26 Nisan 2024 Cuma
Ana SayfaHaberlerHerkes Covid-19'dan bahsediyor ama bu hastalık 500 milyondan fazla insanı etkiliyor!

Herkes Covid-19’dan bahsediyor ama bu hastalık 500 milyondan fazla insanı etkiliyor!

İçerikleri

Dünyada Covid-19 virüsü salgınından sonra pandemi ilan edilmesinden bu tarafa yaklaşık 10 ay geçtiğini ve insanların pandemi sürecinde sadece Covid-19 virüsüne yoğunlaştığına değinen Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz, “Bu süreç içerisinde kronik rahatsızlıkları bulunanlar, özellikle de diyabet hastaları virüs bulaşma korkusuyla hastaneye gitmeyerek hastalık yönetimlerini ihmal ettiklerinden hastalıklarını iyi idare edemediler.” dedi. Dünya genelinde 500 milyondan fazla insanın sağlığını ciddi şekilde tehdit eden diyabetin her 10 senede bir 2 kat artış gösterdiği biliniyor. Bu sayının ülkemizde ise dünya ortalamasının 2 katına ulaştığı uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Haber Türk gazetesinden Demet Demirkır’ın haberini sizler için yayına hazırladık.

Ülkemizde Dünya Ortalamasının 2, Avrupa Ortalamasının 3 Katı

Diyabet yani toplum içerisinde bilinen adıyla şeker hastalığı, dünya genelinde 500 milyondan fazla insanın sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Her 10 senede bir 2 kat artış gösteren bu tehlikeli hastalığın ülkemizdeki prevalansına bakıldığı zaman dünya ortalamasının 2 katı, Avrupa ortalamasının ise 3 katı olduğu görülüyor. 14 Kasım Dünya Diyabet günü nedeniyle önemli açıklamalar yapan Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz, “Diyabetin bir ülke olduğunu düşünürsek dünyanın en kalabalık üçüncü ülkesi olurdu. Bundan dolayı da diyabet, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından bulaşıcı enfeksiyon olmayan tek ‘pandemi’ olarak ilan edildi. Günümüzde ise her 8 saniyede bir diyabet hastası, diyabete bağlı rahatsızlıklardan dolayı yaşamını kaybediyor.

Pandemi sürecinde ise artan karbonhidrat tüketimi ve azalan egzersizler, insanlarda kilo problemine neden oldu. Pandemi sürecinde diyabet rahatsızlığı olanların kan şekeri ölçümleri azaldığından dolayı diyabet hastalarının ‘HbA1c’lerinin 7’nin altında olması zorunluluğunun her zamankinden daha önemli olduğu bilinmelidir.” ifadelerine yer verdi.

Sağlığa Geri Dönüşü Olmayan Zararlar Verebilir

Diyabetin sağlığa olan olumsuz etkileri hakkında da önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Temel Yılmaz, “HbA1c, diyabet hastalarında 2-3 aylık ortalama kan şekeri değerlerini gösteren bir parametredir. HbA1c’nin artması neticesinde kan şekerinin kontrolden çıkması retinopati (Retina olarak adlandırılan ağ tabakasında bulunan kan damarlarında hasar oluşması), ampütasyon (tedavisi yapılamayacak seviyede hasar gören kol, bacak, el, ayak, parmak gibi bir uzvun ameliyat esnasında kemiğiyle birlikte kesilerek vücuttan ayrılması), ve böbrek yetmezliği gibi komplikasyonları artırma riskini ciddi oranda yükseltiyor.” şeklinde konuştu.

Pandemi Sürecinde Kronik Hastaların Takibi Zorlaştı

Pandemi süreciyle birlikte olağanüstü günler yaşayan hekimlerin asıl ve öncü görevleri olan kronik hasta takibinin zorlaştığını kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, “Bu süreç içerisinde özellikle diyabet gibi çok yakından takip edilmesi gereken kronik hastaların diyabet yönetimi aksaklığa uğradı. Bu konu üzerine gerçekleştirilen araştırmalar neticesinde diyabet hastalarının pandemi sürecinde kilo aldığı ve kan şekeri ayarlarının bozulduğu belirlendi.” diye konuştu.

Farkındalık Kampanyası Hayata Geçirildi

Türkiye Diyabet Vakfı tarafından pandemi sürecinde ‘Bu zor süreçte dahi diyabetle güzel ve sağlıklı bir yaşam imkansız değil’ denilerek diyabet hastalarının düzenli takiplerinin yapılmasını, tedavi süreçlerinin aksatılmamasını ve kan şekerinin kontrol altında tutulmasını teşvik etmek, diyet ve egzersiz programlarını ihmal etmemek için motive etmek amacıyla ‘Hadi A1c’ni 7’le’ adlı bir farkındalık kampanyası hayata geçirildi.

Diyabet Basite İndirgenmemeli

Diyabetin sadece kan şekerinin yükselmesi olarak değerlendirilerek basite indirgenmesinin son derece yanlış bir tavır olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yılmaz, “Kanda yüksek miktarda bulunan kan şekeri vücutta dolaştığı esnada organlarda, kılcal damarlarda ve sinirlerde birikmektedir. Bu da birçok hastalığa zemin oluşturmaktadır. Kan şekerinin kanda yükselmesi olayına tıpta ‘hiperglisemi’ adı verilmektedir. Bir kişiye hiperglisemi tanısının konması için 8 saat aç kalındıktan sonra ölçülen kan şekerinin 100-110 mg/dl olması gerekiyor.

Kandaki kan şekeri yükseldiği zaman kontrol edilmediği ve yükseklik sürekli devam ettiği takdirde iç organlarda çok ciddi yapısal hasarlar oluşur. Diyabetin kan şekerinin yüksekliğine dair belirtilerine diyabetin klasik 3P belirtisi denilmektedir. Bu belirtiler ise şöyledir;

  • Polidipsi: Aşırı susamadan dolayı su tüketiminin ve sıvı alımının belirgin şekilde artması.
  • Poliüri: İdrara çok sık çıkılması
  • Polifaji: İştahın artması neticesinde aşırı yemek yeme isteğidir.

Bunların haricinde en sık görülen belirtiler ise yorgunluk ve halsizlik hissi, ağzın kuruması, açlığa tahammül edememe, sık ve aşırı açlık hissedilmesi, istem dışı kilo kaybı, ağızda aseton kokusu, göz merceğinde sıvı çekilmesinden dolayı bulanık görme ve görme bozukluklarıdır.

Yüksek kan şekerinden dolayı sinirlerde oluşan hasar nedeniyle başta ayak tabanları olmak üzere el ve ayaklarda his kaybı, ellerde ve ayaklarda yanma hissi, ellerde ve ayaklarda oluşan batma hissi de diyabetin nöropatik ağrı belirtileridir.

Ayrıca kan şekerinin yükselmesinden dolayı vücudun yara iyileşme sistemi bozulduğundan geçmeyen ya da çok geç iyileşen yaralarda diyabetin önemli belirtisidir.” dedi.

Avrupa’da En Hızlı Artış Gösteren Ülkeyiz

Avrupa’da en hızlı artış gösteren ülkenin Türkiye olduğunu ifade eden Prof. Dr. Temel Yılmaz, “Sosyal Güvenlik Kurumu’nun verileri incelendiği zaman ülkemizde 8.5 milyonu aşkın diyabetlinin ilaç kullandığı görülüyor. Ülkemizdeki diyabetli hasta sayısının toplamda 12 milyon kişiyi aştığı tahmin ediliyor. Ülkemizde diyabetli hasta sayısı hızla artmaya devam ederken, kan şekeri kontrol altında tutulabilen hastaların oranı sadece yüzde 28. TÜİK verilerine göre ülkemizde ortalama yaşam süresinin artması kaliteli bir yaşamın önemini daha da artırmaktadır. Türkiye’de ortalama yaşam süresi erkeklerde 75.6, kadınlarda da 81 yaştır. Bu da kronik hastalıkların yönetiminin iyileştirilerek hastaların yaşam kalitesinin artırılmasını gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı da diyabetli hastaların farkındalığının artması hayati önem taşımaktadır.

Diyabet, dünya genelinde her 10 senede bir 2 kat artış göstermektedir. Bir insanda diyabet gelişmesinde en önemli risk faktörleri ise obezite ve fiziksel aktivitenin azalmasıdır. Bu nedenle hastalar düzenli egzersiz yapmalı, yaş ve kapasiteleri dikkate alınarak düzenli egzersiz programları oluşturulmalıdır. Diyabet rahatsızlığının tedavisinde hastanın eğitilmesinin, uygun diyet programıyla desteklenmesinin, yeterli fiziksel aktivitede bulunmasının, kendi kan şekerini kendisinin kontrol edebilmesinin, doğru ilaçları düzenli bir şekilde almasının tedavideki başarısını yadsımamak gerekiyor. Diyabet rahatsızlığındaki hızlı artışın ana nedeni hayat tarzının değişmesidir. Egzersizlerin ihmal edilmesi ya da hiç yapılmaması, beslenmenin bozulması, TV ve teknoloji bağımlılığının yol açtığı sedanter yaşam tarzı diyabette hasta sayısını artırmaktadır.” ifadelerine yer verdi.

Diyabet Tedavisi Panik Ortamında İhmal Edildi

14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla Türkiye Diyabet Vakfı olarak, diyabet hastalarının daha iyi bir hastalık yönetimi üstüne odaklanmayı amaçladıklarını söyleyen Prof. Dr. Temel Yılmaz, “İnsanlar, pandemi ilan edilen son 10 aylık süreçte sadece Covid-19 virüsüne odaklandılar. Kronik rahatsızlığı bulunan hastalar, özellikle diyabet hastaları pandemi sürecinde virüs korkusuyla hastalık yönetimlerini ihmal ettiler. Diyabetin kontrolü ve tedavisi, birçok diyabetli tarafından oluşan panik ortamında önemsenmedi.

Hayata geçirdiğimiz bu proje sayesinde Dünya Diyabet Günü’nde pandemi sürecine rağmen diyabetlilerin dikkatini yeniden diyabete yönlendirmeyi ve diyabetin daha iyi yönetimini hedefliyoruz.

Diyabetli bir hastanın etkin tedavisinin ve diyabet nedeniyle oluşan organ hasarlarının kontrol altında tutmanın en önemli belirtecinin, son 2-3 ay içerisindeki kan şekeri kontrolünü ve diyabet yönetiminin kalitesini gösteren HbA1c olduğunu belirtmek gerekiyor.” diye konuştu.

HbA1c 1 Derece Düşse Dahi Organ Hasarları Ciddi Oranda Azalıyor

Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) verilerine göre HbA1c seviyesi 7’nin altında olan diyabet hastalarında diyabetten kaynaklı organ hasarlarının önemli ölçüde azaldığını ve bu alanın ‘beyaz alan’ olarak kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Temel Yılmaz, “Bu konuda yapılan araştırmalar, HbA1c seviyesinin yalnızca yüzde 1 oranında düşürülmesi dahi diyabetten kaynaklı organ hasarlarını yüzde 20 ila 40 aralığında azaltmaktadır. Diyabet hastaları yalnızca kan şekerlerini düzenli bir şekilde günlük 2-3 defa ölçseler dahi kullanılan ilaçtan bağımsız bir şekilde HbA1c seviyelerini yüzde 2 oranında düşürebilirler. Gerek tip 1 gerekse de tip 2 diyabet hastalarının kullanılan ilaçtan bağımsız bir şekilde HbA1c değerlerini yüzde 1 ila 3 aralığında düşürme imkanına sahip oldukları yapılan araştırmalar ile ispatlanmıştır.

Bundan dolayı bu sene Dünya Diyabet Günü’nde vakitlerini zorunlu olarak evlerinde geçiren, hastaneye gidemediği için diyabet izlem ve tedavisi aksayan diyabet hastalarımızın dikkatini daha iyi bir HbA1c üzerine yoğunlaştırmayı hedeflemekteyiz. HbA1c’nin 1 puan dahi düşürülmesi organ hasarlarını ciddi oranda azaltmaktadır. Diyabet hastalarımız oluşturulacak farkındalık sayesinde hangi ilacı kullanırsa kullansınlar, günlük 2-3 defa kan şekeri ölçümünü yaparak kan şekerini bilinçli takip etmeli, doğru beslenmeli ve egzersizlerini düzenli bir şekilde yaparak diyabetlerini daha iyi kontrol etmelidirler.

Bu seneki 14 Kasım Dünya Diyabet Günü sloganı ‘Diyabetliysen Hadi A1c’ni 7’le’ olarak seçildi. Ülkemizde yaşayan 12 milyon civarındaki diyabet hastasında HbA1c seviyesinin 7’nin altına düşmesi hususunda oluşturulacak bilinç sayesinde binlerce diyabetlinin diyabetten kaynaklanan organ hasarlarını yani enfarktüs, inme, kalp ve damar hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, retinopati, ayak ampütasyonları ve nöropati gibi sağlığı ciddi şekilde tehdit eden rahatsızlıkları önleyebileceğini umuyoruz.” şeklinde konuştu.