6 Mayıs 2025 Salı
Ana Sayfa Blog Sayfa 40

Gece yarışı ağrıyan dişe dikkat!

Diş Hekimi Zafer Kazak, diş çürüğünün ilerlediği durumlarda dişin içerisindeki sinir-damar paketinin etkilenip zamanla Ağrı oluşabileceğini belirterek, “Bazı durumlarda ise diş eti hastalıkları nedeniyle ya da travma nedeniyle dişler canlılıklarını kaybedebilir. Böyle durumlarda dişlerin enfeksiyon odağı olmadan ağız içerisinde kullanılabilmeleri için kanal tedavisi yapılması gerekebilir” dedi.

Global Diş Hekimleri Derneği Başkanı Diş Hekimi Zafer Kazak, “Dişte hissedilen ağrılar diş, dişeti ya da kemik kaynaklıdır. Öncelikle ağrının sebebi saptanmalıdır. Ağrı, çürük, iki diş arasına sıkışan gıdanın yapmış olduğu basınç, dişeti hastalıkları, dişte oluşmuş çatlaklar, dişeti çekilmesiyle açığa çıkan kök yüzeyi, minede meydana gelen aşınmalar ve hatta sinüzit gibi pek çok sebepten kaynaklanabilir.

Ancak, diş ağrısının en sık karşılaşılan nedeni yetersiz ağız hijyeni varlığında gelişen derin diş çürükleridir. Dişin en dış katmanı olan minede sinir yoktur bu nedenle dış uyaranlardan rahatsız olmayız ancak içteki dokulara doğru ilerledikçe his artar. Çürüğe neden olan çok sayıda mikroorganizma, çürüğün ilerlemesiyle birlikte dişin içerisinde bulunan sinirlere ulaşabilir. Başlangıçta hafif olan ağrılar çürük ilerledikçe giderek şiddetlenir. Ağrı farklı şekillerde oluşabilir: Soğuk ve sıcak uyaranlara karşı gelişen şiddetli ve uzun süreli ağrı, çiğneme esnasında baskıyla oluşan ağrı veya kendiliğinden başlayıp uzun süre devam eden ağrı görülebilir” diye konuştu.

“Tedavi edilmezse dişin çekilmesi gerekebilir”
Gece başlayan şiddetli diş ağrısının sebebinin ileri derecede çürümüş bir dişin iltihaplanmaya başlamış olduğunu belirten Kazak, “Bu iltihabi durum diş içindeki sinir-damar paketinde baskı oluşmasına ve özellikle gece uykudan uyandıracak şiddette zonklayıcı tarzda ağrıya sebep olur.

Diş ağrılarının kendiliğinden geçmesi beklenmemelidir. Halk arasında uygulanan karanfil, sarımsak, Alkol, aspirin vb. yöntemler işe yaramamakta hatta diş ve çevresindeki dokulara zarar verdiği için tavsiye edilmemektedir.

Ağrı diş çürüğü kaynaklıysa ve çürük ilerleyerek dişin sinirine kadar ulaşmışsa ya da diş siniri başka sebeplerle (travma, diş kırığı vs.) canlılığını yitirmişse, bu dişler ‘kanal tedavisi’ ile tedavi edilebilir. Herhangi bir tedavi uygulanmadığı takdirde enfeksiyon şişliğe neden olabilir, apse oluşabilir. Sonuç olarak tedavi edilmezse dişin çekilmesi gerekebilir” şeklinde konuştu.

Onikomikoz: Tırnak Mantarı ve Tedavisi

Elma sirkesi tırnak mantarını durdurmaya yardımcı olan antimiyotik özellikler taşır. Tırnak mantarından korunmak için ayaklarınızı kuru tutmalısınız ve gerekirse ayrıca ayak pudrası kullanmalısınız. Yaygın olarak ayak mantarı olarak bilinse de, bilimsel adı onikomikoz. Bu enfeksiyon tırnağın renk ve kalınlığını değiştirerek görünümünü etkiler. Aşağıda bu sorun hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz.

Onikomikozun Nedenleri ve Belirtileri

Bu sorun bir parmaktan veya tırnaktan başlayarak, ilgisizlik veya tedavi eksikliğinden diğer parmak ve tırnaklara yayılır. Onikomikoz dünyadaki her insanın yaşayabileceği yaygın bir sorundur. Mantarın cildi etkilediği durumlarda atlet ayağı (madura ayağı) haline gelebilir.

Onikomikoz tırnaktaki değişimlerden kolayca gözlenebilir, renk veya kalınlığı değiştirir, aynı zamanda herhangi bir ağrı veya rahatsızlık vermez. Bazı insanlar tırnak mantarı tedavisine geç başladıkları için tamamen iyileşmesi aylar veya yıllar alabilir.

Onikomikoz genelde tırnakların estetik görünümü etkiler, ama ciddi durumlarda çözümü zor olduğu için kronik ağrıya sebep olabilir. Erken teşhis ayak mantarından tamamen kurtulmayı kolaylaştırır.

Onikomikoz oluşumuna sebep olan 3 mantar türü vardır, bunlardan biri genel olarak bilinen candida albicans. Direkt temas ile oluşabilir veya herhangi bir enfeksiyon oluşturmadan bedende yer alabilir. Ancak, bağışıklık sistemini zayıflatan faktörler bu hastalığın riskini arttırır.

Yaşlanma bir diğer faktör, çünkü yaşlanma süresince bağışıklık sistemi zayıfladığı için mantar oluşabilir. Ayak sürekli nemli kaldığı zaman (genelde yüzücüler veya plastik ayakkabı, naylon çorap gibi uygun olmayan ayak giyecekleri kullanan kişiler), atlet ayağı (madura ayağı), sedef hastalığı vs. durumunda oluşması daha kolaydır.

Ayrıca diyabet vücudun korunma mekanizmasını etkilediği için omikomikoz ile bağlantılıdır. Aile geçmişinden kaynaklı oluşması da mümkündür, genetik aktarımı veya aynı havlu, banyo, ayakkabı vb. kullanımından kaynaklanabilir. Son olarak, immünsupresyon veya biolojik ilaçlar da tırnak mantarına yol açabilir.

Ayak mantarı ile ilgili genel sorun tırnağın görünümü değiştiği için estetiktir.

Beş farklı belirtiyi inceleyin:

Tırnağın kenarları sararır ve kalınlaşır, kenarlar pürüzlü ve parçalıdır. Tırnakların kökü beyaz ve sarı lekelerle zedelenir. Tırnağın yüzeyinde beyaz noktalar belirir. Morumsu tırnak rengi (nadir melanoniki halinde) Tırnak deforme olur, kıvrılır, kalınlaşır, sertleşir ve bu yüzden de kolayca kırılır. Hijyen onikomikozun oluşmaması için çok önemlidir, mantarın veya bakterinin yayılmasını önler. Ayrıca elleri iyice yıkamak ve kurutmak da önemlidir. Hava dolaşımına yardımcı olan ve sıkı olmayan uygun pamuklu çoraplar kullanın. Soyunma odalarında veya spor salonlarında çıplak ayakla duş almayın ve mantarı taşıyan kişilerle havlu paylaşmayın.
Onikomikoz yaşanması durumunda tırnaklarınızı düzenli olarak kesin, bu şekilde mantarın parmağın ucuna doğru büyümesini engellemiş olursunuz. Ayrıca kullandığınız araçları dezenfekte edin. Yapay tırnak veya oje kullanmayın.

Tırnak mantarı için doğal ev tedavileri

Çay ağacı yağı tırnak mantarı tedavisinde yaygın olarak kullanılır, az veya orta dereceli durumlarda kuvvetli bir mantar öldürücüdür. Eşit oranda çay ağacı yağı, zeytinyağı ve dağ kekiği yağını karıştırın. Etkilenmiş bölgeye bu karışımı sürün ve bir pamuk ile üstünü kapatın (pamuk temiz olmalı). 15 dakika bekletin ve bir diş fırçasıyla (sadece bu iş için) tırnağı fırçalayın. Tırnak temizlendikten ve kuruduktan sonra birkaç damla çay ağacı yağı damlatın.

Yaygın bir diğer tedavi yöntemi ise elma sirkesi. Bunun için, eşit miktarda elma sirkesi ve ılık suyu karıştırın. Tırnaklarınızı bu karışıma batırın ve 20 dakika bekletin. Ayakları bir havlu veya kurutma makinası ile iyice kurulayın, özellikle mantarlı tırnağı ve parmakların arasını iyice kurutmaya özen gösterin.

Bir diğer seçenek iki yemek kaşığı elma sirkesi ile iki yemek kaşığı pirinç ununundan elde ettiğiniz karışımı 15 dakika boyunca bir önceki yöntemle parmaklara uygulamak.

Biraz su ile sodyum bikarbonatı karıştırın. Bu karışımı bir pamukla tırnağa yaydırın, ayrıca tırnağın altındaki deri bölgesine de sürün. Bir kaç dakika bekletin ve durulayıp iyice kurutun.

İki kap su ile üç yemek kaşığı dağ kekiğini 5 dakika kaynatın. Ateşi kapatın, üstünü örtün ve soğumaya bırakın. Bir kumaş veya pamuğu batırarak mantarlı tırnakları örtün.

Bir litre suya 10 dal tarçın koyun ve kaynatın. Ateşi düşürün ve 5 dakika pişirin. 45 dakika bekletin ve hala ılıkken bir kaba koyup ayaklarınızı içine yerleştirin.

Bir pamuğu soğanın suyu ile ıslatın. Tırnak mantarına uygulayın. Ayrıca soğanın yarısı ile ayağınızı ovabilirsiniz.

Bir kaşık limon suyu, 5 damla oksijenli su ve iki kaşık aloe vera jelini karıştırın. Bunu etkili bölgeye koyun ve kurumasını bekleyin.

5 diş sarımsağı bir kap suda kaynatın. Karışımı soğuk su dolu bir kaba ekleyin. Ayaklarınızı içinde 15 dakika bekletin. Bu yöntemi bir ay boyunca her gün tekrarlayın.

Mide yanmasına son! En iyi doğal tedaviler

Rahatsız edici bir sindirim sorunu olan ve zaman içerisinde değişen pH dengesi nedeniyle başka sorunlara yol açabilen mide yanmasını tedavi etmenin pek çok farklı yöntemi vardır. Bu yazımızda size mide yanmasının olası nedenlerinden ve fazla miktarda antiasit kullanmanın zararlarından bahsedeceğiz. Ayrıca sizlerle, yüzyıllardır kullanılan etkili doğal tedaviler paylaşacağız.

Mide yanmasının olası nedenleri

Mide yanması veya gastrik asidin en yaygın nedenleri: Kötü beslenme veya asitli yiyeceklerin aşırı miktarda tüketilmesi. Aspirin, ibuprofen veya doğum kontrol hapı gibi ilaçların sürekli kullanılması. Kötü alışkanlıklar. Stres. Hazımsızlık. Antiasitler hakkında

Eczanelerden çeşitli antiasitler alabilirsiniz veya pek çok kişi gibi mide yanmasını geçirmek için karbonat kullanabilirsiniz. Ancak bu çözümlerin sorunu sadece bir süreliğine geçirdiğini, kalıcı olarak tedavi etmediğini unutmamalısınız. Tam tersine, eğer çok fazla antiasit kullanırsanız, zaman içerisinde mide asitinizi ciddi miktarda azaltıp başka sorunlara zemin hazırlayabilirsiniz.

Zararlı yiyecekler

Aşağıdaki yiyeceklerden (özellikle de hiperasidite durumunda) uzak durmalısınız: Süt ürünleri Şeker Kızarmış yiyecekler Rafine yiyecekler Endüstriyel hazırlanmış yiyecekler Alkol Kahve Mate Tarçın, karanfil, zencefil veya biber gibi baharatlar.

Faydalı yiyecekler

Mide asidini alkalize etmeye yardımcı olan bazı yiyecekler vardır. Bu yiyecekler sindirime yardımcı olup doğal antiasit görevi görürler:

Limon: Narenciyeler asidik olsa da, limon mideye ulaştığında asidi nötrleştirme özelliğine sahiptir. Bu yüzden aşırıya kaçmadan, yemeklerle beraber veya içeceklere ekleyerek limon suyu tüketmeniz önerilir.
Patates: Patates harika bir doğal antiasittir. Patatesin suyu mide yanmasına çok iyi gelir.
Darı: Darı alkalize olan tek tahıldır, bu yüzden pirinç veya buğday gibi diğer tahıllara kıyasla daha çok tüketmeniz önerilmektedir.
Ananas: Ananas içerdiği proteolitik enzimler sayesinde sindirime yardımcı olur; ancak karbonhidratlarla (ekmek, makarna, kek, pirinç ve benzerleri) birlikte tüketilmemelidir. Ananası et, balık veya sebze yemeklerinden sonra harika bir tatlı olarak tüketebilirsiniz.
Lahana: Lahana ülser tedavisinde çok etkilidir ancak pek çok kişi çiğ lahanayı sindirmekte sorun yaşayabilir. Lahanayı bir parça kimyon ile pişirebilir veya sirke ile turşu haline getirerek tüketebilirsiniz.
Biber: Biber, patlıcangillerden mide asidini dengeleyen bir sebzedir.
Üzüm: Üzüm yiyebileceğiniz en alkali meyvelerden birisidir; ancak mümkün olduğunca organik üzüm tercih etmeye çalışın çünkü diğer üzümler aşırı miktarda ilaçlamaya maruz kalmış olabilirler.
Kereviz:  Kereviz harika bir dengeleyici ve alkalize sebzedir. Kerevizi isterseniz çorba ve soslara ekleyebilir isterseniz de çiğ olarak salata ile beraber yiyebilirsiniz.

Bu yiyecekler genel olarak mide yanmasına iyi gelse de, bazı kişilerin bu yiyeceklere karşı hassasiyeti olabilir. Eğer bu yiyeceklerin arasından size rahatsızlık verenler varsa, onları tüketmemelisiniz.

Patates, lahana ve havuç tedavisi

Mide sorunları yaşadığınız bir dönemde, mide yanmasını geçirmek için uygulayabileceğiniz yiyecek temelli bir çözüm için üç gün boyunca üç sebze tüketmeniz gerekiyor: patates, lahana ve havuç. Eğer isterseniz ve mevsim uygunsa, size iyi gelen başka sebzeler de ekleyebilirsiniz. Ayrıca haşlanmış, fırında pişirilmiş, meyve suyu haline getirilmiş veya çiğ olarak elma da tüketebilirsiniz.

Zeytinyağı ve patates suyu

Eskiden mide yanmasına çözüm olarak 9 gün boyunca iyicene yıkanıp soyulmuş iricene çiğ bir patatesin çeyreği ve iyi yemek kaşığı sızma zeytinyağı ile hazırlanan bir karışım içilmesi önerilirdi. Bu antienflamatuar ve alkalize edici karışımın etkisini 9 gün içerisinde fark edeceksiniz.

Çiğ patates suyunu kendiniz hazırlayabilir, diyet veya sağlık ürünü satan yerlerden alabilirsiniz.

Kil suyu

Beyaz kil, bedeninize zarar vermeden kullanabileceğiniz doğal bir antiasittir. Bu amaçla tüketmek üzere aktar veya sağlıklı yaşam ürünü satan yerlerden beyaz kil alabilirsiniz. Bir tatlı kaşığı kili ahşap bir kaşık kullanarak su ile karıştırın. karışımı 10 dakika beklettikten sonra için.

Karbonatlı su

Mide yanmasını geçirmek için karboantlı su içebilir ve karbonatlı su ile banyo yapabilirsiniz. Neredeyse her spa’da bu özelliklere sahip su bulunur ve bu su ile yıkanabilir, içerisinde dinlenebilirsiniz. Ayrıca deniz suyu da alkalize edici özelliklere sahiptir.

10 Dakikalık Basit Egzersizler İle Göbeğinizi Eritin!

Çoğumuzun derdi fazla kilolalarımızdan kurtulmak. Diyet yapmak veya spor salonuna gitmek istemiyorsanız aşağıda yer alan basit egzersizler ile kilo verebilirsiniz. Günde sadece 10 dakika bu basit egzersileri uygulayarak formda bir fiziğe kavuşabilirsiniz.

1- Merdiven Çıkın

Merdiven çıkmak kilo vermenin önemli yollarındandır.Kalori yaktırır, yağlardan kurtulmanıza yardımcı olur ve bacak kaslarınızı güçlendirir. Eve, işe giderken asansör yerine merdiveni tercih edin.

2- İp Atlayın

İp atlamak kalori yakmak için eğlenceli yöntemlerdendir.Şayet sağlıklı bir bünyeye sahipseniz ve kalp sorununuz yoksa bir dakika boyunca hızlı bir şekilde ipi çevirin ve çokça atlayın. Dinlene dinlene 5 dakika bu egzersize devam edin.

3- Ağırlık Çalışın

Kaslı vücut dinlenirken bile kalori yakar, bu nedenle vücut geliştirme çok önemli bir zayıflama yöntemidir. Kas oluşumu için spor hocası kontrolünde veya ona danışarak ağırlık kaldırın.

4- Çömelin

Dizini büküp çömelme ve ayağa kalkma şeklinde yapılan egzersizler kilo vermek ve kas yapmak için harika egzersizlerdir. Sırtınızı dik tutun, karşıya bakın, uyluklarınız yere paralel olacak şekilde çömelin kalkın. Buna bir müddet devam edin.

5- Yanlamasına Takla

Yanlamasına takla atmak kalori yaktırdığından ve bacak, kol kaslarını güçlendirdiğinden kilo vermek için süper yöntemler arasındadır. Bu egzersiz yetenek ve pratik ister. Şayet bu zor geldiyse diğer tavsiye ettiğimiz egzersizleri deneyin.

6- Yürüyün

Yürümek en iyi sporlardan biridir. Spora çıkıp yürüdüğünüz zaman uzun adımlar atın ve kollarınızı da hareket ettirerek yürüyün. Böylece kaslarınız çalışıp daha hızlı kilo verebilirsiniz. Yürümekte koşmak gibi zayıflamakta etkili egzersizlerdendir, önce hafif hafif başlayın sonra hızınızı kademeli olarak artırın.

2 Dakika da stresi azaltır, vücuda enerji verir

Üzerinizden bu negatif enerjiyi atabilmek için çinlilerin Cennet Kapısı olarak adlandırdığı kulağımızın bu bölgesine 2 dakika masaj yaparak üzerinizden stresin etkilerini atabilirsiniz. Bu masaj stresi azaltır, genel sinir yapısını güçlendirir, bedene enerji verir ve ağrıları dindirir.Bu masajı iki dakika yaptıktan sonra öncelikle sola bakın tekrar nefes alarak sağ tarafa bakınız 2 dakika daha masaj yapınız ve hafiflediğinizi hissedeceksiniz. Aynı zamanda Uyku düzenini geri kazanarak depresyondan kurtulmanızı sağlayacaktır. Çinlilerin yüzyıllardır uyguladığı bu yöntem %100 başarı sağlamıştır.

2 Dakika da Stresi Azaltır, Vücuda Enerji Verir

Ayak başparmağı ve ikinci parmağın arasında bulunan noktaya sadece 2 dakika bastırmak mucizelere neden oluyor. Çin kültürünün alternatif tedavilerinin vazgeçilmezleri arasında  olan bu yöntem sayesinde hastalıklar iyileşiyor. Uzmanlar bu noktadaki kasların uyarılmasıyla kramp, baş-bacak ağrısı ve stres gibi rahatsızlıkları iyileştirebildiğini, yüksek tansiyonu da düşürülebildiğini belirtiyor.Depresyonun da bu noktalara uygulanacak basınç sayesinde geçeceğini belirtiyorlar.

Bilim adamları aynı zamanda karaciğer hastalıkları, sindirim sorunları ve göz problemlerinde de işe yaradığını ifade ediyor.

Bu noktalar Zu San Li uzun ömür noktalarının sadece bir bölümüdür.

Zu San Li noktasını aktive etmek yenilenme ve iyileşme etkisi oluşturabilir ve yaşlanmayı önleyebilir. Çin’de bu nokta “uzun ömür noktası” olarak bilinirken, Japonya’da “yüz hastalığın noktası” olarak adlandırılır.

Zu San Li Noktasını Nasıl Bulacaksınız?

Vücudumuzda Zu San Li noktası diz kapağının biraz altındadır. Bu noktayı doğru tespit edebilmek için elinizi parmaklarınız aşağıya gelecek şekilde aynı dizinizin üstüne yerleştirin. Avuç içiniz dizinizi kaplasın. Örneğin sağ eliniz sağ dizinizin üstünde olsun. Zu San Li küçük tırnağınız ile yüzük parmağınızın tırnağı arasındaki noktadır. Eğer bu şekilde doğru noktayı bulamıyorsanız yere oturup dizlerinizi kendinize çekin. Ayaklarınız hala yerde olsun. Dizinizin altında daha yüksek bir alan fark edeceksiniz, parmağınızı onun üzerine koyup hafifçe bastırın. İşte bu nokta Zu San Li noktasıdır.

Japonlar Neden Bu Bölgeye “Yüz Hastalığın Noktası” derler?

Zu San Li noktası bedenimizin alt yarısındaki organların çalışmasını kontrol eder. Adrenal bezleri, böbrekler, cinsel organlar, sindirim kanalının uygun bir şekilde çalışmasından sorumlu bölümlerin içinden geçen omuriliğin fonksiyonlarını yönetir. Zu San Li noktasına masaj yaparak insan sağlığının koruyucusu rolünü üstlenen en güçlü salgı bezleri olan adrenal bezlerinizin (böbrek üstü bezleri) aktivitesini artırmış olacaksınız.
Bu bezler kandaki hidrokortizon, adrenalin ve diğer önemli hormonları salgılarlar. “Uzun ömür noktası”na her gün düzenli masaj yaparsanız bedeninizdeki adrenal bezlerinin fonksiyonlarını şu şekilde normalize etmiş olursunuz:

1. Kan basıncının dengelenmesi
2. İnsülin, glikoz seviyelerinin dengelenmesi
3. Vücuttaki inflamasyonun azaltılması
4. Bağışıklık sisteminin düzenlenmesi

Zu San Li noktasına masaj yapmanın diğer faydaları: Sağlıklı sindirim sistemi Bağırsak ve sindirim sorunlarının giderilmesi Felç sonuçlarının tedavisi Özgüven kazanılması Stres ve tansiyonun üstesinden gelinmesi İçsel denge Bu noktaya masaj yapmanın cinsel güçsüzlüğe, hıçkırığa, kabızlığa, gastrite ve idrar kaçırmaya da iyi geldiği düşünülüyor. Hatta bağışıklık sistemini güçlendiren bu masajın daha fit ve sağlıklı bir bedene sahip olmayı da sağladığına inanılıyor.

Yatarken baş ucunuza konulan su tehdit ediyor!

Suyun canlıları için öneminin ne kadar büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Olur ya gece uyanırsak ,ya da gece öksürüğü yaşayanlar v.b gibi sebeplerle koyabiliriz suyu başucumuza. Oysa suyu açık bir halde başucunuza koyduğunuzda tüm gece boyunca açık bardakta duran su, toz partikülleri ve  hava ile taşınan bakterilere dolar. Gece bardakta açık şekilde bekletilen suyun tadının değiştiğini ve farklı olduğunu fark etmişsinizdir.

Açık halde duran su hava ile direk temas halinde olduğundan karbondioksiti içine emer ve karbondioksit ile birleşen suda karbonik asit oluşturur ve bu da sağlığımız için zararlı sonuçlar doğurur. Açıkta bekletilen suyun tüketilmesi bakterilerin hızla vücudumuza girmesine enden olur. Bundan dolayı siz siz olun ya suyunuzu ağzı kapalı bir şişede başucunuza koyun yada uyandığınız da üşenmeyin ve mutfağa giderek suyunuzu için.

Nasıl ve Ne Zaman Su İçmeli?

Sağlığa olan pek çok faydası nedeniyle su içmenin önemli olduğu her zaman söylenir, ancak bunu ne zaman ve nasıl yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? Suyu nasıl ve ne zaman içmek gerektiğini bilmek önemlidir çünkü izleyeceğiniz yola göre su, vücudunuza yararlı olmak yerine zararlı da olabilir.

Kahvaltıdan önce kesinlikle gereklidir

Kahvaltıdan önce bir veya iki bardak su içmek sindirim yollarında birikmiş toksinleri temizler ve organlarınızı çalışmaya başlamaları için uyarır. Bunu kahvaltıdan 20 dakika önce yapın. Güne örneğin kahve içerek başlamaktan çok daha sağlıklıdır. Ayrıca eğer ılık veya sıcak halde, hatta yarım limonun suyunu eklerseniz, bağırsaklarınız harekete geçer. Kabızlıkla savaşmak için mükemmel ve basit bir ilaç olmasının altında yatan neden budur. Sabahları uyandığınızda ödem şikayetiniz varsa özellikle tavsiye edilir. Eğer yüzünüz veya göz kapaklarınız şiş ise, böbreklerinizin çalışmaya başlamasını sağlayacaktır.

Aç mısınız, susuz mu?

Açlık hissettiğinizde aslında susamış olduğunuzu biliyor musunuz? Bazen vücudumuzun bize gönderdiği sinyalleri doğru yorumlamayı bilemeyiz, özellikle kilonuzu kontrol etmeye çalışıyorsanız bu daha da önemli hal alır. Bu nedenle de size çok basit tek bir önerimiz olacak: Her acıktığınızda bir bardak su için. Eğer birkaç dakika sonra hala açlık hissediyorsanız, yemek yiyebilirsiniz. Pek çok kez açlığınızın kolayca yok olmasına çok şaşıracaksınız!

Daha az yemek için yemeklerden yarım saat önce

Eğer yemeklerden yarım saat önce bir bardak su içerseniz, yemek sırasındaki susuzluğu önlemekle kalmayacak, aşırı miktarda yemenizi önleyecek olan doygunluk hissi de verecektir.

Yemek yerken fazla su içmeyin

Gün boyunca su içmek önemlidir. Yemek sırasında su içmekten tamamen kaçınmalısınız çünkü su mide salgılarıyla etkileşime girer, bu da sindirimi kötüleştirebilir. Ayrıca çocukların açlıklarını da azaltabilir. Eğer tuzlu veya soslu bir yemek yiyorsanız biraz su içebilirsiniz, her öğüne salata veya sebze çorbası gibi taze yiyecekleri dahil etmek bu nedenle faydalı olabilir. Tuz tüketimini azaltın ve yemeğinizi sindirime yardımcı bir bitki çayı ile bitirin ve suyu yemekten önce için.

Yatmadan önce bir bardak

Güne su içerek başladınız ve günü aynı şekilde bir bardak ılık su ile bitirmelisiniz. Bu, vücudunuzu dinlenmeye hazırlar. Tıbbi bitkilerle hazırlanan bir çay da iyi bir fikir olabilir. Gece boyunca sıkça tuvalete kalkanlar, idrar kaçırma problemi olanlar ve çocuklar bu tavsiyemizi uygulamamalıdır.

Tek seferde çok miktarda su içmeyin

Gün boyunca su içmekten kastımız, aralıklarla küçük dozlardır, büyük miktarlar değil. Özellikle sıcak havalarda ve dışarıda çalıştığınızda buna dikkat edin.

Soğuk mu, sıcak mı, ılık mı?

Çölde bile insanlar sıcak çay içerler çünkü bu terlemelerine, böylece de tazelenmelerine yardımcı olur. Bu da neden ılık veya sıcak su içmeniz gerektiğini açıklar. Hiç bir koşulda soğuk su içmeyin, çünkü sindirim için gerekli olan doğal ısıyı değiştirerek sindirim sistemini etkileyebilir.

Ne kadar içmeliyim?

Bir buçuk litre? İki litre? Siz kendi vücudunuzu dinlemeyi öğrenene dek kesin bir rakam veremeyiz. Yazın ihtiyaç duyduğunuz miktarla kışın ihtiyaç duyduğunuz miktar farklıdır, çocukların ihtiyacı erişkinlerle aynı miktarda değildir, aynı şekilde çok terleyen bir kişinin terlemeyen birisine ve vejeteryanların hayvansal proteinlerle beslenenlere kıyasla su ihtiyacı farklıdır. Başlangıçta sürekli su içmek zor gelebilir, ama bir kez başladığınızda vücudunuzun sizden ihtiyacı olan sıvı miktarını talep ettiğini göreceksiniz.

Eğer su içmek zor geliyorsa…

Su içmek pek çok kişi için zordur. Çok basit bir püf noktası, suya biraz taze limon suyu ve birkaç damla şeker otu özü eklemektir. Bu basit yöntem suya, kalori veya başka maddeler eklemeden lezzetli bir limonata tadı verecektir.
Diğer bir seçenek suya bir damla turunçgil yağı (portakal, limon, greyfurt, mandalina) eklemek.
Ayrıca bitki çayları da doğal suya iyi bir alternatif oluştururlar.

Tıkalı burnu açmak için 6 doğal öneri

Her şeyden öte, bu durum vücuda yeterince oksijen gitmesini önler ve ikincil olarak ağızdan nefes almak burun yerine geçmez. Bu yüzden tıkalı burnu açmak için etkili yöntemler bulmak önemlidir. Bu yöntemler soğuk algınlığıyla beraber gelen genel sıkıntıları giderebilir. Aşağıda tıkalı burnu çabucak açabilmek için size anlatacağımız yöntemlere göz atın, çünkü bunları değerlendirmezseniz, kendinizi daha da kötü hissetmeye devam edersiniz.

Tıkalı Burun Doğal Olarak Nasıl Açılır?

1- Tıkalı burnu açmak için acı yiyecekler yiyin

Acı baharatlar mukusun rahatlamasına yardımcı olur, böylece de bloke olmuş sinüsler çabucak açılır. Etkisi uzun sürmeyebilir, ama neden yediğiniz şeylerden faydalanmayasınız?

Bunlardan yararlanmak için öğünlerinize tercihen çiğ soğan ve sarımsak ekleyin ya da wasabi veya acı biber kullanın. Ayrıca hardal ve diğer biberler de etkilidir. Bu besleyici gıdaları öğünlerinize ne kadar eklerseniz, bunlardan o kadar çok faydalanırsınız.

2- Sinüslerinize masaj yapın

Sinüsleriniz solunum yolunuzun çevresindeki alanlardır. Burada çok fazla mukus birikebilir, bu yüzden onları rahatlatmak için çevrelerine masaj yapın, bölgeye hafif baskı uygulayın ve böylece tıkanıklık daha az rahatsız edecektir.

Nasıl yapacaksınız?

İşaret ve orta parmağınızın uçlarını göz altındaki bölgeye koyun ve dairesel hareketlerle masaj yapın. Bunu 20-30 dakika yapın, burnunuza yakın yerlere ve göz altlarınıza yakın yerlere bastırın. Son olarak, baş parmaklarınızı yanaklarınıza bastırın ve dışarıya doğru dairesel hareketlerle masaj yapın.

3- Nefesinizi kontrol edin

Sinüslerinizi açmak için hiç kulaklarınızı ve burnunuzu tıkadınız mı? Eğer bunu bir kere denediyseniz, bu tekniğin ona çok benzediğini göreceksiniz.

Nasıl Yapmalı?

Derin bir nefes alın ve burnunuzu tutun. Sonra etrafta yürürken burnunuzdan hava vermeye başlayın. Rahatsızlık hissedene kadar buna devam edin. Şimdi burnunuzu bırakın ve normal nefes alın. Oturun ve birkaç dakika içinde burun yollarınızın açıldığını fark edeceksiniz.

4- Geleneksel tedavi: Deniz suyu solüsyonu

Bunun için iki seçenek var: bir eczaneden deniz suyu almak ya da evde tuzlu su hazırlamak. Bunların her ikisi de etkilidir, ama bizler her zaman evde hazırlanan uygulamaları tercih ediyoruz. Özellikle de kolay oldukları zaman! Sadece biraz su kaynatın, içine tuz atın ve soğumasını bekleyin. Solüsyonu elde ettikten sonra, burun deliklerinize sıkın. Bu solüsyon mukusu sökecek ve tıkalı burun yollarını hemen açacaktır.

5- Nane: Mukusun en büyük düşmanlarından biri

Bildiğiniz gibi, nane solunum yolu problemlerini azaltmak için kullanılmaktadır çünkü içinde asetik ve askorbik asitler bulundurur. Bu maddeler öyle etkilidir ki, mentollü veya mentol temelli ürünleri birkaç kez kokladığınızda, probleminiz yavaş yavaş ortadan kalkacak.

6- Sıcak bir duş alın

Su buharı solunum sistemine işler ve bu şekilde bloke olmuş alanları açarak önceden kaçırdığınız derin nefesleri size yeniden kazandırır. Buna ek olarak, burun kanallarında az miktarda sıcak su da tıkanıklığı açmanıza yardım eder. Duş almanın durumu daha da kötüleştireceğini düşünmeyin. Duşunuzu alıp çıktıktan sonra kurulanın ve ardından herhangi bir sorun yaşamayacaksınız. Unutmayın ki duş aldığınız zaman tüm hapşırma ve öksürmeyle gelen mikropları da üstünüzden atmış olacaksınız. Bu önerileri unutmayın çünkü ne yazık ki hepimiz yer yer bunlara ihtiyaç duyabiliriz.

Bu öneriler sayesinde siz veya sevdikleriniz tıkalı burun yaşarken yardıma hazır olacaksınız. Bunlar kesinlikle denemeye değer!

Bunlar da ilginizi çekebilir!

Propolis tam bir şifa deposu! 100 kat antibiyotik etkisi..

Antibiyotik olmadığı halde çok yüksek antibiyotik etkiler gösterebilmesi ve bu etkileri sadece enfeksiyona ya da hastalıklı dokuya yöneltmesi en dikkat çekici özelliklerindendir. Propolis antiviral ve antibakteriyeldir. Diş sağlığı, deri hastalıkları, sindirim sistemi sorunlarının çözülmesine katkıları vardır. Pek çok zararlı bakteri ve mantar çeşidini engelleyici özelliktedir.

Propolis, bağışıklık sistemini güçlendirir. Mantar-mayasıl sorunlarına, zararlı bakterilere, viral enfeksiyonlara karşı kullanılır. kanseri önlemede ve kanserle mücadelede etkili bir maddedir. Alışılmış antibiyotik etkilerin 100 misline yakın etkisi keşfedilmiştir. Bugüne kadar rastlanan en güçlü doğal antibiyotiktir.

Anti-bakteriyel, anti-fungal(mantar), anti-viral, ateş düşürücü, antiseptik ve kolesterol düşürücüdür. Gözün yüksek basıncını azaltır.Soğuk algınlığına iyi gelir. Ağız içi sağlığı ve sindirim sorunlarının giderilmesi için kullanılır. İçeriğindeki flavonoid oranı yüksektir. Flavonoidler bilindiği gibi en güçlü antikoksidanlardandır.

Propolisin araştırmalar sonucu belirlenmiş bazı faydaları şöyledir:

Yaraların iyileşmesini 4 kata kadar hızlandırır. 100 kata kadar antibiyotik etki içerdiği tesbit edilmiştir. Çok güçlü antioksidandır. Her gün bir kaç kez Propolis ekstarktı ile gargara yapıldığında, plak oluşumunu önler. Diş eti iltihabı ve ağız içi ve gırtlak enfeksiyonlarını giderir. Diş abselerine, çürüklere, ağız kokusuna karşı kullanılır. Diş beyazlatılmasına yardımcı olur. Sedef hastalığına iyi gelir. Deri enfeksiyonlarını giderir. Mantar ve zor öldürülen bakteri çeşitlerini engeller. Soğuk algınlığına iyi gelmektedir. Solunum enfeksiyonlarında; faranjit, kronik bronşit, nezle, burun iltihabı hastalıklarında etkin çözümdür. Şampuana katıldığında saç sağlığına ve kepeğe karşı faydalıdır. Sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelir.(Bağırsak Paraziti, ülser, mide iltihabı..vs) Kulak enfeksiyonlarına devadır.(İç kulak- dış kulak iltihapları, akut kulak rahatsızlıkları) Bağışıklık sistemi bozukluklarını düzeltir. İltihaplanmaların her türüne faydalarıdır.(Vajina-uterus, aseptik necrosis, iltihaplanmış yaralar.. vs.) Tüberküloza denenmiş devadır. Ülserlilere super etkin devadır. Akut ve kronik kolite çözümdür.

Anti-Kanser Etkiler: Propolisin etanol ekstraktının karaciğer ve mesanedeki kanserli hücreleri dönüşüme uğrattığı ve gelişmelerini önlediği bulunmuştur. Bu hücre öldürücü etkiyi sağlayan maddeler, propolisten izole edilen quercetin, kafeik asit ve clerodane diterpenoiddir. Clerodane diterpenoid, tümör hücrelerine karşı seçici bir öldürücü etki gösterir.Propolisin, ayrıca, yumurtalık kanseri hücrelerini ve  hücre bölünmesini durdurucu etkileri olduğu bulunmuştur. Ayrıca, göğüs, cilt, kolon ve böbrek kanseri hücreleri gibi insan  tümör hücre kültürleri üzerinde öldürücü etkisi olduğu tespit edilmiştir. Bu etkileri oluşturan bileşenin kafeik asit fenetil ester olduğu belirlenmiştir.Propolisden izole edilen Artepillin C, insan mide kanseri hücreleri, insan gırtlak kanseri hücreleri  kolon kanseri hücreleri üzerinde hücre öldürücü etki göstermiştir. Kafeik asit esterlerinin tümör oluşumunu kimyasal olarak engellediği görülmüştür. Bu etki, kanserli hücrelerin gelişimini sağlayan genler üzerindeki seçici toksik etki ile gerçekleşmektedir.

Antioksidan Etkiler:  
Propolis içerisinde yoğun olarak bulunan flavanoidler, çok güçlü antioksidanlardır. Antioksidanlar, serbest radikalleri sönümleme özelliğine sahiptirler, böylece lipidleri korurlar ve C vitamini gibi diğer bileşiklerin oksitlenmesini ve yıkılmasını engellerler.
Kalp-Damar Etkileri : Yoğunlaştırılmış propolis ekstraktının, kan basıncını düşürdüğü, sakinleştirici etki yarattığı ve serum glikoz oluşumunu sağladığı bulunmuştur. Propolisde bulunan dihidroflavanoidlerin kılcalları kuvvetlendirdiği ve antihiperlipidemik aktivite oluşturduğu belirlenmiştir. Ayrıca, propolisin, karaciğeri alkole ve tetraklorüre karşı koruduğu tespit edilmiştir.
Propolisin  antikor oluşumunu tetiklediği ortaya konmuştur. Bir ABD-Polonya ortak çalışması sonucunda , antikor üreten dalak hücrelerinde, kontrol hücrelerine göre 3 kat daha fazla antikor üretildiği bulunmuştur. 24 saat sonra enjekte edilen 2. doz sonrasında etki daha da artmış, fakat daha ileriki dozlarda etki azalmıştır.

Anestezik Etkileri: Propolis ve bazı bileşenleri anestezik etki göstermektedir.  Yapılan deneyler sonucunda, propolisin, kokainden 3 kat, prokainden ise 52 kat daha güçlü anestezik etkiye sahip olduğu ortaya konmuştur. Anestezik etkinin, propolisteki, pinocembrin, pinostrobin ve kafeik asit esterleri sayesinde gerçekleştirildiği belirlenmiştir.

Cilt Hastalıklarına Etkileri: 

Propolisin, mantar ve athlete’s foot gibi cilt hastalıklarından sorumlu olan maya ve mantarları etkili bir şekilde engellediği belirlenmiştir. Bu organizmalara karşı etki gösteren propolis bileşenleri, flavanoidler ve kafeik asit türevleridir.Bu anestezik etki, propolisin neden yüzyıllardır boğaz ağrısı ve ağız yaralarının tedavisi için kullanıldığını açıklamaktadır. Dişçilik alanında propolisin anestezik malzeme olarak kullanımı Avrupa’da patentlenmiştir.

Bağışıklık Sistemine Etkileri :

Yapılan deneylerde propolisin immün tepkiyi tetiklediği belirlenmiştir. Yakın zamanda Japon araştırmacılar, propolis ekstraktının, insanda, bağışıklık fonksiyonlarına bağlı olarak makrofaj aktivasyonu sağladığını göstermişlerdir. Propolis sitokinleri oluşturan bağışıklık hücrelerini aktive eder. Bu sonuçlar propolisin anti-tümör etkisini açıklamaya büyük ölçüde yardımcı olur.

Yemek Borusu Kanserine Neden Oluyor!

Geç belirti vermesi nedeniyle genellikle ileri evrelerde tespit edilebilen yemek borusu kanseri dünyada sık görülen kanserler arasında 8. sırayı alıyor. Ülkemizde her yıl 5 -6 bin kişiye yemek borusu kanseri tanısı konuyor. Üstelik son yıllarda görülme oranında artış olduğu bildiriliyor. Bunun nedeni olarak da risk faktörlerindeki artış gösteriliyor. Tütün, sigara ve alkol kullanımı, obezite, vücutta mineral eksiklikleri (çinko vb), radyasyona maruz kalmak, gastroözofagial reflü ve akalazya hastalığı bu kanser türünde risk oluşturan faktörlerden.

Ancak bir başka faktör daha var ki, yemek borusu kanserinin en önemli nedenleri arasında yer alıyor; sıkça yaptığımız beslenme hataları!.Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Bilgi Baca, yemek borusu kanserine yol açabilen 6 beslenme hatasını ve bunun önüne geçebilmek için alınması gereken önlemleri anlattı.

Yemek borusu kanserinin kesin nedenleri bilinmiyor. Genetik yatkınlıktan çok çevresel faktörler ile beslenme alışkanlığı sorumlu tutuluyor.

1.İçecekleri çok sıcak içmek

Yapılan çalışmalarda; sıcak çay gibi sıcak içecek tüketenlerde yemek borusu kanseri gelişime riski 1,6 kat daha fazla bulunmuş. Sıcak içecekler iritan oldukları için yemek borusunda tahrişe neden oluyor, bunun sonucunda kronik yemek borusu iltihabına yol açıyor. Bu da özellikle orta ve alt yemek borusunda yassı hücreli kanser riskini artıyor.

2.Tütsülenmiş gıda ve konserve gıdaları bilinçsizce tüketilmek

Tütsülenen ve tandırda pişirilen etli gıdalardan yüksek oranda benzapyren maddesi açığa çıkıyor. Bu gibi kanserojen polisiklik hidrokarbonlar kanser gelişimine neden oluyor. Özellikle de etlerin mangalda ateşe yakın tutularak pişirilmesi sırasında nitrozamin denilen kimyasal kanserojen maddeler oluşuyor.
Yapılan çalışmalarda bu şekilde pişirilmiş besinlerin sık tüketilmesinin yemek borusu kanserine yol açabileceği gösterilmiş. Etin hafif-orta sıcaklıkta ve ızgara, fırında pişirme ile haşlama gibi pişirme yöntemleri kullanılarak uzunca süre pişirilmesi kimyasal karsinojenlerin oluşumunu en aza indiriyor.

3.Sağlıklı olmayan gıdalar yemek

Son zamanlarda yemek borusu kanser gelişiminde en güçlü risk faktörlerinden biri olduğuna inanılan nitratlar ve nitritler, vücutta karsinojenik N-nitrozaminlere dönüşüyorlar. Tuzlanmış sebze ve konserve balıkta da N-nitro bileşimleri ve öncüleri yaygın olarak bulunuyor. Uruguay’da yapılan bir çalışmada, kırmızı et ile fazla beslenmenin yemek borusu yassı hücreli kanser riskini arttırdığını, buna karşılık beyaz et, kümes hayvanlar, balık ve karaciğer ile beslenmenin bu kansere karşı koruyucu etkisi olduğu ortaya konmuş.

4.Besinleri uygun hijyenik ortamda saklamamak

Nemli ve sıcak ortamlarda saklanan tahıllarda, fındık, fıstık, ceviz, incir, kayısı gibi bazı kuru meyvelerde ve baharatlarda çoğalan bazı mikroorganizmaların ürettikleri bazı toksinlerin (aflatoksin) yemek borusu kanserine neden olduğu biliniyor. Bu yüzden depolama uygun koşullarda, buzdolabı ve serin depolarda yapılmalı ve küflenmiş besinler üzerindeki küfler atılsa bile hiçbir şekilde tüketilmemeli.

Bakanlık açıkladı: Gıdada kara liste!

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca, taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen, aralarında et, süt ürünleri ile içeriğinde ilaç etken maddesi tespit edilen takviye edici gıda, bitkisel yağ, alkolsüz içecek, bitkisel çay, baharat, çikolata ve kahvenin yer aldığı 57 parti ürün kamuoyu ile paylaşıldı.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının internet sitesinde yer alan duyuruya göre, kontroller sonucunda süt ve süt ürünlerinde taklit ve tağşiş yaptığı kesinleşen 10 gıda işletmesi ve bu işletmelerin ürettiği 7’si yoğurt, 4’ü tulum peyniri, 1’i tereyağı olmak üzere bu ürünlere ait bilgiler kamuoyu ile paylaşıldı. Süt ürünlerinde bitkisel yağ, nişasta ve jelatin tespit edildi.

Bunun yanı sıra et ve et ürünlerinde de laboratuvar tahlilleri sonucunda taklit ve tağşiş yaptığı kesinleşen 13 gıda işletmesi ve bu işletmelerin ürettiği aralarında lahmacun içi harcı, köfte, kıyma, dana sucuğun aralarında bulunduğu ürünlere ait bilgiler duyuruldu. Örnek olarak köftede kanatlı eti, sakatat ve soya, dana sucukta tükürük bezi tespit edildiği aktarıldı.

Açıklamada, takviye edici gıdalar ve benzer ürünlerde de kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten veya satan 5 gıda işletmesi ve bu işletmelerin ürettiği ürünlere ait bilgiler de yer aldı. Örnek olarak, bitkisel karışımlı macun ve ginsengli cinsel sağlık setinin içinde sıklıkla ilaç etkin maddesi “Sildenafil”e rastlandığı bildirildi.

Bitkisel yağlarda taklit ve tağşiş yaptığı kesinleşen 20 gıda işletmesi ve bu işletmelerin ürettiği içinde olmaması gereken yağ asitlerinin bulunduğu ürünlere ait bilgiler paylaşıldı.

Taklit ve tağşiş yaptığı belirlenen işletmeler ve ürünlerinin parti numaraları, Bakanlığın internet sitesinde açıklandı. Buna göre, piyasa gözetimi ve denetimi kapsamında geçen yıl 724 bin 379 resmi kontrol gerçekleştirildi.
Birinci grupta taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen ürünlerle ilgili firmalara 14 bin 649’ar lira idari para cezası uygulanmasına karar verildi. İkinci grupta ise laboratuvar analizleri sonucunda sağlığı tehlikeye düşürebilecek şekilde içeriğinde ilaç etken maddesi tespit edilen ürünler açıklandı. Bu ürünler, masrafları sorumlusuna ait olmak üzere piyasadan toplatılacak ve ürünlerin mülkiyeti kamuya geçirilecek. Ayrıca söz konusu ürünleri üreten veya piyasaya arz edenler hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunuldu.

Gıdalarda taklit, tağşiş yapıldığı veya ilaç etken maddesi bulunduğu tespit edilen ürün, firma ve markaların bulunduğu listeye “www.tarim.gov.tr” adresinden ulaşılabiliyor.

ET ve ET ÜRÜNLERİ:

Firma Adı Ürün Adı  Konak İskender Kebapçısı Lahmacun İçi Harcı (Dana-Kuzu Eti)(Kanatlı Eti Tespiti)
Elsel Gıda San Şti. Mirzaoğlu Köfte Köfte (Kanatlı Eti Tespiti)
Huzur Et ve Tavuk-Nurgıil Kıyma  (Kırmızı Et)(Kanatlı Eti Tespiti)
Diltat Gıda İnş. San. Şti. Kasap Köfte  (Dana-Kuzu Eti) (Kanatlı Eti ve Sakadat Tespiti)
Diltat Gıda İnş. San. Şti. Köftelik Kıyma (Dana Eti) (Kanatlı Eti ve Sakadat Tespiti)
Kösedağ Yemek Hizm. Köfte Harcı (Kanatlı Eti) (Sakadat Tespiti)
Etaş Et Ürn. Gıda İth. A.Ş. Izgara Köfte (Soya Tespiti) Efe Et Kıyma (Dana Eti) (Kanatlı Eti ve Sakadat Tespiti) Azimli Restorant Hazır Gıda Şti. Tire Şiş Köfte (Dana Eti) (Soya Tespiti) Kuzey Et Lokantası Adapazarı/SAKARYA Fırın Köfte (Dana Eti) (Tükrük Bezi (Baş Eti) Tespiti) Dağlı Lokantası-Adapazarı/SAKARYA Köfte (Sığır Eti) (Sakadat Tespiti) A-Ataç Gıda San. Şti. Isıl İşlem Görmüş Dana Sucuk (Tükrük Bezi (Baş Eti) Tespiti)
Gülistan Hayvancılık Ltd. Şti. Köfte (Pişmiş)(Sakadat Tespiti) Ekrem Danacı Et ve Et Ürünleri Ltd. Şti. Isıl İşlem Görmüş Kangal Sucuk (Kanatlı Eti Tespiti)

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ

Firma Adı Ürün Adı Marka  Aydoğan Süt Mamülleri Ltd. Kaymaksız Yoğurt Yopey (Jelatin ve Bitkisel Yağ) Homojenize Yoğurt Yopey (Jelatin ve Bitkisel Yağ) Sütten Gıda Ltd. Şti. Yoğurt Sütseli (Bitkisel Yağ) Canpak Süt Endüstirisi A.Ş. Homojenize Yarım Yağlı Yoğurt Adıdoğa (Bitkisel Yağ)
Sütsa Süt Mamülleri Süzme Yoğurt Sütsa (Nişasta)
Ak Gökseller Gıda Ür. Tulum Peyniri Bahar (Bitkisel Yağ) Tam Yağlı Tulum Peyniri Pınarbaşı (Bitkisel Yağ) Kaydaş Gıda Tar. Ltd. Yağlı Tulum Peyniri Cemalzade (Bitkisel Yağ ve Nişasta) Er-Ka Gıda San ve Tic. Şti. Tuzlu Tereyağı Ak-Pa Şavak (Bitkisel Yağ) Çavdaroğlu Gıda Ltd. Şti. % 3 Yağlı Yoğurt Çavdaroğlu (Bitkisel Yağ) Sütçüzade Süt. Ve Süt Ür. Ltd. Şti Tam Yağlı Yoğurt Ay-Pa Mencoğlu (Bitkisel Yağ)
Halil İbrahim Erdal -Adakale Süt Tam Yağlı Tulum Peyniri Başkale (Bitkisel Yağ Nişasta)

TAKVİYE EDİCİ GIDALAR VE BENZERİ ÜRÜNLER

Firma Adı Ürün Adı Marka Uğurlu Doğa Deposu .Ltd.Şti. Tribuluslu Bitkisel Karışımlı Macun Lokman Ada Sultan (İlaç Etkin Maddesi/Sildenafil) Ağaç Doğal Sağlık Ürünleri A.Ş. Kiraz Saplı Bitkisel Karışım Kapsül Cherry Handle (İlaç EtkinMaddesi/Sibutramin) Pelit Bal Ürünleri Epimedyumlu Bitkisel Karışımlı Macun Seltat (İlaç Etkin Maddesi/Sildenafil)
Kırıntı Baharat Ltd. Şti Polenli Bitkisel Macun Viterji (İlaç Etkin Maddesi/ Sildenafil) Adem KOÇAK-Avcılar/İSTANBUL Ginsengli Cinsel Sağlık Seti B.B. Gergedan (İlaç Etkin Maddesi/ Sildenafil)

Belirtisi sırt ağrısı olan 5 ciddi hastalık!

Bilgisayar başında geçirdiğimiz vakit arttıkça sırt ağrılarımız da artıyor. Sırt ağrıları bazen basit bir kas incinmesinden kaynaklanıyor ama bazen de osteoporoz gibi ciddi hastalıkların habercisi olabiliyor.
Sırt ağrısı hangi alanda kendini gösteriyor peki? Boynun alt ve arka kısmı, omuzların arka kısımları, kürek kemikleri çevresi ve bele kadar uzanan geniş bir alanı kapsıyor. Yapılan geniş çaplı araştırmalara göre her 5 kişiden birinin sorunu olan sırt ağrısı gençlerden ileri yaştaki kişilere kadar hemen her yaş grubunda ortaya çıkabiliyor.

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Ayçe Atalay, sırt ağrılarının kimi zaman kas incinmesi gibi basit bir nedenle oluşabilirken, kimi zaman ise fibromiyaljiden osteoporoza kadar pek çok ciddi hastalıkların habercisi olabileceğine dikkat çekerek, “Bu nedenle, özellikle sabit bir bölgede ve sürekli devam eden sırt ağrıları mutlaka ciddiye alınmalı.” uyarısında bulunuyor.

İşte o hastalıklar…

1- Myofasiyel ağrı sendromu

Sırt bölgesinde kaslara ve yumuşak dokulara bağlı gelişen ağrıların görülme sıklığı bilgisayarın hayatımıza daha fazla girmesi nedeniyle özellikle genç ve orta yaştaki kişilerde arttı. Yapılan çalışmalara göre; uzun süreli sırt ağrısından yakınan hastaların yaklaşık yarısında Myofasiyel Ağrı Sendromu mevcut. Bu sendrom özellikle ofis çalışanları gibi oturarak uzun süre çalışan kişileri etkiliyor.
Ağrının tipik özelliği: Bu hastalarda, genellikle sırt bölgesindeki kaslarda, üzerine basmakla ağrının tetiklendiği noktalar bulunuyor. Kişilerin duruşlarının bozuk oluşu yakınmaları arttırıyor.

2- Boyun fıtığı

Boyun, sırt ve omuz birbirine yakın olduğu için bu bölgelerin ağrıları birbirleri ile karışabiliyor Boyundan kaynaklanan ağrılar bazen boyunda şiddetli hissedilirken, bazı hastalarda ise sırt bölgesine kadar, bazen de kol boyunca uzanabiliyor. Boyun ve sırt omurgalarındaki eklemleri tutan kireçlenmeler de sırt ağrısı kaynağı olabiliyor. Sırt bölgesindeki omurlar arasında fıtıklar olabilmekle beraber, bu sorun daha nadir olarak görülüyor.
Ağrının tipik özelliği: Ağrıya özellikle kolda güç kaybı veya uyuşukluk eşlik ediyorsa, boyun fıtığının habercisi olabiliyor.

3- Fibromiyalji

Fibromyalji kadın hastalarda daha sık görülen ve boyun ile sırt bölgesi başta olmak üzere, yaygın vücut ağrısına neden olan bir tablo. Hastalar sıklıkla sabah yorgun kalktıklarından, çabuk yorulduklarından şikayetçi oluyor. Şikayetler soğuk, yorgunluk ve stresle artıyor. Bu grup hastada baş ağrıları, bağırsak sorunları (özellikle şişkinlik) ellerde uyuşma ve şişlik hissi gibi bazı başka şikayetler de sık gözleniyor. Depresif duygu durum hastaların ağrıya hassasiyetini arttırıyor. Bu nedenle hastaların bu yönden de tedavi olmaları ağrıların tedavisini kolaylaştırıyor.
Ağrının tipik özelliği: Hastalar sabah yorgun ve ağrılı olarak uyanırlar. Bazen vücudun sağ, bazen sol yarısı etkilenebiliyor. Yaygın nitelikte olan ağrıya bel ve sırt ağrısı da eşlik edebiliyor.

4- Skolyoz

Sırt ağrısı ile başvuran hastaların yaşı da dikkate alınıyor. Çünkü farklı yaşlardaki hastalarda farklı hastalıklar kendini sırt ağrısı olarak gösterebiliyor. Örneğin gelişme çağındaki çocuklarda skolyoz adı verilen omurga eğriliğinin tipik belirtisi sırt ağrısı olabiliyor. Şikâyetler uzun süre bilgisayar başında kalındığında artış gösterebiliyor. Bu hastalığın sıklıkla takip edilmesi gerektiği için erken dönemde doktora başvurulması gerekiyor.
Ağrının tipik özelliği: Çocuk ve adolesanlarda genellikle ağrı olmayabiliyor. Omuz, kürek kemikleri ve kalçalardaki asimetri bu hastalığa işaret edebiliyor.

5- Osteoporoz

Yaşlı ve kadın hastalarda ise kemik erimesi (osteoporoz) işaretini sırt kemiklerinde kırılmalar ve buna bağlı boy kısalması ile sırt ağrısı olarak verebiliyor. Bu durumda ilaç tedavisini yanı sıra sırt kaslarına yönelik egzersizler kişinin sırtında kalıcı kamburluk oluşmasını engelleyebiliyor.
Ağrının tipik özelliği: Belli bir sırt omuru üzerinde yoğunlaşan ağrı ve hassasiyet oluyor. Ağrı sürekli ve şiddetli nitelikte özellik sergiliyor.

Bu belirtilere dikkat!

Daha nadir olmakla beraber omurgaları tutan kötü huylu hastalıklar da sırt ağrısına neden olabiliyor. Bu yüzden ağrı gece başlıyorsa veya sürekli ya da şiddetli ise ve kilo kaybı varsa zaman kaybetmeden doktora başvurmak gerekiyor.

Grip İle Domuz Gribi Arasındaki Fark…

Sivas’taki Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Aynur Engin, domuz gribinin mevsimsel gripten daha ağır bir hastalık olmadığını söyledi. Doç.Dr. Engin, “Domuz gribinin çok ölümcül olduğuna dair bir algı var. Ama grip, ile domuz gribinin farkı yoktur. Virüs aynıdır. Önlem alınmalı ancak gereksiz tedirginlikten uzak durulmalı” dedi.

Türkiye’de son günlerde domuz gribi nedeniyle ölümlerin artması paniğe neden oldu. Ülke genelinde çok sayıda kişi grip nedeniyle hastanelere akın ederken Sivas CÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’nde de 4 kişi domuz gribi ön tanısı ile tedavi altına alındı. CÜ Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Aynur Engin, “Bu 4 hasta domuz gribi de çıkabilir. Ancak, henüz tanı konulmuş değil. Bu sadece ön tanı. Grip dışında başka bir şey de çıkabilir” dedi.

“FARKI YOK”

Doç.Dr. Engin, insanların grip hastalığını normal olarak değerlendirdikleri halde ‘Domuz gribi’ olmasını panikle karşıladığını vurguladı. Doç.Dr. Aynur Engin, şöyle devam etti:
“Grip, üst solunum yolunun bir viral enefeksiyonu. İnfluenza dediğimiz bir virüs yapıyor bunu. Bu virüsün de tipleri var. İnfluenza A, B, C diye. İnfluenza A’nın da ayrıca kendi içinde pek çok tipi var, bizim H1N1, H5N1, H3N2 diye isimlendirdiğimiz. Bizim domuz gribi dediğimiz; H1N1. Domuz gribinde de bildiğimiz grip belirtileri var. Yani yüksek ateş, kas, boğaz ağrıları. Yani bilinen grip ile domuz gribinin farkı yoktur. Virüs aynıdır. Virüs kendini zaman zaman değiştiriyor. Ona göre de tipleri oluyor. Bazı tipler daha çok insanlarda hastalık yapıyor, bazı tipler daha çok hayvanlarda hastalık yapıyor.”

“GRİPTEN DAHA AĞIR BİR HASTALIK DEĞİL”

Bilinen grip ile aynı belirtileri gösteren domuz gribinin insanlar arasında daha kolay yayıldığını belirten Doç.Dr. Engin, “Domuz gribinin tedavi ve korunması griple aynı. Ancak grip denilince insanların aklına basit, ‘domuz gribi’ denilince daha ağır bir hastalık gibi geliyor. Daha ağır değil. Ölüm görülüyor. Ama gripte de ölüm görülüyordu. Grip hastalığı aslında dünyada yılda 500 bin civarında ölüme sebep olur. Dolayısıyla domuz gribi de ölüme sebep olur ki ülkemizde de bunu gördük.”

“GEBELERDE AĞIR SEYREDİYOR”

Hastalığın risk grupları hakkında bilgi veren Engin hamilelerin risk grubunda yer aldığını belirterek şunları söyledi:
“Gebelerde ağır seyrediyor. Dolayısıyla gebeler risk grubunda. O yüzden çocuk yapmayı planlayan kişiler varsa bence gebe kalmadan önce grip dönemine denk geliyorsa aşılansınlar. Tabii gebelik döneminde de gerekliyse zarar ve yarar oranına bakılarak aşı yapılabilir. Bunun dışında 6 aydan küçük çocuklara aşı yapamıyoruz. Korumak için onlara bakım yapan kişilirin aşılanmasını öneriyoruz. Sağlık çalışanları risk grubudur. Yine altta yatan hastalığı olanlar risk grubudur. Mesala şeker hastalarında diğer kişelere göre daha ağır seyredebilir. Aynı şey solunum sistemiyle ilgili hastalığı olanlar için de geçerlidir.”

Doç.Dr. Engin, grip hastalığının en az domuz gribi kadar ciddiye alınması, risk grubunda bulananların ise aşı yaptırması gerektiğini söyledi. Doç.Dr. Engin ayrıca domuz gribinin çok ölümcül olduğu yönünde bir algı olduğunu belirterek gerekli önlemi alıp gereksiz tedirginlikten uzak durulması gerektiğini ifade etti.

Şeker hastalığının doğal savaşçıları

Yağsız süt, yoğurt, yağsız et, balık, yumurta, patates, bakliyat yenmelidir. Lahana, tere, soğan, marul, salatalık, turp, domates, patlıcan ve yerelması tavsiye edilir. Baharatlar vücudumuzdaki salgı bezlerine tesir ederek, onları çalıştırır.” Uzmanların 2-3 ay uygulandığı takdirde olumlu sonuç veren bitkisel tedavi yöntemleri de şöyle:

Yulaf: Yemeklerden önce veya iki yemek arası, günde 3-4 bardak salep şeklinde, 1 bardak suya 1 kaşık yulaf unu katarak, orta ateşte pişirip içmelidir.

Karadut yaprağı: 1 çay bardağı sıcak suya, 1 tatlı kaşığı hulasası konur. Yemeklerden önce içilir.

Ceviz yaprağı: 1 litre kaynar suya, 1 yemek kaşığı yaprak konur. 15 dakika demleyip süzülür ve her yemekten önce 1 çay bardağı içilir.

Zeytin yaprağı: 30 gr. yaprak ince kıyılıp, 1 litre suya atılır, 2 dakika kaynatılıp, 15 dakika demlenir. Yemeklerden önce 1 çay bardağı içilir.

Çemen: İki bardak suya 1 kaşık çemen konur ve orta ateşte pişirilerek sabah kahvaltısından önce içilir.

Şeker Hastalığına Ne İyi Gelir?

Şeker hastalığı, kandaki şeker seviyesinin yüksek düzeylerde olmasına yol açan kronik bir hastalıktır ve genellikle beslenmenin düzenlenmesi ile kan şekeri dengesi sağlanabilmektedir. Peki şeker hastalığına ne iyi gelir?

Uygun bir beslenme sadece hastalığın belirtilerini hafifletmekle kalmaz, ilerlemesini ve daha ciddi komplikasyonlara yol açmasını engeller. Uzun süre tedavi edilmeyen şeker hastalığının yol açabileceği diğer hastalıklar arasında kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, hipertansiyon, gözlerin bozulması ve işitme kaybı bulunmaktadır. Sizin sağlık koşullarınıza en uygun diyet ancak doktorunuz tarafından belirlenebilir ancak şeker seviyesini düşürdüğü bilinen bazı gıdaları tüketerek tedavi sürecini hızlandırabilirsiniz.

Şeker ve Beslenme

Bakliyat: Fasulye, bezelye ve mercimek gibi baklagiller yüksek oranda suda çözünen besin lifi içerir ve glisemik indeksleri düşüktür. Besin lifi içeren yiyecekler şekerin kana karışma sürecini yavaşlatır ve kan şekeri kontrolüne yardımcı olur. Lif aynı zamanda besinlerden gelen kolesterol emilimini yavaşlatarak kalp hastalıkları riskini düşürmektedir. 2001 yılında yapılan ve “Nutrition Reviews” adlı bilimsel dergide yayınlanan araştırmaya göre 6 hafta boyunca günde ortalama 25 gram besin lifi tüketen tip 2 diyabet hastaların şeker ve kolesterol seviyelerinde, besin lifi tüketmeyen hastalara oranla önemli iyileşmeler kaydedilmiş.

Tahıllar: İşlenmemiş kepekli tahılların glisemik indeksi düşüktür ve vücut tarafından işlenmesi zamana yayılarak kan şekerinde ani dalgalanmalara yol açmadan enerjiye dönüştürülür. Kepekli makarna, tam tahıllı çavdar ekmeği ve kepekli tahıllar kan şekerini sabit tutarken yüksek glisemik indekse sahip olan rafine edilmiş tahıllar kan şekerinde ani yükselmelere neden olabilir.

Omega 3 Yağ Asitleri: Omega 3 yağ asitleri özellikle şeker hastalığı nedeniyle oluşabilecek kalp ve damar rahatsızlıklarını engellemek için önemlidir. Bu esansiyel yağ asitleri vücut tarafından üretilmediği için tüketilen gıdalar yoluyla alınmalıdır. Keten tohumu ve ceviz dışında tuzlu su balıkları yiyerek yeterli miktarda omega 3 yağ asidi alabilirsiniz.

Tarçın: Yemeklerinizde ekstra tat için kullanabileceğiniz tarçının şekere etkileri hakkında 2003 yılında yapılan ve “Diabetes Care” dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre 1-6 gram arası tarçın tüketmek kan şekeri dışında kolesterol ve yağ oranını da düşürüyor ve tip 2 diyabet hastalarında kalp krizi riskini azaltıyor.

Sebze ve Meyve: Mineral, vitamin bakımından zengin olan sebze ve meyveler aynı zamanda lifli yapılarıyla kan şekerinin sabit kalmasına yardımcı olur. İçerdikleri antioksidanlarla bağışıklık sistemini de geliştiren sebzeler ve meyveler arasında lahana, karalahana, portakal, ıhlamur, limon, şalgam, brokoli, turp, ıspanak, greyfurt, çilek ve böğürtlen ilk sıralarda gelmektedir. Şekeri olanların yağ, tuz veya sos eklenmiş sebzeleri, yüksek oranda sodyum içeren konserve sebzeleri ve turşu tüketmeleri önerilmez.

Yağsız Et: Daha az miktarda doymuş yağ içeren yağsız et kolesterol düzeyini düşük tutmak için idealdir ve bol miktarda protein içerir. Ringa, somon, sardalye, alabalık, ton balığı, karides, derisiz tavuk ve hindi gibi etlerden vücudunuzun ihtiyaç duyduğu proteini alabilir ve kalp hastalıkları riskini azaltabilirsiniz. Eti pişirirken kızartma yerine haşlama yöntemini kullanın.

Zeytinyağı: İyi kolesterolü yükselten ve damar tıkanıklığına karşı koruma sağlayan zeytinyağını yemeklik yağ olarak kullanabilirsiniz. Zeytinyağı insülin direncini azaltarak kan şekerini sabit tutmaya yardımcı olur.

İlaçtan daha iyi geliyor!

BOĞAZ AĞRISI NASIL GEÇER, TEDAVİSİ NASIL YAPILIR, NELER İYİ GELİR?  

Virüslerin neden olduğu durumlarda genellikle ilaç kullanılmaz ve hastalık bir hafta içinde iyileşir, böyle durumlarda vücudu güçlü tutacak besinler alınması önerilir. Bakterilerin yol açtığı boğaz ağrılarında doktorunuzun önerdiği bir antibiyotik kullanılabilir. Durumunuza göre bu antibiyotik basit olabildiği gibi penisilin olabilir, oral alınabildiği gibi enjeksiyon yolu ile verilmesi de gerekebilir.Antibiyotiklerin yeterli süre kullanılmaması sonucu tedavi edilmeyen Strep boğaz iltihabı romatizmal ateş ve ciddi böbrek iltihaplarına yol açabilir.

Aşağıdaki tavsiyeleri deneyebilirsiniz:

Dinlenme: Yeterli miktarda uyuyun ve sessiz bir ortamda dinlenin.
Sıvı tüketimi: Boğazı nemli tutmak ve su kaybını önlemek için bol su içmeniz önerilir.
Rahatlatıcı yiyecek ve içecekler tüketmeyi deneyin: Kafeinsiz sıcak çay, balla birlikte sıcak su gibi içecekler boğaz ağrısının yatışmasına yardımcı olacaktır.

Tuzlu su ile gargara

Hava nemlendirici cihazlar ve buharlı banyo yapılması kuru havadan olumsuz etkilenen boğazlar için faydalı olacaktır.
Ağrı ve yüksek ateşi tedavi ediniz. “İbuprofen” veya “asetaminofen” etken maddeli ilaçlar boğaz ağrısını en aza indirebilir.
Aspirin alınması “Reye sendromu” ile ilişkili olduğu için çocuk veya gençlere verirken dikkatli olun.
Aspirinin 2 yaşından büyük çocuklarda kullanımı onaylanmış olmasına rağmen, suçiçeği veya grip benzeri belirtileri yok etmek için asla kullanılmamalıdır.

Soğuk Algınlığı:

Sık ya da ağır soğuk algınlığı şikayeti olanlar bir kaşık ılık bal çeyrek kaşık toz tarçınla üç gün boyunca birer kez alabilir.  Bu tedavi çoğu kronik öksürüğü ve soğuk algınlığını tedavi edebilir, sinüsleri temizleyebilir.

Boğaz Tahrişi:

Tarçınlı balın boğaz ağrısını iyileştirdiği ve boğaz ülserini kökünden kazıdığı görülmüştür.  Bal ile limonu,sirkeyi ve tarçını karıştırarak sıcak bir bardak suyun içine katın ve bu şekilde tüketin.  Bal boğazınızı kaplayarak yumuşatır, yardımcı olur.

Boğaz kapsülü veya sert bir şeker emin. 

Ayrıca havadaki nemi artırmak da balgam zarlarınızın kurumasını önler.  Bu da iltihaplanmayı azaltarak uyumayı daha kolay hale getirir.

Sesinizi veya ses tellerinizi dinlendirin. 

Eğer boğaz ağrısı gırtlağınızı etkilediyse,konuşmanız daha fazla tahrişe ve geçici ses kaybına (laranjit) yol açabilir.

ALTERNATİF TIP

Bakteriyel veya viral enfeksiyonlar nedeniyle kaşınan, kızaran, şişen ve tahriş olan boğazınız rahatsızlık verir.
Reçeteli ilaçlar ile etkileşime girebilir ve bazı sağlık koşulları olan çocuklar, hamile kadınlar ve insanlar için güvenli olmayabilirler.
Bu nedenle bitkisel ilaçlar gibi alternatif tedavilere geçmeden önce doktorunuza danışınız.
Nedeni ne olursa olsun ortaya çıkan boğaz ağrılarını hafifletmek ve boğazınızı yumuşatmak için bitki çaylarından faydalanabilirsiniz.
Birincisi, tahriş olan boğaz iç zarı üzerinde mukozaya benzer bir tabaka oluşturarak daha fazla tahriş meydana gelmesini engeller.  İkincisi ise bağışıklık sistemine yardımcı olarak boğazda oluşan iltihaplanmayı azaltmak ve ağrılara neden olan hastalığın daha kısa sürede geçmesini sağlar.

• Papatya Çayı
Genel özellikleri arasında sinirleri yatıştırma ve uyku getirme olan papatya çayının iltihap önleyici özelliği de vardır. Bu nedenle boğaz ağrısı tedavisinde de kullanılabilir.  Gün içerisinde iş başında kullanılması uyku getireceğinden dolayı kaynatılıp hazırlandıktan sonra gargara şeklinde kullanılması daha iyidir.
• Okaliptüs Çayı
Soğuk algınlıkları ve grip belirtilerini hafifletmek için yaygın olarak kullanılan bir bitki olan okaliptüs, boğazdaki tahrişi yatıştırır, bronşit ve sinüzit ağrılarını da hafifletir.  Kaynar suya 2-3 kaşık okaliptüs bitkisi attıktan sonra buharı solunarak burun ve sinüslerin açılması sağlanabilir.  Diğer çaylar gibi okaliptüs çayı da soğumaya bırakıldıktan sonra gargara olarak kullanılabilir.
• Karaağaç Çayı
Latincesi “Ulmus Rubra Muhl” olan madde karaağacın iç kabuklarından elde edilmektedir. Elde edilen kabuk suyla temas ettiğinde jel benzeri bir hale dönüşür ve boğaz iç zarını kaplayarak tahrişi azaltır ve dolayısıyla boğaz ağrısını da hafifletir.  Karaağaç kabuğunun bulunamaması halinde piyasada karaağaç içeren pastil ve şuruplar alınabilir.
• Adaçayı
Soğuk algınlığında ilk akla gelen bitkisel çay adaçayıdır.  Boğaz ağrısı ve öksürük tedavisinde oldukça etkili bir bitkidir.  Mikropları önleme ve anti-enflamatuar özellikleri ile boğazdaki iltihaplanmaları azaltır.  Adaçayına,bir kaç damla limon eklenerek vücuda C vitamini desteği de sağlayabilir ya da doğal bir antiseptik olan balla tatlandırılabilir.  Hazırlamak için 2 çay kaşığı adaçayına 1 bardak kaynar su eklenir ve 5 dakika boyunca demlenmesi beklenir.  Suya çayın çok katılması tadını acılaştırabilir.
• Meyan Kökü Çayı
Latincede “Glycyrrhiza glabra” olarak geçen meyan kökü,boğaz enfeksiyonlarının yanı sıra ağız içinde çıkan yaralar, mide ülseri, alerji ve viral enfeksiyonlar için de etkili bir bitkidir.  Bitkinin çayı sıcak olarak içebildiği gibi soğuduktan sonra günde 3-4 kez gargara şeklinde de kullanılabilir.  Meyan kökü çayının aşırı tüketimi tansiyonu yükseltebilir ve vücuttaki potasyum oranını düşürebilir.

Maydanozlu limonlu çay

Gripten korunmak için profesyonel desteğin yanısıra pratik bazı önlemler ve uygulamalar da etkili oluyor. Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu’nun grip virüsünü başlangıç evresinde geriletmek için verdiği formül maydanoz ve limonla hazırlanan bir çay. Ihlamur, zencefil, çörekotu, rezene gibi bazı şifalı bitkilerden hazırlanan çayların gribe karşı etkili olduğunu belirten Akkoyunlu “Özellikle grip bulguları başlarken grip gelişiminin önlenmesinde maydanoz ve limon çayı çok etkili.

1 litre kaynar suda kabuğuyla beraber dilimlenmiş bir limon ve bütün haldeki bir deste maydanozun konulup bu şekilde soğutulmaya bırakılması ve bir saat bekletildikten sonra günde 1 su bardağı içilmesi gribi önlemede çok faydalı” diyor. Düzenli uyku, bol sıvı tüketimi ve stressiz yaşamında vücut direnci açısından önemli faktörler olduğunu söyleyen Akkoyunlu, özellikle kış sebze ve meyvelerinin bol bol tüketilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Doç. Dr. Akkoyunlu gribe karşı tüketilecek kış meyvelerinin düzenli olarak günde 2-3 kez şu şekilde alınmasını öneriyor:

Portakal: 3-4 dilim.
Nar: Tanelenmiş olarak el ayasını geçmeyecek kadar.
Mandalina: Boyutuna göre bir ya da iki adet.
Armut: Büyüklüğüne göre 2-3 dilim.
Kivi: 1 adet
Greyfurt: İlaç kullananlara önerilmez, suyu ya da iç kabuğu soyularak tüketilerek 2-3 dilim. Uzmanlar ayrıca limon, soğan, maydanoz, turp, lahana, marul, kereviz, lahana, ıspanak, havuç, brokoli gibi sebzelerin günlük olarak mümkünse çiğ salata şeklinde ya da az pişirilmiş olarak tüketilmesinin vitamin ve iyon dengesini sağlayarak vücudun direncini artıracağını belirtiyor.

HAZIR GIDA YEMEYİN

Akkoyunlu, bitkisel çaylarda pekmez bal gibi rafine edilmemiş ürünlerin tatlı niyetine ya da tatlandırıcı olarak kullanılması gerektiğini söyleyerek rafine tatlandırıcıların ve koruyucu/ renklendirici maddelerin yoğun kullanıldığı “Hazır gıdalardan uzak durulmalı” uyarısında bulundu.

Kalp krizinin geldiğini nasıl anlarız?

 Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Kenan İltümür, kalp krizine neden olan faktörleri sıraladı:

-Düzensiz, stresli yaşam ve beslenme tarzı, -Stres, -Sigara-alkol ve uyarıcıların kullanımındaki artış, -Egzersiz yapmama veya birden fazla fiziksel yüklenme
Kalp krizi, kalbin ana besleyici damarları olan koroner arterlerde oluşan tıkanma sonucu kalp kasının bir bölümünün oksijensiz kalmasına bağlı olarak kalp kasında meydana gelen zedelenmeyi ifade ediyor. Kalp krizi ani gelişen ve ölümcül olabilen bir hastalıktır. Hem dünyada hem de Türkiye’de en sık görülen ölüm nedenleri arasında yer alıyor. Kalp krizi hakkında bilinmesi gerekenleri anlatan Doç. Dr. Kenan İltümür, kalp krizi sırasında yapılması gerekenleri anlattı.

KALP KRİZİ NASIL ANLAŞILIR?

Göğüste 20 dakikadan fazla süren boyun, omuz ve kollara yayılan şiddetli ve baskı yapan ağrı, nefes darlığı, öksürük, baş dönmesi ve bayılma, kusma, mide bulantısı, soğuk terleme, çarpıntı, aşırı halsizlik, endişe ve ölüm korkusu duyulur. Bazen kalp krizi çok ani ve şiddetli bulgular ile başlar ve kolayca tanı konabilir. Ancak bazı kişilerde örneğin; şeker hastalığı olan kişilerde olay yavaş ve hafif bir ağrı veya rahatsızlık hissi ile başlar.
Ani gelişen ve ölümcül olabilen bir hastalık olan kalp krizi, hem dünyada hem de Türkiye’de en sık görülen ölüm nedenleri arasında yer alıyor. Peki, kalp krizinin belirtileri nelerdir?

Genç yaşlı dinlemeden ciddi problemlere yol açan kalp krizinin belirtileri şunlardır;

-Göğüste tam yeri belli olmayan sıkışma hissi -Sol kola ve çeneye doğru yayılan ağrı -Hareket edince artan ağrı -Ağrıyla birlikte soğuk soğuk terleme -Mide bulantısı -Nefes darlığı -Öksürük, -Baş dönmesi -Bayılma -Kusma, -Soğuk terleme, -Çarpıntı, -Aşırı halsizlik -Bazı insanlarda bu belirtiler görülmeyebilir. Örneğin diyabet hastaları hemen hemen hiç ağrı duymazlar ve sadece nefes darlığı ve soğuk terleme şikayetleri olur.
-Bazı hastalarda mide ülseri veya pankreatit ağrısıyla kalp krizi ağrısı karıştırılabilir, ülser lehine yanlış yorumlanabilir.
35 yaş üzeri erkekler, 45 yaş üzeri veya menapozdaki kadınlar, şişmanlık, şeker hastalığı, hipertansiyon, sigara içimi, iyi kolesterolün düşük olması (HDL-kolesterol 130 mg/dl), atar damar tıkanıklığı saptanmış olması (önceden kalp krizi, felç, ayak damar tıkanıklığı vb.), düzenli egzersiz yapılmaması, stresli yaşam, birinci dereceden yakınlarında (anne, baba, kardeş ve çocuklarında) erken yaşlarda damar tıkanıklığı saptanması gibi faktörler kalp krizine neden olabilir.

KALP KRİZİ ANINDA NELER YAPILMALIDIR?

Kalp krizi esnasında bunları yapmak hayat kurtarıyor. Kişinin kalp krizi geçirdiği esnada tıkalı olan damarını açabilmek için yapacağı şeyler hastaya zaman kazandırır. Ağrı başladığı anda;

-Telefonla mutlaka yakınlarınızı arayarak durumu haber verin. -Bulunduğunuz yerin kapısını aralayın ve böylece yardıma gelecek olan kişinin işini kolaylaştırmış olursunuz. -Bir bardak su ile aspirin için. Bunun dışında kesinlikle bir şey yiyip içmeye kalkmayın. -Kuvvetli öksürük geçici olarak kan akımını artırır. Bu nedenle burun deliklerinizi kapatarak kuvvetli biçimde öksürmeye çalışın. -Pencerenizi açın ve odaya oksijen girmesini sağlayın. -Yardım gelmesini, yatarak ya da oturarak bekleyin, ayakta beklemeyin. -Eğer kişi düşerek başını çarpmışsa, kalp krizi ile ilgili yapılacak tedaviler, başa alınan darbe nedeniyle yapılamayabilir. Soğuk ya da sıcak suyun altına kesinlikle girmeyin. Özellikle soğuk su böyle durumlarda çok tehlikelidir. Çünkü kalp damarlarını büzer ve mevcut durumu daha da kötüleştirebilir.

Parmakların Çıtlamasının Gerçek Nedeni

Bazı insanlar her iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek ve onları gererek ses çıkarırlar.Yani çıtlatırlar da diyebiliyoruz. Çoğumuz buradan gelen sesin kemiklerden geldiğini sanırız, hatta rahatsız oluruz ama nedense bunu yapanlar hallerinden memnun görünürler. En çok ve kolaylıkla çıtlayan yerler vücudumuzda en çok bulunan sürtünmeli eklem yerleridir.

Bu tip eklem yerlerinde, örneğin parmaklarımızda, iki kemiğin birleştiği yerde bir bağlantı kapsülü vardır. Parmaklarımız gerilince eklem yerlerimiz düzleşince bu kapsül de gerilir. Bu kapsülün içinde kemiklerin hareketleri sırasında buraları yağlayan bir sıvı vardır.Bu Sıvının içinde erimiş halde Oksijen, nitrojen ve Karbondioksit gazları bulunur. Vücudumuzda en kolay çıtlatabileceğimiz eklem yerlerimiz parmaklarımızdır.

İçindeki sıvının Basıncı azalır ve Gaz kabarcıkları patlamaya başlar. İşte kulağımıza gelen bu seslerdir. Patlayan kabarcıklar neticesinde Gazlar bu sıvıyı terk eder, sıvı daha da genleşir ve eklem yerlerinin hareket kabiliyetini artırır. Aynı parmağınızı arka arkaya çıtlatamazsınız. Bir süre beklemeniz gerekir, çünkü gaz kabarcıklarının sıvı içerisinde tekrar oluşması biraz zaman alır.

Ortalama 310 milisaniye süren “çıtlama” anını inceleyen uzmanlar, eklem çekildiğinde sıvının doldurmakla yükümlü olduğu alanın genişlediğini ve yeterli sıvı olmadığı için de hava boşluklarının oluşmak zorunda kaldığını söyledi. Ancak uzmanlar araştırmanın neden bazı insanların parmaklarını istediği zaman çıtlatabildiğini bazılarının ise bunu yapamadığı sorusuna cevap bulamadı. Ayrıca uzmanlar elde ettikleri bu bulguların ışığında parmak çıtlatmanın sağlığa zararlı mı yoksa yararlı mı olduğu konusunda da kesin bir sonuca varamadı.

Uzun Yaşamın 20 Sırrı

Formsante dergisi, uzun yıllar sağlıklı ve zinde yaşamak için gereken 20 maddelik “yapılacaklar” listesine yer verdi. İşte uzun ve sağlıklı yaşamanın 20 sırrı..

1-Uzman bir doktorunuz olsun:

“En iyi tedavi, hasta olmamayı sağlamaktır” görüşü, günümüzde doktorların sloganı oldu. Yani, doktorlar hastalıkları daha belirti vermeden önlemek gerektiği konusunda hemfikirler. Bunun en etkili yolu ise check-up’tan geçmek.

2-Check-up programı oluşturun:

20 yaşındaysanız, bir kez diyabet ve kolesterol ölçümü yaptırmalısınız. 30-40 yaş grubundaysanız, kolesterol ölçümünü iki yılda bir tekrarlamanız gerekiyor. Risk faktörü taşıyorsanız, diyabet testinizi de her 3 yılda bir tekrar etmelisiniz. Aktif cinsel hayata başlayan her kadın, 20 yaşından itibaren yılda bir kez pap smear testi yaptırmalı, 40 yaşından itibaren de yılda bir mamografi çektirmeli. Birinci derece akrabalarınızda meme kanseri varsa, daha sıkı takip altında olmalısınız.

3-Aşılarınızı yaptırın:

Uzmanlar yetişkinlerin her 10 yılda bir difteri ve tetanos aşılarını tekrar etmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Kronik hastalığı olanlar ve 60 yaşın üzerindekiler de sonbahar mevsiminde grip aşılarını mutlaka yaptırmalılar.

4-Genetik riskinizi araştırın:

Uzmanlar osteoporoz, meme kanseri ve diyabet gibi pek çok hastalıkta genetik etkenlerin büyük rol oynadığına dikkat çekiyor. Riskli gruba giriyorsanız, nasıl bir önlem almanız gerektiğini doktorunuza danışın.

5-Beslenmenize dikkat edin:

Bilimsel çalışmalar, beslenmedeki belirli düzenlemelerle kalın bağırsak ve mide kanserlerinin yüzde 90’ını, meme ve pankreas kanserlerinin ise yüzde 50’sini önlemenin mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bunun için antioksidan besin unsurlarından beta karoten, C ve E vitaminleri ile selenyum içeren besinleri bolca tüketmeniz gerekiyor.

6-Fazla kilolarınıza savaş açın:

Uzmanlar kadınların beden kitle indekslerinin 19-24 değerleri arasında olması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Bel çevresini kalça çevresine böldüğünüzde çıkan sonuç 0.85’in altında olmalı..

7-Yürüyün ya da bisiklete binin:

Sağlığınız için bu tarz egzersizleri haftada en az 3 kez 30’ar dakika yapın.

8 -Sigara içmeyin:

Uzmanlara göre, “Hiçbir şey, sigaradan kaçınmanız kadar sağlığınız üzerinde olumlu etki yaratamaz”.

9- Yeşil çay ve nar suyu için:

Yeşil çayın kötü kolesterol, yüksek tansiyon gibi kalp hastalığı risk faktörlerini azalttığı, yapılan çalışmalarla ortaya konmuş. Nar suyu da kolestrolü, kan şekerini dengeliyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

10-Seks ve uyku mutlaka olsun:

Seks kan dolaşımını canlandırdığı gibi pek çok hastalığı da önleyebiliyor. Aynı şekilde düzenli uyku da sağlığınız için birebir. Uzmanlar 6-8 saatlik uyku süresinin genellikle yeterli olduğunu belirtiyorlar.

11-Vitaminleri bilinçli kullanın:

C vitamini, bağışıklık sistemimizi güçlendirerek bizi hastalıklardan koruyor. Çinko, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde en önemli rol oynayan mineral olarak kabul edilirken, A vitamini de dokuların enfekte olmasını önlüyor.

12- Her gün süt için:

Kemiklerin yapımında rol oynayan kalsiyumun günlük takviyesi için bu çok önemli. Uzmanlar, 40 yaşından sonra herkesin 500 mg. kalsiyum alması (süt ürünü tüketmiyorsanız 1000 mg) gerektiğine dikkat çekiyor. D vitamini içeren preparatlar, kalsiyum takviyesi için ideal. Ancak yan etkilere yol açmaması için önce kalsiyum değerinizi ölçtürmelisiniz.

13- Selenyum ve E vitaminiyle gençliğinizi koruyun:

Selenyum, antioksidan özelliği sayesinde uzun yıllar genç kalmamıza yardımcı oluyor. Özellikle kan hücrelerinin zarar görmesini önlüyor. Hücrelerin, dolayısıyla dokuların yaşlanma sürecini yavaşlatıyor. Kanser oluşmasını önleyici etkisi de var. E vitamini de yaşlanmayı geciktirmenin yanı sıra bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

14- Kalbiniz için Omega-3 alın:

Uzmanlar, balık sevmiyorsanız, Omega 3 yağ asidi içeren preparatlardan kullanmanızı öneriyorlar.

15- Her gün bir Aspirin kullanın:

Her gün alınan bir Aspirin, kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu etki gösteriyor.

16- Bugünü yaşayın:

Uzmanlar, geçmişlerinden pişmanlık duyan kişilerin diğerlerine göre yaklaşık yüzde 25 daha fazla ölüm riski altında olduğunu ve pozitif kişilerden en az iki sene daha az yaşadıklarını belirtiyorlar.


17- Özgüveninizi besleyin:

İlerleyen yaşla egomuz da gelişiyor ama özgüvenimizi sık sık tazelememizin de bir sakıncası yok.

18- Sevdiklerinize zaman ayırın:

Sosyal ilişkilerimiz sağlığımız üzerinde çok önemli bir rol üstleniyor. Ne kadar çok güvendiğiniz arkadaşınız varsa, uzun yaşama şansınız da o kadar yüksek.

19- Stresle baş etmeyi öğrenin:

Özellikle kalp damar hastalığımız varsa, stres çok tehlikeli tablolar oluşturabiliyor. Kronik stres ise hücrelerin hızla yaşlanmasına neden olabiliyor.

20- Kahkahalar atın:

Gülerken stres hormonlarının üretimi kısıtlanıyor ve bağışıklık sistemi güçleniyor. Ayrıca akciğerlerden daha fazla karbondioksidin atılması sağlanıyor.

Ömrü uzatmanın yolları

Mutlu bir evlilik hayatınız olsun  Sosyal ve kültürel değişimlere uyum sağlayın Çevrenizle iyi bir iletişim kurun Hobilere sahip olun Sağlığınıza dikkat edin Gününüzü en iyi şekilde doldurun Etrafınızda olan bitenle ilgilenin Doğru ve bilinçli beslenin Fiziksel aktiviteyi ihmal etmeyin.

İşte kanserin 10 belirtisi

Kanserin 10 belirtisi şöyle:
1- Açıklanamayan kilo kaybı:

Birçok insan diet yapmadan kilo verdiği için mutlu olur ancak açıklanamayan kilo kaybı (yaklaşık 5 kilo) veya ani iştah kaybı kanserin en yaygın belirtilerinin başında geliyor. Bu belirti özellikle pankreas, mide, gırtlak veya akciğer kanserinde görülüyor.
2- İnatçı düşük ateş:

Bu özellikle lösemi, hodgkin lenfoma ve hodgkin olmayan lenfoma kanserlerinin ilk belirtileri arasında yer alıyor. Düşük ateş 37.6 ile 38.2 dereceleri arasını ifade ediyor. İnatçı düşük ateş ayrıca çok çeşitli enfeksiyonlardan da kaynaklanabiliyor.

3- Artan yorgunluk:

Daha önce hiç ihtiyaç hissetmezken, günde 3-4 saat kestirmeden duramıyorsanız, bu önemli bir kanser belirtisi olabilir. Özellikle kan basıncının düşmesine yol açan tüm kanser türleri ve löseminin belirtisidir. Yorgunluk ayrıca; kansızlık, uyku düzensizliği, kalp problemleri ve şeker, fibromyalji ve iltihaplı eklem hastalıklarından da kaynaklanıyor olabilir.

4- Ciltte iyileşmeyen yaralar veya deride değişiklik:

Deride oluşan asimetrik lekeler, lekelerin sıradışı renklerde oluşması veya lekelerin ortalama bir silgiden daha büyük bir alanı kaplaması, deri kanserinin en öldürücü şekli olan melanomanın belirtisidir.

5- Yutkunma problemi ve kronik ses kısıklığı:

Bunlar dudaklarda iyileşmeyen yaralar, sıradışı kanamalar, ağızda ağrı ve uyuşma, kronik gırtlak iltihabı, ağız kanserinin belirtileri olabilir.
6- Ağız içinde oluşan pamukçuk benzeri yaralar:

Bunlar tıp dilinde lökoplazi olarak adlandırılır. Bu beyaz lekeler yanağın iç tarafında, dilin alt veya yan kısımlarında oluşur. Bu lekeler pamukçuğun giderilmesinde uygulanan yöntemlerle ağızdan kaybolmaz.

7- İdrarda kan görülmesi:

Bu belirtinin genelde hastalar tarafından ciddiye alınmadığını belirten doktorlar, daha önce hiç görülmemiş bile olsa bunun hasta tarafından idrar yolu enfeksiyonuyla ilgili bir problem sanıldığını belirtiyor. Bu ihtimalle birlikte kanama, mesane kanserinin de belirtisi olabilir ve bir ürolog tarafından kontrol edilmesi gerekir. Mesane kanseri çoğu zaman artık tedavi edilemeyecek safhaya gelinceye kadar farkedilemez. Bunun nedeni de hastaların doktora gitmek için çok beklemeleridir. Benzer şekilde dışkıda kan görülmesi de kolon kanserinin önemli belirtilerinden biridir. Ancak dışkıda kan görülmesinin farklı sebepleri de bulunmaktadır.

8- Açıklanamayan ağrı:

Bu, testis kanseri veya kemik kanserinin erken semptomlarından biri olabilir. Tedaviye rağmen iyileşmeyen baş ağrısı, beyin tümörünün habercisi olabilir. Sırt ağrısı, kolon veya yumurtalık kanserini işaret edebilir. Doktorlar, sebebi bilinmeyen ağrıların en yaygın kanser belirtilerinden biri olduğunu belirterek, bu durumda hastaneye başvurulması gerektiğini belirtiyor.

9- Vücutta şişkinliklerin oluşması veya derinin sertleşmesi:

Göğüs ve testis dahil çok çeşitli kanser türlerinin belirtisidir. Bunlar kanserin erken belirtisi olduğu gibi, kanserin son safhasına da işaret ediyor olabilir.
10- Sürekli olan, sebebi açıklanamayan veya sıkıntı veren belirtiler:

Doktorlar, “Vücudunuzda yolunda gitmeyen bir şey varsa ve uzun süre devam ediyorsa, bunun normal bir durum olmadığını bilin. Vücudunuzun sesini dinleyin. Erken teşhis sayesinde hayatınız kurtulabilir” tavsiyesinde bulunuyor.

Şeker hastalarının dostu besinler

Sarımsak;
Doğal bir antioksidan olan sarımsağın faydaları saymakla bitmiyor. Kanı temizlemesi ve karaciğere dost bir yiyecek olması yanı sıra tansiyonu da dengelemektedir.

Sarımsak kan şekerini düşürür ve pankreastan insülin salınımını arttırır. Bu nedenle özellikle şeker hastalarına günde 3 diş çiğ sarımsak tüketmeleri önerilir.

Tarçın;

Tarçın şekeri düşürdüğü gibi insülin salınımını arttırır.

Şeker hastalarına doğal bir ilaç gibidir.

Genelde kabuklu tarçını demlediğiniz çaya katarsanız, ihtiyacınız kadarını alırsınız.

Çay;

Yapılan araştırmalar siyah çayın kan şekerini düşürdüğünü ortaya çıkarmıştır.

Ancak, günde 3 fincan siyah çay tüketmek gereklidir.

Süt;

Sütte bulunan yağ asitleri kan şekerini düşürücü özelliğe sahiptir.

Her sabah ve akşam içilen bir bardak süt, kan şekerini düşürmekte en iyi yardımcıdır.

Enginar;

Kanda bulunan şekerin yükselmesini önlediği gibi dengede de tutar.

Bu nedenle enginar, şeker hastalarının mutfağında olmalıdır. Ayrıca kansere karşı da korunmaya yardımcı olur.

Fasulye;

Fasulye glisemik indeksi en düşük sebzedir.

Bu nedenle fasulye yenildiğinde kan şekeri yükselmez hatta şekeri dengede tutar.

Bu nedenle fasulye şeker hastaları için en önemli besin maddelerinden biridir.

Yer fıstığı;

Yer fıstığı kan şekerine karşı etkilidir.

Özellikle yer fıstığı ezmezi, kan şekerini düşürücü etkiye sahiptir.

Bu tabi ki kaşık kaşık yiyeceksiniz anlamına gelmiyor. 1 çorba kaşığı yer fıstığı ezmesi 1 gün için yeterlidir.

Sıcak su mu yoksa soğuk su içmek mi daha sağlıklı?

Yaşamımızın en önemli yapı taşlarından biri su. Vücut ısımızın dengelenmesi, toksinlerin atılması, sağlıklı sindirimin gerçekleşmesi gibi birçok yaşamsal fonksiyonumuzu suya borçluyuz.

Suyun nasıl içilmesi gerektiğine gelince, bu konuda farklı görüşler mevcut. Suyun hangi sıcaklıkta içilmesi gerektiği özellikle diyet yapanların üzerinde durduğu bir konu. Soğuk suyun daha fazla kalori yaktırdığına dair bir düşünce var. Bu düşünceye göre vücudumuz soğuk suyu kendi sıcaklığına (37 derece) getirmek için enerji harcıyor ve bu da kalori yaktırıyor. Ancak bir araştırma soğuk su içenlerle, sıcak su içenler arasında kalori yakma açısından çok da kayda değer bir fark olmadığını ortaya çıkardı. Peki, gerçekten içtiğimiz suyun sıcaklığının kilo vermekle bir ilişkisi var mı? Suyu sıcak mı, yoksa soğuk mu içmek daha sağlıklı?

SICAK SU İÇMENİN FAYDALARI

Sıcak su, sindirim sisteminin düzgün çalışmasına ve kabızlığa iyi geliyor. Özellikle sabahları aç karnına bir bardak sıcak su içmek sindirimi hızlandırıyor. (Kabızlığa ne iyi gelir? başlıklı yazımızı da okumanızı öneriyoruz.
Sıcak su, toksinlerin vücuttan daha hızlı atılmasını sağlıyor. Sivilce gibi cilt problemlerine de iyi geliyor.
Sıcak su üst solunum yollarının açılmasına yardımcı oluyor.
Sıcak suyun en önemli faydalarından biri de vücuttaki kan akışını hızlandırarak ağrıları azaltması. Sıcak su özellikle eklem ağrılarına çok iyi geliyor.

SOĞUK SU İÇMENİN FAYDALARI

Soğuk su, kalp krizine karşı koruyor. Özellikle sıcak yaz aylarında soğuk su içmek vücudu rahatlatıyor, sıcak çarpmasına da iyi geliyor.
Soğuk su, sıcak suya göre midede daha az kalıyor ve vücut tarafından daha hızlı emiliyor.
Soğuk su, sıcak suya göre metabolizmayı daha fazla hızlandırıyor bu sebeple özellikle kilo vermeye yardımcı oluyor.

Asit Reflüsü İçin 6 Tedavi

Asit reflüsünden yakınan kişiler, ayrıca vücutlarının farklı bölgelerinde farklı rahatsızlıklardan da yakınmaya meyillidirler. Yanma hissi ve asidite hemen hemen her durumda uyku bozukluklarına ve horlamaya neden olur; dolayısı ile astıma, hazımsızlığa, kötü kokan nefese, yemek borusu iltihabına, ülser oluşumuna ve bazı durumlarda yemek borusu kanserine sebep olabilmektedir.
Asit reflüsü ve semptomları ile etkili şekilde savaşabilmek için günlük beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekmektedir. İşlenmiş yiyecekler, aşırı şeker, rafine gıda, kafein, alkol veya yağ gibi besinlerin tüketimini azaltmalısınız. Bunlar yerine, meyve, sebze ve tam tahıllı gıdaların, özellikle de bol miktarda lif içerenlerin tüketimini arttırmalısınız.   Eğer sık sık asit reflüsünden ve yukarıda belirttiğimiz semptomlarından yakınıyorsanız, muhtemelen takip eden ev yapımı tedavilerden biri size yardımcı olacak, rahatsız edici yanma hissi ve diğer semptomları ortadan kaldırabilecektir.

Aloe Vera Suyu

Aloe vera, sağlığınıza birçok açıdan faydalı olacak içeriklere sahiptir. Önemli özelliklerinden biri, anti-enflamatuar olmasıdır, bu sayede asit reflüsü semptomlarını azaltabilmektedir. Yemeklerden önce en az yarım bardak aloe vera suyu içmenizi tavsiye ederiz. Bu meyve suyunun ayrıca kabız giderici etkisi de vardır, aklınızda bulundurmalısınız.
Saf Elma Sirkesi

Saf elma sirkesi, asit reflüsünü tedavi edebilmek için oldukça popüler bir tedavi yöntemidir. Bir büyük bardak suyun içerisine bir yemek kaşığı saf elma sirkesi ekleyerek sirkeyi seyreltin ve ilk asit reflü semptomunu yaşadığınız an bu karışımı için.

Karbonat

Karbonat, bir diğer ekonomik malzemedir ve pH seviyesini düzenlemesi için tavsiye edilmektedir. Bu tedavi, ayrıca asit reflüsünü hafifletmek açısından da oldukça etkilidir. Karbonatı bir büyük bardak su içerisine bir çay kaşığı ekleyerek seyreltin ve bu şekilde tüketin.
Meyan kökü

Meyan kökü, aynı zamanda bir koruyucu gibi hareket eder çünkü midede bir tabaka oluşturur. Bu ise, asit reflüsünün rahatsız edici semptomlarını ortadan kaldırmak ve ortaya çıkmalarını engellemek açısından mükemmeldir. Meyan kökünü çay olarak veya esans olarak tüketmenizi tavsiye ederiz.

Zencefil

Birçok araştırma göstermektedir ki zencefil, mide koruyucu etkilere sahip bir bitkidir çünkü asitleri engelleyici ve Helikobakter pilori bakterisini bastırıcı özelliklerdedir. İşin gerçeği, bu doğal içerik, ülser engelleyici tedavi olan lansoprazolden sekiz kata kadar daha etkilidir. Asit reflüsü problemleri ile başa çıkabilmek için bir çay kaşığı taze zencefil ve bir fincan kaynar su ile bir çay yapın, beş dakika bekletin ve her yemek öncesi tüketin.
Glutamin

Glutamin, bir amino asittir ve Helikobakter pilori bakterisinden kaynaklanan mide ve bağırsak problemlerinin çözümlenmesinde oldukça etkilidir. Vücut bu amino asidi doğal olarak üretiyor olsa da; sığır eti, tavuk, balık, yumurta, süt ürünleri ve bazı meyve ve fesleğen, ıspanak gibi bazı sebzeleri tüketerek de bu asidi alabilmeniz mümkündür.

Asit Reflüsü ile Savaşta Yardımcı Diğer İpuçları

Yukarıda bahsettiğimiz ev yapımı tedavilere ilaveten asit reflüsü ile savaşta tavsiye edilen anahtar niteliğindeki bu önerilere de özen göstermeniz son derece önemlidir. Yemeklerinizi düzgünce yemek ve çiğnemek için yeterli miktarda zaman ayırın, böylelikle herhangi bir iltihaplanma veya mide baskısı hissetmezsiniz. Günün son öğünü hafif olmalıdır ve yatmadan en az üç saat önce tüketilmelidir. Asit reflüsüne sebep olabilecek tahriş edici veya asitli yiyeceklerden kaçının. Yemeğe başlarken, nişasta açısından zengin besinlerden kaçının. Sebze veya et ile yemeğe başlayıp ekmek veya patatesi sona bırakmak en iyisidir. Eğer obezite probleminiz varsa, kilo verme alternatifleri üzerine düşünmeniz gerekmektedir çünkü obezite, alt özofagus kasının kapalı kalmasını zorlaştırmaktadır; asit reflüsüne sebep olan da budur. Aşırı alkollü içecek tüketiminden kaçının çünkü bu tarz içecekler tahriş edici etki ederler ve asit reflüsüne adeta davetiye çıkarırlar.

Mars Gıda Türkiye’de de ürünlerini geri çağırdı

Karar şirketten yapılan basın açıklaması ile duyuruldu. Sağlık uzmanları ise durumu değerlendirdi ve çikolata ambalajlarında da kullanılan ve plastik maddelerin sertleşmesini sağlayan fitalat maddesinin özellikle çocuklara büyük zarar verebileceğine işaret etti.

Açıklamada Mars Gıda Türkiye’nin, Hollanda Veghel’deki fabrikasında üretilip Türkiye’de satışa sunulan Snickers 5’li Paket, SNICKERS 80 Gram ve SNICKERS Minis 206 Gram çikolataları arasından kısıtlı sayıda ürünü tedbir amaçlı olarak toplatma kararı aldığı belirtildi.

SADECE HOLLANDA’DA ÜRETİLENLERİ KAPSIYOR

Açıklamada, geri çağırma işleminin yalnızca Hollanda’da üretilmiş olan aşağıdaki ürünleri kapsadığı, aşağıdaki TETT tarihini içermeyen, parti numarasına sahip olmayan veya Hollanda dışında üretilmiş olan ürünlerin bu durumdan etkilenmediği belirtildi.

SAĞLIK UZMANLAR NE DİYOR?

Acıbadem Etiler Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu, konuyla ilgili olarak hurriyet.com.tr’ye şöyle dedi:

“Fitalat plastik malzemelerin sertleştirilmesi veya yumuşatılması için kullanılan bir tür kimyasaldır. Renkli ambalajlarda, plastik şişelerin içeriğinde sıklıkla kullanılır. Plastik şampuan şişeleri, kozmetik malzemeleri, renkli gıda ambalajları, vücut spreyi, saç spreyi, parfüm, kolonya ve duvar kaplama malzemelerinde yer alır. Fitalat dediğimiz kimyasal maddenin gıdaya geçişi ısı yardımıyla olabildiği gibi uzun süre gıdayla etkileşime giren ve son kullanma tarihi yaklaşmış besinlerin yapısına da karışabilir. Türk Gıda Kodeksi fitalat içeriği konusunda belirli bir sınır koymuş ve bunun üzerindeki üretimi ve sunumu yasaklamıştır. Fakat yine de yerel merkezlerde örneğin zeytinyağının plastik şişelerde uzun süre saklanması yağın reaksiyona girerek fitalat içeriğini arttırmaktadır.

Saklama koşullarına özen gösterilmeli ve uygun kaplar tercih edilmelidir. Fitalat yoğunluğu yüksek gıdaların tüketimi ile özellikle erkek çocuklarda testiküler gelişim yavaşlar ve sentetik östrojen salgısı ile erkek çocuklarda cinsel tercihler farklılaşabilir. İlerleyen dönemde cinsel işlev bozukluğu veya erken antropoz ile karşılaşılabilir. Gebelik döneminde yoğun fitalata maruz kalan annelerin bebeklerinde doğumsal gelişim bozukluklarına rastlanabilir. Östrojen benzeri salgıya neden olduğundan endokrin bozukluklara ve kansere neden olabilir. Astım, obezite, erken ergenlik, erken menopoz ve çeşitli karaciğer rahatsızlıklarını tetikleyebilir. Fitalatın vücuttaki miktarı idrar örneklerinden yola çıkılarak değerlendirilir.”

‘Snickers’ skandalında yeni detay: Ürünler çoğunlukla Avrupa’dan çağrılacak

“YILLIK 150 MİLYON LİRALIK ÜRÜN SATIYOR”

Mars Gıda’nın Türkiye’deki ürünlerini, distrübütörler aracılığı ile yapıyor.

İstanbul’da bulunan dağıtıcı bir firmanın sahibi yaptığı açıklamada “Mars’ın Türkiye’de yıllık 150 milyon liralık bir satışı var. Bizler ürünü, doğrudan Mars’ın şirketinden temin ediyoruz. Ürünlerin Türkiye içinde dağıtımı yanı sıra, Türkiye üzerinden ihracat da yapılıyor. İran, Irak gibi ülkeler, ürünleri Türkiye’deki firmalardan alıyor. Türkiye’de satışı yapılan ürünler de Hollanda fabrikasından geliyor. Mal verdiğimiz müşterilerimiz de kaygılı bu süreçte ‘ne yapacağız’ diye bize soruyorlar” dedi.

2001’DEN BU YANA TÜRKİYE’DELER

Mars Grubu, Türkiye’deki faaliyetlerini bağlı şirketi üzerinden yürütüyor. Bunun için Eylül 2001’de Mars Gıda Ürünleri Ticareti Limited Şirketi kuruldu.

Distribütör firmalar, ürünleri doğrudan bu firmadan alıyor.

Bu firma, Mars’ın ithalatçı firması olarak işlev görüyor.

Açıklamaya göre toplatılan ürünlerin detayları şöyle:

Snickers 5’li paket

Parti No: 550E1NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 04/12/2016

Parti No: 550E2NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 04/12/201

Snickers 80gr

Parti No: 551D3NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 11/12/2016

Parti No: 551E1NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT):11/12/2016

Parti No: 551E2NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 11/12/2016

Parti No: 551E3NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 11/12/2016

Parti No: 552B1NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 18/12/2016

Parti No: 552B2NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 18/12/2016

Parti No: 552B3NLD03

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 18/12/2016

Snickers Minis 206g

Parti No: 551C2NLD04

Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT): 11/12/2016

TÜKETİCİLERE TELEFON VE İLETİŞİM BİLGİLERİ VERİLDİ

Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Söz konusu etkilenme ihtimali, Türkiye’deki toplam ürünlerimiz arasında oldukça sınırlı bir ürün yelpazesini içermektedir ve yukarıda bahsi geçen ürünler arasında yalnızca Hollanda’da üretilenler açısından bir risk söz konusudur. Hollanda fabrikasında üretilen ve yukarıdaki TETT ile parti numarasına sahip ürünler dışında herhangi bir çikolata veya paketli ürünümüz bu durumdan etkilenmemiştir. Mars’ın başka bir fabrikada üretilmiş herhangi bir ürünün etkinlenmiş olması söz konusu değildir.

Daha fazla bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz:

tuketici.TR@effem.com

0212 213 6300

MALİYETİ HENÜZ AÇIKLANMADI

Mars, şirket tarihinin en büyük geri çağırmasının finansal detaylarına yönelik herhangi bir açıklama yapmadı.

Güncelleme Tarihi: 25 Şubat 2016, 15:01

Hafızayı güçlendiren besinler

Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, hafızayı güçlendiren besinlerin tüketimi konusunda uyardı.

Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, “Eskiden, hafızanın zayıflamasının tamamen yaşlanma ile ilgili olduğu düşünülürken günümüzde yetersiz beslenmenin de hafızanın zayıflamasına neden olduğu bilinmektedir. Yediğiniz gıdalar ve ‘yemedikleriniz’ beyin fonksiyonlarını etkileyerek, konsantrasyonun ve hafızanın ilerleyen yaşa rağmen keskin kalmasını sağlayabilir dedi.

Küçük, hafızayı güçlendirmek için tüketilmesi gereken besinleri şöyle sıraladı:

Balık:

Yağ oranı yüksek olan gıdalar genellikle belleği güçlendirmek için tavsiye edilmez, ancak omega-3 yağ asitleri bilişsel fonksiyon üzerinde olumlu etkiye sahiptir. Haftada en az 2 kez, özellikle omega-3 bakımından oldukça zengin olan ton, somon gibi yağlı deniz balıklarını tüketmek beyninizin ihtiyaç duyduğu omega-3 yağ asitlerini almanız için yeterli olacaktır.

Bitter çikolata:

Beyin reseptörlerini aktive etmek için endorfin salınımını arttır. Yüksek kakao içeriğine sahip birkaç bitter karesi güçlü antioksidanlar içerir, doğal uyarıcıları sayesinde odaklanma ve konsantrasyonu artırır.

Yaban mersini, çilek, böğürtlen:

Beyini serbest radikal hasarından korumada etkilidirler. Bellek arttırıcı fitokimyasal olan antosiyaninden zengindirler. Kırmızı üzüm, kivi, portakal ve elma da beyin gücünün artışı için diğer mükemmel besinlerdir.

Süt, yoğurt, peynir:

Mükemmel birer protein kaynağıdırlar. Vücuda yavaş ve sabit bir enerji kaynağı sağlayıp, gün içinde hafızamızın ayakta kalmasına destek olurlar. Protein içeren besinler aynı zamanda vücudu uyaran kimyasallar olan epinefrin ve dopamin seviyelerini de arttırırlar.

Yumurta:

Beyindeki hafıza bölümü için gerekli olan vitaminleri (A, D, B12, B grubu) barındırır. Beyinden sinyal alıp, gönderme için gerekli önemli bir aminoasit olan tirozini içerir, vücudun uyanık kalmasını sağlar.

Tam tahıllar:

Esmer pirinç, esmer ekmek, yulaf, darı vb. B6, B12 ve folik asit içerirler. Hafızayı korumak, konsantrasyon ve beyine kan akışını sağlamak için gereklidirler.

Kuruyemiş ve tohumlar:

Ruh halini pozitif yönde etkilerler. Kabak ve ayçekirdeği kognitif fonksiyonları arttırırlar. Uykusuzluk ve hafif depresyon durumlarında rahatlamaya yardımcı olur.

Kırmızı lahana:

Beyin hücre hasarını azaltmak ve uzun süreli hafızayı canlandırmak için gerekli polifenolleri (fisetin ) içerir. Bu alzheimer hastalığının önlenmesi ve tedavisinde yararlıdır. Kırmızı soğanda iyi bir seçimdir.

Brokoli ve kuşkonmaz:

K vitamininin zengin kaynaklarıdır. Bilişsel fonksiyonları ve beyin gücünü arttırmada etkilidirler.

Fıstık ezmesi:

Beyinin odaklanması ve dikkat için gerekli olan B6 vitamininden zengindir. Kızarmış bir dilim ekmek üstüne 1 yemek kaşığı kadar fıstık ezmesi ve üzerine eklenmiş muz dilimleri ile B6 vitamininden zengin bir ara öğün yapabilirsiniz.

Kırmızı soğan:

Kırmızı soğan, hafızayı geliştiren ve unutkanlığı önleyen quercetin isimli bileşen bakımından zengindir. Aynı zamanda iyi de bir folik asit kaynağıdır.

Sakın çorapla uyumayın!

Kan dolaşımının bozulması ayakta morarmalara, derinin kurumasına ve uzun vadede tırnaklarda şekil bozukluklarına bile neden olabilir.

Çorapla yatağa girmek ayrıca terlemeye ve ayakların havasız kalmasına yol açacağından ayakta mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir.

Alerjik dermatitlere neden oluyor

Çorapla yatmanın ortaya çıkaracağı bir diğer sorun da ayakta çıkabilecek egzamalardır. Çorapta kalan deterjan artıkları uzun temas sonucu irritan dermatitlere ya da alerjik dermatitlere neden olup ayakta kaşıntı, kızarma, kepeklenme gibi şikayetler yaratabilir, ayrıca deride kurumayla birlikte kaşıntılara neden olabilir. Bu yüzden gece yatarken çorapların çıkartılmasını deri ve ayak sağlığı açısından son derece önemlidir.

Doğru çorap kullanımı

Ayakkabılar, ayağı terletmeyen, pamuklu çoraplarla giyilmeli, çoraplar sık değiştirilmeli ve yıkandıktan sonra iyi durulanmalıdır. Çorapta deterjan artıkları kaldığı taktirde kaşıntı yapabilir.

Ayak bakımı

Tırnaklar ete batmayacak şekilde düz olarak kesilmeli, hijyenik olmayan aletlerle pedikür yapılmamalı, ayaklar yıkandıktan sonra parmak araları iyice kurulanmalı ve uygun bir kremle ayak kremlenmelidir. Bu faktörlere dikkat edilmezse, ayakta çeşitli ortopedik bozuklukların yanı sıra mantar, nasır, egzama, tırnak batması, tırnak enfeksiyonları gibi birçok dermatolojik sorunla karşılaşmak mümkündür.

Vitamin Eksikliğinin Az Bilinen Belirtileri

Arabanız bozulduğu zaman olduğu gibi, vücudunuzda da bir sorun olduğunda size devamlı sinyaller gönderir. Gerekli önlemleri çok geç olmadan alabilmek için bu sinyallere kulak vermeniz gerekir. Aşağıdaki makalemizde hem vitamin eksikliğini işaret eden az bilinen sinyallerden hem de her bir vitamin eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan farklı belirtilerden bahsedeceğiz.

Bugünlerde vücudunuzun ihtiyacı olan her vitamin çeşidini günlük sıradan beslenme düzeninizle karşılamakta zorlanabilirsiniz. Diyette olduğunuz için yeterli yemek yememeniz vücudunuzdaki vitamin seviyesinin normalin altında olmasının bir nedeni olabilir.

Yeteri kadar vitamin almadığınızda ne olur?

Doktorlara göre, sadece günlük vitamin eksikliği kendi başına hastalıkların oluşmasına neden olmaz, ancak ortaya çıkmaları için “ortam hazırlar.” Yani vücudunuz normal şekilde çalışmak için mücadele eder. Vitaminler vücudunuzda oluşan bütün reaksiyonlarda katalizör görevi görür. Vitaminler azaldığı zaman ise vücudunuz size bir şeylerin yanlış gittiğine dair sinyaller verir. Bu sinyallere dikkat etmeniz gerekir.
İşte vitamin eksikliğinin en az bilinen 5 belirtisi:

Ağız kenarında görülen çatlaklar

Eğer aynada bunu görüyorsanız sebebi muhtemelen daha hızlı yaşlanmanız değildir. Demir ve çinko eksikliğine ek olarak özellikle riboflavin (B2), niacin (B3) ve B12 gibi B vitamini türlerinin eksikliğinden kaynaklanma ihtimali daha fazladır. Dengeli bir beslenme düzeni olmayan vejetaryenlerde oldukça sık görülen bir durumdur. Vejetaryen olmayanlarda çözüm daha fazla somon, yumurta, deniz tarağı ve istiridye (ya da genel olarak tüm deniz ürünleri) yemektir. Balık da yemeyen koyu vejetaryenler ise mercimek, fıstık, kurutulmuş domates, susam ve ıspanak yemeyi deneyebilir. Vücudun demir emilimini arttırmak için C vitamini almak da iyi bir fikirdir. Yukarıda saydığımız yiyecekleri brokoli, lahana, karnabahar ve kırmızı dolmalık biberle birlikte tüketebilirsiniz.

Ciltte kırmızı lekeler ve aşırı saç dökülmesi

Çinko eksikliği bunların oluşmasına neden olabilir. Saç dökülmesi bu mineral eksikliğinin açık bir göstergesidir, ancak yaraların geç iyileşmesi, kalıcı cilt kuruluğu, isilik, ciltte kırmızı lekeler ve morluklar da görülebilir. Eğer B7 (biotin) vitamini eksikliği ve yağda çözünen vitaminler olan A, D, E ve K vitamini eksiklikliği çekiyorsanız bu belirtileri de gözlemleyebilirsiniz.

Eğer çiğ yumurta yiyorsanız bu durum belli bir proteinin emilimini engellediği için muhtemelen biotin eksikliği ile karşılaşabilirsiniz. Çözüm ise daha fazla ceviz, kabak çekirdeği, tam tahıl, pastörize edilmemiş süt, somon, avokado, karnabahar, mantar, ahududu ve muz tüketmektir.

Yanak, kol ve kalçadaki akne benzeri kırmızı ve beyaz şişkinlikler

Bu, temel yağ asitleri ile A ve D vitamini eksikliği çektiğinizde ortaya çıkar. Akneden farklı olarak bu lekeler daha serttir ve kopartmaya çalıştığınızda canınızı çok fazla yakarlar.

Bunun çözümü doymuş ve trans yağların tüketimini azaltıp sağlıklı yağların tüketimini arttırmaktır. Beslenmenize daha fazla somon, keten tohumu, chia ile badem ve ceviz gibi kabuklu yemişleri eklemelisiniz. Eğer daha fazla A vitamini almak istiyorsanız havuç, tatlı patates ve kırmızı dolmalık biber yemeyi deneyebilirsiniz. Bu gıdalar sayesinde beta karoten ihtiyacınızı karşılarsınız.

El ve ayaklarda karıncalanma ve uyuşma

Böyle bir durumda eksikliğini çektiğiniz şey B vitaminidir. Daha detaylı söylemek gerekirse B6, B9 (folik asit) ve B12 vitaminleridir. Bu vitaminler doğrudan deride bulunan dış sinirleri etkiler. Karıncalanma ve uyuşma belirtilerine depresyon, sıkıntı, yorgunluk, anemi ve hormonal dengesizlikler eşlik edebilir. Çözüm ise kuşkonmaz, ıspanak, fasulye, yumurta, istiridye, midye, ahtapot ve deniz tarağı gibi yiyecekler tüketmektir.

Kramplar ve ayaklara, baldırlara, ayak tabanına ve bacakların arka tarafına saplanan ağrılar

Bunların oluşmasının sebebi potasyum, magnezyum ve kalsiyum eksikliğidir. Biri, ikisi veya üçü birden olabilir. Eğer sıkı bir antrenman programı uyguluyorsanız aşırı terleme nedeniyle daha fazla mineral ve suda çözünen vitamin (B grubu vitaminleri) kaybedersiniz. Sıkı çalışmanızı durdurmak yerine aşağıda sayacağımız gıdaları beslenmenize eklemeyi deneyebilirsiniz: Muz fındık, badem, bal kabağı, kiraz, vişne, elma, brokoli, greyfurt, lahana, karahindiba ve ıspanak.

Her bir vitamin eksikliğinin ortaya çıkardığı sonuçlar

Yukarıda saydığımız vitamin eksikliğinin 5 belirtisine ek olarak, beslenme düzeniniz dengesiz olduğunda karşılaşabileceğiniz başka problemler de vardır.

A vitamini

A vitamini eksikliği yorgunluğa, gece görmede zayıflığa, cilt ve diş problemlerine, diş eti kanamalarına ve genel olarak hastalıklara yatkınlığa neden olur.

B vitamini

Eğer B1 vitamini eksikliği çekiyorsanız karşılaşacağınız sorunlar uykusuzluk, yorgunluk, halsizlik, kaslarda zayıflık, depresyon, asabiyet, kilo kaybı, mide ve bağırsak problemleri ile kalp rahatsızlıklarıdır. Eğer B2 vitamini seviyenizde düşüklük varsa gözleriniz kanlanır, ağız ve dilinizde yaralar çıkar, saçlarda yağlanmayla birlikte deri iltihapları oluşur ve kendinizi devamlı yorgun hissedersiniz. B3 vitamini eksikliği ise baş ağrılarına, enerji düşüklüğüne, ağız kokusuna, asabiyete, ülsere, iştah kaybına, mide ve bağırsak problemlerine neden olur. B5 vitamini eksikliğinde kramplar, yorgunluk, ayaklarda yanma hissi, kalpte ritm bozukluğu, uyuma zorluğu ve devamlı bir kusma hissi yaşarsınız.

B6 vitamini eksikliği uykusuzluğa, anemiye, cilt rahatsızlıklarına, saç dökülmesine, kramplara ve ödeme neden olur.

Son olarak B12 vitamini eksikliği ise yorgunluğa, ishale, denge problemlerine, depresyona, iştah kaybına, sinir iltihabına, ağız ve dilde yaralara sebep olur.

C vitamini

Eğer yeteri kadar C vitamini almıyorsanız bu durum yara veya çatlakların daha yavaş iyileşmesine, burun ve diş eti kanamasına, eklemlerde ağrı ve şişkinliğe, sindirim problemlerine, anemiye ve vücutta morluklara neden olur.

D vitamini

D vitamini eksikliği kemiklerin zayıf olmasına, yaraların iyileşmesinde gecikmeye, rikets problemine, diş çürümelerine, böbrek taşlarına, kas zayıflıklarına ve kalsiyum emiliminde zorluğa neden olur.

E vitamini

Bu vitaminin eksikliği anemiye, kalp rahatsızlıklarına, üreme problemlerine, asabiyete, reflekslerde zayıflığa, yürüme zorluğuna veya denge sağlamada güçlüğe neden olabilir.

Diş çürüklerini önlemek bu kadar basit

Ksilitol, ağza alındığı zaman ağızda ferahlık hissinin oluşmasına neden olan ve tadı şekere çok benzeyen bir maddedir. Görüntüsü de şekere benzer ancak kan şekerini ani şekilde yükseltmediği gibi kalorili de değildir. Diyetlerde de sıklıkla karşımıza çıkan bu madde, diş sağlığı açısından da son derece faydalıdır.

Günümüzde sakız, pastil ve ksilitol tozlarından sağlanabilen ksilitolün dişler, diş eti ve çene kemikleri üzerindeki pozitif etkisini Diş Hekimi Pertev Kökdemir anlattı…

“Ksilitolün düzenli bir şekilde şeker yerine kullanımının etkisi bazı yönlerden pozitiftir. Ağızda çözünürken tükürük salgılanmasını uyarmaktadır. Bu durum, tükürüğün mine oluşumu ve sertleşmesi için gerekli olan çok miktarda kalsiyum fosfat içermesi açısından avantaj sağlamaktadır. Ksilitol minenin içinde minerallerin depolanmasını destekler. Ayrıca ağız içindeki asit içeriklerinin etkisini azaltır. Diş çürüklerine neden olan bakterilerin dişlerin üzerine yapışması ve orada kümelenmesi için düşük seviyede pH’a ihtiyaçları vardır. Çürük oluşturan bu bakteriler (s. mutans) sadece asit ortamda (pH seviyesi 4-5) zarar verici plak oluşturabilir. Ksilitol ağız içindeki pH seviyesini arttırarak dişlerin çürük oluşumuna karşı korunmasında önemli derecede katkı sağlar.”

KSİLİTOL SAYESİNDE ÇÜRÜK POTANSİYELİNDE AZALMA

Diş Hekimi Pertev Kökdemir, “Ağız ortamında ksilitolün bulunması, şeker ya da nişasta gibi karbonhidratları laktik aside dönüştürerek dişte hasara sebep olan bakterilerden etkili bir biçimde korunma sağlar. Günlük olarak düzenli kullanıldığında, ağız florasının olumlu yönde değişmesine yardım eder. Bu yönden ksilitol, streptococcus bakterisi popülasyonunu etkileyerek çarpıcı biçimde çürük oluşma potansiyelini azaltır. Ksilitol, bakterileri öldürmez ama zarar verici içeriklerinin üretimine engel olur. Finlilerin yaptığı çalışmalara göre ksilitolün gün boyunca katkı sağlaması için kullanılması gereken optimal günlük miktar 9-12 gram arasındadır. Günümüzde ksilitol; sakız, pastil ve ksilitol tozlarından sağlanabilir” diyor.

KEMİK KAYBINA SEBEP OLABİLİR

Almanya’da tüm yetişkinlerin sadece yüzde 1’inin çürüğü yoktur diyen Diş Hekimi Pertev Kökdemir sözlerine şöyle devam ediyor; “Çürük, bakteriler tarafından üretilen asitlerin dişleri etkilemesi sonucu oluşur. Bu durum şeker ya da nişastanın metabolize edilmesinden kaynaklanır. Bakterilerin dişlerin yüzeyine yapışması için asidik ortam (pH 4-5) gereklidir. Eğer bakteriler dişlerin boyun kısımlarında birikir ve plak üretmeye başlarsa; periodontal hastalıklar görülebilir. Bu süreç boyunca yayılmış bakteri artıkları dişeti iltihabına (gingivitis) neden olur. Bu hastalığın ileri safhası periodontitis olarak adlandırılır ve sadece dişeti çekilmesi değil, dişler etrafında kemik kaybı da görülür.”

ÖNLEYİCİ TEDAVİNİN ÖNEMİ BÜYÜK

Diş çürükleri ve diş eti hastalıklarının önlenmesindeki en etkili yöntem, diş fırçalama ve diş ipi kullanımından oluşan ağız bakımını kapsayan mükemmel bir önleyici tedavidir diyen Kökdemir, “Aynı zamanda beslenme de önemli rol oynamaktadır. Sağlıklı ve mümkün olduğunca az şeker kullanımı olmalıdır. Özellikle bunlara ek olarak düzenli ksilitol kullanıldığında çürük oluşturan bakterilerin hiç şansı olmayacaktır” dedi.

BİR DAKİKA BOYUNCA AĞZINIZDA TUTUN AMA YEMEYİN

Her yemekten sonra yarım çay kaşığı ksilitolün ağza alınması tavsiye edilir diyen Diş Hekimi Pertev Kökdemir, “Ksilitol yenmemelidir” diyerek de özellikle uyarıyor. “Çünkü bu madde en iyi ağız boşluğunda çözündüğünde yarar sağlar. Bu süreçte pH seviyesinin yükselmesinde istenilen etkinin sağlanması için tükürük üretimi hızlanır. Dişlere yararı için bir dakika boyunca ağızda kalmalıdır. Ksilitol antibiyotik gibi çürük yapan bakterileri direkt olarak öldürerek etkilemez. Ama şeker ve nişastanın laktik asite dönüşmesini önler. Bunun ötesinde pH seviyesini yükselterek bakterilerin diş yüzeyine yapışmak amacıyla bir araya toplanmasına engel olur.”

DİŞ YÜZEYİ PÜRÜZSÜZ BİR HAL ALIR

“Ağzın ksilitol ile çalkalanması sonucu tükürük içeriğinde bulunan kalsiyum fosfat sayesinde meydana gelen remineralizasyonla (yeniden mine oluşumu) diş yüzeyinin daha pürüzsüz, kaygan bir hal alması dikkat çekici bir etkidir. Her gargaradan sonra diş yüzeyi daha da pürüzsüz bir hal alır ve bu da bakterilerin dişlere yapışmasını zorlaştırır. Birçok çalışma düzenli gargara yapma, sakız çiğneme ya da pastillerin kullanımının çürük oluşumunda bilinen en etkili önleyici tedavi yöntemleri olduğunu ifade etmektedir.”

Kambur durmak ruh halimizi olumsuz etkiliyor

Artık çoğumuz teknoloji bağımlılığı nedeniyle hareketsiz yaşam tarzını benimsiyoruz. Elimizden hiç düşürmediğimiz akıllı telefonlarımız nedeniyle birçoğumuzda Tech-Neck hastalığı görülmeye başladı bile. Bu teknoloji alışkanlıkları, bize doğru ve dik durmayı unutturdu neredeyse. Peki, dik durmak neden önemli? Çünkü her yamuk, kambur ve öne doğru eğilmiş şekilde durduğumuzda omurgamıza ve boynumuza ağırlığımızı veriyoruz. Kafamızın sürekli bu şekilde öne doğru eğik durması kronik boyun ve kas ağrılarına, kollarda ve ellerde uyuşmaya, sinirlerin sıkışmasına ve hatta sağlıksız nefes alıp vermeye yol açıyor. Yeterince ciddi değil mi? Yalnızca bu da değil. Öne doğru eğik duruş yalnızca fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da ruh halimizi etkiliyor. Akıllı telefon bağımlılığımız sayesinde sürekli bir şekilde omurilik ve boynumuza baskı uyguluyoruz ki bu farkında olmasak da ruh halimizi oldukça etkileyen bir durum.

Depresyon duruşu etkiliyor

Harvard Üniversitesi’nden Profesör Amy Cuddy yaptığı TED konuşmasında günümüz teknoloji bağımlılığı sonucunda oluşan yanlış duruş hakkında şu önemli bilgilerden bahsediyor: “Duruşunuzun beyin sağlığınızı etkilemenin yanı sıra stres seviyeniz, duygularınız, ruh haliniz, hafızanız ve hatta davranışlarınızın üzerinde bile etkileri var. 2010 yılında Brezilya’da majör depresyon hastası kişilerin duruşları üzerinde bir çalışma yapıldı. 10 hafta boyunca 34 depresyon hastası ve 37 sağlıklı gönüllünün duruşları değerlendirildi. Araştırmacılar depresyonun evreleri boyunca kişilerin duruşunu değiştirdiğini, depresyondaki kişilerin duruşlarının gitgide öne doğru ve kambur bir hal almaya başladığını gözlemledi.”

Yanlış duruş davranış bozukluklarına yol açıyor

Almanya’daki Hildesheim Üniversitesi’nde 30 depresyon hastası üzerinde yapılan bir başka araştırmada ise, kambur ve yanlış duran kişilerin negatif anılarını hatırlama oranının daha yüksek olduğu görüldü. Daha sonra bu kişilerinden duruşlarını düzeltmeye çalışmaları istendi ve daha dik durmaya başlayan hastaların eskiye göre daha az olumsuz anıları hatırladıkları görüldü. Bu araştırma da duruşumuzun hafızamız üzerinde de ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Amerika’da yapılan ve Amerikan Psikoloji Birliği tarafından yayınlanan bir başka çalışmada ise, 74 denek farklı şekillerde durmuş veya oturmuş. Duruşu bozuk, öne doğru ve kambur olanların daha stresli, daha özgüvensiz ve verilen sorulara daha olumsuz cevaplar verdiği gözlemlenmiş. Fakat aksine dik duran kişilerin daha özgüvenli ve olumlu bir ruh hali içinde olduğu görülmüş. Bu araştırmalar yanlış duruşun kronik stresi, negatif düşünceyi ve depresyonu arttırdığını gözler önüne seriyor. Bunların sürekli hale gelmesi ise davranışlarımızı oluşturuyor, yani daha stresli ve olumsuz davranan bireyler haline geliyoruz. Üstelik bu yanlış duruş şekilleri kullandığımız elektronik cihaza göre de farklılık gösteriyor. Bilgisayar kullanırken, akıllı telefon ya da tablet kullanırken farklı yanlış duruşlarımız var. Düşünülenin aksine bilgisayar başında otururken değil, küçük cihazları kullanırken omurga ve boynumuza daha fazla zarar veriyoruz.

Duruşumuzu nasıl düzeltebiliriz?

Bu araştırmaların sonuçlarına baktığımızda da doğru ve dik durmanın hem fiziksel hem de ruhsal olarak olumlu etkileri olduğu ortada. Duruşumuzu düzeltmek için çeşitli egzersizler de mevcut. Bunları düzenli olarak yapmak, gün içinde de bilgisayar ve akıllı cihazları kullanırken dikkat etmek duruşumuzu düzeltmeye yardımcı olabilir.  Masa başında yapabileceğimiz kolay egzersizlerini veya Düzgün duruş için pratik egzersizlerini uygulayarak duruşunuzu düzeltmeye ve dolayısıyla ruh halinizi de daha olumlu bir yönde değiştirmeye yardımcı olabilirsiniz.

8 saatten fazla 7 saatten az uyumayın

Uykunun azı da fazlası da zararlı. New York Üniversitesi Tıp Fakültesinin Amerika’da 290 bin kişi üzerinde yaptığı araştırmaya göre, günde 7 ila 8 saat arasında uyuyanların felç riskinin düşük olduğu görüldü. Ancak günde 8 saatten fazla uyuyanlarda felç riskinin yüzde 146 arttığı ortaya çıktı. Fazla uykunun yanında gereğinden az uyumak da felce davetiye çıkarıyor. Günde 7 saatten az uyuyanlarda bu riskin yüzde 22 olduğu görülüyor.

Felçten korunmak için egzersiz şart

Felç, beyne kan akımı sağlayan damarlardan birinin aniden tıkanmasıyla, beyne giden kan akımının yavaşlaması veya durması sonucu meydana geliyor. Felçten korunmanın en iyi yolu ise düzenli spor yapmak. Araştırmacılar, felce yakalanmak istemeyenlere haftada 3 ila 6 kez, en az 30’ar dakika egzersiz yapmasını öneriyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre felç, kalp krizi ve kanserden sonra en yaygın 3. ölüm nedeni.

Kemik sağlığınızı korumak için önleminizi alın

Yaş faktörünün yanı sıra, bazı hastalıklar ve çevresel faktörler de kemik sağlığını olumsuz etkiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Demirtaş, kemik sağlığının korunması hakkında bilgi verdi.

Böbrek ve karaciğer hastalıkları kemiklerde yumuşamaya neden olabilir

Kemik sağlığını olumsuz etkileyen ve işlevlerini bozan hastalıkların başında; tiroid ve paratiroid bezlerinin hastalıkları gelmektedir. Böbrek rahatsızlıkları da kalsiyum-fosfor metabolizmasını etkilendiği için kemiklerde yumuşamaya neden olabilmektedir. Romatoid artrit ve bağ dokusu hastalıklarının tedavisinde kullanılan kortizon, kemiklerin ekleme yakın yerlerinde bölgesel doku ölümüne yol açarak eklemlerin fonksiyonun bozar. Ayrıca karaciğer hastalıklarında da kemik metabolizmasını kontrol eden enzimlerin etkilenmesi durumunda kemik döngüsünün bozulmasına bağlı yumuşamalar görülebilmektedir.

Bilinçsiz ilaç kullanımı kemik erimesine yol açabilir

Kemiklerde oluşabilecek sorunlar yalnızca hastalıklardan kaynaklanmamaktadır. Bunun yanında; yaşam şekli ve ilaç kullanımı gibi değişkenlerin de kemik sağlığı üzerinde etkileri bulunmaktadır. Hareket etmek genel sağlık açısından olduğu gibi kemik sağlığı açısından da çok önemlidir. Bununla birlikte kortizon, kan sulandırıcılar, sara, kanser ilaçları, guatr, mide ve psikiyatri ilaçları gibi bazı ilaçlar da kemik metabolizmasını bozabileceği için uygun kullanımı mutlaka doktor yönlendirmesi ile olmalıdır.

Obezite kemikleri daha kırılgan hale getiriyor

Sigara ve aşırı alkol tüketimi ile düzensiz beslenmenin neden olduğu obezite de kemik sağlığını olumsuz etkileyen diğer faktörlerdir. Kemik kaybı hızı özellikle menopoz dönemindeki kadınlarda önemli ölçüde artar. Kahve, şekerli ve asitli içecekler gibi yüksek düzeyde kafein içeren besinler, aşırı protein alımı, tuz tüketimi ve idrarla kalsiyum atımını arttırır.

Kemik ağrılarının sebebi tümör olabilir

Kemik yoğunluğu, kemikteki kalsiyum minerali miktarı ile ilişkilidir. Bu yoğunluk 25-30 yaşlarında maksimum düzeye ulaşır. Bu yaş döneminden sonra kemik yoğunluğunun devamını sağlayacak hususlara dikkat edilmeli ve kemik kaybı hızı azaltılmaya çalışılmalıdır. Kemiklerde oluşan sorunların en önemli nedenleri; gençlerde spor yaralanmaları, yanlış beslenme, fiziksel aktivite azlığıdır. İleri yaştaki kişilerde ise yaşın ilerlemesine bağlı olarak ek sistemik hastalıkların görülme oranı artar. Bunların yan etkisi olarak kemiklerde tümör oluşma riski de bulunmaktadır. Kemiklerde meydana gelen ağrılar bu tümörlere işaret ediyor olabilir. Kemik tümörlerinin bir kısmı sinsi bir şekilde yayılmaya başladığı için anlamlandırılamayan kemik ağrılarında mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Ağız kokusunu önleyen yiyecek

Ağız kokusu hem bizi hem de çevremizdeki insanları rahatsız eder. Bu durumla mücadele edenler, konuşmaktan kaçınır ya da konuşurken ağzını kapatma gereği duyar. Kişinin kendilerine olan güvenini yitirmesine neden olan ağız kokusu, psikolojik sorunlara yol açabilecek bir rahatsızlıktır.

Ağız içi enfeksiyonlar, diş çürükleri, mide rahatsızlıkları, ağız kuruluğu ve açlık gibi durumların ağız kokusuna sebep olduğunu belirten Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, yaşam kalitemizi bu denli olumsuz etkileyen ağız kokusu için yoğurt tüketiminin çok önemli olduğunu dile getiriyor.

Ağız kokusu neden kaynaklanır?

Tükürük bezleri; tükürük salgılamak ve bu salgıyı ağız içine iletmekle görevlidir. Gün içinde gıda alımının azalması (açlık), susuz kalma gibi nedenlerle de ağızdaki tükürük miktarı azalabiliyor. Aynı şekilde gece tükürük salgısı uykuda tamamen sıfırlanır. Ağızdaki tükürük üretiminin azaldığı, ağız kendini temizlemek için ihtiyaç duyduğu sıvıyı bulamaz. Bu nedenle özellikle sabahları uyandığımızda ağzımız kokabilir.

Ağız kokusunun sebepleri nelerdir?

  • Diş aralarında, dil üzerinde kalan yiyecekler bakteri oluşumuna sebep olduğundan ağız kokusu oluşmasına sebep olmaktadır.
  • Dişeti hastalıkları ve çürükler tedavi edilmediği zaman ağırlaşarak koku oluşturur.
  • Karaciğer yetmezliği, sinüs ve alerjik enfeksiyonlara bağlı hastalıklar
  • İyi temizlenmeyen protezler
  • Tükürük ağızda kokuya neden olan gıda artıklarının temizlenmesinde önemli rol oynamaktadır.
  • Yediğimiz bazı yiyecekler de (soğan, sarımsak, et, balık, peynir vb.) nefesimizin kötü kokmasına neden olabilir.
  • Böbrek yetmezliği rahatsızlığı balık kokusuna benzer bir ağız kokusuna neden olabilir.
  • Tütün ürünleri ve alkol tüketimi

Yoğurdun ağız kokusu üzerindeki güçlü etkisi

Yoğurdun içinde bulunan prebiyotikler, nötrleştirici etki göstermekte ve ağız içinde yayılan kökü kokuya sebebiyet veren bakterileri öldürmektedir. Özellikle de mide asidi birikiminden kaynaklanan ağız kokusu, ciddi bir hastalıktan kaynaklı değilse, her gün düzenli yoğurt tüketimi kötü kokunun önlenmesine yardımcı oluyor.

Yoğun olarak çay, kahve, alkol içmenin ve şekerli gıdalar tüketmenin ağızdaki bakterilerin artmasına neden olacağını ve bunun sonucu olarak da ağız kokusu oluşacağını söyleyen Çağdaş Kışlaoğlu, bu yiyecek ve içeceklerin az miktarda tüketilmesi gerektiğini ve sigaradan uzak durmanın da bu konuda büyük önem taşıdığını sözlerine ekliyor.

Ağız kokusunu gidermek için yapılması gerekenler

Diş fırçalama işleminin yanı sıra, dili fırçalamak ve diş ipiyle diş aralarında yiyecek artıkları birikmesine engel olmak da ağız kokusunu engellemek konusunda büyük önem taşıyor. Eczanelerde satılan nane aromalı ağız gargaraları, yemeklerle birlikte nane ve maydanoz tüketmek, elma yemek, şekersiz sakız çiğnemek de ağız kokusunu engellemeye yardımcı oluyor.

Diş hastalıklarının ve diş bakımının ihmal etmek ağız kokusu oluşumunu neden olur. Diş çürükleri, bazı diş eti hastalıkları, ağız içinde var olan eski köprü ve protezler de ağız kokusuna neden olabilir. Bu tip rahatsızlıkların uzman doktor tarafından tedavi edilmesi gerekmektedir.

Dil çok girintili ve pütürlü yapısı sebebiyle bakterilerin rahatça yerleşip zor temizlenebileceği bir dokudur. Dişlerinizle birlikte dilin yüzeyinin ve özellikle arka kısmının fırçalanması kokuyu önlemek açısından önemlidir.

Ögünlerinizde Ayran İçerseniz…

Günümüz yoğun iş temposunda çalışmaya dalan, gün içinde yeterli sıvı almayan kişilerin sağlıklarıyla ilgili olarak çok kötü sürprizler meydana gelebilmekte.
Uzmanlar “Her gün yeterli sıvı alınmalı, alınan sıvı, elektrolit adı verilen sodyum ve klorür iyonlarından zengin olmalıdır” uyarısında bulunuyor.
Ayrıca yazın olduğu kadar kışın da özellikle katı yiyeceklerin tüketildiği öğünlerde sıvıcı içeklerin arasında en sağlıklısı olan ayranın tüketilmesi öneriliyor.

Ayran antistres besinler listesinin ilk sıralarında yer alıyor!

Gıda mühendisi Nilüfer Hakarayan, ayranın triptofan ve kalsiyum ihtiva etmesi vesilesi ile ayranın antistres özellikte bulunduğunu söyledi.
Ayranın normal bir bireyin vücudunda hiçbir zararlı etkisinin olmamakla birlikte, sindirim ve boşaltım sistemlerinde karşılaşılan; ishal, peklik, kalın bağırsak, mide, bağırsak iltihabı gibi rahatsızlıklarda tedavilerine yardımcı olarak tüketilebilir.
Kahve, çay gibi bazı içeceklerin uyarıcı etkisi oldukları bilinir. Ayran gibi bazı içeceklerde yüksek sakinleştirici özellik olduğu ise fazla bilinmemektedir.

Halbuki kalsiyum açısından zengin olan besinler gevşetici etkiye sahiptir. Bu vesileyle bolca triptofan ve kalsiyum içeren ayran antistres besinler listesinin ilk sıralarında yer almakta.
Ayrıca egzersizden sonra özellikle yağsız yoğurt, su, tuz, fesleğen veya nane ile yapılacak bir ayran tansiyonun düşmesini engeller.
Su, protein, sodyum, klor ve bitkilerden gelen potasyum desteği sağlayıp yorgunluğu giderir, kasların korunmasını sağlar.
Sağlıklı bir sindirim sistemi kilo kontrolünün temel taşlarından biridir.Sindirim sistemi sağlığı ile birlikte yeterli kalsiyum tüketiminin zayıflamaya destek olduğu çalışmalarla desteklenmiştir.

Ayranın saymakla bitmez faydaları

Ayranın yaz aylarında ferah ve serinletici bir içecek alternatifi olmasının yanı sıra, başta çocuklar olmak üzere her yaştan bireyin sağlığı için koruyucu bir kalkan olduğunu biliyor muydunuz?   Türk mutfağının en eski ve en yaygın içeceği olan ayran içinde bulunan kalsiyum, potasyum ve protein dışında A, A, B12, D, B2 ve B6 vitaminleri ile yediden yetmişe herkes için faydalı.

İşte ayranın faydaları…

İçerisinde bulunan yoğurt bakterileri sayesinde ayran, vücut için son derece önemli bir besin görevindedir. Hiçbir yan etkisi olmadığı gibi sağlık açısından da oldukça faydalıdır. Eksikliğinde başta depresyon olmak üzere bir çok hastalığa sebep olan B vitamini ayranda bol miktarda bulunur. B vitaminleri anksiyete ve stres semptomlarını hafifletir ve beynin serotonin hormonu salgılamasını sağlar. Ayran dahası elektrolit yönünden de son derece zengindir ve bağırsak florasının stabilitesini artırırak düzenler. Sindirim sistemini düzene sokan ve vücudun sıvı akışını dengeleyen ayran, bunun yanında normal kan basıncını sağlamak için gerekli olan potasyumu da vücuda sağlar. Kemik erimesi riskini büyük ölçüde azaltır. Kansere, alerjiye, gastrit ve ülsere, iltihaplanmaya karşı koruma sağlar. İçinde bulunan magnezyum, kalsiyum ve potasyum sayesinde yüksek tansiyonun kontrol altına alınmasını sağlar. Kas, kemik, sinir ve bağışıklık sistemini korur ve hem çocukların hem de yetişkinlerin sağlığını güçlendirir. Ayrıca ayran triptofan içermesi vesilesi ile sakinleştirici etkiye sahiptir. Ayran, hem tokluk hissi verir hem de metabolizmayı hızlandırır. Enfeksiyonlardan korunmayı sağlar.

Siz tavuk yediğinizi mi sanıyorsunuz!

Hemen hemen tüm fast food dükkanlarında, hatta kendi dondurucunuzda kolaylıkla bulunabilen kızartılmış nuggetların tadına hepimiz aşinayız. Onları her yerde görüyoruz; çıtır çıtır, altın renkli görünümleri tüm reklamlarda kendini gösteriyor. Peki tavuk nuggetlar tam olarak neden yapılıyor? Bugünkü yazımızda bu konuyu ele alacağız; ardından onları hala yemek isteyip istemediğinize siz karar verebilirsiniz.

Lezzetli ve mükemmel altın renkli görüntüleri onları her görüşümüzde ağzımızı sulandırmaya yetiyor. İçerdiği kolesterol sebebiyle size kırmızı etten kaçınmanızı salık vermiş doktorları hatırlayıp çocuklarımız için daha sağlıklı seçenekler olduğuna inanma hatasına çoğu zaman hepimiz düşüyoruz. Bu sebeple, tavuk nuggetları tercih ederken onların trigliserit seviyelerini arttırabileceğine asla ihtimal vermiyoruz. Gelecek sefer bir fast food restoranında menüye bakarken veya öğle ya da akşam yemeğine ne pişireceğinizi düşündüğünüzde, bu yazımızı okuduktan sonra kararlarınızı daha bilinçli vereceksiniz.

Gıda sahtecilerine karşı sürdürülen mücadele devam ederken; yeni hileler ortaya çıkıyor. Son olarak da tavuktan yapıldığını sandığımız nugget, köfte, dürüm, sosis ve salam gibi işlenmiş ürünlere kemik, kemik zarı, kan ve sakatat karıştı.
Türkiye Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu (YESİDEF) Trakya Sorumlusu, Gıda Mühendisi Selim Sücüllü, çarpıcı açıklamalarda bulundu: “Bazı firmalar, tavuğun piyasa değeri olan ürünleri alındıktan sonra kalan, kemik, kemik zarı gibi kısımları öğütüyor. Kemikleri unlaştırıyor. Kemikle birlikte tavuğun kanı da ürüne karışıyor. Bunlardan mekanik kıyma elde ediyorlar. Rengi de tavuk etine benzesin diye pembemsi gıda boyası ile boyanıp, piyasaya sürülüyor.”

Bakteri Yuvası

Atık parçalarda aşırı bakteri olduğunu, bunun için de ürünlerin işlenmeden önce amonyak ve türevleri ile yıkandığını söyleyen Sücüllü, “Bu şekilde sağlığımızla oynanıyor” dedi.

Karaciğer İflas Ediyor

Takvim’den Ömer Tercanlı’nın haberine göre üzeri bakteri toplayan ürünler amonyakla yıkanıyor. Bu da karaciğerde birikme yapıp, zamanla işlevini yitirmesine yol açıyor.

Tavuk nuggetlarını nasıl yapıyorlar?

Hamburgere göre daha sağlıklı bir alternatif gibi gözüken o lezzetli tavuk nuggetlar aslında donmuş çilekli yoğurt veya sakızı andıran pembe bir macundan yapılmaktadır. Pembe macun ise tam tavukları öğüterek ve mekanik olarak ayırarak elde edilmektedir. Michael Kindt yakın zamanda bunu Early Onset of Night isimli blogunda açıkladı.
Ancak olay burada da bitmiyor. Bu işlemin sonucunda elde edilen pembe hamur bakterilerle dolup taşmaktadır. Peki bakteriden kurtulmak için ne yapıyorlar? Basit ve tiksindirici bir prosedür olan amonyak banyosunda macunu sterilize ediliyorlar. İşler burada bitseydi, ne zaman tavuk nugget pişirsek amonyak kokusuyla fenalaşırdık. Bu kimyasal dezenfektanın tadı ve kokusunu saklamak için, suni renklendirici ve tatlar kullamılıyor (düşününce, bu katkı maddeleri her gün yediğimiz yiyeceklerin içinde bile bulunuyor).

Ünlü şef James Oliver ABC kanalında yayınlanan Gıda Devrimi isimli televizyon programında tavuk nuggetların arkasında yatan gerçek hakkında farkındalık yaratan isim olmuştur. Oliver ebeveynlerin bu sağlıksız yiyeceği çocuklarına yedirmesini önlemek için farkındalık yarattığını söylüyor. Ancak, bu konuda başarılı olamamıştır.
Daha sonra ise, NatGeo kanalı tavuk nuggetların nereden geldiğini açıklayan “mekanik ayırma” tekniği kullanılarak üretilen yiyecekler üzerine bir program yayınladı.

Huffington Post “Sahte” Gıdayı Araştırıyor

Tüm dünyada “Tavuk Nuggetlerın İçinde Gerçekte Ne Var?” olarak bilinen Huffington Post yazısı ise nuggetların içinde yalnızca tavuk değil (ki olması gereken tek şey tavuk) aynı zamanda bağırsak, ezilmiş kemikler, yağ, damar, sinir, kıkırdak ve yaklaşık 30 adet kimyasal katkı maddesi olduğunu açığa çıkararak tüm dünyada dikkatleri üzerine çekti. Nuggetların %50’sinden daha azı tavuk ve geri kalanının dolgu olduğu ortaya çıktı.

Makale “Fast food siparişi verdiğinizde, sağlıklı bir seçim yapmadığınızı biliyorsunuz, ancak en azından önünüze gelenin yemek olmasını umuyorsunuz. Tavuk tavuktur ve et ettir, değil mi?” diye başlıyor.
Medya “sahte” gıdalar üzerine birçok çalışma gerçekleştirdi. Söz konusu tavuk nuggetlar olunca, içeriklerinin yalnızca yarısı gerçekten tavuk eti; geri kalanı alüminyum sülfat dahil olmak üzere 30un üzerinde kimyasal ve dolgu maddesi.

Amerikan Tıp Dergisi iki önde gelen fast food zincirinde satılan tavuk nuggetları karşıladı (zincir adları yazıda belirtilmemesine rağmen hangileri olduğunu tahmin etmek çok da zor değil). İki farklı nuggetın içinde de en fazla %50 oranında tavuk bulunuyor ve geri kalanı kıkırdak, sinir, ezilmiş kemik, damar ve yağ karışımı olarak ortaya çıkıyor.
Mississippi Tıp Merkezi Üniversitesi’nden Dr. Richard D. DeShazo konu hakkında şöyle konuştu: “Şirketler yağsız et yerine tavuk parçalarının suni bir karışımını kullanmayı tercih ediyor. Ardından bu karışım bulamaç haline getiriliyor, kızartılıyor ve nedense hala tavuk ismiyle satılıyor. Aslında bolca kalori, şeker ve yağ içeren tavuk bazlı bir ürün oluyor. Kimse için sağlıklı değil.”

Yale Üniversitesi’nden Dr. David Katz bu karışımın çalışma sonuçlarının hala çıkmamış olmasına rağmen zararlı olabileceğini söylüyor. İnsanları tavuk nuggetların sinirler, damarlar ve ezilmiş kemiklerden yapıldığı konusunda bilgilendirmek onların nugget yemesini önlemeye yetmiyor; insanlar ayrıca nuggetların tadı ve kıvamını değiştiren kimyasal katkı maddeleri içerdiklerini bilmeliler. Tavuk nuggetların sorunu hayvanların neresinden yapıldıkları değil, üretim sırasında eklenen koruyucu maddeler ve kimyasallar.

Huffington Post makalesine dönecek olursak, kızarmış tavuğun bir yerinde köpük önleyici bir madde olan dimetilpolisiloksan bulunmuştur; bu madde aynı zamanda araçlarda donmayı önlemek için de kullanılmaktadır. Bu katkı maddeleri her ne kadar zararlı olarak beyan edilmese de, sağlığınız için iyi oldukları söylenemez. Diğer fast food üreticileri de baş ağrıları ve aşırı terlemeyle bağdaştırılan MSG’yi kullanmaktadır. Her örnekte, bir katkı şekeri olan dekstrozdan yüksek seviyelerde bulunmuştur.

Tiroid Problemlerinin 10 Belirtisi

Tiroid, vücut metabolizmasını düzenleyen bir bezdir. Vücudun, hangi oranda kalori yakacağını, kalp atış hızının ne olacağını belirler, hormonal dengenin sağlanmasından sorumludur. Yetişkin insanlar tiroid problemlerinden sıklıkla yakınmaktadırlar; bu da onları fiziksel ve duygusal birçok düzensizlik ile uğraşmak durumunda bırakmaktadır.

En yaygın görülen üç tiroid problemi; hipotiroidizm, hipertiroidi ve tiroid nodülleridir. Bu problemler vücudu farklı açılardan etkileseler de bazı semptomları ortaktır ve bu sayede bizler de vücutlarımızda bir şeylerin ters gittiği konusunda uyarılmış oluruz. Bugünkü yazımızda herkesin bilmesi gereken, tiroid problemlerinin en yaygın görülen on belirtisinden söz edeceğiz.

Yorgunluk ve Halsizlik

8-10 saatlik uykunun ardından dahi kendinizi yorgun hissediyor ve biraz daha uyuma ihtiyacı duyuyorsanız veya kısa zaman sonra bir şekerleme ihtiyacı daha hissediyorsanız, tiroidinizdeki hormonların üretimi ile ilgili problem (hipotiroidizm) yaşıyor olma ihtimaliniz yüksektir. Tiroid, enerji seviyeleri üzerinde oldukça önemli bir rol oynamaktadır; bu sebeple yorgunluk bir şeylerin yanlış gittiğinin göstergesi olabilir.

Kilo Değişimleri

Tiroid bezi, vücudun kalori yakma mekanizması olan metabolizmanın hızını belirlemekten sorumludur. Kilo ile ilgili ani bir artış söz konusu olduğunda bu, tiroid bezinin yeterli hormon üretmediği durumda karşılaşılan bir rahatsızlık olan hipotiroidizmin bir belirtisi olabilir. Aynı şekilde ani kilo düşüşleri de hipertiroidi olarak bilinen ve tiroid bezinin fazla hormon üretmesinden kaynaklı ortaya çıkan rahatsızlığın bir belirtisi olabilmektedir.

Ruh Hali Problemleri

Tiroid problemlerinden kaynaklanan hormonal düzensizlikler, sizi duygusal olarak da etkileyebilir. Eğer ani anksiyete, depresyon, açıklanamayan ruh hali değişiklikleri veya acı hissi duyumsuyorsanız; vücudunuz size, tiroidiniz ile ilgili bir şeylerin yanlış gittiği mesajını vermeye çalışıyor olabilir.

Vücut Ağrıları

Kaslarda, eklemlerde veya tendonlarda hissedilen ani ağrılar, tiroid bezinin hormon üretimi ile ilgili bir problem yaşadığına işaret ediyor olabilir.

Üreme ile ilgili Zorluklar

Tiroid problemlerine eşlik eden hormonal dengesizlikler, hamile kalma ile ilgili komplikasyonlara, menstrual periyoddaki değişimlere ve cinsel isteğin azalmasına sebep olabilir.

Sürekli Üşüme Hissi

Tiroid bezi, vücut ısısını düzenleyicidir ve vücudu sıcak tutmakla sorumludur. Sık üşüyen eller, ayaklar ve vücut, tiroid bezi ve metabolizma ile ilgili zorluklara işaret ediyor olabilir.

Cilt, Saç ve Tırnaklarda Değişimle

Kuru cilt, saç kaybı ve kolay kırılan tırnaklar, hipotirodizmin yaygın görülen belirtilerindendir. Bu semptomların şiddeti kademeli olarak artar ve kronik hale gelmesinin engellenebilmesi için tedavi gerekir.

Kabızlık
Tiroiddeki hormonal aktivitenin azalması vücudun geri kalanını da etkiler ve organların fonksiyonlarını gerçekleştirebilmelerini zorlaştırır. Tiroid problemleri atıkların sindirim sisteminden atılmasında zorluk yarattığı gibi, besinlerin yeterli miktarda emilememesine de sebep olabilmektedir. Bu durumların sonucunda kabızlık yaşanabilir.

Bilişsel Sorunlar

Tiroid problemleri sık sık hafıza ile ilgili zayıflıklara ve konsantrasyon bozukluğuna sebep olabilmektedir. Bunun sebebi, tiroid hormonlarının salgılanmasındaki azalmanın vücut fonksiyonlarının yavaşlamasına neden olmasıdır.

Ses ve Boğaz

Tiroid ile ilgili bir problem varsa, bu bez iltihaplanabilir ya da şişebilir. Bu olduğunda, boğaz ağrısı, ses kısıklığı, kırıklık, boyun ve çevresinde şişkinlik ve benzeri semptomlarla karşılaşılır.

Bu Uyarılar Karşısında Ne Yapabilirsiniz?

Yaşanan durumların çoğunda, tiroid problemleri ancak ilerlemiş aşamalarda tespit edilmektedir çünkü erken evrelerdeki semptomlar genellikle başka rahatsızlıklarla karıştırılır. Bu bağlamda erken teşhis için bu semptomları bilmek oldukça önemlidir. Muhtemel bir tiroid problemini görmezden gelmek, ileride kontrol etmesi zor daha büyük sağlık problemlerine yol açabilir.

Eğer tiroid problemlerine dair uyarı belirtilerini yaşıyorsanız, tıbbi test ve teşhis için doktorunuza danışmanız çok önemlidir. Ayrıca eğer ailenizde bir tiroid rahatsızlığı geçmişi varsa, düzenli kontrollerden daha sık geçmeli ve tiroidinizin düzgün çalıştığından emin olmalısınız.

Kabızlık Ne Zaman Tehlikeli Hale Gelir?

Peki neden? Basitçe, kabızlık başka hastalıklara neden olabilir diyebiliriz. Ki bu başka hastalıklar durumunuzu kesinlikle daha kötü hale getirirler. Takip eden makalede, bu durumu açıklayacağız.

Kabızlık, Sık Görülen Bir Düzensizlik

Kabızlığı hayatında hiçbir zaman yaşamamış olan kimse var mıdır ki? Hemen hemen her birimiz, hayatlarımızın bir döneminde, kabızlıkla baş etmek zorunda kalmışızdır. Bazılarımız ise, sık sık bu rahatsızlıkla baş etmek zorundayız zaten. Bu da, günlerce hatta bazen haftalarca, düzenli tuvalete çıkamamak anlamına gelmektedir. Herkes, düzenli aralıklarla ve acısız olarak bu ihtiyacını giderememektedir. İlaç endüstrisi de, son yıllarda bu sorunda bir artış olduğunu not etmektedir.

Siz de, tuvalete çıkmak için sık sık ilaçlara başvuran kişilerden biri misiniz? Bazen gerçekten de ilaçlara başvurmaktan başka çareniz kalmaz, ancak genel olarak bu tarz ilaçların kullanımı tavsiye edilmez. İdeal olanı; beslenme diyetinizi ve diğer alışkanlıklarınızı bu duruma göre ayarlamaktır. Böylelikle vücudunuz da, buna göre düzene sokabilir kendisini.

Hareketsiz yaşam tarzı, beslenmede lif tüketiminin az olması, sağlıksız beslenme ve yeterli miktarda sıvı tüketmemek, bazı insanlar için kabızlık probleminin başlıca sebeplerindendir. Ve belki şaşıracaksınız ancak, kadınlar kabızlık probleminden daha çok yakınmaktadırlar. Sebebi ise, vücut tiplerindeki farklılıktır. Kadın vücudu, bu probleme karşı daha savunmasızdır.

Öncelikle; “tuvalete çıkma” durumu, kişiden kişiye farklılık göstermektedir, belirtmeliyiz. Her birimiz, yiyecekleri aynı şekilde sindirmeyiz, bu işlem bazıları için kolay bazıları içinse daha zor olabilmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, normal olanı, günde bir defa ve acı veya ekstra çaba sarf etmeksizin tuvalete çıkabiliyor olmaktır. Ancak bu durum, çoğumuz için geçerli olmayabilmektedir.

Kabız Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?

Haftada üç defa veya daha az tuvalete çıkıyorsanız, Dışkınız aşırı sıvı veya katı ise, Çok uğraşmanız gerekiyorsa, en azından 10-15 dakika kadar, Kendinizi şişkin, ağır ve gazlı hissediyorsanız, Zaman zaman başınız ağrıyorsa, Eğer bu durumu üç aydan fazla süredir yaşıyorsanız, kronik kabızlık yaşıyorsunuz demektir.

Kabızlık Ne Zaman Tehlikeli Hale Gelir?

Bilindiği üzere kabızlık, sağlıksız bir durumdur ve önüne geçebilmek için kesinlikle elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız. Vücudunuzun içeride ürettiği tüm atıklardan kendi kendine kurtulabilme yetisine sahip olmadığını aklınızda bulundurmalısınız; ve bu atıklar zamanla sizi hasta edebilirler. Bağırsaklarınız, zamanla acıyabilir, toksinlerle dolabilir. Bu da zamanla, yediğiniz besinlerdeki faydalı içerikleri düzgün şekilde emebilmesini engelleyebilir. Bu da tehlikeli bir durumdur.

Ayda bir veya iki defa kabızlık hissetmek normal olarak kabul edilir. Ancak, kronik kabızlık problemi yaşıyorsanız, aşağıdaki belirtilere karşı çok dikkatli olmalısınız. Çünkü, bu belirtiler, çok daha ciddi bir rahatsızlığa işaret ediyor olabilirler ve acilen bir doktoru görmeniz gerekiyor olabilir.

Oldukça acı veren karın krampları yaşıyorsunuzdur ve tuvalete gittiğinizde, aşırı bir rahatsızlık, hatta belki de kusmanıza sebep olacak şekilde bir rahatsızlık duyuyorsunuzdur. İlaç kullanmadığınız takdirde, tuvalete çıkamadığınız gün sayısı yedi güne kadar uzuyordur. Dışkınızda kan görüyorsanız, acilen bir doktoru görmelisiniz. Ayrıca, ishal ile kabızlık arasında gidip geliyor olmak da tehlikelidir. Dışkınızın şekline dikkat edin. Eğer çok ince ise, bu konuda doktorunuzu mutlaka bilgilendirin. Çünkü ince olması sağlıklı değildir. Aniden kilo kaybediyor olmadığınızdan emin olun. Bu durum, vücudunuzda olup biten bir şeylerin doğrudan habercisi olabilir. Örneğin, vücudunuzdaki besleyicileri aniden kaybediyor olabilirsiniz. Kabızlığın bir diğer riski de, hemoroid oluşması riskidir. Eğer tuvalete gitmek konusunda kendinizi çok zorlamak durumunda kalıyorsanız, bu durumun sonucu olarak bağırsaklarınıza zarar vermiş olursunuz. Eğer anüsünüzde bir anormallik veya kan bulursanız, acilen doktorunuzla görüşün.

Kabızlıktan Kaçınabilmek İçin Bazı Basit İpuçları

1. Biraz daha fazla hareket edin. Günde sadece yarım saat, bu anlamda fark yaratabilir. Hareket, vücudunuzdaki bağırsak hareketliliğini teşvik edicidir. Bu ipucunu uygulamak çok basittir ve vücudunuza büyük katkılarda bulunabilir.

2. Sabahları, limonlu veya kivili aloe vera suyu tüketin. Bu etkili ve basit meyve suyunu yapabilmek için, bir fincan oda sıcaklığında su ile bir yemek kaşığı aloe verayı karıştırın. Çözünene kadar bekleyin ve sonrasında içine yarım limonun suyunu ekleyin. Dilerseniz bu meyve suyunu, aloe vera ve iki kiviyi karıştırıcı yardımı ile işleyerek de yapabilirsiniz. Oldukça lezzetlidir.

3. Bir kase papaya, ceviz ve yoğurt, kahvaltıda tüketebileceğiniz harika bir alternatiftir. Size lif ve vitamin sağlar. Ayrıca bağırsak sağlığınız açısından çok önemli olan bakteri alımını da gerçekleştirir.

4. Yulaf ezmesi ve kuru erik, bir diğer harika kahvaltı alternatifidir.

5. Tam tahıl pirinç, öğle yemeğinizde tüketmeniz için etkili bir tercih olacaktır. Esmer pirinç vücudunuzu arındırıcıdır ve size bol miktarda lif ve antioksidan temin eder.

6. Bol miktarda sıvı tüketin. Su ve doğal meyve suları tüketmeniz gereken sıvılara örnek olarak gösterilebilir. Bu sayede vücudunuzu, tüm gün boyunca nemlendirilmiş kılarsınız. Buna ilaveten sıvı tüketimi, bağırsak hareketliliğini teşvik edicidir ve detoks etkisi yapar. Gün boyu, en az iki litre sıvı tüketmelisiniz.

7. Gün boyunca küçük porsiyonlar halinde öğünler tüketin. Hiçbir öğünü, özellikle de kahvaltıyı kaçırmamalısınız. Belirli bir program dahilinde yiyor olmanız önemlidir çünkü böylelikle vücudunuz da bir düzen oturtabilir. Ayrıca, büyük ve ağır akşam yemeklerinden kaçının. Hafif ve dengeli bir akşam yemeği, kabızlıkla savaşmanıza yardımcı olacaktır.

8. Meyve ve sebzeye her zaman evet deyin. Salata yiyebilir veya meyve sebzeleri karıştırarak doğal meyve suları hazırlayabilirsiniz. Birkaç fikre ihtiyacınız mı var? O halde; pazı, kavun ve misket limonu; havuç, ananas ve zencefil; veya karpuz, domates ve fesleğen karışımlarını deneyebilirsiniz. Üçü de nefistir!

Şekeri Bırakınca Hayatınızda Değişecek 7 Durum

Son birkaç yıldır uzmanlar bizi şekerin sağlığımız üzerindeki tehlikeleri hakkında uyarmaktadırlar. Şeker; tip-2 diyabet, kalp rahatsızlıkları ve obezitenin temel nedenidir.Şekerin kendisi tam anlamıyla zararlı değilse de, aşırı tüketilmemesi gerekir; özellikle de rafine şeker, ki bu da sıklıkla marketlerde karşılaştığımız ve sürekli tükettiğimiz şeklidir.
Şeker, meyvelerde bulunan doğal hali ile tüketildiğinde sağlığımız için zararlı değildir; ancak aşırı miktarda tüketilmemelidir. Sağlık uzmanlarını endişelendiren konu, çoğu insanın beslenmesinde rafine şekerin bulunmasıdır. Rafine şeker, kimyasal işlemlere tabi tutulur ve kokain kadar bağımlılık yaratıcı olabilir.

Hayatınızdan şekeri tamamen çıkarmak imkansız gibi görünebilir. Çünkü besinlere katmak için rafine şeklinde satılmasının yanı sıra, şekerlemeler, ekmek, işlenmiş gıdalar, soslar ve diğer birçok seri üretilen gıdaların içinde de şeker bulunur.

Buna rağmen, doktorlar ve beslenme uzmanları, şekerin vücudumuza çok ciddi sağlık tehditleri oluşturduğunu, ve daha da önemlisi bu durumdan nasıl sakınabileceğimizi üzerine basa basa anlatmaktadırlar.
Diyetinizden şekeri çıkarmak, sağlığınızı yaşam kalitenizi ciddi anlamda arttıracak şekilde etkileyecektir. Aşağıda, bugün hayatınızdan şekeri çıkarmak için 7 önemli neden bulacaksınız.

Daha tok hissedersiniz

Şeker, yemek yedikten sonra doyma hissini sağlayan leptin adı verilen hormonu bastırır. Bunun sonucunda yemeye devam etmekten kendinizi alıkoyamazsınız.
Şekeri bıraktıktan sonra vücut iştahı düzenlemeye başlar ve artık gıdalar daha çok tokluk hissi yaratmaya başlar. Bu da daha az kalorili yiyecek ve daha az tatlı tüketmek anlamına gelir.

Kalbinizi korursunuz

Bol şeker içeren yüksek glisemik indeksli bir beslenme ve kalp hastalıklarının oluşma riskinde artış birbiriyle bağlantılıdır.

Şekerden kaçınmak, kalbi korumanın ve trigliseritleri kontrol altına almanın bir yoludur. Trigliseritler şekerden gelen ekstra kalorilerin depolandoğo yağ türüdür ve iyi kolesterolün vücudumuzdaki etkilerini azaltırlar.

Karın yağları azalır

Şeker; vitamin, mineral ve lif yönünden yoksun, çok yüksek kalorili bir gıdadır. Bu yüksek kalorili, besin değeri düşük gıda, vücudumuzda kolayca yağ birikimine ve ilerleyen dönemlerde ise obeziteye dahi yol açabilmektedir.
Endokrin Topluluğunda (Endocrine Society) yayınlanan bir çalışmada; şeker tüketiminin, mide etrafında ve vücudun bel kısmında yağ birikimine neden olduğu ortaya konmuştur.

Karaciğerinizi korursunuz

Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre; aşırı şeker tüketimi tıpkı alkolde olduğu gibi karaciğeri olumsuz yönde etkiler.
Şekerden kaçınmak, karaciğerin işlevlerinin düzenli bir şekilde devam etmesine katkıda bulunarak bu organın yorulmasının önüne geçer.

Böbrek taşı oluşumu engellenir

Diğer zararların yanında göz ardı edilen bir şey de, şekerli içecekler ve rafine şekerlerin böbrek taşı oluşumu riskini %25 oranında arttırmakta olduğudur. Daha kötüsü ise tükettiğimiz şekerli meşrubatların bu riski %33 gibi ciddi bir oranda arttırabilir düzeyde olmasıdır.
Bu riski önlemek için bu içecekleri tüketmeyi bırakıp doğal meyve suları veya su gibi daha sağlıklı içecekleri tercih etmek gerekmektedir.

Beyninizi korursunuz

Kanıtları çok kesin olmamakla beraber, bazı çalışmalar kan şekerindeki ani değişimlerin hafızayı etkileyen beyin hasarının nedenlerinden olabileceğini bulmuştur. Bu çalışmalarda sorunun kaynağının kontrolsüz kan şekeri seviyeleri olduğu tespit edildi; ancak şekerin doğrudan bir etkisi bulunamadı.
Ancak, çok fazla şeker tüketiminin, kan şekerinin yükselmesinin temel nedeni olduğu yaygın olarak bilinmektedir.

Cildinizi genç görünümlü tutarsınız

Şeker tüketmek glikasyon adı verilen bir süreci çalıştırır; bu da cildinizdeki elastin ve kolajenin hasarına neden olur.
Şekeri hayatınızdan çıkarmak cildinizin genç görünümünü koruyacak ve yaşlanmanın erken belirtilerini engelleyecektir.

Tiroidi Düzenlemeye Yardımcı Olan Yiyecekler

Tiroid boynunuzda bulunan bir bezdir ve vücudunuzun metabolizmasını düzenleyen ve diğer sistemleri etkileyen T4 ve T3 hormonu üretimi gibi bir çok fonksiyonunu düzenlemekle görevlidir. Eğer tiroidiniz düzgün çalışıyorsa beslenme düzeninize aşırı dikkat etmeniz gerekli değildir, fakat tiroidin normalden daha fazla (hipertiroidizm) veya daha az (hipotiroidizm) üretim yapması gibi durumların farkında olmanız gerekmektedir. Aşağıda tiroidi doğal yoldan düzenlemeye yarayan yiyecekleri size anlatacağız.

İyot eksikliği tiroidin düzgün çalışmamasının temel nedenlerindendir ve dünyada bir çok insan bundan muzdariptir. Tiroid düzgün çalışmadığında, düzenlemek için gerekli olan dengeli ve sağlıklı bir beslenme şekli izlenmelidir. Aşağıdaki paragraflarda tiroid bozukluğuyla savaşmada işinize yarayacak bazı basit önerileri anlatacağız. Kulak verin!
Hipertiroidizm için beslenme şekli önerileri

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, hipertiroidizm tiroidin bazı etkenlerden dolayı çok fazla hormon üretmesinden kaynaklanmaktadır. Vücutta aşırı hormon üretimi olduğu zaman, kilo kaybı ve kas kütle kaybına maruz kalabilirsiniz. Yüksek enerji içeren dengeli bir diyet bunun için her zaman tavsiye edilmektedir.

Süt ürünleri (yoğurt, peynir ve süt)

Mümkün olan her zaman süt ürünleri tüketmeye özen gösterin. Yoğurdu şekerli konsantre süt ve toz tam yağlı süt ile destekleyin; bunu karışım, tatlı, çorba, püre ve kahvaltılık gevreği yemek için kullanın. Salatanıza ve diğer öğünlerinize peynir eklemeyi unutmayın.

Protein (balık, kırmızı et ve yumurta)

Katı kıvama gelecek şekilde kaynatılmış bir yumurtayı doğrayın ve salataya ya da çorbaya ekleyin. Aynı şeyi et ve balık ile de uygulayın. Yumurtayı ezin; pürelere, çorbalara, kremalara, soslara ve karışımlara ekleyin. En sevdiğiniz iştah açıcı yiyecekleri et ve balık ile destekleyin.

Şeker, ekmek, bal ve galeta

Kahvaltı için galeta ve ekmek tüketin, bunları aynı zamanda öğle ve akşam yemeği için de öneriyoruz. Kızarmış ekmeği ve krutonları çorba ve pürelerinize ekleyin.

Hipotiroidizm için beslenme şekli önerileri

Diğer bir yanda ise, tiroid bozukluklarından bahsettiğimiz zaman, aynı zamanda hipotiroidizmi de göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu durumda tiroid yeterli hormon üretemiyor. Hipotiroidizm yorgunluk, bitkinlik, saç dökülmesi ve kilo alımı gibi şekillerde ortaya çıkabilir. Bu durumlar daha karmaşıktır ve hipotiroidi olanlar kesinlikle bir doktora görünmelidirler. Beslenme şekliniz dengeli ve çeşitli olmalıdır.

Yağ, şeker ve kalorilerden uzak durun

İşlenmiş gıdalar ve kırmızı ette çok fazla yağ bulunur. Margarin, yağ ve kuyruk yağından uzak durun. Beyaz ve esmer şekerden, tatlılardan uzak durun. Alkol ve şekerli içecekleri tüketmeyin.
Öneriler; Yemeklerinizi günde 4-5 öğüne denk gelecek şekilde küçük porsiyonlar halinde tüketin ve öğünler arasında abur cubur yemekten kesinlikle kaçının. Günlük egzersiz aktivitenizi artırın. Asansör yerine merdiven kullanın, doğa yürüyüşlerine çıkın. Lif bakımından zengin yiyecekler tüketin, örneğin çiğ sebzeler, buharda pişmiş sebzeler ve meyveler tüketebilirsiniz.

Genel tiroid bakımı

Tatlı su balıkları, somon ve ton balığı gibi bazı diğer gıdalar da tiroidinizi düzenlemeye yardımcı olabilir. Açık renkteki meyveler ve sebzeler tiroidinizin çalışmasını değiştirerek kan basıncınızı düşürebilir. Tuz yerine de toz haline getirilmiş algleri tüketebilirsiniz.

Patatesi Buzdolabında Saklayanlar Dikkat!

İngiltere’de kamu sağlığını korumakla görevlendirilen Foods Standards Agency (Yiyecek Standartları Ajansı), patatesin kesinlikle soğutulmaması gerektiğini söylüyor.
The Mirror gazetesinin ajansın internet sitesinden aktardığı bilgiye göre; buzdolabına konmaması gereken en kritik yiyecek patates.
Çünkü buzdolabında saklandığında, patatesin içindeki nişasta şekere dönüşüyor. Pişirildiğinde ya da kızartıldığında şeker, aminoasit asparajin ile birleşerek, çok zararlı olduğu düşünülen ‘akrilamid’ kimyasalı üretiyor.
‘Akrilamid’, kâğıt, boya ve plastik üretiminde kullanılıyor. Yiyecek paketlerinde ve hatta yiyeceklerde bile izlerine rastlamak mümkün…
Basit bir internet araştırmasıyla ‘akrilamid’in kanserle bağlantısı ortaya çıkıyor. cancer.gov adlı internet sitesine göre; kemirgenler üzerinde yapılan çalışmalar, ‘akrilamid’in, birkaç kanser çeşidi için risk teşkil ettiğini ortaya koyuyor.

Kokusuna aldanmayın faydası çok!

Sirke içerdiği zengin maddelerle yalnızca salata sosu olarak kullanılamayacak kadar faydalı. Sirke bakterilerle çok iyi savaşan maddeler içerdiğinden dolayı bir çok hastalığın tedavisinde kullanılmanın yanı sıra bol miktarda magnezyum, potasyum, fosfor, demir, florin ve bakır gibi mineraller içerir. Bu özelliği ile birçok hastalığa iyi gelir, birçok problemi de çözer.

İşte sirkenin diğer faydaları:

Eldeki kokuları çıkarmak

Ellerinize sinen soğan, sarımsak ve balık kokusunu çıkarmak için saf sirkeyle ellerinizi ovalamanız işe yarayacaktır.

Ağız kokularını gidermek

Soğanlı ya da sarmısaklı bir yemekten sonra nefesinizin kısa sürede güzel kokmasının ve tazelenmesinin yolu, bir bardak ılık suyun içine 2 yemek kaşığı elma sirkesi ve 1 çay kaşığı tuzu eritip bununla ağzınızı durulamaktır.

Sindirim sorunları

Sirke, kabızlık ve reflü gibi problemlere sebep olan genel sindirim bozukluklarını giderir. Bunun yanı sıra sirke mantar ve bakteri önleme özelliği ile gıda zehirlenmelerini de engelleyebilir. Sirke ayrıca mide yanmasına da iyi gelir.

Uyku problemleri

Yatmadan önce bir bardak ılık suya, bir çorba kaşığı doğal sirke ve bal ekleyip için. Bu karışım uykunuzun rahat geçmesini sağlayacaktır.

Saç bakımı

30 gr. kadar doğal sirkeyi üzerine su ekleyip banyodan çıkmadan önce saçınıza dökün.

Bu sudan sonra tekrar durulanmayın.

Kilo vermek

Yemeklerden önce sirkeli su içmek veya yemekle birlikte sirke tüketmek doyma hissine ulaşmayı ve daha az yemeyi sağlıyor.

Teknolojik ürünlerin temizliği

Bilgisayarınız, yazıcınız, faks makineniz veya diğer ev ofis araçlarını su ve sirkeli karışımla silebilirsiniz. Ancak temizliğe başlamadan önce tüm ekipmanların kapalı olduğundan emin olmalısınız.

Duman veya sigara kokusunu gidermek

Eğer yemek yaparken yemeği yaktıysanız ya da evinizde sigara içiliyorsa, kokunun en yoğun olduğu alana sirkeyle doldurduğunuz bir kase koyarak duman kokusunu giderebilirsiniz.

Mobilyalardaki izleri silmek

Mobilyalarda kalan beyaz bardak izlerini temizlemek için sirkeli su kullanın. Lekelerin çıktığını göreceksiniz.

Küf lekelerini çıkarmak

Sevdiğiniz gömleğiniz, üstlüğünüz ya da herhangi bir kıyafetiniz küflendiğinde onu çıkaramayacğınızı düşünüp atmayın! Küf lekelerini çıkarmak için sirkeye başvurabilirsiniz.

Krom ve çelik ev eşyalarını temizlemek

Çelik tencerelerinizi, demliklerinizi temizlemek için sirkeden faydalanabilirsiniz

Zararları neler?

Sirkenin herkes için geçerli bilinen bir zararı yoktur. Yalnız, çeşitli sağlık sorunları olanların sirkeyi tüketirken kontrollü olmaları gerekir. Örneğin mide rahatsızlığı olanlar sirke tüketmekten kaçınmalıdırlar. İçeriğinde asit olan sirke bu hastaların problemlerini artıracaktır. Ayrıca elma sirkesinin de kan şekerini düşürücü özelliği olması sebebiyle kan şekeri düşük olan şeker hastalarının yani tip2 diyabetli hastaların elma sirkesi tüketmekten kaçınmaları gerekir. Elma sirkesi günde en fazla 2 yemek kaşığı tüketilmedir. Aksi takdirde yemek borusu ve mide tahribatına neden olabilmektedir.

Bu hastalık evlilikleri bitiriyor

Her dört kişiden birinin ağız kokusu problemi yaşadığına değinen Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Selçuk Özbölük, “Önemsenmeyen ağız kokusu, sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlar, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği, metabolizma bozuklukları, bademcik iltihabı ve diş eti rahatsızlıkları gibi hastalıkların habercisi olabilir. Bireylerin özgüvenlerini kaybetmelerine de neden olan ağız kokusu probleminin tedavisine bir an önce başlanması gerekir” dedi.
Ağız boşluğunda yaşayan bakterilerin artıkları olan sülfürlü bileşiklerin ağız kokusunu oluşturduğunu söyleyen Özbölük, “Belli hastalıkların habercisi olduğu gibi ağız ve diş sağlığına gereken önemin verilmemesinden de kaynaklanabilen ağız kokusu, sosyal hayatta bireylerin özgüvenlerini kaybetmelerine neden olup evlilikleri bile etkileyebiliyor. Toplumun geneline yayılan bir sorun olan ağız kokusu her dört kişiden birinde görülüyor” diye konuştu.

Tarçın ağız kokusuna iyi geliyor!

Özbölük “Ağız kokusuna sebep olan problem teşhis edilmeli ve sebebe yönelik tedavi uygulanmalıdır. Ağız kokusunu önlemek için kokuya neden olan yiyecek ve içeceklerden kaçınmalıdır” dedi.

Ağız kokusundan kurtulmanın yolları:

Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Selçuk Özbölük, ağız kokusundan korunmak için uygulanacak yöntemleri şöyle sıraladı:

  • Ağızdaki tüm diş çürükleri, kırık dolgu veya kron-köprü tedavi edilmeli, gömük, sorunlu dişler çekilmelidir. • Diş ve diş eti hastalıkları ağız kokusunun en önemli nedenlerinden olduğundan ağız muayenesi ve bakımı için diş hekimi düzenli olarak ziyaret edilmelidir.
  • Protez, dolgu, diş köprüleri aralarına kaçan ve orada kalan yiyecekler kötü kokuya sebep olur. Her gece protezleri çıkarmak ve temizlemek, Sabah tekrar takmak gerekir.
  • Bakteri plakları ve yiyecek artıklarını temizlemek için dişlerinizi günde en az iki defa fırçalamak ve her gün diş ipi kullanmak esastır.
  • Ağız kokusunun nedenlerinden biri de dildeki tabakalaşmadır. Bakteri tabakaları ve yiyecek atıkları dilin arka tarafında birikir, kısa süre de bakterilerin yaşamasına elverişli bir duruma gelirler. Bu nedenle dilimizi fırçalamayı alışkanlık haline getirmemiz gerekmektedir.
  • Tükürük ağız kokusu ile savaşmanın en iyi yollarından biri olduğundan sakız çiğnemek ağız kokusunu azaltmaktadır. Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgımızı arttırarak ağız temizliğine yardımcı olur.
  • Ağız kuruluğundan dolayı ağız kokusu olur. Ağız kuruluğuna sebebiyet vermemek için mutlaka bol bol su içilmelidir. Su içeriği olan meyve ve sebzeler (domates, pırasa, çilek, karpuz) tüketilmelidir. Maydanoz nefesimizi doğal olarak temizlemede etkilidir. Kahve taneleri, limon kabukları ağız kokusunu gidermektedir.
  • Sigaranın ağız kokusuna neden olduğu aşikardır. Sigara kullanımını azaltmamız gerekmektedir.

Evde Kötü Kolesterolü Düşürmenin Yolları

Vücudunuzda iki çeşit kolesterol vardır: iyi kolesterol ve kötü kolesterol. İyi kolesterol, HDL olarak da bilinir, atardamarlarınızı temizlemeye ve kardiyovasküler sağlığınızı geliştirerek önemli fonksiyonları yerine getirmenize yarayan bir yağ çeşididir. Öte yandan, kötü kolesterol ya da LDL, atardamarlarınızın çeperlerinde birikerek zamanla tıkanıklıklara ve dolaşım bozukluklarına yol açan bir yağ çeşididir.

Kolesterol her ne kadar karaciğerde üretilse de, vücudunuzda bulunan kolesterolün %20-30 kadarının yediklerinizden geldiği belirlenmiştir. Bu yüzden kolesterol bakımından zengin yiyeceklerden kaçınmanız gerekir. Ayrıca kötü kolesterolü düşürmek ve kolesterol seviyenizi kontrol altına almak için bazı ipuçlarını takip edebilirsiniz.

Daha çok vitamin alın
C, E ve B vitaminlerini yeterince almak, atardamarlarınızı temizlemek ve kolesterol birikimini önlemek açısından olmazsa olmazdır. Bu hayati vitaminler, kolesterol seviyesini azaltır ve kolesterolün vücudunuza zarar vermesini önler.

C vitamini açısından zengin yiyecekler:

Bu vitamin, kolesterolün atardamarlarınızın duvarında birikmesini önler. Bu önemli vitamini içeren yiyeceklerden bazıları şunlardır:
Limon Portakal Greyfurt Mandalina Kivi


E vitamini açısından zengin yiyecekler:

E vitaminin kanın kolesterolden temizlenmesine yardımcı olur. E vitamini açısından zengin yiyecekler arasında şunlar vardır:
Keten tohumu Ayçiçeği çekirdeği Buğday rüşeymi

B vitamini açısından zengin yiyecekler:

B6 ve B3 vitaminleri, karaciğerinizin sağlığını kolesterolden korur.

Yumurta tüketiminizi azaltın

Bir yumurtada 275 miligram kolesterol vardır. Buna göre, yumurtayı az tüketirseniz yüksek kolesterol riski taşımazsınız. Hatta bu riskten kaçınmak için, yumurtanın sadece beyazını tüketip kolesterol içeren kısmı olan sarısından uzak durun.

Doymuş yağdan kaçının

Doymuş yağ tüketiminizi minimuma indirmek önemli çünkü doymuş yağlar, kolesterol bakımından oldukça zengindir. Biftek, domuz, tereyağ, peynir, tam yağlı süt, trans yağ, doymuş yağ açısından zengin yiyeceklerden kaçının. Alternatif olarak daha çok balık, kümes hayvanları, bitkisel yiyecekler ve zeytinyağı tercih edin.

Fazla kilodan ve obeziteden kaçının

Fazla kilolar ve obezite, sağlığınızı birçok yönden kötü etkiler; kardiovasküler hastalık riskinin artmasına sebep olur ve yüksek kolesterol seviyesiyle yakından ilgilidir. Eğer obez ya da fazla kiloluysanız, kilo vermek için bir beslenme uzmanıyla görüşüp bir diyet planlamanız gerekir.

Kötü alışkanlıklarınızdan kurtulun

Hareketsiz hayat tarzı, fazla alkol ve sigara tüketimi ve bunlar gibi kötü alışkanlıklar, kötü kolesterol seviyesinin artmasına sebep olur. Kötü alışkanlıklarınızdan kurtulmanız ve sağlıklı bir hayat tarzı edinmeniz çok önemli.

Çiğ sarımsak yiyin

Çiğ sarımsak yüksek kolesterol seviyesini düşürmenin en iyi yollarından biridir. Sarımsak, içerdiği antioksidanlar ve diğer önemli besleyici ögelerle damarları temizler, damarların esnekliğini arttırır ve kolesterolün atardamar çeperinde birikmesini önler. Boş mideye bir diş çiğ sarımsak yiyerek faydasından maksimum miktarda yararlanabilirsiniz.

Keten tohumu tüketin

Keten tohumu, atardamarlarınızı temizlemeye ve kolesterolün yükselmesini önlemeye yardımcı olan temel omega-3 yağ asitleri açısından önemli bir kaynaktır. Her gün bir avuç keten tohumu yemek, atardamarlarınızda kolesterol birikimini ve damar tıkanıklığını önlemeye yardımcı olur. Keten tohumunu aynı zamanda salatalarınıza, smoothie ve tatlılarınıza ekleyebilirsiniz.

Elma

İçeriğindeki yüksek orandaki pektin sayesinde elma, kolesterol seviyesini düşürmek için idealdir. Pektin, kolesterolün atardamarlarınızın çeperlerinde birikmesini önler ve onları temizlemeye yardımcı olur.

Patlıcan suyu ve keten tohumu yağı

Patlıcan suyu, kilo vermeyi ve kolesterol seviyesini düşürmeyi sağlar. 2 yemek kaşığı keten tohumu yağını ve dilimlenmiş orta boy patlıcanı karıştırın. Kaynar su ekleyip bu karışımı 20 dakika ağır ateşte pişirin. Dinlenince biraz limon sıkın ve bu patlıcan suyu ve keten tohumu yağı karışımını kahvaltıdan önce için.

Magnezyum Eksikliğine Bağlı Oluşan 37 Sağlık Problemi

Sene, 1936…
Yer, 74. Amerikan Senatosu … 

2. oturumda senato kayıtlarına geçen bildirim şöyle:

Bugün nüfusun büyük çoğunluğunun, içi boşaltılmış topraklarımız yeniden optimum mineral dengesine kavuşturulmadan giderilemeyecek, tehlikeli boyuta ulaşmış besin ögesi eksikliklerinden muzdarip olduğunu biliyor muydunuz? Ürkütücü gerçek şu ki, belirli bazı minerallerden yoksun bırakılmış milyonlarca dönümlük tarım arazisinde yetiştirilmiş gıdalarla (meyve, sebze, tahıllarla) beslendiğimiz müddetçe, istediğimiz kadar fazla yiyelim yine de açlıktan kıvranıyoruz demektir. Şurası gerçek ki yediğimiz gıdalar değer bakımından hayli büyük farklılıklar gösteriyor ve hatta bazılarını yiyecekten bile saymamak gerekiyor.

Fiziksel esenliğimiz sistemimize giren kalori, vitamin veya nişasta, protein veya karbonhidratın gramı gramına miktarından çok aldığımız minerallere bağlıdır.

Laboratuvar testleri yediğimiz meyve, sebze, hububat, yumurta ve hatta süt ve etin bile bundan birkaç nesil öncesiyle kıyaslanamayacak denli fakirleştiğini gösteriyor. Bugünün şartlarında mükemmel sağlık için şart olan mineral tuzlarından yeterli miktarı alabilecek kadar fazla meyve sebzeyi yiyebilecek genişlikte midesi olanımız yok bakın. Giderek bir koca mideliler ülkesine dönüşüyor olmamız da bundandır işte!

Tanıdık geliyor mu?
Neredeyse 100 sene önce toprakların modern tarım pratikleriyle nasıl fakirleştiğinden dem vuruluyor. Peki ya bugün durum nedir dersiniz?

Yiyoruz ama bes-len-mi-yo-ruz. Bedenimiz ihtiyacı olan hammaddeyi alamadığı için de doy-mu-yo-ruz ve yine acıkıyoruz. Aşırı kiloluyuz ancak açız, zafiyet derecesinde eksiğiz. Neden eksiğiz? Başta minerallerden…

İşin üzücü yanı eksikliğin farkında bile değiliz ve hayati fonksiyonlarımız için gerekli mineral eksiklikleri kendini gösterdikçe tıp tarafından yeni birtakım “sendrom” veya “hastalık” olarak etiketini alıp farmasötik ilaç reçetesi için sıradaki yerini almakla kalıyor; ne iyileşebiliyoruz ne de alınan ilaçların etkisiyle içine girilen korkunç kısır döngüden bir daha başımızı alabiliyor, kurtulabiliyoruz. Artık bizler de birer kronik hasta olarak haftalık, aylık ilaçlarımız için eczanenin müdavimiyiz.

Sorunun basit bir mineral takviyesiyle ortadan kaldırılabilme ihtimali çok mu inanılmaz geliyor kulağa? En karmaşık sorunun çözümü aslında en basit gözükeni olabilir mi?

Dr. Caroline Dean’in klinik çalışmalarında doğrudan korelasyon gördüğü ve magnezyum üzerine son yıllarda yoğunlaşan bilimsel araştırmalarla da desteklenen 37 tıbbi sorun, altkategorileriyle birlikte toplam 56’ya ulaşıyor.

Düşünün…

“Basit” [fakat en az 300 farklı biyolojik işlemden sorumlu] bir magnezyum eksikliği yüzünden ortaya çıkmış 37 farklı hastalık tablosu ve bu basit gerçeğin farkında olunmadığı için tedavi amaçlı kullanılan farmasötik ilaçlar ve bunların “yan” etkileri…

Gelin birlikte bakalım, magnezyum eksikliğine bağlı oluşan ve mineral takviyesine yanıt veren bu sorunlar neler:

1. Adrenal Yetmezlik — Bir süre devam eden kronik stres, aksiyete ve panik atakları takiben adrenal yetmezlik başgösterir ki günümüzde salgın boyutuna ulaştığı görülüyor. Adrenalin, noradrenalin ve (kronik stres durumunda yükselen) kortizol, bu üçü magnezyum tüketiyor. Stres yüzünden bir yandan idrardan magnezyum atımı da artınca eksiklik daha da vahim hale geliyor. Günümüzde ağızlardan düşmeyen ve bu yüzden anlamını yitirmiş gibi gözüken “stres” kelimesini yabana atmayalım; hepimiz hergün fiziksel, zihinsel ve duygusal stres altındayız ve bunun her bir gıdımı magnezyum çalmakla meşgul bizden.

2. Alzheimer Hastalığı — Magnezyum beyin hücrelerinde birikme yapan uygunsuz kalsiyum ve ağır metaller yüzünden oluşan sinir sistemi iltihabı(nöroinflamasyon)’u bloke eder. Magnezyum daha iltihap belirmeden görev başındadır zaten; hücre iyon kanallarını bekler, ağır metallerin girişini engeller.

3. Anjin — Anjin ağrısı kalp kaslarındaki şiddetli spazmdan kaynaklanır ki bu da aslında magnezyum eksikliğinden kaynaklı bir durumdur. Kalp karıncıkları vücudumuzda en yüksek magnezyum miktarına sahip yerimiz, ki bu da magnezyumun kalbin pompalama fonksiyonu için neden bu denli önemli olduğunu açıklıyor.

4. Anksiyete ve Panik Ataklar – Normal koşullarda adrenal stres hormonlarını kontrol altında tutuyor magnezyum (Mg). Adrenaller gereğinden az magnezyum yüzünden korumasız kaldığında, vücudun “vur ya da kaç” yanıtı vermesini sağlayan hormonlar olan adrenalin ve noradrenalin çok daha kolay tetiklenir oluyor ve gerçekleşen düzensiz ve ani yükselişler yüzünden de nabzımız yükseliyor, tansiyon çıkıyor ve kalp çarpıntılarıoluşuyor. Hatta, magnezyumdan ne kadar eksiksek adrenalin salgısı da o denli abartılı oluyor. Adrenalin deyince, vücutta bir düzinenin üstünde ana metabolik işlemde doğrudan payı var bu hormonun ki bunlardan bazıları kalbin atım hızı, tansiyon, damar büzülmesi ve kas kasılması örneğin. Bunların herbirinin işlevi için magnezyum gerekiyor. Strese bağlı olarak bu belirtiler devam ettikçe vücut magnezyum depolarını boşaltıyor. Magnezyumsinir sistemini yatıştırıyor, kasları gevşeterek gerginliği alıyor,anksiyete/kaygı ve panik atakların azalmasına yardımcı oluyor.

5. Artrit — Ağrı ve enflamasyon (iltihap), artritin magnezyuma yanıt veren iki ana belirtisi.

6. Astım – Mg eksikliği durumunda hem histamin üretimi hem de bronşiyal spazmlar artıyor.

7. Ateroskleroz – Kalsiyum birikintisiyle oluşan damar sertliği — Kalsiyumun çözülmesini sağlamak ve kanda çözülebilir halde tutmak için magnezyum gerekli. Birlikte çalışıp kalsiyumu ait olduğu yere, yani kemiklere yönlendirernler Magnezyum ve K2 vitamini.

8. Bağırsak Hastalıkları – Mg eksikliği durumunda bağırsak hareketleri de yavaşlayarak kabızlığa götürebiliyor, ki bu da toksisite, besleyici ögelerin emiliminin yapılamaması gibi sorunların yanısıra kalınbağırsakta kolit, divertikül iltihabı ve Crohn hastalığı belirtilerinin oluşumunu tetikleyebiliyor.

9. Başağrıları — Boyun ve baştaki kaslarda oluşan gerginlik ve spazm gerek lokal uygulama gerekse ağızdan alma yoluyla magnezyum terapisiyle ortadan kaldırılabilir.

10.. Beyinde İşlev Bozukluğu — Magnezyumun beyne faydalı etkilerinin geniş özeti için Magnesium in the Central Nervous System kitabında sayfa xxxii’ye bakınız.

11. Böbrek Hastalığı – Mg eksikliğinin aterosklerotik böbrek yetmezliğioluşumunda payı var. Mg eksikliği lipid (yağ) seviyelerinde anomaliye ve böbrek nakli yapılmış hastalarda kan şekeri kontrolünün bozulmasına sebep oluyor. Böbrek hastalarının doğrudan hücrelere geçecek şekilde pikometrik birim ölçüsüyle magnezyum almaları son derece önemli.

12. Böbrek Taşları — Özellikle de ortağı B6 vitaminiyle beraber alındığında magnezyumun böbrek taşı oluşumunu önleyici ve tedavi edici etkisine kitabının 11. bölümünde geniş yer veriyor Dr. Dean.

13. Depresyon – Ruh halimizin iyileşmesine, kendimizi iyi hissetmemize yarayan serotoninin oluşumu magnezyuma bağlı. Magnezyum açlığı çeken bir beyin alerjenlere, akıl hastalığına benzer belirtilere yol açabilecek yabancı maddelere de açık hale geliyor.

14. Detoksifikasyon – Magnezyum; cıva, alüminyum ve kurşun gibi ağır metal ve toksik maddelerin vücuttan atılımı için elzem. Kendisi glutatyonüretimi ve karaciğerdeki P450 detoksifikasyon sistemlerinin çalışmasında rol alan bir eşfaktör. MgATP, önemli GSH ve tiyol detoks yollarına enerji sağlıyor.

15. Diyabet – Magnezyum, insülin sekresyonunu destekliyor, karbonhidrat metabolizmasını sağlıyor ve insülinin glükozu hücre içine taşımasına olanak sağlıyor. Bu olmadığı takdirde glükoz ve insülin kanda birikme yaparak çeşitli şekillerde doku hasarı oluşturuyor. Tirozin kinaz, insülinin hücreye girişi için gerekli bu enzim magnezyuma bağımlı çalışıyor. Glükoz metabolizması için gerekli on enzimin yedisi yine magnezyuma bağımlı çalışıyor. Magnezyum olmadan ne insülin yapmak ne de sekresyonunu sağlamak mümkün.

16. Diş çürüğü – Mg eksikliği tükrükte sağlıksız bir fosfor-kalsiyum dengesi yaratır ki bu da dişlere zarar verir.

17. Enflamasyon (Yangı, İltihap) — Time dergisinin meşhur 2004 sayısı halkı şöyle uyarıyordu: “Gizli Katil: Enflamasyon ve Kalp Krizi, Kanser, Alzheimer’s ve Diğer Hastalıklar Arasındaki Şaşırtıcı İlişki”. Çoğu ilaç firması artık kolesterol yerine kalp hastalığına yol açan faktör olarak enflamasyonu benimsemiş durumda. Enflamasyona gerçekteneyin yol açtığını bilmedikleri iddiasındalar, ancak tabii bu onları yine de enflamasyonu baskılayıcı ilaçlar üretmekten alıkoymuyor. Açıkça kabul etmeye yanaşmadıkları şey ise şu: Kalsiyum felaket derecede enflamasyon yapıcı, magnezyum ise tam tersi, son derece anti-enflamatuvar, yangı alıcı, iltihap önleyici mineraller.

Dr. Dean’in derin endişesi ise araştırmacıların enflamasyon reseptörlerini bloke etmeye çalışırken bizzat kendileri enflamasyona yol açan ilaçlar kullanıyor olmaları. Yapmaları gereken William Weglicki ve Terry Phillips’in, enflamasyon silsilesinin birbirini takip eden bütün aşamalarının (P maddesi, interlökinler, tümör nekroz faktörü, kemokinler ve sitokinler) magnezyum eksikliği durumunda ağırlaştığını kanıtladıkları araştırmaları dikkate almak.

Bilinmesi gereken nokta şu: Enflamasyonu tetikleyen magnezyum eksiliği ve rölatif kalsiyum fazlalığıdır.

18. Halsizlik – Mg eksikliği olan hastalarda sıklıkla karşılaşılan bir şikayet halsizlik, çünkü vücutlarındaki düzinelerce enzim sistemi bu eksiklik yüzünden randımanlı çalışamıyor. Vücutta enerji üretimi için en önemli faktör ATP ve bir magnezyum iyonuna bağlı olmadığı takdirde ATP biyoloijk olarak aktif hale geçemiyor.

19. Hazımsızlık — Mideye girenleri asidifiye eden gastrik proton pompasımagnezyumsuz çalışamıyor.

20. Hipertansiyon – Vücutta magnezyum eksik kalsiyum da gereğinden fazlaysa, kan damarlarımızdaki kaslar spazm geliştirip kan basıncının artmasına neden olabilir. Bu arada kolesterol de yükselirse, magnezyum yetmezliğine bağlı olarak gidip kan damarlarındaki kalsiyuma bağlanabilir ki bu da tansiyonun daha da yükselmesini sağlar.

21. Hipoglisemi — Magnezyumun dengeleyici etkisi sayesinde kana birden gereğinden fazla insülin salınması ve buna bağlı olarak kan şekeri düşüklüğü ile bağlantılı belirtilerin ortaya çıkması engellenir.

22. İnsomni – Kaslarda rahat bir uyku uyuyamızın önüne geçebilecek gerginliği alıyor magnezyum. Ayrıca, Mg düzeyi yetersizse, uyku regülasyonundan sorumlu melatoninin üretim aşamalarında aksaklıklar meydana geliyor.

23. İritabl Bağırsak Sendromu — Dr. Dean,IBS for Dummies adlı kitabında IBS’de görülen ağrı ve sancıyı almak için neden magnezyuma ihtiyaç olduğunu anlatıyor. Biraz daha laksatif formları kullanıldığı takdirde magnezyum ayrıca IBS ile ilintili kabızlığı da ortadan kaldırabiliyor.

24. Kadın Hastalıkları ve Doğum Alanındaki Problemler – Magnezyum şu sorunların önlenmesi ve tedavisinde etkilidir:

a. ‘Adet Öncesi Sendromu’

b. Dismonere (adet esnasında kasıklarda şiddetli ağrı/sancı hissedilmesi)

c. Gebelikte erken sancılanma (bu durum magnezyum eksikliğine bağlı kas spazmlarından kaynaklanıyor olabilir)

d. Kadın İnfertilitesi (fallop borusundaki spazmları ortadan kaldırmak yoluyla)

e. Preeklampsi ve eklampsi (derialtı dokularında -ödeme uzanmak üzere- su tutulmasını, yüksek tansiyon ve eklampsi nöbetini geçirir)

f. Serebral Palsi (beyin nöronlarındaki harabiyet nedeniyle ilk yaşlardaki çocuklarda görülen, her iki bacakta spastik sertlik, zaman zaman gelen konvülsiyon nöbetleri, istemli hareketlerde düzensizlik ve zeka geriliği ile belirgin konjenital defekt)

g. Ani Bebek Ölümü Sendromu

h. Erkek İnfertilitesi (sağlıklı meni önemli miktarda magnezyum ve çinko ihtiva eder)

25. Kalp hastalığı – Kalp, özellikle de sol karıncık vücutta magnezyumun en yüksek oranda bulunduğu yer. Kalp hastası olanlarda magnezyum eksikliği sık rastlanılan bir durum ve magnezyum desteği alındığı takdirde kalp hastalığı riski azaltılabiliyor. IV magnezyum, yani damardan magnezyum kalp krizinin başında verildiği takdirde miyokart enfarktüsü hasarını ve kardiyak aritmiyi önlenebiliyor.

Dr. Dean, başından beri sorun magnezyum eksikliği iken çok sayıda insana kalp hastalığı teşhisi konarak çoğu kez en aşağı altı farklı ilaç tedavisine başlatılmadığını ve elbette çok geçmeden bu hastaların kalp yetmezliğine gittiğini, bunun da kendisini son derece endişelendirdiğini söylüyor. Üstelik, kalp hastalarına önerilen ilaçların çoğu da vücuttan magnezyum çalan ilaçlar.Statinler bilhassa hasar oluşturan ilaçlar, zira bunlar çokça magnezyuma bağlanıp vücutça kullanımını engelleyen flor bileşikleri.

26. Kan pıhtıları – Magnezyum kanda pıhtılaşmayı kan inceltici ilaçlardan farklı bir mekanizmayla, kalsiyum fazlasının pıhtı oluşumunu tetiklemesini engellemek suretiyle önlüyor ve gerek olduğunda kandaki pıhtılaştırıcı faktörlerin doğal yoldan dengelenmesini sağlıyor.

27. Kas-iskelet sistemi sorunları – Yetersiz magnezyum diğer yandan kalsiyumda rölatif fazlalıkla birleştiğinde vücudun herhangi bir kasında uzun süreli kasılmaya yol açacaktır. Aşağıda verilen kas-iskelet sistemi sorunlarının hepsi magnezyum terapisine yanıt vermektedir:

a. Kas krampları

b. Fibrozit (bağ dokusunun iltihabı)

c. Fibromiyalji (inatçı adale ağrıları, yorgunluk ve vücutta bazı hassas ağrılı noktalarla karakterize bir hastalık)

d. Gastroentestenal spazmlar, safrakesesi spazmları — bunlar cerrahi müdahale gerektirebilecek durumlardır

e. Ruhsal gerilime bağlı olarak saçlı deri, boyun ve yüz kaslarındaki devamlı kasılma veya gerilme sonucu gelişen baş ağrıları.

f. Kas spazmları, vücudun herhangi bir kasında oluşabilecek çekilmeler.

g. Kronik boyun ve sırt/bel ağrısı.

28. Kolesterol Yükselmesi — Dr. Dean 1970’lerin ortalarında tıp eğitimi alırken normal kolesterol seviyelerinin 245 mg/dL civarında olduğunu söylüyor. Kitabının ilk baskılarında (ilki 2003’te çıkıyor) normal seviye 180-220 mg/dL olarak geçiyor. Şimdi ise tıp kurumları kolesterolün 200 mg/dL’in (5.2 mmol/L) altında olması gerektiğini söylüyor.

Yeterli miktarda kolesterol varken HMG-CoA redüktazının (herhangi bir kimyasal maddenin indirgenmesini kolaylaştıncı enzimin) aktivitesini yavaşlatmaktan sorumlu mineral Magnezyum. Statin ilaçlarının bir yandan magnezyum eksikliği oluştururken diğer yandan hedefe alıp ortadan kaldırmaya çalıştığı enzim de bu.

29. Migren — Serotonin dengesi Mg’ye bağlı. Serotonin eksikliği migren ağrıları ve depresyona yol açabiliyor. Migreni oluşturanın beynin incecik kılcal damarlarını tıkayan kan pıhtıcıkları olduğu söylenir. Magnezyum, kalsiyumun kanı gereğinden fazla pıhtılaştırmasına engel olur. Damardan ve ağızdan alındığı takdirde magnezyum migreni önleyebilir ve geçirebilir.

30. Osteroporoz – İster D vitamini ile birlikte ister D vitaminsiz alınmış olsun, yüksek doz kalsiyum takviyesi yanında dengeleyici miktarda magnezyum alınmadığı takdirde kemik kaybına giden bir dizi biyolojik olay başlatır.

31. Parkinson Hastalığı — Magnezyum, beyinde kalsiyum kalıntılarının yarattığı nöroenflamasyonu (sinir sistemi iltihabını) bloke eder.

32. Raynaud Sendromu – Mg el parmaklarında ağrı ve uyuşmaya yol açanspastik kan damarlarının gevşemesine yardımcı olur.

33. Reflü — Yemek borusunun mideye giriş yerindeki kapakçıkta oluşacak spazm reflüye neden olabilir. Magnezyum yemek borusu spazmlarını ortadan kaldırır.

34. Sinir Sistemi Problemleri —  Magnezyum yetersiz, kalsiyum da göreceli olarak fazla yüksekse vücudun herhangi bir yerindeki sinir hücreleri uzun süreyle aşırı uyarılacak demektir. Magnezyum vücuttaki şu sinir rahatsızlıklarını ortadan kaldırır:

a. Yanma

b. Kas güçsüzlüğü

c. Uyuşma, hissizlik

d. Paralizi ve hassasiyet

e. Karıncalanma, iğnelenme

f. Seğirme

g. Vertigo ve kafa karışıklığı, oryantasyon bozukluğu

35. Sistit — Magnezyum eksikliği varsa enfeksiyon halinde idrar kesesi spazmları oluşur. Spastik mesane sık idrar çıkma durumu oluşturabilir.

36. Spor İncinmeleri — Ağrı, enflamasyon, kas spazmı, kas gerginliği ve yırtık gibi incinmelerin tümü magnezyumla geçirebilir.

37. Spor Sonrası Toparlanma — Magnezyum laktik asit birikimini azaltarak, antrenman sonrası vücutta ağrı-sızıyı engeller.

Bu 37 sağlık sorununun magnezyum eksikliğine bağlı olarak gelişmiş olabileceğini ve takviyeyle düzelebileceğini siz veya doktorunuz fark etmediğiniz takdirde cebinizde ilaçla eve döneceksiniz demektir. Ne yazık ki birçoğu yukarıda verilen tıbbi durumlar için uygunsuz şekilde reçete edilmekte olan ağrıkesiciler, diüretikler, antibiyotikler ve kortizon salt magnezyum değil, diğer mineralleri de vücuttan çaldığından bir süre sonra belirtiler tamamen kontrolden çıkacak demektir. Bugün gelişmiş Batı toplumlarında reçeteli ilaç kullanım istatistiklerine baktığımızda bu tespitin geçerliliğini ve durumun vahametini daha iyi anlayabiliyoruz. Umuyoruz Dr. Dean’in bu müthiş çalışması sağlık sorunlarınızın asıl kaynağının ‘reçeteli ilaç eksikliğine bağlı yaşam’dan ziyade, ‘vitamin ve mineralden yoksun gıda bolluğu’ olduğu yönünde ikna edici açıklamalar sunabilmiştir sizlere.

dean

Bu bilgiler Dr. Carolyn Dean’in 2014 basımı The Magnesium Miracle kitabından alınmıştır.

Yumurta ile birlikte çay tüketmeyin

Sağlık Bilimleri Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Sevinç Yücecan, kahvaltıda yumurta tüketilirken çay içilmesini önermediklerini belirterek, “Çaydaki tanen maddesi, kan yapıcı özelliği bulunan yumurtadaki demiri bağlıyor, emilmeden atılmasına yol açıyor” dedi.

Fakültenin Beslenme ve Diyetetik Bölümü Kurucu Başkanı da olan Yücecan, yaptığı açıklamada, yumurtanın başta demir olmak üzere vitamin ve mineraller yönünden zenginliğine işaret etti.

Özellikle çocuklar için protein ve demir kaynağı bu ürünün sağlıklı beslenme çerçevesinde düzenli tüketilmesini öneren Yücecan, yumurtanın pişirilmesi ve tüketimi sırasında bazı noktalara dikkat edilmesini istedi. Yumurtanın çocukların damak tadına uygunluğu için uzun süre pişirilmemesi gerektiğini anlatan Yücecan, “Fazla miktarda haşlarsanız sarısının etrafında yeşil halka oluşur. Bu durum lezzetini etkiler ya da bayatlığının göstergesi olabilir. Yumurtanın damak tadına uygunluğu için haşlanmasına dikkat etmeli” diye konuştu.

Açık limonlu çay için

Kahvaltılarda yumurtanın yanında çay içilmesini önermediklerini ifade eden Prof. Dr. Yücecan, şunları kaydetti: “İlla içilecekse açık limonlu çay tercih edilmeli. Çaydaki tanen maddesi, kan yapıcı özelliği bulunan yumurtadaki demiri bağlıyor, emilmeden atılmasına yol açıyor. Demir içerikli diğer gıda ürünleriyle de çay tüketilmemeli. Bir saat sonra istenilen demde çay içilebilir. Çocuk, yaşlı ve hamilelerin içecekleri çayın açık ve limonlu olması, demir emilimi açısından önemli.”

Dudaklardaki yara için süt ve ürünlerini tüketin

Yücecan, sağlıklı beslenme konusunda da bazı önerilerde bulundu. Makarnanın haşlama suyunun dökülmesinin vitaminlerin kaybedilmesine yol açacağını vurgulayan Yücecan, “Kuru baklagiller de haşlanıp suyu dökülüyor. Bu da yanlış çünkü vitamin ve mineral kaybı fazla oluyor. Sütteki riboflavin (B2 vitamini) çok önemli. Dudak kenarlarında yara sorunu bulunanlar, süt ve ürünlerini tüketebilir. Genellikle bu yaralar riboflavin eksikliğinden kaynaklanıyor” dedi.

Prof. Dr. Yücecan, havuç salatasının üzerine limon suyu döküldükten sonra bekletilmesi durumunda da A vitamini kaybının yüzde 75’e çıktığı bilgisini verdi. Yeşil kalması için sebze yemeklerine soda atılmasının B grubu vitaminlerinde kayıplara neden olacağını anlatan Yücecan, “Tarhananın güneşte kurutulmaması lazım. Güneş ışınları riboflavin kaybına yol açıyor” ifadesini kullandı.

Plastik şişelere dikkat!

Plastik Su Şişeleri Göğüs Kanserinin En Büyük Nedenlerinden Biridir!

* Plastik şişeler özellikle Avustralya’da yüksek sayıda görülen göğüs kanseri vakalarının en büyük nedenidir.

* Annesine çok yakında göğüs kanseri teşhisi konulan bir kişiye doktor şunu söyledi:

“Özellikle kadınlar arabalarda bırakılmış plastik su şişelerinden su içmemelidir”

* Yüksek sıcaklık ve şişe plastiklerindeki belli kimyasallar göğüs kanserine neden olabilir. Lütfen dikkatli olun ve arabada bırakılmış plastik şişelerden su içmeyin!..

* Yüksek sıcaklık plastiğin içindeki toksinleri suya ve yiyeceklerimize geçiriyor ve doktorlar bu toksinleri kanserli hücrelerimizin etrafında kolaylıkla gözleyebiliyorlar.

* Mikrodalga fırınlarına plastik tabak ve kutuları koymayınız!….

* Plastik su şişelerini buzluğa koymayınız!…

* Plastik tabak örtülerini (SARAN WRAP, STREÇ v.b.) mikrodalga fırınına koymayınız.

* Dioxin isimli kimyasal madde kansere neden olur, özellikle göğüs kanserine.

* Dioxin maddesi vücudumuzdaki hücreler için bir zehirdir.

* Plastik şişeleri içinde su varken dondurmayınız. Bu durumda plastik içindeki Dioxin’i açığa çıkartmaktadır.

* Bazı zincir (fast food) restoranları yakın geçmişte plastik kutulardan kağıda geçtiler. Bunun en büyük nedeni dioxin problemidir.

* Geçen gunlerde. Edward Fujimoto, Wellness Program Manager (Castle Hospital) bir TV programında bu sağlık tehdidini açıkladı. Dioxinlerin bizler için ne kadar tehlikeli olduğu gerçeğini anlattı.

* Yiyeceklerimizi mikrodalgada plastik kutular içinde ısıtmamamızı istedi.

* Bu özellikle içinde yağ olan yiyecekler için daha önemlidir.

* Yağ, yüksek sıcaklık ve plastiklerin bir araya geldiklerinde Dioxin açığa çıkarttıklarını ve bunun vücudumuzdaki hücrelere geçtiğini açıkladı.

* Plastikler yerine Cam, Pyrex, CorningWare ya da seramik den yapılmış kapların kullanılmasını tavsiye etti.

* Microwave (Mikrodalga) için hazır üretilmiş çabuk ısıtılabilen yiyecek paketlerini başka bir kaba aktararak ısıtınız. Kâğıt çok kötü bir malzeme değil ama içinde ne olabileceğini hiçbir zaman bilemeyiz. Pyrex, ISIcam, CorningWare gibi kapları kullanmak çok daha güvenlidir.

Ayrıca, Saran Wrap (veya Streç) ismi altında satılan tabak ve kutuların üzerine örttüğümüz ince plastik film de mikrodalga fırınına girdiğinde diğer plastikler kadar tehlikelidir.

* Mikrodalga kullanırken yiyecek kaplarınızı plastik yerine kağıt havlu ile örtünüz.

Mümkünse, paslanmaz çelikten bır termos ya da camdan yapılmış şişeler, kaplar kullanın..!

Bacak ve kol uyuşması neyin belirtisi?

Hastalık yaşam kalitesini bozar. Yürürken ve hastalığı ileri evrelerinde dinlenme halinde bile bacaklarda Ağrı ve kramplara neden olur. Liv Hospital Ankara Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Erdoğan İlkay, ‘’Hastalık doğumsal veya sonradan oluşabilir. Doğumsal olanlar diğer bir damara açılması (fistül) veya balonlaşma (anevrizma) tarzında olabilir. Hastalığın en önemli sebebi aterosklerozdur (damar sertliği)’’ diyor.   Damar sertliği en önemli neden   Periferik atar damar hastalığının en belirgin özellikleri arasında bacak ve kolda uyuşma güç kaybı, görmede veya konuşmada geçici bozukluk yer alıyor. Bunların dışında inme, yürürken bacaklarda ağrı,  bacaklarda kapanmayan yaralar, ereksiyon (sertleşme) zorluğu, yemek sonrası karın bölgesinde ağrı, el hareketleri ile gelişen baş dönmeleri, sırt veya karında ağrı da doktora gitme konusunda uyarıcılar arasında. Hastalığın en önemli nedeni ise halk arasında damar sertliği olarak bilinen aterosklerozdur.   Damar tıkanıklığı sıklıkla şeker hastalarında görülüyor   Bacak damarlarının tıkanıkları diz altı ve üstü diye sınıflandırılmakta ve son yıllarda balon veya stentleme cerrahiden daha sık kullanılıyor. Diz altı damar tıkanıkları özellikle şeker hastalarında görülüyor. Tedavi süreçleri geciktirildiğinde, ayakta kapanmayan yaralar çoğu zaman uzvun kesilmesi ile sonuçlanabiliyor. Balon ile damarın açılması hem yara iyileşmesi hem de uzuv kayıpları önemli ölçüde azaltabiliyor.

Hafızam zayıf diyorsanız işte yapmanız gerekenler

Yoğun çalışma temposu ve stres nedeniyle sıklıkla karşılaşılan unutkanlık sorunu, bazı besinlerin düzenli tüketilmesiyle giderilebiliyor.Güçlü bir hafızaya sahip olmak için Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı, şu besinlerin tüketilmesi önerisinde bulundu:

Ispanak : B grubu vitaminler ve folat içerir , E vitamininden zengindir . Beyin hücrelerini zararlı serbest radikallere karşı korur .

E vitamini zengini diğer besinler : Badem , brokoli , kivi , mango , ayçiçek tohumu , domates .

Balık ( Omega 3 ) : Omega 3 beyin fonksiyonlarında önemli bir rola sahiptir . Davranış ve bilişsel olaylarda etkilidir . En iyi kaynakları : somon , uskumru , hamsi , sardalye , ringa balığı . Ceviz ve keten tohumuda iyi kaynaklarındandır . Eksikliğinde depresyon , disleksi ( öğrenme bozukluğu ) , dikkat eksikliği vb. görülür.

Bitter çikolata : Beyin reseptörlerini aktive etmek için endorfin salınımını arttır .Yüksek kakao içeriğine sahip birkaç bitter karesi güçlü antioksidanlar içerir, doğal uyarıcıları sayesinde odaklanma ve konsantrasyonu artırır

Yaban mersini, çilek, böğürtlen : Beyini serbest radikal hasarından korumada etkilidirler . Bellek arttırıcı fitokimyasal olan antosiyaninden zengindirler .

Kırmızı üzüm, kivi, portakal ve elma da beyin gücünün artışı için diğer mükemmel besinlerdir.

Süt, yoğurt, peynir : Mükemmel birer protein kaynağıdırlar . Vücuda yavaş ve sabit bir enerji kaynağı sağlayıp, gün içinde hafızamızın ayakta kalmasına destek olurlar . Protein içeren besinler aynı zamanda vücudu uyaran kimyasallar olan epinefrin ve dopamin seviyelerini de arttırırlar.

Yumurta : Beyindeki hafıza bölümü için gerekli olan vitaminleri ( A , D , B12 , B grubu ) barındırır . Beyinden sinyal alıp , gönderme için gerekli önemli bir aminoasit olan tirozini içerir , vücudun uyanık kalmasını sağlar.

Tam tahıllar : Esmer pirinç , esmer ekmek , yulaf , darı vb. B6 , B12 ve folik asit içerirler . Hafızayı korumak , konsantrasyon ve beyine kan akışını sağlamak için gereklidirler .

Kuruyemiş ve tohumlar : Ruh halini pozitif yonde etkilerler .

Kabak ve ayçekirdeği kognitif fonksiyonları arttırırlar . Uykusuzluk ve hafif depresyon durumlarında rahatlamaya yardımcı olur .

Kırmızı lahana : Beyin hücre hasarını azaltmak ve uzun süreli hafızayı canlandırmak için gerekli polifenolleri ( fisetin ) içerir , bu Alzheimer hastalığının önlenmesi ve tedavisinde yararlıdır. Kırmızı soğanda iyi bir seçimdir .

Brokoli ve kuşkonmaz : K vitamininin zengin kaynaklarıdır . Bilişsel fonksiyonları ve beyin gücünü arttırmada etkilidirler.

Fısıtk ezmesi : Beyinin odaklanması ve dikkat için gerekli olan B6 vitamininden zengindir . Kızarmış bir dilim ekmek üstüne 1 yemek kaşığı kadar fıstık ezmesi ve üzerine eklenmiş muz dilimleri ile B6 vitamininden zengin bir ara öğün yapabilirsiniz .

Su : Dehidratasyon ( susuzluk ) beynin kortizol denen bir hormon salgılamasına neden olur . Bu hormondaki artış beynin bilgi depolama kısmının küçülmesine ve hafıza gücünün azalmasına neden olur . Kortizol adrenalin üretimini de artttırır , bu artış beyin fonksiyonunu etkiler ve hafızayı bozar.”

İşte böbreklere faydalı besinler…

Soğan Sarımsak gibi antioksidan deposu olan soğan, antienflamatuvar özellikleri sayesinde özellikle böbrek hastası kişilere faydalıdır.

Ayrıca kanser ve kalp hastalıklarına karşı da koruyucu etkisi vardır. Yumurta beyazı Yumurta beyazındaki yüksek protein, düşük potasyum, düşük fosfor ve bol miktardaki demir böbrekler için ideal bir besin olmasını sağlar. Kıvırcık lahana yani Kale Kale bol miktarda C vitamini, lif ve K vitamini içerir. Bu vitaminler böbreklerin düzgün çalışması için çok önemlidir. Salatalarınıza ve yemeklerinize ekleyebileceğiniz kaleyi meyve suyunuza da karıştırabilirsiniz.

Sarımsak: 

Sarımsak tam bir süper besindir. Yemeklerde kullanıldığında verdiği tat sayesinde tuz kullanımına gerek kalmaz ve bu sayede böbreklere hasar veren fazla sodyumdan kurtulmuş olursunuz. Ayrıca çok fazla antioksidan içerir. Düzenli tüketildiğinde kansere karşı koruduğu kanıtlanmıştır. İçeriğinde sülfür sayesinde detoks etkisi yaratır, şişkinlik ve gaz sorununa iyi gelir.

Zeytinyağı:

Antioksidanlarla dolup taşan zeytinyağının iyi gelmediği sağlık sorunu neredeyse yok. Zeytinyağını margarin gibi yağlara tercih etmenizi ve tüketmenizi öneririz.

Elma: 

Elma, düşük potasyum içermesi ve yüksek antienflamatuvar özelliği sayesinde böbrekler için oldukça faydalı bir meyvedir.

Kızılcık:

Antioksidan deposu kızılcık idrar yolu enfeksiyonlarına karşı çok etkilidir. İdrardaki asit düzeyini arttırarak bakterilerin idrar kesesi duvarına yapışmasını engeller. Ayrıca belirli kanser türleri ve kalp rahatsızlıklarına karşı da çok etkilidir.

Omega 3 deposu balıklar: 

Somon, sardalya ve alabalık gibi balıklar omega-3 yağ asitleriyle doludur. Bu yağ asitleri vücudumuz tarafından üretilemez, dolayısıyla bu tür balıkları düzenli olarak tüketmek gerekir. Düzenli alınmadığında kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve yüksek kolesterole neden olur. Bu rahatsızlıklar kronik böbrek hastalıklarını tetiklemektedir.

Bu Kan Gruplarına Sahip Olanlar Dikkat!

Аmегіkаn Uluѕаl Sağlık Еnѕtіtüѕü’nԁеn uzmanlar, 55 bіn kіşіуі kарѕауаn агаştıгmауı Кuzеу Ваtı İгаn’ԁа уüгüttü. İlk bulgulаг, bеlігlі Һаѕtаlıklагԁа 0 grubu kana ѕаҺір оlmауаnlагın ölüm oranlarının уüzԁе 9 ԁаhа fаzlа оlԁuğunu gӧѕtегԁі.

Araştırma ѕıгаѕınԁа, kаn gгubuуlа mіԁе kanseri агаѕınԁаkі bаğ ԁа іnсеlеnԁі. Ѕоnuҫlаг, А, В vе АВ grubu kаn tаşıуаnlагın 0 gгubu kаnа ѕаҺір olanlara gӧге уüzԁе 55 oranında daha fazla mіԁе kanserine уаkаlаnԁığını gӧѕtегԁі. Bu ԁuгum, 0 gгubu ԁışınԁаkіlегіn kеѕіnlіklе Һаѕtаlık гіѕkі tаşıԁığı аnlаmınа gеlmіуог. Beslenme, ѕрог аlışkаnlığı gibi bir ԁіzі önemli fаktӧг ԁе ѕӧz kоnuѕu fаkаt kаn grubu 0 оlаnlагın birçok ӧnеmlі hastalığa уаkаlаnmа гіѕkі ԁаҺа ԁüşük.

DаҺа ӧnсеkі агаştıгмаlага gӧге de, Һеmеn hemen bütün kаnѕег tüгlегіnіn А vе АВ kan gruplarına kагşı büуük іlgіlі ԁuуԁuğunu ortaya koymuştu. Kansere kагşı şаnѕlı kаn gгubunu іѕе 0 gгubu оluştuгuуог. D’Аԁаmо’nun агаştıгmаlагınа gӧге kаnѕег vе kаn grupları агаѕınԁаkі іlіşkі şӧуlе:

ԌӦĞÜЅ КАNЅЕRİ

Вu kаnѕег tüгünе уаkаlаnаn kаԁınlаг іlе ilgili агаştıгmаlаг, О vе В kаn gгubunа sahip оlаnlагın tеԁаvіуе ԁаҺа Һızlı уаnıt vегԁіğіnі vе ԁаҺа Һızlı іуіlеştіğіnі gӧѕtегіуог.

BEYİN TÜMÖRLERİ

Birçok bеуіn vе sinir sistemi kаnѕегlегі, А vе АВ gгuрlагını tercih ediyor.

RАНİМ КАNЅЕRİ

Вu kanser tüгlегі ԁе A ve AB gгuрlагını tегсіҺ еԁіуог, аnсаk bu Һаѕtаlıklага уаkаlаnаn В gгubu kаԁınlагın sayısı da уükѕеk bulunuуог.

ВАĞІRЅАК КАNЅЕRİ

Ваzı tüгlегіnԁе kаn gгubu tеmеl bеlігlеуісі оlmuуог. Ваğıгѕаk kаnѕегіnе уоl аҫаn en ӧnеmlі еtkеnlег ԁіуеt, yaşam biçimi vе gerilim şеklіnԁе ѕıгаlаnıуог.

ЅİNDİRİМ ҮОLU KANSERİ

Dudak, Dіl, уаnаk, ԁіş еtі, уеmеk bогuѕu kаnѕегlегі іlе tükürük bеzlегіnԁеkі tümӧгlег, А vе АВ gгuрlагı іlе çok уаkın ilişkili bulunuуог. Вu kanserlerin çoğu kеnԁі kеnԁіlегіnе оluşuгkеn, ѕіgагауı bıгаkıр, аlkоlü аzаltmаk vе diyete ԁіkkаt еtmеk гіѕkі аzаltıуог.

MİDE КАNЅЕRİ

Üzегіnԁе агаştıгmа yapılmış 63 bin vаkаԁа mіԁе kаnѕегіnіn А vе AB gгuрlагınԁаkі ԁüşük mide аѕіtі іlе уаkınԁаn іlіşkіlі оlԁuğunu огtауа ҫıkагԁı.

РАNКRЕАЅ KANSERİ

Pankreas, kагасіğег, ѕаfга kesesi vе ѕаfга уоlu kаnѕегlегі, ԁауаnıklı ѕіnԁігіm ѕіѕtеmlегіnе ѕаҺір О gгuрlагınԁа nаԁіг gӧгülüуог. A vе АВ gгuрlагı уіnе еn ҫоk гіѕk аltınԁа оlаnlаг. В gгuрlагı еğег оnlаг için ѕаkınсаlı olan kabuklu уеmіşlегі уегlегѕе bu kаnѕег tüгlегіnе уаkаlаnаbіlігlег.

LЕNF VЕ LӦЅЕМİ

Вu kanser formu, О gгuрlагın еğіlіmlі оlԁuklагı bіг tüг. Каn ve lenflerde gеlіşеn bu kаnѕег tегсіҺеn О gгuрlагını ѕıkıntıуа ѕоkаг.

DЕRİ VЕ КЕМİК

Dегі kаnѕегlегі ԁе еn fаzlа O grubunun уаkаlаnԁığı tеk kanser türü. Наbіѕ mеlаnоm ԁегі kanserinin еn öldürücü şеklіԁіг. Bu duruma karşı О ve B gгuрlагı bağışık ԁеğіlԁігlег.

МЕЅАNЕ КАNЅЕRİ

Меѕаnе kаnѕегі еn fаzlа А ve В gгuрlагınԁа gӧгülüг. Неm А Һеm ԁе В grubunun karakterini tаşıуаn АВ grubu іѕе büуük оlаѕılıklа еn уükѕеk riski tаşıуаn gгuрtuг.

Ağzı Açık Uyuyanlar Dikkat!

Geceleri burundan nefes alamama, ağzı açık uyuma, horlama, sık uyanma, sabahları yorgunluk gibi yakınmaları olan kişilerin mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanına başvurmaları gerektiğine dikkat çeken Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Eren Taştan, burun tıkanıklığının uyku problemleri ve yorgunluk gibi yaşam kalitesini düşüren sorunlara yol açtığını söyledi.

Burun tıkanıklığının uzun vadede kalp rahatsızlıklarına da yol açabildiğini ifade eden Taştan, “Özellikle geceleri burundan nefes alamama, ağzı açık uyuma, horlama, sık uyanma, sabahları yorgunluk gibi yakınmaları olan kişiler, mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanına başvurmalı” ifadelerini kullandı.

Burun tıkanıklığının genellikle pek ciddiye alınmadığını belirten Taştan, şöyle devam etti: “Burun tıkanıklığı geçici çözümlerle giderilmeye çalışılıyor. Burun tıkanıklığı uzun süre devam ederse kalbi yorarak kalp rahatsızlıklarına yol açabiliyor. Burun tıkanıklığı tek başına veya bazı durumlarda horlama ve geniz akıntısı gibi yakınmalarla beraber görülüyor. Alerjik nezle ve enfeksiyonlar da önemli bir sebep.

Alerjik nezlesi olan hastaların burun etleri biraz daha ödemli oluyor. Polip gibi kitleler burnu tamamen tıkayabiliyor. Soğuk algınlığı, grip ve sinüzit gibi enfeksiyonlar da kısa süreli burun tıkanıklığına yol açabiliyor.

Halk arasında burun eti olarak adlandırılan konkalar yapısal olarak da büyük olabiliyor. Kemikte veya kıkırdakta eğrilik ya da kayma varsa ve hastanın şikayetleri de buna bağlıysa tek çözüm cerrahi yöntem oluyor.

Her gün tükettiğimiz mucizevi yiyecekler

Elma, limon veya yumurta; hemen hemen her gün tükettiğimiz yiyecekler arasında yer alıyor. Peki bu yiyeceklerin sayısız faydalarını biliyor musunuz? İşte potasyum, vitamin ve magnezyum kaynağı olan yiyecekler…

Yeme alışkanlıklarımızı edinirken kriterlerimiz değişir. Kimimiz için lezzet, kimimiz için fayda; yiyeceklerimizi seçerken belirleyici özellik gösterir. Her ikisini de önemseyenler için harika bir liste hazırladım. Günlük hayatınızda devamlı tükettiğiniz bu lezzetli sebze ve meyvelerin ne gibi faydaları olduğunu bilmek istemez misiniz?

ELMA:
Ülkemiz, elma üretimi ve tüketimi açısından oldukça zengin bir yer. Yani toplum olarak elma yeme alışkanlığı olan insanlarız. Peki sıklıkla yediğimiz elmanın faydaları neler? Elma, içerdiği yoğun lif sebebiyle, sindirim sistemine dost bir meyvedir. Ayrıca C vitamininden zengin oluşu sebebiyle kış aylarını hastalıklardan uzak geçirmenize de yardımcı olur. Her gün bir elma yemek, sindirim sistemini düzene sokacağından kilo vermenize de yardımcı olur.

BADEM:
Genel olarak kuru yemiş seven bir ülkeyiz. Ancak her şeyde olduğu gibi yağlı yemişlerde de yediğimiz miktara dikkat etmek gerekir. Badem; lif, E vitamini ve omega-3 yönünden oldukça zengindir. Ayrıca yapılan araştırmalar, düzenli badem tüketmenin kalp hastalıklarından korunmaya yardımcı olduğunu da gösterdi.

BİTTER ÇİKOLATA ALIN

MUZ:
Potasyum zengini bir meyvedir. İçerdiği potasyum sayesinde kas kramplarını azaltıcı etki gösterir. İçerdiği probiyotikler, bağırsak dostudur ve sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca karın bölgesinde meydana gelen şişkinlikten de kurtulmanıza yardımcı olur.

PANCAR:
Son yıllarda popülaritesi artan sebzeler arasında yer alıyor. Yüksek oranda potasyum, folik asit, demir ve antioksidan madde içerir. Yapılan bir araştırma, pancar suyunun en etkili tansiyon düşürücülerden biri olduğunu da gösterdi.

KAKAO:
Kakao deyince aklınıza hemen çikolata geldiğine eminim. Elbette kakao, çikolatanın hammaddesidir ancak doğru oranda tüketildiğinde kilo aldırmak yerine sağlığınızı korumanıza yardımcı olur. Sağlık için verilen savaş, markette kazanılır. Çikolata alırken, en az yüzde 70 kakao içeren bitter çikolata alın! Yapılan araştırmalar; bu özelliklerdeki bir çikolatanın, tansiyonunuzu kontrol altına aldığına ve birçok sağlık problemine sebep olan stres yükünü azalttığına dikkat çekiyor.

YUMURTA:
Yumurta, hakkında birbirini çürütmeye çalışan iddiaların dolaştığı bir gıda maddesi. Ancak herkesin buluştuğu ortak bir nokta var ki o da tok tuttuğu ve enerji verdiği! Özellikle okul çağındaki çocuklarınızın kahvaltılarında mutlaka yumurta olmalı.

KİVİ ENERJİ DEPOSUDUR

ÜZÜM: Ülkemiz, üzüm yetiştiriciliği açısından son derece ileri bir seviyede. Siyahı, sarısı, çekirdeklisi, çekirdeksizi, hatta kurusu… Üzümün faydaları hakkında sayısız araştırma mevcut. Bu araştırma sonuçlarına göre üzüm, hasar görmüş hücrelerin tamirinde oldukça başarılı, yüksek oranda anti-oksidan içeriyor.

KİVİ:
Özellikle Karadeniz bölgesinde yetiştirilen ve toplumumuzca çok sevilen bir meyve. Kivi, yüksek oranda magnezyum içerir ve bu içeriği sebebiyle kişiye enerji verir. Yapılan araştırmalar kivinin, portakala oranla iki kat C vitamini, muzdan çok daha fazla potasyum ve yüksek lif içerdiğini de gösterdi.

LİMON:
Hemen hemen hepimiz limonun C vitamini deposu olduğunu biliyoruz. Bu sebeple kış aylarında bolca tüketilmesi, hasatlıklardan korunmanıza yardımcı olur. Limon aynı zamanda sistemde adeta ateşleyici vazifesi görerek kilo vermenize de yardımcı olur. Bir limon suyu soğuk bir bardak soda ya da bir fincan yeşil çaya ilave edildiğinde, çok daha hızlı yağ yakmaya başlarsınız.

NAR:
Yapılan araştırmalar, narın hücre onarımında son derece faydalı olduğunu gösterdi. ayrıca yüksek antioksidan içeriği sayesinde daha dirençli olmanıza da yardımcı oluyor.

TATLI KABAK:
Turuncu rengini aldığı beta-caroten adlı maddeden zengin bir sebzedir. Sahip olduğu beta-caroten, bağışıklık sistemini güçlendirici bir etkiye sahiptir. Ülkemizde tatlı kabak denince, adeta şeker havuzuna yatırılarak hazırlanan kabak tatlısı akla geliyor. Oysa kabağın bu mucizevi özelliğinden faydalanmak için tatlısındansa çorbasını yapmak tercih edilmelidir.

SOMON BALIĞI:
Somon balığı içerdiği omega-3 yağ asidi oranı sebebiyle kolesterol seviyesini düzenleyerek kalp sağlığını korumaya yardımcı olur. Somon balığı ayrıca kalsiyum, D vitamini ve protein açısından da zengin bir balık türüdür.

KIRMIZILAR SAĞLIK DEPOSU

ÇİLEK:
Çilek sevmeyeniniz yoktur diye düşünüyorum. Peki bu meyvenin insan sağlığı açısından ne gibi faydaları olduğunu biliyor musunuz? Son yıllarda yapılan araştırmalar çileğin, kanser hücrelerini ortadan kaldırmaya yardımcı etkisi olduğunu gösterdi.

DOMATES:
Domates, tıp bilimi açısından son yılların parlayan yıldızı olarak gösterilebilir. Domatesteki mucizenin ası, likopen… Likopen, domatese kırmızı rengini veren maddedir. Bu mucizevi madde, kolon, prostat, akciğer ve göğüs kanseriyle mücadelede son derece etkilidir.

KARPUZ:
Yüksek oranda lif içerir. Ayrıca A ve C vitamini açısından da oldukça zengindir.

KARACİĞERİNİZ İÇİN ENGİNAR TÜKETİN

ENGİNAR:
Enginarın, özellikle karaciğer sağlığı için son derece önemli olduğunu hepiniz duymuşsunuzdur. Ancak yapılan araştırmalar bu mucizenin nedeni, sebzenin tek faydasının bu olmadığını gösterdi. Enginar, sindirim sisteminin en iyi dostu olan liften de zengindir. Ayrıca vücudu toksinlerden arındırır ve kalp sağlığı açısından da oldukça faydalıdır.

CEVİZ:
Ceviz, sağlıklı yağdan oldukça zengin bir yemiştir ve bu özelliği sebebiyle kalp sağlığını korumak için gereklidir.

Bunu yeni öğreneceksiniz!

Yer fıstığı, içerisindeki protein miktarı ile doping maddelerini aratmıyor. Mevsimlik yetiştirilen yer fıstığı, hem birçok hastalığın tedavisinde ve önlenmesinde etkili oluyor hem de yıllardır kabuğuyla, dalıyla günlük yaşamda yardımcı faktör olarak yerini alıyor. Bu nedenle uzmanlara göre; günde 50 gr yenilen kavrulmuş fıstık, insanları birçok hastalıktan koruyor. Yer fıstığı, içerdiği zengin sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir, fosfor, albümin, B-1, B-2, B-8 ve E vitaminleri ile mide yanması, ekşimesi ve gastriti önler.

Bu bitki 60 yaş üstü kişilerin korkulu rüyası haline gelen el titremesi ve kısmi felce devadır. Çocukların gelişmesi için iyi bir besindir. Şeker hastaları için mükemmel bir gıdadır. Yer fıstığının zeka üzerindeki olumlu etkileri de kanıtlanmıştır. Son yıllarda yapılan araştırmalarda, fıstığın izole edilen diğer bir maddesinde ise yorgun kasların yorgunluğu giderdiği ve kapalı dolaşım sistemi içinde kan hücrelerinin birleşerek topaklar oluşturmalarını önlediği ve bu nedenle de damar tıkanmalarını önlemede rol oynadığı belirlendi.

Yaklaşık 32 tane yer fıstığı hem 164 kalori olması hem de 14 gram yağ olmasına rağmen kilo vermeyi kolaylaştırıyor. Yer fıstığından alınan kalori tam olarak vücutta emilmediği için makul miktarda yenilen yer fıstığı kilo aldırmıyor. Aynı zamanda enerji seviyesini yüksek tuttuğu için dinlendiğiniz sürede bile kalori yakmanızı sağlıyor.

Fakat yer fıstığı ve ezmesi yüksek oranda yağ bulundurduğu için porsiyonlarına dikkat etmeniz gerekiyor. Kulağa garip gelse de kalori bakımından fazla olan yer fıstığının doğru miktarda tüketildiğinde kilo vermeyi kolaylaştırdığı kanıtlanmış.
Günlük yediğiniz yer fıstığı ve ezmesi miktarı bir porsiyonu geçmemeli. Diyetlerinizde de gönül rahatlığıyla kullanabileceğiniz yer fıstığını, yoğurtla birlikte tüketebilirsiniz. Aynı zamanda yer fıstığı ezmesini de kahvaltılarda tam tahıllı ekmeğe sürüp yiyebilirsiniz. Tavuk ve etli bazı yemek tariflerinde de yer fıstığı ezmesi kullanıp değişik bir tat yakalayabilirsiniz.

Kalorisi çoktur ama şişmanlatmaz 
Belinizi kalınlaştırmayacak tek bir kalori deposu varsa, o da fıstıktır. Fıstık, kalp hastalıklarına yakalanma riskinizi de artırmaz. Yapılan bir çalışmada, bir grup deneğin günlük yediklerine 8 hafta boyunca her gün 100 kalorilik yerfıstığı da eklendi ve çalışmanın sonunda hiçbirinin kilolarında artış görülmedi. Bunun sebebi yerfıstığında bulunan lif, protein ve sağlıklı yağlardı!
İKİ SİHİRLİ NUMARASI DAHA VAR  Bu besinler sizi o kadar tok hissettirir ki farkında olmadan yediğiniz diğer yiyecekleri azaltmaya başlarsınız. Yerfıstıklarının iki tane daha sihirli numarası vardır:  1- İçerdiği yağ ve kaloriler sindirim sisteminiz tarafından tamamen emilemezler.  2- Patates kızartmasından ya da bir dilim pastadan aldığınız yağı yakmak ne kadar zorsa yerfıstığından aldığınız yağı yakmanız da bir o kadar kolaydır. Vücudunuz yerfıstığının içerdiği tekli doymamış yağları çok hızlı şekilde enerjiye çevirebilir. Yerfıstığı yediğinizde başınıza bir güzel şey daha gelir… Diğer yemekleri yerken olduğu gibi hızla dopamin salgılamazsınız. Bu çok iyidir çünkü; dopamin salgılandığında, kendinizi çok keyifli hissetmeye başlarsınız.

  • Cinsel arzuyu artırır.
  • Zihinsel ve bedensel yorgunluğu alır.
  • Fazlası hazımsızlık yapabilir ve zararlıdır.
  • Yalnız olarak yenmeli, portakal, elma, armut gibi meyve veya sebzelerle tüketilmemelidir.
  • Damar sertliği ve kolesterolü olanlar fıstıktan uzak durmalıdır.
  • Alergenler listesinde olduğundan bazı bünyeler için sakıncalı olabilir

FISTIK (YERFISTIĞI):

Protein, yağ ve E vitamini açısından zengin bir besin olan fıstıkta B grubu vitaminler ile fosfor, magnezyum, potasyum, sodyum ve kalsiyum mineralleri de bulunur.
Fıstığın Faydaları: Yerfıstığı vücuda enerji ve kuvvet verir. Kasların ve kemiklerin güçlenmesini sağlar. Cinsel gücü arttırır. Zihinsel ve bedensel yorgunluğu giderir. Öğrenmeyi kolaylaştırır. Kalp sağlığına iyi gelir. Kandaki kolesterol oranını düşürerek kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır. Başta Meme, prostat ve kalın bağırsak kanseri olmak üzere kansere karşı koruyucudur. Bağışıklık sistemini destekler. Kandaki şeker oranını ayarladığı için şeker hastalarına faydalıdır. Yerfıstığı yağı kabızlığa iyi gelir. Gastrit, Mide yanması ve ekşimesi şikâyetlerini azaltır.

Fıstık (Yerfıstığı) Nasıl Kullanılır?

Fıstık genellikle çerez olarak ya da tatlılara ayrı bir lezzet katmak için kullanılır. Ayrıca, fıstıktan elde edilen fıstık yağı da kullanılmaktadır. Fıstık içini, üzerini kaplayan zarı ile birlikte yemek daha faydalıdır.

Doğum tarihinizdeki şifreye şaşacaksınız!

Kitabın en önemli özelliklerinden biri de, doğum tarihinizdeki kodu öğrendikten sonra yaşamınıza kendinizin yön vermesini sağlaması. Kendisi de matematikçi olan yazar, rakamların hayatımızdaki önemine dikkat çekiyor ve her kişinin kodundaki olumlu ve olumsuz özellikleri sıralıyor. Efeçınar bununla da kalmıyor, olumsuz özelliklerimizi olumluya çevirebilecek önerilerle de kitabını süslüyor.

Doğum tarihinizdeki şifre, şimdiden çok satanlar listesinde. Öyle ki, insanoğlunun yüzyıllardır en merak ettiği şey kendisi. Evet evet, hepimiz “en yakınımız” ve “en çok tanıdığımız” olmasına rağmen kendimizi merak ediyoruz ve kendimiz ile ilgili her bilgiyi mutlaka okumak istiyoruz. Nilda Ferhan Efeçınar, doğum tarihimizdeki şifreler isimli kitabını ilke kez  anlattı.

Neden böyle bir kitap yazma gereği duydunuz?

ÇOCUKKEN DE RAKAMLARA MERAKLIYDIM..

Ben çocukluğumdan beri insanların davranışlarını incelemeye meraklı bir yapıya sahibim. On iki yaşındayken bile okula giderken bindiğim otobüsteki insanların hangi mesleği yaptıklarını, evli olup olmadıklarını, nasıl bir yapıya sahip olduklarını, burçlarını vs. tahmin etmeye çalışırdım. On iki yaşındaki bir çocuk için bu durum normal değil elbette ancak gelecekteki işim için zihinsel yatırım yapıyormuşum. Bunun dışında yine aynı yaşlarda hatta daha da evveline dayanan zamanlarda astrolojiye merak salmıştım. 1980 dönemi öncesinde henüz Türkiye de Ephemeris (Astrolojik gök günlüğü) yokken Almanya da yaşayan dayımdan Ephemeris siparişinde bulunmuştum ve kendi kendime astroloji haritası çıkarmayı öğrenmiştim. Hatta ilerleyen yıllarda astroloji haritası çıkararak para bile kazanmıştım. Özetle hobilerim daha iler ki yıllarda mesleğime çok katkıda bulundu. 2004 yılından beri kişisel gelişimle ilgili pek çok çalışma yaptım. 2006 yılından itibaren de profesyonel olarak Kuantum Koçluk Eğitimleri veriyor ve Koçluk Seansları yapıyorum. Bana gelen danışanlarımın isim-soyadlarını ve doğum tarihlerini elbette ki alıyorum. Çalışmalarım esnasında önce aynı isim enerjisinde olanların benzer deneyimler yaşadıklarını ve davranış modelleri gerçekleştirdiğini fark etmiştim ve bu konula ilgili “İsimlerin Gizemi” adlı kitabımı yazmıştım.    Sayılarla olan bağlantım yaşamımda 28 kodunun ne kadar çok var olduğunu fark etmemle başlamıştı 19 yaşları civarında. Doğum tarihimin kodu 28, annemle babamın evlenme tarihini kodu 28, telefonumda iki tane 28 var. Evlendiğim günün kodu 28, arabamı aldığım günün kodu 28, iki şirketimin de açılış tarihlerinin kodu 28, banka şube kodum 28, hesap numaram da 28 var, bunun gibi o kadar çok 28 var ki yaşamım da başlangıçta bunu söylediğimde bana gülen yakınlarım ilerleyen zamanda şaşkınlıkla karşılar oldular yaşamımdaki 28 leri isim analizleri hakkında çalışma yaptığım dönemde doğum tarihleri ile de inceleme yapmaya başlamıştım. Doğum tarihleri ilgili analizlerimin olgunlaşması için daha uzun süre çalışmam gerekti. Benim seans odam, aynı zamanda laboratuvarım. Kitabı yazmaya başlamadan önce tüm seans dosyalarını grupladım. Örneğin 28’ler, 40’lar, 35’ler, 19 lar vs. her seans dosyasını tekrar tekrar gözden geçirdim ve sonra benzer özelliklerini ortaya çıkararak analizlerimi yazmaya başladım.

BU DÜNYAYA NEDEN GELDİK?

Kitapta sadece analiz yok bence çok daha önemli başak bilgiler var mesela bu dünyaya hangi davranış modellerini, hangi düşünce sistemlerini değiştirmeleri gerektikleri, hangi korkularıyla yüzleşerek bu korkunun üzerinden gelmeleri gerektikleri de bulunmakta. Ayrıca sadece tanı koymak değil kitabın amacı çözüm de getiriyorum. Nasıl davranılmalı ya da davranılmamalar, hangi olumlamaları yaparak bilinçaltlarını kodlayabilecekleri ve hangi Esmaları kullanarak yaradılışlarında zayıf olan özellikleri güçlendirebilecekleri de bulunmakta. Pek çok kişi ben neden bu dünyadayım, neden aynı tarz olumsuzlukları yaşıyorum, benim amacım ne gibi sorular sorar kendine işte benim de bu kitabı yazmaktaki amacım bu soruları kendi analizlerime göre yanıtlamak oldu.   Bu kitabı yazmaya neden gerek duydum sorusuna dönersek bu analizlerimi, tespit ve çözümleri okuyucularımla paylaşmak istedim.   Doğum tarihinizdeki “Şifre”nin astroloji ile alakası var mı? Doğum tarihimiz “geleceğimiz” üzerinde etkili ise, doğum saati de bu etkiyi arttırmıyor mu?

KİTABIMDA ASTROLOJİDEN FAYDALANMADIM  

Astroloji ile ilgili pek çok kişilik çözümlemem olmasına rağmen “Doğum Tarihinizdeki Şifre” kitabımda astrolojiden faydalanmadım. Kitabımdaki çalışmam tamamen sayıların enerjileri ile ilgili olarak yapılan analizlerden oluştu. Astroloji ile doğum tarihinde “şifre” farklı bakış açılarına sahipler. Astrolojide yıldızların hareketleri, transitleri ya da birbirleriyle yaptığı açılar bize gelecekteki olasılıklarımızla ilgili ön bilgi verebilir. Bu bilgilere göre önlem alarak ya da atılım yaparak geleceğimizi yönlendirebiliriz. Doğum Tarihindeki “Şifre” bize gelecek bilgisi vermez, kişinin yaradılış özellikleri yani fıtratı hakkında ve neleri değiştirip ya da hangi tarz sınavlardan geçerek tekâmül edebileceği hakkında bilgi verir. Tamamen kişinin kendisini yapısını bilerek olumsuz yönlerini düzenleyip yeniden yapılandırması üzerine kurulu bir sistemdir. Gelecek hakkında olasılık bildirisinde bulunmadığı için doğum saatinin de doğum tarihi şifrelerinin analizi konusunda etkisi yoktur.   “Dünya sayıların gücü üzerine kurulmuştur” diyen Pyhhagoras (Fisagor) yüzyıllar önce mi bulmuştı sayıların insan üzerindeki etkisini? Bize ne anlatmak istedi?   “Matematik ve bilim dünyasında çığır açan Fisagor tüm evreni sayılarla anlıyor ve sayılarla anlatıyordu. Aynı zamanda kendisi bir insiyeydi ve kendi okulunda da insiyasyonlar gerçekleştiriyordu. Fisagor’a göre bir matematikçi olmak için hem madde âlemini hem mana alemini bilmek ve deneyimlemek gerekiyordu.”

SAYILAR VE SEMBOLLERİN ÖNEMİ

“Dünya üzerinde var olan tüm insiyasyonlarda, ezoterik (batini) bilgiler ya sayıların altına ya da sembollerin altına yerleştirilmiştir. Sayılar ve semboller şifre olarak kabul edilmiştir. Görünenin ardındaki geçek yani maddenin ardındaki mana, saylar ve sembollerle günümüze kadar taşınmıştır. Kendisi gibi pek çok matematikçi ve bilim adamı aynı sayıların mana âlemleriyle ilgilenmiş ve evrenin gizemlerini sayıların altına gizlemişlerdir. Sayıların anlamı üzerindeki araştırmalar çok eskilere dayanır. Gelmiş geçmiş en eski uygarlıklar kendi dillerinde sayı sistemleri oluşturdular. Eski Mısır’da sayılar resimler şeklindeydi. Fenikeliler ilkel sayı formları kullandılar. İslamda ebced hesabını kullanırlar. Yahudiler ise Kabala öğretilerinde sayıların özel anlamlarını kullanırlar. Bu konu çok derin bir konu. Ezetorizmin derinliklerine yolculuk yapmak demek aylarca yıllarca konuşmak, uzun ve maceralı bir yolculuğa çıkmak demektir.”   Doğum tarihimizdeki “Şifre” nedir, herkesin farklı mı şifresi vardır?

HEPİMİZ BİR BİLGİSAYAR GİBİ DOĞUYORUZ

“Benim düşünceme göre bizler annemizin karnındayken yaklaşık üç aya kadar fabrikadaki bir bilgisayar kasası gibiyiz yani sadece donanımdan ibaretiz. Yaklaşık üç aylık dönemde bizlere bir işletim sistemi yükleniyor. Bu işletim sistemi dünyaya gelen herkesin dünyasal frekansları beyninde aynı şekilde algılamasını sağlıyor. Aslında dünyaya gelen her bireyin ortak bir dili oluyor bu sayede. Hepimiz kareyi kare, beyazı beyaz, silindiri silindir, ağacı ağaç, denizi deniz şeklinde algılıyoruz. Dünyaya gelmiş halimiz, bilgisayar satan bir mağazadan satın alınan bir bilgisayar gibi.”

DOĞUM TARİHLERİMİZ SERİ NUMARASI GİBİ

“Bu bilgisayarı eve gelip açtığımızda içinde program yüklemeye yarayan bir işletim sistemi olduğunu görürüz. Bu işletim sistemi program yüklenmesini sağlayan bir çeşit yazılımdır. Üretilen her bilgisayarın belirli bir seri numarası olur. Bizlerin de seri numaraları doğum tarihlerimiz. Bazılarımız aynı seri numarasıyla doğmuş olsak da dünyaya geldiğimiz ev halkı yani ailemiz farklı oluyor. İçinde yetiştiğimiz ailelerimiz ya da ortam tarafından yaklaşık 6 yaşına kadar programlarla yükleniyoruz. Yani seri numarası aynı olsa da yüklenen programlarımız farklı oluyor. Bununla beraber aynı seri numarasını taşıyan bireylerin, kişilik özelliklerinin, korkularının, arzularının, ruhsal tekâmülleri için geçmeleri gerekli sınavların hemen hemen aynı olduğunu fark ettim. Ben bu şifrelere KOD numaraları adını veriyorum.”

Doğum tarihimizdeki “Şifre” parmak izi gibi mi?

Tam anlamıyla parmak izi gibi değil. Parmak izi konumuna gelebilmesi için başka verilere de gerekiyor astrolojik haritası ve isim gibi. Bu üçünün birleşimi ile parmak izi konumun gelebilir. Bu geniş kapsamlı bir analizdir ve kişiye özeldir. Doğum tarihimizdeki “Şifre” parmak izinin bir kısmıdır.   Aynı doğum tarihindeki şifre koduna ait olan kişiler tamamen aynı yapıya mı sahip olurlar, kaç tane “Şifre Kod”u var?   “Bu sorunuza astrolojideki burçlar üzerinden örnekleme vererek yanıt vermeye çalışacağım. Özellikle astrolojide yer alan burçlar hakkında genelde şu şekilde sorular alıyordum; “ Ne yani dünyada sadece on iki grup insan mı var?” Her ne kadar birçoğu verdiğim yanıta rağmen materyalist bakış açılarını inatla sürdürseler de benim yanıtım şu şekilde oluyor; “ temelde evet on iki ana grup var ancak bir kişinin yıldız haritasında temel burcunun dışında pek çok planet var ve doğum haritalarında bunlar farklı farklı açılarda farklı farklı konumlanıyorlar dolayısıyla permitasyon hesabıyla sonsuz çeşit ortaya çıkıyor.”

HİÇBİR İNSAN AYNI ANDA AYNI YERDE DOĞAMAZ

“Bu durum beyaz tabanlı bir elbisenin üzerine yapılmış sonsuz çeşitteki desenlere benziyor. Üzeri farklı renklerle bezeli beyaz elbise üzerinde ne kadar renk olursa olsun hepsi beyaz renkli elbisedir. Üzerinde farklı renk ve desenlerin olması elbisenin beyaz olduğu gerçeğini değiştirmez. Genellikle bu yanıtımın üzerine ikinci bir soru geliyor “ Ya ikizler, birebir aynımı, tanıdığım ikizlerden farklı olanlar var buna ne diyeceksin?” bu soruyu da şu şekilde yanıtlıyordum “ . Hiçbir insan aynı anda aynı yerde doğamaz. İkiz olursa aralarında mutlaka dakika farkı olacaktır. Aynı yerde ama aynı zamanda değil. Bir dakikada astronomik anlamda pek çok planet yer değiştirip birbirleriyle farklı açılar yaparlar. Aynı salisede doğan bebeğin anneleri farklı yerde oldukları için aynı anda doğanlar aynı yerde doğamazlar. Doğuran annelerin arasında bir metre bile olsa planetlerin iz düşümü farklı olacaktır. Bu nedenle bu güne kadar aynı salisede aynı yerde doğan hiç kimse olmamıştır. Tüm bunların dışında her planetin bize göre hem olumlu hem olumsuz davranışları ortaya koymamızı sağlayan enerjileri mevcut mesela akrep burcu insanları için bazı kişiler çok katı ve acımasız derken bazıları yumuşak ve merhametli yorumunu yapabilir. Her ikisi de doğrudur çünkü bir akrep her iki özelliği de taşır. Büyüme esnasında hangi yönünü geliştirirse davranış modelleri de seçtiği yönüne göre şekillenir. Bu katı davranan bir akrep burcu kişisinin merhametli olmadığı anlamına gelmez sadece o yönünü beslemediği anlamına gelir.”

DÜNYADA 45 GRUP İNSAN VAR 

“Doğum tarihi şifresine gelince şu ana kadar dünyaya gelen 45 adet şifreye ait insanalar bulunmakta. Bunlar içerisinde 8 şifre grubuna mensup kişiler 2000 yılı sonrasında dünyaya giriş yaptılar. 2000 yılı öncesinde ise 37 şifre grubuna sahip insanlar vardı. Astroloji ile ilgili benzer soruyu doğum tarihi “Şifre” analizinde de alıyorum. Bana “ne yani tüm dünya da 45 grup insan mı var?” sorusunu yöneltiyorlar. “ Evet, doğum analizi planına göre 45 grup insan var aynı beyaz elbise misali tabanı aynı olan bu kişiler üzerlerindeki desenlerle milyonlarca çeşit oluşturuyorlar. Üzerlerindeki desenler farklı olsa da tabanları aynı renk yani yine hepsi beyaz elbise” Ya da tabanları mavi olan üzerinde rengarenk desenler bulunan mavi elbiseler. Desenler elbisenin taban rengini yani ana halini değiştirmiyor sadece farklılaştırıyor. İncelediğiniz de doğum analizlerinde de görebileceğiniz gibi her doğum kodunun hem olumlu hem de olumsuz davranış modelleri söz konusu. Mesela 22’ler kendilerini hiçe sayarcasına fedakârlık yapabilecekleri gibi, başkalarının haklarına önem vermeksizin alıcı ve bencil de olabilirler. Her iki davranış modelini de içlerinde barındırırlar. Hangi davranış modelini kullanırlarsa o şekilde algılanırlar. Bu onların 22 olmadığı anlamına gelmemektedir. Biri fedakâr 22 olurken diğeri bencil 22 olabilir ama bu durum ikisinin de 22 planında olan alma- verme dengesini kurma üzerine geçirecekleri tekâmül sınavını değiştirmiyor.”

Eğer bizim doğduğumuz gün karakterimizi belirliyorsa karakterimizi değiştirmek mümkün mü?

SINAVIMIZ ZAYIF YÖNLERİMİZİ GÜÇLENDİRMEKTİR

“Elbette mümkün, zaten bunun için dünyaya geldik, yaradılış özelliklerimizdeki olumsuz yönleri olumluya dönüştürmek ve korkularımızdan arınıp güven ve teslimiyet duygu durumuna geçmek ve Allah’ın istediği gibi onurlu ve güçlü varlıklar olmak için. Sınav zayıf olan yönlerimizi güçlendirmek olduğu için önce bize olumsuz yönlerimiz fark ettirilmelidir ki neden sınava gireceğimizi bilebilelim. İş önce zayıf yönlerimizi deneyimleyeceğim ebeveynlerin seçilmesiyle/seçmemizle başlar.”

AMAÇ, SORUNLA TANIŞIP ONU DEĞİŞTİRMEKTİR

Bize görevli olarak öyle bir baba verilir ki otorite korkusuyla tanışırız, güç ve hak savaşı içerisine gireriz. Özellikle kodunda 8 olanlar bu tarz deneyimlerle karşılaşırlar. Ya da öyle bir anne verilir ki (ya da seçersiniz ki) size dünyanın tehlikeli bir yer olduğunu söyler ve sizi sürekli korumaya çalışır dış dünyadan, biz de güvensizlik korkusuyla, evhamla tanışırız. Genellikle doğum kodu 7 olanlar bu tarz deneyimler yaşar. Amaç sorunla tanışıp onu değiştirmektir. Kodunda 8 bulunanlar güç savaşından vazgeçmeyi ve otoriteyle geçinebilmeyi ya da hoşgörülü bir yönetici olmayı öğrenmelidir. Kodunda 7 olanlar ise başkalarına ve yaşama güvenebilmeyi öğrenmelidirler. Önce sorun bize tanıtılır ki yaradılış özelliğimizdeki zayıflıkla tanışalım sonra o zayıf ya da olumsuz davranış modelimiz düzeltebilelim.”   Kitabınızda her şifre kodunun altında olumlama önerilerinin dışında bir de Esmaları vermişsiniz, Esmalarla olumsuz özelliklerimizi olumluya çevirebiliyor muyuz?

BİZİM KODLARIMIZ ESMALARDAN İBARET 

“Bence kesinlikle evet, çünkü bizim kodlarımız Esmalardan ibaret. Bazı kişiler çok merhametli olurken bazıları merhametsiz olabiliyor, bazıları yüksek iradeye sahipken başka birileri zayıf iradeye sahip oluyor. Başka birileri çok cesur olurken bazılarımız da korkak olabiliyoruz. Her birimizde Allah’ın bize kodladığı sıfatlar vardır. Ama bazı sıfatların dozu birimizde olması gerekli konumdayken bazı sıfatlarımızın dozu daha az olabilir. Biz bizde az olan olumlu kodları Esmaları zikrederek güçlendirir ve kendimizdeki gücü ortaya çıkarabiliriz. Bu çok geniş bir konu o yüzden ilgilenenler “ Esmaların Gizli Hazinesi” kitabımdan faydalanabilirler.”

Bu hesaplamayı yaparken cinsiyet önemli mi?

KOD HESAPLAMASINDA CİNSİYETİN ÖNEMİ YOK

Hayır hesaplamada da analizde de cinsiyetin önemi yoktur. 40 koduna sahip bir kadın da, bir erkek de işlerini erteler. Kadın olsun erkek olsun duygusal bağ kurmaktan hayal kırıklığına uğramak adına korkar.   Son olarak 2000 li yıllardan sonra 8 yeni Kod’un da dünyaya giriş yaptığını söylemiştiniz. Bu yeni 8 kod hakkında biraz bilgi verir misiniz?

TULKUS ÇOCUKLAR DÜNYA İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

Bu 8 kod dünya üzerinde daha önceden hiç var olmadılar. Reenkarnasyon anlamında demiyorum fıtrat, karakter daha doğrusu yazılım olarak hiç var olmadılar. Yepyeni yeni yazılımlar ve bizim yazılımımızdan farklılar. 2000 den sonra her gelen çocuk bu yeni KOD’lara sahip değil bazıları eski KOD’ları sürdürüyorlar. Ben yeni yazılımlara “TULKUS” lar diyorum. Çok özel bir yazılımları var daha henüz onları çok iyi tanımıyoruz ama ortak özellikleri eski sistemi değiştirip yeni bir sistem getirmek. Gerçek anlamda insan olmanın özelliklerini taşıyan özel kişiler TULKUS’lar. İlerleyen dönemde onların dünyamız üzerindeki yarattıkları etkilere tanık olacağız. Onların gelişi yaşadığımız dünya adına çok umutlandırıyor ve çok heyecanlandırıyor. Kitabı okuyanlar kimlerin TULKU olduğunu görebilecekler ve gelecekte onların yaptığı olumlu güzellikleri takip edebilecekler.

Sadece analiz yapmıyor olmanız ve çözüm sunuyor olmanız da hoş olmuş. Peki bu olumlamalar ve Esmalar hakkında ayrıntılı bilgileri bu kitapta bulabilir miyiz?

Çok teşekkür ederim amacım her zaman tanı koyup çözüm üretmek olmuştur. Bu kitapta bu bilgiler kısıtlı tabi ki onları da yazsaydım 1000 sayfalık bir kitap olurdu herhalde. Okuyucularımız, Esmalar hakkında daha detaylı bilgiyi” Esmaların Gizli Hazinesi”, olumlamalar hakkındaki daha detaylı bilgiyi ise “Bilinçaltının Büyüsü, Kelebekleri Özgürleştirmek, Kuantum Sıçraması” kitaplarımda bulabilirler. Ayrıca inşallah Ekim sonunda “2014 Enerjileri ve Olumlamalar” Ajandam çıkıyor. Ajandada haftanın enerjileri ve olumlamaları olacak ilgilenenlere önceden duyurmuş olayım.

ÜNLÜLERİN KODLARI   Ünlülerden birkaç tanesinin KOD analizini yapabilir misiniz?

Analizlerim 3- 4 sayfa sürüyor bu nedenle bu röportajda kısa ve öz olarak birkaç analiz yapabilirim.

Halit Ergenç KOD’u 24

Başka insanlara destek olmaya özen gösteren, yardımsever ama aynı zamanda mesafesini de koruyabilen bir yapıya sahip. Son derece şanslı olup olası problemli durumlardan bile şansıyla kurtulabilen bir enerjiye sahiptir. Aşk ve para enerjilerini kendisine kolaylıkla çekebilen doğal manyetik bir gücü bulunmaktadır. Gerçi kendisinin yaşam sınavı da bu alanlardan gelebilir. Zevklerine aşırı düşkün olur ve ben merkezli davranırsa yaşam onu artık desteklemeyebilir. Bu plana sahip tüm kişilerin bu konuya özen göstermesi gerekmektedir. Bir diğer özen gösterilmesi gerekli konu ise işleri erteleme davranış modeli olabilir. Gerçi genellikle şansı kendisini destekler ancak her ne olursa olsun ertelemeleri az da olsa işlere ya da ilişkilere zarar verebilir. Çevresi tarafından çok sevilir ve sayılır, üst düzey kişiler tarafından elinden tutulup yükseltilebilir. Vizyoner bir yapısı vardır başka insanların öngöremediği projeleri öngörebilir eğer ertelemez ve zamanında projeleri hayata geçirirse elini attığı her işte çok daha büyük başarılara sahip olacaktır. –meli, -malı ları (böyle yapıl-malı, ya da böyle yapılma-malı gibi) olabilir kuralcı ve mükemmeliyetçi davranışlar sergileyebilir. Karşı cinsin el ve ayaklarının güzel olmasına özen gösterir. Öncelikle söyleyeyim Halit Ergenç böyledir demiyorum ancak genellikle ayak fetişistleri bu plandan çıkarJ ….Daha çok şey söyleyebilirim ama röportaj çok uzun olur.

Gülse Birsel KOD’u 23

Bu koda sahip olanların genel yapılarında yaşamı –ti ye alma, esprili olma yetenek ve davranış modeli bulunmaktadır ve Günse Birsel de bu KOD’a en uygun örneklerden biridir. Bence tüm kodlar içerisinde en şanslı kodlardan birine sahip Günse Birsel. Yetenek, sanat ve mizah anlayışı çok gelişmiş olduğu için doğal olarak şöhret kapıları açılır. İkili ilişkilerinde biraz kaprisli olabilir, ilgiyi genelde karşıdan bekleyebilir, ilgi görmediğinde alınganlık yaşayabilir ancak bu duygu durumunu belli etmemeye özen gösterebilir. Özgürlük en önemli kriteri olabilir, kendi olma özgürlüğüne ulaşmış çok güzel bir örnektir Gülse Birsel. Bu KOD’un sınavı şansın getirdiği konfor alanında maddeye çok bağlanırsa maneviyatını kaybedebilir. O zaman kendisine armağan olarak verilen yetenek ve şans enerjisi kendisinden gidebilir. Çok esprili, konuşkan, hazır cevap, neşeli olmasının yanın da aslında duyguları konusunda son derece ketum olabilir. Gerçek hislerini gizlemesini çok iyi bilir. Yaşamında en önemli değer özgürlüktür.

Ceyda Düvenci KOD’u 35

Bu koda sahip olan kişilere olduğu gibi Ceyda Düvenci’ye de çok nazar değebilir. Yaratıcılık ve sanatçılık yeteneklerinin yüksek olduğu bir KOD ile doğduğu için çok başarılı bir oyuncu olmuştur kendisi. Karşı taraftan ilgi beklentisi ve alınganlığı olabilir. İlgiyi hep karşıdan beklemek ilişkilerinde zara verebilir. Kontrolcü olabilir ve kendi kendine stres yaratabilir. Güç ve otoriteyle ya anlaşamaz ya da kendisi güç ve otorite olmak arzusunda olabilir. Özgür olmak arzusunda olmakla beraber kendisini özgür bırakamayacak koşulları kendi yaratabilir. Sorumluluk istemezken daha çok sorumluluk yükleneceği durumlar içerisinde bulabilir kendisi. İkna yeteneği yüksektir. Analitik zekâya sahip olduğu için planlama ve organizasyon konusunda da başarılıdır. Hayal gücü son derece kuvvetlidir.

Melek Baykal KOD’u 34

Mahremiyet çok önemli olduğu için yakınlık çemberi çok dar olabilir. Herkesle çok güzel iletişim içerisinde olur ancak gerçek anlamda yakın olduğu kişiler çok az olabilir. Belki çok yakınları bile sırlarını ve iç dünyasındaki gerçek duygularını bilemeyebilir. Güven konusu temek çalışma konusudur. Dış dünya kendisine tehlikelerle dolu gelebilir ve çok dikkatli hareket etmeye özen gösterebilir. Özü muhteşem iyidir küçük ve naif bir kız çocuğu vardır içeride ve daima onu korumaya özen gösterir. Güven konusundaki tedirginliklerinden dolayı gerçek anlamda kalp bağı kurmaktan kaçınması ikili ilişkilerinde problem yaratabilir. Başkalarına belli etmemeye özen gösterdiği takıntıları ve korkuları olabilir. Kendisine ait olanı paylaşmak istemeyebilir ancak bununla beraber son derece yardımseverdir, hümanisttir, derin düşünür ve çok duyarlıdır. Alıngan ve kırılgan olabilir. Gerçi hepsi bir yana gerçekten içeride melek gibi bir yüreğe sahiptir

Fatih Terim KOD’u 32

Başta pek 32 Kod’una ait olacağını düşünmediğim bir kişi Fatih Terim. Ben de biraz şaşırdım başlangıçta ama analiz esnasında onun gerçek bir 32 olduğunu da fark ettim. Çünkü 32 Kod’u çok agresif değildir ama iyi rol yapar. Belki de agresif görünme konusunda da rol yapmaktadır. Sert ve mesafeli görünüşüne rağmen aslında çok merhametlidir. İş yaşantısı uğruna merhametini belki törpülemiş olabilir bunun yanı sıra çocuklara karşı çok merhametli olduğunu düşünüyorum. Kadınların çok beğendiği ve sevdiği bir KOD’a sahip Fatih Terim. Yüksek cazibeli ve karizmatik bir enerjiye sahiptir. Soğuk ve mesafeli görünümün altında yatan eğlenceyi seven bir çocuk bulunmaktadır. Son derece hoş sohbet ve espridir. İşini titizlikle yapar. Ketumdur. Ser verip sır vermez. Duygularını dışarıya asla belli etmez çünkü dış dünyaya karşı güvensizlik duyar. Son derece başarılı bir stratejisttir. Her şey bir yana onun için de özgürlük en temel arzudur ancak kendi kendini esir edeceği iş ve eşler seçebilir.

Çağla Şikel KOD’u 29

“Bu Koda sahip olanlar pek çok konuda yeteneklidirler ancak genellikle eyleme geçme konusunda dış motivasyona gereksinim duyabilirler. Bu durum kariyerlerinin başlangıcında böyledir sonradan özgüvenleri yerine tam olarak oturur. Pek çok konuda yetenek sahibidirler, Çağla Şikel’in de çok yönlü olduğunu düşünüyorum. Analitik bir düşünme sistemi olduğu için doğru strateji belirleyebilirler. Tek handikabı harekete geçme konusunda ataletsizliği olabilir. Bir kere harekete geçtiler mi başarıyı kesinlikle yakalarlar. Pek çok konuda ödül alabilecek yüksek bir enerjiye sahiptir. Çok yüksek bir cazibeye ve ışığa sahiptirler. Pek çok erkeğin Çağla Şikele aşık olduğuna eminim. Yaydığı güçlü manyetik enerjiyle herkesi kendisine hayran bırakır. Bu doğuştan gelen bir cazibedir. İkili ilişkilerinde kuşkucu davranabilir, kontrolcü, mükemmeliyetçi olabilir bu davranış modeli hayal kırıklığına uğrama ihtimalini arttırabilir. Öyle ya da böyle tüm yaşamı boyunca cazibesiyle ışıldayacaktır.”

Beyazıt Öztürk KOD’u 31

Beyaz’ın annesine olan düşkünlüğünü bildiğim için söylemiyorum ancak 31 KOD’ una sahip olan kişiler çekirdek ailelerine özellikle de annelerine çok düşkün olurlar. Aile kavramı her şeyden önce gelir. Yaşamın da bir ya da iki kez gerçekten kalp bağıyla âşık olmuştur Beyaz, çünkü bu kod genellikle zor âşık olur. Âşık olduğunda ise sevdiğine son derece sadık olur bunun dışındaki durumlarda çok sadık olabileceğini düşünmüyorumJ Karşısındaki kadının güzelliğinden çok zekâsından ve düşünce şeklinden etkilenir. Farlı düşünen ve zeki olan kadınlardan hoşlanacaktır. Evet seks önemlidir ama onun için seksten daha önemli değerler vardır. Ailevi değerlere önem veren, saygılı, akıllı ve zeki olan, iletişim konusunda başarılı olan bir kadın onu daha çok etkiler. Aile kurumu onun için çok önemli olduğundan ailesine alabileceğinden emin olduğu bir kız olana kadar evlenmeyebilir ya da hiç evlenmez. Eski dostluklara önem verir. Bildiğimiz için söylemiyorum ancak bu koda sahip olanlar çok esprilidirler ve her şeye vereceklere bir cevapları mutlaka vardır. Etik değerler ve saygı son derece önemlidir. Güvensizlik duygusu yaşayabilir, olaylar esnasında aklına olası en olumsuz senaryo gelebilir. Yine de durumu espriye vurabilme yeteneklerini yitirmezler.

Ali Kırca KOD’u 33

Ali Kırca’nın özet olarak kendisinin çok çalışkan, iş odaklı, parlak ve pratik zekâlı, akıllı, hazırcevap bir yapıya sahip olduğunu görüyorum. Kimi zaman kendisini yorgun düşürecek kadar çok çalışabilir. Sabah 9.00-akşam 17.00 çalışma şekli yapısına uygun olmayabilir. Kendi çalışma saatlerini kendi ayarlar. Projelerini geceleri üretebilir bu nedenle uyku düzeni bozulabilir. Bununla beraber zihnini dinlendirmek için başkalarından daha çok uykuya gereksinim duyabilir. Muhteşem bir vizyona sahip olduğu için ileri görüşlü projeler üretir. Çok güçlü bir organizasyon yeteneğine sahip olduğundan ürettiği projeleri kolaylıkla hayata geçirir ve görev dağılımı mükemmel yaparak ekibini son derece sağlıklı yönetebilir. İkna kabiliyeti çok yüksektir. Yenilikçi ve fark yaratan bir düşünme sistemine sahiptir. İş odaklı bir yapısı olmakla beraber ailesine de önem verir ve onlara da zaman ayırmaya özen gösterebilir. Kolay bir insan olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü ileri düzeydeki kontrolcülüğü, mükemmeliyetçiliği ve bu durumların oluşturduğu eleştirici tavrı kendisini ve çevresini yorabilir.

İş yaşantısı esnasında gergin bir atmosferi olabilir ve çevresindekiler kendisinden çekinebilir. Bazen de sakin ve soğukkanlı bir görünüm sergiler ancak iç dünyası genellikle sabırsızdır. Duygularını saklamaya özen gösteren ketum bir yapıya sahip olabilir. Bu durum iç dünyasında bastırılmış öfkelere sebep olabilir. Gerçek duygularını ifade edemediği takdirde ruhsal sıkışmışlık durumu yaşayabilir. İlgiyi genellikle karşı taraftan beklediği için bazen ikili ilişkilerinde problem yaşayabilir. Tüm kararlarını saf mantıkla verebilir bununla beraber yaradılıştan verilen sezgi yeteneğini de devreye alıyorsa hemen hemen tüm kararları isabetli olabilir.   Bildiğim kadarıyla siz kişiye özel analiz de yapıyorsunuz, bu analizleri neye göre yapıyorsunuz?   Kişiye özel analizlerde kişinin isim ve soyadının enerjileri de inceleniyor. Bu nedenle daha özel bir analiz çıkmış oluyor. Dileyenler “ İsimlerin Gizemi” adlı kitabımdan isim analizi için faydalanabilirler ya da tam analiz için benim web sayfamı ziyaret edebilirler. Analiz yaptırmak ve kitaplarıma ulaşmak isteyenler için web sayfalarım; www.nildaferhanefecinar.com ve www.arsyayinlari.com.tr

KODUNUZU NASIL HESAPLAYACAKSINIZ?

Doğum Tarihi şifresinde KOD hesaplaması nasıl oluyor, birkaç KOD örneği verebilir misiniz? O kadar kolay ki sadece toplayacaksınız, diğer numaroloji sistemlerindeki gibi toplamı tekrar toplamayacaksınız.   Öğneğin;   21.10.1968 doğumlu kişi  ( 2+1+1+1+9+6+8 = 28 )  KOD 28’dir. 09.12.1999 doğumlu kişi  ( 9+1+2+1+9+9+9 = 40 )  KOD 40’tır. 24.03.1976 doğumlu kişi  ( 2+4+3+1+9+7+6 = 35 )  KOD 32’dir. 01.05.2000 doğumlu kişi  (1+5+2 = 8)  KOD 8’ dir. (Tulkus çocuklardan)

HANGİ KOD NE ANLATIYOR?

Kitabımda yer alan analizler çok uzun bu nedenle burada kısacık analizler yapabileceğim.

KOD 28’ler:   Olumlu Yönleri; Doğumlarıyla yüksek manevi enerjiler hediye edilmiştir. İnsanlığa faydalı olmak içi çalışırlar. Yaratıcı ve sanatçı olurlar. Uyum ve düzeni yaşamdaki ahengi severler. Çok yardımsever olurlar, sevgiye çok önem verirler ve empati yetenekleri çok gelişmiştir bu nedenle çok iyi bir eş ve iyi bir ortak olurlar. Adaletlidirler ve hakkı gözetirler. Güce hayrandırlar ve güç sahibi olduklarında bu güçlerini insanlık adına kullanırlar. Sezgileri yüksektir ve şifacılık enerjileriyle çevrelerine çok faydalı olurlar.   Olumsuz Yönleri; Fazla verici olup kendilerine haksızlık edebilirler. Fedakâr davrandığında hayal kırıklığına uğrarsa o kişilere bazen de hayata karşı geri çekilebilir ve duvar örebilirler. Otorite konumunda olanlarla anlaşamayabilir ve onlarla güç savaşına girebilirler. Hak ve adalet savaşlarında kendilerini yıpratabilirler.   En temel Korkuları ; Pişman Olma Korkusu, Değersizlik Korkusu, Otorite Korkusu, Güçsüzlük Korkusu, Rezil Olma Korkusu. Bu korkular dönüşene kadar korkularıyla yüzleşecekleri çeşitli deneyimler yaşamaya devam ederler.   Ruhsal Tekamülleri İçin Yapmaları gerekenlerden birkaç örnek verirsem;

· Sakin olmalısınız, içsel öfkenizi yönetmeli, iç enerjiniz yaratıcılığınızı kullanacağınız alanlara yönlendirmelisiniz. Olumlu alanlara yönlendirilmeyen iç öfke bağımlılık ya da kilo yapar bu konuya dikkat etmelisiniz.

· Ne çok alıcı ne çok verici olmalısınız. Kendi sınırlarınızı koruyup başkalarının sınırlarına da girmemelisiniz. Önce çok verici olup sonra kırgınlık yaşayıp geri çekilmek, karşınızdakine ters ve soğuk davranmak yerine başta dozuna göre vermelisiniz.

· İstediğinize “evet” istediğinize “hayır” diyebilmeli ve kendiniz için de başkalarından bir şey isteyebilmelisiniz. Sadece yapmak istediklerinizi yapmalı “ aman ayıp olur, el âlem ne der” gibi düşüncelerden uzak kalarak hiçbir şey için kendinizi mecbur etmemelisiniz.

· Yaratıcılık enerjinizi kullanmalı sanatla, dansla ve sporla ilgilenmelisiniz. Böylelikle bağımlılık enerjisinden kurtulup özgürlüğünüze sahip olabilirsiniz.

· Maneviyatınızı güçlendirmeli, kendinizi aydınlatıp şifalandırırken başkalarının da yaşamlarına ışık tutmalısınız.   Olumlamalarından birkaç örnek vereyim;   · Ben kendime ve kendi yeteneklerime çok güveniyorum. Ben özgüven sahibiyim.

· Her zaman ve her durumda sakinim ve sağduyulu hareket ediyorum.   · Ben hoş görülüyüm ve herkesi olduğu gibi kabul ediyorum.

· Ben esnek bir yapıya sahibim ve yaşamda kendimi çok rahat hissediyorum.   · Bana armağan olarak verilen şifa enerjimi hem kendim için hem de başkaları için rahatlıkla kullanıyorum. Ben güçlü bir şifacıyım.

· Benim güçlü sezgilerim var ve ben güzel mesajlar alıyor, doğru yorumluyorum.   · Yüksek manevi güçlerimi kolaylıkla harekete geçiriyorum.   Enerjilerini yükseltmek ve kendilerini yapılandırmak için zikredecekleri Esmalar;” Ya Halim”, “Ya Kuddüs”, “Ya Kaviyy”, “Ya Selam” vs.

KOD 40’lar:

Olumlu davranışları; Onlar bu dünyaya sanki başka bir dünyadan sevgi ve bilgelik getirmeye gelmiş gibidirler. Yaradan tarafından yüksek manevi enerjiler armağan edilmiştir. Çok iyi niyetli ve özel kişiliklerdir. Dünyanın çok güzel bir yer olmasına çalışırlar. Yardım etmeyi çok severler. Muhteşem hayal güçlerini kullanacakları mesleklerde çok başarılı olurlar. Sadıktırlar, eğlencelidirler, parlak ve pratik zekâlıdırlar. Analiz yetenekleri yüksektir. Sezgileri çok güçlüdür. Manevi değerleri yüksektir.   Olumsuz Davranışları; Dünya onlara çok acımasız görünebilir ve korkabilirler bu seferde hayal dünyalarına kaçıp orada yaşayabilirler. Kendileri çok güçsüz hissedebilirler. Kırılgan ve alıngan olabilirler. Dönem dönem de agresif davranabilirler. Sorumluluk alamayabilirler, işlerini erteleyebilirler. Odaklanma sorunları yaşayabilirler. Takıntıları olabilir, obsesif davranabilirler.   En temel Korkuları; Güvensizlik Korkusu ve özgüven eksikliği, Suçlanma Korkusu, Yetersizlik Korkusu, Güçsüzlük Korkusu, Başarı-Başarısızlık Korkusu, Çaresizlik Korkusu … Bu korkular dönüşene kadar korkularıyla yüzleşecekleri çeşitli deneyimler yaşamaya devam ederler.   Ruhsal Tekamülleri İçin Yapmaları gerekenlerden birkaç örnek verirsem;

· Öz disiplin sahibi olup kendi yaşamınızı planlamalısınız ve verdiğiniz kararları iradenizi kullanarak uygulamalısınız.

· Yapılacak olan işleri ya da sorumlukları gözünüzde büyütmemeli, hedefinizi küçük hedef parçalarına bölüp adım adım ilerlemelisiniz.

· Başarısız olmaktan korkup herhangi bir işe başlamaktan vazgeçmemeli, kendinize güvenmeli ve cesur olmalısınız. Ya da tam tersi sorumluluk almaktan kaçındığınız için başarılı olmayı ret etmemelisiniz.

· Hayal dünyanızı sadece projelerinizde ve olması arzu ettiğiniz durumların canlandırılmasında kullanmalısınız, gerçek yaşamdan hayal dünyasına kaçıp sığınmamalısınız.

· Yaşamınızın sorumluluğunu elinize almalısınız ve yaşamınızı siz yönlendirmelisiniz.

· Başkalarına verdiğiniz öğütleri önce kendiniz uygulamalısınız.

· Körü körüne inatçılık davranışınızdan vaz geçmelisiniz.

· Eleştirme, yargılama ve suçlama dilinden kendinizi çıkarmalısınız, kendinize ve başkalarına karşı hoşgörülü ve esnek olmalısınız. Siz suçlanmaktan da korkmamalısınız çünkü korktukça daha çok suçlanacağınız deneyimler yaşayabilirsiniz.

· Erteleme huyunuzdan vazgeçmeli her şeyi zamanında yapmalısınız.   Olumlamalarından birkaç örnek vereyim;

· Ben kendime ve kendi yeteneklerime çok güveniyorum. Ben özgüven sahibiyim.

· Her zaman ve her durumda sakinim ve sağduyulu hareket ediyorum.

· Ben hoş görülüyüm ve herkesi olduğu gibi kabul ediyorum.

· Ben esnek bir yapıya sahibim ve yaşamda kendimi çok rahat hissediyorum.   Enerjilerini yükseltmek ve kendilerini yapılandırmak için zikredecekleri Esmalar; ” Ya Aziym”, “Ya Cebbar”, “Ya Kaviyy”, “Ya Muktedir” vs.

KOD 32:   Olumlu Yönleri; Yardım etmeyi insanlara faydalı olmayı isteyebilirler. Sorumluluk aldıkları zaman işlerini en güzel şekilde yerine getiriler. Huzurlu olmayı istedikleri için uyum sağlamaya çalışırlar ya da sağlıyormuş gibi görünürler. Macerayı ve özgürlüğü severler.   Olumsuz Yönleri; Ketum davranışlar gösterebilir duygu ve düşüncelerini saklayabilirler, içten pazarlıklı davranabilirler. Planlarını sessizce uygulayabilirler. Kendi istekleri ön planda olduğu için karşı tarafın duygu durumuna önem vermeyebilirler. Özgürlüklerine düşkün olmalarına rağmen kendilerini esarete alacak durumları yaratabilirler. Gerçek kimliklerini saklayıp rol yapabilirler. Arzuları için etik davranışları hiçe sayabilirler. Bunu da masumane bir tavırla yapabilirler. Maymun iştahlı davranabilirler.   En temel Korkuları; Esaret Korkusu (özgür olamama), Pişman Olma Korkusu, Sorumluluk Alma Korkusu, Kaybetme Korkusu, Anlaşılamama veya Yanlış Anlaşılma Korkusu. Bu korkular dönüşene kadar korkularıyla yüzleşecekleri çeşitli deneyimler yaşamaya devam ederler.   Ruhsal Tekamülleri İçin Yapmaları gerekenlerden birkaç örnek verirsem;

· Kendiniz olma özgürlüğüne sahip olmalısınız bunun için de olumlu dil kalıplarıyla kendi duygu ve düşünceleriniz ifade etmelisiniz.

· Ne çok alıcı ne çok verici olmalısınız. Kendi sınırlarınızı koruyup başkalarının sınırlarına da girmemelisiniz. Önce çok verici olup sonra kırgınlık yaşayıp geri çekilmek, karşınızdakine ters ve soğuk davranmak yerine başta dozuna göre vermelisiniz.

· Başkalarını kendinizden üstün görmemelisiniz. Kendinizi hiçe saymamalı kendinize değer vermelisiniz.

· Daha cesur olup arzu ettiğiniz yaşamı inşa etmelisiniz.   Olumlamalarından birkaç örnek vereyim;   · Ben kendime ve kendi yeteneklerime çok güveniyorum. Ben özgüven sahibiyim.

· Ben kendimi her zaman ve her yerde özgür hissediyorum. Ben özgürüm   · Ben duygu ve düşüncelerim her zaman ve herkesin yanında olumlu dil kalıpları kullanarak ifade ediyorum

· Ben geleceğime güvenle bakıyorum

· Ben cesaretle yaşamı kucaklıyor ve özgürce yaşıyorum.   Enerjilerini yükseltmek ve kendilerini yapılandırmak için zikredecekleri Esmalar; “Ya Halim”, “Ya Kuddüs”, Ya Muhyi”, “ Ya Batın” vs.

KOD 8’ler:

Olumlu Davranışları: Bu gruptan daha çok sanatçılar, yazarlar, eğitmenler çıkabilir. Adaletli bir yapıya sahiptirler. Güce hayranlık beslerler ve kendileri güçlü bir pozisyona geçtiklerinde insanlığa faydalı hizmetlerde bulunurlar. Yüksek manevi güçlere sahiptirler. Bolluk ve bereket bilincindedirler. Etik değerlere sahip olurlar. Sayılan ve sevilen liderler olurlar.   Olumsuz Davranışları: Güçlü insanlara öfke duyarlar, kendilerini güçsüz görebilirler, manevi bağlarını koparabilirler, kıtlık bilincinde yaşayabilirler. Pişman olacakları davranışları yapabilir vicdan azabı çekebilirler.   En temel korkuları; Pişman Olma Korkusu, Değersizlik Korkusu, Değersizlik Korkusu, Değersizlik Korkusu, Otorite Korkusu, Güçsüzlük Korkusu… Bu korkular dönüşene kadar korkularıyla yüzleşecekleri çeşitli deneyimler yaşamaya devam ederler.   Ruhsal Tekamülleri İçin Yapmaları gerekenlerden birkaç örnek verirsem;

Otorite ve güç konumunda olan kişilerle arkadaşınızmış gibi anlaşmalısınız.

· Başkalarını kendinizden üstün görmemelisiniz. Kendinizi hiçe saymamalı kendinize değer vermelisiniz.

· Bir gün siz güç ve nüfuz sahibi olduğunuzda baskıcı bir tutum sergilememeli adaletli bir yönetici ya da lider olmalısınız.

· Otorite ile anlaşmalı ve otorite konumuna geldiğinizde adaletli ve hoşgörülü bir yönetici olmalısınız.

· Herkesin gittiği yoldan değil cesur olup kendi inandığınız yoldan gitmeli ve fark yaratmalısınız.   Olumlamalarından birkaç örnek vereyim;

· Otorite ile uyum içerisindeyim.

· Yüksek manevi güçlerimi kolaylıkla harekete geçiriyorum.

· Ben çalışmalarıma rahatlıkla odaklanıyorum ve dikkatimi veriyorum.   · Benim çok güçlü bir zihnim var.

· Ben her şeyi kolaylıkla öğreniyor, hafızama kaydediyor ve rahatlıkla hatırlıyorum.

· Tüm sınavlarımda kendimden sakinim ve kendimden eminim.

· Ben elimi attığım her işte kolaylıkla başarı yakalarım bunu biliyorum.

Enerjilerini yükseltmek ve kendilerini yapılandırmak için zikredecekleri Esmalar; “Ya Aziz”, “Ya Melik”, Ya Alim”, “ Ya Kaviyy” vs.

Dikkat! Bu Alışkanlıklar Sizi Yavaş Yavaş Öldürüyor!

Her gün yaptığınız rutin davranışlar, sizi yavaş yavaş öldürüyor olabilir. İşte, çok şaşıracağınız zararlı alışkanlıklar…

Çorapla yatmak:

Çorap lastiklerinin uzun süre baskısı sonucu periferik dolaşımı olumsuz etkilediği gibi deride mantar enfeksiyonlarına da sebep olabiliyor. Çorapla yatmak, çorap lastiklerinin uzun süre baskısı sonucu ‘periferik’ dolaşımı olumsuz etkiler, yani o bölgedeki kan dolaşımını bozar. Kan dolaşımının bozulması ayakta morarmalara, derinin kurumasına ve uzun vadede tırnaklarda şekil bozukluklarına bile neden olabilir.

Yatağa çorapla girmek, sadece cilt hücrelerini değil, beyin hücrelerini de içeren vücuttaki hücrelerin gaz alışverişini engeller.

Kalem ısırmak:

Stresten bu hareketi yapıyor olabilirsiniz ama hiç de güvenli olmadığını söyleyelim. Kalem ısırmak dişlerinize zarar verir, konumlarının kaymasına yol açabilir.

Bilgisayar kullanmak:

Bilgisayar kullanmak sağlığa zarar veriyor. Ekran parlaklığı göz yorgunluğu ve baş ağrısına yol açıyor. Ayrıca bazı bilgisayarlar sinirsel hasara neden olan toksinler de içeriyor.

Güneş kremi sürmemek: 

Dışarı çıkarken güneş kremi sürmemek cildinize zarar verir. Güneş kremi sadece cildinizi güneşin zararlı UV ışınlarından korumakla kalmaz, cildinizin genç görünmesine de yardım eder.

Her gün yıkanmak: 

Her gün sıcak suyla yıkanmak ve cildinizi ovmak, cildinizin nemini kaybetmesine yol açar. Bu da sizi daha hızlı yaşlandırır.

Hız artırarak jogging yapma:

Hızınızı artırarak koşu yapmak, hasarı daha çok dizlerde hissedilen artrit (eklemlerde vücut tarafından üretilen bir iltihap) riskini artırır.

Limon yemek:

Limon yemek yanlış bir şey değil. Vücuda yararlarını buraya tıklayarak yazımızdan okuyabilirsiniz. Ancak limonda bulunan asit, sağlıklı bir ağız için temel niteliği taşıyan diş minesini aşındırabilir. Kararında tüketmek gerekiyor.

Patlamış mısır yemek:

Film izleme keyfini ikiye katlayan bir etkinlik olan mısır yemek, dişlerinize zarar verebilir. Patlamış mısır dişlerinizin arasına sıkışarak enfeksiyona yol açabilir. Ayrıca sert kuruyemiş yerken de dikkat etmelisiniz. Eğer dişleriniz hassassa kuruyemiş ısırırken dişlerinizi çatlatabilirsiniz.

Saç kurutmak:

Saçları, sürekli saç kurutma makinesiyle kurutmak sağlığınıza zarar verir. Elektromanyetik radyasyon yayan saç kurutma makinesi, bilgisayar, televizyon, mikro dalga fırın gibi elektromanyetik ısınım yayan cihazlar doku hücrelerinin kimyasal yapısını bozar, hücrelerdeki büyük moleküllerin zarar görmesine, hücre zarlarının birbirine yapışmasına, hücre iyon dengesinin bozulmasına, sinir sisteminin etkilenmesine, beyinin elektriksel işaretinin değişmesine, ayrıca, uykusuzluk, bas ağrısı ve dönmesine neden olabilir. Tüm bunların yanı sıra radyasyonun hafıza kaybı, sinir ve dolaşım sistemi bozuklukları, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi hasarlara yol açtığı da iddia ediliyor.

Bu 10 Maddeyi Hayatınızdan Çıkarın

Dr. Si­nan Ak­kurt, ba­ğı­şık­lık sis­te­mi­ni yo­ran un­sur­la­rın vü­cut­tan te­miz­len­me­si için bi­ore­zo­nans me­to­dun­dan da ya­rar­la­nı­la­bil­di­ği­ni açık­la­dı.

1. ŞEKER

Şe­ker tü­ke­ti­mi­ni ‘ne­re­dey­se hi­ç’­e in­di­re­rek vü­cu­du­nu­zun mi­ne­ral den­ge­si­ni ko­ru­ya­bi­lir, ba­ğı­şık­lık sis­te­mi­ni­zin ra­hat­sız­lık­lar­la da­ha ko­lay sa­vaş­ma­sı­nı sağ­la­ya­bi­lir­si­niz.

2. HAREKETSiZLiK

Vü­cu­du­muz bü­tün gün te­le­viz­yon ya da bil­gi­sa­yar kar­şı­sın­da otur­mak için di­zayn edil­me­di! İs­ter ev işi ya­pın, is­ter oyun oy­na­yın, is­ter yü­rü­yüş, is­ter spor, is­ter dans.

3. HAVA KiRLiLiĞi
Eli­miz­den gel­di­ğin­ce tra­fi­ğin yo­ğun ol­du­ğu şe­hir mer­kez­le­rin­den, üre­ti­min yo­ğun ol­du­ğu sa­na­yi böl­ge­le­rin­den uzak yer­ler­de otu­ra­lım. Haf­ta­ son­la­rı­nı ka­pa­lı AV­M’­ler ye­ri­ne açık ha­va­da ge­çirin.

4. RADYASYON

Hayatımızdan çıkaramayız belki ama en azından telefonu kulaklıkla kullanabilir, mikrodalga fırından sonsuza dek vazgeçebiliriz. Bulaşık, çamaşır makinalarına çalışırken yaklaşmamak, saç kurutma makinasını aralıklı kullanmak zor olmayabilir.

5. SUSUZLUK

Gün­lük iki lit­re su iç­in.

6. SİGARA

Si­ga­ra tüm so­run­la­rı ol­du­ğu gi­bi ba­ğı­şık­lı­ğı da bo­zu­yor. Kullanıyorsanız bırakmak için en  kısa sürede harekete geçin.

7. STRES

Stres bağışıklık sistemini zayıflatan en önemli faktör.

8. YETERSİZ BESLENME

Ge­çiş­ti­ri­len öğün­ler, fast fo­od gı­da­lar ye­ri­ne şu­nu il­ke edi­ne­lim: Ne ka­dar renk­li seb­ze, mey­ve, ne ka­dar çe­şit­li et ve ot tü­ke­tir­se­niz o ka­dar zen­gin bes­le­nir­si­niz!

9. ALERJİ
Bun­la­rı bi­ore­zo­nans me­to­duy­la öğ­re­ne­bi­lir ve te­da­vi­sin­de de yi­ne bi­ore­zo­nans me­to­dun­dan ya­rar­la­na­bi­lir­si­niz.

10. ABUR CUBUR

Abur cubur ürünlerde ço­ğu gı­da kat­kı mad­de­le­ri içe­rir. Do­ğal ol­ma­yan tüm mad­de­ler ba­ğı­şık­lık sis­te­mi­ni yo­rar.

Sırt Ve Bel Ağrılarınızdan Nasıl Kurtulursunuz?

Fıtratına uygun olarak yaşamak yerine mekanik ortamlarda çeşitli teknolojik ürünlerle ve onların yaydığı elektromanyetik ortamlarda havası kirli oksijeni az doğallıktan uzak mekanlar da hayat sürmenin bedelini ise sağlığını kaybederek ödemeye başladı. Son yüzyılda tıp literatürüne giren fibromyaljı yorgunluk hastalığı; şişmanlık; kalp damar hastalığı; beyin felci; kanser gibi hastalıklardaki inanılması zor artışta ilk akla gelen sebep bu yaşam biçimi olsa gerek. Giderek daha sık görmeye başladığımız sırt ağrısı bu günkü konumuz.

Yapılan araştırmalar milyonlarca insanda iş gücü kaybına sebep olan sırt ve bel ağrılarının kaynağı ile ilgili ilginç sonuçlar çıkarıyor. Şöyle ki: Kaslarda yaygın olarak hissedilen ağrıların kaynağı büyük ölçüde beyin. Günlük hayatımızda yaşanan sıkıntılar gerilimler kızgınlık ve bastırılmışlıklar ,öfke gibi duygular beyinde çözümsüzlük bulunca yansıması sonucu değişik bölgelerde ve özellikler en hassas ağrıya en dayanıksız ve de sık kullanmak zorunda olduğumuz sırt ve bel kaslarında ağrı olarak yaşıyoruz. Otonom sinir sistemi bazı sinir kas ve tendonlara kan akışını azalttığından olsa gerek stres gibi faktörlerle cevap daha fazla ağrı algılaması olarak yaşanıyor.

Zamanla ağrı müzminleşiyor. Çözülemeyen duygusallıklar açığa vurulamayan kızgınlık ve öfkeler beyinde bir çözüm üretemiyorsa yansıyarak çeşitli organ ve dokularımızda hastalıkların üremesine zemin hazırlamaktadır. Stresle beslenen hastalıklar diyebileceğimiz; Müzmin ağrı, kas romatizması kronik yorgunluk ülser ,kolit, saman nezlesi astım alerji egzama vs.. Hepsinin altında yatan sebep çoğunlukla aynı mekanizmaların harekete geçmesidir. Bir anlamda yaşanan yaygın ağrıların tek sebebi beynimiz olarak görülüp algılanabilir.

Sorun bu olunca çözümü de yine beynimizi çalıştırarak üretebiliriz. Mesela: Yaşadığım ağrıyı önemsemiyorum ve bu ağrıyı yenerek zindeliğimi koruyacağım gibi bir telkin çoğu zaman işe yarayabilir. Özellikle fonksiyonel ağrı algılamalarına karşı iyi bir silahtır bu düşünce tarzı. Hemen herkesin ortak derdi olan sırt ağrısı ile nasıl mücadele edebiliriz? Her sırt ağrısı önemli midir? gibi sorularında aydınlanacağını umarak biraz detaya inmek istiyorum. Sırtımızı şöyle derinlemesine düşündüğümüzde: Cilt , cilt altı yağ ve bağ dokusu kaslar ve daha derinde kemik akciğer ve kalp mevcut. Sırt ağrısı ile gelen bir hastada yukarda belirttiğim yapıları aklımıza getirmekle birlikte tecrübemizle bazı ön düşünceleri hemen oluşturabiliyoruz. Pratik olarak bu yakınma ile gelen hastalarda çok sıklıkla kas ve sırt omurgalarında duruş ,oturuş hatalarından kaynaklanan zorlanma ve gerilimi buluyoruz.

Bilgisayar kullanımı oturulan sandalye ile masanın uyumsuzluğu belirli bir pozisyonda sabit uzun süre durmak zorunda kalma veya kollarımızla taşıdığımız eşyaların ağırlığının orantısız olması gibi sebeplerle sırt kaslarına yaptığımız tek taraflı dengesiz darbe ile orta ve uzun vadede şikayetlerin başlamasına sebep olabiliyor. Şişmanlık kilo ile boy uyumsuzluğu öne eğilerek çalışma sırta yönelik travma depresyon ve sıkıntı ile seyreden ruhsal hastalıklar çeşitli darbeler burkulma spazm gibi sebeplerle de sırt ağrısının başladığını biliyoruz. Peki bu kadar farklı sebeplerden oluşabilen sırt ağrılı bir hastaya biz hekimlerin yaklaşımı nasıl olmalı ?

Bu çok önemli olup tamamen pratik tecrübelerimizin de etkisi ile çözümlenmeye çalışılmalıdır. Ayrıntılı bir nörolojik muayene yaptıktan sonra kesin teşhis konur. Ağrının merkezine yönelik değerlendirmeye göre tetkikleri tamamlayıp sebebe göre tedavi başlar.
Kas gevşetici analjezik ilaçlar yanında; stres ve gerilimde söz konusu ise derhal bu yönden de tedavi geciktirilmemelidir fizik eksersiz ve lokal tedavilerin yanında vakasına göre akupunktur tens relaksasyon biofeedback manuplatıf yöntemler hidroterapi ve kaplıca yanında mağnetik tedaviler refleksoloji reiki gibi tamamlayıcı uygulamalar vakasına sebebe ve ağrın ciddiyetine göre seçilerek uygulanmalıdır. Tecrübelerime göre tedavi biraz ciddiye alındığında bir kaç haftada neticeye ulaşabilmekteyiz.
Özellikle hamilelik dönemindeki mekanik etkenlere bağlı sırt ağrılarında hem hamilelik dönemince hem de doğum sonrası devrede sırt ve boyun kaslarının kuvvetlendirilmesine yönelik eksersizlerle desteklenmesi tedavide çok olumlu sonuçlara ulaşmamızı sağlar. Sırt ağrısı bazen bel ve boyun bölgesinin çeşitli sebeplere bağlı ağrılarının yansıması olarak meydana gelebilir. Omurilik kemiği boyunca çeşitli fonksiyonlara sahip kaslar başımızın arka tarafından kuyruk sokumuna kadar bir biri ile bağlantılı olarak devam etmektedir.

Bu fiziki bağlantı nedeni ile birçok ağrılı hastalıkta sırt bölgesine yansıma nedeni ile ağrılar oluşabildiği gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Hekimlik yaşamım boyunca gördüğüm vakalardan yola çıkarak sırt ağrısının gerilim stres ve depresyon hastalıkları ile içi içe girmiş olduğunu müşahede ediyorum. Bu hastaların tedavisini planlarken tüm bu gerçeklere göre hareket etmemiz gerekir. Sade ilaçlar veya tetkikler filmler ve doktor dolaşmak vs çözüm için yeterli değildir.
Çözümün esas ilacı hekimin ilaç dışı önerdiklerini ciddiye alıp günlük yaşamımızda uygulamaktır. Ağrıyı hekim ciddiye almıyorsa siz hiç ciddiye almayın. Yani ağrıya pas vermemek bazen önemli bir başlangıçtır. Hayır ben bu ağrıyla yaşamak zorunda değilim telkini bazen umulmadık olumlu sonuçlara ulaşmamızı sağlayabilir. Deneyin görecek ve şaşıracaksınız.

Akciğer kanseri ‘gözden’ görülüyor

Göz dibi muayenesi denilen, muayeneyle Veni Vidi Göz Hastanesi’nden Dr. Özer Kavalcıoğlu, birçok hastalığa teşhis koyulabileceğini söylüyor.

“AKCİĞER KANSERİNİ TEŞHİS EDEBİLİYORUZ”

Göz muayenesi göz hastalıkları dışında başka hastalıklar hakkında ipucu verebilir mi?
Evet, göz hastalıkları dışında başka hastalıklar hakkında ipucu verebilir, hatta ipucu değil daha ötesini bize verir. Tanı koymamızı sağlar.
Göz muayenesi yaparken özellikle bazı kanser türlerini teşhis edebiliyoruz. Bunlardan bir tanesi akciğer kanseri. İkincisi kadınlarda göğüs (meme) kanseri. Üçüncüsü her iki cinste, kadın erkek ayrım yapılmadan kan kanserleri. Dördüncüsü de beyin tümörlerinin büyük bir kısmı. Gözü muayene ederken muayene sırasında gördüğümüz bazı şeylerle biz bunların olduğunu tanıyabiliyoruz.

“GÖZDEN BÖBREK ZARARI ANLAŞILABİLİR”

Yüksek tansiyon hastalarında , vücut tansiyonu yüksek olan kişilerde eğer o sırada hastanın bilgisi yoksa ve o durumun farkında olunuyorsa; çünkü ölçtürmedikleri takdirde bazı insanlar tansiyon hastası olduklarını bilmezler bile, göz muayenesi sırasında bunu da anlayabiliyoruz. Bu aynı zamanda böbrek yetersizliğinin de ilk işaretleri anlamına gelir. O yüzden hemen kan ve idrar tahlilleri yapılması için hastayı bir dahiliye uzmanına göndeririz.
Bir de şeker hastaları. Şeker hastalarının büyük bir kısmı kendilerinin şeker hastası olduklarını bilirler; fakat bazıları durumun vahametinin farkında değillerdir. Göze baktığımız zaman şeker hastası olunduğunu ve şeker hastalığının hangi dozda ilerlemiş olduğunu görebiliyoruz. Yine böbrek bu durumdan zarar görmüş müdür görmemiş midir o konuda bizlere ipuçları veriyor. Şekerden dolayı böbrekte bir bozukluk var mı onun da belirtilerini göze baktığımızda anlamak mümkün.

Göz doktorları genellikle bunları göz ardı ediyor mu?

Hayır, etmezler. Düzgün, zaman ayrılarak yapılan bir muayenede bunlara bütün göz hekimleri bakıyordur ve muhakkak görüyordur.

DOĞRUDAN TANI KOYMAK MÜMKÜN

Göz muayenesiyle teşhis mümkün mü yoksa hastalığın sadece şüphesi mi oluşuyor?

Hayır, şüphe falan değil. Direk tanı koymak, teşhis koymak mümkün. Olay şüphelenmekten öte, bahsettiğimiz hastalıklar için baktığımızda teşhisi koyabiliyoruz.

HASTALARIN ANLAMASI MÜMKÜN DEĞİL

Hastalar kendi gözlerini inceleyerek bir şeylerden şüphelenebilirler mi?
Hayır, maalesef. Bir hastanın kendi gözlerini incelemesi demek aynada kendine bakması demek. Başka bir şey yapamaz. Kendisine muayene yapamayacağına göre ancak açıp aynada nasıl göründüğüne bakabilir. Burada bir şey gözükmez; çünkü bütün bu bahsettiğimiz hastalıkların hastalık belirtileri gözde göz küresinin iç yüzeyinde, derinliklerinde olup biten şeylerdir. Göz hekimlerinin özel cihazlarla baktığı bölgelerde olan problemlerdir. O nedenle hasta aynaya bakarak bir şey göremez.

“AKCİĞER KANSERİNİN EN ÖNCÜL BELİRTİSİ GÖZ DİBİNDEDİR”

Özellikle erken tespiti önemli olan kanserlerde gözdeki değişikliklerin takibiyle erken teşhis yapılabileceği söyleniyor. Bu nasıl oluyor?

Funduskopi dediğimiz göz küresinin içini muayene etmemizi sağlayan cihazlarımız var. Onlara bakıyoruz ve o cihazlarla baktığımızda göz dibinde gördüğümüz görüntü ve bulgulardan bu bahsettiğimiz hastalıklarının tanıları konulabiliyor. Göz muayenesi yapmak her kanser tipinin erken teşhisi koyulmasını sağlamıyor. Örneğin meme kanseri genellikle daha geç bir bulgudur yani hasta meme kanseri olduğunu biliyordur, hatta belki ameliyat olmuştur. Daha sonra göz dibinde meme kanserine ait bir bulgu çıkar. Ama akciğer kanserinde durum tersinedir. Hakikaten en öncül belirti gözdeki belirti olabilir. Göze bakarız ve gözün içerisinde o kitleyi gördüğümüzde kişinin akciğer kanseri olduğunu düşündüğümüzde daha hala akciğer filmleri normal olabilir. Daha henüz hastalık göğüs filmlerinde daha görünür hale bile gelmemiş olabilir. Yani akciğer kanserinde göz muayenesi yaptığımızda erken teşhis koyabiliyoruz, ama bu mesela meme kanserinde erken teşhis anlamına gelmiyor.

“KANSER DIŞI HASTALIKLARA DA TANI KOYABİLİYORUZ”

Kan kanserlerinde de durum yine karışık. Bazı tür kan kanserlerinde göz muayenesindeki bulguları görmek erken tanı olarak ele alınabilir. Bazı kan kanserlerinde ise daha geç evrede gözde belirtiler vardır ve kişinin kanser olduğu söylenebilir. Yani hastalığın cinsine hatta her organdaki kanser türünün de ayrıntılarına göre değişir. Ama pek çok kanser tipinde, göz muayenesi erken teşhis koydurabiliyor. Ayrıca dediğimiz gibi kanser dışındaki hastalıklarda da tanı koymamızı sağlıyor. Önceden de anlatıldığı gibi özellikle yüksek tansiyon hastalarında , vücut tansiyonu yüksek olan kişilerde böbrek yetmezliğinin başlamasının hemen önce göz muayenesi ile durumu görmek, fark etmek ve önlem almak mümkün. Aynı durum şeker hastalığı için de yine kısmen geçerli. Anemi dediğimiz kansızlıkta da durum aynı. Bunda da göz muayenesi ile hastanın anemik olduğu, kansızlık çektiği hemen anlaşılabilir. Bu da bir erken tanı olarak algılanabilir.

İşte Sürekli Yorgun Olmanızın Sebepleri ! Bunlardan Kaçının, Hep Zinde Olun !

Sürekli yorgun hissediyorsanız bunları yapmayın

Yetersiz uyku

Güzel bir gece uykusu sadece dinlenmenizi sağlamıyor. Gece uykusu sırasında vücut iyi-kötü kolestrolü dengelemek, kas ve kemikleri güçlendirmek ve vücudun yağ depolaması gibi önemli işlevlerde bulunuyor. İyi bir uyku çekememek aynı zamanda depresyona da sebep oluyor…

‘Abur cubur’u fazla kaçırmak

Aslında hızlı bir enerji depolama yöntemi sanılsa da uzun vadede tam da bunun zıttı oluyor. Bilimsel araştırmalar fast food alışkanlığının bünyeyi yavaşlattığını ortaya çıkarıyor…

Yeteri kadar su içmemek

Pek çok insan dehidrasyon sebebiyle enerjilerinin tükendiğini fark etmiyor. Fakat her şeyin olduğu gibi fazla su da sağlıklı değil. Bunun için ufak bir de test mevcut. Tuvalete girdiğinizde idrarınız koyu sarı ya da çok açık renkte ise daha fazla su içmeniz için vücudunuz size sinyal gönderiyor demektir…

B vitamini eksikliği

Vücuttaki glikozun enerjiye döndürülebilmesi için B vitaminine ihtiyaç duyulur… Sabah ve akşam alınacak B vitaminleri vücudu zinde tutmaya katkı sağlar.

Enfeksiyon

Farkında olmadan mikrop kapmış olabilirsiniz! Elleriniz sıkça yıkamayı ve kişisel hijyeninize dikkat etmeyi unutmayın.

Hareketsizlik

Sabah yapılacak kısa süreli egzersizler ya da ufak bir yürüyüş güne zinde başlamanıza yardımcı olur. Gün içinde hareketsiz kalmak vücut direncinizi ve enerjinizi düşürür.

Hormonal sorunlar

Yavaş çalışan tiroid ve adrenal bezleri büyük bir enerji kaybına neden olur. Bu konuda doktorunuza danışmak en iyi seçenektir…

Ensülin direnci

Diyabet hastalığının habericisi de olan ensülin direnci vücutta güç kaybına neden olur. Temel olarak vücuttaki şekerin enerjiye çevrilememesi durumudur…

İş yerinde Bitkinliği Nasıl Yeneriz ?

Masanızda ister istemez uykuya daldığınız veya içinizin geçtiği anlar oluyor mu? Bitkinlik, çalışanların yakındığı en büyük sorunlardan biri; hem performans düşürüyor hem de üretkenliği azaltıyor. Birçok araştırma yorgun ve bıkkın insanların rekabetten ve üreticilikten uzak olduğunu, dolayısıyla daha az maaş aldıklarını gösteriyor. Basitçe anlatmak gerekirse bitkinlik; dinlendiğimizde bile geçmeyen bir bezginlik, yorgunluk ve enerji eksikliğidir.

İnsanlar hem fiziksel hem de zihinsel bir bitkinlik hissedebilirler. Bu tükenmişlik hali genellikle günlük rutininiz veya alışkanlıklarınızdan bir veya birkaçına dayandırılabilir ve çoğunlukla fiziksel gayret, düzensiz yeme alışkanlığı, duygusal stres, sıkıntı, uykusuzluk ve fazla kiloların bir sonucudur. Birkaç basit değişiklikle canlılığınızı ve enerjinizi geri kazanabilirsiniz.

Her zaman hareketli olun: İş arkadaşlarınızla haberleşmek için mail veya chat programları kullanmak yerine onların yanına gitmeyi tercih edin. Mümkünse asansör yerine merdivenleri kullanın. Arabanızı biraz uzağa park edin ve aradaki mesafeyi yürüyün. Bu küçük değişikliklerin önemsiz olduğunu düşünebilirsiniz ancak vücudunuzun sessizce kalori yakmaya başlayacağından emin olabilirsiniz. 12 kilo vermek için 3500 kalori yakmak gerekiyor ve merak etmeyin; siz hesaplamasanız bile vücudunuz her hareketin ve harcanan kalorinin hesabını tutuyor!

Küçük öğünleri tercih edin: Günde 3 öğün yemeye alışkınsanız bunu 6-8 küçük öğüne yayın ve 2 saatte bir bir şeyler yiyin. Unutmayın ki sindirim de başlı başına kalori yakan bir şey! Aldığınız kalorileri sindirmek için de kalori harcıyorsunuz; uzun aralıklarla yemek sindirim sisteminize iyi bir egzersiz yaptırma şansını kaçırdığınız anlamına geliyor. Kahvaltı sonrası ve ikindi için meyveler iyi birer ara öğün fikri.

Sağlam bir kahvaltı yapın: Kahvaltıyı atlamak akıllıca bir seçim değil; gün içinde az yiyerek iyi bir şey yaptığınızı sanıyor olabilirsiniz ancak kahvaltıyı atlamak kilo almanıza sebep olur. Gece boyunca uyurken besin almadığınız için sabah kalktığınız 1 saat içinde bir şeyler yemelisiniz ki vücudunuz sistemlerini çalıştıracak enerjiye kavuşup kendisini bir düzene sokabilsin. Kahvaltıyı atladığınızda ise vücut aç kaldığını sanıyor ve önlem olarak bir sonraki öğününüzü yağa dönüştürerek saklıyor.

Zamanında uyuyun: Uyku eksikliği hem kilo alımına hem de yorgunluğa sebep olur. İştahı düzenleyen iki hormon vardır. Leptin doygunluk hissini kontrol ederken grelin açlık sinyallerini kontrol eder. Bazı çalışmalar gösteriyor ki uyku eksikliği bu iki hormonun çalışma düzenini bozarak açlık ve tokluk hissinde bir karmaşa yaratıp yeme düzenini de bozuyor. Eğer egzersizi günlük rutininize dahil edemeyecek kadar yoğunsanız hafta sonları yapmayı dört gözle beklediğiniz bir etkinlik haline getirin. Sporu eğlenceyle birleştirmek motivasyonunuzu korumanın ve devamlılığı sağlamanın en etkili yolu. Birçok seçeneğiniz var; squash, tenis, futbol oynamak, yürüyüş yapmak, koşuya çıkmak, dans etmek ve yoga yapmak bunlardan birkaçı.

Daha iyi bir denge: Kendinize zaman ayırmak stresi yenmenin en iyi yolu. Kendinize şunu sorun: İş yükünüz çok mu fazla? İşlerinizin bir kısmını başkaları da yapabilir mi? İşinizde sürekli bir telaş ve üzerinizde baskı hissediyorsanız, hareketsiz bir yaşam sürmüyorsanız dahi hem stresin hem de kilo alımının nedeni bu olabilir. Kim ne derse desin, işiniz ve hayatınız arasında kuracağınız denge hem bedeninizden hem de zihninizden alabileceğinizin en iyisini elde etmekte ölümcül bir öneme sahip.

Yemekten Sonra Yapmaman Gereken 7 Davranış

Yemek yedikten sonra bu 7 davranışı yapman sağlığına zarar veriyor.

Yürüyüş yapmak: Yemeğin hemen ardından yapılan yürüyüş, tükettiğin gıdalardaki besinlerin sindirilememesine, yani yediğin yemeğin fayda bakımından hiçbir anlamı kalmamasına sebep oluyor. Yürüyüşü 1 saat sonraya ertelemen her yönden daha faydalı olacaktır.

Kemerini gevşetmek: Yemekten sonra kemer gevşetmek, bağırsak düğümlenmesine sebep olabiliyor.

Sigara içmek: Uzmanlar tarafından yapılan araştırmalara göre, yemeğin hemen ardından yakılan tek bir sigara, 10 sigara içmeye eşdeğer sayılıyor. Ve bu durum kansere yakalanma riski artıyor.

Çay içmek: Türk kültürünün en önemli alışkanlıklarından biri olan yemek üstüne çay içmek de sağlık açısından faydalı görülmüyor. Yemekten hemen sonra içilen çay, demir içeren besin tüketildiyse, yemekle birlikte alınan Demir mineralinin vücut tarafından kullanımını sınırlar.

Hemen uyumak: Yemeğin hemen ardından uyumak sindirim sisteminin yeterince çalışamamasına, bağırsak iltihaplanmalarına ve mide rahatsızlıklarına sebep olur. Ayrıca yemeğin ardından hemen uyumak kilo aldırır.

Meyve yemek: Yemeğin hemen üstüne yenilen meyve, midenin hava ile dolmasına sebep oluyor.

Banyo yapmak: Yemekten hemen sonra alınan duş, kan akışını el ve ayaklara doğru çoğaltıyor. Sindirim sistemi için de zararlıdır.

Siz De Depresyonda Mısınız? Test Edin!

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği’nden Doç. Dr. Sibel Çakır, sorularımızı şöyle yanıtladı:

Depresyon kendini nasıl belli eder, diğer sorunlardan ayırır?

Depresyon çoğu zaman sınırları, şiddeti net olmayan, pekçok depresif bozukluk tipleri için halk arasında kullanılan genel bir kavram. Biz hekimler bu belirsiz kavram yerine “majör depresyon” kavramını kullanmayı tercih ediyoruz. Majör depresyon, Amerikan Psikiyatri Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün sınıflama sistemleri DSM-V ve ICD-10 tarafından iyi tanımlanmış, tedavi edilmesi gereken ciddi bir tıbbi bozukluk.

Uluslararası bu tanımlamalara göre majör depresyonda, iki haftadan daha uzun süren, hemen her gün depresif duygudurum, eskiden yapılan etkinliklere karşı ilgi kaybı, zevk alamama, uyku bozukluğu (uykuya dalamama, gece sık sık uyanma, sabaha doğru erken uyanıp tekrar uyuyamama ya da her zamankine göre daha uzun uyuyup dinlenmiş hissetmeme), iştah ve kilo kaybı ya da  kilo artışı, enerji azlığı, halsiz ve yorgun hissetme, zihinsel ve bedensel huzursuzluk ya da yavaşlık, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu ve bunun sonucu unutkanlık, kendini değersiz hissetme, kendini suçlama, ümitsizlik, ölüm ve intihar ilgili düşünceler, intihar tasarıları görülüyor. Bu belirtiler kişide sosyal, mesleki ve aile yaşantısında belirgin bozulmaya neden oluyor.

Tıbbi anlamda depresyon ile halk arasında her türlü sıkıntı, çökkünlük hali için kullanılan depresyon arasındaki farkları hatırlatır mısınız?

Majör depresyon tedavi edilmesi gereken ciddi, bir tıbbi sorundur. Oysa çoğumuz günlük yaşantımızda zaman zaman sıkıntılar, keyifsizlikler, karamsarlıklar yaşayabiliriz. Her keyifsiz dönemi depresyon gibi algılamak doğru değil. Bu çökkün dönemlerin ne kadar sürdüğü, şiddeti, uyku, iştah, dikkat gibi bedensel işlevleri etkileyip etkilemediği, kişinin sosyal ve mesleki yaşamında değişiklik yaratıp yaratmadığının ayırt edilmesi, tıbbi anlamdaki majör depresyon tanısı için önemli.

Mutsuz olan illa depresyonda mıdır?

Kesinlikle hayır. Mutsuzluk bir algıdır. Eğer kişi yaşamı boyunca bu tür bir mutsuzluk algısı içinde ise, bunun bir kişilik özelliği, kişilik patolojisi olma ihtimali var. Yine sosyal şartlar, aile ya da iş yaşamındaki mutsuzluk, kişi mutsuz olduğu ortamdan ayrıldığında bu mutsuzluğu geçiyorsa buna da majör depresyon diyemeyiz. Yine bir yaş dönümü ya da yaşamda olmasını istediği değişikliklerin gecikmesi ya da hangi yöne gideceğini bilememe, travmatik ya da beklenmedik üzücü bir olayla karşılaşma, sevdiği birinden ayrılma sonrasındaki geçici ya da değişken mutsuzluklar da bu tanıma uymuyor. İki haftadan uzun süren, hemen her gün, gün boyu, her ortamda, mutsuzluk ve saydığımız diğer belirtilerin varlığı depresyona işaret ediyor.

Depresyon ve anksiyete bir arada olabiliyor. İkisi sebep, sonuç ilişkili mi?

Majör depresyon ve anksiyete bozukluğu yaklaşık yüzde 50 gibi oranda bir arada bulunuyor. Bir arada olduklarında daha şiddetli bir tablo oluşturuyor. Tedaviye yanıt daha düşük ve yarattığı yeti yitimi daha büyük. Anksiyete bozukluğu daha erken yaşlarda başlıyor ve uzun süre iyi tedavi edilmemiş panik bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk ve fobiler gibi anksiyete bozuklukları depresyonu arkadan getirebiliyor. Majör depresyonun bazı alt tipleri yüksek oranda anksiyete belirtisiyle seyrediyor. Her ikisinin ortaya çıkışına neden olan ortak biyolojik mekanizmalar olabiliyor.

DEPRESYONUNUZU TEST EDİN

Aşağıdaki testten 17 ve üzeri puan almanız klinik anlamda bir depresyon olasılığını düşündürüyor:

1. (0) Üzgün ve sıkıntılı değilim. (1) Kendimi üzüntülü ve sıkıntılı hissediyorum. (2) Hep üzüntülü ve sıkıntılıyım. Bundan kurtulamıyorum. (3) O kadar üzgün ve sıkıntılıyım ki, artık dayanamıyorum.

2. (0) Gelecek hakkında umutsuz ve karamsar değilim. (1) Gelecek için karamsarım. (2) Gelecekten beklediğim hiçbir şey yok. (3) Gelecek hakkında umutsuzum ve sanki hiçbir şey düzelmeyecekmiş gibi geliyor.

3. (0) Kendimi başarısız biri olarak görmüyorum. (1) Başkalarından daha başarısız olduğumu hissediyorum. (2) Geçmişe baktığımda başarısızlıklarla dolu olduğunu görüyorum. (3) Kendimi tümüyle başarısız bir insan olarak görüyorum.

4. (0) Her şeyden eskisi kadar zevk alıyorum. (1) Birçok şeyden eskiden olduğu gibi zevk alamıyorum. (2) Artık hiçbir şey bana tam anlamıyla zevk vermiyor. (3) Her şeyden sıkılıyorum.

5. (0) Kendimi herhangi bir biçimde suçlu hissetmiyorum. (1) Kendimi zaman zaman suçlu hissediyorum. (2) Çoğu zaman kendimi suçlu hissediyorum. (3) Kendimi her zaman suçlu hissediyorum.

6. (0) Kendimden memnunum. (1) Kendimden pek memnun değilim. (2) Kendime kızgınım. (3) Kendimden nefret ediyorum.

7. (0) Başkalarından daha kötü olduğu sanmıyorum. (1) Hatalarım ve zayıf taraflarım olduğunu düşünmüyorum. (2) Hatalarımdan dolayı kendimden utanıyorum. (3) Her şeyi yanlış yapıyormuşum gibi geliyor ve hep kendimde kabahat buluyorum.

8. (0) Kendimi öldürmek gibi düşüncelerim yok. (1) Kimi zaman kendimi öldürmeyi düşündüğüm oluyor ama yapmıyorum. (2) Kendimi öldürmek isterdim. (3) Fırsatını bulsam kendimi öldürürüm.

9. (0) İçimden ağlamak geldiği pek olmuyor. (1) Zaman zaman içimden ağlamak geliyor. (2) Çoğu zaman ağlıyorum. (3) Eskiden ağlayabilirdim ama şimdi istesem de ağlayamıyorum.

10. (0) Her zaman olduğumdan daha canı sıkkın ve sinirli değilim. (1) Eskisine oranla daha kolay canım sıkılıyor ve kızıyorum. (2) Her şey canımı sıkıyor ve kendimi hep sinirli hissediyorum. (3) Canımı sıkan şeylere bile artık kızamıyorum.

11. (0) Başkalarıyla görüşme, konuşma isteğimi kaybetmedim. (1) Eskisi kadar insanlarla birlikte olmak istemiyorum. (2) Birileriyle görüşüp konuşmak hiç içimden gelmiyor. (3) Artık çevremde hiç kimseyi istemiyorum.

12. (0) Karar verirken eskisinden fazla güçlük çekmiyorum.(1) Eskiden olduğu kadar kolay karar veremiyorum. (2) Eskiye kıyasla karar vermekte çok güçlük çekiyorum. (3) Artık hiçbir konuda karar veremiyorum.

13. (0) Her zamankinden farklı göründüğümü sanmıyorum. (1) Aynada kendime her zamankinden kötü görünüyorum. (2) Aynaya baktığımda kendimi yaşlanmış ve çirkinleşmiş buluyorum. (3) Kendimi çok çirkin buluyorum.

14. (0) Eskisi kadar iyi iş, güç yapabiliyorum. (1) Her zaman yaptığım işler şimdi gözümde büyüyor. (2) Ufacık bir işi bile kendimi çok zorlayarak yapabiliyorum. (3) Artık hiçbir iş yapamıyorum.

15. (0) Uykum her zamanki gibi. (1) Eskisi gibi uyuyamıyorum. (2) Her zamankinden 1-2 saat önce uyanıyorum ve kolay kolay tekrar uykuya dalamıyorum. (3) Sabahları çok erken uyanıyorum ve bir daha uyuyamıyorum.

16. (0) Kendimi her zamankinden yorgun hissetmiyorum. (1) Eskiye oranla daha çabuk yoruluyorum. (2) Her şey beni yoruyor. (3) Kendimi hiçbir şey yapamayacak kadar yorgun ve bitkin hissediyorum.

17.(0) İştahım her zamanki gibi. (1) Eskisinden daha iştahsızım. (2) İştahım çok azaldı. (3) Hiçbir şey yiyemiyorum.

18. (0) Son zamanlarda zayıflamadım. (1) Zayıflamaya çalışmadığım halde halde en az 2 Kg verdim. (2) Zayıflamaya çalışmadığım halde en az 4 Kg verdim. (3) Zayıflamaya çalışmadığım halde en az 6 Kg verdim.

19. (0) Sağlığımla ilgili kaygılarım yok. (1) Ağrılar, mide sancıları, kabızlık gibi şikayetlerim oluyor ve bunlar beni tasalandırıyor. (2) Sağlığımın bozulmasından çok kaygılanıyorum ve kafamı başka şeylere vermekte zorlanıyorum. (3) Sağlık durumum kafama o kadar takılıyor ki, başka hiçbir şey düşünemiyorum.

20. (0) Sekse karşı ilgimde herhangi bir değişiklik yok. (1) Eskisine oranla sekse ilgim az. (2) Cinsel isteğim çok azaldı. (3) Hiç cinsel istek duymuyorum.

21. (0) Cezalandırılması gereken şeyler yaptığımı sanmıyorum. (1) Yaptıklarımdan dolayı cezalandırılabileceğimi düşünüyorum. (2) Cezamı çekmeyi bekliyorum. (3) Sanki cezamı bulmuşum gibi geliyor.

Değerlendirme:

  • 1-10 puan arası normal,
  • 11-16 puan arası hafif ruhsal sıkıntı,
  • 17-20 puan arası sınırda klinik depresyon,
  • 21-30 puan arası orta depresyon,
  • 31-40 puan arası ciddi depresyon,
  • 40 üzeri çok ciddi depresyon.

Fincanınızdaki Büyük Tehlikenin Farkında Mısınız?

Siz kahveyi uyanık kalmak için içiyorsunuz ama…

Kafein santral sinir sisteminde uyarıcı etki gösterir. Bazı insanlar kahveyi sadece uyanık kalmak ve yorgunluğu önlemek için içerler. Kafeinli içecekler tüketmek bağımlılık değil alışkanlık yaparlar.
Yapılan bir çalışmada beyaz erkeklerin, beyaz kadınlardan %25 oranında daha fazla kahve içtikleri görülmüştür. Bir başka çalışmada sigara tiryakilerinin, içmeyenlere oranla %250 oranında daha fazla kahve içtiklerini göstermiştir.

Yıllardır birçok bilimsel çalışmada kafeinin sağlık arasındaki ilişkisi araştırılmıştır. Orta düzeyde kafein alımı ile kanser, kardiyovasküler hastalıklar, göğüs hastalıkları ve doğumsal defektler arasında bir bağlantı bilimsel olarak net sonuçlar göstermemiştir. Fakat fazla miktarda kafein özellikle de hipertansiyon, kalp yetmezliği, ritim bozukluğu ve kalp krizlerine yol açabiliyor.
Kafein kalp atım hızını artırmaktadır. Bu sebeple aşırı kahve tüketimi sinirliliğe, uykusuzluğa ve huzursuzluğa neden olmaktadır. Kafein vücutta birikmez genelde çoğu 3- 4 saat içinde atılır. Kafeinin, diüretik etkisinden bağımsız olarak idrarla kalsiyum, magnezyum, potasyum ve sodyum gibi minerallerin atımını da attırdığı belirlenmiştir.

Fazla miktarda kafein alımının kalsiyum emilimini olumsuz yönde etkilediği bulunmuştur. Bu nedenle kafein osteoporoz oluşumunda primer bir risk faktörü olarak kabul edilmiştir. Bazı çalışmalarda aşırı kahve tüketiminin iskelet kas sistemini etkilediği kas boyunun kısalmasına ve kemik minerilizasyonunda düşüşlere neden olabileceği görülmüştür.
Uzman Diyetisyen Şefika Aydın Selçuk, konu ile ilgili “kafein bu yüzyılda insan beslenmesinin bir parçasını oluşturan orta derecede bir uyarıcıdır. Kafein içeren yiyecek ve içecekler beslenme modelimizde oldukça sık tüketilir duruma gelmiştir. Aslında sakinleştirici gibi görünse de sağlığı tehdit eden durumlara da zemin hazırladığı ile ilgili bilinmesi gereken gerçekler yok değil!” diye konuştu.

Kahve, içerdiği kafein miktarının yüksek olması hasebiyle ciddi tehditler içeriyor. Bunların başında; Yüksek tansiyon, çeşitli kalp hastalıkları, ülser, şeker hastalığı ve aşırı su kaybına bağlı bir takım rahatsızlıklar yer alıyor.
Kahvenin zararlarını en çok görenler ise şüphesiz kahveyi bir zevk olmaktan çıkararak bir alışkanlık haline getiren bireyler. Özellikle çalışma hayatı ve temposu içerisinde son zamanlarda pakette hazır olarak satılan kahvelerin tüketim miktarı ciddi rakamlara ulaştı. Günde 2-3 bardak ve daha fazla kahve tüketen (rutin olarak tabii) bireylerin yukarıda saydığımız hastalıklarla karşılaşma riskleri oldukça yüksek.

Kahvenin tansiyon etkisi

Çeşitli araştırmalara göre günde 5-6 bardak kahve tüketen (rutin) deneklerde kan yüksek tansiyon rahatsızlığı görülme riski %45 artıyor.

Kahvenin kalp hastalıklarına etkisi

Yine aynı oranda (5-6 bardak ve üstü) tüketilen kahve, kalp ritmini düzensizleştirerek kalp krizi riskini yükseltiyor. Bu oranda kahve tüketen bireylerde, tükettiklere miktarın yüksekliğine göre çeşitli şiddetlerde kalp çarpıntıları sık sık görülüyor.

Kahve içerdiği aşırı kafein sebebiyle ülseri azdırıyor ve mideyi daha fazla asit salgılaması için uyarıyor. Bu sebeple uzmanlar, özellikle ülser ve gastrit hastalarına kahve tüketimlerini günlük 1 bardak ile sınırlamaları konusunda çeşitli uyarılarda bulunuyorlar. Kahvenin kalp krizine etkisi büyük

Kahvenin şeker hastalığına etkisi

Yapılan araştırmalara göre yemek esnasında yükselen şeker ve ardından kahve tüketilmesi durumu, şeker hastalığının tetiklenerek kandaki şeker oranının daha hızlı yükselmesine sebep oluyor. Ülser hastalarında olduğu gibi şeker hastaları da günlük 1 bardaklık limiti geçmemeye özen göstermeli.

Kahvenin hamilelere zararları

Kafeinin zararlarının defalarca altı çizildi daha önce. Ve biliniyor ki kahve ile alınan kafein anne karnındaki bebeğe direk etki ederek zarar verebiliyor. Bu sebeple uzmanlar, hamilelik sürecinde günde en fazla 1 bardak (300 mg.) kahve  tüketilmesinin altını önemle çiziyorlar.

Kahvenin kadınlara zararları

Günde 3 bardak ve üzerinde kahve tüketen kadınların doğurganlık oranlarının (yumurtlama sürecinde) %15-20 oranında düşürdüğü uzun zamandır bilinen bir gerçek. Bu oranın üzerine çıkılması ise yukarıda belirtilen rahatsızlıkların yanında ek olarak doğurganlık sürecinin de baltalanmasına sebep olabiliyor.

Kahvenin erkeklere zararları

Erkeklerde ise durum çok daha farklı. Tuhaf bir şekilde düzenli olarak 1-2 bardak kahve tüketen erkeklerde, sperm kalitesinin yükseldiği yapılan testlerle kanıtlandı. Kafeinin sperm hücreleri üzerinde uyarıcı bir etkisi bulunduğunu savunan bilim adamlarının oranı her geçen gün hızla artıyor. Bilim adamları kafeinin vücudun merkezi sinir sistemini uyararak sperm kalitesinin yükselmesine etki ettiğini belirtiyorlar.

Kahvenin su kaybına etkisi

Kahvenin diğer kafeinli içeceklerde olduğu gibi vücuttaki su kaybını tetiklediği ve su kaybına yol açtığı biliniyor. Ancak bu konuda uzmanlar ikiye ayrılmış durumda. Bir kısmı bu su kaybının aşırı kahve tüketimiyle ciddi miktarlara ulaşabileceğini ve vücuda zarar verebileceğini savunurken, bir kısmı da bu oranın çok düşük ve zararsız olduğunu iddia ediyor.

Bu Hastalığa Sadece Sigara İçen Yakalanıyor!

Sadece sigara bağımlılarının yakalandığı Buerger hastalığı, çoğunlukla bacak, bazen de koldaki atardamarlarda tıkanmalara sebep olabiliyor. Türkiye’de sık görülen Buerger hastalığı, tedavi edilmediği takdirde kangrene sebep olarak uzuv kesilmesine ya da hayati tehlikeye neden olabiliyor.

Erkeklerden sonra kadınlarda da sık görülmeye başlandı

Kanser, akciğer ve kalp hastalıkları sigara içmeyenlerde de görülebilirken Buerger hastalığı sadece sigara bağımlıları ve yoğun sigara dumanına maruz kalan pasif içicilerde görülmektedir. Buerger hastalığına yakalananların büyük bir çoğunluğu 30-50 yaş arasında bulunan sigara bağımlısı erkeklerdir. Son yapılan araştırmalarda kadınlarda da görülmeye başladığı belirlenmiştir.

İyileşmeyen yaralara sebep olabilir

Buerger hastalığı çoğunlukla ayak damarlarında, daha seyrek olarak da el ve kol damarlarında tıkanma şeklinde ortaya çıkar. Damar tıkandığında parmaklara giden kan akımını azalır. Yürümekle ağrı olur. Hastalık ilerlerse parmaklarda ağrı, uzun süre iyileşmeyen yaralar ve kangrene sebep olur. Tedavi edilmediği takdirde kangrenler, parmaklarda ve bazen ayakta kesilmelere (ampütasyonlara) yol açabilir. Buerger hastalığına yakalanan hastaların dörtte birinde parmak ya da bacak ampütasyonu yapmak zorunlu hale gelir.

Belirtiler yaşamı altüst ediyor

Yürümekle ayak tabanında ve bacak kaslarında ağrı. Bu ağrı diğer damar tıkanmalarındaki gibidir. Yürüyünce başlar, dinlenince geçer. Hızlı yürümek ve yokuş yukarı çıkmak çok zordur. Ayak ve parmaklarda soğukluk olur. Ayakta ve parmaklarda uyuşma olabilir. Hastalık ilerlerse ayak parmaklarında ve topuklarda yaralar oluşabilir. Parmaklarda kangren gelişir ve parmakların ve bazen ayağın kesilmesi gerekebilir.

En etkili tedavi yöntemi sigarayı bırakmak

Sigara bırakıldığında Buerger hastalığı genellikle ilerlemesini durdurur. Bu an itibariyle hastalıkta kötüleşme pek görülmez. Tedavilerden daha önemlisi hastanın sigarayı bırakabilmesidir. Ancak sigara bırakılana kadar meydana gelen tıkalı damarlar kendiliğinden ya da herhangi bir ilaçla açılamaz. Buerger hastalığında en büyük sorun atardamarlarda oluşan tıkanmadır. Tüm şikâyetler buna bağlı olur. Bu nedenle kesin tedavi bu damarların tıkanmasının önüne geçilmesidir. Nadiren ameliyat ya da anjiyografi – balon dilatasyonu yöntemleri kullanılarak gelişme elde edilebilir. Ancak her hastanın mutlaka sigarayı bırakması gerekmektedir. Aksi halde damar yeniden tıkanır.

Buerger hastalığına yakalanmamak için…

Toplumun duyarlılığının arttırılması çok önemlidir. El ve ayaklarda duyulan soğuma, kaşıntı, uyuşmalar sigara kullanan bir kişide Buerger hastalığının ilk belirtileri olabilmektedir. Sigara kullanımından ve pasif içicilikten bir an önce kurtulmak bu hastalığı önlemekte en önemli adımdır.

Sakın böyle yemeyin! Yumurta öldürüyor..

Sağlıklı bir beslenme programında yer alması gerektiği konusunda hemfikir olduğumuz marul, yumurta, domates gibi besinler, Food and Drug Administration’ın yayımladığı en riskli yiyecekler arasında üst sıralarda yer buluyor. US FDA, risk gurubundaki bu yiyeceklerin iyi temizlenmiş ve bakterileri etkisiz hale getirilmiş şekilde tüketilmesini öneriyor.

Yer Fıstığı: Besin alerjilerine bağlı ölümlerin başında yer fıstığa alerjisi olanlardan kaynaklanıyor.Time’ın haberine göre 1997 ile 2002 yılları arasında, çocuklarda, yer fıstığı alerjisinin görülme sıklığı iki katına çıktı.


Ackee Meyvesi:
Jamaika’da yetişen bu lezzetli, ama bir o kadar da zehirli meyve, vitaminler ve protein açısından zengin olsa da, iyice olgunlaşmadan tüketildiğinde karaciğerinizden glikozun salınmasını engeller ve ölüme neden olur.

Sosis: Amerika Çocuk Hastalıkları Akademisi’nin araştırmasına göre, sosisler, çocuklarda boğulma tehlikesi arz ediyor. 10 yaş altı çocuklarda görülen beslenmeye bağlı boğulmarın yüzde yirmisi sosisler yüzünden meydana geliyor.

Ton Balığı: Dünya üzerinde en yaygın tüketilen balık türlerinden olan Ton Balığı da risk grubuna dahil. Özellikle beyaz renkli türleri fazla tüketildiğinde, içerdiği yüksek cıva nedeniyle hamile ve çocukların sinir sitemi gelişimini olumsuz etkileyebiliyor.

Mantar: Doğada yetişen mantarlar türlerinden bazıları, zehirlenmelere ve hatta ölüme yol açabiliyor. Kendi bahçenizde dahi bulabileceğiniz bazı mantarlar halüsinatif etki yaratırken, bazıları ölüme kadar giden çok daha ciddi zararlar teşkil edebiliyor. Güvenli olduğuna emin olmadığımız mantarları tüketmemek gerekiyor.

Yumurta: Yumurta, pek çok insanın temel besin maddelerinden biridir. Ancak, Health.Com’a göre, Salmonella salgınlarının büyük bir kısmı yumurta tüketimiyle ilişkili. Yumurtların içinde üreyebilen bu zararlı bakteri, doğru tüketilmeyen yumurtalar aracılığıyla insanlara bulaşabiliyor. Bu yüzden yumurtaları iyi pişirmek ve buz dolabında muhafaza etmek gerekiyor. Çiğ yumurta içeren mamulleri tüketmemek de alınabilecek önlemlerden.

İstiridye: Pahalı restoranların çok aranan lezzeti, İstiridyeler; doğru tüketilmediğinde pek çok hastalığa neden olabiliyor. İstiridyeler, okyanus tabanına yapışıp sudaki planktonları süzerek beslenirler. Eğer filtreledikleri su kirliyse, İstiridyenin kendisi de kirlenmiş olur. Yakalanıp servis edilme sürecinde de doğru adımların izlenmesine dikkat etmek gerekiyor. Örneğin az piş ya da çiğ tüketildiğinde ciddi rahatsızlıklara neden olabiliyor.

Kahve: Pek çoğumuzun günlük hayattaki olmazsa olmazlarından kahve, ancak pek çok risk taşıdığını söylemek gerek. Dişlerde sararma, uykusuz geceler ve vücudun su seviyesindeki azalmalar gibi önemsiz sayılabilecek bir takım etkilerin yanı sıra, sıcak kahvenin deriyle teması halinde meydana gelebilecek üçüncü derece yanıklar gibi bir takım ciddi etkiler de söz konusu. Doksanların başında, New Mexico’da yaşlı bir kadın, üzerine döktüğü sıcak kahve yüzünden pek çok yerini yakmış ve McDonald’s’ı dava etmişti.Davadan sonra kartonda satılan sıcak kahvelerin üzerinde “Dikkat sıcak içecek.” uyarısının bulunması zorunlu hale geldi.

Yeşil Sebzeler: Kıvırcık lahana, en popüler yeşilliklerden biri, ancak aynı zamanda FDA’nın listesinde ilk sırada yer alıyor. Yalnızca lahana değil; marul, ıspanak, roka gibi çiğ tükettiğimiz diğer yeşillikler de aynı listede en tehlikeli yiyeceklerin başını çekiyor. Gıdalara bağlı salgınlar ve hastalıklar söz konusu olunca, Koli Basili gibi bakteriler nedeniyle fatura en çok yeşilliklere kesiliyor. Bu yüzden, yeşillikleri tüketmeden önce mutlaka iyice yıkamak gerekiyor.

Düz Bir Karın İçin Yemeniz Gereken 10 Besin

Vücutta biriken yağın miktarı ve biriktiği yer önemlidir. Karın bölgesinde biriken yağ sadece kötü görünmez; ayrıca tehlikelidir de. Bu durumu kontrol altında tutmalıyız, çünkü kalp hastalıkları ve diğer ciddi hastalıklar gibi durumları tetikleyebilecek tehlikeli bir seviyeye ulaşabilir. Karın bölgesindeki yağlar, dengeli bir beslenme diyeti, düzenli egzersiz ve günlük rutinimize ilave edilecek birkaç sağlıklı ilave yöntem ile azaltılabilir.

1 – Yumurta

Kas yapımına yardımcı olur. Ayrıca içeriğindeki protein sayesinde yağ yakarak obeziteyle savaşır.

2 – Yeşil çay

İçeriğindeki bileşik linoleik asit anlamına gelen CLA’nın yağı azalttığı ve ince vücut ağırlığını arttırdığı görülmüştür.

3 – Badem ve diğer kuru yemişler

Kas yapımına yardımcı olur ve iştahı keser. Obezite, kalp hastalığı, kas kaybı, kırışıklıklar, kanser ve tansiyonla savaşır.Günde bir avuç kadar badem karın yağları ile savaşmanız için yeterli.

4 – Yoğurt

Araştırmalara göre kalsiyum ihtiyacını yoğurt ile karşılayanlarda karın bölgesi yağlanması daha az görülüyor.

5 – Avokado

Tekli doymuş yağ içeren başlıca meyvelerden birisi olan avakado,direk karın bölgesindeki yağları hedef alıyor.

6 – Yeşil zeytin

Sindirim sistemini düzenleyen ve lif bakımından zengin olan yeşil zeytini,günde 10 adet zeytinden fazla yemek bel bölgesindeki yağı azaltmıyor tam tersi yağlandırıyor.

7 –Yulaf

Bu gıda tok tutmakla kalmıyor, kısa sürede kilo vermenize de yardımcı oluyor.
Sabah kahvaltıda yiyeceğiniz yulaf ezmesi, size düşük kalori sağlayıp, uzun süre tokluk hissi veriyor.

8 – Turşu

Yeni araştırmalar bakteriler ve karın yağları arasında doğru orantı olduğunu gösteriyor.Salatalık ve lahana turşusu yiyerek bağırsaklarda biriken bakterilerden kurtulabilirsiniz.

9 – Nane

Göbek eritmede nane ile yapılan kürler oldukça etkilidir.Nane, mide için şifa verici ve yatıştırıcı bir bitki olmakla birlikte sizi zayıflatmakla kalmıyor, cildinizi içten temizliyor.

10 – Yeşil elma

İçerdiği yüksek miktarda lif sayesinde elmanın sindirim sistemimiz üzerinde oldukça olumlu etkileri bulunuyor. Bir adet elma %85 oranında su içerdiği için tokluk hissettireceğinden fazla yememenize ve düz bir karına sahip olmanıza yardımcı olacaktır.

Kanserin 20 ölümcül belirtisi!

Son yılların korkulu rüyası kanser, kadınlarda kendine has belirtilerle ortaya çıkabiliyor. “Vücuttaki değişikliklere dikkat ederek kanserin erken dönemde teşhis edilmesini sağlayabilirsiniz” diyen uzmanlar, kadınlarda 20 kanser işaretine dikkat çekiyor. İşte sinyaller…

Kanserin 20 Ölümcül Belirtisi

1- Hırıltı veya nefes darlığı: Akciğer kanserinin ilk belirtisi nefes darlığıdır.
2- Boyun, koltuk altı veya kasık şişliği: Şişmiş lenf düğümleri veya topaklar lenfatik sistemin kanser ile ilişkili olabilir.
3- Aşırı morarma: Trombosit sayısı ve kırmızı kan hücreleri ile yanlış bir şey olduğunu gösterir. Lösemi belirtisi olabilir.
4- Halsizlik ve yorgunluk: Eğer sürekli net bir sebep olmaksızın bitkin hissediyorsanız, vücudunuz ile ilgili bir şey olduğunun bir göstergesidir.
5- Şişkinlik ya da karın kilo alımı: Eğer herhangi bir açık neden olmaksızın ani başlayan karın şişkinlik fark ederseniz ve uzun süre devam ederse, yumurtalık kanserinin belirtisi olabilir.
6- İştah kaybı: Bu yumurtalık kanserinin başka bir belirtisi olabilir. Yumurtalık kanseri birçok kadın iştah kaybı yaşadığını ve uzun bir süre için yemek yapamadığını bildirmişlerdir.

7- Dışkıda kanama: Sık olarak, kolorektal kanser ile ilişkilidir.
8- Açıklanamayan kilo kaybı: Kilo kaybı kolon ve diğer sindirim kanserlerinin ortak belirtisidir. Ayrıca, kanserin iştah ve gıda sindirimi yetersizliği ile karaciğere yayılmış olduğunu da gösterebilir.
9- Kırmızı boğaz veya şişmiş meme: Memenizde değişiklikler fark ediyorsanız, meme kanseri sinyali olabilir.
10- Alışılmadık ağrılı kanama: Bu belirtiler endometrial ya da rahim kanserini gösterebilir.
11- Yüzün şişmesi: Yüzünüzde geçmeyen ve anormal şişlik hissediyorsanız, akciğer kanseri olabilirsiniz. Çünkü tümörler baş ve yüze doğru kan akışını bloke eder.
12- Sırt ağrıları: Bu belirtiler sıklıkla karaciğer kanserinin ilk belirtileri olarak kabul edilir. Ayrıca, sırt ağrısı kanser kaburga veya omurgaya yayıldığında meme kanserine işaret edebilir.
13- Meme başında düzleşme: Meme kanserinin en yaygın belirtilerdendir. Meme başı düzleşmeye başladı ya da ters döndüyse, hemen doktora başvurun.
14- Sık ateş ya da enfeksiyonlar: Bunlar löseminin açık belirtileridir. Beyaz kan hücrelerinin anormal sayıda üremesi gibi bir durumda olabilir. Aynı zamanda, kan hücrelerinin bir kanseri olarak da bilinir.
15- Midede kramp: Olağandışı midede kramp veya ağrı kolorektal kanser belirtileri olabilir.

Midede kramp
Midede kramp

16- Karın ağrısı: Karında ağrı ve kramplar varsa, yumurtalık kanserinin belirtisi olabilir. Ayrıca bu dalak büyümesi nedeniyle lösemi de olabilir.
17- Boğazda veya ciltte yumru: Kanayan, hızlı büyüyen ve şekil değiştiren yumrular cilt kanserinin habercisi olabiliyor.
18- Kronik öksürük: Akciğer tümörleri ve lösemiye işaret edebilir. Ayrıca, akciğer kanserinde de omuz veya kollardan aşağı bir ağrı olabilir.
19- Yutmada zorluk: Yemek borusu ve boğaz kanserinin işaretidir. Akciğer kanserinin belirtisi olabilir.
20- Tırnaklarda değişiklikler: Soluk ya da beyaz tırnaklar akciğer, karaciğer kanseri, tırnak altında kahverengi veya siyah noktalar ise cilt kanserinin belirtisi olabilir.

Göz Kapağı Böyleyse Kanser Habercisi Olabilir!

Akciğer vücudun oksijenlenmesini sağlarken, ihtiyaca göre hücrelerinde yenilenme için bölünme ve çoğalma gerçekleşir. Bazen bazı sebeplere bağlı olarak, bu bölünme ve çoğalma kontrolsüz hale geçerek kitleler oluşturur ve bu kitleler kanserleşir. Akciğer kanseri her zaman çok belirgin bulgular vermemektedir. Kitle büyüyüp, akciğer zarını aşıp, göğüs duvarına temas ettiğinde ağrı ortaya çıkar.

Belirtiler Kanserin Yerleştiği Yere Göre Değişiyor

Hastalığın en sık görülen belirtileri; öksürük, balgamda kan ve ani kilo kaybıdır. Bununla birlikte, akciğer kanseri bulguları yerleşim yerine göre değişiklik gösterebilir. Akciğerin üst kısmına yerleşmiş olan bir kitle, bazı sinirlere bası yaparak kolda ve omuzda ağrıya, ses kısıklığına, göz kapağı düşüklüğüne neden olabilir. Bu şikâyetler birçok hastalıkta görülebildiği için ihmal edilebilmektedir. Herhangi bir üst solunum yolu enfeksiyonu, akciğer enfeksiyonu, kas iskelet sistemi ağrısı da bu şikâyetlere yol açabilir. Bu belirtilerin süresi birkaç haftayı aşıyorsa vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.

Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Daha Hızlı Yayılıyor

Akciğer kanseri, mikroskopta görünüş şekillerine göre kabaca iki gruba ayrılır. Bunlardan ilki küçük hücreli akciğer kanseri, diğeri ise küçük hücreli olmayan akciğer kanseridir. Akciğer kanserlerinin büyük bir kısmını küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri oluşturmaktadır. Bu kanser tipleri biraz daha yavaş seyirlidir. Küçük hücreli akciğer kanseri ise daha hızlı bölünüp, çoğalmakta ve diğer organlara sıçrayabilmektedir.

Sigara Kullanan Kadınlar da Risk Altında

Sigara, puro, pipo, nargile gibi tütün ve tütün ürünlerinin tamamı akciğer kanserinin en önemli risk faktörleridir. Akciğer kanseri olan hastaların yaklaşık %90’ı bu tütün ürünlerinden bir ya da daha fazlasını kullanmaktadır. %10 gibi küçük bir grup ise tütün ürünü kullanmadan da akciğer kanserine yakalanabilmektedir. Ülkemizde özellikle kadınlarda tütün tüketiminin artmasına bağlı olarak akciğer kanseri daha sık görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise tütün kullanım kontrolüne bağlı olarak akciğer kanseri görülme riski azalmaya başlamıştır.

Uzun Süredir Sigara İçiyorsanız…

Tütün ürünü kullananlar ve çeşitli kimyasal maddelere mesleki maruziyeti olan kişiler yılda bir kez akciğer filmi veya düşük radyasyonlu tomografi çektirmelidir. Bu tarama yöntemleriyle hastalığın erken teşhis edilmesi, tedavide başarı şansını oldukça artırmaktadır. Tanıda önemli olan bir diğer nokta belirtiler ortaya çıktığında hastanın klinik olarak değerlendirilmesidir. Bunun ardından tomografi, MR ve PET CT gibi görüntüleme yöntemleriyle bulgu veren bölgeler incelenmelidir.

Önce Evrelendirme Sonra Uygun Tedavi

Yapılan testlerde akciğerde kanser riski olan bir kitle bulunduğu zaman tanı, bu kitlenin bronkoskopi veya tomografi eşliğinde dıştan biyopsi alınmasıyla kesinleştirilmektedir. Bu patalojik değerlendirmenin ardından, hücre tipi belirlenerek evrelendirme aşamasına geçilmektedir. Evrelendirmede öncelikle akciğeri kanseri kitlesinin boyutu, lenf nodu tutulumu ve uzak organ tutulumu olup olmadığı belirlenir. Sonrasında uygun tedavi yöntemi seçilmektedir.

Tedavi Planlaması Kişiye ve Kanserin Tipine Göre Değişiyor

Tedavi planlamasında hastaya ve hastalığa yönelik özelliklerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Kalp, böbrek, karaciğer gibi kronik hastalığı olanlarda ilaç ve tedavi şekli değişmektedir. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde özellikle erken evrede tedavi yaklaşımı cerrahi ve radyoterapi uygulamasıdır.
Cerrahi müdahalede kitle uygun bir şekilde çıkarılmaktadır. İşlem, akciğerin bir veya iki lobunun çıkarılması ya da akciğerin bir tarafının tamamen çıkarılması şeklinde planlanır. Mediasten denilen iki akciğerin ortasındaki bölgeden lenf nodu örneklemesi alınır. Çıkan sonuca göre de radyoterapi veya sistemik tedavi ihtiyacı belirlenir. Sınırları belirgin tümörlerde başka dokulara zarar vermeyecek şekilde radyoterapi uygulanabilir.

Akıllı ilaçlar ve kemoterapi tedavide etkili

Küçük hücreli akciğer kanseri başlangıçtan itibaren sistemik bir hastalık olarak görülüp değerlendirildiği için, kemoterapi ya da diğer sistemik tedavi yöntemleri tercih edilir. Sistemik tedaviler; kemoterapiler, biyolojik ajanlar, akıllı moleküller denilen hedefe yönelik ajanlardır. Bu tedaviler kişiye özel olarak belirlenmekte ve uygulanmaktadır. Bunun için araştırılan bazı tümör işaretleri vardır.

Bu işaretlere yönelik hedeflendirilmiş ilaçlardan faydalanarak, hücre tipi ve evresine uygun tedavi programı belirlenir. Klasik kemoterapiler de halen uygulanmaktadır. Bunların yanı sıra hücre büyümesini durduran hücre iletim sisteminde herhangi bir aksama olduğu anda kanserin ortadan kalkmasını sağlayan ilave tedavi programları da eklenebilir.  

Farkında olmadan içiyoruz ama..

Özellikle içeceklerde ve renkli şeker imalatında kullanılmaktadır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde kullanımı yasak olmasına rağmen, ülkemizde meyve sularında yasak olup aromalı içeceklerde serbest bırakılmıştır. Kullanılan gıdaya sarı ve portakal rengi vermeye yarayan bu madde, sentetik bir maddedir. Her sentetik madde gibi zararlı olup, kanserojendir.

Çocuklarda hiperaktiflik diğer yaş gruplarında ise astım, deride döküntü gibi yan etkilere neden olabilmektedir. Bu yan etkiler özellikle çocuklar üzerinde kalıcı etkiler doğurabilir.
Haziran ayında yayınlanan Gıda Kodeksi’ne göre, E104 maddesini kullanan aromalı içecek üreticileri bu maddenin insan sağlığına verdiği zararı etiketinde bulundurmak zorundadır.
O nedenle alışveriş esnasında aldığımız ürünlerin etiketini incelemek, içeriği hakkında bilgi sahibi olmak en doğrusu. Tabii bunun içinde öncelikle katkı maddelerini, yarar ve zararlarını öğrenmeliyiz.
Kısacası, E104*Kinolin Sarısı Renklendirici; ruj, saç bakım ürünleri, kolonya üretimi ve eczacılıkta kullanılır; deri rahatsızlığına neden olur; Avustralya, Amerika ve Norveç’te yasaklandı.

Diğer isimleri : Kunolin Sarı,CI 47005,Gıda sarı 13,Kinolin Sarısı E104 Katkısının Kullanım Amacı Yeşil-sarı renklendirici olarak kullanılır. E104 Katkısının Kaynağı Sentetiktir. E104 Katkısının Yan Etkileri Alerji yapabilen şüpheli bir maddedir. Sağlığa zararlıdır. E104 Katkısının Dinen Durumu Katkının işlenmesinde alkol gibi helal olmayan şeyler kullanılmıştır

Hızlı yaşlanmanın sorumlusu bulundu

US Psikiyatri Enstitüsü’nden Psikiyatrist Dr. Hakan Karaş, depresyonda olanların daha çok hastalandıklarını belirterek, “Kronik bedensel hastalıkların depresyonla ilişkisi iki yönlüdür, yani kronik hastalığı olanlar depresyona girmeye yatkın olduğu gibi depresyonu olanlarda da diyabet ve kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklar daha fazla gözlenir.

HÜCRE ÖMRÜNÜ KISALTIYOR

Yakın zamanda yapılan genetik alanındaki araştırmalar depresyonun sadece kronik hastalıklara yol açmayıp hücre ömrünün de kısalmasına yol açtığını göstermiştir. Bu araştırma sonuçları depresyonda oluşan kronik hastalıkların da hücre ömrünün kısalmasına bağlı olabileceğini düşündürmüştür. Aynı zamanda depresyonun insanları nasıl yaşlandırdığı ve daha çabuk hastalandırdığı daha iyi anlaşılmıştır” dedi.

TELOMER NEDİR?

Telomer kromozomların bitişinde bulunan ve DNA’yı tehlikeden koruyan bir noktada yer alıyor. İnsanlar yaşlandıkça telomerler kısalıyor. Aynı yaştaki insanlardan, telomerleri daha kısa olanlarda kanser , kalp hastalığı, bunama ve ölüm riskinin daha yüksek olduğu görüldü. Dr. Okereke ve araştırmacılar yaşları 42 ike 69 arasında 5243 kadını inceledi. Daha fazla fobisi olduğu öğrenilen kadınların daha kısa telomerlere sahip olduğu ortaya çıktı.

DEPRESYONDA TELOMERLER KISALIYOR

Son yıllarda uzun süren ve ağır depresyonun yaşamı tehdit edici kronik hastalıklarla ilişkili olduğu ve daha erken ölümle ilişkili olduğu yönünde bazı araştırmalar yapıldığını kaydeden Karaş, “ABD’de yakın zamanda yapılan bir çalışma ise depresyonun doğrudan hücre ömrünü kısaltabildiğini ve yaşlanmayı hızlandırdığını gözler önüne serdi. Bu çalışmada ağır ve kronik depresyonu olan kişilerde kromozomların uçlarında bulunan ve kromozomları koruyucu görev yapan “telomerler” adlı yapıların depresyonu olmayanlara göre daha kısa olduğu gösterildi. Telomerler insan hücreleri bölündükçe kısalırlar ve bir süre sonra belli bir kısalığa ulaştıkları için hücre bölünmesi durur. Hücre bölünmesi durduğu için de hücre yaşlanmaya başlar ve hücre ölümü gerçekleşir.

TELOMER NE KADAR UZUN İSE HÜCRE O KADAR UZUN YAŞAR

Yani telomer insan hücresi için bir çeşit biyolojik saat gibidir ve ne kadar uzun ise hücre o kadar uzun yaşayabilir. Depresyon telomerlerin kısalmasına yol açarak hücre ömrünü kısaltır. Böylelikle depresyon geçiren kişiler kısalmış hücre ömrü nedeniyle hem daha hızlı yaşlanır hem de yaşlanma ile gelen hastalıklara daha yatkın olurlar. Yani depresyon sadece intihara yol açtığı için değil doğrudan ‘ömürden ömür yiyor’ demek mümkündür.

TEDAVİ EDİLMEYEN DEPRESYON FELÇ, DİYABET VE KANSERE YATKINLIK KAZANDIRIR

Depresyonun tedavi edilmemesi kişileri; kalp hastalıkları, diyabet, bazı kanser türleri, MS hastalığı ve felç gibi hastalıklara daha yatkın hale getirir. Depresyonun tedavi edilmesi ise kişileri hem bu hastalıklardan hem de yaşlanmadan korur. Çünkü araştırmalar aynı zamanda şunu göstermiştir ki depresyonu olan birçok kişide tedavi başlandığı andan itibaren telomerler telomeraz enziminin aktivitesinin artması sayesinde uzamaya başlar” dedi.

“DEPRESYON NE KADAR ŞİDDETLİ OLURSA OLSUN TEDAVİ VARDIR”

Ne kadar şiddetli olursa olsun depresyonun tedavisinin mümkün olduğunu kaydeden Karaş, “Kişi depresyona girdiğinde depresyonun bir parçası olan ümitsizlik nedeniyle bu kasvetli ruh halinden hiçbir zaman kurtulamayacakmış gibi gelir. Oysa depresyonun şiddeti ne kadar fazla olursa olsun tedavi seçeneği her zaman için bulunmaktadır. Bu noktada doğru tedavi arayışı önem kazanmaktadır. Depresyondaki kişilerin önemli bir kısmı ya tedaviye başvurmamakta ya da psikiyatri dışı tedavi arayışlarına yönelmektedir.

Hafif şiddetteki depresyonlar bazen kendiliğinden, sosyal destekle ya da yaşam tarzını değiştirmekle düzelebilmekle birlikte depresyonun psikiyatrik tedavi yöntemleri dışında kanıtlanmış tedavi biçimi bulunmamaktır. Bu sıkıntılı ruhsal durumdan bir an önce kurtulmak için kolaycı ve mucizevi çözüm yöntemlerine yönelmek kişilerde ümitsizliği artırıp tedavi arayışlarını bırakmaya yol açmaktadır. Böylece depresyonun kronikleşmesine zemin hazırlanmış olur. Psikiyatrist ile işbirliği yapan hastalarda ise depresyonun iyileşme oranları oldukça yüksektir. Hafif şiddetteki depresyonda ise tek başına psikoterapi çoğu kez yeterli olmaktadır” dedi.

Arılardan Gelen Doğal Antibiyotik ‘Propolis’

Tıbbı vе Arоmаtik Bitkilеr Uzmаnı Sеvil Gülsоy, prоpоlisin, аrılаrın çеşitli bitki vе аğаç kаbuklаrını çiğnеyеrеk оluşturduklаrı mаcunа bаzı еnzimlеrini еklеmеsiylе оluştuğunu vе yаrаlаrın tеdаvisindе vе аğız еnfеksiyоnundа bir аntisеptik оlаrаk dа kullаnıldığını söylеdi.

Çоk еski çаğlаrdа kеşfеdilеrеk, dоğаl bir аntibiyоtik оlаrаk kullаnılаn prоpоlisin mikrооrgаnizmаlаrа kаrşı оlаn еtkisi tеmеl kаrаktеri оlduğunu, ilаç özеlliklеri nеdеniylе еski çаğlаrdаn bеri insаnlаr tаrаfındаn kullаnıldığını bеlirtеn Aksuvitаl Tıbbı vе Arоmаtik Bitkilеr Uzmаnı Sеvil Gülsоy, “Prоpоlis Yunаncа bir kеlimе оlup ‘prо’ ‘sаvunmа’ аnlаmınа vе ‘pоlis’ ‘şеhir’ аnlаmınа gеlmеktеdir vе аrılаrın çеşitli bitki vе аğаç kаbuklаrını çiğnеyеrеk оluşturduklаrı mаcunа bаzı еnzimlеrini еklеmеsiylе оluşur” dеdi.

Prоpоlisin, yаrаlаrın tеdаvisindе vе аğız еnfеksiyоnundа bir аntisеptik оlаrаk dа kullаnıldığını аçıklаyаn Gülsоy, ürünün 17’inci yüzyıldа Lоndrа’dа rеsmi ilаç оlаrаk listеlеndiğini vе аynı yıllаrdа аntibаktеriyеl аktivitеlеrindеn dоlаyı Avrupа’dа önеm kаzаndığını kаydеtti.

Günümüzdе gеlişеn ilаç sеktörü ilе bеrаbеr insаnlаr hаstаlıklаrı için prоpоlis yеrinе zаmаnlа аntibiyоtiklеrе bаşvurmа аlışkаnlığı kаzаndığını vе bаğışıklık sistеmlеrinin dе bu аntibiyоtiklеrе bаğımlı hаlе gеldiğini bildirеn Sеvil Gülsоy, “Sаğlık bаkаnlığının gеrçеklеştirdiği аrаştırmаyа görе Türkiyе аntibiyоtik kullаnımı 40 Avrupа ülkеsi аrаsındа birinci sırаdа. Türkiyе’dе kullаnım аlışkаnlığı hаlinе gеlmiş оlаn аntibiyоtiklеrin yоğun kullаnımı sоnucundа bаktеrilеrin bаğışıklık kаzаnаrаk dаhа güçlü hаlе gеldiği vе bir sürе sоnrа еn küçük rаhаtsızlıklаrlа bilе vücudumuzun sаvаşаmаyаcаk hаlе gеlеcеği öngörülüyоr” ifаdеlеrini kullаndı.

Aksuvitаl Tıbbı vе Arоmаtik Bitkilеr Uzmаnı Sеvil Gülsоy, sözlеrinе şöylе dеvаm еtti: “Türkiyе gündеmindе ‘Antibiyоtik Kıyаmеti’ оlаrаk duyulаn vе dünyаcа bir çоk uzmаnın аçıklаmış оlduğu оrtаk görüş şu şеkildе; Sоn çаrе оlаrаk bаşvurulаn güçlü аntibiyоtiklеrdеn Cоlistin’е dirеnç göstеrеn bаktеrilеr sоnucundа sık görülеn еnfеksiyоnlаr cаn аlırkеn, аntibiyоtiklеrе bаğlı аmеliyаt vе kаnsеr tеdаvilеri tеhdit аltınа girеbilеcеği öngörülüyоr. Oysа 1950’lеrdеn sоnrа, gеlişеn tеknоlоji yаrdımıylа, bilim аdаmlаrı prоpоlisin önеmli bilеşiklеrini izоlе еtmеyе bаşlаmışlаr vе insаnlığа birçоk yаrаr sаğlаdığını sаptаmışlаrdır. Dоğаl аntibiyоtik оlаrаk kullаnılаn vе bаğışıklık sistеmini dе güçlеndirici dеstеği оlаn prоpоlis; yüzdе 50 rеçinе, yüzdе 30 mum, yüzdе 5 pоlеn, yüzdе 5, minеrаldеn, yüzdе 10yаğ аsitlеrindеn оluşmuştur. Aslındа prоpоlisi dеğеrli kılаn bu yüzdе 10’luk yаğ аsidi içеrеn kısımdır. Bu kısımdа yаğ аsitlеri vе vücudumuzun ürеtеmеdiği dışаrıdаn аlmаk zоrundа оlduğumuz еsаnsiyеl yаğlаr mеvcuttur. Prоpоlis örnеklеrindе bitkisеl kаynаğа bаğlı оlаrаk 150-200 bilеşik vеyа kimyаsаl mаddе sаptаnmıştır”.

Prоpоlisin rоlünün аslındа аrılаrı hаstаlıklаrа kаrşı kоrumаk оlduğunu bеlirtеn Gülsоy, “Kоvаn sıcаk vе nеmli оlduğu için mikrооrgаnizmаlаrın ürеmеsinе uygun bir оrtаm sаğlаr. Arılаr dа kоvаnlаrın özеlliklе iç kısmını prоpоlislе kаplаyаrаk bаktеri vе fungustаn kоrunurkеn, gеnç аrılаrı dа hаstаlıklаrdаn kоrumuş оlur. Dışаrıdаn gеlеn tаşıyаmаyаcаğı büyüklüktеki zаrаrlılаrı dа prоpоlislе kаplаyаrаk hеm kоkusunu еngеllеmiş hеm dе mikrооrgаnizmаlаrın ürеmеsini еngеllеr. Ayrıcа dışаrıdаn gеlеn аrılаr dа prоpоlislе fırçаlаnаrаk kоvаnа аlınır. Böylеcе еnfеksiyоnun girişi еngеllеnеrеk stеril bir оrtаm sаğlаnır” diyе kоnuştu.

Çеşitli mеdyаtörlеr üzеrindе dеnеnеn prоpоlisin kimisinin üzеrindе bаskılаyıcı kimisinin üzеrindе uyаrıcı еtkisiylе bаğışıklığı düzеnlеdiğini bеlirtеn Sеvil Gülsоy, “Antibiyоtiklеrin еtkisini gidеrеk kаybеttiği günümüzdе mikrооrgаnizmаlаrın sаvunmа kаlkаnını kırаrаk hücrе içinе girmеsini sаğlаmаktаdır. Antibiyоtik оlmаdığı hаldе yüksеk аntibiyоtik özеlliklеr göstеrеn prоpоlis sоn yıllаrdа özеlliklе kаnsеr tеdаvilеrinе оlumlu еtkilеriylе biliniyоr. Bu yüzdеn bir çоk ünivеrsitеdе аrаştırmа kоnusu оlmuştur. Kаnsеr tеdаvisindе, kеmоtеrаpi vе rаdyоtеrаpidе mеydаnа gеlеbilеcеk оrgаn hаsаrını еngеllеmеyе yаrdımcı оlur” ifаdеlеrini kullаndı.

Yаpılаn аrаştırmаlаr sоnucundа prоpоlisin kullаnım аlаnlаrını dа аrttırdığını bеlirtеn Gülsоy, Aksuvitаl bünyеsindе vе birçоk kаnаldа çеşitli sıvı ,hаp sаf оlаrаk bulunаbilinеn prоpоlisin, kоzmеtik ürünlеrindе, mоbilyа sаnаyindе vе diş tеmizlеmе iplеrindе, bоzulmаyı önlеmеk аmаcıylа gıdа sаnаyindе kullаnıldığını söylеdi.

Probolisin Faydaları:

Anti-bakteriyel, anti-fungal(mantar), anti-viral, ateş düşürücü, antiseptik ve kolesterol düşürücüdür. Gözün yüksek basıncını azaltır.Soğuk algınlığına iyi gelir. Ağız içi sağlığı ve sindirim sorunlarının giderilmesi için kullanılır. İçeriğindeki flavonoid oranı yüksektir. Flavonoidler bilindiği gibi en güçlü antikoksidanlardandır. Propolisin araştırmalar sonucu belirlenmiş bazı faydaları şöyledir:
Yaraların iyileşmesini 4 kata kadar hızlandırır. 100 kata kadar antibiyotik etki içerdiği tesbit edilmiştir. Çok güçlü antioksidandır. Her gün bir kaç kez Propolis ekstarktı ile gargara yapıldığında, plak oluşumunu önler. Diş eti iltihabı ve ağız içi ve gırtlak enfeksiyonlarını giderir. Diş abselerine, çürüklere, ağız kokusuna karşı kullanılır. Diş beyazlatılmasına yardımcı olur. Sedef hastalığına iyi gelir. Deri enfeksiyonlarını giderir. Mantar ve zor öldürülen bakteri çeşitlerini engeller. Soğuk algınlığına iyi gelmektedir. Solunum enfeksiyonlarında; faranjit, kronik bronşit, nezle, burun iltihabı hastalıklarında etkin çözümdür. Şampuana katıldığında saç sağlığına ve kepeğe karşı faydalıdır. Sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelir.(Bağırsak Paraziti, ülser, mide iltihabı..vs) Kulak enfeksiyonlarına devadır.(İç kulak- dış kulak iltihapları, akut kulak rahatsızlıkları) Bağışıklık sistemi bozukluklarını düzeltir. İltihaplanmaların her türüne faydalarıdır.(Vajina-uterus, aseptik necrosis, iltihaplanmış yaralar.. vs.) Tüberküloza denenmiş devadır. Ülserlilere super etkin devadır. Akut ve kronik kolite çözümdür.

Portakal suyu içmeyin

Bağışıklık sistemini koruyan portakalın kanserli bölgede hücre hasarını engellediğini belirten Kandıralı, “Bir portakalda 4 gram diyet lifi bulunuyor. Suyu sıkıldığında lif oranı 0.5 grama düşüyor. Diyet lifi sindirim sistemini düzenler, divertiküler hastalık belirtilerini iyileştirir, kolesterolü düşürür ve yemek sonrası kan şekerinin ani artışını önler” dedi.

Özellikle İstanbul’da her köşe başında taze meyve suyu büfeleri dikkat çekiyor. Suyu içilen meyvelerin başında bulunan portakalla ilgili bilgi veren Kandıralı, şöyle konuştu: “1 büyük boy portakal sadece 86 kalori olup, esansiyel vitamin ve mineraller ile doludur. Bir büyük boy portakal 4 gram diyet lifi içerir. En az günlük önerilen diyet lif ihtiyacının yüzde 10’unu karşılar. Bir su bardağı portakal suyu ise 0.5 gram lif içerir. Günlük lif ihtiyacının anca yüzde 1’ini karşılar. Diyet lifi sindirim sistemini düzenler, divertiküler hastalık belirtilerini iyileştirir, kolesterolü düşürür ve yemek sonrası kan şekerinin ani artışını önler.”

İyi bir C vitamini kaynağı olarak bilinen portakalın aynı zamanda göz sağlığı için gerekli olan antioksidanları da içerdiğini söyleyen Kandıralı, “Bir büyük boy portakal 98 miligram C vitamini içerir. En az bir tam günlük ihtiyacı kapatır. C vitamini kanser ve kardiyovasküler hastalıklara yol açan hücre hasarını engeller, bağışıklık sistemi ve akciğerler başta olmak üzere diğer sistemleri korur. C vitamini kollajen üretiminde etkin rol oynar, yaraların iyileşmesini sağlar, cilt ve bağ dokusunu destekler. Lutein ve zeaksantin antioksidanları ile mavi ışığın göze verdiği hasardan korur. Bu antioksidanların alımının artması katarakt ve yaşa bağlı makula dejenerasyonu gibi göz hastalıklarının oluşumunu engeller.” diye konuştu.

Portakalın kan damar fonksiyonlarını iyileştirdiğini kaydeden Kandıralı, şöyle devam etti: “İnflamasyonu azaltır ve kolesterolü düşürmeye yardımcı olur. Portakal suyunda da flavononlar vardır ancak portakalın beyaz kısımlarında bu kimyasallar daha konsantre olarak bulunduklarından bütün olarak tüketilmesi daha yararlı olur. Portakal sağlıklı kalp fonksiyonlarının devamlılığı için vücuda gerekli olan çeşitli vitamin ve mineraller içerir. Bir büyük boy portakal 55 mcg folat, günlük ihtiyacının Yüzde 14’ünü ve 1 miligram B6 vitamini, günlük ihtiyacın yüzde 8’ini içerir. Bu iki vitaminde kanda homosistein seviyesini azaltarak kardiyovasküler hastalık riskini engeller. Portakal aynı zamanda normal kalp atışı devamlılığı için kalsiyum, magnezyum ve potasyum içerir.”

Tırnağına bak hastalığı anla!

Hastalıklar vücutta önceden sinyali verirken, tırnaklarda da kendini belli edebiliyor. Kimi zaman renk değişikliği kimi zaman yapısının bozulmasıyla ortaya çıkan bu durum hastalıkları önceden haber veriyor. Uzmanlar, bu sinyalleri ve işaret ettiği hastalıkları şöyle sıralıyor…

SARARMIŞ TIRNAKLAR:

Bu renk bazı akciğer sorunları, sinüzit veya solunum yolu enfeksiyonları ile ilişkili olabilir.

ONİKOLİZ:

Onikoliz tırnağın tırnak yatağından ayrılmasıdır. Bunun nedeni bir travma veya siğiller olabilir. Bu sorunun başka bir nedeni hipertiroiddir.

PÜRTÜKLER:

Tırnak uzadığında, yüzeysel katmanlar ve belirli pürtükler oluşturur. Bu sedef hastalığı işaretidir.

ŞİŞKİNLİK:

İçteki dokunun yumuşaması ve tırnakta kaşık şeklini andıran bir eğim oluşması akciğer sorunu, kolon iltihabı, siroz, veya çölyak hastalığı belirtisi olabilir.

BEAU ÇİZGİLERİ:

Bunlar tırnağın tamamını etkileyen çöküntülerdir. Birden fazla çizgi oluştururlar. Bunların kaynağı tırnaktaki yaralanmalar veya ciddi bir yetersiz beslenme, kalsiyum, çinko eksikliği, diyabet veya sedef hastalığı ile ilişkili sorunlar olabilir.

MUEHRCKE ÇİZGİLERİ:

Bunlar çapraz bir şekilde oluşan beyaz çizgilerdir. Bunlar özellikle albümin düzeyleri düşük olduğu zaman ortaya çıkar. Ayrıca bunların başlıca nedeni yetersiz beslenme veya kemoterapidir.

KOPUK BİÇİMLİ KANAMA:

Birisi bu soruna sahip olduğunda tırnakların altında kırmızı çizgiler görebilirsiniz. Çoğu zaman bunlar endokardit, önemli bir travma veya sedef hastalığı kaynaklıdır. Diğer durumlarda C vitamini eksikliği de kanamalara neden olabilir.

RENKTE DEĞİŞİKLİK:

Demir eksikliği söz konusu olduğunda, tırnak yatağı oldukça solgun bir renk alacaktır. Siroz ile ilişkili bir sorun söz konusu olduğunda, tırnak beyaza dönüşebilir.

KAHVERENGİ TIRNAKLAR:

Bu durum, tırnağın iki renk olması durumunda görülür. Lunulanın uzak kısmı kahverengi bir renge bürünür. Karaciğer sorunu yaşadığınızda tırnaklarınızda iki renk görülebilir. Tırnak büyümesine en yakın beyaz olacağı için tırnağınız iki farklı tona sahiptir.

KAŞIK TIRNAK:

Tırnak şişmek yerine çöker ve tırnaklar oldukça yumuşar. Bunun nedeni doğrudan petrolden gelen çözücü maddelere dokunmakla ilişkilidir.
Diğer nedeni ise demir eksikliği olabilir. Bu durumda ferritin seviyelerini kontrol ettirin.

BEYAZLAŞMIŞ TIRNAKLAR:

Bu tırnakların ya tamamen, ya da bazı kısımlarda beyaza dönüştüğü bir sorundur. Bu beyaz çizgilere veya noktalara neden olabilir. Bu aynı zamanda tüm tırnaklarda aynı anda veya tırnakların sadece bir kısmında ortaya çıkabilir. Küçük-büyük herkeste görülebilir. Bunların klinik açıdan bir önemi yoktur ve bu, çinko açısından zengin yiyecekler yiyerek çözülebilen geçici bir sorundur.

Yemekten sonra sakın bunu yemeyin!

Dr. Gönül Ateşsaçan, “Diyetlerde önümüzdeki yiyecekler alınır ve yerine yenileri konulur. Bunun mantığını kavrayabilirsek, neden bazı gıdaları yemeliyiz ve neden bazı gıdaları yememeliyiz iyi bilirsek, bir süre sonra kısıtlamaya gerek kalmaz.” dedi.

Dr. Gönül Ateşsaçan, nasıl beslenmeliyiz konusunda 5 N kuralının uygulanması gerektiğini belirtti. Önemli olan ne yediğiniz, nasıl pişirdiğiniz, neyle beraber ve ne zaman yediğiniz ve son olarak da ne kadar yediğinizdir.

Ne Yediğiniz:

Gün doğduktan batana kadar hayvansal gıdaları gün battıktan sonra sebze grubu tüketilirse metabolizmamız bozulmaz.

  • Sabah hayvansal protein grubu
  • Öğlen hayvansal protein grubu
  • Akşam Sebze ve karbonhidrat grubu tüketilmeli,

Nasıl Pişirdiğiniz:

  • Sebzeler tercihan buharda, haşlama veya fırında ızgara şeklinde pişirilebilir
  • Etlere pişerken yağ eklenmesi emilimi bozar, kiloya neden olur. Mümkünse et, balık ve tavuk pişerken yağ eklenmemesidir.
  • Sebzelere ve makarna , pilava pişerken 1 yemek kaşığı yağ eklenebilir.
  • Mangalda ızgara kanserojendir, çok sık yapılmamalıdır. Zararı yok diye yazın bolca yersek, sindirim sistemimize zarar verir.

Ne İle Birlikte Yediğiniz:

  • Meyveler yemekten 2 saat sonra tüketilmeli, yemeğin hemen önce ve sonrasında yenildiği zaman kiloya neden olur.
  • Meyveleri birbiriyle çok karıştırmamak gerekir.
  • Hayvansal proteinlerden et, balık ve tavuk ile, peynir, süt ve yoğurt çok sıkı birlikte yenilmemelidir.
  • Sabah hayvansal protein grubu ve yanında buğday grubundan elde edilen karbonhidartlar tüketilmeli –
  • Öğlen hayvansal protein grubu ve yanında sebze/ yeşil salata tüketilmeli
  • Akşam Sebze ve yanında buğday grubundan elde edilen karbonhidratlar tüketilmeli

Ne Zaman Yediğiniz:

  • Sabah kahvaltısı saat en geç 9:00 da yapılmalı, akşam yemeği ise en geç yazın 8.30 ‘a kadar yenilmelidir.
  • Metabolizmanın sağlıklı olması için, gece uykusu çok önemlidir.
  • Saat 12.00-4:00 arası uykuda olabilirsek , hormonlarımız düzenli çalışır.

Ne Kadar Yediğiniz:

Herkesin midesi kendi 2 avucu kadardır. Ana öğünde 2 avucunuz kadar ve ara öğünde 1 avucunuz kadar yemek yemeniz idealdir.

Çay Bardağına Demden Önce Su Koyun

Çaylar farklı tat ve aromalarıyla hayatımızın olmazsa olmazlarındandır. Peki, çay demlerken dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir? Çayın sağlık karnesi Günde üç fincan çay, kardiyovasküler hastalıklarda ölüm oranını ve kalp krizi geçirme riskini %10-12 azaltıyor. Düzenli çay içenlerin kan yağlarında azalma oluyor. Çay, kanserden korunmanın en etkin yollarından biri. Yeşil çay tüketimi ile mide kanseri arasında da bir ilişki olduğu belirtilmiştir. Bu konudaki araştırmalardan birine göre, yeşil çay içenlerde mide kanseri gelişme riski, yeşil çay içmeyenlere göre %48 oranında azalırken, kronik mide iltihabı %51 oranında azalmaktadır.

Ayrıca, Japonya’da yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, düzenli olarak günde üç fincandan fazla yeşil çay tüketiminin, erken evredeki meme kanserinin nüksetmesine karşı koruyucu olabileceği bulunmuştur. Çok zengin bir florür kaynağı olan çay, diş çürümesinin önlenmesine yardımcı olur. Çaydaki tanenler diş çürümesini engeller. Çay, dişlerdeki asit erozyonuna karşı etkilidir. Flavonoidler dişlerinde dostudur. Çay, ağız kanserinden korur. Çay vücuttaki zararlı maddeleri yok eder. Detoks yapıcı bir güce sahiptir. Detoks etkisi özellikle yeşil ve beyaz çayda belirgindir. İshali durdurur. Çay böbreklerin daha iyi ve düzenli çalışmasını sağlar. Çaydaki theobromin ve theofilin maddeleri idrar söktürücü özelliğe sahiptir. Çay içerdiği mineral maddeler nedeniyle vücuttaki mineral madde dengesinin kurulmasında sudan çok daha etkilidir. Sıcak çay emdirilmiş temiz tülbent veya pamukla yapılan kompres ve pansumanlar, göz ve ciltteki bazı rahatsızlıkları giderir; dış derideki hemoroid memelerini küçültür ve ağrıları dindirir.

Çayın hazırlanması

Çay iyi su ile yapılmalıdır. Klorlu suyla çay iyi olmaz. Porselen demlik tercih edilmelidir. Madeni ve alüminyum demlikte iyi çay demlenmesi zordur. Demlik önceden ısıtılmalıdır. Temiz demlik içine, her bardak için bir çay kaşığı dolusu çay konularak ılık su ile yıkanmalıdır. Su tam kaynama noktasındayken hemen alınıp demliğe aktarılmamalıdır. Demliğe aktarılırken kaynamanın durması, 100 C’tan birkaç derece aşağı sıcaklıkta olmasına dikkat edilmelidir. Çaydanlıkta kaynar suyun ateşi kısılarak demlik, çaydanlığın üzerine oturtulmalı ve demleme bölümün de ki su kaynatılmamalıdır. Çayın demleme süresi, siyah çayda 10-15 dakikadır.

Demleme süresi çayın cinsine ve kişinin zevkine göre değişir. Aromanın tam elde edilmesi için bu süre Türk çaylarında 20-25 dakikaya çıkartılabilir. Demlenmeden sonra, dem ile posa birbirinden ayrılmalıdır. Demlenen çay uzun süre bekletilmemeli, yarım saat içinde içilmelidir. Çünkü yarım saatten fazla bekletilen dem ağırlaşır ve faydalı madde bakımından fakirleşir. Beyaz çay, demlenirken su sıcaklığı 70 C-75 C, demlenme süresi 3-4 dakika olmalıdır. Yeşil çay demlenirken, su sıcaklığı 75 C-85 C, demlenme süresi ise 3 dakika olmalıdır. Demlik deyip geçmeyin, demlik kesinlikle porselen olmalıdır. Demliğe çöken kirece dokunmayın. Bu tabaka, filtre görevi yaparak zararlı maddeleri tutuyor. Böylece su yumuşaklığını korur.

Unutmayın, su ne kadar iyiyse, çayın tadı, kokusu ve lezzeti o kadar güzel olur.

Nasıl servis yapılmalı?

Benimsediğimiz yöntemin tam aksine, bardağa önce kaynamış su koymalısınız. Yani, bilinen alışkanlığınızı tam tersine çevirmelisiniz. Suyun üzerine de istenilen ölçüde dem ekleyin. Kaynamış suyun demin üzerine konması, demin sıcaklığının birdenbire artmasına neden olur. Bu da, çayın içindeki faydalı maddelerin parçalanıp dağılmasına yol açar. İçeceğiniz çayın sıcaklığı hiçbir zaman 60 derecenin üzerine çıkmamalıdır.

Çayınızı mümkünse şekersiz için. Çaya doğrudan katılan şeker çaydaki kimi faydalı maddeleri yok ediyor.

Uzman Diyetisyen Sema Gübür

Vücudu Zehirden Arındırma Yolları!

Aldığımız hava, içtiğimiz su, tükettiğimiz besinler, içinde çalıştığımız ve barındığımız binalar, giydiğimiz kıyafetler, kullandığımız kişisel bakım ürünleri pek çok toksik madde içermektedir. Vücudumuzu bu toksik maddelerden arındırma yollarını şöyle sıralayabiliriz:

MAKYAJ MALZEMELERİ VE PARFÜMLERE DİKKAT

Gıda ve hayvancılık sektöründe doğal ortamdan uzaklaştırılmış kaynaklardan elde edilen işlenmiş, rafine edilmiş, paketlenip ambalajlanmış besinler, tatlandırıcılar, katkı maddeleri vücudun toksik yükünü artırır. Ayrıca kişisel bakım ürünleri olarak kullanılan makyaj malzemeleri, kremler, nemlendiriciler, parfümler, tıraş losyonları, spreyler de pek çok toksik karakterde kimyasalı içermektedir.

EN İYİ İLAÇ: ORGANİK SEBZE VE MEYVE

En önemli detoks organlarından biri karaciğerdir. Her an vücuttaki toplam kanın yüzde 25’i karaciğerden süzülerek temizlenmeye çalışmaktadır. Karaciğer pek çok enzim üreterek bu toksinleri zararsız hale getirmeye çalışmaktadır. Bu enzimlerin üretilebilmesi için dengeli ve çeşitli bir beslenmeye, birçok yardımcı besin maddesine ihtiyaç vardır. Detoks işlemleri sırasında karaciğer ve vücuda en fazla yardımcı olan maddeler A, C, E vitaminleri, antioksidanlar, karotenoidler, koenzim Q10, çinko, selenyum, bakır, manganez, glutatyon, N-asetil sistein, alfa lipoik asit gibi bileşiklerdir. Yeşil, sarı, mavi, mor, turuncu, kırmızı renkli sebze ve meyveler bu tür bileşikler açısından zengin besinlerdir.

YEMEKLERİ KISIK ATEŞTE PİŞİRİN

Gıdaların pişirilmesiyle besin değeri azalır, sindirim zorluğu ve toksik yan ürünler ortaya çıkar. Kızarmış, kararmış ve kömürleşmiş gıdalardan uzak durulmalıdır. Gıdaların uzun süre ve yüksek ateşte pişirilmesi ile heterosiklik aromatik aminler adı verilen birçok toksik kanserojen ortaya çıkmaktadır.

MİKRODALGA FIRINLARDAKİ TEHLİKE

Mikrodalgalar gıdaları yüksek ısı ile kavurur. Besinlerin fiziksel ve kimyasal yapısı bozulur, besin değeri azalır ve toksinler ortaya çıkar. Yüksek ısı ve enerji su moleküllerini parçalar, birçok yeni toksik ve kanserojen moleküller açığa çıkar.

PLASTİKTEN UZAK DURUN

Bisfenol A bir polikarbonat plastik bileşiğidir, biberon ve plastik su şişelerinde bulunur. Kanserojen ve diyabetojendir. Bu kimyasal toksinler yağda birikirler ve uzun yıllar etki gösterirler. Yağ dokusunda depolanan bu toksinler yağ yakıcı enzimleri bloke ederek insülin direnci, obezite ve metabolik hastalıklara neden olurlar.

SAUNANIN FAYDASI

Vücuttaki karaciğer, böbrek, bağırsaklar, cilt, akciğer ve lenf sistemi toksin atmada aktif rol alır. Böbrekler ve cilde açılan ter bezleriyle suda eriyen toksinler atılmaya çalışılır. Bol su içmek ve terlemek bu açıdan önemlidir.

Islak Mendiller Tehlike Saçıyor!

Bir zamanlar raf ömrünü artırmak için eklenen paraben maddesi yüzünden ciddi tehlikeler saçan ıslak mendillerde, bu durum ortaya çıktığında tanınmış markalar paraben kullanımını bırakmışlardı. Ancak küçük firmaların paraben kullanımını tamamen bitirdiğine inanmak mümkün değil. Üstelik tek tehlike bu da değil.

Bilinçsiz anne-babalar ve çocuklar ıslak mendilleri yüzlerine gözlerine sürüyorlar ve hatta burun silmek için devamlı olarak kullanıyorlar.  Ellerini yıkamak yerine, hijyen için sürekli ıslak mendil kullananlarda ise el yüzeyleri bir müddet sonra kırış kırış oluyor ve deride ciddi zararlar çıplak gözle bile seçiliyor.

Ahmet Rasim Küçükusta kendisine ait sitede şu bilgilere yer veriyor;

“Tüm dünyada özellikle bebekler ve küçük çocuklarda kullanılan ıslak mendillerin alerjik deri tepkilerine sebep olabileceği bildirildi. Pediatrics isimli tıp dergisinde yayınlanan makaleye göre, bu “alerjik kontakt dermatit” tablosu ıslak mendille temizlenen yüz, el ve kalça bölgelerinde kızarma, şişme, kabuklanma, kabarcık ve ince çatlaklarla ortaya çıkıyor. Makalede, egzama, impetigo ve sedef hastalığı ile karıştırılabilen bu tablonun, ıslak mendillerde koruyucu olarak katılan methylisothiazolinone” ( MIT) isimli kimyasalla ilgili olduğu açıklanıyor.

MIT, USA’ da üretilen ıslak mendillerin nerdeyse yarısında bulunuyor.

Dr. Mary Chang şunları söylüyor:

“Kortizon ve antibiyotikli kremlerle düzelmeyen bu lezyonların ıslak mendil kullanımına ara verildiğinde birkaç günde tamamen ortadan kalktığını tespit ettik.

Yama testi ile de dermatitin sebebinin MIT olduğunu gösterdik.

Annelerin, çocuklarının alerji yapabilen koruyucu, parfüm ve diğer katkı maddelerine maruz kalmamaları için ıslak mendilleri mümkün olduğunca az kullanılmalarını tavsiye ediyorum.

Evdeyken kâğıt havlu, su ve beyaz sabun kullanın; ıslak mendiller sadece seyahatlerde kullanılabilir.

Alerjisi olanlar, kişisel bakım ve ev temizliğinde koruyucu madde bulunan şampuan, sıvı sabun, losyon ve benzeri ürünlerden de uzak durmalıdır.

Islak mendiller pratik oldukları için giderek daha yaygın kullanılıyor.

Islak mendilleri üreticisi olan Kimberley-Clarck’ ın sözcüsü “Birkaç seneden beri alternatif prezervatifler üzerinde çalışıyorduk ve önümüzdeki aylardan itibaren içinde MIT bulunmayan ıslak mendilleri piyasaya sunuyoruz” diyor.”

Konuya dair 2009 yılında yapılan haberlerde ise ıslak mendillerde bulunan 62 maddenin durumu Kudret Livaoğlu ve Ayşe Betül Şahin adlı kimya mühendislerine sorulmuş ve adı geçen kişiler bunlardan sadece 16 tanesinin zararsız olduğunu ifade etmişlerdi. Bu 16 madde, saf su, doğal yağlar, doğal koku, nemlendirici ve vitaminler gibi maddelerdi. Geriye kalanlarda ise en hafifi alerji ve cilt tahrişi olmak üzere, zehirlenmeden kanserojen etkiye kadar birçok zarar tespit ediliyor. Çocukların ciltleri yetişkinlere göre daha geçirgen olduğu için bu maddeleri daha hızlı bir şekilde vücutlarına alıyorlar.

Islak mendil firmalarının bu konuya verdiği cevaplar ise şöyle;

Johnson’s Baby: Ürünlerimizde zararlı hiçbir madde yoktur. Formülün yüzde 97’si saf su ve temizleme maddelerinden oluşmaktadır. Toksik ve alerjik olabileceği iddia edilen maddeler, cilt temizliğinde kullanılan pek çok kozmetik üründe yıllardır emniyetle kullanılıyor.

Nivea Baby: Ürünlerimizde sağlığa zararlı madde yoktur. Nivea kozmetik ürünleri, test ediliyor. 2005 yılında, Amerikan Cosmetic Ingredient Review’in ölçümlerinde parabenlerin kozmetikte kullanılan şekliyle güvenli olduğu sonucuna varıldı.

Papia: Hammaddelerin hiçbiri sağlığa zararlı değildir. Zira bu hammaddeleri Avrupa ve Amerika’dan tedarik etmekteyiz ki orada ilgili mevzuatlar periyodik olarak yayınlanmaktadır. Papia ve Teno ıslak mendillerin dermatolojik onayları bulunmaktadır.

Canbebe: Ürünlerimiz AB normlarına göre üretilmektedir. 15 ülkeye ihraç edilen ürünlerimiz Sağlık Bakanlığı onaylıdır. Ürünlerimiz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından test edilmiştir.

Dalin: Bakanlığın yönetmeliklerine ve yönetmeliğin izin verdiği hammaddelere uygun olarak üretilmektedir.

İddia edilen zararlı maddeler

Paraben: Methyl, ethyl, propyl, butyl, isobutyl, benzil paraben olmak üzere altı çeşidi var. Birçok ıslak mendilde en az bir tanesi mevcut. Petrolden elde edilen koruyucu katkı maddeleri. Bazı, Avrupa ülkeleri kullanımını yasakladı. AB, parabenlerin kullanımını sınırlandırdı. Bir araştırmada incelenen 20 göğüs tümörünün 18’inde paraben bulundu.

Propylene glycol: Petrol türevi bir madde. Cilt tahrişine, alerjiye, merkezi sinir sisteminde tahribata ve bazı organlarda hasara sebep olabiliyor.

Phenoxyethanol: Deri tahrişine, böbrek ve karaciğer hasarına sebep olabilen koruyucu madde.

Peg-40 hydrogenated castor oil: Hidrojene edilmiş hintyağı. Hidrojene yağlar, kanser ve kalp damar hastalıklarına neden olan trans yağ asitleri içerir.

2-bromo-2 nitropropame-1, 3 diol: Zehirlidir, alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

Methylisothiazolinone: Cilt ile teması sakıncalı bulunan yanıklara sebep olabilecek bir maddedir.

Sodyum hidroksit: Cilt yanmalarına sebep olur ve kişiyi diğer kimyasallara karşı hassaslaştırır. Yutulursa öldürücüdür. Fırın, kanal ve boruların, tıkanmış lavaboların temizliğinde kullanılır.

Formaldehit: Kanserojendir. Bebek ürünlerinde kullanımı kesinlikle yanlıştır, fakat çok ucuz bir koruyucu olduğundan merdivenaltı üretimlerde kullanıyor. Teneffüs edilmesi, yutulması ve deri ile teması halinde zehirlidir.

Triclosan: Laboratuvar hayvanlarında karaciğer hasarına neden oldu.

Carbomer: Solunması halinde zehirlidir. Temasta sabun ile yıkanması gerekir.

Sodium benzoate: Uzun vadede üreme sistemi, karaciğer ve merkezi sinir sistemine zarar verir.

Paraffinum liquidum: Cildin gözeneklerini tıkayıp akneye sebep olur.

Benzl alcohol: Cildi tahriş eden, karaciğer ve sinir sistemine hasar verebilen katkı maddesidir.

Benzyl benzoate: Yutulduğu takdirde toksik (zehirli) etki yapar. Göz ve cildi tahriş edicidir.

Fragrance / parfüm: Bir koku 200 veya daha fazla kimyasal madde içerir. Merkezi sinir sistemi hasarı, alerji ve egzamaya neden olabilmektedir.

3-lodo-2 propynyl butyl carbonate: Ciltte tahrişe sebep olur.

Cetrimonium chloride: Cilt tahrişine ve sinir sisteminde tahribata neden olur.

Polyquaternium 7: Solumaktan kaçınılmalı. Temas ettiği yer bol sabunlu suyla yıkanmalıdır.

Coumarin: Aşırı maruz kalma durumu ölüme neden olabilir.

Ölümcül tehlike!

İnternet, son yıllarda günlük hayatımızın en önemli parçası haline geldi. Bir tuşla dünyayı ayağımıza seren bu araç, ciddi tehditleri de beraberinde getiriyor. Bu bağlamda Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi’nden 8 kişilik bir ekibin yaptığı deneyin ardından, kablosuz internetin kansere neden olduğu sonucuna varıldı.

KANSERLİ HÜCRELERİ ARTIRIYOR

Söz konusu bir ekip tarafından fareler üzerinde kanserli hücrelerle yapılan deney hakkında açıklamalarda bulunan SDÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Nazıroğlu, “Kontrol grubu yani nötromanyetik radyasyona maruz kalmayan hücrelere kıyasla radyasyona maruz kalan hücrelerin belirgin bir şekilde artığını gözlemledik.

VÜCUDA BÜYÜK ZARAR VERİYOR

Kanserli bir hastanın kablosuz internet olmak üzere radyasyona uğranmasının hastalığını daha da artırdığını, kendisine zarar verdiğini bu çalışmanın sonunda gördük” diye konuştu.

Bu bilgiler çok işinize yarayacak!

Sağlıklı beslenme içerisinde, besinlerin gücünden faydalanabilmek için ayırt etmeksizin hepsinden tüketiyor olmak oldukça önemlidir. Bununla birlikte, bazı belirli besinleri beraber tüketirseniz, besinlerin içeriğindeki bileşenlerin yarattığı sinerjiden maksimum düzeyde faydalanabilirsiniz. Bu besinlerin, beraber yenildiklerinde vücutta yarattıkları etki, yalnız başına yenildiklerinde yarattıkları etkiden çok daha fazla olabiliyor.

Daha Fazla Enerji İçin Nohut ve Kırmızı Biber

Her beş kadından biri, enerji sağlayıcı demir mineralini yeterli olarak vücuduna alamamaktadır. Ancak demir açısından zengin besinleri bol miktarda tüketseniz bile, vücudunuz demiri işleme sokmuyorsa, demir miktarınızı arttıramazsınız. Bitkisel kaynaklardan alınan demirin, vücuttaki emilim oranı daha düşüktür. Bu nedenle nohuttan gelen demir boşa mı gidecek?

Şaşırtıcı gelecek ama nohut yemeğinizin içine biraz kırmızıbiber eklemeniz yeterli olacaktır. Kırmızı-turuncu renkteki sebzelerde bulunan C vitamini, demir emiliminde anahtar rol oynar ve bitkisel kaynaklı demirin kilidini açar, böylece kan hücreleri demiri içeri alabilir, kısacası C vitaminin yeterli düzeyde bulunması bitkisel kaynaklı demir emilimini arttırmaktadır. Humusunuzun üzerine kırmızıbiber ekleyip servis yapabilir ya da salatalarınızı nohut ve kırmızıbiber ile zenginleştirebilirsiniz.

Daha İyi Bir Görüş İçin Ispanak ve Avokado

Gözlerimiz günlük aktivitelerimizde en çok ihtiyaç duyduğumuz organımız. Fakat ilerleyen yaş ile beraber göz sağlığımız bozulabiliyor. Yetersiz ve dengesiz beslenme, stres, genel kirlilik, göz sağlığımızı tehdit ediyor. Ispanak; gözlerimiz için koruyucu olarak görev yapan lutein ve A vitamini kaynağıdır. Özellikle C, E vitamini ve lutein göz sağlığı için önemlidir.

Avokado antioksidan vitaminler olarak bilinen A, C ve E vitaminlerince oldukça zengindir. Ayrıca avokado, lutein ve A vitamininin emilirliğini arttıran sağlıklı yağları da içerir. Haşlanmış ıspanak salatanızın üzerine zeytinyağı yerine avokado ekleyebilirsiniz ya da ıspanak ve avokadoyu püre haline getirip, et yemeklerinizin yanına sos olarak kullanabilirsiniz.

Daha Az Premenstrual Sendrom (PMS) İçin Brokoli ve Yumurta

Eğer siz de her ay aksi ve huysuz bir hafta geçiriyorsanız ve bu şikayetlerinizi azaltmak istiyorsanız; brokoli ve yumurta ikilisinden faydalanın. Premenstrual sendrom (PMS), kadınlarda adet öncesi dönemde başlayan ruhsal ya da fiziksel birtakım belirtileri ifade eden bir terimdir. PMS’nin en önemli nedenlerinin vitamin ve mineral yetersizlikleri olduğu bilinmektedir. PMS şikayetlerini olan kadınların %30-40’ının kalsiyum ve D vitamini eksikliği yaşadığı görülmektedir.

Brokoli; zengin bir kalsiyum kaynağıdır ve yumurta ise D vitaminin doğal bir kaynağıdır. Omlette yan yana oldukça lezzetli duracaklardır.

Daha Pürüzsüz Bir Cilt İçin Domates ve Zeytinyağı

Likopen vücut için bilinen en etkili antioksidandır ve en fazla domateste bulunmaktadır.  Özellikle güneşin ciltte yarattığı tahribatları önlemeye yardımcıdır. Likopenin vücuttaki kullanımını arttırmak istiyorsak üzerine biraz zeytinyağı eklemenizde fayda vardır böylece likopen daha iyi emilecektir. Domatesin içindeki likopenin, yağda eriyen bir besin öğesi olmasından dolayı, yağ ve ısıyla etkisi daha da artar.

Amerikan Klinik Beslenme Dergisinde (AJCN) yayınlanmış olan bir çalışmaya göre zeytinyağı tüketen bireylerde daha az kırışıklık bulunduğu görülmüştür. Sabah kahvaltıda 5 zeytin yemek yerine söğüş domatesin üzerine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ekleyebilirsiniz.

Daha İyi Bir Sindirim İçin Yoğurt ve Öğütülmüş Keten Tohumu

Bağırsaklarımız 400’den fazla bakteriye ev sahipliği yapıyor. Bazıları dost, bazıları ise değil, eğer kötüler, iyilere göre sayıca daha fazla olursa sindirim yavaşlar. Yoğurt, probiyotik içeriği ile bağırsaklara dosttur ve sindirim sistemini rahatlatır.

Probiyotikler yaşamak ve bunu sürdürmek için prebiyotiklere ihtiyaç duyarlar. Keten tohumu ise Omega 3 kaynağı olmasının yanı sıra yoğurt ile beraber tüketildiğinde sindirim sistemini düzene sokmaktadır. Öğütülmüş keten tohumunun sindirimi çok daha kolaydır. Probiyotik yoğurdunuzun üzerine 1 çay kaşığı ekleyebilir ya da meyveli yoğurtlara, keten tohumuyla zenginleştirilmiş müsli ilave edip tüketebilirsiniz.

Daha Sağlıklı Bir Kalp İçin Yulaf ve Elma

Yulaf kepeğinin yapısında betaglukan isimli suda çözünebilen bir lif bulunur. Betaglukan; kolesterolün dengelenmesinde olumlu etkilere sahiptir. Böylece kalp krizi riskini azaltmaya da yardımcıdır. Elma ise içindeki pektin maddesi ile kötü kolesterolü (LDL)’yi düşürürken, iyi kolesterol (HDL) oranını yükseltir. Yapılan çalışmalara göre günde 2 adet orta büyüklükte elma yemek, kolesterol seviyesini yaklaşık % 16 oranında düşürmektedir. Elma ayrıca antioksidan için de mükemmel bir kaynaktır.

Kahvaltınızdan başlayarak kalp sağlığınızı desteklemek için; yulaf ezmesi üzerine elmaları küçük parçalar halinde doğrayabilir ve süt ilave edebilirsiniz ya da yulaf, süt ve elma püresini pişirerek üzerine tarçın ilave edip farklı bir kahvaltı da yaratabilirsiniz

Artık o acılara son!

Vücutta en çok bulunan, çoğu vücut dokuları tarafından sentez edilen aminoasit; glutamindir.

Glutamin desteği hastalara; bağışıklık yetmezliği virüsü ya da edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu varsa veya yoğun egzersiz sonrasında vücudunun toparlanması için verilebilir. Glutaminin; bağırsakların bütünlüğü ve bağışıklık fonksiyonlarının güçlenmesi ile protein sentezini artırmada etkili olduğu düşünülüyor. Pilot çalışmalar; metilbutirat (HMB) ve arginin ile kombine olarak kullanıldığında glutaminin AIDS ve kanserle ilgili tedavide oldukça yararlı olduğunu gösteriyor. Ama yine de bu konuyla ilgili daha büyük çalışmalara ihtiyaç duyuluyor.

BAĞIRSAKLARA İYİ GELİR 

Araştırmalar; ameliyat sonrası veya kritik durumdaki hastalarda damar yoluyla veya oral olarak verilen serbest glutamin veya glutamin içeren dipeptidlerin; nitrojen dengesini iyileştirdiğini, bağırsak bütünlüğünü koruduğunu göz önüne seriyor. Glutamin içeren gargaralar, kemoterapi ile oluşan ağız yaralarına iyi geliyor ama bunun kesinliği konusunda da yeni araştırmalar gerekiyor.

KULLANILDIĞI YERLER:

Alkolizm, kanserle ilişkili kaşeksi, doku bütünlüğünün artırılması, HIV-AIDS ile ilişkili zayıflama, peptik ülserler, ameliyat sonrası toparlanma. EMİLİM: 0.1 g/kg. glutamin solisyonunun ağız yoluyla alınması sonrası; iki saat içinde plazma düzeyleri en az yüzde 50 artar ve tepe konsantrasyonuna ulaşılır. Glutamin sentetaz; iskelet kasları, akciğer, karaciğer, beyin ve mide dokularında yüksek konsantrasyonlarda bulunur. DAĞILIM: Toplam vücut stoklarının yaklaşık yüzde 60’ına dağılır. En yüksek glutamin konsantrasyonu iskelet kaslarındadır. ATILMA: Glutaminin atılma yolları tam olarak açıklığa kavuşturulmamış olmakla birlikte, araştırmalara göre muhtemelen diğer non-esansiyel aminoasitlerle aynı yolu izlemektedir.

TEDAVİ, AİDS HASTALARINDA DA YÜZ GÜLDÜREN SONUÇLAR VERİYOR 

Glutamin tedavisinin sonuçları yüz güldürücü…

Tedaviyle birlikte kemoterapi sonucunda görülen toksisite büyük ölçüde azalmış, karaciğer veya böbrek toksisitesi bildirilmemiş ve hiçbir hastada nötropeni (akyuvar sayısının az olması) görülmemiş. Ayrıca glutamin, HIV taşıyan AİDS hastalarında da yarar sağlamış. Öte yandan yapılan çalışmalarda glutaminin, hastalara kilo aldırdığı görülmüş.

KEMOTERAPİNİN GÜCÜNÜ ARTIRIR 

Glutamin , bağışıklık fonksiyonlarının güçlenmesini ve devam etmesini sağlıyor. İnek sütünden elde edilen peynir suyu proteininde bol miktarda bulunan glutamin; kemoterapide kullanılan Metotreksat-MTX adlı ilacın, tümör hücrelerini öldürme potansiyelini artırır. MTX kemoterapisi uygulanırken glutamin bakımından zengin gıdalarla beslenen farelerin iyileşip sağ kaldığı görülmüş. Bulgular, ameliyat sonrası hastalarda glutamin ile desteklenen beslenmenin; nitrojen dengesini iyileştirdiğini, protein sentezinin arttığını ve bağırsağın geçirgenliğinin bozulmadığını gözler önüne seriyor.

Bulaşık Makinesindeki Ölümcül Tehlikenin Farkında Mısınız?

Slovenya’da yapılan bir araştırma sonuçlarına göre, bulaşık makinesinde yemek artıklarından kalan patojenler hayatınızı riske atacak ölümcül kalp hastalıklarına neden olabiliyor.

Ünlü Applied and Environmental Microbiology Dergisi’nde yer verilen bir araştırmaya göre, bulaşık makinesinin her yıkamasının ardından bulaşık makinesinde yer alan  lastik contanın hijyeni sağlamak için yıkanması gerektiğini bildirdi.

Bulaşık Makinesinde Bulaşık Yıkamak Sağlıklı Mı?

Bir başka araştırmaya göre ise İsveçli bilim adamları, bulaşık makinesinin bulaşıklarda yer alan mikrop ve bakterilerin tamamını öldürdüğünden çocukların bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olduğunu açıkladı. Ayrıca bulaşık makinesinde yıkanan bulaşıkların çocuklarda alerjiye yol açabileceği bildirildi.

Türk Doktor Kanseri Önleyen İlaç Üretti

Manisa’da Doç. Dr. Özlem Tokuşoğlu ve öğrencileri, mandalina kabuğundan suda çözülebilen sağlıklı tablet üretti. Doç. Dr. Tokuşoğlu, suda çözülen mandalina tabletlerinin yüksek antioksidan ve C vitamini olduğunu, kan şekerini düşürüp, kolesterolü düzenlediğini, belirli kanser tipleri ve tümör oluşumlarını önlemeye yardımcı olduğunu dile getirdi.

Öğrencileriyle Birlikte Üretti

Manisa Celal Bayar Üniversitesi (MCBÜ) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve İzmir Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi (DEPARK) Teknopark Spil Innova Ltd. Şti. Müdürü Özlem Tokuşoğlu ve öğrencileri, 2 yıllık bir çalışmayla, mandalina kabuklarından suda çözülebilen sağlıklı ‘Mandalina Efervesan Tablet‘ üretti.

İzmir Seferihisar Belediyesi’nin de destek verdiği, DEPARK Teknopark’ta yapılan çalışmayla ilgili bilgi veren Doç. Dr. Tokuşoğlu, mandalina kabuklarında kurutma prosesi sonrası üretilen efervesan tablet üretiminin ardından yapılan spesifik analizlerde, mandalina kabuklarının yüksek antioksidan özelliğinin olduğunu ve C vitaminince zengin olduğunu belirlediklerini dile getirdi.

Kanser, Hücrelerini Öldürüyor

Mandalina kabuğundaki antioksidan flavanonların kolesterol düşürücü ve kan şekerini düzenleyici etkili olduğunu belirten Tokuşoğlu, “Ayrıca, belirli kanser tipleri ve tümör oluşumlarını önlemeye yardımcı etkili olduğunu, karaciğeri temizlediğini, sinir sistemi ve sindirim sistemini rahatlatıcı etkisi, gastrik ülserleri önlemeye yardımcı, lenf sistemini uyarmaya yardımcı olarak ödem giderici etkili olduğunu ve ve metabolizmayı hızlandırıcı etkileri hazırladığımız raporlarla ortaya koyduk. Bu bağlamda ürettiğimiz mandalina kabuğu tabletlerinin güçlü bir, sağlıklı ürün olduğunu ortaya çıkarmış olduk” diye konuştu.

Ülkeye Katma Değer Sağlayabilir

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2015 yılı verilerine göre Türkiye’nin yılda 1 milyon 156 bin 365 ton mandalina üretiminin olduğunu, bunun büyük bir kısmının İzmir Seferihisar ilçesinde üretildiğini belirten Doç. Dr. Tokuşoğlu, mandalina kabuğu tabletlerinin üretimiyle hem ilçeye hem de ülkeye büyük bir katma değer sağlayabileceğini dile getirdi.

Ucuz Ve Güvenli Sabun da Ürettiler

Mandalina kabuklarından tablet haricinde sabun üretimi de yaptıklarının altını çizen Doç. Dr. Tokuşoğlu, “Mandalina kabuklarını yapısındaki antioksidan fenolik maddelerin antibakteriyel ve antimikrobiyal özellikleri nedeniyle temizleyici etkisinin olduğunu saptadık. Bu özelliğinden yola çıkarak, zeytinyağlı mandalina sabunu da ürettik.

Bu da gösteriyor ki, bu zamana kadar ekonomik değeri olmayan mandalina kabuklarının artık, hem gıda endüstrisinde efervesan tablet olarak, hem de sabun endüstrisinde kullanılabileceğini ortaya koyduk. Mandalina kabukları bu bağlamda, doğal fenolik antioksidanların ucuz ve güvenli olarak elde edilebileceği önemli bir potansiyel kaynaktır” şeklinde konuştu.

Doç.Dr. Tokuşoğlu, ürettikleri tableti, patent tescili ile koruma altına aldıklarını ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan gelecek onayın ardından tabletlerin sağlık içeceği ve gıda takviyesi olarak market raflarında yer alacağını söyledi.

Sultanbeyli Satılık Daire Fiyatları Ne Kadar?

Büyüyen ve değişim gösteren bir bölge olan Sultanbeyli, Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan gayrimenkul sektöründe adından söz ettiriyor. Özellikle çalışması devam eden son teknoloji ürünü sürücüsüz trenler ile hizmet verecek Çekmeköy – Sancaktepe – Sultanbeyli metro hattıyla beraber ilçenin daha da  değerlenmesi bekleniyor. 10,90 km uzunluğundaki Çekmeköy – Sancaktepe – Sultanbeyli metro hattı, Çekmeköy, Sancaktepe ve Sultanbeyli ilçelerini birbirine bağlayacak.Büyük ve lüks projeler ile inşaat şirketlerinin ilgisini çeken Sultanbeyli, gayrimenkul yatırımcıların ilgi odağında.Peki, Sultanbeyli satılık dairefiyatları ne kadar? İşte Sultanbeyli emlak piyasasına dair bilinmesi gerekenler:

Sultanbeyli satılık daire fiyatları ne kadar?

Zingat.com Bölge Raporu verilerine göre, Sultanbeyli ilçesinde ortalama konut metrekare fiyatları 2 bin 860 TL oldu. Sultanbeyli satılık ev fiyatı ortalama 100 metrekare için 214 bin 465 TL ile 357 bin 400 TL arasında değişirken, ortalama konut fiyatı 285 bin 953 TL olarak belirtiliyor. Sultanbeyli’de kiraya verilen bir konutun yatırım geri dönüş süresi 20 yıl olarak hesaplanıyor. Konut yatırım geri dönüş süresi, konutu satın aldığınız fiyatın geri dönüş süresini ifade ediyor.

Sultanbeylikiralık daire fiyatları ne kadar?

Zingat.com Bölge Raporu verilerine göre, Sultanbeylikiralık daire fiyatıortalama 100 metrekare için minimum 904 TL, maksimum 1.506 TL arasında değişirken, ortalama kira fiyatı 1.205 TL olarak gösteriliyor.

Yeni konutlar Sultanbeyli’ye ilgiyi artırıyor!

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2017 yılı adrese dayalı nüfus verilerine göre, İstanbul’un hızla büyüyen ilçesi Sultanbeyli’ninnüfusu geçen yıla göre 5 bin 276 kişi artış gösterdi.2016 yılında 324 bin 709 kişi olarak hesaplanan nüfus, 2017’de 329 bin 985 kişi oldu. Bu rakamın 169 bin 441’ini ise erkekler, 160 bin 544’ünü ise kadınlar oluşturuyor.Sultanbeyli’nin nüfus artışıilçenin gelişimine bağlanırken, yeni yapılan nitelikli konutlarla beraber İstanbul’un diğer ilçelerinden göç aldığı belirtiliyor. Ayrıca son yıllarda markalı konut projelerinde, yürüyüş parkuru, açık-kapalı yüzme salonu, çocuk parkları, fitness salonu gibi sosyal alanlara yer verilmesi bölgeye olan ilgiyi artırıyor.

Sultanbeyli’de satılık konut fiyatı en çok artan mahalle: Mimar Sinan

Sultanbeyli’de satılık konut fiyatı en çok artan mahallerinin başında Mimar Sinan geliyor. Zingat.com Bölge Raporu verilerine göre, Mimar Sinan satılık konut piyasasında son bir yılda satılık konut fiyatları yüzde 0.93 artış gösterdi. Mimar Sinan Mahallesi’nde ortalama konut metrekare fiyatları 2 bin 380 TL olurken, konut yatırım geri dönüş süresi 22 yıl olarak hesaplanıyor. Mimar Sinan’da satın alınan 100 metrekarelik bir konutun ortalama fiyatı 178 bin 486 TL ile 297 bin 500 TL arasında değişiyor.

Tüm Sultanbeyli satılık daireler için tıklayın

Cigna Finans’ın Sunduğu Sigorta Poliçeleri ile Bugününüz ve Yarınınız Güvence Altında!

Sigorta kelimesi herkesin aklına farklı öncelikleri getiriyor olsa da aslında temeli, değişmeyen ve herkes için vazgeçilmez olan “güven” duygusuna dayanıyor. İş ve gündelik hayatın getirdiği riskler, hastalıklar ve kazalar ile çalışma hayatının sona erdiği emeklilik sürecinde daha kolay ve refah bir yaşam isteği bireylerin ve kurumların sigortaya yönelen talebini günden güne artırıyor. Artan bu ihtiyaçlara karşı günümüzde farklı sigorta şirketleri tarafından çeşitli ürünler satışa sunulsa da; talep sahipleri için güçlü ve güvenli portföy ile kendilerine kişiselleştirilebilen poliçelerin sunulabildiği; deneyimli ve köklü şirketler bir adım öne çıkıyor. Bu noktadan hareketle yola çıkan ve sayısız sigortalının isteklerini gerçekleştiren Cigna Finans, sizin ve sevdiklerinizin ihtiyaç duyduğu güvenceyi sağlayarak hem bugününüzü hem de yarınınızı kolaylaştırmayı amaçlıyor.

Dünyanın Önde Gelen Bankası QNB Finansbank Gururla Sunuyor: Cigna Finans

Cigna Finans, 2007 yılından bugüne QNB Finansbank iştiraki olarak hizmet vermektedir. Yönettiği risk portföyü ile dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden biri olan Cigna, Türkiye’nin önde gelen güçlü bankaları arasında yer alan QNB Finansbank ile bir ortaklık kurduğunda ortaya bir başka güç çıkıyor: Cigna Finans Emeklilik ve Hayat A.Ş. Bu güçlü sigortacılık anlayışı, hem gündelik yaşamın getirdiği risklere karşı ferdi kaza ve hayat sigortası ürünleriyle sizi ve sevdiklerinizi korumayı hem de finansal geleceğinizi, sunduğu emeklilik sözleşmeleriyle güvence altına almayı hedefliyor. Türkiye’nin tüm bölgelerine uzanan geniş hizmet ağı; köklü deneyimi ve alışılmış sigorta hizmetinden ve ihtiyacınızdan çok daha fazlasını sunan çözümleri ile Cigna Finans, sizin için her riske karşı bir koruma kalkanı olduğu gibi; geleceğiniz için de sizinle birlikte çalışan uzman yatırım destekçiniz!

Bireysel ve Kurumsal Ürünleri ile Cigna Finans Farkı

Sigorta ihtiyacı ister bireysel olsun ister kurumsal, Cigna Finans, herkesin endişelendiği riske uygun; beklentilere özel oldukça geniş bir poliçe yelpazesi sunuyor. Bireysel sigorta ihtiyaçlarınızda Ferdi Kaza Sigortası ve Hayat Sigortası ile tamamen sizin önceliklerinize ve isteklerinize göre şekillenen bir sigorta hizmetinden faydalanabilirsiniz. Bireysel Emeklilik Sigortası (BES) ürünleri ile de hemen bugün yapabileceğiniz küçük birikimler ile geleceğiniz için büyük tasarruflara ulaşabilir; günü geldiğinde çok fazla çalışmak yerine sevdiklerinize gönlünüzce zaman ayırabilirsiniz.

Kurumsal sigorta ihtiyaçlarında ise Otomatik Katılım, Grup Emeklilik, Grup Hayat Sigortası ve Grup Ferdi Kaza Sigortası ürünleri ile çalışanlarınızın da bugününü ve yarınını Cigna Finans ile güvence altına alabilirsiniz. Kaza, kaza sebebiyle sürekli maluliyet ve vefat gibi teminatlar başta olmak üzere birçok küçük ve büyük riske karşı koruma sunan özel poliçeler ile çalışanlarınıza ek güvenceler sunarak hem onlar hem de şirketiniz için güvenli bir ortam oluşturabilirsiniz. Bunun yanında otomatik katılım ve emeklilik hizmetleri ile de çalışanlarınızın geleceğine destekte bulunarak onların işe olan bağlılığını artırabilirsiniz.

Şimdi Tanışma ve Sigortalanma Zamanı

Sizin, ailenizin, sevdiklerinizin ve çalışanlarınızın hayatını kolaylaştırmak adına en doğru ve işlevli sigorta seçiminin önemini bilen Cigna Finans, yeterli yetkinliğe sahip, müşteri odaklı bir sigorta çözümleri sağlayıcısı olarak size Türkiye’nin dört bir yanında hizmet sunuyor. Sigorta şirketinden çok daha fazlası olan Cigna Finans Emeklilik ve Hayat A.Ş., ihtiyaçlarınıza özel tasarlanan, hayatınızı kolaylaştıracak bireysel emeklilik ile mutlu bir emeklilik vadediyorken ferdi kaza ve hayat sigortası ürünleri ile sizleri yaşamın olası risklerine karşı koruyor..

Siz de sigorta seçiminiz için Cigna Finans uzman kadrosundan, ihtiyacınıza göre bireysel ya da kurumsal hayat sigortası ya da ferdi kaza sigortası poliçesi edinerek karşınıza çıkacak tüm olumsuz deneyimlere karşı önleminizi alabilirsiniz. Konforlu bir emeklilik hayatı için de kendi bütçeniz ve tercihlerinize uygun ödeme seçeneklerini değerlendirebileceğiniz planlarınızı, yine Cigna Finans bünyesindeki emeklilik danışmanları ile birlikte seçebilirsiniz. Şimdi Cigna Finans ile tanışma vakti!

Tuzlu su ile diş ağrısı geçirme yöntemi

Düzenli olarak dişlerin fırçalanmaması ve ağız-diş sağlığına önem verilmemesi nedeniyle dişler çürümeye başlar ve belli bir süre sonunda semptom ortaya çıkar. Söz konusu bu semptom dişlerin ağrıması olarak kendini göstererek kişinin uykularını kaçıran ve adeta duvarları yumruklayacak şiddete ulaşmasına neden olmaktadır. Ancak bunun için elbette basit tekniklerle diş ağrısını atlatmak ve ertesi gün hemen bir diş hekimine müracaat etmek mümkün olacaktır.

Tuzlu Suyla Gargara Yapın

Tuz içerisinde bulunan besin değeriyle tuzlu suyla diş ağrısı tedavisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Gargara yaparak siz de dişinizin hemen sızısının kesilmesini sağlayabileceksiniz. Ortada duran tüm bu nitelikleri dikkate alındığı zaman gerçekten de tuzlu suyla gargara yapın ve de böylelikle her yönden tuzlu suyla gargara yapmanız mümkün hale gelecektir.

tuzlu su ile dis agrisi gecirme Tuzlu su ile diş ağrısı geçirme yöntemi
Tuzlu Suyla Gargara Yapın

Tuzun Besin Değeri

374 mg sodyum klorür içeren tuz yemeklere lezzet katması amacıyla kullanılmaktadır. Ortada duran tüm bu nitelikleri esas alındığı zaman diş ağrısına ne iyi gelir olarak kendini göstermeye devam ettiğini gerçekten de ele almamız gerekmektedir.

Tuzlu Su Gargara Yöntemi

Genellikle azı dişleri ağrı verir ve ağrılar gece uykuya dalmaya başladığınız andan itibaren kendini göstermektedir. Sanki dişinize birisi balyozla vuruyormuşçasına sızı veren bu ağrının elbette tedavi altına alınması olanaklıdır. Bunun için gargara yönteminin tercih edilmesi gerekmektedir ve böylelikle her yönden diş ağrısı tedavisi her anlamda önem teşkil etmekte olan nitelik olarak karşımıza çıkmaktadır.

dis agrisi tedavisi 2 Tuzlu su ile diş ağrısı geçirme yöntemi
Sodyum Klorürle Gelen Tedavi

Sodyum Klorürle Gelen Tedavi

Doğada bolca bulunan sodyum klorür yani tuz içeriğindeki 375 mg sodyum klorürün suyla karıştırılmasıyla diş ağrılarının gerçekten de önlenmesi açısından son derece önemlidir.

Ancak bu tedavi yöntemi tamamıyla geçici bir tedavi yöntemi olduğundan ötürü mutlaka kesin olarak uzman diş hekimine giderek tedavi alınması gerekmektedir.

Ramazanda Ağız Sağlığı Neden Önemlidir?

Ramazan ayında vücudun her bölgesinde farklılık meydana geldiği gibi, ağız sağlığında da farklılık meydana gelmektedir. Ağız kuruluğu yaşanmasına bağlı olarak ağızda koku meydana gelmesi ramazan ayında sık karşılaşılan bir durumdur. Bundan dolayı sahurda mümkün olduğu kadar ağız bakımı yapmamız gerekmektedir.

Oruç nedeni ile gün içerisinde gıda alımı olmadığı için ağız kuruluğunda bakteriler aktif hale gelmektedir. Bu durum da diş çürümelerine ve ağız kokusuna neden olmaktadır. Ağız bakımına ve diş fırçalanmasına Ramazan ayında iki kat daha fazla özen gösterilmelidir. Hem diş sağlığını kaybetmemek adına hem de ağız kokusu oluşumunu önlemek adına Ramazanda ağız sağlığı oldukça önemli bir konudur.

Dişleri Fırçalama

Diğer günlerde bir şey yenildiği zaman hemen diş fırçalanmasa bile tükürüğün de etkisi ile mekanik temizlik adı verilen işlem gerçekleşir ve ağız her zaman temiz kalır. Fakat Ramazan ayında tükürük bezlerinin çalışması ile ilgili düzensizliklerin oluşması ağız bakımı yapılması gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Ağızda bakteriler sadece tükürük ile ortaya çıkmaz. Dil üzerinde ve diş üzerinde de bulunan bakterilerin yok edilmesi için Ramazanda abdestle birlikte ağız çalkalama alışkanlığı edinmek ve iftardan sonra da dişlere bakım yapmak; Ramazanda ağız sağlığı için en önemli kabul edilen iyileştirici yöntemdir.

Diş fırçalanması iftardan sonra ve sahur zamanı yapıldığında günlük iki kere fırçalama ve eğer yapılacaksa ardından gargara, sprey benzeri koku giderici ve temizleyicilerin kullanılması gerekmektedir. Bu da günlük iki kereye tekabül etmektedir. Ramazan ayında diş sağlığına önem vermek ve ağız kokusunun yok edilmesine karşı özen göstermek oldukça kolaydır. Günlük diş fırçalama ve ağız çalkalama alışkanlığının edinilmesi sayesinde, bu rutinleri Ramazan ayında da saatlerini değiştirerek yapmak oldukça basit bir durum olacaktır.

Ramazanda Ağız Kokusu

Ramazan ayında normal günlerde olmamasına rağmen bu zamana özel olarak ağız kokusu meydana gelmektedir. Bu ağız kokusunun nedeni hem ağız kuruluğu, hem bakteri oluşumudur. Ayrıca tükürüğün yoğunluğunun artmasına bağlı olarak da ağız kokusu meydana gelebilmektedir. Normal zamanda fazla sıvı alındığı zaman tükürük kendi etkisi ile normal mekanizmasında ilerlemektedir. Fakat Ramazan ayında sıvı alımı gün içerisinde olmamasından dolayı, ağız kuruluğu meydana gelmektedir. Ağzın kuru olması da tükürük bezlerinin fazla tükürük salgılamasına neden olmaktadır. Bu durum da ağız kokusunu beraberinde getirmektedir.

Ramazanda Ağız Sağlığı İçin Yapılması Gerekenler

  • İftardan sahura kadar vücudun kaybettiği sıvıyı tekrar yerine koyması ile ağız kuruluğu problemi bir nebze de olsa önlenmiş olacaktır.
  • Sahurda ve iftardan sonra dişlerin fırçalanması ve günde iki kere diş fırçalamasının ardından ağzın günlük bakımları da yapılmalı, ihmal edilmemelidir.
  • Gün içerisinde abdest alarak ağız çalkalama alışkanlığının edinilmesi, ağız kuruluğuna bağlı olarak ortaya çıkan ağız kokusunu önleyecektir.

Teflon tavalardaki tehlikenin farkında mısınız?

Yanmaz tava ve tencereler ev kadınlarının göz bebeği çünkü hem yiyecekler yapışmıyor hem de temizliği çok kolaydır.Gelin görün ki bunlar çok ısıtıldığında ve doğru kullanılmadığında ciddi sağlık riskleri de taşıyabilir.Bu tavaların yüzeyi poli-tetra-floro- etilen (PTFE) adı verilen ve “teflon” olarak bilinen sentetik bir polimerle kaplıdır.

1940’ dan beri ticari olarak kullanılmaktadır ve patenti Dupont firmasına aittir. Başka kimyasallarla reaksiyona girmediği ve pürüzsüz bir yüzey sağladığı için çok geniş bir kullanım alanına sahiptir. Yüksek sıcaklıklarda tencere ve tavalardan toksik dumanlar salınır ve bunlar evcil kuşların ölümüne yol açabilir.

Bu duman insanlarda “Teflon gribi” veya “polimer dumanı ateşi” (polymer fume fever) denilen bir tabloya yol açar. Teflon gribi, dumana maruz kaldıktan 4-8 saat sonra ani olarak titreme, yüksek ateş, baş ağrısı, öksürük ve göğüste sıkışma hissi ile başlar. Akciğer röntgeninde çok fazla bir bulgu yoktur.

Bu dumanın uzun süre solunmasının etkileri konusunda net bir bilgi olmamakla beraber kuşların kısa sürede ölmelerine yol açan böyle bir etkenin zararlı olduğuna şüphe yoktur. Çizilen tavada oluşan döküntüler ise “inert” oldukları için tehlikeli değildir. PTFE’ nin de içinde bulunduğu per-florlü kimyasallar (PFC) düşük doğum tartılı bebekler, kolesterol yüksekliği, tiroit hormon seviyelerinde değişiklikler, karaciğer enflamasyonu ve bağışıklık sistemi zayıflığı ile ilişkilendirilmiştir.

Teflon kanserojen midir?

Teflonun kanserojen olduğuna dair bir delil yoktur ama teflon üretiminde kullanılan ve kısaca PFOA olarak bilinen perfloro-oktanik asidin böyle bir etkisi vardır.PFOA çevrede ve insan vücudunda uzun süre kalabildiğinden kanser riski daha yüksektir, USA’ da düşük seviyelerde hemen herkesin kanında bulunur. Su kaynaklarının kontamine olduğu durumlarda daha yüksek seviyelere rastlanır; iş yerlerinde PFOA’ ya maruz kalanlarda ise binlerce kat yüksek değerler görülür.

Hayvan deneylerinde PFOA’ ya maruz kalınmasının karaciğer, testis, meme ve pankreas kanseri riskini artırdığı gösterilmiştir. İş yerlerinde PFOA ile çalışanlarda mesane ve böbrek kanseri ihtimali fazladır.

Bunlara dikkat

Teflon tavalar, sıcaklıkları kısa zamanda hızla yükseldiği için önceden ısıtılmamalı ve hiçbir zaman 232 derece üzerine çıkılmamalıdır. Mutfak iyi havalandırılmalı, aspiratör kullanılmalıdır. Kuşlar mutfağa sokulmamalıdır, çok ısıtılmış bir teflon tava kuşların saniyeler içinde ölmesine yol açar. Kısaca PFOA olarak bilinen perfloro-oktanik asit, teflon ve florotelomerler yapımında kullanılır fakat işlem sırasında tamamen yanar ve nihai üründe eser miktarda bulunur.

Paslanmaz çelik, dökme demir ve sıcağa dayanıklı camdan kaplar teflon kaplama olanlara kıyasla daha sağlıklıdır.

Yapışmayan tavalar tiroid hastalığına neden oluyor

Tiroidoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cumali Aktolun, yapışmayan tavalarda pişirilen yiyeceklerin tiroidi bozabileceği uyarısında bulundu.

Aktolun, son aylarda İngiltere’de yapılan bir araştırmada, yapışmayan tavalardan yiyeceklere PFOA ve PFOS isimli 2 ayrı kimyasal maddenin yüksek miktarda geçtiği ve tiroit hastalarında bu maddelerin daha yüksek olduğunun saptandığını belirtti. Aktolun, PFOA ve PFOS isimli maddelerin doğrudan olarak tiroit üzerine mi etki ettiği, yoksa önce bağışıklık sistemini bozarak ortaya çıkan tiroit antikorlarının mı tiroide zarar verdiğinin henüz belli olmadığını kaydetti.

Tiroidin birhastalıkismi değil, boğaz bölgesinin ön tarafında bulunan ve hormon üreten bir organ olduğunu ve tiroit hastalığının nedeninin de klasik tıp eğitiminde “iyot eksikliği” olarak açıklandığını anlatan Aktolun, oysa tiroit hastalıklarının nedenleri içinde iyot eksikliğinin az bir yer tuttuğunu, hava, toprak ve su kirliliğinin de tiroit hastalığını tetiklediğini vurguladı. Aktolun, denizden yüksek yerlerde iyot eksikliğinin kaçınılmaz olduğunu, bu nedenle dünyanın her yerindeki yaylalarda yaşayanların tiroit hormonunun yetersizliğinden kaynaklanan guatr hastalığına yakalandıklarını kaydetti.

Gelelim neticeye

Ben kadın olsam mutfağıma teflon yüzeyli gereç sokmazdım ama hanımların teflon tava ve tencerelerden vazgeçebileceklerini sanmam. Kuşların saniyeler içinde akciğerlerinin şişmesi ve kan dolmasıyla ölmelerine yol açan teflon dumanının insan sağlığı için de zararlı olduğu kesindir. Teflon tava ve tencereler bunların çok fazla ısıtılmamasına dikkat etmek ve mutfak iyi havalandırılmak şartıyla kullanılabilir.

Eriğin faydaları saymakla bitmiyor!

Eriğin içerdiği potasyum ile sporda oluşabilecek olan kasılma ve kramplara da iyi geldiğini kaydeden Uzman Diyetisyen Nilay Keçeci, şöyle konuştu: “Kişilerde oluşan potasyum eksikliğinde rol oynar. Kabızlığa iyi gelir ve sindirim sistemini düzenler. Kansızlığa ve sinir sisteminin düzenlenmesinde yardımcıdır. Antioksidan etkisi ile kanserden korur ve cilt güzelliğinde etkilidir. Ciltte oluşan leke ve ya benzeri akne şeklinde oluşan cilt sorunlarında tavsiye edilebilir. Cilde iyi gelen besinlerin içerisinde yer alır ve cildi gençleştirir.

Özellikle kalp hastalıkları, kolesterol ve damar tıkanıklarında erik önerilebilir. Çocuklarda oluşan büyüme sorunlarında ve benzeri problemlerde de eriğin etkisi araştırılmaktadır. Özellikle bolca tüketilebilen ve kalorisi çok az olan bu meyve zayıflama diyetlerinde yaz aylarının vazgeçilmezidir.

Kişilerin şeker ihtiyacı oluştuğunda çilek ve erikten oluşan 1 kâse meyveyi tüketmeleri yeterli olacaktır. Eriğin tuzlanarak yenmesi vücutta su tutulmasına ve ödem oluşmasına neden olur buda dolaylı yolda kilo almayı tetikleyecektir. Bu nedenle erik tek başına yenmelidir.

Pek çok çeşidi bulunan erik kaynatılarak komposto şeklinde tüketildiğinde özellikle anne sütünün artmasında ve kabızlık probleminin ortadan kalkmasında oldukça etkilidir. Erik tip II diyabet hastalarında kan şekerinin dengelenmesi ve düşürülmesinde etkilidir. Özellikle yaz aylarında 200 gr a yakın rahatlıkla tüketilebilir.”

Diyetsiz zayıflamanın 13 kuralı!

Diyetisyen Serkan Tutar, açlık yaşamadan, uzun uzadıya listeler olmadan hatta diyet yapmadan kilo vermenin püf noktaları var diyerek diyet yapmadan kilo vermenin 13 yolunu şöyle açıkladı:

“1-Yemekleri yavaş tüketin: Yemek yerken ilk önce yemeğe başladığınız saate bakmalısınız. Ve yemeğinizi ortalama 20 dakikada tüketmelisiniz. Çünkü algılama hızı çok hızlı olan beynimizin tokluk hissini algılaması yaklaşık 20 dakika sürmektedir. Tempolu yenilen büyük porsiyonlar yerine keyifle yenilen küçük porsiyonları tercih etmeniz ve yavaş yemeniz daha az besin ile tokluk hissini yaşayarak masadan kalkmanızı sağlayacaktır.

2-Geç saatte uyumayın: Geç saatlere kadar oturan bireylerin kilo almaları için iki neden vardır. Birincisi daha geç saatlere kadar oturdukları için atıştırmalara yönelirler ve günlük kalori ihtiyacının üzerine çıkarlar. İkincisi ise yağ yakan hormon olarak adlandırılan ghrelin hormonunun en iyi salgılandığı saat gece 00.00 ile 02.00 arasındadır. Eğer bu saatleri uyumadan ayakta geçirirseniz bu hormonun salgılanma seviyesi ciddi anlamda düşmektedir. Michigan Üniversitesinde yapılan bir çalışmada düzenli uyuyan ve çok geç saatlerde uyumayan bireylerin ortalama %6 civarında kilo kayıpları yaşadıkları gözlemlenmiştir.

3- Akşamları hafif yemekler tercih edin: Özellikle akşam yemeklerinde sebze gibi hafif besinleri tercih etmeniz diyet yapmasanız dahi kilo vermenize yardımcı olacaktır. Yağ içeriği yüksek, soslu yemekleri tercih etmek yerine su ve lif içeriği yüksek kalorisi düşük mevsime uygun sebzeleri tercih etmeniz kilo kayıpları yaşamanızı sağlayacaktır.

4- Her gün çorba için: Öğle veya akşam yemeklerinin bir öğününde yemek öncesi çorba tercih edin. Lif içeriği yüksek sebze çorbaları veya klasik çorbalarımız olan tarhana, mercimek veya ezogelin çorbaları tokluk hissinizin daha çabuk olmasını sağlayacaktır. Özellikle uzun süre aç kaldıktan sonra yiyeceğiniz yemek öncesinde kesinlikle çorba tüketmeli direk olarak ana yemekten başlamamalısınız. Çorbada en önemli husus ise hazır olmaması ve içerisindeki tuz miktarının çok yüksek seviyelerde olmamasıdır.

5-Tam tahılları tercih edin: Günümüzde bir çok ürüne alternatif bulunabilmektedir. Makarna, pirinç ve ekmek çeşitlerinde kepekli olanları (kansızlık probleminiz yok ise) tercih edebilirsiniz. Ayrıca ekmekte tam buğday, tam çavdarlı alternatiflerde yine tercih edilebilir. Bu şekilde hem daha az besin tüketimi yapmış hem de daha uzun süre tokluk hissini hissedebileceksiniz. Ayrıca bu alternatifleri tercih eden kolesterolü yüksek bireylerin kolesterol seviyelerinde zaman içerisinde düşmeler olduğu yapılan araştırmalar ile gösterilmiştir.

6- Kendinizi ödüllendirin: Genel olarak yemekle ödüllendirilen bedenimizi kıyafetle ödüllendirmeyi tercih edin. Kendinize yüksek hedefler koymak yerine daha gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler koydukça başarınızın arttığını göreceksiniz.

7-Doğru pizzayı tüketin: Günümüzde fast food besinleri hayatımızdan çıkarmamız neredeyse imkansız hale geldi. Bizde hayatımızdan bu besinleri çıkaramıyorsak daha sağlıklı hale getirmek için uğraşmalıyız. Genellikle bol kalorili olan ve şarküteri malzemeleri ile donatılmış olan pizzalar yerine ince kepek ekmekli, peynirli ve az yağlı olanları tercih edebilirsiniz. Bu şekilde bile günlük kalori alımını 100 kalori civarında düşürmüş olacaksınız.

8- Doğru içecekleri tercih edin: Evinimizde televizyon karşısında bir şeyler içme alışkanlığı hepimizde vardır. Özellikle akşam saatlerinde hareketsiz kaldığımız ve bol kalori aldığımızda kilo alımımızın olduğu görülür. Bunu engellemek için kendi içeceğimizi kendimiz hazırlayabiliriz. Az şeker eklenerek hazırlanmış limonata içerisine nane ve dondurulmuş çilek ekleyerek keyifli bir içecek hazırlayabilirsiniz. Bu şekilde günde ortalama 450 kalori daha az almış olacak ve bir ay içerisinde alma riskiniz olan 2,5 kilodan kurtulmuş olacaksınız.

9-Doğru bardakları kullanın: Ülkemizde bardak konusunda herhangi bir standart bulunmamaktadır. Hazır içecekleri son zamanlarda daha büyük bardaklarda içmemiz günlük aldığımız kalorinin artmasına neden oldu. Uzun boylu ve sıska bardaklar yerine kısa ve geniş bardakları tercih etmelisiniz. Cornell üniversitesinde yapılan çalışmada meyve suyu, soda, şarap veya diğer içecekleri bu bardak ile tüketmemiz içeceklerden aldığımız kalorinin % ile 0 arasında düştüğünü göstermektedir.

10- Yeşil Çay için: Yeşil çay içerisinde bulunan kateşin ile hem metabolizma hızlandırıcı etkisi hem de bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi bulunmaktadır. Yeşil çay bu etkisi ile hem iyi bir içecek alternatifidir hem de kilo vermenize yardımcı olacaktır.

11-Sakız çiğneyin: Atıştırma ihtiyacı hissettiğinizde çiğneyeceğiniz naneli sakızın besine yönelmenizi engellediğini göreceksiniz. Bu alışkanlık ile daha az kalori alacaksınız.

12-Tabaklarınızı küçültün: Bardaklarda olduğu gibi tabak ölçülerimizde farklıdır. Toplum olarak tabağımızdakini bitirme alışkanlığımız olduğu için büyük tabak kullandığımızda tok bile olsak ekstra kalori alımı söz konusudur. Küçük tabak kullanarak günlük alacağınız kaloriyi 200 kalori azaltabilir bir yıl içerisinde bedeninize eklenebilecek 4 kilodan da kurtulabilirsiniz.

13-Her gün ekstra 100 kalori yakın: Her gün fazladan yakacağınız 100 kalori diyet yapmadan bir yıl içinde 5 kilo vermeniz anlamına gelmektedir. Bunu yakabilmek için her gün 1,5 km yürüyüş, 30 dakika ev temizliği veya 10 dakika yavaş tempolu koşu yapabilirsiniz.”

Arabanın motorunu çalıştırdıktan sonra klimayı açmanın tehlikesini biliyor musunuz?

Bunun nedeni ise arabayı dışarıda bıraktığımız zaman camları kapamamızdır. Gölgede bıraktığımız zaman arabanın içinde 400 ila 800 mg benzen birikir. Örneğin, arabanızı 16 dereceden yüksek bir hava sıcaklığında güneşe koyduysanız, arabada biriken benzen miktarı 2000 ila 4000 miligrama kadar yükselebilir. Bu da izin verilen seviyenin neredeyse 40 kat daha fazlası.

Camlar kapalı bir şekilde arabada oturduğunuz zaman benzen solursunuz. Bu da karaciğerinize, kemik dokularını ve böbrekleri etkiler. Organizmadan benzenin atılması çok uzun sürer. Arabaların kullanım klavuzlarında klimayı çalıştırmadan önce camları açmalısınız diye yazar ama nedeni yazmaz.

Tıbbi Açıklaması

Araç kliması, soğuk hava üflemeye başlayana kadar, öncelikle içeride ısınan havayı ve beraberinde benzeni dışarı üfler. Benzen kansere yol açan zehirli bir maddedir. Arabaya oturduğunuzda, garip bir koku almasanız bile, önce 1-2 dakika camları açın sonra klimayı çalıştırın. Arabayı çalıştırdıktan sonra da pencereleri bir süre daha açık tutun. Şimdiden bunu uygulamaya başlayın. Böylece hem kendinizi hem de arabanıza binenleri zehirli maddelerden korumuş olursunuz.

Meğerse biz yanlış biliyormuşuz!

ABD’li ünlü sunucu Oprah Winfrey’in programına konuk olan Dr. Mehmet Öz sivilceler için sıkmak yerine bambaşka bir öneri getirdi: İğneyle delmek. Daily Mail’de yer alan habere göre büyük bir maket üzerinde canlı olarak uygulama yapan Dr. Mehmet Öz, alkol ile temizlenmiş bir iğnenin, sivilcenin sadece beyaz olan kısmından girilerek delinebileceğini söyledi. Beyaz kısmın ölü deri olduğunu, ancak sivilce sıkıldığında canlı dokulara da zarar verildiğini belirtti.

Sivilce iğneyle delinirken cilde tamamen paralel bir şekilde bir taraftan girilip, diğer taraftan çıkılması gerekiyor.

Ayrıca ciltteki sivilceler sıkıldığında parmaklardaki mikrop cilde bulaştığı için yeni sivilce oluşumunu da tetikliyor. Ancak paralel delme tekniği sağlıklı cilde dokunulmadığı için hiçbir zarar vermiyor.

Son Haberler