyonu Önemli 

Değişik çalışmalar çoğu insanın başka bir uyku patolojisi yaşamadığı halde hayatlarında en az bir kez uyku felci yaşadığını göstermektedir. Bazı çalışmalarda değişik faktörler suçlanmıştır. Örneğin; sırtüstü yatmak, düzensiz uyku saatleri, aşırı stres, bazı ilaç tedavileri (alerji ilaçları ve bazen uyku amaçlı alınan ilaçlar), uyku öncesi açlık.

Işık Karabasanı Çağırır 

Uyku ortamının düzeninde dikkat edilmesi gereken en önemli husus ortamın ışıksız olmasıdır. Işıkla uyumak uykunun kalitesini azaltan bir unsurdur. Işık açık uyumak, fazla ışık veren gece lambası kullanmak uykunun derinliğini etkiler, düşünülenin aksine karabasan ya da diğer uyku bozukluklarının ortaya çıkmasına nenden olur. Yatmadan kısa süre önce yenilen yemek, atıştırmak uyku kalitesini bozacaktır. Mide doluyken yatar pozisyona geçmek reflü riskini de artırır.

uykuda neden karabasan coker hic merak ettiniz mi 6 Uykuda Neden Karabasan Çöker, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Tedavisindeki Önemi Nedir? 

Günde en az 7-8 saat uyunmalıdır. Daha az süre uyuyup yettiğini iletenler olur, ancak baktığınızda az uyuyanlarda karabasan sıklığı daha fazladır. Düzenli uyku karabasan tedavisinin en önemli ayağıdır. Düzenli uyku kişinin derin uyku kalitesine yansır ve ani uyanmaların önüne geçer.

Karabasan Tedavisi Var Mı? 

Ailede öykü varsa, başka uyku bozuklukları eşlik ediyorsa ya da uyku sırasında apne dediğimiz soluk alıp vermenin durması da gözleniyorsa, kişi uyku laboratuarına yönlendirilerek uyku EEG’si ile izlenir. Beyin dalgaları ve uyku bozukluğu çeşidi belirlenir. Tek bir uyku bozukluğu çeşidi varsa buna gerek kalmadan sadece ilaç tedavisi ile uyku düzenlenir.

Depresyon gibi psikiyatrik hastalıklar da uyku bozukluklarını tetikler. Yapılacak psikiyatrik muayene sonucunda düzenlenecek antidepresan tedavi ve uyku düzenleyici tedavi bu sorunu tamamen ortadan kaldırır. Altta yatan psikopatoloji ilaçla düzenlenmeden yapılacak terapi her zaman yeterli olmayabilir. Kişinin yaşamındaki çatışmaları terapi ile çözümlemek iyi bir destekleyici durumdur ancak bu fiziksel problemin tedavisinde her zaman yeterli olmayabilir.

uykuda neden karabasan coker hic merak ettiniz mi 7 Uykuda Neden Karabasan Çöker, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Karabasanın İlacı Var Mı?

Uykuya geçişi sağlayan, REM-Non-REM döngüsünü bozmayan, derin uyku kalitesini artıran ilaçlar tedavide kullanılır. İlaçların etkileri ya da yan etkileri çok subjektiftir. Kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu nedenle hiçbir ilaç doktor tavsiyesi ya da doktor kontrolü dışında kullanılmamalıdır.

Gecede Birden Fazla Yaşıyorsanız Dikkat! 

Stresli yaşam koşullarında birkaç gecede bir tekrarlayabilir. Nadiren de olsa bu durumu her gece yaşayan kişiler de olmaktadır. Aynı gecede birkaç kez bile yaşanabilir. Etkisi saatler sürebilir. Bu sıklıkta yaşanan uyku felci yaşam kalitesini bozduğundan hemen doktora başvurulmalıdır. Ayrıca eşlik eden halüsinasyonlar varsa muhakkak yardım alınmalıdır.

Raflar domuz dolu! Bunların hepsini yedik…

Gıda sektörü bütün ahlaksızlığıyla, her gün bizim ve çocuklarımızın sağlığını tehdit ediyor. Biliyorsunuz, hazır yoğurtlarda, hazır dondurmalarda, pastanelerde, jölelerde, kremalarda, market ürünlerinin bir çoğunda “kıvam artırıcılar” adıyla domuz mamülleri kullanılıyor. Artık ‘neyin içinde var, neyin içinde yok’, net olarak bilmek neredeyse imkânsız. Haliyle bunları kullanan adamlara “kullanıyor musunuz” diye sorup, doğru yanıt vereceklerine güvenmek de mümkün değil. Tadı bozuk, kendi bozuk olmasına rağmen; uzun süre hiç ekşimeyen, çürümeyen, küflenmeyen, kıvamından dahi bir şey kaybetmeyen yiyeceklerimiz var artık.

Peki, bu nasıl oluyor? 

Cevap: Kıvam artırıcılar, katkı maddeleri…
Nedir onlar diye sorsak, “E” ile başlayan anlamayacağımız ve nereden/nasıl elde edildikleri bilinmeyen sayılar işitiyoruz. Jelatin (E441) çok değerli bir protein.. Gıda sektöründe yaygın şekilde kullanılıyor. Jelâtinin takriben % 99’u, Müslüman olmayan ülkeler tarafından üretilmekte.

Uluslararası kuruluşlar katkı maddesine bir numara veriyor. Avrupa Birliği’nde bu E kodu ile yapılıyor. Biz de de aynı kodlama geçerli.

Jelatin nedir?

Jelâtin memelilerin dokularında, hususiyetle kas­ları kemiklere bağlayan yerlerde ve derilerde bulunan kollajenden çıkartılan bir proteindir. Kollajen su ile kaynatıldığında jelâtin olarak bilinen, suda çözülür proteine dönüşür. Soğutulduğunda, çözelti kollajene dönüşmez; fakat jel hâline gelir. Jelâtin başta domuz, sığır ve çok az olarak da balık gibi hayvanların deri, kemik ve bağ dokularının kaynatılması ile üretilir. Bu madde, güçlü şekil alma kabiliyeti, şeffaf jel oluşturması, esnek film hâline gelmesi, hazmının kolay olması, sıcak suda eriyebilmesi ve kolayca şekil alması gibi hususiyetleri sebebiyle gıda üretiminde pek çok sahada kullanılmaktadır.

Günümüzde jelâtin üretiminde genelde domuz ve helâl tarzda kesilmemiş sığır derisi kullanılmaktadır. Gıda üretiminde kullanılan jelâtinin hammadde kaynağı ise domuz derisidir. Elde edilme safhasında ekstraksiyon öncesi, ön işlemlerin kısa sürede tamamlanması ve oluşan atık suyun asgari seviyede olması, domuz derisinin kullanılmasını cazip kılmaktadır. Ayrıca domuz derisinden jelâtinin elde edilmesi, bir hayli ucuzdur.

Yılda 380.000 ton kadar üretilen jelâtinin 150.000 tona yakını Müslümanlar tarafından tüketilmektedir. Dünya piyasalarında kilogram fiyatı takriben 4–6 dolar olduğu düşünülürse, Türkiye jelâtin için 20 milyon dolar kadar harcama yapmaktadır. Kaynağı sebebiyle büyük tartışmalara sebep olan ve şüpheyle yaklaşılan jelatini Türkiye’de 2011’den beri iki yerli firma da üretmeye başladı. Fakat ihtiyacı tam karşılayamıyor.

Gıda üreticilerinin çoğu ucuz diye mahiyeti meçhul ithal jelatini kullanıyor. Oysa menşeinin ciddi bir şekilde araştırılması gereken bu katkı maddesinin hemen hemen her alanda yaygın bir şekilde kullanılması, inanan insanlar için son derece endişe vericidir.

Jelatinsiz ürün neredeyse yok..!

Bir nevi protein olması sebebiyle jelâtin üreticileri, jelâtinin günlük hayatın her safhasında kullanılabilmesi için yoğun gayret göstermiştir. Menşeinin ciddi bir şekilde araştırılması gereken bu katkı maddesinin hemen hemen her alanda yaygın bir şekilde kullanılması, inanan insanlar için son derece endişe vericidir.

Ürünlerde jelleştirme, koyulaştırma, sırlama ve kapsülleme maddesi olarak, jelâtin yaygın bir kullanım sahasına sahiptir: Pek çok pasta ürününde, yoğurtta, dondurmacılıkta, eritilmiş peynir ve kaşar üretiminde, margarinde, salam, sucuk sosis, jambon gibi et ürünlerinde, şekerlemelerde, reçel, marmelat, helva, pekmez ve tahin gibi gıdalarda, fındık ve fıstık ezmelerinde, meyve sularında, sakızlarda, ilâç endüstrisinde, kapsül, film ve tablet yapımında, kan verme ürünlerinde, krem, losyon, şampuan, parfüm gibi cilt ve kozmetik ürünlerinde, hayvan yemlerinde, fotoğrafçılıkta ve karbonlu kağıt yapımında jelâtin kullanılmaktadır.

’İnsan, yediklerine bir baksın.’’ (Abese suresi/24)

Dinimizce Haram olan Domuz Soframıza katkı maddesi olarak giriyor .Domuz dan elde Edilen katkı Ürünleri ve Gıdalar

Gün geçtikçe daha çok miktarlarda tüketilen bu katkı maddeleri, beslenmeyle ilgili kalp hastalıkları, allerjik astım ve ürtiker gibi çeşitli hastalıkların gelişimine yol açıyor.

Domuz yağı katkılı gıda maddeleri uluslararası (E) kodları..

E -100, E -102, E – 103, E -110, E-111, E -120, E • 123, E-124,
E -125, E -126, E – 127, E -128, E -140, E-141, E-142, E -152,
E -153, E -210, E -213, E- 214, E -226, E -234, E -252, E -270,
E -280, E -325, E -326, E •327, E -334, E -335, E -336, E -337,
E -420, E -430, E -431, E -432, E -433, E-434 E -436, E-442,
E -470, E -471, E -472, E •473, E -474, E -475, E -476, E -477,
E -478, E -480, E -481, E -482, E -483, E -488, E -489, E -491,
E -492, E -493, E -495, E -542, E -550, E -570, E -572, E -591,
E -631, E -632, E -633, E -635 E -904,

Can Boğazdan Çıkıyor! (Gıda Terörü) – Dr. Ayşe Ebrar

“Türkiye’de “hiç yemedim” diyen, bir büyük domuz götürmüştür. “

Pediatri profesörü bir hocamın sözüydü bu. Mamüllerinde domuz ürünü kullandığını tespit ettiği pastaneleri, gıda işletmelerini, dava açıp kapattıran da o hocamdı. Dini hassasiyetleri olmadığını söylemesine rağmen, domuz konusunda çoğu müslümandan daha fazla hassasiyet göstermesinin sebebini sormuştuk, anlatmıştı uzun uzun…

Gıda sektörü bütün ahlaksızlığıyla, her gün bizim ve çocuklarımızın bedenine tecavüz ediyor. Biliyorsunuz, hazır yoğurtlarda, hazır dondurmalarda, pastanelerde, jölelerde, kremalarda, market ürünlerinin bir çoğunda “kıvam artırıcılar” adıyla domuz mamulleri kullanılıyor. Artık ‘neyin içinde var, neyin içinde yok’, net olarak bilmek neredeyse imkânsız. Haliyle bunları kullanan adamlara “kullanıyor musunuz” diye sorup, doğru yanıt vereceklerine güvenmek de mümkün değil.

Tadı bozuk, kendi bozuk olmasına rağmen; uzun süre hiç ekşimeyen, çürümeyen, küflenmeyen, kıvamından dahi bir şey kaybetmeyen yiyeceklerimiz var artık. Peki, bu nasıl oluyor? Cevap: Kıvam artırıcılar, katkı maddeleri… Nedir onlar diye sorsak, “E” ile başlayan anlamayacağımız ve nereden/nasıl elde edildikleri bilinmeyen sayılar işitiyoruz.

İnsan yiyip içtikleriyle, büyür, yaşar, inşa olur. Yiyeceklerimizin sıhhati, bizim hem beden hem de ruh sıhhatimizin belirleyicilerindendir. Yaratılanlar içinde, bize helal olanların sayısını bir düşünün. Milyonlarca çeşit helal nimetin yanında, tek domuzun haram kılınmasının sebebini hiç merak ettiniz mi? Pislik içinde yaşadığı için gibi açıklamaları mutlaka duymuşsunuzdur, köyde bulunmuşluğunuz varsa, yediğimiz birçok hayvanın bir şekilde kendi pisliğine bulaşarak yaşadığını bilirsiniz.

Peki, diğer hayvanlar değil de domuz neden haram?

Kardeşlerim, domuz genetik olarak insana en yakın hayvandır. Organ nakli tartışmalarında, domuzdan alınan kalp kapakçıklarının insana nakledilebildiğini de duymuşsunuzdur. Bu genetik yakınlık sebebiyle tıp alanında domuzlar üzerinde çok araştırma yapılıyor. İmmun hastalıkların, otoimmun hastalıkların (Multipl Skleroz, Romatoid Artrit, Behçet, Lupus, Sjögren, Ankilozan Spondilit vs.) ve kanserlerin en önemli sebeplerinden biri yiyip içtiğimiz ürünler. Bu tür hastalıklar batı toplumunun hastalıklarıdır. Bizde görülme oranları eskiden çok düşüktü, artık her geçen gün artıyor. Vücudumuz kendinden olmayan, maddelere karşı antikor üretir. Domuz kaynaklı yağlara, proteinlere karşı da üretiyor, ancak genetik yapımızın benzerliği sebebiyle, ürettiğimiz antikorlar domuzla bizim hücrelerimizi karıştırıyor ve kendi bedenimize saldırmaya başlıyor. Sonuç: Otoimmun hastalık. Başka bir mekanizmayla da bu ürünler, genetik yapımızda değişikliklere neden olarak, kanserlere sebep oluyor.

Çikolataların çikolata olmadığını biliyor muydunuz?

İçeriklerini bir okuyun lütfen, hemen hepsinin kakao oranı %15-20i geçmiyor, kalan %80 lerini ne idüğü belirsiz çerçöp oluşturuyor.

Şekerli vanilin diye bildiğimiz pasta malzemeleri, vanilyalı ürünlerin hemen hepsi, bisküviler, dondurmalar, kremalar hani… Vanilya değil. Bizim vücudumuz doğal olarak morfin benzeri bir madde salgılar, yaşamın devamı için gereklidir bu madde. Vanilin denen madde ise bizim vücudumuzda üretilen bu maddenin reseptörlerine bağlanarak, morfin benzeri etki oluşturuyor. Bir düşünün, her gün yemeden duramadığınız hazır gıdalar var mı? Bırakamadığınız? Bilin ki kalorisi çok yüksek olan o sağlıksız gıdalara siz ve çocuklarınız, uyuşturucu bağımlıları gibi bağımlısınız.

Kola gibi gazlı içecekler, fastfood sektörünün en büyük silahı. Yemeğin yanında gazlı bir içecek içerseniz, gazla dolduğu için mideniz hızlı boşalır, tokluk hissi oluşmaz, doyduğunuzu fark etmezsiniz, ne kadar yediğinizi anlamazsınız. Yanında kolayla sunulan o menülerin içerdiği katkı maddeleri, kullanılan yağlar da fastfood bağımlılığınızı başlatır. Aradan 2-3 saat geçmeden, tekrar acıkır, bir hamburger-kola menüsü daha almak isteği taşırsınız. Sonuçta sizi ve çocuğunuzu bu gıdalara bağımlı yaparlar. Evde bir çorba kaynatacak, köfte yoğurup, pişirecek vakti olmayan kadınlar da sistemin gönüllü anneleri olarak kullanılır.

Çocuklar üzerinden yürütülen bu gıda terörü, sizi ve çocuklarınızı obez yapar. Sonra sistem şişmanlar için kıyafetler hazırlatır, satar. Hemen ardından size “çok şişman” olduğunuzu söyleyip, diyet yapmayı önerir, diyet sektörünü harekete geçirir. Yağsız, tuzsuz, lezzetsiz, sağlıksız diyet ürünlerini fahiş fiyatla evinize sokar. Ne oldukları belirsiz bu ürünlerin çoğu kilo vermenizden ziyade, kişisel olarak azap çekmeniz içindir. Diyet kitaplarını, spor aletlerini, zayıflama haplarını da almanız gerekir. Tabi arada, obeziteden, diyabetten, kanserden ölmezseniz, paranızın son damlasına kadar sizi sömürürler.

Ne olur, evinize bu ürünleri sokmayın, çocuklarınıza yedirmeyin.  ev yapımı tariflere başvurun, çocuklarınızı seviyorsanız, onlar için alternatifleri sizler üretin ki başkaları onların canına-ruhuna tecavüz etmesin, sağlıklarına kastetmesin. Marketlerdekilerde gözleri kalmasın istiyorsanız, evinizde kendi ellerinizle yapın. İçinde margarin kullanılmamış, katkı maddesi görmemiş, ev kurabiyesi, bütün bisküvilerden, çikolatalardan sağlıklıdır. GDO lu gıdalardan uzak durun, genetiğiyle oynanmış her ürün bir bozgundur. Her zaman kaçınmak ne ölçüde mümkün olur, bu bizlere bağlı ama unutmayalım “sakınanlar ancak korunanlardır.”

Hastanede kim “kanser” kelimesini duysa korkuyor ama asıl olarak obezite bu çağın en büyük hastalığı. Doktorlar olarak kanserlerin birçoğunu tedavi edebiliyoruz, birçok hastalığın iyileşme imkânı var bugün. Ama obezite karşısında çaresiziz. İrade insana verilmiş en büyük nimet, iradenizi devredışı bırakmalarına izin vermeyin. Bağımlılık ve sarhoşluk yapan her şey sıhhatinize zararlıdır. Bilinçli ve duyarlı bir insan bu oyuna gelmez kardeşim. Peygamberimizin sünnetini hatırlayalım, sahabenin sofralarına bakalım. Doymadan kalkmak, midemizin üçte birinin su, üçte birinin hava, üçte birinin yemek için olduğunu hatırlayalım. Helal dairesi bize yeterlidir. Allah’a emanet olun.

TÜKETİCİ BİLİNCİ OLUŞMASI İÇİN LÜTFEN SOSYAL MEDYA HESAPLARINIZDA PAYLAŞIN..!

Dr. Ayşe Ebrar

İşte Hayat Kurtaracak 16 İpucu?

Londra’daki Kine College Hastanesi Yaşlanma Bilimi Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, vücudumuzun bize hayatımızı kurtaracak tam 16 ipucu verdiğini ortaya koydu. Prof. Dr. Robert Bale, “Sadece parmaklarınızın uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda değer bilgi sahibi olmamızı sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili önemli detaylara; dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz” diyor…

Tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine kadar vücuttaki her şey birer gösterge. O halde bir test yaparak ne kadar sağlıklı olduğumuzu anlamak mümkün. Test edin, kendi check-up’ınızı kendiniz yapın… İşte vücudunuzun size verdiği 16 ipucu…

1. TIRNAKLAR

Tırnaklarınıza dikkatle bakın. Eğer hafif mavilik ya da; morluk görürseniz bu bir kalp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir. Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da üstlerinde tümsekler olması da nefes alma hatta akciğer sorunlarıyla karşı karşıya olduğunuzu gösterebilir.

2. NEFESİNİZİ SAYIN

Eğer dakikada 15 kez ve daha altında nefes alıp veriyorsanız sağlıklı ciğerlere sahipsiniz demek… Eğer 25 kez nefes alıp veriyorsanız o zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz.

3. GÖZLER

Aynada gözlerinizden birine bakın. İris’in etrafında beyaz bir daire varsa kolesterol seviyeniz yüksek anlamına geliyor. Bu aynı şekilde yaklaşan kalp sorunlarının da en büyük habercisi.

4. AVUÇ İÇİNİZE BAKIN

Avuç içlerinize dikkatle bakin. Eğer kırmızı ve lekelilerse karaciğerinizde sorun var demek.

5. HAFIZA KONTROLÜ

Bir tepsinin üstüne rastgele 10 eşya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye bakın. Kaç tanesini hatırlayabildiniz? İyi bir hafızanızın olması Alzheimer’le karşılaşma riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.

6. KAS KONTROLÜ

Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz olsun. Bir bacağınızı havaya kaldırın. Bir kişinin ayağınıza bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere düşüyorsa, kaslarınız da bir zayıflık olduğu anlamına geliyor.

7. DIŞ GÖRÜNÜŞ

Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz üzerine bir cetvel yerleştirin. Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz uzaklığı ölçün. Ne kadar yakına gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz sağlığınızın iyi olduğu anlamına geliyor.

8. TİROİT MİSİNİZ?

Kollarınızı yere paralel olarak tam karşınızda bir şeye uzanıyormuş gibi uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer elleriniz bu pozisyonda titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz çok.

9. DÜZ YÜRÜMEK

Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir.

10. DOĞUM KİLONUZ?

Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3 kilonun altında doğmuşsanız kalp sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

11. BELİNİZ KALIN MI?

Vücut sekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu yasama riskiniz daha fazla.

12. TUVALET SIKLIĞI?

Her 3 saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı mı hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarından biri sık tuvalete gitmektir.

13. NABIZ KONTROLÜ

Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o kadar uzun yasayacaksınız demektir. Yani nabzınız 70’in altındaysa sağlıklısınız anlamına geliyor.

14. DİŞLERİNİZİ FIRÇALAYIN

Eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.

15. PARMAK UZUNLUĞU

İşaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazla.

16. AYAK BİLEKLERİ

Ayak bileklerindeki çukurlara dikkat! Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Ceviz ağacının dibinde neden oturulmaz, hiç merak ettiniz mi?

Ömrü oldukça uzun, görkemli mi görkemli, adına şiirler yazılan ceviz ağacının bugüne kadar hiç duymadığınız, duyunca yok artık diyeceğiniz özellikleri var. Ceviz ağacı sadece ceviz vererek doğaya fayda sağlamıyor öyle bir sistemi var ki hayran olmamak elde değil. Peki ceviz ağacının altında oturmak neden tehlikeli? İşte ceviz ağacının hiç bilinmeyen inanması zor özellikleri.

Ceviz Ağacının Altında Neden Oturulmaz?

Ceviz ağacı sülfür gazı salgılar. Havadaki diğer gazlardan daha ağır olduğu için dibe çöker ve cevizin altında oturanı sersemletir. İşte Toroslar’a has bu söz oradan geliyor. Halkta yanlış bir kanaat olarak yerleşmiş. Ceviz ağacı içinde bulunan bu gazlar, ağacın dibinde kendi fidesi dahil olmak üzere yetişmesine izin vermiyor. Ceviz ağacı yetiştirdiğiniz yerde kolay kolay ot derdiniz olmuyor.

Sülfür gazının ozon tabakasını tamir etme özelliği var. Sırf bu sebepten dolayı dünyadaki ceviz ağacının sayısının artırılması gerekiyor. Cevizin insan vücuduna sağladığı faydaları saymakla bitmez. İşte uzmanından cevizin faydalarına ilişkin değerli bilgiler.

Cevizin Faydaları Neler?

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Ziraat Fakültesi öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sütyemez ve Yrd. Doç. Dr. Muharrem Ergun‘un hazırladığı raporda, cevizin insan sağlığına faydalarını bakın nasıl anlatıyor.

Yüksek oranda omega-3 yağ asiti barıdırıyor

Cevizdeki yüksek orandaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalıklarını, inmeyi, diyabeti, yüksek kan basıncını ve klinik depresyonu azaltıyor. Ceviz tüketimi kandaki kolesterol seviyesini düşürüyor, kalp atışlarında düzensizliği önlüyor.

Bağışıklı sistemini güçlendirerek kanseri önlüyor

Cevizdeki fitosteroller, kalın bağırsak, göğüs ve prostat kanseri gibi kanser türlerinden korunma sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Kolesterolü dengeliyor

Ceviz, damarlarda daha az pıhtılaşma özelliği olan kan tipinin üretimine ve iyi kolesterol oranının kötü kolesterol oranına göre artmasına yardım ediyor, kolesterolün damarları tıkama aşamasında önemli bir adım olan şişme ve kızarıklığı azaltabiliyor. Cevizdeki l-arginin kan damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlayarak kan-damar sisteminin rahatlamasını sağlıyor. Cevizdeki yağ asitlerinin kalp hastalıklarını önleme etkileri var.

Beynin gıdası olarak kabul ediliyor

Beyne benzeyen ceviz, kavrama ve anlamayı geliştiriyor. Asya’da ceviz hala beyin gıdası olarak kabul ediliyor, bu ülkelerde öğrenciler, sınavlardan önce ceviz yiyerek notlarını yükseltebileceklerine inanıyor. Omega-3 yağ oranı düşük çocuklarda daha yüksek hiperaktif olma özelliği, daha fazla öğrenim ve davranış bozuklukları, daha fazla huysuzluk ve uyku düzensizlikleri gözlemleniyor. Ceviz, bu sorunları önleyen omega-3 bakımından çok zengin.

Safra taşının oluşmasını engelliyor

Cevizdeki yağ profili, fitosteroller ve magnezyum, safra taşı oluşumunun önüne geçiyor. Cevizdeki melatonin, beyin bezesi tarafından salgılanan melatoninin insan vücudunun kullanıma hazır formunu içeriyor. Melatonin, gece çalışan ve zaman farkından dolayı uyku düzensizliği çeken kişilerde uyuma rahatsızlıklarını ortadan kaldırabiliyor.

Parkinson ve alzheimer hastalıklarına önlüyor

Cevizin, antioksidan özelliği dolayısıyla kardiyovasküler ve sinir sistemine zarar veren parkinson ve alzheimer gibi çok kuvvetli hastalıkların gelişimini erteleyebileceği veya azaltabileceği ileri sürülüyor. Ceviz, antioksidan savunmada önemli olan birtakım enzimlerde zorunlu kofaktörler olarak görev yapan manganez ve bakır içeriyor.

Kelle paça çorbasının mucizevi şifası!

Kelle paça özellikle küçükbaş hayvanların baş ve ayak kısımlarının bir takım işlemlerden geçmesiyle elde edilen çorbadır, diğer bir ifadeyle paça çorbası olarak adlandırılır. Paça çorbasının içerisinde bulunan protein, kolesterol ve kollajen maddeleri kelle paça çorbasını zengin bir besin haline getiriyor. Özellikle kollajen maddesi kanser hastaları için tüketilmesi gereken en önemli besinlerden bir tanesidir.

Kelle Paça Çorbası Faydaları

Yağ oranı ve kalorisi oldukça yüksek bir besindir. Kolesterol bakımından da yüksek besin değeri olan paça çorbası özellikle çocuklara gelişim dönemlerinde içirilmesi tavsiye edilir. Ayrıca kanser hastalarının tedaviden olumlu sonuç almaları ve kanserli hücreleri yok etmeleri için kollajen adı verilen bir maddeden almaları zorunludur. Kemoterapi döneminde alınan ilaçlar vücutta ki kollajen düzeyini bozma gibi bir etki oluşturabilmektedir.

Tedavi döneminde kelle paça çorbasından alınan kollajen sayesinde tedaviye cevap verme daha sağlıklı ve hızlı gerçekleşiyor. Kollajen maddesi ise yalnızca kemik suyunda, paçada ve tavuğun suyunda bulunan bir maddedir. Bu sebeple kanser hastaları için paça tedavi edici bir besindir.

Kırık Çıkık Durumlarında, Kemiklerin Hızlı Onarılması İçin Sürekli Paça Çorbası İçin

Genellikle halk arasında kırık ve çıkık durumlarında paça çorbası içmenin tedavi ettiğine inanılmaktadır. Kelle paça çorbasının kırık ve çıkıklarda tedavi edici olduğuna dair henüz bir araştırma mevcut değildir. Ancak genellikle kırık ve çıkık durumlarında hasta daha az hareket etmek durumunda hatta bazen yatağa bağlı kalmaktadır. Hareketin az olduğu bu durumlarda kelle paça gibi yüksek kalorili ve yağlı bir besin tüketmek aşırı kilo alımına sebep olabilmektedir.

Kilo almak isteyen kişilere tavsiye edilir. İçerisinde ki yüksek kalori ve besin değerleri sayesinde sağlıklı bir şekilde vücudun ihtiyacı olan besinleri de alarak kilo alımı gerçekleştirir. Kilo almak isteyen kişilerin günde 2 kase kelle paça çorbası içmesi tavsiye edilir.

Soğuk algınlığına karşı faydalı bir çorbadır. Kısa sürede soğuk algınlığını vücuttan atar. Kelle paça çorbası omega-3 bakımında da zengin bir besindir.

Kelle Paça Çorbası Zararları:

Kelle paça çorbası kalori miktarı fazla olan bir besindir. Bu sebeple kilo problemi olan kişilerin paça çorbasını çok sık tüketmeleri önerilmez. Ayrıca kelle paça çorbası kolesterol bakımından da zengin bir besindir. Kolesterolü fazla olanlar için önerilen bir besin değildir. Aşırı tüketildiğinde kelle paça çorbası kalpte yağlanma meydana getirebilir.

Prof. Dr. Rasim Küçükusta: Tüm sağlık reçeteleri yalan!

Profesör Ahmet Rasim Küçükusta ezberleri bozdu. Dünya sağlık kartellerini eleştirdi. “Hastaneye giderseniz sizi zorla hasta ederler” dedi. TGRT Haber TV’deki “Ercan Gürses’le Haftasonu” programına konuk olan Küçükusta, korkunç iddialar ortaya attı.

İşte O Çarpıcı Sözler:

MR’ların yüzde 90’ı gereksiz yere çekiliyor. Kanser taramalarının çoğu kandırmaca. İnsanlar kendilerini kullandırmasın. İlaçların çoğu boşa veriliyor. Yüzde 37’si çöpe gidiyor. Antibiyotik yazan değil, yazmayan doktor makbuldür. Ama bizde tam tersi geçerli maalesef. Grip aşılarının etkinliği sıfır.. Ben hayatta vurdurmam. Her yıl gereksiz yere binlerce biyopsi yapılıyor, röntgen çekiliyor.- Leblebi çekirdek yer gibi anjiyo yapılıyor. Stent takılıyor.

Bunlar Vücuda Zarar Veriyor.

Check-up kampanyaları gerçek bir tuzak. Akciğer filmi vücudunuza zarar veriyor. İnsanlar kendiliğinden geçecek hastalıklar için kesinlikle hastanelere gitmesinler. Tahliller vücuda radyoaktif ışın veriyor.

Gereksiz İlacın Faydası Yok, Zararı Var.

“Başlangıç” diye bir şey uyduruldu. Hastalara, alzheimer, reflü, astım başlangıcı teşhisi konuyor. Amaç hastayı boş çevirmemek.

Başlangıç Diye Bir Şey Yok. Ya Hastasın, Ya Değilsin.

Kolesterol ilaçlarının tedavi yüzdesi çok düşük. Zararı daha fazla. Hayat tarzınızı değiştirmek ilaçtan çok daha etkili. Doğal beslen, hareket et bu beladan kurtul. Nodül çok abartılıyor. Nodülün kansere dönüşme ihtimali çok düşük. Bunun için gereksiz tahlil ve teşhisler yapılıyor. Vitamin haplarının sağlam insanlara hiçbir faydası yok. “Ben yorgunum” diye vitamin hapı alınmaz. Köpek balığı kıkırdağı ile kanser tedavi edildiği iddiası tamamen uydurma. Köpek balıklarının kansere yakalanmadığı düşüncesi de safsata. Bu hayvanlarda kırk çeşit kanser tespit edildi. “Bitkisel ilaçların hepsi masumdur. Yan etkisi yok” düşüncesi doğru değil. Unutmayın, haşhaş, tütün, zehirli mantar da birer bitki..!

Hastalıklardan Korunmak İçin İlaç İçmeyin, Bunları Yapın!

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, hastalıklardan korunmanın bir yolunun da “Stresten uzak kalmak ve inançlı olmak” olduğunu söyledi. Neler yapılması gerektiğini 5 maddede sıralayan Küçükusta, şunları söyledi: “Hastalıklardan korunmak için ilaç içmenize, aşı yaptırmanıza gerek yok, bunları ticari tıbbın pazarlama numaralarından başka bir şey değil.

Bunun için yapmanız gereken sağlık hayat tarzının icaplarını yerine getirmekten ibaret:

  • BİR: Adam gibi beslenmek
  • İKİ: Yeteri kadar hareket (Sakın ağır spor yapmayın)
  • ÜÇ: Sigara alkol kullanmamak
  • DÖRT: Yeteri kadar gece uykusu
  • BEŞ: Stresten uzak kalmak ve inançlı olmak.

Sadece 1 dakikada uykunuzu getirecek harika yöntem

Endişeliyseniz ya da önemli bir olaydan önce stres yaşıyorsanız, uykuya dalmak ve uykuda kalmak ciddi bir sorun olabilir. Sinirlerini sakinleştirmek ve biraz dinlenmek için bunları deneyin..

Buna ‘4-7-8’ yöntemi denir. Yapman gereken ise: Sakin biçimde burnunuzdan 4 saniye nefes alın. Nefesini 7 saniye tutun. 8 saniye soluduğunuz havayı yavaşça bırakın.

Gerçekten çok basit. Çılgınca gelebilir, ama gerçekten işe yarıyor.

Nasıl çalışır?

Stresli veya endişeli olduğunuzda, kanınızdaki adrenalin miktarı artar ve nefesiniz daha hızlanır ve hafifleşir. Bu nefes egzersizi bir çeşit sakinleştirici gibi davranıyor. Nefesinizi kasıtlı olarak bu şekilde yavaşlatmak kalbinizin ritmini yavaşlatır ve sizi çok çabuk sakinleştirir; basit bir fizyoloji!

Aynı egzersiz, zihninizi de sakinleştirmeye yardımcı olur çünkü bu tamamen size solunum üzerinde yoğunlaşmanızı sağlar. Farkında değilsiniz, ancak şu anda merkezi sinir sisteminiz etkinliğini yavaş yavaş azaltıyor ve kaygı duyguları kayboluyor. Herhangi bir nörolog sizin için bunu onaylayabilir.

Sonuç, tüm vücudunuzun rahatlamış olmasıdır. Sahip olduğu fiziksel etkinin hızı ve gücü açısından, egzersiz bir anesteziye benzer. Harvard tıp doktoru Andrew Weil , ‘4-7-8’ yönteminin birkaç yüzyıl boyunca Hint yogisi tarafından iyi bilinen bir yöntem olduğunu araştırdı. Tam bir gevşeme durumu elde etmek için bunu meditasyon uygulaması sırasında kullanıyorlar. Bu nedenle, tamamen zararsız olduğunu söylemek güvenlidir.

Özellikle sizin için nasıl faydalı olabilir?

Mesela bir şey sizi rahatsız ettiği için geceleri uyanırsanız bu yöntem yardımcı olacaktır. Aynı durum, bir yarışmadan veya önemli bir hayat badiresinden önce ya da sinirlendiğinizde de işinize yarayacaktır. Yatmadan önce zihninizi ve bedeninizi rahatlatmak için aşağıdakileri karıştırın

  • 1/4 çorba kaşığı bal
  • 1/8 çorba kaşığı deniz tuzu
  • 1 çorba kaşığı Hindistancevizi yağı

Bu karışımı olduğu gibi yutabilir veya bir bardak ılık su içerisine ekleyebilirsiniz. Etki aynı olacaktır.

Tahin İle Pekmezi Karıştırmanın Zararlarını Biliyor Musunuz?

Tahini tek olarak tüketen insan neredeyse yok denecek kadar azdır. Genellikle kahvaltı sofralarında tahin ile pekmez karıştırılarak tüketiliyor. Oysa bu çok sevdiğimiz ikiliyi karıştırmak oldukça zararlıymış.

tahin ile pekmezi karistirmanin zararlarini biliyor musunuz 1 Tahin İle Pekmezi Karıştırmanın Zararlarını Biliyor Musunuz?

Şeker yüklemesi

Tahinin içerisinde yüksek miktarda yağ bulunuyor. Pekmezin içerisinde işe şeker. Bu ikili bir araya geldiğinde sağlığımız için faydalı değil zararlı bir besine dönüşüyor.

Kilo almak istemiyorsanız ve vücudunuza yağ ve şeker yüklemesi yapma gibi bir durumunuz yoksa ayrı ayrı tüketilmesi daha sağlıklı olabilir.

Vücutta ki suyu tutuyor

Tahinin içerisinde yüksek miktarda bulunan protein bulunuyor.  Bu da böbrek rahatsızlığı yaşayan insanlar için olumsuz etki oluşturmakta.

Pekmez içerisinde bulunan yüksek miktarda şeker ise şeker hastaları için tehlike.

tahin ile pekmezi karistirmanin zararlarini biliyor musunuz 2 Tahin İle Pekmezi Karıştırmanın Zararlarını Biliyor Musunuz?

Vücutta şişkinliğe sebep olabilir

Bu ikili sık sık tüketildiğinde vücudun belli bölgelerinde şişliklere neden olabiliyor.  Bu şişkinlikler genellikle elde ayakta ve yüzde meydana geliyor. Ayrıca karın bölgesinde de bu sorunlar oluşabilmektedir.

tahin ile pekmezi karistirmanin zararlarini biliyor musunuz 3 Tahin İle Pekmezi Karıştırmanın Zararlarını Biliyor Musunuz?

Kanser hastalıkları

Kışın bağışıklığı güçlendirmek için her gün fazla miktarda tüketilen pekmez,  sağlığınız için ciddi bir risk oluşturuyor. Pekmezin içerisinde yoğun miktarda bulunan şeker ve yağ,  ilerleyen zamanlarda kanser hastalıklarının oluşmasına sebebiyet verebiliyor.

Kilo aldırıyor

Pekmezin içerisinde bulundurduğu şeker miktarının fazla olması, kilo alımını kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kilo almak isteyen kişiler için oldukça iyi bir besindir. Günde 1 kaşık pekmez yemek bile, ay sonunda bir kilo olarak geri dönebilmektedir.

Günde 1 Bardak Kefir İçerseniz

Fermente süt ürünü olarak bilinen kefirin sağlık açısından birçok faydası bulunuyor. Uzmanlar tarafından sıklıkla tüketilmesi tavsiye edilen kefire ait insanların kafasında birçok soru işareti bulunuyor. Kefir ne zaman içilir, kefirin faydaları nelerdir, kefirin kullanım şekli gibi… Bu kadar faydalı bir içecek olan kefir hakkında tüm bilinmeyenleri araştırıp bir araya getirdik. İşte kefirin faydaları…

Kefirin faydaları son dönemlerde insanlar tarafından oldukça merak ediliyor. Uzmanlar tarafından tüketilmesi tavsiye edilen fermente bir içecek olan kefirin sağlık açısından da çeşitli faydaları bulunmakta…

Çin, Amerika ve çeşitli Avrupa ülkelerinde de sıklıkla tüketilen kefir son zamanlarda ülkemizde de tüketilmeye başlandı. Ancak insanların kafasında kefirle alakalı bir çok soru işareti bulunuyor. Bu sorulardan en önemlileri ise; kefir ne zaman içilmeli, kefirin faydaları ve kullanım şekli nelerdir gibi sorular insanların kafalarını kurcalamaya devam ediyor. Bizde bu soru işaretlerini yok edebilmek adına kefirin faydalarından, kefirin kullanım şeklinden ve kefir ne zaman içilmeli gibi soruların cevaplarını araştırdık.

İlk olarak kefirin faydaların bahsetmek gerekirse şu şekilde özetleyebiliriz;

Bağışıklığı güçlendiriyor

Ev yapımı olarak hazırlanan kefiri günde 1 bardak tüketmek bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça etkili bir içecek.

Hatta irlandalı bilim adamları tarafından yapılan bir çalışma sonucunda kefirin bağışıklık sistemini güçlendirdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Kansere neden olan tümörler üzerinde etkili

Kefir vücutta ki hücrelerin yenilenmesini sağlama da oldukça etkili bir içecektir. Bu sayede de kanserli hücreler üzerinde de oldukça etkili olduğu söyleniyor. Düzenli olarak tüketilen kefir kanser hücrelerinin gelişmesini engelleyerek tümör oluşmasının da önüne geçiyor.

Alerji ve astımda etkili

Düzenli olarak tüketilen kefir alerji ve astım hastalıklarında da oldukça etkili bir içecek.

Kemik gelişimi ve sağlığı açısından önemli

Özellikle gelişme çağındaki çocuklarda kefirin kemik gelişimi üzerinde inanılmaz etkileri bulunuyor. Düzenli olarak tüketilen kefir aynı zamanda menopoz dönemine giren kadınlarda kemik erimesinin de önüne geçiyor.

Bağırsak florasını düzenliyor

Bağırsakta meydana gelen iltihabik durumları, bağırsak kanserini ve kabızlığı kefirin iyileştirici özelliği olduğu söyleniyor.

Kefirin diğer faydalarından madde madde bahsetmek gerekirse şu şekilde sıralayabiliriz;

Kolesterolü azaltır Sindirim sistemini güçlendirir Genç kalmayı ve uzun yaşamayı sağlar Tansiyonu dengeleyici özelliğe sahiptir Kefirde bulunan B12, B1, biotin ve K vitaminleri genel sağlığa katkıda bulunur. İyileşme sürecini hızlandırır. Kanser hücrelerinin büyümesini engeller. Sedef hastalığına iyi gelir. Egzama tedavisinde kullanılır. Enflamatuvar hastalıklara karşı etkilidir.

Tümörlerin büyüklüğünü azaltır. Kalp hastalıklarını tedavi eder. Bağırsaklardaki tıkanıklığı tersine çevirir. Kan damarlarını temizler. Enerji verir. Kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Akciğer enfeksiyonlarına karşı etkilidir. Metabolizmayı çalıştırır. Kilo vermeye yardımcıdır. Aknelere iyi gelir. Saçı canlandırır. Diş eti hastalıklarının tedavisinde etkilidir. İlaçların yan etkilerini azaltır. Antibiyotik kullanımı sonrasında vücuttaki iyi bakterileri korur. Sindirim sistemindeki mikrofloranın korumada görev yapar. Tansiyonu düzenler. Kan şekerini düşürür. Yağ asidi ve kolesterol seviyesini düşürür. İshale iyi gelir. Şişkinliği azaltır. Bağırsak hareketlerini hızlandırır. Strese karşı etkilidir. Uyku sorunlarını çözer Depresyon sürecinde kullanılabilir.

Kefirin besin değeri nasıldır?

Kefirin sağlığımıza olan faydalarını okuduğunuza göre ne kadar faydalı bir içecek olduğunu az çok tahmin edebilirsiniz. 1 bardak kefir, günlük A vitamini ihtiyacının yüzde 20 sini, C vitamini ihtiyacının yüzde 4ünü, kalsiyum ihtiyacının ise yüzde 30unu karşılar.

Kefir ne zaman içilmeli?

Kefirin içilme zamanının yetişkin bir insan açısından önemi yoktur. Günün her saati bir bardak kefir içilebilir. Ancak her faydalı içecekte olduğu gibi kefirin tüketimi de abartılmamalıdır. Kefir günde maksimum 2 bardak içilmelidir.

Ancak yetişme çağındaki çocuklarda kefirin yatmadan önce tüketilmesi tavsiye edilir. Yatmadan önce içilen bir bardak kefir, çocukların zihinsel gelişimine ve kemik gelişimine katkı sağlamaktadır.
Ancak mide sorunu olan bir çocuğunuz varsa eğer kefiri yatmadan en az iki saat önce içirmeniz gerekebilir. Bu sayede kefirin oluşturduğu mide rahatsızlıklarının da önüne geçilmiş olunur.

Sağlık açısından bu kadar faydalı olan bir içeceği evinizde hazırlamayı kim istemez ki! Sizde kefirin faydalarını öğrendiğinizde bir an önce ev yapımı kefir hazırlamak istiyorsanız daha önce hazırlamış olduğumuz, kefir nasıl yapılır başlıklı haberimize tıklayabilirsiniz.

Bu Yiyecekleri Tüketmek Hızlı Yaşlandırıyor

Beslenme, sağlıklı yaşamanın en önemli unsurlarından biri. Sağlıklı beslenip zararlı besinlerden uzak durarak daha uzun, kaliteli bir ömür geçirebilirsiniz. Sizi hızla yaşlandıracak, zararlı besinleri öğrenerek bu gıdalardan uzak durabilirsiniz.

Hem yağlı hem zararlı: Kızartma

Çeşitli sebze ve et ürünlerini kızartarak tüketmek, fazladan yağ almanıza, vücudunuzun hantallaşmasına, cildinizin bozularak akne, sivilce oluşmasına neden oluyor. Tüm bu etkiler de hem cildinizi hem de vücudunuzu daha hızlı yaşlanıyor.

Mide düşmanı kahve

Granül kahve çeşitleri, içerdikleri kimyasallar ve gördükleri işlemler nedeniyle asitli ve zararlıdır. Bu asitler, midenin delinmesine dahi yol açabildiği gibi cildi yaşlandırır. Kahve tüketmeyi seven kişiler, Türk kahvesi gibi işlem görmemiş kahveleri tercih edebilir.

Her rahatsızlığın başı: İşlenmiş şeker

Şekerli içecekler ve şekerli yiyecekler, vücuda alınan proteinleri yok eder. Cildi güzelleştiren, vücudu dinç ve zinde tutan proteinler azaldığında yaşlanma hızlanır. Tüm bunların yanı sıra şeker kilo alımına, yağlanmaya ve cildin esnekliğini yitirmesine de sebebiyet verir.

Karbonhidrat deposu: Hamur işi

Börek, poğaça, pizza, makarna, ekmek gibi hamur işi yiyecekler, karbonhidrat ile doludur. Karbonhidrat ve bunun yanı sıra şeker de barındıran hamur işleri, metabolizmayı yavaşlatır. Daha sağlıklı ve uzun bir yaşam için vücudu yağlandıran hamur işlerinden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.

Doğallıktan uzak: Margarin

Doğal bir içeriği olmadığı için sindirim sistemi tarafından tanınmayan ve bu yüzden de hazmedilemeyen margarin, vücudun yağ depolamasına neden olur. İçeriğindeki doymamış yağ asidi hücreleri yok ederek yaşlanmayı hızlandırır.

Şekerli sebzeler

Tüm sebzeler sağlıklı ve faydalı değildir. Havuç, mısır gibi şekerli sebzeler, içerdikleri vitaminler için tüketilebilir. Ancak aşırı tüketilen bu sebzeler, kan şekerini yükseltebileceği için tehlike barındırır, yaşlanmaya yol açar. Bu sebzeler, kilo alımına da neden olabilir.

Alternatiflerini arayın: Gazlı ve asitli içecekler

Çok sık tüketilince bağımlılık yapan gazlı ve asitli içecekler, yüksek oranda şeker içerir. Ayrıca fosfor açısından zengin olan bu içecekler, vücuttaki kalsiyumun azalmasına yol açıyor. Azalan kalsiyum başta kemik erimesi olmak üzere türlü rahatsızlıklara neden olarak yaşlanmanın önünü açar, vücudu güçsüzleştirir.

Diş çürümesinin önüne geçecek doğal yöntemler

Dişlerin sağlamlığı, vücut sağlığınla doğrudan orantılıdır. Dişleriniz ne kadar çürükse sağlığınız da bir o kadar tehlikededir. Yani çürükler sadece görüntü bozmaktan ibaret değil, çok daha ciddi bir mesele…

Diş Çürümesinin Sebepleri Neler?

Vitamin eksikliği. Çürümeler genelde A ve D vitaminini eksikliğinde meydana gelir. Mineral eksikliği Paketlenmiş ve işlenmiş ürünlerin sıklıkla tüketimi Fitik asit oranı yüksek besinleri tüketmek. Fitik asite sahip gıdalar; baklagiller ve sert kabuklu yiyeceklerde mevcuttur. Bu asidin oranını azaltmak için gıdaları birkaç saat önceden limonlu su ya da sirkede bekletmenizde fayda var.

Çürüğe giden yolun nereden geçtiğini yukarıdaki 4 madde ile öğrendik. Sadece bu 4 kurala dikkat etseniz bile çürüklerin önüne geçmeyi başarabilirsiniz. Tabii düzenli diş fırçalamayı da ihmal etmemek gerekiyor.

Öğrendiklerimizle yetinmiyor, doğal yollarla bu çürüklerden nasıl kurtulacağımıza bakıyoruz:

dis curumesinin onune gececek dogal yontemler 2 Diş çürümesinin önüne geçecek doğal yöntemler

Baş düşmanımız: Şeker, şeker, şeker!

Küçüklükten beri öğrendiğimiz şey şeker tüketiminin dişlere zarar verdiği. Ağız sağlığını tehlikeye sokan bakteriler şeker sayesinde beslenerek çürüklerin oluşumuna neden olur. Aynı zamanda şekerin fazla asidik oluşu da diş minerallerini yok eder.

dis curumesinin onune gececek dogal yontemler 3 Diş çürümesinin önüne geçecek doğal yöntemler

Hindistan cevizi yağı burada da işe yarıyor

Hindistan cevizi yağıyla 20 dakika boyunca dişlerinizi temizleyin. Bu yöntem sayesinde diş eti iltihabından kurtulmanız mümkün. Dilerseniz diş macununun içerisine bir miktar hindistan cevizi yağı ekleyebilirsiniz.

dis curumesinin onune gececek dogal yontemler 4 Diş çürümesinin önüne geçecek doğal yöntemler

Yeşil yapraklı sebzeler tüketin

Yeşil yapraklı sebzeler, avokado veya Hindistan cevizi gibi gıdalar tüketmeye özen gösterin. Bahsettiğimiz yiyecekler yağda çözünebilen vitamin ve mineraller içerir. Bu vitaminler ise çürük oluşumuna kalkan oluşturur.

dis curumesinin onune gececek dogal yontemler 5 Diş çürümesinin önüne geçecek doğal yöntemler

Diş fırçalarken karbonat kullanın

Özellikle asitli gıda tüketimi sonrası dişlerinizi karbonat ile fırçalayın. Yalnız bu işlemi her gün değil, sadece haftanın birkaç günü gerçekleştirin. Karbonat ile diş fırçalamak hem dişlerinizi beyazladır hem de diş eti iltihabı oluşumunu önler.

dis curumesinin onune gececek dogal yontemler 6 Diş çürümesinin önüne geçecek doğal yöntemler

Diş macunu seçimini dikkat!

Flörür içermeyen diş macunları kullanın. Tartışmalı bir madde olan flörür, az kullanıldığında diş çürüklerini önler. Hatta bazı ülkelerde şebeke suyuna bile katılmıştır. Fakat bazı ülkelerde ise flörür tamamen yasaktır. Yapılan araştırmalar sonucu yüksek flörür kullanımı üreme sistemine, erken ergenliğe, troid hormonlarının dengesiz çalışmasına sebep olabilir. Çocukların diş macununu yutma olasılığı düşünüldüğünde, flörür tüketimi bir hayli zararlı hale gelebilir.

Helicobacter Pylori Nedir? Mide Mikrobunun Doğal Tedavileri

Bu bakterinin varlığından haberdar değilseniz, birçok insanın duymadığı tek kişi olmadığınızı bilmelisiniz. Bu bakteri hakkında geniş bir bilgi olmamasına rağmen oldukça yaygındır; Aslında dünya nüfusunun yaklaşık 2 / 3’ünü etkilemektedir.

Helicobacter Pylori Nedir?

Pylori, ya Helicobacter Pylori, vücudun içine girer ve gastrointestinal sistemde Prospers karın, içinde ağrıları neden olan bir bakteridir. Varlığı sonunda acı çeken ülserlerin oluşmasına neden olacaktır. Bu ülser aslında midenin astarının etrafındaki yaralar. 1982’de ülserlerin ve mide ağrılarının çoğunun bu bakteriler tarafından tetiklendiği tespit edildi.

Helicobacter Pylori bakterileri midenizin astarını yavaş yavaş yıkar, bu da sonuç olarak midesinin astarını azaltarak mide asidinin astara girmesini sağlar. Bu olduğunda, enfeksiyonlar, kanamalar veya yiyeceklerin sindirim kanalı boyunca hareket etmesini önleyecektir. Bu bakteri su, yiyecek veya gümüş eşyadan alınabilir.

Yani, bu karın ağrısına sahip bir kişiyseniz, muhtemelen bu tip bakterilere yakalanırsınız. Bunu doktorunuza danışın ve tedavinizi belirlemeden önce aşağıdaki doğal tedavilerin kullanılmasını öneriyoruz.

Helicobacter Pylori’nin Doğal Tedavileri Probiyotikler

Üçlü tedavi ile probiyotik kullanan kişiler, H. pylori’nin aşırı büyümesinin tedavisinde daha yüksek başarı oranına sahip olduklarını bildirdiler ve ayrıca daha az sorun yaşadılar. Bu yöntem, hali hazırda antibiyotik tedavisi görmüş ve başarısız olduğu ortaya çıkmış hastalarda yararlı olduğu kanıtlanmıştır.

Organik Bal – Manuka Balı

Bal,  bakteri durumunda kapsamlı bir şekilde incelenmiş ve bu bakterinin vücuttan atılmasında son derece etkili olduğu tespit edilmiştir. Karın içindeki enfestasyon yapan bakterilerin hepsinin vücuttan atıldığı kanıtlanmıştır. Bu nedenle günde üç kez 1 tatlı kaşığı Manuka balını tüketin.

Kızılcık Suyu

Çin’de insanlar üzerinde yapılan bir klinik araştırmaya göre, kızılcık suyunun H. pylori ile mücadele edebildiğini gösterdi. Kızılcık suyunun virüsün% 14 oranında azaldığı tespit edildi.

Diğer Doğal Tedaviler

Yukarıda belirtilen tedavilerin dışında; bu bakteriye karşı diğer doğal tedaviler de vardır. Bunlardan biri organik meyan kökü olup, geleneksel olarak Kampo, Çin ve Hint tıbbında ülser koşulları için kullanılır. Aynı şekilde Helicobacter Pylori tedavisinde oldukça etkilidir.

Yeşil çay tüketimi de bu bakteriyi yok etmenin etkili bir yoludur. Yeşil çay Helicobacter Pylori tarafından enfekte olan karnı tedavi edebilen doğal antibakteriyel özellikler içerir.

Saraçoğlu Helikobakteri Bitkisel Tedavi

Diyet Ve Egzersiz Yapmadan Tığ Gibi Olun!

Bir takipçimizin tavsiyelerini sizlerle paylaşmak istiyoruz..

Bundan 2 sene önceydi. Diyet yapmaya çalışırken bir mucizeye şahit oldum. Sizlerle bu olayı paylaşmak istedim. İnsanlar bazen hiç farkında olmadan çok faydalı bilgiler öğrenebiliyor. Limon kabuğunu tesadüfen yemeye başladım. Olacakları bilseydim, daha erken başlardım. 2,5 ay sonra beklemediğim bir sonuçla karşılaştım.

Yazının devamında “Limon suyu ile zayıflama, limonla zayıflama” hakkında bilgiler verilecektir.
Diyete başlayalı 6 ay olmuştu. Ben de yaklaşık 12 kilo civarı vermiştim. Eski formuma dönmenin heyecanı ile ben eski yeme alışkanlığıma geri dönmeye başlamıştım. Pastalar, börekler, tatlılar…

Çayı çok severim. Öğün yemeklerinden sonra çay içmeden duramazdım. Çaya şeker yerine limon kabuğu koymaya başladım. Ancak bu şekilde içebiliyordum. Şekerli çayı unutmak, şekerden aldığım kaloriyi almamaktı amacım.

Şekersiz çay içme kürüm, 2,5 ay boyunca bu şekilde devam etti. Limonlu çayı içiyordum, içtikten sonra da limonu kabuğuyla beraber yiyordum. 3 ay sonra tekrar tartıldığımda gözlerime inanamadım. 7 kilo vermiştim. Hem de hiç bir rejim yapmadan. Bu 3 ay boyunca yediklerime de çok fazla dikkat etmemiştim.

Biraz düşündükten sonra işin sırrı çay ile ıslanmış limonlarda olduğunu düşündüm. Tesadüf eseri keşfettiğim bu olayı çevremdeki insanlara anlattım. Herkese tavsiye ettim. İşe yaradığını söyleyen kişiler çoğunluktaydı. Daha fazla zayıflamak istemiyordum. İstediklerimi yiyordum. Tabi ki çok fazla abartmadan. Limon suyu kabuğu sayesinde kilo almıyordum.

Bu limon kabuklarını bir kür haline getirmeliyim diye düşündüm. Nasıl yapılabilir diye düşünürken şöyle bir şey geldi aklıma;

Limon kabuğu kürü ile zayıflama

Pazardan 1 kilo limon aldım. Aldığım limonları küp küp kestim. Kabuklarıyla beraber.Bir kavanoza hepsini doldurdum. Ocağı açıp bir tencereye yarım su bardağı şeker ve 2 su bardağı su koydum

İçine 2 çubuk tarçın, ve birazda karanfil ekledim. Harika bir şeker şurubu olmuştu. Şeker şurubunu soğuttum ve limon dolu kavanozun içine doldurdum. Ağzını hava almayacak şekilde kapattım. Buzdolabına koydum.

Şeker şurubu limonların daha uzun süre dayanmasını sağlıyor.Yaklaşık 1,5-2 ay bozulmayacaktır. Çay zamanı çıkarıp, çayıma atıyorum.

Bu mucize iksiri kullandıktan sonra yediklerime dikkat etmesem de kilo almıyorum. Tatlı, börek, hamur işleri gibi yemekleri gönül rahatlığıyla yiyorum. Sadece çok fazla abartmıyorum. Kilom yerinde sayıyor. Bu da beni çok mutlu ediyor. Başka bir faydası da hazımsızlığa çok iyi gelmesi.

Fibromiyalji Gizemi Sonunda Çözülüyor!

Aslında fibromiyalji, tüm dünyada çok sayıda insanı etkileyen genel bir sağlık sorunudur. Genellikle ağrı kesici ile tedavi edilir. Dahası, tıbbî uzmanlar onu bir psikolojik rahatsızlık olarak görüyorlardı. Ancak araştırmacılar bu çalışma sonucunda hastaların fibromyalji ağrısının elindeki kan damarları tarafından tetiklendiğini bulmuşlardır.

Bu durum, yeni tedaviler bulma ile sonuçlanabileceğinden milyonlarca fibromiyaljik hasta için yeni bir umut ışığı doğmuştur.

Sonuçlar:

Daha detaylı anlatmamız gerekirse, bilim adamları, duyu sinir liflerinin eksikliği ile ağrı tepkisinin azalmasına neden olan hasta ellerinin derisini test etti. Buna ek olarak, cilt örneğinde arteriol-venül olarak bilinen çok sayıda sinir lifi buldular. Böylece, bu liflerin kan akışının düzenlenmesinden sorumlu oldukları sonucuna vardılar. Bilim adamları aynı zamanda fibromiyalji ağrısı ile bu sinirler arasında güçlü bir ilişki olduğu sonucuna vardı.

İster inanın ister inanmayın, bu yeni bulgu, fibromiyalji hastalarının ellerinde ağrı yaşamanın yanı sıra soğuk algınlığının semptomlarını neden kötüleştirdiğini gösteren tüm sorulara da cevap verebilir.

Bir nörobilimci Dr. Frank L. Rice, bu sinir uçlarının kan akışının düzenlenmesinde etkili olduğunu açıkladı. Bu kötü yönetilen kan akışı, muhtemelen laktik asit birikimi ve fibromiyaljili hastalarda düşük inflamasyon seviyesine bağlı olarak rahatsızlık ve kas ağrılarının kaynağı ve yorgunluk kaynağı olabileceğini belirtti. Rice’a göre, bu durum beynin hiperaktivitesine neden olabilir.

Standart Fibromiyalji Tedavisi Neler İçerir?

Standart fibromiyalj tedavisi, antikonvülsan, analjezik ve antidepresanları içerir. Ancak, her bir hastaya büyük rahatlama getirmemişlerdir. Doktorlar aynı zamanda yeterli istirahat ve uyku almanın yanı sıra, belirli faydalı egzersizleri düzenli olarak uygulamanızı önerir.

Ancak, hastalar şimdi olası bir fibromiyalji tedavisini sabırsızlıkla beklemektedirler. Çalışmanın bu hastalar için umut verici sonuçlar verdiğini unutmayın.

Diş macunlarındaki büyük tehlikenin farkında mısınız?

Yıllardır hepimiz beyaz ve sağlıklı dişler için floridli diş macunu kullanmak gerektiği konusunda yönlendiriliyoruz. Reklamlardaki beyaz önlüklü diş hekimleri de bizlere bu konuda tavsiyeler ve hatta bir adım ileri giderek garanti veriyorlar. Tabii ki hiç kimsenin bir diş macunu reklamında sodyum floridin zehirli bir madde olduğu veya sinir sistemine kalıcı zararlar verebildiğini söylemesini beklemiyoruz. Ama işin gerçeği bu..

dis macunlarindaki buyuk tehlikenin farkinda misiniz 1 Diş macunlarındaki büyük tehlikenin farkında mısınız?

Peki nedir florid?

Aslında florid, flor elementinin indirgenmiş anyonhali. Ama doğal olan flor bile klor, brom ve iyot örneklerinde olduğu belli, belli bir miktarın üzerindeyse son dere zehirli bir kimyasal olarak değerlendiriliyor. Florid kuyularında doğal yollardan bulunuyor ve bu haliyle bile sağlığı tehdit ediyor. Florid oranı yükselmiş olan suyu tüketen toplumlarda diş ve kemiklerde hasar, ülser, trioid ve kısırlığın oluştuğu biliniyor. Sodyum floridse flor gibi doğal özelliklere sahip değil. Miktarı ne kadar fazla olursa, zarar verme etkisi de o derece artıyor. Örneğin, 19. yüzyılda fare zehiri olarak kullanılıyordu.

Diş Macunumuzu Tanıyalım:

Florid:

Hangi sebeple kullanılıyor?

Diş minesinin daha iyi gelişmesini sağlamak için.

Nedir?

Yüksek oranda zehirli bir kimyasal.

İçerikte hangi isimlerle yer alıyor?

Sodyum monoflorofosfat, stanöz florür, sodyum florür.

Zararları:

Bir enzim ve hormon inhibitörü olduğu için sindirim sisteminin yanı sıra sinir sistemini de etkileyebiliyor. Diş çürüklerini önlemiyor. Kırılgan kemik ve dişlerin başlıca sebebi. Son yıllarda yapılan bazı araştırmalarda kaserle de ilişkilendirildi. Çocuklarda beyin gelişimine kalıcı zararlar verebiliyor. IQ seviyesinde ortalama 7 puan düştüğü söyleniyor. Özelikle beynin ortasındaki epifiz bezi floridi absorbe ettiği için bu bölgede kireçlenme oluşuyor. Hormonal denge bozuluyor. Ayrıca algıda zayıflamaya ve öğrenme zorluğuna sebep olabiliyor.

Silika Hidrat:

Hangi sebeple kullanılıyor?

Kuvvetli bir temizleyici olması nedeniyle lekeleri çıkarmak için kullanılıyor.

Nedir?

Kuvartz ve kumdan üretilen aşındırıcı bir madde Alternatif olarak ne kullanılıyor: Silika hidrata alternatif olarak kalsiyum fosfat, alumina veya kalsiyum karbonat kullanılıyor.

Zararları:

Dişlerde aşınmaya, diş minesinin incelmesine, alttaki dentin kabakasının görünür olmasına (diş sararması) sebep olabiliyor.

dis macunlarindaki buyuk tehlikenin farkinda misiniz 2 Diş macunlarındaki büyük tehlikenin farkında mısınız?

Sorbitol ve Sakarin:

Hangi sebeple kullanılıyor?

Ağızda daha hoş bir tat bırakması amacıyla kullanılıyor.

Nedir?

Yapay tatlandırıcılar.

Zararları:

Yapay tatlandırıcılar dolaylı yollardan zarar veren maddeler olarak görülüyor. Zararları kullanım şekli ve miktarına göre değişiyor.

Titanyum Dioksit:

Hangi sebeple kullanılıyor?

Beyazlatıcı ve leke çıkarıcı olarak kullanılıyor.

Nedir?

Parlaklık ve beyazlık sağlayan bir pigment.

Zararları:

Potansiyel kansorejen. Aslında dişleri beyazlatmıyor, geçici bir süre üzerinde beyaz bir tabaka oluşmasını sağlıyor ve tükürükle yutuluyor. Bazı diş macunlarının içinde kullanılan titanyum dioksite nano parçacıklar da katılıyor.

Gliserin:

Hangi sebeple kullanılıyor?

Diş macunu kıvamını vermek için kullanılıyor, kurumasını önlüyor.

Nedir?

Nem tutucu bir madde.

Zararları:

Zararlı olmadığı söylense de, ABD Ulusal İlaç Birliği araştırmalarında ağız yoluyla alındığında, özellikle erkeklerde çeşitli sorunlara yol açtığı raporlandı. Ayrıca diş üzerinde bir film tabakası gibi bariyer yaratıyor. Bu bariyer, dişin temizlenmesini önlüyor. Dişlerden tamamen temizlenmesi için her fırçalama sornasında en az 25 kere ağzın çalkalanması gerek.

Sodyum Lauril Sülfat:

Hangi sebeple kullanılıyor?

Köpürtücü ve yağ arındırıcı olarak.

Nedir?

Bazı şampuanlarda ve deterjanlarda kullanılan bir madde.

Zararları:

Vücut tarafından emildiğinde hücrelere zarar verebiliyor. Ağızdaki ajtları arttırdığı ve ağız ülseriyle bağlantısı olduğu tespit edildi. Bu ürünün tadını bastırmak için bol miktarda tatlandırıcı kullanılıyor.

Alternatif Nedir? Floridsiz Diş Macunu Diye Bir Şey Var Mı?

Son birkaç yıldır büyük market zincirlerinde tamamen doğal içerikli diş macunları satılmaya başlandı. Bu ürünler diş macunu raflarının ufak bir kısmını kaplıyor olsa da bir alternatif olarak oradalar. Artık floridli ürünler kullanmak zorunda da değiliz. Tabii satın aldığımız bazı ürünlerin yüzde yüz doğal olduğu iddia edilse de ambalajın arkasını çevirip içendilere göz atmakta fayda var. Neticede sağlığımızdan kendimiz sorumluyuz.

İdrar Renginiz Hastalığınız Hakkında İpuçları Veriyor!

Sağlık kontrolüne gittiğinizde çoğu doktorun idrar testi önerdiğini fark ettiniz mi? Bunun nedeni, idrarınızın vücudunuzda olup bitenler hakkında çok şeyi açığa vurmasıdır. İdrarınızın kokusu, kıvamı ve rengi hastalık veya sağlık durumunuzun göstergeleridir.

İdrar çoğunlukla su,  şaşırtıcı bir şekilde üre, klorür, sodyum, potasyum, kreatinin ve diğer çözünmüş iyonlar gibi çeşitli inorganik ve organik bileşikler gibi maddelerden oluşur. Vücutta herhangi bir dengesizlik idrarın rengini, kıvamı ve kokusunu etkileyebilir.

Açık veya şeffaf sarı renk iyi bir sağlık belirtisidir ve yeterli miktarda su barındıran bir vücudu simgeler. İdrarın karakteristik sarı rengini veren pigment, urokrom olarak bilinir. Böbrekler atıkları uygun bir şekilde işlerken idrar sarı renk alır.

Sıvı emilimi sarı pigmenti idrarla inceltir, bu nedenle su ne kadar çok olursa idrarınızı daha net görürsünüz. Çok az sıvı ve su tüketildiğinde, vücut dehidrate olur ve renk daha yoğun sarı olur.

İdrarınız diğer olağandışı renklerdeyse, bu bir sağlık sorunundan kaynaklanabilir.

İşte çeşitli idrar renklerinin vücudunuz hakkında anlattıkları..

1. Koyu veya Bulanıksa

İdrarınız koyu veya bulanık görünüyorsa, idrar yolu enfeksiyonu veya böbrek taşı belirtileri olabilir. İdrar yolu enfeksiyonu durumunda, idrarın güçlü bir amonyak veya hafif pis kokusu olacaktır. Enfeksiyona neden olan bakteri, yan ürün olarak kötü koku üretir.

Buna ek olarak, sık idrara çıkma hissine rağmen tuvalete gittiğinizde az idrar çıkarıyorsanız, ağrı veya yanma hissi  ve alt karın ağrısı gibi bir belirtiyle karşılaşırsanız, kendinizi üriner sistem enfeksiyonu için test edin.

Üriner sistem enfeksiyonu çeken hastalarda, doğru teşhis ve tedavi için doktorunuza danışın. Enfeksiyonu tedavi etmek ve başka sorunları önlemek için antibiyotik gerekebilir. Üriner sistem enfeksiyonunundan evde hazırlayacağınız doğal ilaçlarla da kurtulabilirsiniz.

Dahası, kalsiyum veya fosfor gibi belirli minerallerin aşırı miktarı süt gibi bir renge neden olabilir. Köpüren idrar, diyetinizde aşırı miktarda protein tükettiğiniz veya böbrek sorunu yaşayabileceğiniz anlamına gelebilir. Sorun devam ederse derhal bir doktora görünün.

2. Kırmızıysa

İdrarınız kırmızı veya pembe bir gölgedeyse, bunun nedeni çeşitli olabilir.Bunun ardındaki basit neden, birkaç saat önce yediğiniz bir şey olabilir. Havuç, böğürtlen ve pancar gibi gıdalar idrarınızı pembe-kırmızı bir renge dönüştürebilir. Bu renkli gıdalara renk katan bileşiklerin bazıları, böbrekler işlemden geçirildikten sonra idrarla atılır. Böyle bir durumda, idrar renginiz bir günde normale dönecektir.

Bazen, tüberküloz tedavisinde kullanılan ilaçlar idrar kırmızımsı bir renk oluşturabilir.

Kırmızı veya pembe bir idrar rengi devam ederse, bu iyi bir işaret değildir. Mesane veya böbreklerde bir tümörü işaret edebilir. İdrarda kan gördüğünüzde, bir böbrek taşı veya bir idrar yolları enfeksiyonu belirtisi olabilir. Ayrıca, prostat veya cıva zehirlenmesiyle ilgili bir soruna da işaret edebilir.

Nedenini kendi başınıza belirlemeye çalışmak yerine, idrarınız pembe veya kırmızı olduğunda doktorunuzla görüşmeniz en iyisidir.

3. Turuncuysa

İdrarınız açık turuncu bir tonda ise, endişelenmeniz gereken çok fazla bir şey yoktur. Bu muhtemelen hafif dehidrasyona (vücudunuzun su kaybetmesine) işaret eder .

Diğer küçük nedenler, idrardan atılan beta-karoten bakımından zengin gıdaları yemeyi içerir. Vitamin B kompleksi gibi takviyeleri ve ilaçları ve birkaç kan sulandırıcıları da portakal sarısı idrara neden olabilir.

İdrarınızdaki turuncu renk uzun müddet devam ederse, karaciğerinizde veya safra yollarında bir problem olduğunu gösterebilir. Karaciğerin iltihabı, karaciğer hücrelerinin anormallikleri veya safra yollarının tıkanması nedeniyle bilirubinin yüksek seviyeleri, idrardaki rengi turuncuya dönüştürebilir.

Aslında turuncu renkli idrar, sarılığın olası semptomudur. İdrarınız turuncu renkte olup, soluk cilt ve gözlerde sararma varsa derhal doktorunuza danışın.

4. Kahverengiyse

İdrar renginin koyu kahverengi veya kola rengi olarak değiştiğini fark ederseniz, diyetinizden, kullandığınız  ilaçlardan  veya bazı sağlık sorunlarından kaynaklanıyor olabilir.

Çok miktarda bakla veya aloe vera yemek kahverengi idrara neden olabilir. Bir takım ilaçlar idrarı koyu hale getirebilir, özellikle de antimalaryal ilaçlar, müshil ilaçlar ve kas gevşeticiler. Ayrıca, aşırı egzersize bağlı kas hasarı, rabdomiyoliz adı verilen, kahverengi bir idrara neden olabilen nadir bir hastalık belirtisi olabilir.

Bunların dışında karaciğer kanseri, siroz ve akut hepatit gibi bazı karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları, bazı idrar yolu enfeksiyonları gibi idrardaki koyu kahverengiye renge neden olabilir. Bu çoğunlukla, aşırı bilirubin’in karaciğerden idrar içine salınmasına bağlı olarak meydana gelir. Bazen, kahverengi idrar porfiri ile ilişkilidir, nadir görülen, kırmızı kan hücrelerinin kalıtsal bir bozukluğudur.

İdrarınız birdenbire kahverengiye dönerse, derhal herhangi bir ciddi sorun yaşanmaması için doktorunuza danışın.

Tiroid Hastası Olduğunuzun 6 Gizli İşareti

Hasta olduğumuzda üşüttüğümüzü, grip ya da alerji olduğumuzu düşünürüz. Bazen tahminlerimizde haklı olsak da bazense vücudumuzdaki belirtilerin ciddi bir hastalığın habercisi olabiliyor. Tiroid hastalığı belirtilerinin normal hastalıklarla benzer olmasından dolayı birçok insan tiroid ile alakalı hastalıklarından habersiz olarak yaşıyor ve dolayısıyla tedavi olmuyor.

Tiroid hastalıklarının belirtileri yavaşça ortaya çıkar. Vücudumuzun belirtilerini iyi gözlemlememiz ve gereken tedaviyi almamız çok önemlidir.

İşte tiroid hastalığına sahip olabileceğinizin 6 işareti:

1-Konsantrasyon bozukluğu:

Tiroid hastalığının en erken belirtisi konsantrasyon bozukluğudur. Başta sadece konsantre sorunu yaşarken hastalık ilerledikçe hafızanızın zarar görmesine neden olur.

2-Yorgunluk veya halsiz hissetme:

Yorgun veya güçsüz hissetmenizin ardında birçok neden yatıyor olabilir.

Uzun ve yeterli uyuduğunuz halde hala yorgun ve güçsüz hissediyorsanız, tiroid bezleriniz düzgün çalışmıyor olabilir.

3-Aşırı üşüme:

Tiroid bezinizin düzgün çalışmadığının bir diğer göstergesi de vücut ısınızın hep düşük olmasıdır. Vücut ısınız sürekli düşük olduğunda çok üşürsünüz, elleriniz ve ayaklarınız ısınmaz ve soğuk soğuk terlersiniz.

4-Depresyon:

Tiroid sorunları ayrıca ruh halinizi de etkiler. Ruh haliniz çabuk değişir, çabuk üzülürsünüz ve birden depresif hissetmeye başlarsınız.

5-Kilo alma:

Yediklerinize dikkat etmenize ve sürekli spor yapmanıza rağmen hala kilo alıyorsanız, tiroid beziniz düzgün çalışmıyor demektir. Ayrıca tiroid bezi alakalı rahatsızlıklar sonucunda midenizde sürekli bir şişiklik hissedersiniz.

6-Kuru cilt ve saç:

Sürekli kaşınıyor musunuz? Saçlarınız kuru ve yıpranmış mı? Sık sık saçlarınız dökülüyor mu? Sizde muhtemelen tiroid yetmezliği var ve tiroid beziniz yeterince hormon salgılayamıyor demektir. En iyi bir doktora görünmenizdir. Tiroid rahatsızlığınız varsa da derhal tedaviye başlanmalıdır..

1 malzeme ile ışıl ışıl dişlere kavuşacaksınız

Dişler üzerinde tartar oluşumu arttıkça, dişlerde çürüme ihtimali daha da fazlalaşır. Bakteriler diş eti iltihaplanmasına neden olurlar. Diş eti iltihabı genellikle ağrısızdır ve diş etlerinde kanama meydana getirir.

Diş Taşı Neden Oluşur?

Diş taşının oluşumunda olmazsa olmaz faktörlerden biri de tükürüktür. Tükürüğün yapısına göre diş taşı daha fazla miktarda ya da daha sık sürelerle oluşabilir. Diş taşı miktarı arttıkça, diş eti çekilmesi de artar. Dişlerin araları açılır. Açılan bölgelere diş taşı birikimi devam eder. Çekilme daha da artar. Birikimin fazla olduğu yerlerde çürük başlangıcı da olabilir. Olayın sonunda aslında kemik erimesi de olmuştur, fakat diş taşı, dişlerin hareketini ve diş eti çekilmeleri sonucu arada oluşan boşlukları kamufle eder.

Birçok kişi diş taşıtı nedeniyle diş hekimine gider, ancak bu problem sebebi ile diş hekimine gitmek istemeyenler için kanıtlanmış harika bir doğal önerimiz var. Hiçbir doğal formül dişçiniz kadar hızlı bir şekilde diş taşı problemini çözemez, fakat sürekli kullanımı ile tartar probleminden kurtulabilirsiniz..

Diş Taşı Nasıl Yok Edilir?

Birazdan anlatacağımız bu kolay yöntem ile evinizde kolayca tartarları temizleyebilirsiniz. Üstelik sadece ceviz kabuğu kullanarak. Tüm dünyada çok yaygın kullanılan, doğal bir diş tedavisi yöntemidir bu. Kendi diş hekiminiz kendiniz olun. Temel ağız hijyeni çok önemlidir.

1- Ceviz Kabuğu

Malzemeler:

  • 40 gr kuru ceviz kabuğu
  • 250 ml su

Yapılışı ve uygulanışı:

Kuru ceviz kabuklarını yaklaşık 20 dakika suda kaynatın. 20 dakika sonunda ocaktan alın ve soğumasını bekleyin. Soğuduktan sonra bu suyun içine diş fırçanızı batırarak dişlerinizi tamamen 5 dakika boyunca iyice temizleyin. Ara sıra çözeltiye fırçayı yeniden daldırın. Bu işlem günde üç defa tekrarlanabilir. Yani her diş fırçalamanız esnasında bunu uygulayabilirsiniz.

Hazırlanan karışım en fazla iki gün kullanılmalıdır. 2 günün sonunda aynı tarif ile yeninden hazırlayın. Kabuklu ceviz, tartarları ve diş lekelerini temizlemeye yardımcı olan güçlü bir antibakteriyel şifadır. Bu uygulama, kanamalara maruz kalanlar için de yararlıdır. Kullandığınız da iltihap hızlı bir şekilde kaybolur.

2- İbrahim Saraçoğlu Önerisi Karbonat + Tuz

Malzemeler:

  • 1 tatlı kaşığı karbonat
  • Yarım çay kaşığı tuz

Hazırlanışı:

Her iki malzeme harmanlanıp, iyice karıştırılır. Karnonat aktifleşerek antimikrobiyal özelliği devreye girer. Bu sayede diş arasında saklanan mikrop ve bakteriler ölür. Dişler 7 gün boyunca bu karışımla fırçalanır.

3- İbrahim Saraçoğlu Önerisi Portakal Kabuğu

Malzemeler:

  • Diş fırçası
  • Kurutulmuş 1 adet portakal kabuğu

Hazırlanışı:

Kurumuş portakal kabuğu toz forma gelene kadar blendırdan geçirilir. Diş fırçası bu toza batırılarak, dişler fırçalanır.

Diş Tartarı Önlemenin Yolları Nelerdir?

Diş tartarı önlemenin yolu nelerdir diye soranlar diş temizleme alışkanlıklarını gözden geçirmelidir. Bu alışkanlıkların ilki sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere dişlerin fırçalanmasıdır. Fırçalama iki dakikadan az olmamalıdır.

Diş hekiminden korkanlar bilmelidir ki bir tek korkan onlar değildir. Diş tartarı düzenli diş randevularından hoşlanmaz. Ancak 6 ayda bir diş kontrolünü yaptırmak gerekir. İnatçı diş plakları için florür tedavisi gerekebilir. Bu tedavi aynı zamanda diş çürüklerini önler. Bunun yanında şeker oranı düşük gıdalardan beslenilmelidir.

Şeker, bakteri üretimini hızlandırır. Yağsız proteinler ve taze sebzeler diş sağlığında destekleyicidir. Son olarak diş bakımı sadece diş fırçalamak değildir. Mutlaka destekleyici ürünler kullanmak gerekir. Ağız bakım suyu, diş ipi, dil ve diş arası fırçası ve diş çubuğu ağız temizliğinde en etkili yardımcılardır.

Kanser Hastalarına Kemoterapi Yerine Akıllı İlaç Tedavisi

Akciğer kanseri teşhisiyle Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi altına alınan Emine Öztalhalı adlı hastanın kemoterapi yerine akıllı ilaç uygulaması ile tedavisine başlandı. Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Kliniğinde ilk kez uygulanan ve hastaya özel tedavi prensibi ile pek çok kanser türünde kullanabilen akıllı ilaç yöntemi, kanserli hücreyi hedefleyici özelliği sayesinde sağlıklı hücrelere neredeyse zarar vermiyor.

kanser hastalarina kemoterapi yerine akilli ilac tedavisi 1 Kanser Hastalarına Kemoterapi Yerine Akıllı İlaç Tedavisi

Saç ve kaş dökülmesi gibi yan etkiler yapmayan ve kemoterapiye bağlı bazı yan etkilerin minimum seviyede gözlendiği akıllı ilaçlar, hastaların yaşam kalitesini de artırıyor.

Akciğer kanserinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en sık görülen kanser türlerinden birisi olduğuna dikkat çeken Hitit Üniversitesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Meral Gülhan, genellikle tedavisinde kemoterapi uygulandığını söyledi. Son yıllarda kanser tedavisinde önemli yaklaşımların olduğunu dile getiren Prof. Dr. Meral Gülhan, dünyada uygulandığı gibi Türkiye’de de kanser tedavisinde kemoterapinin dışında akıllı ilaç yönteminin uygulanmaya başladığını açıkladı.

Bu ilaçların her hastada uygulanmadığının altını çizen Prof. Dr. Gülhan, tümöründe belirli mutasyonları, yolakları tespit ettikleri hastalarda akıllı ilacın kullanıldığına işaret etti. Akıllı ilaçların damar yolundan uygulanan kemoterapi yerine ağızdan alındığını anlatan Prof. Dr. Gülhan, “Artık hastanemizde de bu uygulamaya başlandı. Artık tanısını koyduğumuz hastalara ülkemizde uygulanan bu tedavi yöntemini en iyi şekilde uygulamaya çalışıyoruz. Bir bayan hastamıza uygulandı.Mutasyonu tespit ettikten sonra akıllı ilaç tedavisine başladık” dedi.

Akıllı ilacın sağladığı yararlar hakkında da açıklamada bulunan Prof. Dr. Gülhan, “Yan etkileri daha az. Ağızdan alınan bir ilaç. Hastalarımız evinde ilacını kullanabiliyor. Belirli aralıklarla kontrolüne geliyor” diye konuştu.

Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reha Metin Alkan, İl Sağlık Müdürü Ömer Sobacı ve Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mete Dolapcı ile birlikte akıllı ilaç yöntemiyle tedavisine başlanan Emine Öztalhalı adlı hastayı ziyaret etti. Öztalhalı’ya geçmiş olsun dileklerini ileten Rektör Alkan, hastanın sağlık durumu hakkında hastane yöneticisi Doç. Dr. Çağatay Evrim Avşarlar ve Hitit Üniversitesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Meral Gülhan’dan bilgi aldı.

Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinden tedavi olmak için Çorum’a gelen Öztalhalı, “Hastaneye başvurduğumda nefes dahi almakta güçlük çekiyordum. Burada uygulanan tedaviyle artık rahat nefes almaya başladım. Tüm doktorlarımıza gösterdikleri yakın ilgili ve alakadan dolayı teşekkür ederim” diye konuştu.

Diyabet hastalarına peynir altı suyu müjdesi

Yapılan çalışmalardan biri, obez erkeklerin ve tip 2 diyabetli erkeklerin, peynir altı suyu tükettikten sonra kan şekeri düzeylerinde iyileşme meydana geldiğini, diğeri peynir altı suyunun iştahı bastırmaya yardımcı olduğunu gösterdi.

Birinci çalışmada, 30 dakikalık hafif bir yürüyüşe çıkmadan önce 20 gram peynir altı suyu proteini tüketen ve sonrasında ise karbonhidrat ağırlıklı kahvaltı yapan 12 obez insanın nasıl etkilendiği incelendi. Araştırmacılar, protein ve egzersiz kombinasyonunun kan şekerini kontrol etmeye yardımcı olduğunu gösterdi.

İkinci çalışmaya, tip 2 diyabetli 11 erkek katıldı. Kahvaltı öncesi 15 gram peynir altı suyu proteini tükettiler ve bu erkeklerin de kan şekeri seviyelerinin istikrarlı kaldığı görüldü.

Peynir altı suyu diyabet hastalarını nasıl etkileyebilir?

Zaten belirtildiği gibi, peynir altı suyu proteini, proteinin en doğal kaynağıdır. Protein, bazı diyabet diyetlerinde, diyet değişimlerinin bir sonucu olarak eksik olan bir element haline gelebilir. Peynir altı suyu proteini kan glikoz seviyelerini düşürür ve bunun nedeni yüksek protein seviyelerinin Pankreas’ta insülin üretimini uyarmasıdır.

Bununla birlikte, bu özel unsur, insülin bağımlı diyabetiklere fayda sağlamaz. Çünkü bu insanlar uyarılacak insülin üretimine sahip değildirler. Diğer elementler de diyabetik hastaların diyet değişimlerde faydalı olsa da kan şekeri seviyelerini yakından izlemek gerekir. Ayrıca, protein miktarı markadan markaya değişebileceğinden, tüketim birimi başına düşen protein miktarını izlemek de önemlidir.

Tansiyon ve kilo kontrolüne de etkisi var

Peynir altı suyu proteininin, diyabet üzerindeki doğrudan etkisine ek olarak tansiyon ve kilo kontrolüne de etkisi vardır. Bunlar diyabetlilerin karşılaştığı iki problemdir. Peynir altı suyu, vücutta iştahı baskılayan hormonları serbest bırakır. Böylece ana yemekler arasında tüketilen çerez miktarı azalır. Peynir altı suyu, insanları doğal olarak yeterince doyurur. Tüketilen yağlı çerezlerden daha sağlıklı olmasının yanında sizi bir sonraki ana öğüne kadar tok da tutacaktır.

Peynir altı suyu ve diyabet, iyi bir kombinasyon olmasına karşın diyetinizde herhangi bir değişiklik yapmadan önce doktorunuza danışın ve reçete edilen herhangi bir ilacın yerine peynir altı suyu proteini kullanmayın.

Peynir altı suyu proteini, peynir yapma işleminin bir parçası olarak üretilen doğal bir üründür. Vücut geliştirme spor ile uğraşanlar ve halter çalışanlar için mükemmel bir protein kaynağıdır. Peynir altı suyu proteini, aynı zamanda kanser hastalarına, fazla kilolu kişilere ve diyabet hastalarına da fayda sağlar.

Tiroid problemlerinizi doğal yollarla nasıl iyileştirebilirsiniz?

Tiroid Bezi boynunuzun tabanında bulunur ve boğazın alt kısmında kıvrılan bir papyon-kravat veya kelebek gibi şekillenmiştir.Metabolizmanın düzenlenmesine yardımcı olan bir hormondur. Kalp atış hızınızı ve çocukların büyüme ve gelişimini düzenleyen tiroksin hormonu üreten çok önemli bir bezdir. Tiroidinizdeki dengesizlikler, düşük işleyen veya aşırı aktif tiroidle sonuçlanabilir.

Doğru diyet, egzersiz ve dinlenme ile ve yaşamınızdaki stresi en aza indirerek tiroid işlevinizi destekleyebilirsiniz.

DOĞRU BESLENME

1) Beslenme ve tiroid işlevi arasındaki ilişkiyi anlayın

Tiroid, düzgün çalışması için gereken; iyot, selenyum ve vitaminleri almak için iyi beslenmeye bağlıdır. Uygun beslenme dengesi olmaksızın, tiroit işini düzgün yapamaz. Beslenme için zaman ayırın. Her zaman yapmanız gereken en basit şey olmamakla birlikte, kendi yiyeceklerinizi hazırlayarak ve ailenizdeki herkesin daha sağlıklı bir diyet izlemesini teşvik ederek siz ve ailenize mükemmel bir hizmet sunacaksınız.

2) İşlenmiş ve paketlenmiş yiyecekleri tüketmeyi sınırlayın

Gıda İşlenmesi sırasında genellikle gıdalara şeker katılır. Bu, herhangi bir tiroid problemini kötüleştirebilir. Biraz uygulama ve planlama gerektirir, ancak sıfırdan pişirmeye ne kadar erken başlarsak o kadar iyi olur. İşlenmemiş olan tüm gıdaları kullanmak, orijinal vitaminleri, mineralleri ve diğer besin öğelerinin çoğunu korur. Bir temel kural der ki eğer beyaz ekmek, beyaz pirinç, beyaz makarna gibi gıdalar çok beyaz ise bu o gıdanın aşırı işlenmiş olduğunu gösterir. Onların yerine tam taneli ekmek, kahverengi pirinç ve tam tahıllı makarna yiyiniz.

3)Diyetinizdeki sebze ve meyveleri artırın

Mümkün olduğunca, yerel, mevsimlik, organik ürünler tüketmeyi tercih edin, besinleriniz ne kadar taze olursa o kadar iyi olur. Sebzelerin kökeni konusunda çok fazla endişelenmeyiniz. Hiç ürün olmamasındansa herhangi bir ürün olması daha iyidir, velev ki dondurulmuş meyve ve sebzeler bile olsa sağlığınıza fayda sağlar.

4) Et tüketiminizi sınırlayın 

Özellikle kırmızı et tüketiminizi azaltmaya çabalayın. Eğer et yerseniz, yağsız et yediğinizden emin olun. Tercihen omega-3 ve omega-6 yağlarının daha doğal bir oranına sahip olduğu için otla beslenen hayvanların etini veya herhangi derisiz kanatlı hayvanların etini yiyiniz. Tükettiğiniz tüm etler suni hormon veya antibiyotik olmaksızın yetiştirilen hayvanlardan elde edilmiş olmalıdır.
Çoğu et, paket üzerinde hormonsuz olduğunu belirtecektir. Hormonsuz olduğunu belirtmezse, muhtemelen değildir. Marketlerde organik et bölümünde hormonsuz et seçenekleri olup olmadığını kontrol edin.

5) Balık tüketiminizi artırın

Balık kaliteli proteindir ve sıklıkla yüksek miktarlarda sağlıklı omega-3 yağlarına sahiptir. Balık genellikle yağsızdır ve hazırlanması oldukça kolay olabilir. Balık seçerken dikkatli olun. Yüksek oranda civa ihtiva eden balıklar tiroid fonksiyonunuz açısından kötü olabilir.

6) Diyetinize fasulye ve baklagiller ekleyin

Bakliyat, mercimek gibi besinleri içerir ve tiroid hormonu yapmak için tiroid tarafından gerekli vitamin ve minerallerin çoğunu içerir. Ayrıca et tüketimini kısıtlayan veya tamamen kesen kişiler için iyi bir protein kaynağıdırlar.

7) Şeker Tüketiminizi azaltın

Şeker seviyenizi düşük tutmak için, tam tahıllar gibi karmaşık karbonhidratları seçin. Şeker veya şeker yerine geçen şeyleri tüketmekten kaçının. Basit şeker, hem tanecikleştirilmiş şeker hem de yüksek fruktoz mısır şurubu bağımlılık yapan bir ilaç gibidir. Şekeri bırakma konusunda zorluk çekiyorsanız, şeker otu bitkisini şeker yerine kullanmayı deneyin. Diyabetik hastaların tiroidlerini kontrol ettirmeleri gerekir. Tiroid hastaları kan şekerlerini takip ettirmelidirler Çünkü Eşzamanlı hastalıklar(Şeker hastalığı ve Tiroid hastalığı aynı anda olması)  çok yaygındır.

8) Yeterli İyot alın

Orta miktarda tuz ve kırmızı et içeren bir diyet yerseniz, muhtemelen iyot alırsınız. Ancak, kan basıncınızı kontrol etmeye çalışmak için tuzdan vazgeçerseniz, alternatif bir iyot kaynağı kullandığınızdan emin olun. Tiroidin düzgün çalışabilmesi için iyot gerekir. Gerekirse, günlük iyot gereksiniminin en az% 50’sini içeren yüksek kaliteli bir takviye kullanın.

Ayrıca aşağıdaki iyot kaynaklarının bazılarıyla diyetinizi tamamlayabilirsiniz:

Kahverengi Deniz Sebzeleri (Esmer Suyosunu, Kahverengi Yenilebilen bir Suyosunu, Koyu Kırmızı yenilebilen bir suyosunu) Deniz ürünleri ve balık Yogurt Süt Yumurta

9) Gerekebilecek diğer takviyeleri doktorunuza sorun.

Çinko ve selenyum, uygun tiroid fonksiyonu için gerekli minerallerin eklenmesinin avantajları hakkında doktorunuzla görüşün. Ayrıca, Vitamin D3 ile takviye etme konusunda doktorunuza danışınız. Doğuştan olan bağışıklıkla ilgili hastalıkların düşük D vitamini seviyeleri ile ilişkisi vardır.

10) Bolca Su için 

Her zaman yeterli su tüketerek susuzluğunuzu gidermeye dikkat edin. Vücudunuzun düzgün çalışmasına yardımcı olur ve sizi genel olarak sağlıklı hissetmenizi sağlar.

EGZERSİZ YAPMA VE DİNLENME

1) Egzersizin tiroid fonksiyonu bakımından önemini kavrayınız

Her gün 30 dakika egzersiz yapınız. Egzersizinizin çok sıkı olması zorunlu değildir veya etkili olması için bir spor salonunda gerçekleşmesi gerekmemektedir. Sağlığınızda bir fark yaratmak için günde 30 dakikalık yürüme yeterlidir. Egzersiz rejimini yoğunlaştırmanız gerektiğini düşünüyorsanız, hızınızı veya yürüyüş uzunluğunu artırabilirsiniz.

2) Bir Fitness Sınıfını deneyebilirsiniz 

Egzersiz yapmaya motive olmakta güçlük çekiyorsanız, grup çalışması yapmaya çalışın. Yoga, tai chi ve qigong gibi sağlık için bazı yaklaşımlar vardır, bunlar aktif olmak ve aynı zamanda tiroid bezini korumak için mükemmel seçimlerdir.
Egzersiz kan akışının devam etmesini sağlar. Bu, tiroid hormonunun her hücreye ulaşmasını sağlar.

3) Stres seviyenizi azaltın

Yaşamınızda stres alanlarını belirleyin ve üzerlerindeki etkilerini azaltmaya çalışın. Geçmişte sağlığınızın uğruna kabul ettiğiniz yükümlülükler hakkında bazı zorlu tercihler yapmak zorunda kalabilirsiniz. Nefes alma, görselleştirme veya nefes sayma gibi meditasyon tekniklerini öğrenin.

4) Çakra Sistemini kullanarak gözünüzde canlandırın
Sessizce oturun ve tiroid alanındaki vücudunuza giren mavi bir ışığı gördüğünüzü hayal edin. Her nefes aldığınızda, ışık daha parlak ve daha mavi olur.Nefes verdiğinizde biraz sönükleşir. Mümkün olduğu süre boyunca bu görselliği aklınızda tutun, ancak her gün en az 5 dakika deneyin.
Antik çakra enerji sisteminde tiroid bezi 5. şakrada (Vishuddha) bulunur ve mavi renk ile karakterize edilir.

5) Dinlenmeye zaman ayırın 

Gece yeterince uyuduğunuzdan ve gün boyunca yeterince ara vererek dinlendiğinizden emin olun. Tiroid, strese karşı çok duyarlıdır, çünkü strese tepki veren bezlerden biridir. Bu nedenle, tiroidinizin “yeniden başlamak” için zamana ihtiyacı vardır. Dinlenme ve gevşeme tiroidinize ihtiyaç duyduğu zamanı verir.

TİROİDİN İŞLEVİNİ ANLAMAK

1) Tiroidin yetersiz çalışması hakkında bilgi edinin 

Hipotiroidizm viral enfeksiyonlar, radyasyon hasarı, bazı ilaçlar, gebelik ve diğer nadir nedenlerden kaynaklanabilir. Çoğu zaman, vücutta çok az iyot olması, hipotiroidizme neden olabilir. Hipotiroidizm semptomlar ve laboratuar testleri (yüksek TSH gibi) ile teşhis edilir.

Düşük aktif tiroid belirtileri

Yorgunluk Adet döngüsündeki değişiklikler Kabızlık Depresyon Kuru, kaba saçlar Saç Dökülmesi Kuru Cilt Rahatsız uyku döngüsü, genellikle daha çok uyur Soğuğa dayanamama Azalan kalp atış hızı Tiroid bezinin şişmesi (guatr) Açıklanamayan kilo alımı veya kilo verme zorluğu

2) Hipertiroidi veya aşırı aktif tiroid hakkında bilgi edinin

Hipertiroidi, çoğunlukla Grave hastalığı olarak görülür. Ayrıca, tiroitte küçük büyümeler olan tiroid nodülleri neden olabilir. Hipertiroidi, semptomlar ve laboratuvar testleri ile teşhis edilir (örn., Düşük TSH). Tedavi edilmemiş veya kötü tedavi gören hipertiroidizm, kalp problemlerine, kemik problemlerine ve tiroid fırtınası denilen çok ciddi bir duruma yol açabilir.

Aşırı aktif tiroid belirtileri şunları içerir:

Hızlı kalp atışı Artmış solunum sayısı Bağırsak hareketlerinde artış ve ishal. Saçlarda incelme ve dökülme Açıklanamayan Kilo Kaybı Tedirginlik, Asabilik ve yüksek enerji hissi Huysuzluk Sıcağa dayanamama Aşırı Terleme Kaşıntılı olabilen kırmızımsı cilt

3) Ne zaman doktora görünmeniz gerektiğini bilin 

Tiroid belirtileriniz kötüleşiyor gibi görünüyorsa veya 4-6 hafta sonra tiroidinizi doğal olarak iyileştirmeye çalıştıktan sonra hala belirtiler yaşıyorsanız, tıbbi yardım isteyin. Önce pratisyeninizi görün. Daha sonra, bir tiroid uzmanına gitmeniz gerekebilir. Hipotiroidiyseniz, doktorunuz muhtemelen tiroid ikame hormonunu (levotiroksin) reçete eder. Hipertiroidi veya Grave Hastalığınız varsa, radyasyon terapisi, tiroidi engelleyen ilaçlar, herhangi bir düzensiz kalp atışını (beta blokerleri) tedavi eden ilaçlar veya ameliyat gibi birçok seçenek vardır.

4) Sağlık uygulamalarınıza devam edin

Tıbbi tedaviye ihtiyacınız varsa bile sağlıklı tiroid işlevini desteklemek için burada verilen diyet, egzersiz ve dinlenme önerilerini takip etmelisiniz. Bu adımları doktorunuzla konuşmaya dikkat edin.

25 Saniyede Burun Tıkanıklığını Geçiren Yöntem

Dışarıdan geldiğinizde ellerinizi yıkasanız da hasta olan insanlarla yakın temasta bulunmasanız da maalesef hasta olabiliyorsunuz. Gerek işte gerekse de okulda sürekli burnunuzu silmek rahatsız edici olabiliyor. Yapacağınız iki yöntemle burun tıkanıklığından 25 saniye içinde kurtulmak mümkün!

Kulağa inandırıcı gelmeyebilir ancak denemekten zarar çıkmaz. Burnunuzun sürekli akması, kızarması ve tahriş olması son derece rahatsız edici bir durum. Youtube’a yüklendikten hemen sonra 8 milyon kişi tarafından izlenen videoda doğal yöntemlerle burun tıkanıklığını gidermenin yöntemleri anlatılıyor.

1- Baskı ve akupunktur

Dilinizin ucunu, ağzınızın iç kısmının en yüksek noktasına kadar değdirin.Orta parmağınızı ve işaret parmağınızı birleştirip kaşınızın tam ortasından olacak şekilde ileriye ve geriye hareketler yapın.

İlk verdiğimiz yöntemi ve bu yöntemi sırayla 20 saniye boyunca uygulayın.

2- Nefesinizi tutun

İkinci yöntem de nefesinizi tutmak. Yeterince nefes alamadığınızda, beyin yaşama iç güdüsünü dikkate alarak burun deliğinizi temizliyor.

Kış gelince sık sık burnu tıkanan arkadaşlarınız var mı? Yöntemleri kesinlikle onlarla paylaşın.

Sabah Uyandığınızda Bu Testi Mutlaka Yapın!!

“Son yıllarda sessiz ve yıkıcı hastalıklar yanardağ patlaması şeklinde arttı. Şişmanlık, diyabet, kalp damar hastalıkları, kanser ve sinir sistemi hastalıkları adeta insanların kaderi haline geldi. Çocuklarda alerjik hastalıklar, otizm, hiperaktivite ve dikkat bozukluğu giderek artıyor. Hatta MS gibi 20-40 yaşlarında görülen hastalıklara çocukluk çağında sıklıkla rastlanıyor.

Bağırsaklarda 100 trilyon bakteri bizimle birlikte yaşar. Normal bağırsak florasında bu bakterilerin %90’ının faydalı bakterilerden olması gerekir. Hazır gıdalar nedeniyle yararlı bakteriler azalır, zararlılar çoğalır. Özellikle candida isimli mantarda bir artış görülmektedir. Antibiyotiklerin gereksiz kullanımı da bu durumu tetiklemiştir.

Candida (tam adı ile Candida Albicans), en yaygın görülen vücut mantarı türüdür. Ağızda, bağırsaklarda, vajinada bulunur. Cildi ve diğer bazı dokuları da etkileyebilir.

Kısaca Candida Nedenleri: Beslenme alışkanlıklarında yapılan hatalar. Şekerli besinlerin fazla miktarda tüketilmesi. Sezaryen ile yapılan doğumlar. Günlük beslenme programında karbonhidratlara ağırlık verme. Gereksiz yere kullanılan antibiyotikler. Yanlış diyetler, faydalı yağların beslenmeden çıkartılması, laksatif ilaç ve çayların çok kullanılması sonucu bağırsak florasının bozulması. Antibiyotik kullanımının artması başta olmak üzere yanlış tedavi yöntemleri bu artışa neden oldu.

Candida  (Bağırsak Mantarı) Belirtileri

Bağırsak mantarının ilk başlarda ortaya çıkan belirtileri, genel yorgunluk ve sindirim sorunlarıdır. Sonrasında aşağıdaki candida mantarı belirtilerinin bir kısmı görülebilir:

Bitkinlik, halsizlik, unutkanlık ve depresyon Kasıkta, vajinada, ağızda, deride ve tırnakta mantar iltihapları Şişkinlik, kabızlık veya ishal Konsantrasyon eksikliği, odaklanma güçlüğü, hafızada zayıflama Döküntü, kızarıklık, sedef ve egzama gibi deri rahatsızlıkları Şiddetli dönemsel alerjiler ve kaşıntılı kulaklar İşlenmiş şekere karşı yoğun istek Bağırsak krampları Cinsel isteksizlik ve güçsüzlük Atrit, adet öncesi gerginliği ve idrar yolları iltihabı Boğaz ağrısı, mide ekşimesi, gıcık öksürüğü, uyuşukluk, gece terlemesi, sivilce ve kaşıntı

Tükürük Testi (Saliva Testi ) Yaparken Nelere Dikkat Etmeli?

Tükürük testi (saliva testi) ile vücudunuzda mantar (Candida albicans)  olup olmadığını anlayabilirsiniz.

Sabah kalkana kadar gece boyunca hiç su içmeyiniz, diş fırçalamayınız, öpüşmeyiniz . Sabah kalkar kalkmaz ilk işiniz tükürüğünüzü bu bardağın içine yavaşça bırakmaktır.

Hemen tükürüğün su içindeki halini gözlemleyin. Her 10-15 dakikada bir gözlemlemeye devam ediniz.

Sağlıklı bir tükürükün rengi berrak olur, şeffafımsı görüntü alır, hafif köpüklenme olabilir ve batmadan suyun yüzeyinde kalır. Zamanla da suya karışarak suda çözünür.

Eğer vücüdunuzda mantar (candida albicans ) varsa resimdeki gibi aşağı uzayan, deniz anasını andıran bacakları olabilir; buluta benzer bir yapıda suyun dibine çökebilir; ortalarda bir yerde asılı kalan kirli toz parçacıkları gibi bir görüntü olabilir. Deniz anasının bacakları ne kadar çok ise, ve ne kadar çok buluta benziyorsa, ve yine bu durum ne kadar hızla oluşuyorsa, vücudunuzda mantar oluşumu da o kadar hızla gelişiyor demektir.

Kefir, en önemli probiyotik; yani dost bakterilerin kaynağıdır. Günde en az iki su bardağı tüketilmelidir. Ev yoğurdu, boza, meyan kökü, şalgam ve geleneksel yöntemlerle yapılan turşular da probiyotiktir. Ayrıca sebze, sarımsak ve soğanı da fazla tüketerek candida enfeksiyonuna karşı koyabilirsiniz.”

Candida Tedavisi

1- Şeker: şekerlemeler, Laktoz, süt ürünleri fruktoz, glikoz, tatlandırıcılar ve yüksek şekerli meyveler maya mantarını beslediği için ilk olarak diyetten çıkarılması gerekir.

2- Gluten ve Lektin; Glutenli ve lektinli ( arpa pirinç, buğday, işlenmiş ürünler, makarna ve bulgur ) gibi tahıllar da yüksek glisemik endekslerinden dolayı aynı şeker gibi Candida’yı beslerler ve yine aynı şeker gibi hücrelerimizde insülin direnci yaratırlar. Bu da ileride kan şekerinde hipoglisemi veya diyabet gibi problemleri yol açar. Ve candida olan kişide ” sızıntılı barsak sendromu” olacağından tahıl grubu bu durumu daha da kolaylaştırır. Tahıl grubu inflamasyonu artıran bir besin grubudur.

3- Balık yağı; Omega 3/ omega 6 dengesinin omega 6 lehine bozulmasından candidanın vücutta hızla üremesi gerçekleşir. En iyi yöntem diyete omega 3 ekleyerek dengenin tekrar omega 3 lehine dönmesini sağlamaktır. Kaliteli yağlarla beslenmek de çok önemlidir çünkü yağsız diyetler sonucunda özellikle D vitamini emilimi hızla düşmektedir. Yine iyi kalite zeytinyağı ve zengin omega 3 kaynakları (küçük balıklar, gezen hayvan yumurtası,)içerdikleri yağ asitleri sayesinde reseptörlerimizi tamir eder. Hindistan cevizi yağı ise candida da antibakteriyel, antivirütik ve mantara karşı etkili olduğu için çok faydalıdır.

4- Sarımsak: Sarımsağı çiğ ve ezerek yemeklere koymak veya ezerek direk yutmak hem etkili hem de en ucuz mantar tedavisi olacaktır. Mantar tedavisi olmasının yanı sıra, bağışıklık sistemi güçlendirici, dolaşım sağlayıcı, tansiyon düşürücü, bağırsak parazitlerini öldüren, kuvvetli bir antioksidan ve antibiyotiktir. 2 litre taze sıkılmış limon suyuna 40 diş sarımsağı ezerek ekleyin.25 gün ılık ortamda bekletin, sabah akşam yarım bardak aç karnına için. En doğal antibiyotik tedavisidir.

Antifungal Besinler

Candida çoğalmasını önleyen besinler şunlardır:

Soğan Hindistan cevizi yağında bulunan kaprilik asit Greyfurt çekirdeği ekstresi Üzüm çekirdeği ekstresi Zeytin yaprağı ekstresi Kekik yağı Zencefil

Ne yapıyoruz? Doğal besleniyoruz, spor yapıyoruz ve olumlu düşünüyoruz… 🙂

 

Bu 7 belirtinin 4’ü varsa, kan şekeriniz yüksektir önlem alın!

Kontrol altına alınamayan diyabet damarların yapısını bozuyor. Bunun sonucunda; kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği, kalıcı görme kaybı başta olmak üzere tüm organlarda komplikasyonlar ortaya çıkabiliyor. Bu kadar ciddi bir sağlık sorunu olan diyabet, sağlıklı beslenme alışkanlığı, medikal tedavi ve düzenli egzersizden oluşan bir yaşam şekliyle takip edildiğinde bu komplikasyonlar önlenebiliyor. Ancak erken tanı ve tedavi için öncelikle diyabetin belirtilerini tanımak ve zamanında hekime başvurmak çok önemli.

Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, diyabetin 7 önemli sinyalini sıraladı.

Diyabet (Şeker) Hastalığının Belirtileri

1. Ağız kuruluğu

Diyabet öncesi dönem erken fark edilip yeterli önlemler alınmazsa yorulan pankreas kan şekerini kontrol etmeye yetecek kadar insülin salgılayamaz hale geliyor. Bu durumda önce toklukta kan şekerleri yükselmeye başlıyor. Ağız kuruluğu ve çok su içme bu sürecin ilk belirtilerini oluşturuyor.

2. Gece idrara kalkma

Ağız kuruluğuna bağlı çok su içmenin yanı sıra kanda yükselen kan şekerinin böbrek üzerinde yarattığı basınç nedeniyle hastalar gece uykudan idrar ihtiyacıyla uyanmaya başlıyor. Gecede bir kez idrara kalkmak normal sayılıyor. Ancak birden daha fazla sayıda uykunun idrar ihtiyacıyla bölünüyor olması, akla diyabeti getirmeli.

3. Bacaklarda kramplar

İnsülin azlığı nedeniyle kanda şeker yükselirken hücre içine girip yakıt olarak kullanılamadığı için hücrelerde bir enerji açlığı ortaya çıkıyor. Halsizlik, bacaklarda kramplar, aşırı tatlı isteği, sabahları zor uyanma, gün içinde uyku hali, konsantrasyon azalması bu dönemde başlayan ve kandaki şeker yükseldikçe şiddeti artan belirtileri oluşturuyor. Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, bu tür şikayetleri olan kişilerde açlık kan şekeri normal olsa bile tokluk şekerlerinin takibinin ya da şeker yükleme testinin mutlaka yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

4. Uyuklama

Kanda şeker yüksek olmasına rağmen yakıt olarak kullanılamadığı için hücreler enerjisiz kalıyor. Bu durum beyin ve sinir sistemi hücrelerinin enerji azlığına yol açınca; uyku hali, konsantrasyon azlığı ve gün içinde uyuklama şikayetleri ortaya çıkıyor.

5. Kaşıntı

Kandaki şeker yükselmeye başlayınca cilt kuruyor ve genel bir vücut kaşıntısı başlıyor. Bu kaşıntı kadınlarda genital bölgede daha yoğun olabiliyor.

6. Genital mantar enfeksiyonları

Vücut sıvılarında artan şekerin mikropların üremesini kolaylaştırmasına bağlı olarak kadınlarda sık idrar yolu enfeksiyonları ve genital bölgede kaşıntıyla birlikte tekrarlayan mantar enfeksiyonları gelişebiliyor.

7. Kilo kaybı

Pankreasın insülin rezervi azaldıkça açlıkta da kan şekeri yükselmeye başlıyor. Şekerin kanda yükselmesine rağmen kullanılamaması nedeniyle hücrelerin enerji açlığı arttıkça hücreler enerjiyi yağ ve kas hücrelerinin parçalanmasıyla elde etmeye çalışıyor. Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, bu dönemde yukarıdaki şikayetlere ek olarak kilo kaybının ortaya çıktığını belirtiyor.

Diyabet Neden Artıyor?

Diyabet sıklığı pek çok nedene bağlı olarak artıyor. En önemli nedenler arasında ise aşırı karbonhidratlı gıda tüketimi, fast-food ve şekerli içecek tüketiminin artması, kilo alma, hareketsiz yaşam ve düzensiz beslenme yer alıyor.

Uyurken boşluğa düşme hissi yaşadıysanız dikkat!

Uyurken birden boşluğa düşme hissinin neden olduğu araştırıldı. Çoğunlukla uykuya dalmadan hemen önce bu şekilde bir hisse kapılmak, çoğu insanın başına gelen bir durum. Pekiyi, aniden boşluğa düşme hissi neden olur?

Uyurken Boşluğa Düşme Hissi Neden Olur?

Yorucu bir günün sonunda gelen uyku esnasında kaslarımızın ani kısa kasılmalar geçirmesi, boşluğa düşme hissine neden oluyor.

Çok büyük bir ihtimalle vücudumuzun uykuya fizyolojik olarak hazırlanışı esnasında meydana gelen belirli elektriksel ve hormonal değişimlerin bir sonucu olan bu hissin tam olarak açıklaması ise belirlenebilmiş değil. Kısa ve genel olarak, bu hissin, kaslarımızın ani ve kısa kasılmaları sonucunda ortaya çıktığını da söylenebilir.

Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi ve Mayo Klinik, bu konuda birçok araştırma yürütmüş, önemli kurumlardır. Mayo’da yapılan araştırmalara göre ise insanların %70’inden fazlası bu hissi uykuya dalıp baş kısımları gevşedikten hemen sonra yaşamaktadırlar.

Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi ise sebepleri üzerine bir araştırma yapmış ve bu his ile kişinin yaşantısı arasında önemli ilişkiler ortaya çıkarmıştır.

Özellikle tedirginlik (anksiyete), stres hali, aşırı kafein tüketimi ve akşam saatlerinde çok yorucu işler yapan kişilerin bu hissi daha sık yaşadıklarını göstermişlerdir. En sık olaraksa yatakları rahatsız olan veya bireye uygun olmayan kişilerde bu hissin yaşandığı tespit edilmiştir.

Bu yemekleri tekrar ısıtmayın!

Tekrar ısıtıldığında besin değerini kaybeden mantar, riskli besinler arasında. Sindirim sorunlarına yol açtığından bir seferde tüketilmesi öneriliyor.

Tavuk:

Gıda zehirlenmesi açısından en riskli besinlerden. Isıtıldığında içerisindeki proteinin yapısı değişiyor ve bakteri üretiyor. Pişmiş tavuk yemeğini ya düşük derecede hafif ısıtın ya da soğuk yiyin.

Yumurta:

Yumurtanın da tavuk gibi ısıtıldığında protein yapısı değişiyor ve içindeki su miktarı azalıyor. Nadir görülen bir zehirlenme türü olsa da yumurtalı yemekler ve sosları tüketirken dikkatli olmakta yarar var.

Ispanak:

Ispanak kesinlikle bir seferde tüketilmeli. Çünkü ıspanakta bulunan nitrat, tekrar ısıtıldığı zaman nitrite dönüşüyor. Özellikle bebeğinize ıspanak verirken buna dikkat etmenizde yarar var. Bebekler için 5 mg nitrit alımı bile ciddi zehirlenmeye yol açabilir.

Pancar:

Pancarın tekrar ısıtılıp tüketilmesi ıspanakta olduğu gibi nitrat/nitrit zehirlenmesine yol açabilir. Kereviz de aynı pancar ve ıspanak gibi bol miktarda nitrat içeriyor. Genelde de çorba hazırlamak için kullanılıyor. Çorba ısıtıldığında bu madde nitrite dönüşür. Eğer kerevizli çorbanızı tekrar ısıtacaksanız içindeki kerevizleri çıkarın. Havuçlar içinde aynı şey geçerli. Genellikle kök sebzeler nitrat zehirlenmesine neden olabiliyor. Bu yüzden havuç, lahana, brokoli, şalgam ve kereviz gibi besinlerde dikkatli olmak gerekiyor.

2 Saatten Fazla Oda Sıcaklığında Bekletmeyin

Yemekler oda sıcaklığına geldiğinde, iyi bir saklama kabına koyarak buzdolabına kaldırın. En önemli nokta ise pişmiş yemekler 2 saatten fazla oda sıcaklığında beklememeli. Çünkü bakteri üretecektir.

Pişmiş ve Pişmemiş Et Yan Yana Durmamalı

Çiğ eti kestiğiniz bıçağı, pişmiş eti kesmek için kullanmayın. Pişmiş et koyduğunuz tabağa aynı zamanda pişmemiş eti de koymayın. Başka bir tabak kullanın.

Kaşıkları Ayırın

Yemeği karıştırdığınız kaşık ile yemeğin tadına baktığınız kaşık ayrı olsun. Üstelik tadına baktıktan sonra kaşığı yıkamadan tekrar yemeğe daldırmayın.

Daha sonra yemek için öğle yemeğinizi hazırlayın. İş yerinize kendi yemeğinizi götürerek orada yapılan ya da dışarıda yediğiniz yağlı yemeklerden uzak durmuş olacaksınız. Öğle yemeğinizde az yağlı proteinler, lif, taze sebzeler, tam tahıllılar ve tatlı olarak da meyve yer almalı. Zaman kazanmak için bir gece öncesinden de bu hazırlığı yapabilirsiniz.

En Fazla 1 Kere Isıtın!

Yemekleri en fazla 1 kez ısıtın. Tekrar tekrar ısıtmak bakteri oranının artmasına neden olur. Isıtacağınız zaman yemeğin kaynama derecesine gelmesini bekleyin. Kokusu geldiğinde yemek ısınmış demektir. Çiğ kıymayı derin dondurucuda 4 aydan fazla bekletmeyin. Pişmiş ya da kavrulmuş et ise derin dondurucuda 2 -3 aydan fazla bekletilmemeli, tüketilmelidir.

Yoksa fibromiyalji miyim?

Memorial Ataşehir Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Nurten Korkmaz, fibromiyalji hastalığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.Kış aylarında sabahları yorgun uyanma, halsizlik, sırt ağrıları ile yaşanan mutsuzlukların genelde soğuk havalardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Oysa bu şikayetler ağrı, yorgunluk ve halsizlikle kendini gösteren “Fibromiyalji” hastalığının da belirtileri olabilmektedir. Memorial Ataşehir Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Nurten Korkmaz, fibromiyalji hastalığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

Daha çok kadınlarda görülüyor

Fibromiyalji; kronik, yaygın kas iskelet sistemi ağrısıyla giden bir sendromdur. Fibromiyaljide birçok değişik bulguyu bir arada görmek mümkündür. Yaygın vücut ağrısına, yorgunluk ve baş ağrıları da eklenebilmektedir. Sabah uyanamama, bağırsak problemleri, eklemlerde şişlik, uyuşma ve karıncalanma hissi gibi belirtiler görülebilir; ancak bu uyuşma ve şişlik hali objektif bir bulgu değildir. Hasta bu şekilde hissetmektedir. Stres devreye girdiği an ise hastalık yeniden tekrarlayabilmektedir.

Ailede bu sorun varsa görülme riski 8 kat artıyor

Toplumun % 3’ünde fibromiyalji sendromu görülmektedir. Nedeni henüz tam olarak bilinmeyen fibromiyalji hastalığında yapılan araştırmalara göre genetik faktörler önemli rol oynamaktadır. 1. dereceden yakınlarında fibromiyalji olan kişilerde 8 kat daha fazla gözlenebilmektedir. Bu da hastalığın genetik eğilimi olduğunu göstermektedir. Fibromiyalji daha çok kadınlarda görülen bir hastalıktır.

Duygusal travma fibromiyaljiye neden olabilir

Çevresel faktörler fibromiyalji sendromuna neden olabilmektedir. Özellikle çocukluk çağında geçirilmiş fiziksel ve duygusal travmalar, ileride fibromiyalji oluşturmada çok etkili olabilmektedir. Fibromiyalji kasa bağlı bir hastalık değildir. Bu daha çok ağrı sinyalinin santral sinir sisteminde işlenişi ile ilgili bir problemdir. Hastalar herhangi bir ağrıyı normalden daha fazla algılamaktadır. Ayrıca ağrı yapmayan uyarıcıları da ağrı gibi hissedebilmektedirler.

Fibromiyalji miyim?

Fibromiyalji tanısı için şikayetlerin en az 3 ay sürmesi gerekmektedir. Sabah yorgun uyanma, belin üst ve alt tarafında ağrı, boyun ve belde ağrı hissediliyorsa bir uzmana başvurulması önerilmektedir.

Psikolojiyi de olumsuz etkiliyor

Psikolojik boyutu da olan fibromiyalji hastalığı, daha çok depresyon hastalarında ve anksiyetesi yüksek olan kişilerde sık gözlenmektedir. Uyku bozukluğu da bu hastalığın bir parçasıdır. Uyku düzeninin olmamasının anksiyete ve diğer psikolojik problemleri de artırmaktadır. Bu nedenle fibromiyaljli hastalarda, psikoloji ve duygu durum bozukluğu iç içedir.

Hastalık konusunda bilinçli olmak çok önemli

Fibromiyalji; ağrılar, uyku bozukluğu, psikolojik sorunlar, kişilik problemleri gibi birçok sorunun bir arada olduğu bir hastalıktır. Bunların hepsinin adım adım çözülmesi gerekmektedir. Her şeyden önce hasta eğitimi çok önemlidir. Hasta bir kargaşa içinde doktora başvurur; çünkü pek çok semptomu vardır. Bu yüzden doğru tanı koymak ve kişiyi bilgilendirmek hastada pozitif bir etki yapmaktadır. Hastanın öyküsü ve fizik muayene teşhis koyma açısından oldukça büyük bir rol oynamaktadır. Fizik muayenede “tender point” denilen hassas noktaların vücudun 18 noktasından yaklaşık 11’inde bulunması gerekir. Parmak basma ile referans noktalarına göre bu noktalar hassas ise teşhisi konulabilir. Farklı bir hastalığın ayırıcı tanısı için bir de kan tetkikleri istenebilmektedir.

Egzersiz yaşam kalitesini artırıyor

Egzersiz; kondisyonu artırmakta, travmaları ve dışarıdan gelen zararlı uyaranları azaltmakta ve ağrı kısır döngüsünü kırabilmektedir. Hastalara aerobik, duruş, germe, pilates, yoga ve yüzme egzersizleri önerilmektedir. Sıcak tedaviler, elektrik simülasyonları ve masaj gibi fizik tedavi uygulamaları da kullanılabiliyor. Kaplıca uygulamaları da hastalar tarafından tercih edilebilecek yöntemler arasında yer almaktadır. Fibromiyalji sendromu ağrılı olduğu için hastalar egzersiz yapmakta zorlanmaktadır; fakat egzersize düşük dozda başlayıp düşük dozda devam edilirse bu, hastaların hayat kalitesini ciddi anlamda artırmaktadır. Fibromiyalji sendromunda antidepresan grubu ilaçlar da kullanılabilmektedir. Bu ilaçlar hem uykuyu düzenlemekte hem de kronik ağrılı durumlara iyi gelmektedir.

Ağız içi yaraları herkesin problemi!

Memorial Kayseri Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Haluk Mumcuoğlu,  “Yanak, dudak mukozası ile dil ve dişetlerinde oluşan oval veya yuvarlak yaralar ‘oral ülser’ olarak da adlandırılır. Ağız içi ülserlerin tedavi edilebilmesi için altta yatan neden ya da hastalığın belirlenmesi gerekir ” dedi.

AĞIZ İÇİ YARALAR BİRÇOK NEDENE BAĞLI

“Ağız içinde sıklıkla tekrarlayabilen ve çapları 5 milimetrenin altında, sayısı birden çok olan yaralar, 7-10 gün arasında iz bırakmadan iyileşir. Çapı 1-3 santimetre arasında olanlarda ise iyileşme süresi 6 haftayı bulmaktadır. Herpes yani uçuk virüsüne bağlı olarak ortaya çıkan dudaktaki yaraların sayısı ise 100 kadar olabilmekte ve çapı 1-3 milimetre olan bu yaralar, genellikle 7 gün içerisinde iyileşmektedir. Bazı oral ülserlerin altında yatan neden, sistemik yani tüm vücudu etkileyen hastalıklar ya da ağız içindeki bir sorundan kaynaklanmaktadır. Ancak yaraların çoğunun nedeni bilinmemektedir.

Oral ülserlere; genetik özellikler, yiyecek ve içecekler, ilaç alerjisi, diş ve diş eti problemleri ağız içi mukozanın bütünlüğünün bozulması, vücut direncinde azalmaya yol açan hastalıklar, fiziksel ve emosyonel stres ile travma ülseri neden olabilir. Bunun yanında yanlışlıkla ısırma, çeşitli yiyecekler, hatalı bir şekilde dişleri fırçalama, kırık dişler, kötü protezler, ağız içerisinde yaralanmaya ve travmatik ülserler nedenleridir.

DEMİR VE B 12 EKSİKLİĞİ AFT NEDENİ OLABİLİR

Folik folik asit ve B12 gibi vitamin eksiklikleri ile demir eksikliği, aftların %20’sinde önemli bir nedendir. Bazı kemik iliği, mide-bağırsak ve romatizmal hastalıklarda da oral ülserler görülebilir. Türkiye’de, orta ve uzak doğu ülkelerinde sık görülen Behçet hastalığında da oral aftlara rastlanmaktadır. Behçet hastalığında yılda 3’ten fazla tekrarlayan oral aft ve genital bölgede iz bıraktıktan sonra iyileşen yaralar, göz ve ciltte özel bulgular görülür. Bazı enfeksiyon hastalıklarında da tekrarlayan ve tedaviye dirençli oral aftlar görülür. AIDS, sifilis, tüberküloz gibi sistemik enfeksiyonların yanı sıra ağız içinde etkili bakteriyel, viral ve mantar enfeksiyonları da ağız içi ülserlere neden olur. Oral ülser şikayeti olan hastalarda; ülserin süresi, ağrılı olup olmadığı ve ilaç kullanım öyküsü sorgulanmalıdır.

AFTA YOL AÇAN HASTALIKLAR ARAŞTIRILMALI

Bu tür ülserler genellikle yanak mukozası dil ve dudak çevresine yerleşir. Sık tekrarlanan aftlarda ve genital ülserlerde, ciltte döküntülü lezyonların varlığında, görme problemi bulunduğunda, mevcut ülserlerin kendi kendine iyileşmediği durumlarda, ağız içinde kötü koku ve akıntı gibi derin enfeksiyon belirtilerinde mutlaka doktora başvurulması gerekir. Ağız içi ülserlerin tedavisinde ilk basamak, nedeninin belirlenmesi ve altta yatan hastalığın teşhis edilmesidir. Ayrıca ağız içi hijyene dikkat edilmeli, dişler düzenli fırçalanmalı ve 6 ayda bir düzenli diş kontrolü yaptırılmalıdır. Antiseptik ve ağrı kesicili gargaralar ile kortizonlu kremler, ağız içi ülserlerin tedavisinde kullanılmaktadır. ”

Prof.Dr.İbrahim Saraçoğlu Ağız Yarası Aft Kürü   Kür için gerekli olan malzemeler;

Limon, yoğurt otu, papatya

Kürün hazırlanması:

Bir bardak suda bir tutam yoğurt otunu 5 dakika kaynatıyoruz.  Bir çay kaşığına limonu sıkıyoruz. Faydasını görmek için limon suyunu taze sıkıp kullanmak gerekmektedir.

Kürün uygulanması:  

Hazırlanan yoğurt otu çayını ağzımızda dolatırdıktan sonra içiyoruz.   Bir çay kaşığı taze limonu sıkıp ağızda gezdirmek gerekiyor. Günde 2 defa yapılabilir. Arada bazen papatya çayı içilebilir. Ağız içi yaraları yada aft  B12 vitamini eksikliğinden kaynaklanıyorsa bunun hekim tarafından tespit edilip o doğrultuda tedavi uygulanması gerekmektedir.

Ağız Yaraları için Kırkkilit Otu Kürü:

Kırkkilit Otunun diğer adı atkuyruğudur.   1 su bardağı kaynar suyun içine 1 tatlı kaşığı kırkkilit otu koyun. 2 dakika kısık ateşte kaynatın. Ağzınız yanmayacak şekilde ılıyınca için. Karışımı tatlandırmak için bir şey koymayınız.Günde 1 veya 2 bardak tüketin.

Aşağıdaki bitkiler ağız yaralarının tedavisinde kullanılmaktadır.

Dut Şurubu; Bir çubuğun ucuna pamuk dolayıp ağız içindeki yara ve aftlara dut şurubu uygulanır. Uyguladıktan sonra bir süre bir şey içmemek daha faydalıdır.

Nar ekşisi; Nar ekşisi de ağız içi yaraları ve aft’ın üzerine sürülür. Hakiki nar ekşisi tercih edin.

Karanfil; Karanfil yağı ağız içi yaralarını hem tedavi eder hem de acıyı azaltır.

Maydanoz; Maydanoz çiğnemek ağız içi oluşan bakterileri yok ederek, yara ve aftları iyileştirir.

Limon; Limon suyu ile gargara yapmak ağız yaralarını ve aftların tedavisinde yardımcıdır.

Sirke; Elma yada üzüm sirkesi ağız içi yaraları ve aft için fayda verir. Uygulama sırasında canınız yanabilir.

Papatya; Papatya ve su ile elde edilen karışım gargara yapılır.

Soğan; Soğan suyu ile gargara yapılır.

Erik; Erik suyu ile gargara yapılır.

Fesleğen;Çiğ olarak yiyerek ve suyu hazırlanıp gargara yapılırsa ağız içi yara ve aftları tedavi eder.   Bunlar dışında sizlere önerebileceğimiz doğal tedavi yöntemlerinden biriside kefirdir. Her gün düzenli olarak kefir tüketmeniz sizin faydanıza olacaktır.

Bu kan grubuna dikkat! Hemen o testi yaptırın.

Аmегіkаn Uluѕаl Sağlık Еnѕtіtüѕü’nԁеn Dг. АгаѕҺ Etemadi, 55 bіn kіşіуі kарѕауаn агаştıгmауı Кuzеу Ваtı İгаn’ԁа уüгüttü. İlk bulgulаг, bеlігlі Һаѕtаlıklагԁа 0 gгubu kana ѕаҺір оlmауаnlагın ölüm oranlarının уüzԁе 9 ԁаҺа fаzlа оlԁuğunu gӧѕtегԁі. Araştırma ѕıгаѕınԁа, kаn gгubuуlа mіԁе kanseri агаѕınԁаkі bаğ ԁа іnсеlеnԁі. Ѕоnuҫlаг, А, В vе АВ grubu kаn tаşıуаnlагın 0 gгubu kаnа ѕаҺір olanlara gӧге уüzԁе 55 oranında daha fazla mіԁе kanserine уаkаlаnԁığını gӧѕtегԁі. Bu ԁuгum, 0 gгubu ԁışınԁаkіlегіn kеѕіnlіklе hаѕtаlık гіѕkі tаşıԁığı аnlаmınа gеlmіуог. Beslenme, ѕрог аlışkаnlığı gibi bir ԁіzі önemli fаktӧг ԁе ѕӧz kоnuѕu fаkаt kаn grubu 0 оlаnlагın birçok ӧnеmlі hastalığa уаkаlаnmа гіѕkі ԁаҺа ԁüşük.

DаҺа ӧnсеkі агаştıгмаlага gӧге de, Һеmеn hemen bütün kаnѕег tüгlегіnіn А vе АВ kan gruplarına kагşı büуük іlgіlі ԁuуԁuğunu ortaya koymuştu. Kansere kагşı şаnѕlı kаn gгubunu іѕе 0 gгubu оluştuгuуог. D’Аԁаmо’nun агаştıгmаlагınа gӧге kаnѕег vе kаn grupları агаѕınԁаkі іlіşkі şӧуlе:
ԌӦĞÜЅ КАNЅЕRİ 
Вu kаnѕег tüгünе уаkаlаnаn kаԁınlаг іlе ilgili агаştıгmаlаг, О vе В kаn gгubunа sahip оlаnlагın tеԁаvіуе ԁаҺа Һızlı уаnıt vегԁіğіnі vе ԁаҺа Һızlı іуіlеştіğіnі gӧѕtегіуог.
BEYİN TÜMÖRLERİ

Birçok bеуіn vе sinir sistemi kаnѕегlегі, А vе АВ gгuрlагını tercih ediyor.

RАНİМ КАNЅЕRİ

Вu kanser tüгlегі ԁе A ve AB gгuрlагını tегсіҺ еԁіуог, аnсаk bu Һаѕtаlıklага уаkаlаnаn В gгubu kаԁınlагın sayısı da уükѕеk bulunuуог.

ВАĞІRЅАК КАNЅЕRİ

Ваzı tüгlегіnԁе kаn gгubu tеmеl bеlігlеуісі оlmuуог. Ваğıгѕаk kаnѕегіnе уоl аҫаn en ӧnеmlі еtkеnlег ԁіуеt, yaşam biçimi vе gerilim şеklіnԁе ѕıгаlаnıуог.

ЅİNDİRİМ ҮОLU KANSERİ

Dudak, Dіl, уаnаk, ԁіş еtі, уеmеk bогuѕu kаnѕегlегі іlе tükürük bеzlегіnԁеkі tümӧгlег, А vе АВ gгuрlагı іlе çok уаkın ilişkili bulunuуог. Вu kanserlerin çoğu kеnԁі kеnԁіlегіnе оluşuгkеn, ѕіgагауı bıгаkıр, аlkоlü аzаltmаk vе diyete ԁіkkаt еtmеk гіѕkі аzаltıуог.

MİDE КАNЅЕRİ

Üzегіnԁе агаştıгmа yapılmış 63 bin vаkаԁа mіԁе kаnѕегіnіn А vе AB gгuрlагınԁаkі ԁüşük mide аѕіtі іlе уаkınԁаn іlіşkіlі оlԁuğunu огtауа ҫıkагԁı.

РАNКRЕАЅ KANSERİ

Pankreas, kагасіğег, ѕаfга kesesi vе ѕаfга уоlu kаnѕегlегі, ԁауаnıklı ѕіnԁігіm ѕіѕtеmlегіnе ѕаҺір О gгuрlагınԁа nаԁіг gӧгülüуог. A vе АВ gгuрlагı уіnе еn ҫоk гіѕk аltınԁа оlаnlаг. В gгuрlагı еğег оnlаг için ѕаkınсаlı olan kabuklu уеmіşlегі уегlегѕе bu kаnѕег tüгlегіnе уаkаlаnаbіlігlег.

LЕNҒ VЕ LӦЅЕМİ

Вu kanser formu, О gгuрlагın еğіlіmlі оlԁuklагı bіг tüг. Каn ve lenflerde gеlіşеn bu kаnѕег tегсіҺеn О gгuрlагını ѕıkıntıуа ѕоkаг.

DЕRİ VЕ КЕМİК

Dегі kаnѕегlегі ԁе еn fаzlа O grubunun уаkаlаnԁığı tеk kanser türü. Наbіѕ mеlаnоm ԁегі kanserinin еn öldürücü şеklіԁіг. Bu duruma karşı О ve B gгuрlагı bağışık ԁеğіlԁігlег.

МЕЅАNЕ КАNЅЕRİ

Меѕаnе kаnѕегі еn fаzlа А ve В gгuрlагınԁа gӧгülüг. Неm А Һеm ԁе В grubunun karakterini tаşıуаn АВ grubu іѕе büуük оlаѕılıklа еn уükѕеk riski tаşıуаn gгuрtuг.

Çiğ tavuğu yıkamak ölümcül tehlike saçıyor!

İngiliz sağlık ve beslenmem uzmanları, çiğ tavuğu pişirmeden önce yıkamanın gıda zehirlenmesi riskini arttırdığı uyarısında bulundu. İngiltere Gıda Standartları Dairesi (FSA), 4 bin 500 İngiliz vatandaşın katılımıyla yaptığı ankette katılımcıların yüzde 44’ünün tavuğu pişirmeden önce yıkadığını ortaya koydu. FSA, tavuğun yıkanmasıyla etrafa sıçrayan sular aracılığıyla ellere, mutfak tezgâhına, pişirme kaplarına kampilobakter bakterisi bulaştığını söylüyor.

ÖLÜM RİSKİ VAR 

Gıda zehirlenmesi vakalarının çoğu tavuklardaki mikroplardan kaynaklanıyor. Zehirlenmenin belirtileri, ishal, mide krampları ve mide bulantıları, ateş ve halsizlik olarak ortaya çıkıyor. Çoğu hastanın rahatsızlığı yalnızca birkaç gün sürüyor fakat gıda zehirlenmesi uzun vadede, bağırsak sendromu ve sinir sistemini etkileyen Guillain-Barre sendromu gibi sağlık sorunlarına da yol açabiliyor.

TAVUĞU YIKAMADAN PİŞİRİN 

Bu tip rahatsızlıkların ölüme de neden olabileceği belirtiliyor. En büyük risk grubu beş yaş altı çocuklar ve ileri yaştaki yetişkinler.İngiltere Gıda Standartları Dairesi FSA Başkanı Catherine Brown, “Çiğ tavuğa dokunduktan sonra ellerin yıkanması ve iyi pişirilmesi gibi bazı tavsiyeler dikkate alınsa da araştırmamız tavuğun pişirilmeden önce yıkanmasının yaygın bir uygulama olduğunu gösteriyor ” dedi.

Brown şöyle devam etti: “Bu nedenle halka, çiğ tavuk etini yıkamamaları çağrısında bulunuyor ve çiğ tavuğun yıkanmasının çapraz kontaminasyon sonucu kampilobakter enfeksiyonuna yakalanma riskini arttırdığı konusunda farkındalık yaratmak istiyoruz. ”

BUNU BİLEN ÇOK AZ 

İngiltere’de her yıl yaklaşık 280 bin kişinin kampilobakter enfeksiyonuna yakalandığı fakat ankete katılanlarınsa yalnızca yüzde 28’inin bu enfeksiyondan haberdar olduğu belirtildi. Bakteri hakkında bilgi sahibi olanların da sadece üçte biri enfeksiyon kaynağının kümes hayvanları olduğunun bilincinde.

Ankete katılanların yüzde 90’ı, ‘salmonella bakterisi ve E. coli olarak da bilinen koli basilini duyduklarını’ söylüyor. Tavukları pişirmeden önce yıkayanlar bunu daha çok ‘pislikleri ve mikropları temizlemek için’ veya alışkanlık olarak yaptıklarını ifade ediyor. Kampilobakter, İngiltere’de gıda zehirlenmesine neden olan bakterilerin başında geliyor.

Suda çözülen ilaçlar ölüm riskini 5 kat arttırıyor!

British Medical Journal’da yeni yayımlanan bir araştırmaya göre, suda çözülen ilaçlarda yaygın olarak kullanılan yüksek dozdaki sodyum (tuz) hastaların sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Araştırmada, efervesan grubuna giren bu ilaçları kullanan kişilerin kullanmayanlara göre, kalp krizi, felç veya damar sorunlarından kaynaklanan ölüm risklerinin 5 kat arttığı saptandı.

İngiltere’de yapılan ve 1.2 milyon kişiyi kapsayan araştırmada, yaygın kullanılan suda eriyen ağrı kesici ve diğer ilaçlarda bulunan sodyumun ciddi riskler yaratığı öne sürüldü. Çalışmada, bu ilaç karışımlarının yüksek sodyum oranı nedeniyle yetişkin kişiler için bile risk yarattığı ve tehlikeli sonuçlar doğurduğu uyarısı yapıldı.

1987 ila 2010 yılları arasında bu grup ilaçları kullanan 18 yaş üstü hastaların verilerine dayanan çalışmada, yoğun sodyum içeren bu ilaçları kullanan kişilerde başta hipertansiyon olmak üzere, kalp yetersizliği gibi sorunla karşılaşıldığı ve ölüm oranlarında artış tespit edildiği açıklandı. Araştırmanın yazarları, en az 23 mg tuz bileşeni sodyum barındıran tüm ilaçların etiketlerinde mutlaka ‘ürünün sodyum içerdiğine’ dair bir uyarı açıklaması konması gerektiğine işaret ettiler.

Çalışmada, aynı grup ilaçların sodyum içermeyenlerinden alanlara oranla, çözünebilir ilaçları kullananlarda kalp krizi, felç veya damar sorunlarından kaynaklanan ölüm riski 5 kat arttığı; ayrıca bu hastaların, diğerlerine oranla yüksek tansiyona bağlı rahatsızlık yaşama riski de 7 kat arttığının tespit edildiği açıklandı. Araştırmacılar, sorunun asıl kaynağının da bu risk olduğu yönünde görüş belirttiler. Buna göre, yüksek oranda tuz kullanımı hipertansiyona, hipertansiyon ise kalp krizine neden oluyor.

Çalışmanın sonuçlarıyla ilgili İngiltere Kalp Vakfı, tarafından yapılan yazılı açıklamada araştırmanın her gün ilaç kullananlar üzerinde yapıldığına dikkat çekilerek, bu gruptan ilaçları nadir kullananlarda benzer risklerin daha az görülebileceğine işaret edildi.

Efervesan gurubunda bulunan ilaçlar suda çözülüyor. Bu ilaçlarda köpürerek çözünmeye yardımcı olan bikarbonat gibi maddeler kullanılıyor ve bu madde daha çok sodyumla eşleştiriliyor. Araştırmada, aralarında reçeteyle satılan parasetamol ve aspirin gibi ilaçların da bulunduğu 24 farklı çözünebilir ilaç incelendi. Çalışmanın yazarları sodyum içeren çözülebilir ilaçların önemli bir kısmının eczanelerde reçetesiz satıldığını hatırlatarak, bu tür ilaçları doğrudan alarak kullanan kişilerin ciddi risk altında olduğunu ve ilaç üreticilerinin sodyum oranını azaltması gerektiğini vurguluyorlar.

Pirinç patlağındaki büyük tehlike!

Özellikle diyet yaparken atıştırmalık olarak tercih edilen pirinç patlağının yurt dışında yapılan araştırmalara göre; o kadar masum olmadığı ortaya çıktı.Pirinç patlağının içinde sağlığı tetikleyen 3 önemli madde bulundu. Diyet yapanların sık olarak tercih ettiği pirinç patlakları, yurtdışında yapılan araştırmalar sonucu; sağlığı ciddi anlamda tetiklediği kanser ve böbrek hastalıklarını beraberinde getirdiği ortaya çıktı.

İçinde barındırdığı Arsenik, Akrilamid ve Kadmiyum maddeleri kemik hastalıklarına kadar ciddi sağlık sorunlarının yaşanmasına neden oluyor. Özellikle aşırı dozda kullanılan Akrilamid maddesi kanser hastalığına davetiye çıkarıyor. Bu maddenin birçok gıda da yer aldığı uzmanlar tarafından belirtildi.

İrlanda’da yapılan bir araştırmaya göre, pirinç patlağıyla bebekler ve çocuklara yönelik pirinç içeren gıdaların dörtte üçünde tehlikeli seviyede arsenik bulunuyor. Queen’s Üniversitesi’nin araştırmasına göre, formül sütle -özellikle sütten yapılmayan türleri- beslenen bebeklerde de tehlikeli seviyelerde organik olmayan arseniğe rastlandı. Yüksek oranda arsenik, kanser dâhil bir dizi hastalıkla ilişkilendiriliyor ve bebeklerin fiziksel ve zihinsel gelişimini etkiliyor.

Pirinç patlağı zararlı mı?

Bebeklerde zararı büyük

Queen’s Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının yaptığı çalışma gıdadaki arsenik tehlikesini gözler önüne serdi. Sütle beslenen bebeklerde tehlikeli seviyelerde organik olmayan arseniğe rastlandı.

Gelişim ve zekâyı etkiliyor

Araştırma heyetine başkanlık eden Prof. Andy Meharg, “Arsenik bebeklerin gelişimini, zekâsını ve bağışıklık sistemini etkiliyor ve bunlar zararlarından sadece birkaçı. Araştırma, piyasada satılan bebek krakerlerinin dörtte üçünün izin verilen oranın üzerinde arsenik içerdiğini ortaya çıkardı” diye konuştu.

Pirinç patlağındaki büyük tehlike!

Bir yıldır önlem alınmadı

Avrupa Komisyonu, Ocak 2016’da, birçok çocuğun tükettiği pirinç ve pirinç içeren gıdalardaki azami organik olmayan arsenik miktarına yönelik bir genelge yayımlamıştı. Ancak Prof. Meharg ve ekibi bu adıma rağmen pirinç içeren atıştırmalıkların daha güvenli hale gelmediğini açıkladı. Bilim insanlarına göre, Yönetmeliğin yayımlanmasından sonra çok fazla bir şey değişmedi.

Pirinç patlağındaki büyük tehlike!

‘Pilav yaparken pirinci ıslatmadan haşlamayın’

İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesinin haberine göre, araştırma heyetine başkanlık eden bitki ve toprak bilimleri uzmanı Prof. Andy Meharg, “Arseniğin zarar verici etkilerine özellikle bebekler daha açık. Arsenik bebeklerin gelişimini, zekâsını ve bağışıklık sistemini etkiliyor ve bunlar zararlarından sadece birkaçı” dedi.

Prof. Meharg “Bebekler için pirinç patlağı ve pirinç gevrekleri yaygın olarak tüketiliyor. Bu araştırma, piyasada satılan bebek krakerlerinin dörtte üçünün izin verilen oranın üzerinde arsenik içerdiğini ortaya çıkardı” diye konuştu. Avrupa Komisyonu, Ocak 2016’da, birçok çocuğun tükettiği pirinç ve pirinç içeren gıdalardaki azami organik olmayan arsenik miktarına yönelik bir genelge yayımladı.

Pirinç patlağındaki büyük tehlike!

Ancak Prof. Meharg ve ekibi bu adıma rağmen pirinç içeren atıştırmalıkların daha güvenli hale gelmediğini söylüyor. Araştırmalarının sonuçlarını bilim dergisi Plos One’da yayımlayan bilim insanlarına göre, “Yönetmeliğin yayımlanmasından sonra çok fazla bir şey değişmedi. Bebeklere yönelik pirinç ürünlerinin yüze 50’si hâlâ yasa dışı oranlarda organik olmayan arsenik içeriyor”.

Pirinç patlağındaki büyük tehlike!

Pirinçteki arsenik oranı 10 kat fazla

Ülkelere göre miktarı farklılık gösterse de arsenik, pirinçlerde doğal olarak oluşuyor. Pirincin içinde yetiştiği suda arsenik bulunuyor. Pirinç diğer yiyeceklerden 10 kat daha fazla organik olmayan arsenik içeriyor ve aşırı tüketimi gelişim sorunlarının yanı sıra, diyabet, kalp hastalıkları ve sinir sistemi hasarıyla ilişkilendiriliyor. İngiliz Gıda Standartları Kurumu, “Yiyeceklerimizden arseniği arındırmak imkansız. Ama yüksek miktarda arsenik sağlığa zararlı” diyor.

Bir dakikada sağlığınızı kontrol etmenin basit yolu!

Hepimiz, sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Fakat birçoğumuz doktora gitmekten hoşlanmıyoruz. Bright Side’da denk geldiğimiz 1 dakikada uygulanan kaşık testinin, sağlık durumumuz hakkında ipucu verdiği iddia ediliyor. İşte evden çıkmadan önce, 4 adım ve 1 dakika içerisinde sağlık kontrolünüzü yapmak için uygulayabileceğiniz basit bir yol.

Bir kaşıkla en fazla ne yapılabilir ki, hem kaşık testi de nereden çıktı şimdi?” diyenleri böyle alalım. Aslında uzun yıllardır uygulanan bu kaşık testi, nedir, ne değildir, nasıl yapılır, sağlığımıza dair nasıl ipuçları verir bir bir anlatacağız. Ama öncesinde bilmeniz gereken önemli bir mevzu var! Biliyoruz, siz zaten yaparsınız ama biz de baştan söylemiş olalım: Kaşık testi, sizin de tahmin edeceğiniz üzere %100 doğru sonuçlar verebilecek gelişmişlikte bir test değil. Denemenizde hiçbir zarar olmayan bu testten istediğiniz gibi bir sonuç alamazsanız hemen endişelenmeyin, onun yerine doğrudan uzman bir doktorun yolunu tutun ve sağlığınızla ilgili almanız gereken bilgileri kesinlikle doktorunuzdan alın.

Bugüne kadar hiç duymamış olanları şaşırtacak, daha önce adını duymuş olsa da nasıl uygulayacağını bilmeyenlere yol gösterecek kaşık testine geçelim öyleyse. Buyursunlar…

Temiz bir kaşık alıyor ve kaşığın arka yüzünü dilinize sürüyorsunuz…

Kaşığın dilinizin tüm yüzeyine değdiğinden emin olmalısınız.

Ardından kaşığı temiz ve şeffaf bir poşetin içine koyuyor, ağzını da sıkı sıkı kapatıyorsunuz…Bu test için kilitli poşet kullanmanız uygun olacaktır.

İçinde kaşık olan poşeti ışığın altına getiriyor ve 1 dakika boyunca bu şekilde bekletiyorsunuz..Kullanacağınız ışık bir masa lambası olursa işiniz kolaylaşacaktır.

1 dakikanın sonunda kaşığı poşetten çıkarıp üzerini incelemeye başlıyorsunuz…

Poşetin içinden çıkardığınız kaşığın üzerinde hiçbir lekelenme yoksa ve kaşığın kokusu sizin sahip olduğunuz ağız kokusundan farksızsa bu, sağlığınızla ilgili ciddi bir sorun olmadığının göstergesi. Eğer kaşıktan çok keskin (çürük gibi) bir koku yükseliyorsa bu, akciğerlerinizde ya da midenizde bir sorun olabileceğinin göstergesi olarak değerlendiriliyor. Kaşıktan yükselen kötü kokunun tatlı/meyvemsi bir aroması varsa diyabetle ilgili bir sorununuz olabileceğinin işareti sayılıyor. Eğer kaşıktan amonyak ya da balık kokusuna benzer bir koku geliyorsa bu da böbreklerinizde bir sıkıntı olabileceğinin habercisi olarak değerlendiriliyor. Kaşıkta lekelenmeler varsa ve bu lekelenmeler sarı-beyaz arası bir renkteysetiroidle ilgili sorunlar yaşayabileceğiniz anlamına geliyor. Hiç sarıya çalmayan beyaz lekeler söz konusuysa bu da solumum yolu enfeksiyonu olabileceği anlamına geliyor. Lekeler mor tonlarındaysa kan dolaşımının yeteri kadar hızlı olmadığının ya da yüksek kolesterolün söz konusu olabileceği söyleniyor. Lekeler turuncuya çalan bir renge sahipse böbreklerle ilgili bir sorun yaşanabileceğinin habercisi olarak değerlendiriliyor.

Önemli bir uyarı:

Yazımızın başında da söyledik ama tekrar etmeden geçmek olmaz, bu kaşık testi, sadece sağlığınızla ilgili ipuçları almanıza yardımcı olabilir, asla yüzde yüz doğru sonuçlar vermez. Bu nedenle eğer ciddi bir rahatsızlığınız olduğunu düşünüyorsanız, önemsemiyor olsanız da sağlık sorunları yaşıyorsanız bir an önce doktora gitmelisiniz. Hiçbir yöntem, uzman doktorunuzun söylediklerinden daha doğru sonuçlar vermeyecektir, aman diyelim, sağlığınızı ihmal etmeyin.

Yumurtaları buzdolabı kapağına sakın koymayın!

Siz de marketlerden ya da bakkaldan satın aldığınız yumurtaları kutusundan çıkarıp buzdolabı kapağına koyanlardan mısınız? Eğer öyleyse size kötü bir haberimiz var, zira İngiliz ev ve yaşam dergisi Good Housekeeping’in tüketici editörü Sara Benwell, bu alışkanlığın kötü sonuçları olabileceğini belirtti.

Yumurtalar Nasıl Saklanmalı?

Yumurtanın sağlıklı ve uzun ömürlü olması için buzdolabı kapağındaki bölmeye konulmaması gerektiğini söyleyen Benwell, “Buzdolabı kapağı bu teknolojik cihazın en sıcak parçası. Ayrıca ısı değişimlerinin de en çok yaşandığı nokta orası” dedi.

Yumurtaların en iyi saklanma yönteminin buzdolabının orta bölmesinde yer alması gerektiğini söyleyen Benwell, “Yumurtalar en iyi kutularından çıkarılmadan buzdolabının ortasında sabit bir sıcaklıkla saklanmalıdır” ifadesini kullandı.

İngiliz Yumurta Bilgi Hizmeti’ne referans gösteren Daily Mail gazetesinin haberinde, yumurtaların -20 santigrat derecede saklanması gerektiği konusunda uyarı yapıldı ve yumurtanın kokuları kolayca emebileceği için ağır kokulu gıdaların yakınına yerleştirilmemesi gerektiği vurgulandı.

Meyve ve Sebzeler Nerede Saklanmalı?

MuscleFood.com’dan Darren Beale gıda ürünlerinin nerede saklanması gerektiğini açıklayarak şunları söyledi: “Yiyecekleri nerede saklamamız gerektiği ile ilgili her zaman tartışma yaşanıyor. Ancak sebze ve meyvelerin nerede saklanması gerektiği ile ilgili doğru bilgilere sahip olunması gerekiyor.

Meyve ve sebze gibi bozulabilen maddelerden, kavanozlu konservelere ve soslara kadar saklama alanı değişiyor. Ürünlerinizi doğru yerde saklamak suretiyle, ürünlerin tadını ve kalitesini daha uzun süre koruyabilirsiniz. Bu nedenle, saklama açısından en iyi yerin bulunması için zaman ve çaba harcamaya değer “.

Domatesler:

Meyve ve sebzelere değinen Darren, “Çoğumuz domatesleri buzdolabının sebze bölümünde saklıyor ancak domatesler mutfak tezgahında ya da kilerde muhafaza edilmelidir. Ancak çok yumuşak olmaya başlarlarsa, buzdolabına koyulmalıdır.

Salatalık:

Salatalıkları buzdolabına koymanız halinde soğuk havanın etkisi ile salatalıklar sulanır. Bunun için en iyi yer, mutfak tezgahıdır.

Muz:

Muzların bir an önce tam olgunlaşmasını istiyorsanız buzdolabına koymayın. Muzların saklanabileceği en güzel yer tek başına bir meyve kabıdır. Çünkü muzlar çabucak olgunlaşır ve etilen adı verilen bir gazın yayılmasına neden olur. Bu da diğer meyvelerin çürümesine neden olur.

Elma ve üzüm:

Elma ve üzüm meyve kabında değil ikisini de buzdolabında saklamalıyız. Onları koymadan önce yıkamayın – aşırı su meyve bozulmasını hızlandırır.

Patates:

Patates, soğan ve kabak gibi sebzelerin hepsi serin, kuru bir yerde muhafaza edilebilir. Kabak ve sarımsak yaklaşık iki hafta boyunca bozulmadan kalabilir.

Ketçap:

Ketçap ile ilgili şiddetli tartışmalara katılan Darren, “Ketçap buzdolabında saklanmalıdır” dedi. Oda sıcaklığında saklanması, ürünün kalitesine zarar verebilir. Yüksek asit içeriği ile ketçap buzdolabında bırakılmadığında ketçapın görünüm ve dokusunda bozulma meydana gelecektir.

Vitamin eksikliğinizi yüzünüzden anlayacağınız 6 işaret!

Arabanız bozulduğu zaman olduğu gibi, vücudunuzda da bir sorun olduğunda size devamlı sinyaller gönderir. Gerekli önlemleri çok geç olmadan alabilmek için bu sinyallere kulak vermeniz gerekir. Aşağıdaki makalemizde vitamin eksikliğinizi yüzünüzden anlayacağınız 6 işaretten bahsedeceğiz..

Vitamin eksikliği problemi özellikle ilkbaharın başında ortaya çıkan bir sorundur. Vitamin eksikliği ile vücudumuz çeşitli virüsler için kolay bir hedef haline geliyoruz. Sağlık Haberleri olarak, vitamin eksikliğinizin olup olmadığını belirlemek için yapmanız gereken tek şeyin aynaya bakmak olduğuna şaşıracaksınız. Bu makaleyi okurken kendi check-in işlemlerinizi yapabilirsiniz.

İşte vitamin eksikliğinizi yüzünüzden anlayacağınız 6 işaret!

1- Açıklanamayan yorgunluk ve baş dönmesi

Uyandıktan sonra kendinizi bitkin hissediyorsanız, vücudunuzda B12 vitamini eksikliği olabilir. Bu durumda oksijenin organlara taşınması engellenir. Bu da yorulmaya, baş dönmesine ve uyuklamaya neden olur. Bu vitamin aynı zamanda beynin ve sinir sisteminin normal işleyişinde yer alır. B12 eksikliği, hissizlik veya elektrik çarpması hissine neden olabilir.

2- Şişkin gözler

Eğer göz çevresinde ve uzuvlarda şişkinliği fark ettiyseniz, vücudunuzda eksik iyot olabilir. En yaygın iyot kaynağı iyotlu tuzdur. İyot ayrıca deniz (ıstakozlar, karides, deniz yosunu), süt ürünleri  ve hatta ekmekte bolca bulunur.

3- Renksiz dudaklar

Soluk dudakları olan bir kişinin bu durumu, demir eksikliğine dair bir işaret olabilir . Düşük arter basıncı ve sürekli soğuk algınlığı, bunun başka belirtisi de olabilir. Daha fazla kırmızı et yemeniz ve bir süre yüksek miktarda kalsiyum içerikli yiyecekler yemeniz yeterlidir.

4- Kuru saç

Çok miktarda kepekle kaplanmış kuru, kırılgan saçlar, B7 vitamini olarak bilinen biyotin eksikliğinizin işareti olabilir. Bu genellikle antibiyotik kullanmanın bir sonucudur. B7 seviyelerini yükseltmek için et, balık, sebze, meyve, mantar ve baklagiller daha sık yemeniz gerekir. Ve bir süre diyet yapmaktan da vazgeçin.

5- Soluk ciltler

Kışın sonunda iyi bir bronzluk yaşayarak övünen az insan var. Ancak cildiniz normalde göründüğünüze kıyasla tamamen solgunlaşırsa, bu B12 vitamini eksikliğinizin bir işaretidir. Bu vitaminin seviyesini düzeltmek için et ve deniz ürünleri daha fazla yemeniz gerekir.

6- Diş eti Kanaması

Diş eti kanaması, C vitamini eksikliğinin göstergesidir. C vitamini eksikliği ayrıca, zayıf bağışıklık, kas ağrısı ve diş sorunları ile de sonuçlanabilir. Narenciye meyvelerinde ve kırmızı biberde c vitamini bolca bulunur..

Bunların hepsinin vitamin eksikliğinin önemli belirtileri olduğunu unutmamak gerekir. Yukarıdaki belirtilerden birini kendinizde fark ettiyseniz, vitamin eksikliğiniz  ile ilgili teşhis konulması için mutlaka bir dahiliye uzmanına görünün.

Vitamin Eksikliği (Prof.Dr. Osman Müftüoğlu)

Vitamin noksanlıklarının da yorgunluk nedeni olabileceğini lütfen bir kenara not ediniz. B12 vitamini noksanlığının bu konunun şampiyonluğunu yaptığını unutmayınız. Yorgunluğunuza unutkanlık, el ve ayak uyuşmaları da eşlik ediyorsa problemin B12 eksikliğinden kaynaklanabileceğini anımsayınız.

B1, B3, B5, B6 vitaminleri de yorgunluk yapabilir ama bu gibi durumlarla çok seyrek karşılaşıyoruz. Yorgunluğa neden olan önemli bir vitamin daha var: D vitamini. D vitamini noksanlığına bağlı yorgunluk çok önemli, çünkü çok yaygın bir sorun. Özellikle kas yorgunluğuyla birlikte olan yorgunlukların D vitamini noksanlığından kaynaklanabileceği aklınızda olsun.

Yorgunluk ve beslenme

BUNLARI YAPIN!

Düşük glisemik indeksi olan (kan şekerini yavaş yükselten), lif oranı yüksek karbonhidratları tüketin. (Tam tahıllar, kahverengi ve kepekli pirinç, sebzeler, bakliyat, şekeri az meyveler.) Yüksek glisemik indeksi olan üzüm, incir gibi meyvelerin ve meyve sularının tüketimini azaltın. Koyu yeşil yapraklılar başta olmak üzere bol bol sebze tüketin. Çiğ badem ve fındık-fıstık (kavrulmamış ve tuzsuz olsun) beslenmenizde vazgeçilmez olsun.

Gün içerisinde bol su tüketin. Beslenmenize öğütülmüş keten tohumu ve cevizi de ekleyin. Beslenmenize balık ekleyin. Az pişmiş hayvansal ürünler ve bitkisel protein yiyin. Yoğurt, ayran ve kefir gibi (süt ürünlerine alerjiniz yoksa) “yaşayan” probiyotikleri tüketin. Ana öğünlerinizde protein arayışında olun, sebze yemeklerinin yanında mutlaka yoğurt tüketin. Aç kalmayın, yavaş ve iyice çiğneyerek yiyin. Kafeinli içecek tüketiyorsanız beraberinde mutlaka su için.

BUNLARI YAPMAYIN!

Rafine şeker ve yapay tatlandırıcılardan uzak durun. Tüm basit veya rafine karbonhidratları (beyaz ekmek, makarna, kurabiyeler, kekler, krakerler vb) beslenmenizden çıkarın. Potasyumdan yüksek besinlerin tüketiminde (muz, tüm kavun ve karpuz türevleri, kuru incir, üzüm, hurma, portakal, greyfurt vb.) dikkatli olun. Fazla kafein alımı vücut sistemini bozabilir. Uykusuzluğa, barsak düzensizliğine neden olabilir.

Alkol tüketiminize dikkat edin. Tatlandırılmış meyve suları kan şekeri seviyesini hızla yükseltir. İstiridye, midye toksik düzeyde cıva içerebilir. Nereden ve nasıl toplandıklarını kontrol edin. Ton balığı, uskumru, kılıçbalığı gibi derin su balıkları toksik seviyede cıva içerebilir. Çiftlik balıkları tekdüze beslenmeleri nedeniyle omega-3 esansiyel yağ asitlerinden fakirdir.

İşlenmiş besinlerde sodyum nitrit bulunur. Sadece karbonhidrat içeren (1 kase çorba, 1 tabak makarna veya 1 adet simit) ana öğünlerden uzak durun. Bu tarz öğünleri peynir, yoğurt, ayran ile destekleyin. Kahvaltı öğününü atlamayın.

İşte doğum tarihinize göre kişiliğiniz!

Doğum tarihimizde gezegenlerin ve yıldızların nasıl bir konuma sahip olduğu kişiliğimiz üzerinde ciddi etkiler meydana getirir. Ayın hareketleri ve evrendeki enerji dalgaları karakterimize yansır. Peki doğum tarihiniz kişiliğiniz hakkında ne söylüyor, merak ettiniz mi hiç?

1 Ocak-10 Ocak

Huzursuzluk ve kavgadan hoşlanmayan. Sevdiklerine düşkün, sabırlı ve çalışkan.
Kimsenin bir şeyinde gözü olmayan, kendi çalışıp kazanmaktan yana olan.

Başarılı olmayı isteyen ve rahat, güvende yaşamayı arzulayan. Gayet kibar ve nazik.
Doğru ve dürüst davranan. Başarısızlığa tahammülü olmayan, sevgiye önem veren.

Takdir edilmekten hoşlanan, yeniliklere açık, bulunduğu alanda parlamak isteyen.
Kimi zaman coşkulu bazen karamsar olabilen. Fakat asla pes etmeyen, direnen.

11 Ocak-19 Ocak

Son derece mantıklı, becerikli, akıllı, sözünde duran
Eğitim hayatına önem veren. Öğrendiklerini kolay kolay unutmayan.

Aklını ve yaratıcı hünerlerini kolaylıkla hayata geçirebilen.
Neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu iyi ayırt edebilen. Mantıklı.

Gerektiğinde sert konuşabilen. Aynı anda birden fazla konuda bilgi sahibi olabilen.
Gözlem gücü yüksek, iş hayatında başarıya mutlaka ulaşabilen.

20 Ocak-29 Ocak

Açık sözlü, yenilikçi, toplum bilinci yüksek, arkadaşlık ilişkileri güçlü.
Orijinal düşünebilen, tavırlarıyla ilgi uyandırabilen. Buluşçu.

Gerektiğinde duygularını geri planda tutarak, mantıklı hareket edebilen.
Zihinsel aktivite gücü yüksek, herkesten daha çabuk öğrenebilen.

Uygulamaya dönük, analizci, çağın ötesinde düşünebilen.
Zorluklar karşısında aklıyla kolayca çözüme ulaşan, sınırlamalardan hoşlanmayan.

30 Ocak-8 Şubat

Hızlı düşünebilen, gayet becerikli, dürüst ve arkadaşlıklara önem veren.
Tarafsız bir gözlem gücüne sahip, yapmacık insanlardan hoşlanmayan.

Yabancı dil konusunda başarılı, konuşmaları sıradışı, yenilikçi.
Bulunduğu ortamda kolayca ilgi uyandıran, sıradışı espri kabiliyeti olan.

Zeki, diğerlerinden çok çabuk öğrenen, kısa yoldan sonuca ulaşabilen.
Bilime önem veren, tartışmalardan hoşlanan, ikna gücü yüksek.

9 Şubat-18 Şubat

Sıradışı ilişkiler yaşamaya hevesli, özgürlüğüne düşkün. Yenilikçi.
Yeni yerler keşfetmeye meraklı, modayı takip eden. Tasarımcı

Bulunduğu alana yenilikler getiren, orijinal ve çekici. Kaliteyi seven.
Başkalarından oldukça farklı, rutinlikten hoşlanmayan. Arkadaş çevresi geniş.

Seçici, iyi gözlemci, farklı kişiliği ile ilgi uyandırabilen.
Çekiciliği ile karşı cins tarafından beğenilen, her giydiğini yakıştırmasını bilen.

19 Şubat-29 Şubat

Hayal gücü oldukça yüksek. Sevdiklerine karşı duyarlı, çatışmalardan rahatsızlık duyan.
Şifa gücü yüksek, insanlara sorunlarında yardımcı olabilen.

Duyarlı bir kişilik. Acıma ve şefkat duygusu yüksek. Pozitif düşünmeye çalışan.
Yaratıcı kabiliyetleri olan, yargılayıcı davranmayan, değişime açık.

Karmaşa içinde yönelimini kaybetmeden ilerleyebilen, negatif insanlardan etkilenebilen.
Derin tutkulara sahip, aşk ilişkilerinde verici ve cömert. Oldukça romantik, hassas.

1 Mart-10 Mart

Duygularının farkında olan, bağımlılıklarına düşkün, kimi zaman değişken.
Sosyal hayatta çekici kimliğiyle ilgi uyandıran, mütevazi ve çok sevilen.

Ailesine düşkün, evini yuvasını önemseyen, aşkta tutkulu, güzel düşünen.
Kötülük bilmeyen, kendine yapıldığında oldukça etkilenen.

Muazzam yeteneklere sahip, sezgileri güçlü, olacakları hissedebilen.
Karşı cins üzerinde duruşu, tavırları, fiziksel özellikleriyle oldukça beğenilen.

11 Mart-20 Mart

Vizyon sahibi, her yerde başarılı olabilen. Hayallerini gerçeğe dönüştürebilen.
Gücünü iyilik ve güzellikler adına yönlendirebilen. Öngörüleri doğru çıkan.

Doğaüstü yetenekleri olan, yalnız kaldığında güçlenen.
Başkalarını kolaylıkla etkileyebilen. Olumlu ve güçlü enerjilere sahip.

Kararlılık gösterdiği zamanlarda her işin üstesinden kolayca gelebilen.
Güçlü bir manyetizmaya sahip, gizlilikleri kolayca öğrenebilen. Sırdaş.

21 Mart-31 Mart

Fiziksel yönden oldukça güçlü. Hedefini bilen ve yılmadan üzerine gidebilen.
İsteklerine fazlasıyla düşkün. Dediğim dedik asla geri dönmeyen

Emir almaktan hoşlanmayan.
Kendi bildiği yolda ilerlemeyi seven.

Cinselliği yoğun ve etkileyici.
Ateşli ve istekli

1 Nisan-10 Nisan

Çok canlı, bireylik duygusu yüksek
Yaratıcı enerjiye sahip, pırıltılı bir kişilik.

Yönetme gücü olan, insanları kolayca etkileyebilen.
İyi bir oyuncu(sanat), kendini ifade etmesini bilen.

Hayatın güzel yanlarının tadını çıkarmasını bilen.
İsteklerini gerçekleştirme gücüne sahip renkli bir kişi.

10 Nisan-20 Nisan

Keşfetmekten, yeniliklerde bulunmaktan hoşlanan.
Para harcama meyli yüksek, hoşsohbet, açık fikirli.

İyi niyetli, geleceğini şekillendirmeyi seven, yürekli
İnançlı, sağduyulu, cömert ve kendine güvenen.

Adaletli, yardıma hazır, takdir edilmeyi seven.
Yabancı dile meyilli, seyahat etmekten hoşlanan.

20 Nisan-30 Nisan

Güzelliklere aşık, gösterişli ve kaliteli olan herşeyi seven.
Maddi ve manevi değerlerini önemseyen, koruyan, sahiplenen.

Sosyal hayatın içinde yer almaktan zevk alan. Arkadaşlarının önemseyen.
Güzel bir çevrede yaşamak isteyen. Duyarlı ve estetik bir kişi.

İnce ve Nazik yapısıyla takdir edilen ve sevgi duyulan.
Uzlaşmazlık, kavga ve çekişmelerden hoşlanmayan.

1 Mayıs-10 Mayıs

Zihinsel yetenekleri yüksek, aklını önemseyen, sezgileri kuvvetli.
İlgi alanları yoğun, dünyayı gözlemlemekten hoşlanan.

Konuşma ve yazma yeteneği son derece güçlü. İnsanları kolayca çözebilen.
Değerlendirme gücü yoğun, organizasyon becerisi muazzam.

Başkalarıyla çalışmaya müsait, uyumlu. Fazla detaydan hoşlanmayan.
Özgürlüğüne önem veren. Konuşmasıyla karşısındakini etkileyebilen.

11 Mayıs-20 Mayıs

Gayet güvenilir, dürüst yaklaşımlara sahip. Güçlü ve derin duyguları olan.
Aşk ilişkilerinde güvenilir, karşısındakine değer veren.

Gerçekçi düşünebilen, kendine yeterli. Başarma tutkusu olan, çalışkan.
Güzelliklere önem veren, kabalıktan hoşlanmayan. Keskin gözlem gücü olan.

Başkalarının haksız sözlerinden etkilenebilen. Arkadaşlığa önem veren.
Hedefine ulaştığında böbürlenmeyen. İyiliğin, vefanın kıymetini bilen.

21 Mayıs-31 Mayıs

Çok yönlü ve becerikli. Yargı ve mantık gücüne sahip.
Yenilikten hoşlanan, yeni insanlar tanımaktan zevk alan.

Bilgiyi önemseyen, meraklı ve öğrenmeye aç.
Mantıklı, eğri ile doğruyu ayır etmesini bilen.

Kıvrak zeka, konuşma kabiliyeti, kendini yönlendirebilen.
Düşmanlarını yenmeye başarabilecek kadar akıllı.

1 Haziran-10 Haziran

Sosyal ilişkilerini önemseyen, akıllı davranabilen.
Zeki, uzlaşmacı, hayatın güzel yanlarının tadını çıkarabilen.

Nabza göre şerbet vermeyi bilen. Yeniliklerden hoşlanan.
Değerli olanı bilen, duyarlı ve yapıcı davranabilen.

Rahatına düşkün, sıradan şeylerden hoşlanmayan. Kaliteye önem veren.
İnce, nazik, aşka önem veren. İyi niyetli, arkadaşlıklara önem veren.

11 Haziran-21 Haziran

Modern düşünebilen, tarafsız ve objektif düşünebilen.
Manyetizması güçlü, arkadaşlık olgusunu önemseyen.

Özgürlüğüne düşkün, mantıklı davranabilen.
Orijinal herşeyden hoşlanan. Pek çok insanla anlaşabilen.

Fikirleri bir çok insan tarafından beğenilen. Kuvvetli iradesi olan.
Yaratıcı, bireylik duygusu gelişmiş, haksızlığa boyun eğmeyen.

22 Haziran-30 Haziran

Güvende yaşamak isteyen, empati yönü güçlü, duyarlı kişilik
Ailesine, sevdiklerine önem veren. Koruyucu ve kollayıcı.

Gerçeklerin peşinden koşabilen. İlişkilerde uzlaşmaktan yana olan.
Duygusal değerlerine önem veren, etkileme gücü yüksek.

Karşısındaki kişiyi kolaylıkla etkileyebilen, ruhunun derinliklerine inebilen.
Kendini güvende hissetmediğinde tepkisel davranabilen.

1 Temmuz-11 Temmuz

Düşünce gücü yüksek, sezgileri mükemmel derecede yoğun.
Bulunduğu alanı kötülüklerden arındırabilen, yenilikçi düşünebilen.

Şüphelerini aydınlığa kavuşturabilen, kendini yenileyebilen.
Yüzeyde olanlarla yetinmeyen, araştırmadan güvenmeyen.

Zihnini ve iradesini kendi gelişimi için odaklamasını bilen.
Güçlü iyileştirme gücü olan, güçlü olmayı, güvende olmayı önemseyen.

12 Temmuz-22 Temmuz

Artistik kabiliyeti olan, aydınlanmaktan yana. Sanata meyilli.
Acıma ve şefkat duyguları yüksek. İdealist

Kendini inandığı bir şeye adayabilen, vizyonu yüksek.
Kendini aşmak isteyen, duyarlı yüreğe sahip, özverili.

Özlemleri olan, hayal gücü yüksek. Duyu dışı algıları olan.
Birçok insanla anlaşabilen, aşkta derin duygulara sahip.

23 Temmuz-1 Ağustos

Kendinden emin, bağımsız, liderlik gücü yüksek.
Soylu, gururlu, gösterişli, toplumda hemen farkedilen.

Sadakat duygusu yüksek, organizasyon yeteneğine sahip.
Sevdiklerine düşkün, sanatkar, kolayca yükselebilen.

İçi dışı bir, kalbinin sesine kulak verebilen. Sevilmeyi önemseyen.
Yaratıcılık yeteneği olan, isteklerini direkt olarak açıklayabilen.

2 Ağustos-12 Ağustos

Hoşsohbetli, neşeli, etrafını rahatlatan, vicdanlı.
Para harcamayı seven, kaliteye önem veren, gururlu.

Kimseyi kırmaktan hoşlanmayan, yüce gönüllü.
Gezmekten, araştırmaktan hoşlanan, inanç sahibi, maneviyatı güçlü.

İyi bir sırdaş, güçlü bir dost.
Başkalarının emri altına girmekten hoşlanmayan, özgürlüğü seven.

13 Ağustos-22 Ağustos

Kendini ortaya koyabilen, savaşçı, enerjik, isteklerini elde edebilen.
Bilinçli, cesur, haksızlıklara boyun eğmeyen. Yeni fikirleri önemseyen.

Girişimci, zeki, nerde ne yapması gerektiğini bilen. Açık sözlü.
Hayatta kalmayı başarabilen. Fiziksel gücü yüksek.

Karşısındaki kişiyi çabucak çözebilen, açık sözlü.
Beklemekten hoşlanmayan, yeni projelere, planlamalara istekli.

23 Ağustos-1 Eylül

Mantıklı, becerikli, akıllı, başkalarıyla kolaylıkla bağlantı kurabilen.
Aşkı önemseyen, sorunlardan pek hoşlanmayan.

Kaliteli ortamlar, elit yerlerden hoşlanan. Cahil insanlardan uzak duran.
Keskin gözlem gücüne sahip, bir bakışta eksiklerini görebilen.

Olayların ardındaki gerçekleri önemseyen ve öğrenmek isteyen.
Çabuk kavrayan, net görmek isteyen, iletişimci.

2 Eylül-12 Eylül

Ciddi bakış açısına sahip, sağlam kararlar vermeye çalışan.
Beklentileri akla ve mantığa uygun, çalışkan ve planlı.

Güven olgusunu önemseyen, yanlış kararlar vermekten hoşlanmayan.
Disiplinli çaba, görev ve sorumluluk bilinci yüksek olan.

Dayanıklı, mesleki konularda yetenekli. Dikkatli konuşan.
Yaşından olgun. Sözleri tutarlı, kabul edilmekten hoşlanan.

13 Eylül-22 Eylül

Yerinde konuşan, güçlü bir kişilik, sevme duygusu gayet yüksek.
Uyumlu, dengeli, akıllı ve gayet çekici.

Aşkta sıcak yürekli, nezaket dolu, güçlü imaj sahibi.
Huzursuzluktan hoşlanmayan, böyle ortamlarda bulunmak istemeyen.

Sosyallikten hoşlanan ama aşırı uçlara kaçmayı sevmeyen.
Öncü, akıllı, iletişimci bir kişilik. Tarafsız düşünebilen.

23 Eylül – 2 Ekim

Lüks, güzellik, kaliteden hoşlanan. Sevgi dolu bir kişilik.
Erkekleri yakışıklı, kadınları çok güzel olan.

Sosyal yönü güçlü, yeni fikirleri seven, hassas yaradılışta
Zevkleri için para harcamaktan çekinmeyen, bu yüzden zorlanan.

Seyahat etmekten hoşlanan, yeni insanlarla tanışmaktan zevk alan
Amaçları bir şekilde gerçekleştirebilecek şansa sahip olan.

3 Ekim-13 Ekim

Başkaları tarafından her zaman ilginç, sıra dışı bulunan, çok çekici
Özgürlüğüne düşkün, kurallarla çevrelenmekten hoşlanmayan

Sosyal ilişkilerini önemseyen, popüler ve girdiği ortamlarda farkedilen
Toplum içindeki yerini önemseyen, farklı bulunmaktan hoşlanan

Kararlarını kendi vermekten zevk alan ve bunda ısrar edebilen.
Günün yenilik anlamındaki tüm akımlarını takip eden, uygulayabilen

14 Ekim-23 Ekim

Fiziksel ve zihinsel anlamda hızlı ve aktif hareket edebilen.
Sözleriyle ilgi uyandırabilen, zekasıyla her türlü sorunun üstesinden gelebilen

Aşkta aşırı duygusallık yerine gerektiğinde mantığının sesine kulak verebilen.
Hislerini kağıda dökebilen. İşbirliğini önemseyen, etrafıyla uyumlu özel bir kişilik.

Yenilikleri uygulamaktan hoşlanan, cinselliğine önem veren.
Cazibeli, aydınlık fikirleri olan, başarmaktan, gelişmekten, büyümekte hoşlanan.

24 Ekim-1 Kasım

Kadınları oldukça çekici, Erkekleri karizmatik. Karşı cins üzerinde gayet etkililer.
Mistizm, bilinmeyenler konusunda meraklı ve bu yönde yetenekleri olabilen.

Dönüşüm, değişim ve her türlü yenilikten hoşlanan. Bunun için gerekirse savaşabilen.
Sözleri keskin kendine güvenli. Doğruluktan hoşlanan. Disiplinli ve güçlü bir karakter.

Gizliliklerine önem veren, başkalarının sırlarını kolayca öğrenebilen.
Güç ve kontrol kurmaktan hoşlanan, sözlerinin dinlenmesini isteyen.

2 Kasım-11 Kasım

Oldukça duyarlı, Romantik ve tutkulu. İdeallerinden ödün vermeyen.
Hayal gücü yüksek fakat hayal ettiklerini hayatında uygulayabilen. Sezgileri yüksek.

Aşkla büyümekten, gelişmekten hoşlanan. Aşkı için her türlü mücadeleye giren.
Başkalarının sorunlarına çare bulabilen, empatisi yüksek, yönlendirme gücü yoğun.

Başkalarıyla yarışabilen, yüksek noktalara er veya geç gelebilecek güçlü bir karekter.
Derinlikten hoşlanan, iş olsun diye dost olmayan, dostuna gerçekten yardım edebilen.

12 Kasım-22 Kasım

Oldukça etkileyici bir kişilik. Haksızlıklar karşısında her türlü mücadeleye girişebilen.
Dürüst ve doğrucu bir insan. Hakikatlerin ışığı altında ilerlemekten yana olan.

Toplumsal vizyonu yüksek, girdiği ortamlarda çekiciliği, duruşuyla kolayca ilgi uyandıran.
Gayet şanslı. Sezgileri inanılmaz güçlü. Olacakları hissedebilen.

Herhangi bir durum ve olayın ardından kolayca toparlanması bilen. Empati yeteneği güçlü.
Altıncı duyusu çok yüksek. Önsezileri inanılmaz kuvvetli. Vatanına, ailesine çok düşkün biri.

23 Kasım-1 Aralık

Ahlaki özellikleri son derece güçlü. İnanışı, özgüven duygusu gelişmiş, dürüst kişilerdir.
Geniş görüşlü, vicdanlı, değerlerine önem veren, yüksek eğitimden hoşlanan.

İyimser, öngörüşleri doğru çıkan. Gezgin bir ruh, yaşamı derinlemesine yaşamaktan hoşlanan.
Aşkta bağlanma duygusu fazla yüksek olmasa da, sevdiklerine düşkün ve onları koruyan.

Başka insanları bilgisiyle, zarafetiyle büyüleyen. Yol gösteren abilik ablalık yapabilen.
İnsancıl, açık fikirli. Etik değerlere ve kanunlara saygılı. Fazla para harcamayı seven.

2 Aralık-11 Aralık

Çok cesur. İnanmadığı hiçbir şeyi kabul etmeyen. Savaşma dürtüsü yüksek.
Haksızlıklara boyun eğmeyen amaca yönelik hareket edebilen.

Gayet bağımsız zincirlere tahammül etmeyen. Kimsenin lafıyla hareket etmeyen.
Sadık ve oldukça fedakar. Söz verdiği zaman mutlaka yerine getiren.

Aktif, hızlı ve gözü pek. Cinselliği güçlü, tutkulu, girişimci, istediği kişiye elde edebilen.
Kimi zaman oldukça sabırsız, aceleci davranabilen. Rekabetçi, oldukça tutkulu.

12 Aralık-21 Aralık

Kişilik sahibi, bilgisiyle, tecrübeleriyle insanları kolayca etkisi altına alabilen.
Vizyonu güçlü, sezgi gücü yüksek, anlamaktan, keşfetmekten zevk alabilen.

Duygularını kontrol edebilen, sevilmek ve ilgi görmekten fazlasıyla hoşlanan.
Aşkta kendi isteklerine düşkün. Çekiciliğiyle karşı cins üzerinde fazlasıyla etkili olan.

Yanılmaktan hiç hoşlanmayan. Sanata ve yeni gelişmelere açık. Kendini gayet iyi koruyan.
Yenilgilerden yılmayan, gururlu ve kendini geliştirmesini bilen, hakimiyet kurabilen.

22 Aralık-31 Aralık

Sorumluluk sahibi, ne istediğini bilen, doğru ve yerinde kararlar alabilen bir kişilik.
Disiplinli bir çaba ile her türlü güçlüğün üstesinden gelebilen. Sadık ve güvenilir.

İç gözlem gücüne sahip, yavaş ve emin adımlarla ilerlemekten yana olan.
Koşullar ve şartlara göre kendini ayarlayabilen uçarılıktan asla hoşlanmayan.

Aşkta güven, saygı ve sevgiye değer veren. Oldukça tutkulu, sevdiğine sahip çıkan.
Liderlik gücü yüksek, organize, iş hayatında parlayabilen. Bazen karamsar olabilen.

Baş ağrısı ve migreni 40 saniyede geçiren formül!

Kulağa inandırıcı gelmese de buz baş ağrısını alıyor. Çinliler, enerji akışının geçtiği ana noktalara meridyen adı veriyorlar. Akupunktur sayesinde akışı engellenen enerji normale döndürebiliyor. Bu akupunktur tekniğine ‘Buz hilesi’ adı veriliyor. Yorgunluğu ve baş ağrısını geçirdiği iddia ediliyor. Tek yapmanız gereken ensenizdeki bu noktada 20 dakika boyunca buz bekletmek.

Noktanın neresi olduğunu fotoğrafa bakarak anlayabiliyorsunuz. Çinliler bu noktaya Feng Fu noktası diyorlar. David Wolfe’un belirttiğine göre bu noktaya soğuk bir şey değdirilmesi halinde kana endorfin salgılanıyormuş.

Life Advancer’da ise teknik sayesinde baş ağrısının 40 saniye içinde geçtiği yazılmış.

Buzu burada yirmi dakika boyunca bekletmeniz gerekiyor. İsterseniz buzun o noktada kalması için ense çevrenize bir şey sarın isterseniz de elinizle bekletin.

Önemli olan buzun doğru yere konumlandırmak ve beklemek. Öte yandan başı ağrımadığı halde bu tekniği her gün 20 dakika boyunca uygulayanların uyku kalitesinin arttığı söyleniyor.

Bir dahaki sefere başınız çok şiddetli ağrıdığında tekniği uygulamayı unutmayın. Bilimsel olarak tanınmasa da tekniğin birçok kişiye yardım ettiği söyleniyor.

Resimde gösterilen boyunla kafanın birleştiği noktaya koyacağınız bir buz küpü bunu sağlıyor. Bu teknik Çin akupunkturuyla bağlantılı, buz küpünü yerleştirdiğiniz noktanın adı Feng Fu ve anlamı “rüzgar evi”. Sadece buz küpünü resimde gösterilen Feng Fu noktasında 20 dakika tutun. Doğal olarak başlangıçta biraz donacaksınız ancak otuz kırk saniye sonra sıcaklığı hissetmeye başlayacaksınız.

Bunu her gün yaptığınız takdirde zindelikle dolduğunuzu hissedeceksiniz. Çünkü buz küpü endorfin hormonunun kanınıza salgılanmasını sağlayacak. Bununla beraber bu tekniğin birçok başka yararı olduğu da söyleniyor.

 Örnek olarak;

Uyku düzeni, Daha iyi sindirme, Gripe karşı direnç, Daha az eklem, diş ve baş ağrısı, Daha iyi nefes alma ve daha iyi kardiovasküler sistem, Nörolojik rahatsızlıkların tedavisi ve omurgasal sorunlar,

Uykusuzluk, kronik yorgunluk, depresyon, stres ve psiko-duygusal rahatsızlıkların yönetimi. Cinsel yolla bulaşan ve bağırsak hastalıkları, Tiroid bezi sıkıntıları, Hipo ve hiper tansiyon ve artrit, Astım, Besinsizlik ve obezlik, Selülit, Cinsel soğukluk, iktidarsızlık, adet dönemi rahatsızlıkları,

Bu metot söylenildiğine göre vücudun dengesini bulmasını sağlıyor, yani teknik olarak bir ilaç değil ancak tazeleme yöntemi. Sadece şizofreni, epilepsi (sara) hastaları, ve hamilelik döneminde tavsiye edilmiyor.

Gece rahat uyumak için yapılması gereken hareketler

Günümüzde çalışanların en büyük sorunlarının başında uyku sorunu geliyor. Yoğun ve stresli geçen belli dönemlerde uyku düzeninin bozulması başka hastalıklara sebep olabiliyor.  Sağlıklı ve düzenli bir yaşam için düzenli ve dengeli bir uykunun yaşamımızda olması büyük gereklilik. Uyku, organizmamızın kendini onarabildiği, enerji topladığı yani dinlenebildiği zamandır. Zamanımızın neredeyse 3’te 1’ni alan uyku sadece vücudumuzun değil aslında ruhumuzun da dinlendiği bir periyottur.

Uykusuzluk ya da düzenli uyumamak kişinin günlük yaşantısında tahmin edebildiğiniz gibi problemlere yol açmaktadır. Uykusunu alamamış bir kişi; gün içinde yorgun, gergin, bitkin, stresli, huzursuz, sıkıntılı ve tabi ki verimsiz, mutsuz olabilmektedir. Uykuya doymayan kişi, gerek iş yaşantısında gerek sosyal yaşantısında sinirli, alıngan ve uyumsuz olabilmekte ve kişinin bireysel başarısı düşmektedir.

Gün boyu vücudumuza yüklenen stres, bilgisayar başında ya da ayakta çalışıp yorgun argın eve dönmemiz sebebiyle sırt kaslarımız sertleştiriyor ve bu durum uykudan önce rahatlamamızı engelliyor. Vücudumuz rahatlayamadığı için derin bir uykuya dalamıyoruz. Kısa sürede uykuya dalmanıza ve uyku moduna geçmenize yardımcı olacak sırt kaslarının rahatlatılması için birkaç basit ancak etkili püf noktasını sizin için araştırdık. Bu hareketleri yatağınızın üzerinde kolaylıkla yapabilirsiniz ve bu hareketler herkes için uygundur.

1. Gaz Rahatlatıcı Hareket

Gaz rahatlatıcı hareketi, bir dakika içinde tüm omurgayı, özellikle bel ve belin çevresini rahatlatır. Buna ek olarak, bu yoga pozu bağırsağın işini düzenler (adıyla tahmin edebileceğiniz gibi). Bu nedenle, sabahları yapmak faydalı olacaktır.

Nasıl yapılır?

Arkanıza yaslanın ve rahatlayın. Dizlerinizi bükün. Nefes almak için ellerinizi uzatın ve dizlerinizi sarın. Nefes alırken dizlerini sarın, karnınıza bastırın. Derin nefes alın, diyaframınıza konsantre olun. Nefes alırken, bacakları gövdenizden uzaklaştırın ve nefesinizi verdiğinizde bacaklarınızı yaklaştırın. 8-10 defa nefes alıp verme işlemini uygulayın – yaklaşık 1 dakika.

2. Ayaklar Duvara

Bu pozisyon, bacaklar ve sırtla yapılıyor, göğsü açıyor ve akciğerlerin yatmadan önce oksijenle doldurulmasına olanak sağlıyor.

Nasıl yapılır?

Duvara veya yatağın ucuna katlanmış bir yastık yerleştirin. Üzerine yatın, kalçanızı duvara veya yatağın ucuna bastırın ve ayağınızı duvara kaldırın. Kollarınızı yanlara doğru yayın ve göğsünüzü açmaya çalışın. Sakin ol ve rahatla nefes al. 1-2 dakika boyunca bu hareketi yapın sonra bacaklarınızı indirebilirsiniz.

3. Omurgadaki kaslar için dalga egzersizi

Dalga egzersizi, sırtınızın daha da rahatlamasını sağlar – yüzey katmanlarının altında bulunan omurganın derin kaslarına “erişir”. Egzersiz iki aşamadan oluşur:

Aşama 1

Sırtınızı uzatın ve küçük yuvarlanmış havluları belinizin ve boynunuzun altına koyun. Ayağınızı iki yana açın, mümkün olduğunca rahat bırakın kendinizi. Aynı zamanda başınızı boynunuza ve sırtınıza dokunmadan yanlamasına sallayın. Hareketler aynı yönde veya tersi olabilir, hangisi sizin için daha uygunsa. Tamamen rahatlamaya çalışın ve tüm omurganız boyunca titreşim dalgasını hissedin. Egzersiz 1 dakika boyunca yapın.

Aşama 2

Kollarınızı yanlarınıza bitişik tutun, ayak parmaklarınızı dik tutacak şekilde yatın ve alnınızın altına bir yastık veya havlu koyun. Ayaklarınızı yanlamasına sallayın ve dalganın rahatlığın vücudunuza nasıl iletildiğini hissetmeye çalışın. Hareketi 1 dakika yapın.

4. Savasana Hareketi

Eğer bu egzersizi uyumadan önce düzgün yaparsanız, uykuya dalmak gerçekten çok kolay olacaktır.

Nasıl yapılır?

Sırt üstü uzanın, hafifçe bacaklarınızı yayıp ellerini avucunuzun üzerine koyun. Katlanmış bir havlu veya yastığın kenarını başınızın ve boynunuzun altına koyun. Vücudunuzu kademeli olarak, parmaklarınızdan başlayıp başınızın üstüne kadar gevşek bırakın. 20 solunum döngüsü yapın, yavaş yavaş nefes alıp verme süresini uzatın ve daha sonra kontrol etmeyi bırakıp istediğiniz gibi nefes alın. Düşüncelerinizin yüzdüğünü düşünün, ancak onlara konsantre olmaya çalışmayın. Yavaş yavaş dünyanın kaybolduğunu hissedersiniz ve tüm vücudunuz mümkün olduğunca rahatlar. Kendinizi bir battaniye ile örtün ve Rahat deliksiz bir uyku çekin.

Tiroid Bezini Etkileyebilecek 8 Ev Ürünü

Tiroid bezi, küçük, kelebek şeklinde bir bezdir, boynunuzun ön alt kısmında bulunur ve vücudunuzun metabolik fonksiyonlarında çok önemli bir rolü bulunmaktadır.Tiroid bezinizde değişiklik olduğunda, bu vücudunuzdaki pek çok organı da etkilemektedir, hatta bazı hastalıkların öncüsü olarak bunları tetikleme ihtimali bile vardır.Vücutta biriken toksinler tiroid bezi ile artmakta olan problemlerin ana sebeplerinden birisidir.

Sağlıklı ve dengeli beslenmek kesinlikle doğrudan vücudunuzdaki toksinlerin etkisini azaltmaktadır, fakat aynı zamanda tiroid fonksiyonunu etkileyen ama genellikle dikkate alınmayan bir çok alışkanlık ve faktör vardır.

Evde kullanılan bazı ürünlerin tiroid problemlerini etkileyerek bunlara öncülük ettiği bulunmuştur, çünkü bu maddeler aşırı derecede toksin ve kimyasal yüklüdür. Evde bu maddeleri kullanmaktan vazgeçmek veya en azından kullanma sıklığını azaltmak bu problemlerden muzdarip olma riskinizi düşürebilmektedir.

Tarım ilaçları

Bir çok çalışma göstermiştir ki tarım ve böcek ilaçları ile herhangi bir şekilde bağlantısı olan insanların tiroid problemleri yaşama riski diğer insanlara oranla daha yüksek olmaktadır.Bir çalışma şunu bulmuştur; tarım ve böcek ilaçları ile içli dışlı olmak durumunda kaldıkları bir işte çalışan erkeklerle evli olan kadınlar tiroid problemleri bakımından daha büyük bir risk sergilemektedirler.Diğer bir çalışma ise, günümüzde kullanılan bu ilaçların %60’ı tiroid bezinde değişiklikler yapabilme ihtimaline sahip olduğu konusunda bizi uyarmıştır.Şüphe yoktur ki, bitki öldürücü kimyasallar, böcek ilaçları ve mantar önleyici gibi ilaçlara sık ve sürekli olarak maruz kalmak veya kullanmak tiroidiniz için çok zararlı olabilir.

Alev geciktirici

Alev geciktiriciler ve polibromine edilmiş difenil eterler (PBDEs) tiroid fonksiyonunuzda değişikliklere sebep olabilir.Bu tipteki ürünler televizyon setleri ve bilgisayarların ekranlarında, mobilya ve halıları dolduran köpüklerde bulunmaktadır.Sadece bunlar yetmiyormuş gibi, PBDE’ye maruz kalmak davranışsal ve gelişimsel problemlerle de ilişkilendirilmektedir.

Plastik

Vücudunuzda negatif bir etkisinin zaten olmasının yanı sıra, plastik, tiroid fonksiyonunuz için de aşırı tehlikeli olabilir.Günümüzde sağlıkla ilgili en büyük endişe yaratan durumlardan birisi, plastik şişelerden yiyeceğe ve suya geçebilen antimuan olarak bilinen kimyasaldır.Kopenhag Üniversitesi’ndeki (Danimarka) bilim adamları, plastik şişelerde saklanan meyve suları ve normal suların antimuan seviyesinin normal sağlıklı bir sudan 2.5 kat daha fazla olduğunu bulmuşlardır.Ayrıca, bazı plastik şişelerde bulunan ftalatın da tiroid fonksiyonunuzu etkileyebileceği de kanıtlanmıştır.

Yapışmaz yüzeyler

Perfloroktanoik asit (PFOA) adı verilen kimyasal ile yapılmış yapışmaz maddeleri, evinizde sıkça kullandığınız teflon, yiyecek saklama kapları ve diğer malzemerin içinde bulabilirsiniz.Bu kimyasal madde, çok az bir miktarına maruz kalsanız bile tiroid fonksiyonunuzu etkileyebilir, bu yüzden en güzeli yapışmaz yüzeylerle kaplanmış malzemeleri kullanmaktan kaçınmaktır.

Triklosan içeren diş macunları

Günümüzde en popüler türdeki bazı diş macunlarının içinde triklosan adı verilen bir madde bulunmaktadır, bu da tiroid fonksiyonunu, testosteron ve östrojen seviyelerini ve bazı antibiyotiklerin yararlarını etkileyebilmektedir.

Anti bakteriyel ürünler

Bazı antibakteriyel sabunlar, jeller ve losyonlar da triklosan içermektedir.

Triklosan ayakta, ellerde, dişte ve vücudun diğer kısımlarında üreyebilen bakterileri kontrol eden bir antibiyotik gibi davranmaktadır. Fakat, üstte de bahsettiğimiz gibi, tiroid gibi diğer vücutsal fonksiyonlar için zararlıdır.

Ağır metaller

Evde yaygın olarak kullanılan malzemelerin çoğunda bir miktar cıva, kurşun ve alüminyum gibi ağır metaller bulunmaktadır ve bunlarla savaşmak için üretilen antikorlar, Hashimoto ve Graves hastalığı gibi otoimmun tiroid bozukluklarına yol açabilmektedir.

Soya

Soya ürünleri proteinlerinin yanında pitoöstrojenler içermektedir, bu da tiroidin peroksidaz üretimini engelleyebilir.Normal tiroid fonksiyonu bölündüğünde, vücut iyot üretemez hale gelir ve bütün tiroid hormonları da bu şekilde üretilmektedir.Soya ürünlerinin diğer bir dezavantajı ise şudur; bunların büyük bir çoğunluğunun genellikle genetiği değiştirilmiştir (GDO), ve genetiği değiştirilmiş organizmalar da insan sağlığını büyük oranda negatif olarak etkilemektedir.

Magnezyum Eksikliği Belirtileri Nelerdir?

Amerika Birleşik Devletleri gibi sanayileşmiş ülkelerdeki çoğu insanda magnezyum eksikliği olduğu ancak bundan çok az insanın haberi olduğu düşünülmektedir. Bu eksikliğin beraberinde birçok hastalığı getirebileceğini not etmekte yarar vardır.

Magnezyum Eksikliği: Bilinmesi Gerekenler

Magnezyum su, oksijen ve temel besinlerden sonra vücudumuzdaki en önemli minerallerden biridir. Bu, vücudun gelişimi açısından, her üçünün düzenlemesinden sorumlu olduğu için kalsiyum, sodyum ve potasyuma göre daha önemli olmaktadır.

Magnezyum eksikliğinin en yaygın belirtilerinden biri aşırı susama ve her gün bol miktarda su veya sıvı tüketimi olmaktadır. Bunun nedeni, vücudunuzun gıdadan gerekli besinleri almaması ve vücudunuzun bunu hidrasyon isteğiyle ifade etmesidir.

Magnezyum eksikliği uyku döngülerinizi bozabilir, stresi arttırabilir veya atletik yeteneklerinizi azaltabilir. Bu, her şeyden fazla yaşam kalitesini etkilemektedir. İlk belirtiler neredeyse algılanmayacak kadar hafiftir. Ardından bacak ağrıları, ayak ağrıları veya kaslarda sancılar gibi daha hassas bir seviyeye ulaşmaktadır. Belirtiler ağırlaştıkça hissizlik, kasılma, sık sık karıncalanma ve aşırı durumlarda koroner spazmları, kişilik değişikliği ve anormal kalp atışları deneyimlenmektedir.

Magnezyum eksikliği özellikle kaslar olmak üzere vücudunuzun bütün organlarını etkileyebilmektedir. Bu nedenle bol miktarda ağrı, gerilme, kasılma veya spazm deneyimleyebilirsiniz. Çene ekleminde bozukluklar, baş ağrıları veya nefes zorluğuna neden olan göğüs sıkışması da gerçekleşebilmektedir.

Bu aynı zamanda kabızlık, adet krampları, idrar yaparken spazmlar, yutkunmada güçlük, ışık ürküsü, sese karşı aşırı duyarlılık, sinir sisteminde etkilenme, uykusuzluk, anksiyete, panik atakları, hiperaktivite, agorafobi, PMS, karıncalanma hissi ve kararsızlığa neden olan kas kasılmalarına neden olmaktadır.

Kalp ve damar sistemine istinaden, magnezyum eksikliği aritmi, çarpıntı, göğüs ağrısı (anjin), arterlerde spazm, hipertansiyon ve mitral kapak sarkmasına neden olabilir.

Magnezyum Neden Bu Kadar Önemlidir?

Vücudunuzun tüm işlevlerini yerine getirebilmesi için magnezyuma ihtiyacı bulunmaktadır. Hücreler magnezyum sayesinde hayatta kalırlar. Magnezyum enzimlerin çalışması için gereklidir ve proteinleri, karbonhidratları ve yağları sentezlemektedir. Ayrıca enerji üretimi açısından da önemli bir role sahiptir. Kısacası, bir magnezyum eksikliği vücudun tüm sistemlerini etkilemektedir. Bol miktarda magnezyum içeren su, bu eksikliği giderebilmektedir.

Bu mineral eksikliğinin ayrıca diyabeti tetikleyebileceğinin de not edilmesinde yarar vardır. Bazı araştırmalara göre, magnezyum eksikliği olan hastalar kan şekeri üretiminde sorunlara karşı daha yatkın olmaktadır.

Günlük Rejimime Nasıl Magnezyum Katabilirim?

Önerilen günlük magnezyum miktarı erkekler için 300 miligram ve kadınlar için 280 miligramdır. Hamile kadınlar 350 miligram tüketmelidir. Magnezyum başlıca fındıklarda (badem, kaju, ceviz veya benzeri) ve bakliyatta (bezelye gibi) bulunmaktadır.

Magnezyum açısından zengin bir günlük rejimi aşağıdaki şekilde uygulayabilirsiniz:

Kahvaltı: Düşük yağlı süt içeren çay ve iki dilim kepekli ekmek/tost.
Ara öğün: 10 adet fındık veya 10 adet badem
Öğle yemeği: Bir fincan çiğ ıspanak, 120 gram doğal ton balığı ve 1 fincan tam tahıl pişmiş pirinç. Tatlı için iki adet doğranmış ceviz içeren hafif bir turta.
Ara öğün: düşük yağlı süt, tahıl ve bir elma
Ara öğün: Bir avuç dolusu kuru üzümle birlikte 2 adet pirinç veya yulaf ezmesi kurabiyesi.
Akşam yemeği: Tavuk göğsü, pazı püresi ve domates ve salatalık salatası. Tatlı için yarım fincan çilek.

Çileğe Karabiber Serpin

Birçok gurme şefe göre çileğin yeni ve en iyi arkadaşı karabiber. Karabiberin buradaki asıl görevi, tuzun ete yaptığı gibi, çileğin lezzetini açığa çıkarmak. Yani çileğe karabiber eklerseniz, tadını tatlıya çevirir.

Karabiber, çileğe neden böyle bir etki yapıyor?

En olgun çilekler bile biraz ekşidir. Karabiber, zıtlık oluşturarak çileğin tadını eşitliyor. Limon, greyfurt gibi ekşi meyveler ise böyle bir kullanım için uygun değildir.

Nasıl hazırlanır?

Çileği ortadan ikiye bölün. Üzerine biraz karabiber öğütün ve o şekilde yiyin. Daha değişik bir tarif isterseniz, karabiberli çilek reçeli, veya dondurma yapabilirsiniz.

Çileğin bu faydalarını daha önce hiç duymadınız!

Göze kuvvet verici: Çilek yemek, içinde bol A vitamini olduğu için gözün kuvvetini artırır.
Mesane yollarını temizleyici: Çilek yemek mesane yollarının tıkanıklığını açar.
Susuzluk giderici: Çilek yemek susuzluğu giderir.
Kabızlık giderici: Çilek yemek hazmı kolaylaştırıp kabızlığı giderir.
Cilt bakımı: Çilek suyu cilde sürülürse deriyi canlandırır.
Ağız kokusu: Çilek yaprağı çiğnemek ağız kokusuna iyi gelir. Ağız içi yaraları tedavi eder.
Kırmızı burun: Taze çilek kökü ezilip bu su ile burun sık sık pansuman yapılır.
Vücudu geliştirici: Büyüme çağındaki çocuklar için çilek yemek ideal bir besindir.
Kan yapıcı: Çilek yemek kazsızlığı giderir.
Tansiyon düşürücü: Çilek yemek yüksek tansiyonu düşürür.
Romatizma: Çilek yemek kalp ve kas romatizmasına faydalıdır.
Soluk yüz: Çilek yemek kan yaptığından cilde tazelik verir.
Yara tedavisi: Çilek yaprakları dövülüp yara üzerine vurulur.
Kan temizleyici: Çilek yaprağı ve kekikle kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir.

Çileğin zararları var mıdır?

Böbreklerinde kum ve taş meydana gelme olasılığı bulunanların fazla miktarda çilek tüketmemesi gerektiği belirtilmektedir. Bazı durumlarda alerjiye sebebiyet verebilir. Çilek Karaciğeri rahatsız olanlarda kaşıntı ve sivilce yapar. Telafisi: Yaprakları bu kaşıntı ve sivilce için faydalıdır. Koca yemiş Frenk dutu olarak da bilinir. Alerji yapıyor diye yiyemeyenler meyveye bitişen yeşil yapraklarla yemeyi deneseler çileğin alerji yapmadığını görecekler.

Tübitak’tan Flaş Test

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Gıda Enstitüsü’nce yürütülen proje kapsamında geliştirilen test ile çiğ et ürünlerinde domuz eti kullanılıp kullanılmadığı 5 dakikada belirlenebiliyor.

tubitaktan flas test 1 Tübitak'tan Flaş Test

Proje yürütücüsü Dr. Mediha Esra Yayla, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, TÜBİTAK MAM tarafından 350 bin lira bütçe sağlanan projenin 2,5 yıl önce başladığını anlattı.

Projenin iki kısımdan oluştuğunu ifade eden Yayla, ilk kısımda et ürünlerinde sakatat ve yabancı doku testiyle, doğrudan tüketicilerin kullanabilecekleri kitlerin geliştirilmesini amaçladıklarını söyledi. Yayla, bu çerçevede TÜBİTAK MAM Gıda Enstitüsünün, Genetik Enstitüsünün desteğiyle “helal et testi” geliştirdiğini bildirdi.

Testin, evde kolaylıkla uygulanabileceğine işaret eden Yayla, “Siz et ürününüzden ufak bir miktar kesiyorsunuz. Suyun içinde hafiften ezerek çözüyorsunuz. Buradan suya geçen proteinlerden sonuç alabiliyoruz. Suyun akışını gözlemlemeniz gerekiyor. Daha sonra 5 dakika içinde orada bir bant oluşumu gördüğünüzde ‘evet burada domuz eti var’ ya da görmüyorsanız ‘yok’ diyorsunuz. Aslında bir hamilelik testi kadar basit, aynı mantıkla çalışan bir test. Bunda da çift bant ya da tek bant görürsünüz. Çift bant var demektir, tek bant yok demektir. Hamilelik testi mantığıyla domuz varlığını tespit eden bir test yaptık. İnsanlar aldıkları et ürünlerini evlerinde denetleyebilirler.” dedi.

tubitaktan flas test 2 Tübitak'tan Flaş Test

“Böyle bir testin varlığı herkesi rahatlatacaktır”

Dünya genelinde gıdada bir devrim yaşandığını, sektörde sistemlerin değiştiğini bildiren Yayla, şunları kaydetti:

“Biz farkında olmadan helal olmayan ürünlere kaymak zorunda kaldık. Gıda hileleri bir yandan, hazır üretilmiş gıdaların içindeki helal olmayan gıda maddeleri bir yandan… Sadece Türkiye’de yaşamıyoruz. Birçok kişi yurt dışına gidiyoruz, uçaklara biniyoruz, yabancı restoranlara gidiyoruz. Böyle bir testin varlığı herkesi rahatlatacaktır. En azından ceplerinde, çantalarında taşıyabilecekler. Kimseyi ürkütmeden 5 dakika içinde yapabilecekleri bir test bu. İnsanların çok hoşuna gidecek. Biz şu anda bunu domuz eti için yaptık ama daha sonrasında at ve eşek eti için de uygulamayı düşünüyoruz.”

D vitamini yetersizliği nelere sebep olur?

Kemik sağlığı üzerine yararları uzun yıllardan beri bilinen D vitamini yetersizliği ülkemizin kanayan yaralarından biri haline geldi. Sonuçları 2012’de yayınlanan bir bilimsel çalışmaya göre Ankara’da yüzde 51 oranında D vitamini yetersizliği görülmüştür.

Dünya’da da durum çok farklı değildir. İngiltere’de yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre kış ve bahar dönemlerinde gözlenen D vitamini yetersizliği oranı yüzde 50’den fazladır. Diyetisyen ve Yaşam Koçu Gizem Şeber, D Vitamini yetersizliğinin hangi hastalıklara davetiye çıkardığını açıklarken, nasıl güneşlenmeli, hangi besinler de D vitamini var, kimler bu vitamini kullanmalı gibi soruların da yanıtlarını veriyor.

SADECE KEMİK SAĞLIĞINDAN ÇOK FAZLASI…

D vitamininin sadece kemik sağlığı için gerekli olmadığı aslında genel sağlığımız için çok önemli etkileri olduğu ve D vitamini yetersizliğinin birçok hastalığa davetiye çıkardığı biliniyor. İşte o hastalıklar!

Alzheimer: 2014 yılında Journal of Neurology Dergisi’nde yayınlanan bir bilimsel araştırmanın sonuçlarına göre orta veya ciddi derecede D vitamini yetersizliği Alzheimer riskini arttırmaktadır.
İktidarsızlık: Ciddi D vitamini yetersizliği olan erkeklerde iktidarsızlık sorununun daha sık gözlendiğine dair bilimsel çalışmalar mevcuttur.

Şizofreni
Kanser: 2010 yılında yayınlanmış D vitamini Konsensusu’na göre D vitamini yetersizliği bağırsak kanseri başta olmak üzere birçok kanser türünün ortaya çıkma riskini arttırmaktadır. D vitamini yetersizliğinin meme kanseri ile de ilişkili olduğu düşünülüyor.
Depresyon: D vitamini yetersizliği olan kişilerin depresyona daha yatkın olduğu biliniyor.

OBEZİTE D VİTAMİNİ YETERSİZLİĞİNE YOL AÇABİLİR

D vitamini yağda çözünen bir vitamin olduğundan ötürü obez kişilerde kandaki D vitamini oranı azalabilir ve D vitamini yetersizliği ortaya çıkabilir. Bu nedenle yüksek ağırlıkta olan kişilerin zayıflaması önerilmektedir.

D VİTAMİNİ HANGİ BESİNLERDE VAR? 

D vitamini balıklar, ciğer ve yumurta sarısı gibi besinlerde daha fazla bulunmakla birlikte diğer besinlerdeki miktarı oldukça düşüktür. Bu nedenle birçok ülkede kahvaltı gevrekleri, süt gibi besinler endüstriyel olarak D vitamininden zenginleştirilmektedir. Yiyeceklerde sınırlı bulunduğundan ötürü D vitamini ihtiyacının karşılanması güneş ışınları ile yani güneşlenerek mümkün olmaktadır.

NASIL GÜNEŞLENMELİ? 

Güneşten gelen UVB ışınları vücutta D vitamini sentezi sağlar. Fakat güneşten aynı zamanda alınan UVA ışınları deri kanserine yakalanma riskini arttırır ve UVA ışınları D vitamini sentezi sağlamaz. Bu nedenle de doğru güneşlenmek önemlidir.
D vitamini sentezi için ideal güneşlenme;
Saat 11.00-15.00 arasında;
Kollar ve/veya bacaklar güneş alacak şekilde;
Güneş koruyucu sürmeden,
Pencere arkasından değil güneş ışığına direk temas ederek,
10-15 dakika arasında olmalıdır. Çok koyu tenli kişilerde bu sürenin daha uzun olması gerekebilir.

Kan tahlillerinde D vitamini yetersizliği saptanan kişiler D vitamini desteği kullanmalıdır. D vitamini vücutta birikebildiğinden ötürü doktor kontrolünde kullanılmalıdır.

D VİTAMİNİ DESTEĞİ NASIL KULLANILMALIDIR? 

Cleveland Klinik’te yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre günün en geniş öğünü ile alınan D vitamini desteği vücutta daha iyi kullanılmaktadır. Aç karna veya hafif bir öğünle D vitamini desteği alanlara göre, 2-3 ay sonrasında yapılan kan tahlillerinde büyük bir öğün ile D vitamini alanların D vitamini oranının %50 daha fazla olduğu saptanmıştır.

D VİTAMİNİ İÇİN DİĞER VİTAMİN VE MİNERALLERDEN DESTEK ALIN!

A vitamin, magnezyum ve K vitamini D vitamininin emilimini kolaylaştırır. Bu nedenle beslenmenize magnezyumdan zengin koyu yapraklı sebzeleri ve kuruyemişleri ilave edin. Ispanak, Brüksel lahanası ve kuşkonmaz gibi K vitamini kaynaklarının ve havuç, tatlı patates, bal kabağı, kuru kayısı ve somon gibi A vitamini kaynaklarını eklemeyi unutmayın.

EĞER BU HASTALIKLARDAN BİRİ VAR İSE DOKTORA DANIŞMAYI UNUTMAYIN

Kistik fibrozis, çölyak ve Chron hastalarının ve böbrek hastalığı olanların D vitamini düzeylerini istenen seviyede tutması daha zordur. Bu hastalıkları olanların D vitamini ile ilgili düzenli doktor kontrolüne gitmeleri önerilir.

Aort Damarı Nasıl Yırtılır?

Ünlü oyuncu Oya Aydoğan yediği patates kızartması boğazına takılınca çıkarmaya çalışırken rahatsızlanmış ve acil olarak hastaneye kaldırılmıştı. Aort damarında yırtılma meydana gelen Aydoğan, yaklaşık 12 saat süren ameliyatın ardından yoğun bakıma alınmıştı. Oya Aydoğan’ın ölümü “Aort damarı nasıl yırtılır?”sorusunu gündeme getirdi. Bu acı olaydan sonra ‘Aort damarı neden yırtılır?’ sorusunu Prof. Dr. Ahmet Akgül yanıtladı.

İşte aort damarının yırtılma nedenleri;

Öncelikle yemek yerken soluk borusu veya yemek borusuna takılan yiyecekler çıkarılması esnasında sağlıklı bir bireyin damarlarında yırtılma olmaz. Vücudun damar sistemi sağlıklı ise refleks hareketlerinden yani öksürme, hapşırma, ıkınma… gibi göğüs içindeki basınç artışlarından etkilenmez. Fakat kalpten çıkan ana damar olan aort damarında daha önce oluşan yıpranma, balonlaşma, duvarlarında harabiyet varsa bu tip refleks hareketlerinde bile yırtılma riski olabilir.

Aort damarını bu tip riske hazırlayan en büyük etken kontrol altına alınamamış tansiyon yüksekliğidir. Hipertansiyon zamanla aort damarının duvarını yıpratır ve balonlaşmaya, kireçlenmeye veya diseksiyon denen içten yırtılmaya yol açar. İşte bu durumda basit bir öksürme bile damardaki hasarı artırıp yırtılmaya yol açabilir.

Ölüm korkusu öldürür!

Boğazına bir şey takılıp boğulma tehlikesi geçiren kişide damar hasarı oluşması için 2 önemli durum vardır:

1- Ölüm korkusu sonucu stres hormonlarının acilen yükselip damar içi kan basıncını çok yükseltmesi
2- Nefes alma zorluğunun uyardığı öksürme ve hapşırma refleksi sonucu göğüs içindeki basıncın artmasıdır.

Hipertansiyon damarları yıpratıyor!

Her iki durumda da daha önce zarar görmüş aort damarı yırtılabilir. Ama “daha önce zarar” görmüş, yani kontrol edilememiş tansiyon sonucu zarar görmüş damar. Yoksa, sağlıklı bir aort damarı ani basınç yükselmelerine dayanıklıdır.

Tansiyonu olanlarda “bıçak saplanıyor” şeklinde ağrı tehlikeli

Bu vesile ile yüksek tansiyon hastalığının ne kadar önemli sonuçlar oluşturabileceği akılda tutulmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki, tansiyon yüksekliği olan bir kişide ani başlayan sırt, göğüs ağrısı varsa, bu ağrı sanki “bıçak saplanıyor” tarzında ise hastada “aort diseksiyonu” denen aort damar yırtılması riski vardır. Bu durumda en yakın hastaneye gidilmeli ve orada da tecrübeli kalp damar cerrahisi kliniği bulunmalıdır.

Kabızlığa karşı etkili bitkisel öneriler

Özellikle uzun süren kabızlık durumlarında hastaların yaşam kalitesi önemli ölçüde bozuluyor. Genellikle genetik ve kalıtsal olduğu kabul edilen bu hastalığın en temel sebeplerinin başında hatalı beslenme geliyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Gizem Akgül, toplumun önemli bir bölümünde görülen bu hastalığın beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler ile önlenebileceğine dikkat çekiyor.

Akgül, “Kabızlığa yol açan nedenler arasında beslenme bozuklukları, hareketsiz yaşam tarzı, kullanılan ilaçlar, kişinin psikolojik durumu ve bazı hastalıklar geliyor. Ancak beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler kabızlık sorununun çözülmesinde yardımcı olabiliyor” dedi.

Özellikle şikayetlerin azalması ya da artmasında günlük tüketilen yemeklerin büyük önemi olduğunun altını çizen Akgül, kabızlık sorununun hafifletilmesine yardımcı olan beslenme önerilerini sıraladı:

Posa içeriğinden yüksek besinler tercih edin. Bitkilerin sindirilmeyen ve enerji değerli bulunmayan kısmı olan posa, sindirim sisteminizin çalışmasına yardımcı oluyor. Özellikle öğünlere salata eklemek ve ara öğünlerde bol posalı meyveleri kabuklarıyla birlikte yemek posa alımını artmasını sağlıyor, meyve sebze seçimlerinde muz, şeftali, patates veya havuç gibi besinlerin yerine armut ve kayısı gibi bağırsak hareketlerini artırıcı meyveler tercih edin. Konsantre meyve suları veya taze sıkılmış meyve suları yerine meyvenin kendisinin tüketin.  Saflaştırılmış ekmek ve tahıl ürünlerinin yerine, tam tahıllı ekmek ve tahıl grupları tercih edin.  Şişkinlik gibi problemlere neden olmadığı sürece haftanın 2-3 günü kuru baklagilli yemekler tercih edin.  Günde mutlaka 2 ile 2.5 litre arasında su için.

Ceviz ve Kayısı:

Gün içindeki su tüketimi sindirim sisteminin sağlıklı çalışması için çok önemli, 2 adet kuru kayısı ve 1 adet cevizi gece boyunca suda bekletin. Ertesi sabah bu besinleri içinde beklettiğiniz su ile birlikte tüketin. Yemek ve salatalar hazırlanırken katı yağlar yerine zeytinyağı ve sıvı yağ karışımları ekleyin. İşlenmiş gıdalardan ve fastfood ürünlerden uzak durun. Kuru incir, kuru kayısı ve kuru erik ile şekersiz kompostolar hazırlanıp akşam ara öğün olarak 1 kase tüketin. Gün içinde 3 ana 3 ara öğün olarak beslenin.  Sağlıklı yaşam ve sağlıklı sindirim sistemi için hayatınıza hareket katın. Günlük 30 dakika hafif tempolu ile yapılacak yürüyüşler sindirim sisteminin daha iyi çalışmasına yardımcı olacaktır.

Hangi Tırnak Neyin Göstergesi?

Bir çok insan tırnaklarındaki çeşitli bozukluklar için ‘vitamin yetersizliği’ ya da ‘mantar’ deyip geçiyor, ciddiye almıyor. Oysa tırnaklardaki şekil bozuklukları ya da zayıflıklar çok ciddi sağlık sorunlarının habercisi aslında. İşte tırnak şekline ve yapısına göre şüphelenmeniz gereken hastalıklar…

Solgun tırnaklar

Sağlıklı bir tırnak genelinde pembe, dibine doğru ise beyazımsı pembe renkte olmalıdır. Eğer tırnaklarınız solgun veya diğer renklerdeyse sağlığınızla ilgili sinyal veriyorlar demektir.Yeşil renk bakteriyel enfeksiyon göstergesidir. Kırmızı çizgiler kalp sorunlarını, mavimsi tırnaklar kandaki düşük oksijen seviyesini, beyaz renk karaciğer rahatsızlığını ve koyu renk çizgiler ise kalp hastalıkları ve yaşlanmayı işaret eder.

Beyaz tırnaklar

Karaciğerinizde bir sorun olduğunun habercisi olabilir. Eğer tırnaklarınız resimde görüldüğü gibi beyazsa bu hepatit veya başka bir karaciğer rahatsızlığının belirtisi olabilir.

Kalın tırnaklar

Çok kalın tırnaklar doğal değildir. Normalden daha kalın tırnaklar akciğer rahatsızlığı, mantar enfeksiyonu, tiroid ve dolaşım sistemi hastalıklarına dair uyarı verir.

Çatlak tırnaklar

Çatlak tırnaklar genellikle katmanlar halinde dökülen tırnaklardır. Tırnaklarınız sık sık çatlıyorsa folik asit ve C vitamini eksikliği söz konusu olabilir. Ayrıca kronik yanlış beslenme habercisi de olabilir.

Kaşık tırnak

Bu tırnaklar dahili rahatsızlıklara bağlı olarak iç bükey bir şekilde kıvrılır ve kaşığa benzer bir hal alır.n Genellikle demir eksikliği, hemokromatozis, kalp rahatsızlığı ve hipotiroid habercisi olduğu söylenebilir.

Çöküntülü tırnaklar

Tırnaklarınızda görülen minik çöküntüler veya noktasal delikler tırnaklarınıza iyi bakmadığınızın göstergesi olabilir. Ancak sedef, çinko eksikliği veya Alopecia areata isimli saç dökülmesine neden olan bir otoimmün rahatsızlığın belirtisi de olabilir.

Dalgalı tırnaklar

Tırnaklar doğaları gereği pürüzsüz yüzeylerdir. Eğer belirgin dalgalanmalar söz konusu ise demir eksikliği, arterit veya lupus hastalığının belirtisi olabilir.

Kuru, kırılan tırnaklar

Tırnaklarınız sık sık kırılıyorsa hormon seviyelerinizi kontrol ettirmeniz önerilmektedir. Tiroid veya mantar hastalığının habercisi olabilir.

Yumru tırnaklar

Eğer tırnaklarınızın etrafındaki deri şişiyorsa akciğer rahatsızlığı, enflamatuvar bağırsak hastalıkları veya karaciğer rahatsızlıklarının belirtisi olabilir.

Gerçek Yaşınız Kaç? Öğrenmek İstiyor Musunuz?

Peki, Sizin Biyolojik Yaşınız Kaç?

Bunun için faydalanabileceğiniz bazı testler var, onları daha önce de yayınladık. Bir kez daha bilginize sunuyoruz. Biri ünlü “sağlıklı ve iyi hayat” uzmanı Amerikalı hekim Dr. Michael Roisen’ın hazırladığı “Real Age/Gerçek yaş testi”. Diğeri daha kolay bir test. Sally Brown tarafından geliştirilmiş. Adı “statik denge testi”. İki testi de yandaki kutularda bulabilirsiniz. Benim yaşıma gelince: 10 Mayıs’ta 61’i bitirip 62’yi selamladım. Bu takvim yaşım. Biyolojik yaşımı başka bir yazıda açıklayacağım…

Statik Denge Testi: Çıkarın Çorapları

Ofİste, evde ya da bir kafede oturuyor olmanız fark etmez. Eğer hazırsanız bu kolay testin sonucunu hemen alabilirsiniz. Ayakkabılarınızı ve çoraplarınızı çıkarın. Saatinizin kronometre ayarını hazır hale getirin. Çıplak ayakla düz bir zeminde ayaklarınızı birleştirip gözlerinizi kapatın (test sonuna kadar da açmayın). Önce sağ ayağınızı 15 cm kadar yukarı kaldırın (eğer solaksanız sol ayağınızı kaldırmanız lazım). Gözlerinizi açmadan ve diğer ayağınızı yere koymadan dengenizi ne süre ile koruyabildiğinizi kronometre ile kaydedin. Farklı biyolojik yaşlar için tahmin edilen ortalama değerler şunlar:

– 04 saniye: 70 yaş
– 05 saniye: 65 yaş
– 07 saniye: 60 yaş
– 08 saniye: 55 yaş
– 09 saniye: 50 yaş
– 12 saniye: 45 yaş

Samimiyetle Yanıtlayın

Bu testi önemli bir “iyi yaşlanma” ustası, güvenilir bir “wellness” yani “iyi hayat” gurusu Dr. Michael Roisen geliştirdi. Dr. Roisen şimdilerde ABD’de Cleveland Kliniği’nin wellness merkezini yönetiyor. Test için yanıtlamanız istenen 20 soru var. Soruları lütfen “samimiyetle” yanıtlayın. Eğer,

“asla” yanıtını veriyorsanız 0,
“ender” yanıtı veriyorsanız 1,
“seyrek” yanıtı veriyorsanız 2,
“sık” yanıtını veriyorsanız 3,
“alışkanlık” yanıtı veriyorsanız 4 puan verin.

İşte sorular…

1. Günde 5-8 bardak su içiyor musunuz?
2. Gece 22.30’dan önce uykuya geçip iyi uyuyor musunuz?
3. Her gün egzersiz yapıyor musunuz? (yürüme)
4. Sınırsız yemek yeme alışkanlığınızı önleyebildiniz mi?
5. Duygularınızı özgürce dışa vurabiliyor musunuz?
6. Stres ile mücadeleniz iyi ve hızlı mı?
7. Kendinizi değerli bulup, kendinize iyi bakıyor musunuz?
8. Diyetiniz dengeli mi? (Balık, meyve, sebze, tam tahıl)
9. Hayvansal yağlar yerine zeytinyağı tercih ediyor musunuz?
10. Bitkisel ağırlıklı beslenip sık sık balık yiyor musunuz? (kırmızı et yerine)
11. Antioksidan destekler kullanıyor musunuz?
12. Solunum egzersiz teknikleri kullanıyor musunuz?
13. Kendinizi beğendiğinizi ifade etmekten korkmuyorsunuz değil mi?
14. Kendinize de gülebiliyor musunuz?
15. Pozitif düşüncede biri misiniz?
16. Düzenli beslenip zaman zaman temizleme programı (detox kürleri) uyguluyor musunuz?
17. Sağlıklı sosyal ilişkileriniz var mı?
18. İşinizden keyif alıp, yaratıcı faaliyetler gösteriyor musunuz?
19. 80 yaşın üzerinde sağlıklı yaşayan aile bireyleri var mı?
20. Huzurlu musunuz?

Biyolojik yaşınız için skorları toplayın:

– 0 – 10: Kronolojik yaşınıza 10 yıl ekleyiniz.
– 11 – 20: Kronolojik yaşınıza 5 yıl ekleyiniz.
– 21 – 40: Kronolojik yaşınız = Biyolojik yaşınız.
– 41 – 60: Kronolojik yaşınızdan 5 yıl çıkarınız.
– 61 – 80: Kronolojik yaşınızdan 10 yıl çıkarınız.

Erkeklerde Kanserin Bu Belirtilerine Dikkat!

Erkeklerde sıkça görülen ve belirtileri göz ardı edildiğinde tedavi süreci geciken kanser türlerinin dikkate alınması gereken belirtilerini Hisar Intercontinental Hospital Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Bekir Öztürk ile çağımzın hastalığı kanser hakkında konuştuk.

Erkeklerde kanserin belirtileri nelerdir?

1. Sık idrara çıkma: 50 yaşın üzerindeki erkeklerin birçoğunda görülen bu sıkıntıya beraberinde işeme problemleri eşlik ediyorsa bu büyük prostat bezinin göstergesi olabilir. Mutlaka herhangi bir probleminiz olmasa da 50 yaşından sonra prostat muayenenizi yaptırın. Erken dönemde teşhis edilen prostat kanserinden tedaviyle kurtulmak mümkündür.

2. Testislerde görülen değişiklikler: Testislerinizde herhangi bir şişlik ya da Ağrı hissederseniz hemen bir üroloji uzmanına başvurun. Tesis kanseri prostat kanserinin aksine çok hızlı ilerleyen bir kanser türüdür. Hekiminiz muayenenin yanı sıra kan testleri ve ultrason kontrolü isteyebilir.

3. Dışkıda kan:
Hemoroid ya da idrar yolu enfeksiyonu gibi nedenlerden kaynaklanabileceği gibi; mesane, böbrek ya da kolon kanserinin ilk belirtileri arasında olabilir. Bu nedenle kanama söz konusu olduğu an mutlaka hekiminize gidin.

4. Cilt değişiklikleri: Cildinizdeki benlerde boyut, şekil ya da renk değişikliği fark ettiğinizde en kısa sürede hekiminize başvurun. Mevcut benlerinizde görülen değişiklikler ya da yeni oluşan lekeler cilt kanserinin habercisi olabilir.

5. Lenf nodlarında şişlikler: Solunum yolu enfeksiyonu gibi herhangi bir sağlık problemi yaşamadığınız halde boyun, koltukaltı ve diğer bölgelerinizde bulunan lenf bezlerinde şişlikler oluşuyorsa mutlaka hekiminize bilgi verin.

6. Yutma zorluğu:
Bazı insanlar herhangi bir sorun olmasa da zaman zaman yutma zorluğu yaşayabilirler. Ancak bu probleme kilo kaybı ve kusma da eşlik ediyorsa hekiminize başvurun. Bu belirtiler boğaz ve mide kanseri belirtileri olabilir. Hekiminiz bu ihtimalleri elemek için sizden tetkikler isteyebilir. 
7. Mide yanması:
Yeme içme alışkanlıklarınızda bir değişiklik yapmadığınız, stres yaşamadığınız bir dönemde olduğunuz halde mide yanması-ekşimesi problemi yaşıyorsanız mutlaka hekiminize başvurun. Bu belirtiler mide ve boğaz kanserinin habercisi olabilir.

8. Ağızda görülen değişiklikler: Eğer sigara içiyorsanız veya tütün çiğniyorsanız ağız kanseri riski görülme ihtimaliniz yüksektir. Son dönemde ağız içi veya dudaklarınızda beyaz veya kırmızı lekeler oluşmaya başladıysa mutlaka diş hekiminize başvurun.

9. Nedensiz kilo kaybı: Diyet ve egzersiz alışkanlıklarınız değişmediği halde kontrol edemediğiniz şekilde kilo kaybı yaşamaya başladıysanız bu tiroid problemlerinin yanı sıra; pankreas, mide, ya da akciğer kanserinin belirtilerinden buru olabilir. Bu durumda mutlaka hekiminize başvurun.

10. Ateş: Vücudun enfeksiyonla mücadelesi anlamına gelen ateş; herhangi bir hastalıktan kaynaklanmıyorsa lösemi ya da lenfomanın habercisi olabilir. Bu nedenle 3 günden fazla süren ve nedeni bilinmeyen ateşiniz varsa mutlaka hekiminize başvurun.

11. Memede görülen değişiklikler:
Meme kanserlerinin %1’inin erkeklerde görüldüğünü ve erkeklerin de meme kanseri olabileceğini unutmayın. Bu nedenle memenizde görülen kitleleri görmezden gelmeyin. Elinize gelen kitle söz konusu olduğunda mutlaka hekiminize başvurun ve gerekli muayenenizi yaptırın.


12. Nedeni bilinmeyen ağrı ve yorgunluk:
Birçok kanser türünün belirtilerinden biri de ne kadar dinlenirseniz dinlenin geçmeyen yorgunluk ve ağrıdır. Ağrı ve yorgunluk günlük yaşamınızı etkileyen bir hale geldiyse mutlaka hekiminize başvurun.

13. Öksürük: Herhangi bir hastalığınız olmadığı halde 3 haftadan fazla süren ve geçmeyen, inatçı bir öksürüğünüz varsa mutlaka hekiminize başvurun. Gerekli test ve kontrollerinizi yaptırın. Bu öksürüğe nefes darlığı ve öksürükle gelen kan da eşlik ediyorsa akciğer kanserinin habercisi olabilir. Güncelleme Tarihi: 22 Mayıs 2016, 22:34

Tiroid bezi hastalığının belirtileri nedir?

Tiroid bezi azlığı veya fazlalığı farklı belirtiler ile ortaya çıkar. Bazen ise tiroid bezi rahatsızlığı hiçbir belirti göstermez. Guart büyümesi tiroid bezi rahatsızlığının en önemli göstergesidir.

Peki tiroid bezi azlığının belirtileri nelerdir, tiroid fazlalığı nasıl anlaşılır tedavisi nasıl yapılır?

Tiroid bezi vucudumuzda boyun on tarafında bulunan bir organımızdır. Tiroid bezi T3 ve T4 hormonları salgılar. Tiroid bezinin bazı hastalıkları kişide değişik belirtiler yapar. Bu belirtile hastalığın türüne ve tiroid hormonlarının az veya çok salgılanmasına bağlı olarak değişir.

Prof. Dr. Metin Özata tiroid bezi hastalığının en önemli belirtilerini sıraladı. Bu belirtiler varsa dikkat!

Tiroid bezi hastalığının en önemli belirtileri şunlar;

  • Tiroid bezinde büyüme: Bezin büyümesine guatr denir. Karşıdan bakıldığında boyundaki şişlik göze çarpar.
  • Boyunda tiroid bezinde şişlik olması: nodul nedeniyle olur.
  • Tiroid bezinde boyunda ağrı olması: tiroid bezi iltihabında olur.
  • Gözlerde büyüme: Graves hastalığı denen zehirli guatr tipinde olur.
  • Kilo alma: Tiroid yetmezliğinde olur.
  • Kilo verme: Zehirli guatrda olur.

Tiroid bezi hastalığı fazlalıktan olabileceği gibi azlıktan da olabiliyor. Şimdi hangi tiroid hastalığında hangi belirtiler görülür onlara bakalım:

TİROİD YETMEZLİĞİ HİPOTİROİDİ BELİRTİLERİ NELER?

Tiroid bezi yetmezliğine ait şikayetler hastalığın şiddetine göre değişir. Bazen hiçbir şikayet yok iken bazı hastalarda çok şiddetli belirti ve şikayetler ortaya çıkar. Bazı belirtiler özellikle yaşlı kişilerde yaşlılığa bağlanır ve hastalık akla gelmez ise atlanır. Tiroid bezi az çalışan ve tiroid hormonları kanda azalan bir kişide şu belirtiler olabilir:

Tiroid bezi yetmezliğinin belirtileri şunlardır;

Kolay yorulma, yorgunluk, bitkinlik, enerji azlığı (yaygın)-Hatırlamada zorluk, unutkanlık, yavaş düşünme, konsantre olamama-Hareketlerde yavaşlık-Sabahleyin uyanmada zorluk, daha çok uyku isteği, gün içinde uyuklama-Üşüme veya kendini soğuk hissetme-Terlemenin azalması-Kuru, soğuk, kalın ve kaşınan bir deri-Sarı veya portakal renginde bir deri-Kuru, kaba ve kolay kırılan tırnaklar-Saç dökülmesi, saçlarda azalma, kaşlarda dökülme-İştah kaybı-Kilo alma ve kiloyu verememe-Horlama başlaması-Kas krampları ve eklemlerde ağrı oluşması-Kaslarda iğne batması hissi veya karıncalanma-Kabızlık olmaya başlaması-Göz etrafının ve göz altının şişmesi-El, ayak ve eklemlerde şişlik-Karpal tünel sendromu denilen el bileğinde sinir sıkışması ve ağrı-Adet kanamalarının daha fazla miktarda olması, adetlerde kramp olması ve adet öncesi dönemin kötü geçmesi-Bazı kadınlarda adet sıklığının azalması veya adetlerin kesilmesi-Depresyon gelişmesi ve hiçbir şeyle ilgilenmeme-Sesin kalınlaşması ve ses kısıklığı-İşitmede azalma oluşması-Guatr oluşması (Hashimoto hastalarında olur)-Tiroid bezinin küçülmesi (tiroid bezi iltihaplarına veya Hashimotonun son evresine bağlı olarak)-Kalp hızının ve nabız sayısının azalması-Kan kolesterol düzeyinde artma-Gebe kalamama (kısırlık)-Libido (Cinsel istek) azlığı ve empotans-Reflekslerin yavaş olması-Kekemelik

TİROİD BEZİ AZ ÇALIŞMASININ BELİRTİLERİ NELER

Peki Tiroid bezi çok çalışırsa ne olur? Tiroid bezinin fazla çalışması ve dokular için gerekli olan miktarın üzerinde hormon salgılamasına hipertiroidi adı verilir. Dokulara normalin üzerinde miktarlarda ulaşan tiroid hormonları vücutta bütün fonksiyonlarda artışa neden olur.

Tiroid bezinin az çalışmasının belirtileri kalp atışında hızlanma, çarpıntı, ellerde titreme, nemli cilt, sinirlilik, huzursuzluk hali ve iştahsızlık olmadan kilo kaybıdır. Hipertiroidinin en sık nedenlerinden biri olan Basedow-Graves hastalığında bu bulgu ve belirtilere ilaveten gözkapaklarının çok açılması sonucu gözlerin aşırı büyük görünmesi ve dışarı çıkması da olur. Basedow-Graves hastalığı dışında toksik (zehirli) nodüler guatr (tek veya birden çok yumru barındıran tiroid) ve tiroidite hipertiroidi nedenleri arasındadır.

TİROİD BEZİ HASTALIĞI TEDAVİSİ NASIL OLUR? Bu rahatsızlığın tedavisi 3 şekilde yapılabilmekte:

-Ağızdan alınan ilaçlarla fazla salgılanan tiroid hormonlarının etkilerinin yok edilmesi.-Radyoaktif iyot (atom) tedavisi ile fazla çalışan tiroid dokusunun harap edilmesi ve salgılanan hormon miktarında azalma sağlanması.-Ameliyatla tiroid bezinin tamamının veya tama yakın kısmının çıkartılması.

ZEHİRLİ GUART NEDİR BELİRTİLERİ NELER?

Zehirli guart farklı belirtiler ile kendini gösterir. Aşağıdaki belirtiler zehirli guatrın habercidir;

Hareketli olma, huzursuzluk-Çarpıntı (hızlı ve düzensiz kalp atımı olması-Yorgunluk-Güçsüzlük (ağır eşyaları kaldıramaz, merdiven çıkarken zorlanır)-Ellerde titreme-Saç dökülmesi-Sinirlilik, kolay heyecanlanma ve kolay öfkelenme-Canlı bakış, gözlerde büyüme, göz kapağında çekilme-Uykusuzluk, dikkat bozukluğu-Derinin sıcak, nemli ve ince olması-İshal-İştah artışı-Susama-Ağız kuruluğu-Sık idrara çıkma-Kilo kaybı (zayıflama)-Adetlerde azalma veya kesilme-Cinsel istekte azalma, sperm sayısında azalma-Erkeklerde meme büyümesi (jinekomasti)-Kemik erimesi-Kaslarda güçsüzlük-Çabuk yorulma

TİROİD BEZİ İLTİHABI BELİRTİLERİ NELER?

Tiroid bezindeki iltihap boyunda ağrı ile kendini gösterir ve bezde depolanmış hormonların kan dolaşımına dökülmesine ve hormonların yükselerek çarpıntı, terleme ve zayıflama gibi şikayetlerin ortaya çıkmasına neden olur. İltihap çoğu hastada kendiliğinden düzelir ve hormonlar normale gelir. Bu durum geçici bir iltihap olayıdır.

Virüslerin yaptığı tiroid bezi iltihabının en önemli özelliği boyun ön bölgesinde şiddetli ağrı olmasıdır ve bu ağrı tek taraflı olarak kulak ve çeneye yayılır. Ağrı ortaya çıkmadan bir kaç hafta önce kas ağrısı, ateş, halsizlik, boğaz ağrısı ve yutkunmakta zorluk bulunabilir. Bazen hastalık farenjit ve boyunda ağrı ile başlar ve ağrı ve hassasiyet giderek artar. Ateş 37.5 ºC-38.3 ºC ve hatta 40 °C olur. Bazı hastalarda halsizlik, yorgunluk, ateş ve eklem ağrıları olabilir. Ağrı tiroid bezinin bir tarafından öbür tarafına kayabilir. Bazen ağrı yayılmadan olduğu yerde kalır. Bazı hastalarda ağrı çene ve kulaklara yayılır ve ağrı yutkunmakla, öksürmekle ve baş hareketiyle artar. Ağrı bazı kişilerde gece daha fazla olur. % 50 hastada çarpıntı, kilo kaybı, sinirlilik, ellerde nemlilik ve titreme olabilir. Tiroid bezinde hassasiyet, sertlik, nodül gelişimi ve büyüme olabilir. İltihabın olduğu bölge hassas ve serttir. Tiroid bezi o kadar ağrılıdır ki hasta muayene edilmesini ve elle dokunulmasını istemez. Bu hastalık 6 hafta veya bazen 2-5 ay sürebilir ve çoğunlukla kendiliğinden düzelir.

NODUL BELİRTİLERİ NELERDİR?

Nodüllerin çoğu hiçbir belirti vermez ve şikayet yapmaz. Nodüller sıklıkla hasta veya doktor tarafından rasgele fark edilir ve nadiren yemede zorluk, nefes darlığı, ses kalınlaşması veya çatallaşma veya boyunda ağrı yapar. Ancak çoğunun hiçbir belirtisi yoktur. Nadiren nodül içine kanama olursa ağrı ve hassasiyete neden olur. Bu tür kanamalar nodülün kendiliğinden yok olmasına neden olabildiği gibi sıklıkla kist oluşumuna da neden olur. Bazen akciğer ve beyin tomografileri sırasında veya boyundaki damarların ultrason ile incelemesi sırasında da tesadüfen nodül olduğu fark edilir.

TİROİD KANSERİ BELİRTİLERİ NELER?

Tiroid kanserli hastaların çoğunda hiçbir belirti veya şikayet yoktur. Bir kısmında boyunda bir şişlik gelişir ; çoğunda ise bir nodülden yapılan biyopsi sonucu kanser saptanır. Biyopsi normal çıktığı halde ameliyat edilen bezin nodül dışındaki bir alanında bazen milimetrik boyutta küçük kanser odağı saptanabilir. Tiroid bezinin hızlı büyümesi ve sert olması kanser şüphesini artırır. Ses kısıklığı ve boyunda lenf bezlerinin şişmesi de tiroid kanser şüphesini artırır.

Bazen özellikle çocuklarda boyundaki lenf bezlerindeki büyüme ilk bulgu olabilir. Çok nadiren bir kanser ağrılı ve baskı şikayetleri dediğimiz ses kısıklığı, nefes darlığı veya yeme zorluğu ile ortaya çıkar. Bazen hastalar ilk olarak vücudun diğer tarafındaki lenf bezi büyüklüğü, kemik kırıkları veya çok nadiren tiroid bezi fazla çalışması (hipertiroidizm) ile karşımıza çıkabilir. Bununla beraber çoğu hastada hiçbir şikayet yoktur. Boyundaki kitlenin veya nodülün nefes borusuna yapışık olması, sert olması, son zamanlarda hızlı büyümesi, yeme zorluğu, ses kısıklığı veya ses kalınlaşması ve büyümüş lenf bezleri kanser olasılığını kuvvetlendirir.

Çiğ Köfte Sevenler Dikkat! Uzmanlar Uyardı!

Etli çiğ köfte; bağırsak paraziti, tifo, dizanteri, koli basili gibi gıda zehirlenmesine yol açan birçok bakteri ve virüs nedeniyle hastalıklara davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle etli çiğ köfte satışı yasak. Çiğ köftenin hazırlama ve saklama koşulları uygun olsa bile etli olarak tüketiminden kaçının.

• Çin tuzuna dikkat!

Çin tuzu hem lezzeti artırıcı hem de bağımlılık yapıcı bir katkı maddesi. Fakat pek çok hastalığa zemin hazırlıyor. Göz retina tabakası hasarından yağ birikimine, doyma mekanizmasında bozukluktan obeziteye, büyüme hormonu baskılanmasından pankreas hasarına, insülinde artıştan diyabete hatta böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlara yol açabiliyor. Hamilelerde de bebeğe zarar verebilecek tahribatlara neden olabiliyor. Bu nedenle satın alırken güvenilir markaları tercih edin.

• Bulyona dikkat

Etli çiğ köfte satışının yasaklanmasıyla et tadını sağlayabilmek için çiğ köftenin içerisinde et suyu aromasında bulyonlar fazlaca kullanılabiliyor. Ancak çiğ köfte sabah yapılıp akşama kadar tezgahlardan tüketiciye sunuluyor ve böyle olunca et suyu içeren bulyonlarda çok kolay bakteri üremesine yol açabiliyor. Bu nedenle güvenilir ve belirli izin belgelerine sahip markaları satın alarak bu riski en aza indirmeye çalışın.

Çiğ köftenin raf ömrü standart olarak 2 gün. Ancak hazırlandıktan itibaren süre uzadıkça bayatladığından günlük tüketmek daha sağlıklı. Buzdolabında korunması köftenin raf ömrünü uzatmıyor. Havayla temas eden çiğ köfte, süre geçtikçe ekşiyor. Çiğ köfteyi 3 günlük olduğunda kesinlikle tüketmeyin.

• Açıkta satılandan kaçının

Açıkta satılan çiğ köftenin besin zehirlenmelere neden olma olasılığı oldukça yüksek. Özellikle sıcaklığın fazla olduğu yaz aylarında uzun süre dışarıda kalan yiyecekler daha kolay bozuluyor. Açıkta satılan çiğ köftelerin tüketilmesi hele de yaz aylarında ciddi zehirlenmelere yol açabiliyor.

• Etiketini mutlaka okuyun

Çiğ köfte satın alırken etiketlenmiş ve Türk Gıda Kodeksi tarafından onaylanmış ürünleri alın. Etiketin üzerinde; gıda maddesinin adı, içindekiler, net miktarı, firmanın adı, adresi, üretildiği yer, üretim tarihi, tüketim tarihi, raf ömrü, parti veya seri numarası, üretim izin tarihi, orjin ülke, gerektiğinde kullanım bilgisi ve muhafaza şartlarının etiket üzerinde yazılmasına dikkat edin.

• Yeşillikleri yeniden yıkayın

Özellikle çiğ köftenin yanında servis edilen yeşillikler (marul, maydanoz, roka ve nane vb.) her ne kadar yıkanmış ve temizmiş gibi görünse de içerisinde gizli kalmış böcekler ve bakteriler barındırabiliyor. Bu sebepten mutlaka evde sirkeli su da bekletilip akan suyun altında iyice kirinden arındırılmalı ve sonra tüketilmelidir.

• Porsiyona dikkat edin

3 sıkımlık çiğ köfte yaklaşık 70 kalori yani 1 dilim ekmeğe eş değer. Yüksek miktarda içerdiği lif sayesinde hem tok tutuyor hem de zayıflamaya yardımcı oluyor. Tüketileceği zaman 3 sıkımlık çiğ köfte ara öğün olarak iyi bir alternatif ancak aşırıya kaçmayın.

• Lavaş yerine marula sarmayı tercih edin

Beslenme ve Diyet Uzmanı Neşe Ceylan “Çiğ köfteyi daha sağlıklı tüketebilmek için lavaş yerine marula sarın. Mutlaka lavaşa sarmak istiyorsanız tam buğdaydan yapılmış olanı tercih edin” diyor.

• Çölyak hastaları tüketmemeli

Çiğ köfte, içerisindeki bulgur nedeniyle gluten alerjisi olarak bilinen çölyak hastalarının tüketmesi için doğru bir besin değil.

Kemik erimesinden korunmak için ne yapmalı ?

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Pınar Müge Sarıkaya, daha çok 55 yaşını geçmiş kişilerde ve çoğunlukla kadınlarda görülen kemik erimesi (osteoporoz) hastalığında beslenmenin önemli olduğunu söyledi.

Kemik erimesi olan hastaların beslenmelerine dikkat ederek hastalığın olumsuz sonuçlarının azaltılabileceğini kaydeden Sarıkaya, “Günlük kalsiyum ihtiyacınız için süt ve süt ürünlerine yer verin. Bu hastalıktan korunmak için her gün 2-3 su bardağı; çocukların, ergen dönemi gençlerin, gebe ve emzikli kadınlarla menopoz sonrası kadınların 3-4 su bardağı süt tüketilmelidir” diyor.

Medical Park Tarsus Hastanesinde görev yapan Uzman Dr. Pınar Müge Sarıkaya, kemik erimesi rahatsızlığına yakalanan hastaların her gün mutlaka bol taze sebze ve meyve yemesi gerektiğine de dikkat çekti.

Uzman Dr. Sarıkaya, sözlerine şöyle devam etti:

“Özellikle kalsiyumdan zengin sebzeleri, koyu yeşil yapraklı sebzeleri daha çok tercih edin. Doymuş yağ oranı yüksek olan kırmızı et yerine, beyaz et ve daha çok D vitamini açısından zengin olan balık tüketin. Aşırı yağ tüketiminden kaçının. Çok fazla proteinli gıdalar tüketmeyin. Bitkisel proteinleri; bezelye, fasulye mercimek gibi baklagilleri tercih edin.”

“TUZU MUTLAKA AZALTIN”

Sarıkaya, aşırı lifli gıda tüketiminden, hazır yemekler, konserveler, katkı maddeli gıdalardan kaçınılması gerektiğini vurguladı. Uzman Dr. Pınar Müge Sarıkaya, önerilerini şöyle sıraladı:

“Yemeklerde tuz miktarını azaltın. Yemeğinize ilave tuz eklemeyin, tuzlu fıstık, fındık, cips, şarküteri ürünlerinden uzaklaşın. Fazla miktarda şeker kullanmayın. Sebzeleri pişirirken mineral içeriklerini korumak için buharla pişirmeye çalışın. Kahve, kola gibi kafein içeren içeceklerden vazgeçmeye çalışın. Bol su ve maden suyu için. Her gün güneş ışınlarından faydalanılmasına özen gösterilmelidir. Güneş ışınlarının dik olmadığı saatlerde yüzün ve kolların 15 dakika kadar güneş ışınları ile temas etmesi vücutta D vitamininin aktif hale geçmesi için yeterlidir.”

Halk arasında ‘kemik erimesi’ olarak bilinen osteoporoz hastalığının ismi, Latince’de kemik anlamına gelen “os” ve Yunanca’da delik anlamına gelen “poroz” kelimelerinden gelir.

Hastalarda kemikler kendi içlerindeki mineralleri (özellikle kalsiyum) kaybederek zayıf, güçsüz ve kırılgan bir yapıya dönüşürler. Hastalık dünya genelinde kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülür.

Fizyoterapistlerin yeni Sağlık Bakanından beklentileri

Devletin en önemli vazifelerinden biri de halkın sağlığını koruma ve halka kaliteli sağlık hizmeti vermektir. Ülkemizde sağlık hizmetleri sunumunun kalitesini arttırma konusunda, ulusal sağlık projeleri geliştirilmeye ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Dünya standartlarında sağlık hizmeti vermeyi hedefleyen ve amaçlayan, bu konuda global çalışmalar yapan sağlık bakanlığından, verilen hizmetin kalitesini ve etkinliğini arttırmak için yeni sağlık bakanımız sayın Recep Akdağ’dan fizyoterapistler olarak beklentilerimiz bulunmaktadır. Sayın Recep Akdağ,  fizyoterapistlerin Türkiye’ de mesleki haklar konusunda mağduriyetler yaşadığını, mesleklerini icra edememe noktasına geldiklerini, bu mağduriyetleri gidermek için bakan olduğu 58,59,60 ve 61. Hükümetler de, fizyoterapistlerin arzu ettiği bazı kanuni düzenlemelerin yapılmasına katkıda bulunmuştu. Katkıda bulunduğu en önemli kanuni düzenleme,  26 Nisan 2011 tarihinde resmi gazete de yayınlanan 6225 sayılı kanun ek 13/B maddesinde yer alan fizyoterapistlerin mesleki tanımı idi. Ancak,  Sayın Recep Akdağ’ın 62. Hükümette bakan olarak yer almamasından dolayı yapılan bu kanuni düzenlemeler, maalesef hayata geçmemiş olup askıda kalmıştır.

Türkiye de sayıları 12 bini bulan fizyoterapistler camiasının yeni sağlık bakanından beklentileri şunlardır:

-6225 sayılı kanunun ek 13/b maddesinde yer alan mesleki kanuni tanımlamaya uygun yönetmelik ve sut çıkarılması. Fizyoterapistlerin sadece fizik tedavi hekimleri ile değil fizik tedavi alanında rotasyon yapmış diğer hekimlerle yaptığı hizmetin de SGK tarafından faturalandırılması,
-Koruyucu sağlığın ağırlık kazandığı ülkemizde, primer amacı halkın kas-iskelet sistemi hastalıklarına maruz kalmasını engellemek olan fizyoterapistlerin aile sağlığı merkezlerinde istihdamının kalıcı hale getirilerek, “Sağlıklı Yaşam ve Hareketlilik Öncelikli Dönüşüm Programı”nda fizyoterapistleri bu dönüşümün ayrılması bir parçası olarak görülmesi,
-Fizyoterapistler tarafından haftalarca bazen aylarca alınan günde 15 e varan ağır nörolojik ve ortopedik vakaların, birebir etkileşim ve temas halinde tedavi edilmesiyle meydana gelen fiziki ve ruhi yıpranmaya karşılık, fizik tedavi alanının riskli birim kabul edilmesi,
-Hekim tarafından tanısı konmuş hastanın fizyoterapi programının fizyoterapistlerce belirlenmesi, yaptığı tedavinin altına resmi imza atma yetkisinin verilmesi, fizyoterapi görecek hastaların  kotasının hekim üzerinden değil fizyoterapistler üzerinden belirlenmesi,
-Sağlık sisteminde hizmet üreten meslekler arasında yer alan  fizyoterapistlerin de performans sisteminden pay alması,
-Fizyoterapistlerin ek göstergelerinin lisans mezunu eczacı ve biyologlarda olduğu gibi 3000 den 3600 a yükseltilmesi,
-Fizyoterapistlerin alanıyla ilgili yüksek lisans yapması durumunda, hemşire ve ebeler de olduğu gibi, ”uzmanlık” ünvanının verilip “uzman fizyoterapist” olmanın yolunun açılması,
-Tıp, eczacılık, diş hekimliği, mimarlık ve mühendislikte olduğu gibi fizyoterapist yetiştiren okulların üniversite taban puan sınırlamasının getirilip, ihtiyaç fazlası fizyoterapistlerin oluşmaması için de arz talep dengesine göre üniversiteler de FTR bölümlerinin kontenjanlarının düşürülmesine gidilmesini,
-Piyasada bir nevi sahte fizyoterapistlik yapıp her türlü isim adı altında halkın sağlığını hiçe sayıp halkın sağlığıyla oynayan sahtekârların önüne geçmek için, fizyoterapistlerin serbest çalışmasının önünün bakanlıkça açılmasını ve ruhsatlandırılmaya gidilmesini bekliyoruz.

Beklenti içerisinde olduğumuz bu talepler olması gereken, ancak hala 3.dünya ülkesi muamelesi gören bir meslek erbabıyız. Dünyanın en saygın mesleklerinden olup,  yaşlanan dünyanın vazgeçilmezi olan fizyoterapistlik mesleğinin, gelişmiş diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de hak ettiği yere gelmesini yeni hükümetten ve yeni sağlık bakanımızdan temenni ediyoruz.

Fizyoterapistler camiası olarak yeni sağlık bakanımız Sayın Recep Akdağ’ı tebrik ediyor başarılar diliyoruz.

Uzman Fizyoterapist
Zekeriya KALKAN

Kefirin bu faydalarını hiç duymadınız!

Kafkasya kökenli kefir, Rusça da “keyif veren” anlamına geliyor.Kefir, çok eski yıllardan beri özellikle Kafkasya bölgesinde yapılan, süt asidi fermantasyonu yardımıyla yapılan köpüklü, koyu kıvamlı (yoğurt kıvamında), hafif ekşimsi fermente bir süt ürünüdür. Aynı zamanda, genel sağlığa katkıda bulunduğu bilinen pek çok vitamin ve mineral açısından oldukça zengin bir içecektir.

İşte kefirin faydaları… Serinletici aromasıyla kronik yorgunluğu giderir,. Mikrobik enfeksiyonlara karşı direnci arttırır,. Stres azaltır, sakinleştirir,. Kolesterolü düşürür,. Uykusuzluğu ve sinirsel depresyonu ortadan kaldırır,. Damar sertliğini ve kas kasılmalarını önler,. Yüksek tansiyonu düzenler ve dengeler,. Kan bozukluklarını giderir ve kanı temizler,. Karaciğer rahatsızlıklarını iyileştirir,.

Cildi güzelleştirir ve parlaklık verir,. Egzama ve benzeri deri hastalıklarına iyi gelir,. Sinir sistemini güçlendirir, yara ve yanıkların hızla iyileşmesini sağlar,. Yara ve yanıkların hızla iyileşmesini sağlar,. İdrar yolu iltihaplarını tedavi eder,. Mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi gelir,. Safra kesesi ve böbrek hastalıklarına iyi gelir,. Sindirim sistemini mükemmel şekilde düzenler,. Sağlıklı diyet için önemlidir,

Bebeklikten ergenliğe kadar; kemiklerin ve dişlerin oluşumu ile sağlıklı dokuların ve kasların gelişimini olumlu etkiler.. Vücudun gelişmesi için gerekli olan vitamin, mineral ve protein desteğini sağlar.. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği için mikrobik enfeksiyonlara karşı direnci arttırır.. Aşırı çikolata, şeker ve sakız tüketen çocukların sağlık risklerini azaltır.. Diş çürüklerini önler.. Şekerin özümlenmesini sağlar ve şekeri enerjiye dönüştürür. İştah açar ve beslenmeye güçlü destek oluşturur.. Kilo almayı önler..

İshale ve kabızlığa karşı etkindir. Kansızlığı önler ve kan bozukluğunu giderir.. Tırnakların sağlıklı kalmasını sağlar.. Görme yeteneğini güçlendirir.. Kesiklerin ve yaraların hızla iyileşmesini sağlar.. Zekâ gelişimine önemli katkı ve zihinsel aktiflik sağlar.. Çok fazla bilinmese de kansere karşı çok önemli faktör olarak değerlendirilen kefir, kalp hastalıklarını da önlemekte yaşlanmayı yavaşlatmaktadır..

Son Haberler